UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 10
Paralar Nerede?
Hangi gece neredeydim, sıralamada ben güçlük çekerim.
Sırrı SAKIK ile görüşmemiz iptal olunca, o gece Sırrı'nın kardeşi Mahmut beni gördü, onlar bizi bir yere götürdüler. Gittiğimiz yerin sahibi bunları çok ta iyi tanıyor, karşısında el pençe divan duruyordu..
İbrahim’le herhalde ertesi akşam beraberdim. Olaydan haberi galiba vardı. Olay başkaları ile ilgili olduğundan mevzuya girmedim yani. Zaten, İbrahim'in cep telefonu sürekli ötüyordu.
İbrahim'le beraberliğimin sayısını bilmiyorum. Yani öyle gittik, içtik eğlendik, sabahladık çok defa. Benim MİT'le irtibatımı biliyor ama hiç bir zaman mevzu etmedi. İbrahim’in olaydan haberi olsa da olmazsa, benim o parayı aldığımı bilse de bilmezse de ben, ona para indireceğim (vereceğim).
Yarın Duyarsa Ayıp Olmaz mı?
Yarın duyarsa, niye sıkıntıya gireyim, ayıp olmaz mı? Ben devamlı başımın dikliğine yaptığımı yaparım, kafam eğilmezsin diye. Ben verdim, hani, haberinin olup olmaması fazla önemli değildi benim için.
İlla haberi vardır diye de vermedim. Ama benim orada yani edindiğim intiba böyle. Ha, ben İbrahim’e şey yaptım, senin yorumun ne diye?
Şimdi, bir de bu işleri sormak hakikaten prensibim değil. Bizim masanın yanında Ağa Ceylan oturuyordu. Vallahi, aklıma da gelmedi değil yani, şu tereddüt de aklıma geldi, "acaba bu doğru mu?" dedim.
İbrahim bu konuda (iki İranlı konusu) hiç bir şey konuşmadı. Benim algıladığım mesaj, yabancılar konusu, veyahut İbo'nun böyle yüz ifadesi, şekli, söyleyiş tarzı, bana öyle geldi.
Şimdi orda, Hurşit telefon açmasa ben soru sormazdım, şimdi İbo’nun haberi olmazsa da, ben yine görecektim.
Ben Yiyemem, Olay Bu
İbo’nun zaten haberi var, haberi yine olacak. Ben bunu yiyemem, olay bu.
İbrahim'in bütün arzusu İstanbul’a gitmek. Hatta ben sordum dedim ki, "peki İstanbu Emniyet Müdürlüğün’de zorlanmaz mısın, senin vasıfların uygun mu, seni İstanbul'a vermekte bunlar zorlanmaz mı?" dedim.
"Fazla bir şey istemiyorum. İl Emniyet Müdürlüğü benim için çok önemli değil, Ben, İstanbul’u istiyorum, ne olursa olsun, İstanbul Emniyet Müdürlüğünü istiyorum, yapmazlarsa ikinci derecede belki İzmir.
Beni memnun edecekleri bir makama getirirlerse iyi, yoksa ben emekliye ayrılırım, emekliye ayrıldığım zaman ikimiz aynı grupta olacağız, ikimizin birbirimize tutunarak ayakta durması lazım, birbirimize tutunamazsak hiçbirimiz ayakta duramayız" dedi.
"Doğru söylüyorsun" dedim. Öyle bir mücadelesi var. Adana Emniyet Müdürlüğünü teklif etmişler kabul etmemiş.
Bana, "yahu İstanbul’a gittiğinde Reşat'la beraber çalış, ara Reşat'ı işte kontrol işlerini yap, bir de Hüseyin'e çok güvenebilirsin" diyor. Ama ben hiç bir işini kabul etmedim, takip de etmedim, Sorun isterseniz, hiç bir işini kabul etmedim. Sadece kişisel olaylar.
Başlangıç Noktası: Arnavut Sami
Bütün hikaye Arnavut SAMİ olayıyla başladı.
Bahçelideki evdeyiz, ben Mikail'e (GÖLELİ) bu Arnavut SAMİ'yi sordum, kıyamet ondan sonra koptu.
Arnavut SAMİ'yi ben tanımıyorum, Enver TOKTAŞ çok iyi bilir onu. Enver, çok güvendiğim bir insanır. Bana Arnavut SAMİ, Dev-Sol’la da, PKK ile de iç içedir dedi. Bir süre sonra Abdullah (ÇATLI) beni aradı, “Arnavut SAMİ benim yanımda, sen bu adamı niye soruyorsun?” dedi.
Dedim "yani senin yanında olması, benim sormama mani bir hal mi, senin yanında diye sormayayım mı? Ayrıca, senin yanında olduğunu da bilmiyordum."
Kanunla Eroin İşi
Sıraladı, yani şöyledir, böyledir falan, filan. "Bak, o en üst düzeyde istihbarat birimleriyle beraber çalışıyor, sen şimdi iddia edeceksin, diyeceksin ki eroin işi yapıyor, he yapıyor, kanunla yapıyor, bir ara sen Yalçın’a da böyle çamur atmıştın, tamam yapıyoruz ama öyle büyük çaplı değil" dedi. "Arnavut SAMİ'yi, şuna, buna sor, en üst düzeyde dialogları filan var" dedi.
Ben, "sen ülkücü adamsın, senin eroinden çok çok uzak olmam lazım. Yani herkes bunu yapar ama ülkücü eroin işi yapmaz, yanlış yapıyorsun sen" dedim.
Öyle epey bir konuştuk, tartıştık, kapattık.
Kırcı: Sami Vatanını Sever
Ondan sonra, Haluk KIRCI aradı, dedi ki "işte şöyle böyle, işte Korkut Ağabey ile şöyle görüştük, böyle oldu falan, filan, Sami şöyle vatanını sever, böyle milletini sever". KIRCI'ya, "Şimdi Sami’nin vatanını, milletini sevmesi veya sevmemesi beni ilgilendirmiyor, ben hikayeden bir soru sordum, sormaz olaydım, vallahi billahi sizin ilişkinizi bilmiyordum, sordum, sordum da vazgeçtim, beni bırakın artık, bu konuyu da kapatın" dedim.
Bu konuşmada Korkut Ağabey ile ilgili hiç bir şey söylemedim, ağzımı açmadım.
Bir gün İrfan'a (ÖZCAN) gittim.
İrfan, "yahu bu Haluk KIRCI Korkut Ağabeye seninle ilgili bazı yalanlar söylemiş, sen ne söyledin Haluk’a" dedi.
İrfan'a “vallahi, billahi inan, Korkut Ağabey ile ilgili hiç bir şey söylemedim, Haluk'a değil, hiç bir zaman, hiç kimseye ve hiç bir yerde Korkut Ağabey'in aleyhinde konuşmadım, allah, allah bu nereden çıkıyor" diye cevapladım.
Arnavut Sami Şeytandır
Yani, ÇATLI’yla bizim ipleri koparan Arnavut SAMİ oldu.
Beni emniyete aldıran, bunların hepsini peşime takan Arnavut SAMİ yani.
Adam çok güçlü, çok büyük bir adam.
Ben kendisini görmedim ama hakkında çok bilgiye sahibim. Dev-Sol ile PKK ile mazisi olan bir adam, ne allahı var, ne peygamberi, hiç bir şey tanımaz, bir başkadır yani, şeytandır o. Kiminle menfaati varsa onunla olur, şimdi istihbarat kimliği var, yanında ruhsatlı tabanca taşıyor, biz iki senedir bir kimlik alamadık, adamın herşeyi var, vesikalı silahı, şuyu, buyu, çok büyük işleri var, çok büyük işleri sevk ve idare ediyor.
Eveliyatı Dev-Sol'cudur ama bu, PKK ile irtibata mani değildir. Herkezle irtibat kurabilir.
Öyle şube müdürüyle filan da muhattap olmaz, öyle büyük adam yani.
Yer değiştirmek isteyen, tayin istiyen gider buna yalvarır, Arnavut sanki tayin şubesi. Geçenlerde Elazığ’lı Sait diye bir çocuk, kalkmış gitmiş bu Arnavutun yanına, İstanbul'a tayini için.
Bu olaydan sonra ben ne zaman İstanbul'a gitsem, bunlar Arnavut'u korumaya alıyorlar. ÇATLI sürekli yanında, koruma gibi geziyor.
Yeşil İndirdi, İndirecek
Bir keresinde, İbo, İstanbul'da Arnavut SAMİ ile beraberken, Korkut nereden biliyorsa, Ankara'dan telefonla arıyor. "İbrahim, Arnavut’la berabermişsiniz, YEŞİL, Arnavut’un peşindeymiş, indirdi, indirecek, sen kendine dikkat et" diyor.
İbrahim, "Ağabey, ben İstanbul’da değilim" diyor ama esasında İstanbul'da ve Arnavut SAMİ'nin yanında. Bunlarda bir panik başlamış, tabii orada tertibat-mertibat alıyor bunlar. Bana bunu, İbrahim anlattı.
Dedim ki "bak ben, Arnavut SAMİ’yi indirmek istiyorum da, geldim senin yanında oturuyor, ben orada o faaliyeti keser, bitiririm. Arnavut SAMİ ölmesi gerektiği an ölür, yaşıyorsa yaşaması gerekiyordur"
Emekli Olunca İnfaz Görevi Yeşil'e
Bana, "Allahsız, senin sağın solun belli mi olur, dersin şunun yanında bir tane de buna çakayım dersin. Bizde (özel timciler), rakip tanımayız, şaka yapar, öldürürüz, sen de böyle yaparsın bu işi, ben senin için AĞAR’la da görüştüm. Belli olmaz, yarın ben emekli olurum, bakarsın benim infaz görevim sana verilir."
"Ne biçim konuşuyorsun, olur mu öyle şey" dedim.
Şimdi orada yapılmak istenilen olay, beni İbrahim’le karşı karşıya getirmekti.
Bunların, İstanbul'da irtibat noktaları kumarhanedir. Onlardan sadece Haluk KIRCI ile bazen telefonla görüşürüm.
ÇATLI’nın yanında hem Korkut var, hem İbo var. İkisi de var. İkisi de birbirini şey yapmıyor, sevmiyor. Yalnız ÇATLI bana telefonda, ben Korkut Ağabeylen görüştüm dedi.
Bunlarla ARNAVUT’un diyaloğunu kuran ÇATLI’dır.
Çatlı'nın Davaya Hizmeti Oldu
ÇATLI’nın davaya hizmetleri olmuştur, bir şeyler yapmıştır. Benim bildiğim, kendi şeyime göre doğru bildiğim, o. Drej Ali (YASAK) de, kesin olmamakla beraber, o grubun içindedir.
Enver yurt dışında bulunuyordu. Yurt dışından geldi, gelince telefon açtı görüşelim dedi, ben atladım gittim İstanbul’a.
Enver, "bunlar Avrupa'da eylem yapacaklar, ancak ortalığı o kadar bulandırmışlar ki, şu anda oradaki bütün polis ve istihbarat alarmda" dedi,
Biz bu sohbeti yaparken, tabii ÇATLI’da geçti, İbrahim SUNGUR’da geçti. Bir de bizim bir çocuk var, benimle irtibatı kalmadı, bende Envere "ona göz kulak ol, emanettir" dedim. Konu Arnavut'a gelince Enver, "o Dev-Sol'cu, o biçim şeyi vardı, o adi çok gevezelik yapıyor" dedi.
İbo'nun Sadık Adamları
İbrahim'in sadık adamları var, en sadık adamları İstanbul’dakiler. Sait diye bir polis var. Muğla, Köyceğiz tarafında oturuyor. Tunceli’den tanırım.
Ayhan diye biri var, özel timci. beni tanıyor, galiba Samsun'lu, çünkü Havza, Mavza’dan bahsediyordu. Muş’tan tanırım onu.
İbrahim bazen geçmişini anlatıyor, "işte bizim kırmızı minübüsümüz vardı". Ayhan da anlatıyor, yer söylemiyor, tabi kapalı geçiyor.
Rüzgarlıya (Rüzgar Güvenlik) yemeğe gelmişti, bu ve Sait ikisi gelmişti, benim orda olduğumu bilmiyorlardı, beni orda görünce tuhaflaştılar.
Bunlar anlatıyor "bizim bir kırmızı minübüsümüz vardı, işte polis karakolda bir düzen kurdu, bizi içeri aldı, biz kurtulana kadar bayağı zorluk çektik" filan.
Yani anlatmak istediği, "biz de poliste çok zorluk çekiyoruz, bir yere gittiğimiz bir duyulsun, İbo’nun ekibi gelmiş diye oraya, kimsede uyku kalmıyor" gibi hususlar. İbo'nun özel ekibinden, eski tanıklarım var ama isimlerini bilmiyorum. İki tane adamı vardı, çok özel işleri yapan.
Hatta biri içki kullanıyor, biri kullanmıyor.
Bir de Hamit diye bir kişi var. Kaç defa böyle şey oldu bu Hamit, Azerbeycan’a kaçtı. Uzun boylu, zayıf, Özel Harp’ten emekli, Hava Astsubayı galiba.
Bu da İbo'nun yanında. İbo Azerbeycan’a gittiği zaman, bu da beraber gitti. Böyle beraber Azerbeycan’a gittiler yani.
http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=222
11.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder