Özgür Ülke etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Özgür Ülke etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Ağustos 2019 Cumartesi

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 10

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A  BÖLÜM 10


Paralar Nerede?


Hangi gece neredeydim, sıralamada ben güçlük çekerim.

Sırrı SAKIK ile görüşmemiz iptal olunca, o gece Sırrı'nın kardeşi Mahmut beni gördü, onlar bizi bir yere götürdüler. Gittiğimiz yerin sahibi bunları çok ta iyi tanıyor, karşısında el pençe divan duruyordu..
İbrahim’le herhalde ertesi akşam beraberdim. Olaydan haberi galiba vardı. Olay başkaları ile ilgili olduğundan mevzuya girmedim yani. Zaten, İbrahim'in cep telefonu sürekli ötüyordu. 
İbrahim'le beraberliğimin sayısını bilmiyorum. Yani öyle gittik, içtik eğlendik, sabahladık çok defa. Benim MİT'le irtibatımı biliyor ama hiç bir zaman mevzu etmedi. İbrahim’in olaydan haberi olsa da olmazsa, benim o parayı aldığımı bilse de bilmezse de ben, ona para indireceğim (vereceğim). 

Yarın Duyarsa Ayıp Olmaz mı?

Yarın duyarsa, niye sıkıntıya gireyim, ayıp olmaz mı? Ben devamlı başımın dikliğine yaptığımı yaparım, kafam eğilmezsin diye. Ben verdim, hani, haberinin olup olmaması fazla önemli değildi benim için. 
İlla haberi vardır diye de vermedim. Ama benim orada yani edindiğim intiba böyle. Ha, ben İbrahim’e şey yaptım, senin yorumun ne diye?
Şimdi, bir de bu işleri sormak hakikaten prensibim değil. Bizim masanın yanında Ağa Ceylan oturuyordu. Vallahi, aklıma da gelmedi değil yani, şu tereddüt de aklıma geldi, "acaba bu doğru mu?" dedim. 
İbrahim bu konuda (iki İranlı konusu) hiç bir şey konuşmadı. Benim algıladığım mesaj, yabancılar konusu, veyahut İbo'nun böyle yüz ifadesi, şekli, söyleyiş tarzı, bana öyle geldi. 
Şimdi orda, Hurşit telefon açmasa ben soru sormazdım, şimdi İbo’nun haberi olmazsa da, ben yine görecektim. 

Ben Yiyemem, Olay Bu

İbo’nun zaten haberi var, haberi yine olacak. Ben bunu yiyemem, olay bu. 
İbrahim'in bütün arzusu İstanbul’a gitmek. Hatta ben sordum dedim ki, "peki İstanbu Emniyet Müdürlüğün’de zorlanmaz mısın, senin vasıfların uygun mu, seni İstanbul'a vermekte bunlar zorlanmaz mı?" dedim. 
"Fazla bir şey istemiyorum. İl Emniyet Müdürlüğü benim için çok önemli değil, Ben, İstanbul’u istiyorum, ne olursa olsun, İstanbul Emniyet Müdürlüğünü istiyorum, yapmazlarsa ikinci derecede belki İzmir. 
Beni memnun edecekleri bir makama getirirlerse iyi, yoksa ben emekliye ayrılırım, emekliye ayrıldığım zaman ikimiz aynı grupta olacağız, ikimizin birbirimize tutunarak ayakta durması lazım, birbirimize tutunamazsak hiçbirimiz ayakta duramayız" dedi. 
"Doğru söylüyorsun" dedim. Öyle bir mücadelesi var. Adana Emniyet Müdürlüğünü teklif etmişler kabul etmemiş.
Bana, "yahu İstanbul’a gittiğinde Reşat'la beraber çalış, ara Reşat'ı işte kontrol işlerini yap, bir de Hüseyin'e çok güvenebilirsin" diyor. Ama ben hiç bir işini kabul etmedim, takip de etmedim, Sorun isterseniz, hiç bir işini kabul etmedim. Sadece kişisel olaylar.

Başlangıç Noktası: Arnavut Sami

Bütün hikaye Arnavut SAMİ olayıyla başladı.
Bahçelideki evdeyiz, ben Mikail'e (GÖLELİ) bu Arnavut SAMİ'yi sordum, kıyamet ondan sonra koptu.
Arnavut SAMİ'yi ben tanımıyorum, Enver TOKTAŞ çok iyi bilir onu. Enver, çok güvendiğim bir insanır. Bana Arnavut SAMİ, Dev-Sol’la da, PKK ile de iç içedir dedi. Bir süre sonra Abdullah (ÇATLI) beni aradı, “Arnavut SAMİ benim yanımda, sen bu adamı niye soruyorsun?” dedi.
Dedim "yani senin yanında olması, benim sormama mani bir hal mi, senin yanında diye sormayayım mı? Ayrıca, senin yanında olduğunu da bilmiyordum." 

Kanunla Eroin İşi

Sıraladı, yani şöyledir, böyledir falan, filan. "Bak, o en üst düzeyde istihbarat birimleriyle beraber çalışıyor, sen şimdi iddia edeceksin, diyeceksin ki eroin işi yapıyor, he yapıyor, kanunla yapıyor, bir ara sen Yalçın’a da böyle çamur atmıştın, tamam yapıyoruz ama öyle büyük çaplı değil" dedi. "Arnavut SAMİ'yi, şuna, buna sor, en üst düzeyde dialogları filan var" dedi.
Ben, "sen ülkücü adamsın, senin eroinden çok çok uzak olmam lazım. Yani herkes bunu yapar ama ülkücü eroin işi yapmaz, yanlış yapıyorsun sen" dedim. 
Öyle epey bir konuştuk, tartıştık, kapattık.

Kırcı: Sami Vatanını Sever

Ondan sonra, Haluk KIRCI aradı, dedi ki "işte şöyle böyle, işte Korkut Ağabey ile şöyle görüştük, böyle oldu falan, filan, Sami şöyle vatanını sever, böyle milletini sever". KIRCI'ya, "Şimdi Sami’nin vatanını, milletini sevmesi veya sevmemesi beni ilgilendirmiyor, ben hikayeden bir soru sordum, sormaz olaydım, vallahi billahi sizin ilişkinizi bilmiyordum, sordum, sordum da vazgeçtim, beni bırakın artık, bu konuyu da kapatın" dedim.
Bu konuşmada Korkut Ağabey ile ilgili hiç bir şey söylemedim, ağzımı açmadım.
Bir gün İrfan'a (ÖZCAN) gittim. 
İrfan, "yahu bu Haluk KIRCI Korkut Ağabeye seninle ilgili bazı yalanlar söylemiş, sen ne söyledin Haluk’a" dedi. 
İrfan'a “vallahi, billahi inan, Korkut Ağabey ile ilgili hiç bir şey söylemedim, Haluk'a değil, hiç bir zaman, hiç kimseye ve hiç bir yerde Korkut Ağabey'in aleyhinde konuşmadım, allah, allah bu nereden çıkıyor" diye cevapladım.

Arnavut Sami Şeytandır

Yani, ÇATLI’yla bizim ipleri koparan Arnavut SAMİ oldu. 
Beni emniyete aldıran, bunların hepsini peşime takan Arnavut SAMİ yani. 

Adam çok güçlü, çok büyük bir adam. 

Ben kendisini görmedim ama hakkında çok bilgiye sahibim. Dev-Sol ile PKK ile mazisi olan bir adam, ne allahı var, ne peygamberi, hiç bir şey tanımaz, bir başkadır yani, şeytandır o. Kiminle menfaati varsa onunla olur, şimdi istihbarat kimliği var, yanında ruhsatlı tabanca taşıyor, biz iki senedir bir kimlik alamadık, adamın herşeyi var, vesikalı silahı, şuyu, buyu, çok büyük işleri var, çok büyük işleri sevk ve idare ediyor.

Eveliyatı Dev-Sol'cudur ama bu, PKK ile irtibata mani değildir. Herkezle irtibat kurabilir. 

Öyle şube müdürüyle filan da muhattap olmaz, öyle büyük adam yani. 
Yer değiştirmek isteyen, tayin istiyen gider buna yalvarır, Arnavut sanki tayin şubesi. Geçenlerde Elazığ’lı Sait diye bir çocuk, kalkmış gitmiş bu Arnavutun yanına, İstanbul'a tayini için. 
Bu olaydan sonra ben ne zaman İstanbul'a gitsem, bunlar Arnavut'u korumaya alıyorlar. ÇATLI sürekli yanında, koruma gibi geziyor. 

Yeşil İndirdi, İndirecek

Bir keresinde, İbo, İstanbul'da Arnavut SAMİ ile beraberken, Korkut nereden biliyorsa, Ankara'dan telefonla arıyor. "İbrahim, Arnavut’la berabermişsiniz, YEŞİL, Arnavut’un peşindeymiş, indirdi, indirecek, sen kendine dikkat et" diyor.
İbrahim, "Ağabey, ben İstanbul’da değilim" diyor ama esasında İstanbul'da ve Arnavut SAMİ'nin yanında. Bunlarda bir panik başlamış, tabii orada tertibat-mertibat alıyor bunlar. Bana bunu, İbrahim anlattı. 
Dedim ki "bak ben, Arnavut SAMİ’yi indirmek istiyorum da, geldim senin yanında oturuyor, ben orada o faaliyeti keser, bitiririm. Arnavut SAMİ ölmesi gerektiği an ölür, yaşıyorsa yaşaması gerekiyordur"

Emekli Olunca İnfaz Görevi Yeşil'e

Bana, "Allahsız, senin sağın solun belli mi olur, dersin şunun yanında bir tane de buna çakayım dersin. Bizde (özel timciler), rakip tanımayız, şaka yapar, öldürürüz, sen de böyle yaparsın bu işi, ben senin için AĞAR’la da görüştüm. Belli olmaz, yarın ben emekli olurum, bakarsın benim infaz görevim sana verilir." 

"Ne biçim konuşuyorsun, olur mu öyle şey" dedim. 
Şimdi orada yapılmak istenilen olay, beni İbrahim’le karşı karşıya getirmekti. 
Bunların, İstanbul'da irtibat noktaları kumarhanedir. Onlardan sadece Haluk KIRCI ile bazen telefonla görüşürüm. 
ÇATLI’nın yanında hem Korkut var, hem İbo var. İkisi de var. İkisi de birbirini şey yapmıyor, sevmiyor. Yalnız ÇATLI bana telefonda, ben Korkut Ağabeylen görüştüm dedi.
Bunlarla ARNAVUT’un diyaloğunu kuran ÇATLI’dır. 

Çatlı'nın Davaya Hizmeti Oldu

ÇATLI’nın davaya hizmetleri olmuştur, bir şeyler yapmıştır. Benim bildiğim, kendi şeyime göre doğru bildiğim, o. Drej Ali (YASAK) de, kesin olmamakla beraber, o grubun içindedir. 
Enver yurt dışında bulunuyordu. Yurt dışından geldi, gelince telefon açtı görüşelim dedi, ben atladım gittim İstanbul’a.
Enver, "bunlar Avrupa'da eylem yapacaklar, ancak ortalığı o kadar bulandırmışlar ki, şu anda oradaki bütün polis ve istihbarat alarmda" dedi, 
Biz bu sohbeti yaparken, tabii ÇATLI’da geçti, İbrahim SUNGUR’da geçti. Bir de bizim bir çocuk var, benimle irtibatı kalmadı, bende Envere "ona göz kulak ol, emanettir" dedim. Konu Arnavut'a gelince Enver, "o Dev-Sol'cu, o biçim şeyi vardı, o adi çok gevezelik yapıyor" dedi.

İbo'nun Sadık Adamları

İbrahim'in sadık adamları var, en sadık adamları İstanbul’dakiler. Sait diye bir polis var. Muğla, Köyceğiz tarafında oturuyor. Tunceli’den tanırım.
Ayhan diye biri var, özel timci. beni tanıyor, galiba Samsun'lu, çünkü Havza, Mavza’dan bahsediyordu. Muş’tan tanırım onu.
İbrahim bazen geçmişini anlatıyor, "işte bizim kırmızı minübüsümüz vardı". Ayhan da anlatıyor, yer söylemiyor, tabi kapalı geçiyor.
Rüzgarlıya (Rüzgar Güvenlik) yemeğe gelmişti, bu ve Sait ikisi gelmişti, benim orda olduğumu bilmiyorlardı, beni orda görünce tuhaflaştılar.
Bunlar anlatıyor "bizim bir kırmızı minübüsümüz vardı, işte polis karakolda bir düzen kurdu, bizi içeri aldı, biz kurtulana kadar bayağı zorluk çektik" filan. 
Yani anlatmak istediği, "biz de poliste çok zorluk çekiyoruz, bir yere gittiğimiz bir duyulsun, İbo’nun ekibi gelmiş diye oraya, kimsede uyku kalmıyor" gibi hususlar. İbo'nun özel ekibinden, eski tanıklarım var ama isimlerini bilmiyorum. İki tane adamı vardı, çok özel işleri yapan. 

Hatta biri içki kullanıyor, biri kullanmıyor. 

Bir de Hamit diye bir kişi var. Kaç defa böyle şey oldu bu Hamit, Azerbeycan’a kaçtı. Uzun boylu, zayıf, Özel Harp’ten emekli, Hava Astsubayı galiba. 

Bu da İbo'nun yanında. İbo Azerbeycan’a gittiği zaman, bu da beraber gitti. Böyle beraber Azerbeycan’a gittiler yani.

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=222

11.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 9

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A  BÖLÜM 9 


Yeşil Anlatıyor
7/7/2000 - 11:00 - Atin


Özel İstihbarat Daire Başkanı Mehmet EYMÜR, YEŞİL'in 13 ve 15 Ocak 1995 günü Ankara'da olduğunu, YEŞİL'le görüşen personelinin raporlarından öğrenmişti. Yine de YEŞİL'le ilgili şüpheleri devam ediyordu. YEŞİL 14 Ocak 1995 günü İstanbul'a gidip olaya katılmış ve olay sonrası hemen Ankara'ya dönmüş olabilirdi. YEŞİL sorguya alınmalı ve olayla ilişkisi çözülmeliydi.

Sorgucu Sorgulanıyor

YEŞİL, Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından serbest bırakılmasından bir gün sonra MİT sorgu bürosuna alındı. 
Sorguya alınan her şahıs gibi, YEŞİL de önce doktor kontrolundan geçirildi. Kaburga kemiklerinde çatlaklar ve ağrıları vardı. Gerekli tedevisi yapıldı ve ilaçları verildi. Artık sorguya hazırdı. 
Zaman zaman Mehmet EYMÜR'ün de katıldığı ve yumuşak bir şekilde gerçekleştirilen sorguda, YEŞİL, kendisine para yollandığını kabul ediyor ancak iki İranlı olayı ile hiç bir ilişkisi olmadığını iddia ediyordu. 

14 Akşamı Ankara'da

Emniyet'te geçirdiği sert sorgudan yorulmuştu. Hangi gün nerede olduğunu hatırlamakta zorluk çekiyordu. Sonunda 14 Ocak 1995 akşamı Polis Müdürü İbrahim'le bir eğlence yerine gittiğini hatırladı. 
YEŞİL, MİT'in bütün telefon konuşmalarını dinlediğini ve kaydettiğini sanıyordu. Onun için, sorgusunda zaman, zaman bu konuşmalara bakılırak söylediklerinin teyid edilmesini istiyordu. MİT, zaman zaman onu kontrol için telefonlarını dinlenmişti ama maalesef bu kayıtlar arasında bu olayla ilgili konuşmalar yoktu. 
Telefon konuşmaları yoktu ama, olayla ilgili telefon dökümleri, yani kimin kimi ne zaman aradığı tespit edilmişti. Bu dökümler YEŞİL'in anlattıklarını doğruluyordu. 
Sorgusunu yapanlar YEŞİL'in iki İranlı'nın kaçırılışı ve öldürülüşü ile ilgili olmadığına kanaat getirdiler. 

Gelişmeleri YEŞİL'in anlatımından izliyelim: 

Beni Hurşit Han Aradı
Ben size, Hurşit beni aradıktan sonra iletmiştim. Yani Hurşit beni arayınca söylemişim, iki tane İranlı kaçtı, beni aradılar, benden yardım istiyorlar, para yollayacağız diyorlar. 
Hurşit ile Ahmet arasındaki görüşmede bir zaman var. Zaman olayı var yani. Hurşit’ten sonra benim görüşme yaptığım Mecit’tir, Mecit’ten sonra da Ahmet’tir. Üçüde sağdır ve kendi ifadeleri de aynen benim bu ifadelerimi teyid eder. 
Sıralı görüştüm, ama tarihlerini bilmiyorum. Yani bu hatırlamıyorum kelimeleri için beni bağışlayın, vallahi hatırlamıyorum. 
Eğer ben bugün günlerden ne gün biliyorsam Allah belamı versin. Çarşamba mı, perşembe mi? Vallahi onu dahi bilmiyorum. Ben programsız bir adamım yani.
Tarihleri zaten siz telefon konuşmalarımdan bulursunuz. Hurşit’in beni aradığı tarih bellidir. Hepsi kayıtlarda vardır. Niye beni o tarihlerde zorluyorsunuz? 

Hurşit, Macit, Ahmet

Bunlar, bu tarihler, bu sıralama, hepsi bir mana ifade eder. Telefon konuşmalarının detayları, hepsini teyid eder yani. Birinci Hurşit, ikinci Mecit, üçüncü Ahmet. Bu böyle, belli bir zaman sürecinde oluyor. 
Ahmet de, Hurşit de söyledi, ikisi de söyledi. Telefonla her ikiside bana söyledi. Şimdi onlar polis aldı diyor, resmi arabalar diyor, şu vardı, bu vardı diyor. 
Ben başka birşey bilmediğim için, "yurtdışı edilmeleri var, şu anda onunla uğraşıyoruz, başka bir şeyleri yok" diyorum. Onlar polis bildiği için ben polis diyorum. Polis de "resmi olarak uzun süre tutamayız" diyor. 

200 Bin DM Daha Çıkar

Hurşit de, Ahmet de bunları polisin aldığını söylüyor, yardım istiyorlar benden. Hatta bir telefon görüşmesinde diyorum ki “sen bana 200,000 DM daha çıkar, ben İstanbul’a çıkarayım, çabuk bırakırlar" diyorum. 
Hurşit bana "onların kefili benim, durumları da iyi seni görürler" diyor. Hurşit’ten dolayı ben konuşuyorum, Hurşit’ten sonra konuşuyorum. 
Ahmet bana hiçbir soru sormuyor. Yani kimliğimle ilgili, ne olduğumu, ne iş yaptığımı, bunları sormuyor. Sormadığına göre nedir? Benim hakkımda bilgi sahibi, bilgi buna verilmiş, bu bilgiyi kim vermiş? Mecit vermiş veya Hurşit vermiş.
Ahmet’e sorun, "Ahmet bunu sana kim söyledi?" deyin, Mecit veya Hurşit diyecek. 
Eğer, Ahmet’in size anlattıkları bunları teyid etmezse ben burdayım, burdan kalkmam, başımı eğerim, yüzüm de kızarır. 
Telefon konuşmalarının detayını iyi okursanız, Ahmet'in benden haberdar olduğunu, kendisine çok iyi tanıtıldığımı kabul edeceksiniz. 

Bunu PKK Yapamaz

Böyle bir olayı PKK yaptı diye düşünmek sadece bir hayalden ibarettir. PKK'nın bugüne kadar benzeri hiç bir eylemi yok bugüne kadar. PKK’nın eylemlerinin nicelerini duydum ama bunların böyle bir şehir eylemlerini hiç duymadım. Onlar infazları çok açık bir şekilde yapar.
Onlar, patlayıcılarla iş yaparlar. Şu Yunanistan'dan gelen, bas tetiğe, hani öyle fazla hüner istemeyen işler. Onu dahi yapmıyorlar. Saatli olmasına rağmen ellerinde patlıyor. 
Şimdi artık Hurşit alındığı zaman ben iddiaya giriyorum kalıbımı ortaya koyuyorum, bu olayda muazzam bir mesafe alınacak, muazzam bir mesafe alınacaktır. 

Metin'in Arkadaşı Hurşit

Ben Hurşit'i şahsen tanımıyorum. İlk irtibatım eski tarihlerde. Güneydoğu'dan tanıdığım Lice'li Metin isimli bir kaçakçı vardı. Soyadı galiba AYTEK. Bazen bana para çıkarırdı. Bir gün bana telefon etti, “ben İspanya’ya gidiyorum, şu anda durumum iyi değil, Yüksekovalı bir kardeşimiz var, kardeşi hapiste, ben onunla görüşeceğim, sana para çıkarttıracağım, dönüşte ben sana uğrarım" dedi. 
Bana para çıktı, geldi. Şu anda cüzdanım yanımda olmadığı için vallahi şeyini hatırlamıyorum, miktarıı bilmiyorum. Bunların detayları sizin telefon kayıtlarınızda vardır.
Parayı alıp çektikten belirli bir süre sonra birisi beni aradı, Türkçesi de kıt. Ben dedim sizi tanıyamadım. "Ben Metin’in arkadaşıyım, sana bir şeyler göndermiştim bir ara, beni hatırlaman lazım" dedi. O Metin'in bana ismini verdiğini sanıyor, halbuki vermedi. Ben de "haa buyrun" dedim.

Kardeşim Kayıp, Sizde mi?

Bana, "benim kardeşim eve gelmedi, sizin veya polisin almış olması mümkün mü? Biz bu gece İstanbul’a gidiyorduk, olmadı." dedi. 
Ben o anda, onun parasını almayı düşünmedim. Benim bilgim yok, bakarım dedim. 
Sabah tekrar aradı " kardeşim çıktı geldi" dedi. "Neredeymiş?" diye sordum, " bir yerdeymiş, geçikmiş" diye cevapladı. Böyle bir muhabbetle başladı ilişkimiz.
Ben yine de dün geceye kadar adını bilmiyordum. Hurşit HAN ismini biliyorum da o olduğunu bilmiyordum. Sesinden ve konuşmasından tanıyordum. Dün gece aradım, "bu aranma davan, dosyan hangi mahkemede, sana yardımcı olayım, bana dosya numaranı ver" dedim. 

"Ağabey, DGM'ye dönmüş, vallahi numara yoktur ama bulurum" dedi. "O zaman baba adını, doğum tarihini falan ver, ben bulurum" dedim. Bunun Hurşit HAN olduğunu o şekilde dün akşam öğrendim. 
İlk telefonumu Metin'den, bu seferkini Cahit’ten almış, Cahit KOCAKAYA'dan. Cahiti çok iyi tanıyor, yakinen tanıyor. Bana, Cahit’in kardeşi Mücahit KOCAKAYA ile görüştüm dedi. Mücahit ile çok iyi ilişkisi var. Ben Hurşit'e daha önce Cahit'le ilgili sorular sormuştum. "Bu İranlı'ların da o o ilaç firmalarıyla ilişkisi var mı?" diye sordum. Bana "var, araba alış verişleri de var" dedi.

Cankurtaran Dekontlar

Bana o eski para yolladığı tarihte, " Ağabey, bize birşey olmaz değil mi, ben, bana birşey olmasından korkuyorum, yani polis-molis alırsa" diye soruyordu. "Bir şey olmaz" dedim. "Bankaya yatırdığın paranın dekontu var ya, bunu hiç cebinden ayırma. polis, jandarma filan seni bir suçtan alırsa, suçunu çekersin o ayrı ama, o kağıdı sakın yemeğe filan kalkma, o kağıt cebinden çıkarsa hayatın garantidedir, o kağıdı cebinde görürlerse sana bir şey yapmazlar, yani ondan hiç bir tereddütün olmazsın, üzerinden ayırma" dedim. " Tamam" dedi.

Son aradığında "iki İranlı kaçırılmış" dedi. "Nereden kaçırılmış?" diye sordum, " buradan, İstanbul'dan, polisler almış" dedi. "İçlerinde resmi polis var mı?" diye sordum? " Var" diye cevap verince ben rahatladım, nasıl olsa hayati bir tehlike olmaz diye düşündüm, eminim ki bunlar ölmez serbest kalırlar diyordum. 

Para Başım Üstüne

Bir otelin kumarhanesinden çıkarken almışlar. "Ağabey ben kefilim, kendilerine söylemişim, demişim bu ağabeyimin sözü sözdür, bu yapar, söz vermişse olay bitmiştir, merak etmeyin dedim, hani bunlar sana birşeyler göndersinler " dedi, " tamam başım üstüne" dedim. Onun için bunlara, "hallediyorum, bakıyorum" diye konuştum, yani polis aldı diye rahattım. 
Arkasından Mecit’len beni görüştürdü. Mecit de İranlı, onların eniştesi. Hurşit bu Lazım'la daha önce beraber bir otel çalıştırmış, sonra ayrılmışlar. Mecit’len görüştük, arkasından Mecit, Ahmet’le görüştü ve Mecit beni tekrar aradı. Hurşit bunlarla iç içe. 

Hurşit Alınırsa Olay Çözülür

Yani beni bu olayın içine sokan Hurşit. Ben ondan kuşku duyuyorum. Bu programlanmış gibi bir olay. Hurşit’i almadan bu olayın aslı ortaya çıkmaz.
Hurşit bir kere PKK’yla irtibatlı. Bu Metin'in adamı. Metin’in PKK’daki konumu belli. Her şey belli ortada yani. Hurşit’i alın, PKK ilişkilerinden tutun eroin trafiğine kadar her şey ortaya çıkar. Kesinlikle iddia ediyorum muazzam bir PKK kaynağıdır. 
Hurşit alınırsa, inan ki belli bir mesafe katedilmiş olunur. Beni bir program gereğimi aradı o da ortaya çıkar, 
Bunun bir de Lazım’la bir pürüzü var. Bir otel olayı var. Telefonda kendisi söyledi, sizdeki konuşma detaylarında vardır. Aramızda bazı sorunlar oldu dedi.
Hurşit, bu gazetede çıkan iki İranlı'nın öldürüldüğü haberinden sonra dün gece konuştuğumda, bana fazla bir tepki göstermedi. Sadece "vallahi çok zor durumdayım, yüzlerine bakacak gibi değilim, çünkü ben söz vermiştim, söz vermiştim" diyor, işte birşeyler anlatıyor. "Veysel bana ulaşamadı, ondan oldu, ben sana güveniyorum" gibi laflar ediyor. 
Telefon konuşmalarımı incelediyseniz, Ahmet'le konuşmamı farketmişsinizdir. İlk görüşmemiz olmasına rağmen Ahmet bana "sen kimsin, necisin?" diye bir şey sormuyor. Mesela daha öce Cahit KOCAKAYA'yı aradığım zaman bana sormuştu. "Ben tanımıyorum, sen kimsin" filan diye. Ahmet, Mecit'den bilgi aldığı için beni tanıyor gibi konuştu.

Kurd-A'ya Açıklatmak Zor Değil

Kesin olarak emin olduğum bir olay var. Bunları alan PKK değildir. PKK olması mümkün değil. Orada resmi jandarma bile adam alsa polisten çekinir. Kurd-A'ya açıklama yaptırmak da zor bir olay değil. Gerçi, başınızı ağrıtmayayım ama, benim PKK'ya yaptırdığım öyle bir sürü eylem var. 
Mesela, Musa ANTER olayında PKK'nın en kafa adamlarından biri kullanıldı ve Musa Diyarbakır'a getirttirildi. Olaydan, yani Musa'nın kiminle görüşmeye gittiğinden Musa'nın oğlunun haberi var ama hiç bir zaman ağzını açmadı. 
Diğer bir örnek, Doktor Mazlum’u PKK’ya ihbar eden bendim. Konuyu o tarafa taşıyan, itirafçı bir kız. Ancak kız da benim bunu çok içkiliyken, serhoşken ağzımdan kaçırdığımı sanıyor. Aksi takdirde kızı inandıramazdım.
Bunun gibi bir sürü örneği sıralayabilirim. Yani Kurd-A'ya açıklama yaptırtmak kesinlikle zor bir olay değildir. 
Bana göre bu programın ikinci safhası var. Beni de götürecekler ve Kurd-A yeni bir açıklama yapacak. Kulaklara şu fısıldanacak "YEŞİL, İranlı'ları öldürdü, paralarını aldı, o da onlar gibi öldürüldü, yaptığının karşılığını buldu.“ Bunlar olacak kesinlikle. 

Ankara'dan Uzaklaşma Projeleri

Ankara'da kalmak benim için artık tehlikeli. Benim çok sağlam yerlerim var. Ben dediğiniz gibi Kuzey Irak'a giderim. Benim için Kuzey Irak’a gitmek idealdir. Orada benim yapabileceğim çok hizmet olur, çok büyük faydalarım olur yani, yabancı olduğum yer değil. Kuzey Irak’taki arkadaşlar size neler yapabildiğimi görüp bildireceklerdir.
Şimdi ben bu yaşıma kadar her zaman her sıkıntımda rab’ül alemime sığındım, hiç hiç bir olayda, bir kula sorun, bu kadar böyle aşırı derecede yürekli bir istekte bulunmadım. İlk defa sizden bir isteğim var, şu Hurşit’i bir sorguya alın, bakın olayda ne kadar mesafe aldığınızı göreceksiniz. 

Bana Sahip Çıkan Yanar

Bir tek şey daha istiyorum, tek şey. Benim o Ankara Emniyet Müdürlüğündeki sorgumu iyi araştırın, orda neler konuşuldu, başka bir şey istemiyorum. Onu öğrenin yeter. 

Ben temiz bir işten dolayı karakola düşmem. Bana devletin bir birimi sahip çıktığı an devlet yara alır. Bu benim kendi fikrim. Şimdi, hem böyle çıkacaksın vatan, millet, bayrak, devlet diyeceksin, ondan sonra diyeceksin ki efendim polise düştüm bana sahip çıkmadılar. Neye sahip çıkacak? Ben yasaların uygun görmediği bir işten düşmüşsem bu benim işim yani. Devletin bir birimi, MİT’idir, JİTEM’idir, Polisi’dir, yani neyse ayırt etmiyorum bana sahip çıktığı an devlet yanar. 

Ben Neredeyim?

Bu olaydan sonra alınıyorum ve bu olay hiç sorulmuyor, dördüncü günü bırakılıyorum, işlem yapılmıyor. Ne olacak şimdi, arkasından daha uygun bir şekilde yine alınacak mıyım? Sonra bir açıklama da benim için yapacaklar.
Polisin elinde bir belge var, biz kaç gün önce almışık, aldık sorguladık işlem bile yapmadık, adamı sağ salim bıraktık diyecekler. 

Çok da inandırıcı bir olay. 

Sorgum sırasında Orhan TAŞANLAR var mıydı? Sorun, bakın. 

Dedim ki "benim şu anda soru sormak haddim değil ama, ben nerede sorgulandığımı bilmek istiyorum. 

"Sen Emniyette olduğunu bilmiyormusun?" dedi. 

"Ama, Türkiye’deysem bu soruların yöneltilmemesi lazım dedim". 

"Nasıl sorular" dedi. 

"Bana yöneltilen sorular, MİT’le dialoğum, Jandarma ile dialoğum. " Türk Emniyetinin burada sorgudaki bir adama bu sualleri sorması, benim kafama bazı soru işaretleri getiriyor, bunun için rahat olmak istiyorum, nerede olduğumu öğrenmek istiyorum" dedim. "Haa siz falan örgütle dialoğunu kim kurdu diye sorarsanız, Türkiye Emniyetinde olduğumu kabul ederim. Ama ben kendimi çok değişik bir yerde, yani başka bir ülke servisinde veya bir örgüt sorgusunda kabul ediyorum" dedim.

Jandarma, Polis, MİT

"Biz, vatandaş olarak çaba göstermiş, her türlü mücadeleyi vermişiz. Kürdü, Türk'ü, Lazı, Çerkezi, Alevisi, Sünnisi bir araya gelsin diye hayatımızı koymuşuz ama, Jandarma’yı, MİT’i, Polisi de biz bir araya getiremeyiz. Önce lütfen siz bir araya gelin, arada biz günah keçisi oluyoruz, biz bir tek devlet baba biliriz, devleti bir bütün olarak biliriz, Polis’i, MİT’i, Jandarması bizim için ayrı ayrı ülkelerin birimleri değil, bizim" dedim. 
Sorular çok farklıydı, Alınmam, ileride iş ortaya çıkarsa, beni yani polis teşkilatı yapmadı olayını kanıtlamak içindir. 
Telefon olayında, isim vermediler yani şu veya bu demediler. 
"Nasıl sen kimseyi tanımam diyorsun, bu kadar isim var telefon rehberinde" dediler. 
Ben deftere Mehmet EYMÜR falan diye yazmamıştım. Mehmet Ağabey diye yazmıştım.
" Peki, Korkut Ağabeyin telefonu var, açın Korkut Ağabeye beni tanıyor mu, ben onu tanıyor muyum? Gözlerim kapalı, belki şu anda da buradadır, Eğer burdaysa Allah için söylesin, desin ki YEŞİL beni tanıyor, YEŞİL benimle görüştü. Açın sorun, onun da telefonu var." dedim.

İsim Ver, Bırakacağım

Bana diyor ki; "sen bana, seni tanıyan devlet dairesinden bir kişinin adını ver, desin ki ben bunu tanıyorum, bu devlete karşı bir insan değil desin, ben seni bırakacağım."
"Orhan TAŞANLAR'ı tanıyorum, onun dışında kimseyi tanımıyorum" dedim.
" Onu nereden tanıyorsun, O nereden bilecek seni?" diye sordular.
" Televizyondan tanıyorum. Siz kendiniz bana söylediniz, benim herşeyimi biliyorsunuz diye, demek ki beni en iyi tanıyan odur." diye cevap verdim. 

Paralar Nerede?

10. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,


***

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 8

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A  BÖLÜM 8 


Yeşil'le Görüşmeler
4/7/2000 - 11:00 - Atin



Düzeltme

Diziye devam etmeden evel, bir yanlışımızı düzeltmek istiyoruz. 

Dizinin 6.ncı bölümünde Behçet CANTÜRK ve Savaş BULDAN'ın kaçırılıp infaz edilmeleri sırasında görevli olmadığımızı belirtmiştik. Bu konuda yanlışımız olduğunun farkına vardık. 

MİT'te tekrar göreve başlama tarihimiz 14 Şubat 1994'dü. Behçet CANTÜRK 14.Ocak 1994 tarihinde kaçırılmış ve bir gün sonra cesedi Sapanca civarında bulunmuştu. Bu tarihte görevde değildik. 

02 Haziran 1994'de kaçırılan Şavaş Buldan olayı sırasında görevdeydik. Bu yanlışımızı düzeltir, özür dileriz. 

--------------------------- 

13 Ocak 1995

MİT Özel İstihbarat Dairesinde görevli iki muazzaf subay, 13 Ocak 1995 günü saat 16.30'da, yani iki İranlı'nın kaçırıldığı geceden bir gün önce Ankara 2.nci cadde 7.nci sokakta bulunan Cafe Violet'de YEŞİL ile buluştular. Görüşme yarım saat kadar sürdü. 
Zaten, görüşmenin amacı, YEŞİL'e yapılacak aylık ödeme ile ilgiliydi. YEŞİL'e, 20 milyon TL. aylığını ödeyen görevliler, bir çay içip ayrıldılar. 

15 Ocak 1995

YEŞİL ile bir sonraki görüşme, İki İranlı'nın kaçırılmasından sonra, 15 Ocak 1995 tarihinde, saat 19.00'da aynı yerde yapıldı. Görüşen görevliler aynı kişilerdi. Bu görüşme bir saat sürdü. 
YEŞİL, 13 Ocak 1995 günü, görevli personelle buluştuktan sonra Sırrı SAKIK'a uğramıştı. SAKIK, o akşam davalarını yürüten avukatları akşam yemeğine davet etttiği için, YEŞİL ziyareti uzatmamıştı. 15 Ocak 1995 günü Sırrı SAKIK'ın bürosunda buluşmayı kararlaştırdılar. 
YEŞİL, 15 Ocak günü Sırrı SAKIK ile bürosunda baş başa görüştü.

Sakık'ın Sorgu ve İşkence Korkusu 

SAKIK, hayatından endişe ediyordu. YEŞİL'e, kendisini öldürmek için hapisten çıkarttıklarını, ölümden korkmadığını, ancak işkence ve sorguya dayanamayacağını, her an ölümü beklediğini, fakat kesinlikle sorguya gitmeyeceğini, hiç kimsenin kendisini yanlız olarak almasına rıza göstermeyeceğini, aldıkları zaman işkence göreceğini ve akabinde öldürüleceğini bildiğini, işkence görmeden ölüme razı olduğunu, gerekirse götürmek isteyenleri tahrik edip kendisini öldürmeleri için elinden geleni yapacağını, söylüyordu.

SAKIK, bir çok kişi gibi YEŞİL'i devletin kadrolu resmi bir görevlisi sanıyor, ona dert yanıyor, ondan yardım istiyordu.

Şemdin Sakık Teslim mi Olacak?

YEŞİL'in amacı başkaydı. YEŞİL, Şemdin SAKIK'ın, Aptullah ÖCALAN ile arasının bozulduğunu, bu nedenle gelip teslim olabileceğini düşünüyordu.

Böyle bir gelişme, PKK'da çözülmelere yol açabilirdi.

YEŞİL, Sırrı SAKIK'a, kendisini yetkili bazı kişilerle tanıştıracağına söz verdi. Ancak Sırrı, o şahıslara da televizyonlardaki gibi siyasi çözüm vs. tarzında konuşmalar yaptığı taktirde, bu hiç bir fayda sağlamayak, hem ona, hem de kendisine zarar verecekti. 
Sırrı SAKIK, böyle bir görüşmeye hazırdı. Görüşmenin kendi bürosunda yapılmasını tercih ediyordu. Olmazsa, Büyük Ankara Oteli gibi bir otelde de görüşebilirdi. Sırrı SAKIK bir oyuna gelmekten korkuyordu.

Ağabeyim Nerede?

YEŞİL'e memleketini çok sevdiğini, kan dökülmesini istemediğini, Avrupa'daki KUM - Kürdistan Ulusal Meclisi faaliyetine de karşı olduğunu, yurtdışına çıkmayı düşünmediğini belirtti.
Konuşma sırasında Sırrı, YEŞİL'e "Ağabeyimin nerede olduğunu biliyormusun?" diye sordu. Belirttiğine göre uzun süredir Şemdin SAKIK ile görüşmemişti. YEŞİL, Sırrı'nın samimi olduğuna inanmıyordu. "Sen nerede olduğunu daha iyi bilirsin" şeklinde soruya cevap verdi.

Görev ve Ceza

Sırrı SAKIK-YEŞİL görüşmesi sırasında konu, merhum Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL'a geldi. SAKIK, rahmetli ÖZAL'ın kendisini Abdullah ÖCALAN'la görüşmeye gönderdiğini, akabinde de bu sebeple mahkum edildiğini belirtti. Sırrı SAKIK, ÖZAL'ın normal kalp krizinden ölmediğine, MİT tarafından öldürtüldüğüne inanıyordu.
15 Ocak 1995 tarihindeki görüşmede YEŞİL, kendisiyle görüşen yöneticilerine Sırrı SAKIK konusunun dışında başka şeyler de bildirdi.

Yardımcı Unsurlar

YEŞİL'in Hollanda'da Enver TOPTAŞ isimli tanıdığı vardı. Yurt dışı faaliyetlerde yardımcı olabilirdi. İstendiği taktirde oraya bir görevli gönderilmesi mümkündü. Orada arkadaşlarının yanında barınma imkanı vardı.

YEŞİL, esas haberi sona bırakmıştı. Ancak o anda kendisi ile görüşenler, bu haberin sonradan çok önem kazanacağını bilmiyorlardı. Onun için anlatılanla yetinip, konuyu detaylandırmadılar. 

Yeşil'e İki İranlı Ricası

Cahit diye bir kaçakçı vardı. YEŞİL'in geçmişte bununla irtibatı olmuştu. Bu şahsın, FE - Farma Tıp Malzeme AŞ. adında bir şirketi vardı. Bu şirketin hissadar veya yetkililerinden Nazım İSMAİLİ ve Efgar SİMİKO adlı iki İranlı kaybolmuştu. Bu konuda kendisini telefonla arayan şahıs, numarasını Cahit'ten aldığını söylemişti. YEŞİL, arayanın konuşmasından, bu iki İranlı'yı kendisinin kaçırdığını zannettiklerini anlamıştı. Zira arayan şahıs YEŞİL'e, "onlara bir şey olmasın, biz seni görürüz" demişti. YEŞİL, kendisine para gönderileceği için hiç sesini çıkartmamıştı. 

Telefon görüşmesinden, Cahit'in şirketinin taşınacağını öğrenmişti. Eğer bu doğruysa mutlaka firmanın isminide değiştireceklerdi. Bu firmanın takibinde yarar vardı. 
YEŞİL'le görüşen görevli memurlar, bu bilgileri aldıktan sonra saat 20. 00'de görüşme yerinden ayrıldılar.

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=220

9. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 7

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A  BÖLÜM 7

  
Yeşil Araştırılıyor
1/7/2000 - 11:00 - Atin

Hesapta Para Az

-Ahmet DEMİR'in Ziraat Bankası Ulus, Heykel Şubesindeki hesabında halen 608,000 TL, Merkez Şubesinde ise 100 DM bulunmaktaydı.

-Ahmet DEMİR, Selahattin - Meryem oğlu, 1950 Urfa, Siverek doğumluydu. Her iki banka şubesinde adresi Bahçelievler, 7.nci Cad. 2.Sok. N0.8 Ankara olarak gözükmekteydi.

-Ahmet Demir'in irtibat kurduğu telefonlardan .... numaralı telefon Mehmet Süren adına, Büklüm Sokak 7/A Kavaklıdere adresine kayıtlıydı. Adreste Flash Night Klüp isimli gece klübü bulunuyor ve Kürt Ahmet adı ile tanınan şahsın yeğenleri tarafından çalıştırılyordu. Bu adreste Mehmet Süren adında bir kimse tanınmıyordu.

-Aynı adresteki ....... nolu telefonun kayıtlı olan sahibi Ali Ağrı isimli kişiydi. Bu şahıs gece klübü ile bağlantılıydı.
-..... numaralı telefon yakın tarihte Arçelik Servisi tarafından devralınmıştı. Bu telefon daha önce Uğur Mumcu Caddesi, 99/9 GOP adresinde faaliyet gösteren Rüzgar Güvenlik Sistemleri Tic. Ltd. Şti. tarafından kullanılıyordu.

Rüzgar Güvenlik

-Rüzgar Güvenlik Sistemleri Tic. Ltd. Şti. 27 Eylül 1993'de faaliyete geçmişti. Yöneticisi İrfan ÖZCAN, Aydın ve Nihal oğlu olup, Samsun Kavak Karlı nüfusuna kayıtlıydı. Ülkücü olup Temmuz 1988'de Bursa Cezaevinden tahliye edilmişti. Ticaret odası kayıtlarına göre Rüzgar Güvenlik Şirketi 1993 tarihinde faaliyete geçmişti. Ortakları, Remziye - Kazım oğlu, 1963 Samsun doğumlu, Samsun Kavak Karlı nüfusuna kayıtlı Adnan ÖZCAN ile Yeşil Tulumba Sokak 23 İstanbul'da ikamet eden Hayrettin GÜRKAN'dı. Şirket 200 milyon TL. sermaye ile kurulmuştu.

-Ahmet DEMİR'in kullandığı 0542 211-8582 numaralı telefon, aynı isme kayıtlıdı. Telefonun kayıtlı olduğu adreste Raşit MOR isimli bir işadamı ailesinle birlikte oturmaktadı. Telefonun faturaları bu adrese gelmekteydi.
-0522 215-5858 numaralı araç telefonu, Caner KOÇ adına kayıtlı idi. Faturalar aynı şahsa ait Necatibey Cad. ... deki iş adresine gönderilmekeydi.

Emniyet'de Telefon Kapalı

-Lazım ESMAEİLİ'nin kardeşi Ahmet ESMAEİLİ, 26 Ocak 1995 günü saat 16.45'de 0542-211-8582 numaralı telefondan Ahmet DEMİR'i aramıştı. Karşısına çıkan DEMİR'e, ağabeylerinin bu zamana kadar neden serbest bırakılmadığını sormuştu. Ahmet DEMİR, telefonunun birkaç gündür kapalı olduğunu, bu sebeple arayamadığını, aynı akşam geç saatte veya ertesi günü (27 Ocak 1995) kendisini arayacağını, İstanbul'a geldiğini söylemişti.
Yeşil'in İstanbul'a gittiği doğru değildi. Yeşil Ankara'daydı ve aynı gün MİT'in Sorgu Bürosuna alındı.
Yeşil'in sorguya alındığı gün, MİT'in kaynaklarına önemli bir görüşme takıldı. 

Failimeçhul Yakınları

Görüşenler İstanbul'da yaşayan uyuşturucu kaçakçısı Hurşit HAN ile Yüksekovalı PKK yandaşı bir şahıs arasındaydı. 
Hurşit HAN muhatabına, 15 Ocak 1995 tarihinde İstanbul'da kaçırılan Asgar SMİTKO ve Lazım ESMAEİLİ isimli şahısların TC Devleti ile ilişkilerinin bulunması ve İstanbul'da uyuşturucu kaçakçılığı yapan şahısları takip etmelerinden dolayı kaçırıldıklarını, kaçırılma eyleminden İstanbul'da ikamet eden Yüksekova'lı Nihat BULDAN, Şefik KARAY ve Adil TIMARCI'nın haberdar olduklarını, yardım da ettiklerini, Asgar ve Lazım'ın, Polat Rönasans Oteli'nden çıkışlarından sonra kaçırıldıklarını, olayda polis kıyafetli iki kişinin sahil yolunda gözcülük yaptığını söylüyordu. 
Yeşil'in sorgusuna dönmeden önce Hurşit HAN'ı ve Hurşit HAN'ın olayla ilgili olduğunu belirttiği, faili meçhul olaylarda yakınlarını kaybeden kişileri tanıyalım:

Örgüt Bağlantılı Kaçakçılar

-Hurşit HAN: Abdullah oğlu, 1955 Hakkari - Yüksekova doğumlu, tahsilsiz, 9 kardeşi daha var, Yüksekova'da şirketi, İstanbul Kapaliçarsi'da "Balkan Döviz" isimli döviz bürosu var. Yüksekovada koyunculukla uğraşan iki köyün sahibi, Kürtçülük faaliyetlerinde yer aldığı, silah ve uyuşturucu madde kaçakçılığı yaptığı biliniyor. Bazı kaynaklara göre PKK'nın Doğu Bölgesi Politik Sorumlusu görevinde bulunmuş, İstanbul'da ikamet ediyor. 1994 yılında öldürülen Altindag Nüfus Müdürü Mecit BASKIN, kayınbiraderi ve dayısının oğlu, keza 02.06.1994 tarihinde İstanbul Yeşilyurt Çınar Oteli çıkışında, polis hüviyetli kişiler tarafından alınarak kaçırılan ve 04.06.1994 tarihinde Bolu Yığılca ilçesi Yukarıkaraş grup köy yolunda ölü olarak bulunan 3 kişiden Hacı KARAY dayısı, Şavaş BULDAN dayısının oğlu ve Adnan YILDIRIM arkadaşı.

-Nihat BULDAN: Şükrü oğlu, 1962 Yüksekova doğumlu. 02.06.1994 tarihinde İstanbul Yeşilyurt Çınar Oteli çıkışında yanında bulunan Adnan Yıldırım ve Hacı Karay ile birlikte silahlı şahıslarca kaçırılan ve 04.06.1994 tarihinde ise Bolu Yığılca ilçesi Yukarıkaraş grup köy yolunda ölü olarak bulunan Şavaş BULDAN'ın ağabeyi. Hakkari, Yüksekova Dize mahallesi nüfusuna kayıtlı. 5.6.1979'da Bitlis'te 64 AR 983 plakalı araçta yapılan aramada 17 adet kalaşnikof marka otomatik tüfek, 2 adet star marka tabanca, 60 adet 38 kalibre mermi ele geçirilmesi üzerine gözaltına alınmıştır. Kaçakçılık ile iştigal ettiği, Kürtçülük faaliyetleri içinde milis olarak yer aldığı, PKK ile irtibatlı olduğu ve Ağrı, Kars, Iğdır, İstanbul bölgelerinde faaliyet gösterdiği, HADEP yönetiminde yer aldığı biliniyor.
-Şefik KARAY: Fehim oğlu, Hakkari Yüksekova doğumlu. Faili meçhul cinayette öldürülen Hacı KARAY'ın kardeşi. Kaçakçılık ve uyuşturucu ticareti ile iştigal ettiği, Kürtçülük faaliyetlerinde yer aldığı, Askar SIMITKO ve Lazim ESMAEILI olayını PKK'nın yayın organi Özgür Ülke gazetesi ile irtibatı olduğu tahmin ediliyor.

-Adil TIMARCI: Hakkari, Yüksekova, Kuruköy'lü. Kürtçülük faaliyetlerinde yer aldığı, PKK örgütüne mensup olduğu, örgüte adam kazandırma çalışmalarında bulunduğu biliniyor.

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=216

8. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 6


UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A  BÖLÜM 6  


IKDP'den Tepki
28/6/2000 - 11:00 - Atin


Özgür Ülke'nin Askar SMİTKO ve Lazım ESMAEİLİ ile ilgili yazısına Ankara'daki Irak Kürdistan Demokrat Partisi (IKDP) irtibat bürosu hemen tepki gösterdi. 

IKDP'den Tepki

Büro tarafından 26 Ocak 1995 günü yayınlanan İngilizce bildiride şu açıklama yapılıyordu.

"Özgür Ülke'de 25 Ocak 1995'de çıkan Asker Simko'nun ölümünün sırları başlıklı makalede yer alan ve Asker'in evinde Kürt iş adamlarıyla ilgili bir toplantıdan sözeden bir bölümde, Kasım 1994 başında Asker'in İstanbul Ataköy'deki evinde önemli bir toplantı düzenlediği belirtiliyor. Bu bölümü düzeltmek istiyorum. Bazı MİT yetkilileri, İdris Barzani'nin oğlu, KDP yetkilisi Neçhirvan Barzani, Urumiye'li Zeya Nazım (Lazo)'dan bir Kürt ve bazı önemli kişiler toplantıya katıldı deniyor. 

Yukarıda belirtilen toplantının yapılıp yapılmadığına dair bir şey söyleyemem ama, bay Neçhirvan Barzani'nin katıldığı ve Kasım 1994'de Türkiye'de olduğu söylentisini reddediyorum. Bay Neçhirvan Barzani, 20 Aralık 1994'de 3 günlük bir resmi ziyaret için Türkiye'ye geldi ve çatışmalar başladıktan sonra Irak Kürdistanı'na geri dönmek zorunda kaldı. 

Üstelik KDP'nin Türkiye'nin iç güvenlik meselesine karışmak gibi bir niyeti yoktur. Bu işi yeraltı dünyası gruplarına bırakalım.

Şu ana kadar KDP'ye akıl almaz saldırılar ve suçlamalar yapıldı. Ayrıca KDP'yi ezmek istiyenlere karşı savaşan üst düzey yetkililere de saldırılar yapıldı.

KDP'nin 48 yıldır devam eden mücadelesi herkes için çok açıktır. Sorumsuzca ve aptalca yürütülen metodlar KDP'yi ve onun liderini destekleyen insanları etkiliyemez."

Telaş Neden

Dizinin baş kısımlarında, Necirvan Barzani'nin iki kez İstanbul'a geldiğinde Asgar SMITKO'yu ziyaret ettiğini belirtmiştik. Geçmişte yakın ilişkisi olan iki ailenin fertlerinin birbirlerini ziyaret etmelerinden tabii ne olabilirdi ki. 
O zaman, IKDP neden bir telaş içinde haberi yalanlama gereği duymuştu. Acaba bunda, o günlerde yaygın bir şekilde bazı IKDP üst düzey yöneticilerinin, sigara ticaretinin yanısıra uyuşturucu ticareti de yaptığı söylentilerinin rolü var mıydı? 

MİT'in Şüphelisi de Yeşil

İki İranlı'nın kaçırılma olayını, Milli İstihbarat Teşkilatı da kendi yöntemleri ile yoğun bir şekilde araştırıyordu. 

Para trafiği dolayısıyla MİT'in de gözü Yeşil Kod Mahmut YILDIRIMIN üzerindeydi. O günlerde ne yapmıştı, kimlerle görüşmüştü, kimlerle telefonla konuşmuş, kimler onu telefonla aramıştı.

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=213


İki İranlı uyuşturucu kaçakçısının kaçırılışından sonra, kaçırılanlardan Lazım'ın kardeşi Ahmet ESMAEİLİ'nin Yeşil kod Mahmut YILDIRIM'a ait hesap numarasına üst üste 300 bin DM ve 50 bin Dolar yollaması, baş şüphelinin Yeşil olması için yeterliydi.

Yeşil Bilgiler

MİT'in bölge ünitelerinden merkezine Yeşil'le ilgili bilgi yağıyordu. Birçok detay ihtiva eden bu bilgiler özetle şöyleydi: 

-Ahmet Demir ismi, geçmiş dönemde Güneydoğu Anadolu bölgesinde JİTEM adına faaliyet gösteren Mahmut YILDIRIM tarafından kullanılıyordu.

-Mahmut YILDIRIM, bu bölgede son görüldüğünde, beyaz renkli, 06 FKK 02 plakalı Toros marka bir araç kullanıyordu.

-Adıgeçende iki adet araç telefonu ve iki adet el telsizi mevcuttu.

-JİTEM ile ilişkisi bir süredir kesik olduğundan söz konusu kaçırma eylemine karışmış olabilirdi.

Ruhsat Elazığ'dan

-Yeşil - Sakallı Kod isimli Mahmut YILDIRIM, 19 Eylül 1991 tarihinde Elazığ Emniyet Müdürlüğünden 653828 seri numaralı Browning marka silah için taşıma ruhsatı almıştı.

-Ahmet Demir'in (Yeşil) cep telefonu ile irtibat kurduğu şahıslardan Bahattin YILDIRIM, aslen Bingöl'ün Solhan İlçesi Yenidal Köyü halkındandı. Bingöl Telefon Başmüdürlüğünde santral teknisyeni olarak çalışırken Mart 93'te Elazığ PTT Başmüdürlüğüne, Ocak 95'te de Ankara, PTT Başmüdürlüğüne atanmıştı. Ülkücü görüşü benimsiyen bir kimseydi, ancak aşırı bir faaliyeti yoktu.

-Bahsekonu Mahmut YILDIRIM Elazığ'ın ilgisi kesik ...... numaralı elemanıydı. Bahattin YILDIRIM da onun kardeşi.

-Ahmet Demir'in (Yeşil) cep telefonu ile irtibat kurduğu şahıslardan Ali YILDIRIM, aslen Bingöl'ün Solhan İlçesi Yenidal Köyü halkındandı. Derecesi bilinmemekle birlikte Bahattin YILDIRIM'ın akrabasıydı. Elazığ'da Belediyede çalışıyordu. Evli ve dört çocuk sahibiydi. Sağ görüşlü, miliyetçi bir kişi olarak tanınıyordu.

-Mahmut, Bahattin ve Ali YILDIRIM'ın, Elazığ Emniyet Müdürlüğünde, pasaport aldıklarına dair kayıt yoktu.

-Ahmet ESMAEİLİ tarafından 17.01.1995 (300 bin DM) ve 20.01.1995 (50 bin ABD Doları) tarihlerinde İstanbul Ziraat Bankası Yeşilyurt Şubesinden, Ankara Ziraat Bankası Ulus Heykel Şubesine havale edilmiş olan meblağlar, bilahare Ulus Merkez Şubesine transfer edilerek aynı tarihlerde Ahmet DEMİR tarafından çekilmişti.

-Ahmet ESMAELİ tarafından Ahmet DEMİR adına gönderilen 300.000 Mark ve 50.000 Dolara ait banka havale makbuzları ayrıca gönderilmişti.

7. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,


***

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 5

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A  BÖLÜM 5 



ARGK İntikam Timleri
26/6/2000 - 11:00 - Atin


Orhan Taşanlar'ın başında olduğu Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün, iki İranlı uyuşturucu kaçakçısının kaçırılması olayına Yeşil üzerinden Mehmet Eymür'ü ve MİT'i karıştırma operasyonu başarısızlıkla sonuçlanmıştı. 

Yeşil Serbest

Polis buna rağmen Yeşil'i, bu konuya hiç değinmeden bir kaç gün daha tuttu. Demek polis, esasında bir süredir izlemeye aldığı Yeşil'in iki İranlı'nın kaçırılması olayına karışmadığını biliyordu. 

25 Ocak 1995 tarihinde, bir basın organında çıkan yazıyı takiben Yeşil bırakıldı. 
AGRK Metropol İntikam Timleri Öldürdü Yayın organı, PKK yanlısı Özgür Ülke gazetesiydi. Yazıda, iki İranlı'nın PKK'nın askeri metropol timleri tarafından cezalandırılıp öldürüldüğü yazıyordu. 

Serdar ÇELİK / Köln imzalı bu yazıya bakalım:

“ASKER SİMKO'NUN ÖLÜMÜNDEKİ SIRLAR 

Doğu Kürdistanlı Asker Tahiroğlu (Asker SİMKO) ve Nazo ya da Lazo lakabıyla bilinen Zeya Nazım isimli kişilerin Kürt işadamlarının öldürülmesine karıştıkları ve Kürt örgütleri ile PKK'nın arasını açmaya çalıştıkları gerekçesiyle 14 Ocak günü İstanbu'da ARGK metropol timleri tarafından öldürüldüğü bildirildi. 

Kurd-A'nın konuya ilişkin olarak dün geçtiği haberde şunlara yer verildi.: Kontra faaliyetlerde bulunan ve MİT'le birlikte çalıştıkları belirtilen ve 10 günden beri kayıp oldukları ileri sürülen Asker SİMKO ve Zeya Nazım'ın , ARGK Metropol İntikam Timleri tarafından cezalandırıldığı açıklandı. Sözkonusu açıklamada; "Kontracıların döktüğü her damla kanın hesabı sorulacaktır. 

Metropol intikam timimiz, kontracılık yapan halka ve yurtseverlere karşı cinayet işleyen, MİT ve devletle işbirliği içerisinde eroin ticareti yapan Asker SİMKO ve Zeya Nazım'ı cezalandırmıştır. Bu cinayet şebekesinin peşindeyiz. İzlerini bulmuşuz. Hiç bir faili meçhul canisi cevapsız kalmayacaktır. Eylemlerimiz sürecektir" denildi. 

BİR LİSTE DAHA VAR 

Asker SİMKO ve Zeya Nazım'ın , uzun süreden beri MİT ile çalıştıkları, ve Başbakan Çiller'in sözünü ettği PKK'ya yardım eden Kürt işadamlarının listesinin Çiller'e bunlar tarafından verildiği ileri sürüldü. 

Asker SİMKO ve Zeya Nazım'ın öldürülmeden önce ARGK tarafından sorgulandığı ve eroin ticaretinden istihbarat, Kürt işadamlarının katledilmesine kadar kirli ve kanlı işlerin içinde olan bir çok kişinin isminin öğrenildiği bildirildi. 

ASKER SİMKO'NUN ÖLÜMÜ ARDINDAKİ SIRLAR 

Asker SİMKO, 1925-1930 yılında İran Şahlığı'na karşı Kürt direnişinin öncülüğünü yapan Simko Ağa'nın torunu. Simko Ağa İranlı komutanlar tarafından görüşmeye çağrılmış ve tuzağa düşürülerek öldürülmüştü. Asker, babasının adı Tarxan olmasına rağmen ünlü dedesinden dolayı Asker SİMKO olarak tanınıyordu. 

DİRENİŞTEN MİT'ÇİLİĞE 

Oğlu ve torunu Simko ağanın yolundan gitmediler. Önce Savak, sonra MİT ve CİA ile çalıştılar. Sınırda olmanın avantajlarından yararlanarak eroin işine el attılar. İşleri çok iyi gitti. Öye ki baba Tarxan, Denktaş'ın oğlunun düğününe şeref misafiri olabiliyordu. .. 

İlişkinin bu boyutu okuyanları şaşırtmasın. Almanya'da "Die Verbrecher Holding" (Üçkağıtçılar Holdingi) ismiyle bir kitap çıktı. Kitapta Alman polisine ifade veren ve MHP içinde kalmış boksör olan birinin ilginç ifadesi yeralıyordu. "Sağcı, parlamenter ve kontrgerilla elemanları, Doğu'dan eroini alıyorlar. Tırlara yüklenen eroin Kıbrıs'taki Magosa şehrine getiriliyor. Burada meyve firmalarının depolarına konuyor. Mersin'e, oradan tırlarla İstanbul üzerinden Almanya ve İngiltere'ye götürülüyor. Bu ilişkilerde en büyük rolü Londra'daki Pack firması üstleniyor. Firmanın sahibi A.N., bu örgütün maliye bakanı gibiydi." 

Babası öldükten sonra Asker'in işleri daha iyi gitmeye başlamıştı. İstanbul / Ataköy'de villa sahibiydi. Aksaray'a takılıyordu. Aksaray'a takılan sadece o değildi. Şahcı bir çok İranlı, butik, otel açmış, bu işi yürütüyorlardı. İş karışıktı. Hem uyuşturucu, hem gizli örgütler, hem sahte pasaport hem de kan. MİT'ten bazıları, bu şebekeyi gazetecilere sızdırdı. Gazeteciler, MİT'ten bazı kişilerin yardımıyla kapsamlı bir dosya hazırladılar. Gazeteler dosyada yazılanlardan ürktü ve bu dosya yayınlanmadı. Bunun üzerine gazeteciler 1989 ve 1992 yılında iki dosyayı Uğur MUMCU'ya verdiler. Çünkü şebekenin koruyucuları arasında bazı polis ve politikacıların adı geçiyordu. Atatürk Havalimanı'nda polis müfettiş Müslüm, İstanbul Emniyeti'nden İsmet (Yüksel) Güven, Ali Bahadır, Mehmet Aydın, polis müfettişi Niyazi Seçkin, İçişleri Bakanlığı'nda görevli Zeki Taş ve daha bir çok emniyet görevlisinin bunları himaye ettiği söyleniyordu. 18. dönem ANAP Malatya milletvekili Galip Demiral'ın serbest döviz tüccarı yeğeni Hikmet Demiral'ın istihbaratla ilişkide olduğu ve bunları koruduğu söyleniyordu. Milyarların döndüğü bu piyasada, şebeke gerektiğinde Savama'ya muhalif Kürt ve İranlıları feda ediyor, gerektiğinde MİT'e yaranıyordu. 

ASKER'İN EVİNDE KÜRT İŞADAMLARIYLA İLGİLİ TOPLANTI 

1994 Kasım ayının başları, 'Asker'in Ataköy'deki evinde önemli bir toplantı yapılıyor. Toplantıya MİT mensupları, İdris Barzani'nin oğlu ve IKDP yöneticisi Neçirvan Barzani, Urmiyeli Kürt Zeya Nazım (Lazo) ve bir kaç önemli kişi daha katılıyor. Toplantının gündemi sırdı. Ama PKK'ya destek verdikleri iddiasıyla kaçırılıp, öldürülen Kürt işadamları ve Güney Kürdistan'daki durumla ilgili olduğunun anlaşılmayacağı kadar sır değildi. Toplantının ardından Güney Kürdistan'da kanlı çatışmaların başlaması bir tesadüf olmasa gerekti. MİT'e göre Celal Talabani PKK'ya çok yaklaşıyordu. Toplantıdan sızan haberler arasında Zeya Nazım'ın görevli olarak Güney Kürdistan'a yerleşeceği söylentileri de vardı. 

ÇİLLER'İN LİSTESİNİ ZEYA NAZIM MI HAZIRLADI ? 

Zeya Nazım'ın ismi, İstanbul Cezaevi'nde öldürülen PKK ihanetçisi Osman TİM ile beraber anılıyor. Çiller'in geçen yıl İstanbul'da sarfettiği "PKK'ya yardım eden Kürt işadamlarını biliyoruz. Elimizde listeleri var." sözlerine konu olan listenin bu kişilerin verdiği bilgiye dayandırıldığı söyleniyor. 

Hatırlanacaktır, bu tehditten sonra aralarında Behçet Cantürk ve Savaş Buldan'ın da olduğu çok sayıda Kürt işadamı kaçırılmış ve öldürülmüştü. Cinayetlerin MİT bünyesinde oluşturulan Mehmet EYMÜR'e bağlı yeni birimin ısınma eylemleri olduğu ve Alaattin Çakıcı'nın da bu cinayetlerde bizzat yer aldığı ileri sürülmüştü. Bu cinayetlerle ilgili olarak yayılan bir diğer söylenti de Savaş Buldan ve arkadaşları sorgulanırken, işkencecilerin telefonla konuştuğu kişinin Asker SİMKO olduğu şeklindeydi. 

SÖYLENTİ GERÇEĞE DÖNÜŞÜYOR 

Basına yansımamakla birlikte 12 Eylül 1994 tarihinde İstanbul'dan Yüksekovalı işadamı Abdullah Düşünmez kaçırılmış, muhtemelen Savaş Buldan ve arkadaşlarının sorgulandığı Sapanca yakınlarındaki üç katlı binada işkenceye alınmıştı. 

Çırılçıplak soyulan ve ölümle korkutulan Düşünmez, sorgu sırasında gelen bir telefon konuşması ardından yüklü bir para verme karşılığında serbest bırakılmıştı. Sorgucular parayı garantiye almak için Düşümez'in el telefonunu, parayı getireceği yeri belirlemek için almış ve kimseye söylememesi için iyice tembihlemişlerdi. Düşünmez'in parayı verip vermediği bilinmiyor. Ama soluğu İspanya'da aldığına bakılırsa vermediği daha güçlü ihtimal ama ihtimal olmayan bir şey varsa o da Düşünmez'e kefil olarak serbest bırakılmasını sağlayanın Asker SİMKO olduğu."

Öldüren Belli, Kaçıran Kim?

Evet, Özgür Ülke, Asgar SMİTKO ve Lazım ESMAEİLİ'nin ARGK metropol timleri tarafından sorgulanıp öldürüldüğünü iddia ediyordu. 

Yazıda eksik olan, ARGK timlerinin iki İranlı'yı ne şekilde ele geçirdiğiydi.

ARGK timlerinin polis ekibi görünümüne bürünüp, tepe lambalı arabalarla, şehrin en işlek caddelerinden birinde, saatlerce bekleyip, gazinodan çıkan iki İranlı'yı çevirmesi, arama yapıp alıp götürmesi, mümkün değildi.

O ana caddeden, birçok başka polis aracının geçebileceği riski dikkate alınırsa, böyle bir operasyonu, o tarihlerde polisle arası bozuk olan Yeşil veya Tarık Ümit'in de yapma imkanı yoktu. Böyle bir faaliyeti ancak doğrudan doğruya polis veya polisin yakın himayesindeki bir grup yapabilirdi.

Polis Destekli Örgüt

Böyle bir grup mevcuttu. Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar tarafından kurulan ve polis himayesinde faaliyet gösteren Abdullah Çatlı grubu. 

O zaman, iki İranlı polis bağlantılı bu grup tarafından kaçırılmış ve önceden yapılan bir anlaşma gereği PKK ile bağlantılı başka bir gruba teslim edilmişti. Her iki grup arasındaki bağ, uyuşturucu kaçakçılığı dolayısıyla kurulmuş olmalıydı.

Özgür Ülke'nin yazısında diğer dikkati çeken husus, Mehmet Eymür isminin, Behçet CANTÜRK ve Savaş BULDAN'ın öldürülme olayları ile ilişkilinderilmesidir. 

Yazıyı kaleme alan kişi, Mehmet Eymür'ün o olayların olduğu tarihte resmi bir görevinin olmadığını, Antalya'da buz fabrikasında ticaretle uğraştığını bilmeden, kendisine dikte edilenleri yazıya aktarmıştır.

Ülkücü - PKK Uyuşturucu İşbirliği

Bu, uyuşturucu kaçakçıları arasındaki işbirliğinin, devleti ve terör örgütünü yönlendirebilecek kadar güçlü bir altyapıya sahip olduğunu göstermesi bakımından son derecede dikkat çekicidir.

Özgür Ülke'nin yanıldığı diğer bir nokta, "Çiller Listesi" olarak bahsedilen " PKK'ya yardım ettikleri için infaz edilecek olan kürt iş adamları" listesidir.
Bu liste ile ilgili faaliyetler sırasında Mehmet Ağar grubuna bağlı olarak çalışan Tarık ÜMİT'in cep deferinde, bahsigeçen liste vardı. 
Bu listedeki 50 civarındaki isim arasında Asgar SMİTKO ve Lazım ESMAEİLİ adları da bulunuyordu.
Listeyi hazırlıyanların, listeye kendi isimlerini koymaları mümkün olmayacağına göre, Özgür Ülke'nin bu konuda da yönlendirildiği anlaşılıyor.
Ancak dikkati çeken önemli bir husus, Mehmet Ağar ekibince Tarık Ümit'e verilen bu isim listesindeki bir çok ismin, PKK ile organik bir bağının olmaması, aksine, bir kısmının, devlet organlarınca istihbarat kaynağı olarak kullanılmasıdır.

Listede Farklı Amaçlar

Bu husus, faaliyetin devletin üst kademelerince PKK ile mücadele kapsamında onaylanmasına karşın, Mehmet Ağar ekibince başka amaçlı kullanıldığını göstermektedir: 
Mevcut uyuşturucu kaçakçılarından belli başlı isimlerin tasfiye edilerek, yeni bir organizasyonun tesisi.
Yani faili meçhullerin, ülke yöneticileri ve uyguluyucular bakımından amaçları değişiktir.

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=212

6. CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***