12 Ağustos 2019 Pazartesi

1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler., BÖLÜM 9

1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler.,  BÖLÜM 9



8. Hücre Meselesi:

a. Tutukluların Tabi Tutulacağı İşlem:
1- ACMUK - madde-76 ve 143
2- CMUK - madde-116’da açıkça belirtilmiştir. Bu kanunlara göre tutukluların odada bulundurulması gerekir.
3- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tevkif Evlerinin yönetimine ve cezaların infazına dair tüzük.
(Yayın tarihi: 1.8.1967 - Karar Sayısı: 6/8517)
Bu tüzüğün 4. bölümü’nde hükümlü ve tutukluların disiplin işlemleri gösterilmiş ve 157. maddede de sadece hükümlülere verilecek cezalar içinde hücre hapsi
gösterilmiştir. Ayrıca aynı tüzüğün 161. maddesinde bu cezanın 15 günü geçemeyeceği belirtilmiştir.
4- Tutukluların hakkında cezai tedbir olarak ACMUK - Madde-76 ve CMUK - Madde-116 gereğince “demire vurma” dır.
5- Bu ceza ise Anayasa Mahkemesi’nin 15.6.1967 tarih ve 34/18 sayılı kararı ile anayasaya aykırı bulunarak kaldırılmıştır.
6- Yukarıya çıkardığım mevzuat muvacehesinde tutukluyu vazii kanun azami ölçüde korumayı öngörmüştür.
7- Gene yukarıdaki açıklamaya göre 3 hücre hapsi sadece hükümlülere ceza mahiyeti’nde verilebilmektedir.
Bunun dışında da Türk Ceza Kanunu - madde-13’te hükümlülerin cezalarının ne kadarını hücrede geçirileceği belirtilmiştir.
8- Bu duruma göre:
a- Ceza hukukunun ana kurallarından biri olan:
“Kanunsuz suç olmaz kanunsuz ceza olmaz”. kuralı açıkça ihlal edilmiyor mu?
b- Bu durum anayasamızın 33. maddesi 2. fıkrasına aykırı değil mi?
c- Bu durum, bir nev’i işkence değil midir? Anayasa’mızın 14. maddesine aykırı değil mi?
d- Bu durum Türk Ceza Kanunu- 245. maddesi ve diğer ilgili maddelerine aykırı değil midir?
e- Bu durum İnsan Hakları Evrensel Demeci madde 5 ve 11’e aykırı değil midir?
f- Elbette bu hükümlerin hepsine aykırı, o halde bu hususu hukuken tespit edelim. Sonuç alınması mevzubahis değil.

9- Hücre Konusunda Özel Durumum:

a- Kaldığım Hücreler.,

I- 4-7 Ağustos 1972 E hücresi
II- 7Ağustos-3 Eylül 1972 G hücresi
b- Benim daha önce kaldığım E hücresinde yatan Avukat Nuri Yazıcı’yı 20 Ağustos 1972 Pazar günü akrep soktu. Bu hücre ile aramdaki mesafe sadece iki
metredir. Bu durumda haşarat sokması olasılığı her zaman için vardır ve hayati tehlike mevcuttur.
c- Çok rutubetli bodrum katında yeni yapılmış beton bir zemin üzerinde ve yatağın üst seviyesi yeri 15 cm olduğu halde yatıyorum. Bu durum sağlığım
yönünden ilerde telafisi mümkün olmayan sakıncalar doğurabilir.
d- Hücreye girdiğimden bugüne kadar kendi imkanlarım içinde çok özel tedbirler almış olmama rağmen rutubeti kesmiş değilim. Esasen yazın en sıcak günleri
olmasına rağmen koridorlara sızan suları idare her gün talaş kullanarak almaya çalışmaktadır.
e- Benim bulunduğum bölümde ben dahil sadece beş kişi bu tarz bir işleme tabi tutulmaktayız aynı suçtan tutuklu bulunan diğer şahıslar, aynı şartlar altında
değillerse, o takdirde idarenin bu ayrıcalığında bir niyet aramak gerekir. Bu niyetin tespiti dahi hizmettir bence… Esasen bugüne kadarki uygulamada mevcut bu durum birbirlerini tamamlayıcı niteliktedir.
a- Yukarıdaki 9. Madde b Fıkrasındaki durum karşısında beni de haşarat sokması ihtimali her zaman için mevcuttur.
(Nitekim, yukarıdaki bütün hususları 22 Ağustos 1972 de yazmıştım. 23 Ağustos 1972 günü ben de hücremde bir akrep bularak canlı olarak idareye gönderdim.)

9. Kitap Meselesi:

a. Evde arama yapılırken bir kısım kitaplarımı (20 kadar) aldılar. Bunları alanların seçim yaparken bir kıstasları yoktu. Billarz alınan kitaplar içinde Türkiye Odalar Birliği tarafından çıkarılan ve komünizmi yeren “Komünizm Nedir” adlı bir kitap olduğu gibi, Genel Kurmay Başkanlığı tarafından yayınlanmış Sovyet Harp Doktrini adlı kitapta vardır.
b. Benim bildiğim kadarıyla alınan kitaplar içinde sadece Sosyalizm ve Sosyal Mücadeleler Tarihi adlı kitap için, Temmuz 1972’de Sıkıyönetim Komutanlığı
tarafından toplattırılma kararı verilmişti.
c. Evde kitap bulundurmanın suç olmadığını biliyorum.
d. Bu kitaplarımı CMUK - Madde-103 uyarınca ne zaman isteyeceğiz? Talat Turhan (22 Ağustos 1972’de G hücresinde yazdığım yukarıdaki notlarımı 10 Eylül 1972’de G koğuşunda temize çektim.

Durum Özeti

1-9 Sahifeler için 22 Ağustos 1972’de G hücresinde iken hazırladığım 1-9 sahifelerdeki hususları içeren günce’yi 23 Ağustos 1972’de Sayın Avukat Birsen Balcıkardeşler’e vermiştim.
Kendileri, Sayın Avukat Alp Kuran’la arzularıma istinaden hazırladıkları dilekçeleri 1 Eylül 1972’de ilgili makamlara sundular. (Ek-4 Ek-9)
(Sayın G. Çaylıgil’e verilen Dosya 3, I. Bölüm, Ek-1 ve Ek-2’ye bakınız.)

Bugün alınan sonuçları aşağıya sıralıyorum:

1. Prensip.,
2. Arama.,

a. İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığına, 1 Eylül 1972’de verilen dilekçe ile (Ek-6)
b. İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığına, 1 Eylül 1972’de verilen dilekçe ile (Ek-7) intikal ettirildi ve:
c. İstanbul Baro Başkanlığına (Ek-6) ve (Ek-7) dilekçelerden birer suret ve (Ek-8)
d. c’de olduğu gibi Türkiye Barolar Birliği Başkanlığına birer suret gönderilmek sureti ile (Ek-9) durumdan bilgi verildi.

3. Saç Kesme.,
Bu husustaki ısrarım devam etti. Bugüne kadar herhangi bir müracaat yapılmadı.
4. Yakınlara Tutuklanmanın Haber Verilmesi Bu konu üzerinde sayın avukatlarca durulmadı. Esasen önemli bir konu değildi,
fakat ben bütün ayrıntıları açıklamak çabası içinde kaleme almıştım.
5. Tutuklamaya İtiraz ve Tahliye Talebi.
6. Tutukluluk Halinin İncelenmesi.

a. Bu iki konu; İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığının Askeri Savcılığına 1 Eylül 1972’de verilen (Ek-4) dilekçe ile ve,
b. Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesine sunulmak üzere Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığına, 1 Eylül 1972’de verilen, (Ek-59) dilekçe ile yetkili
mercilere intikal ettirildi.

7. Avukatla Görüşme Meselesi.
Bu konu, görüşme süresi bakımından zamanla normale yöneldi.

8. Hücre Meselesi.

a. İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığına, 1 Eylül 1972’de verilen dilekçe (Ek-6) ve,
b. İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığına, 1 Eylül 1972’de verilen dilekçe (Ek-7) ile durum yetkili mercilere intikal ettirildi.
c. Yukarıda 2. madde c ve d fıkralarında açıklanan makamlara bilgi verildi. (Ek-8 ve Ek-9)

Bu müracaat üzerine (Ek-6 ve Ek-7) 3 Eylül 1972’de G hücresinden üst katta G koğuşuna alındım. Bu suretle kanunsuz uygulamaya son verildiği gibi, geçmiş
hücre döneminin (4 Ağustos 1972 ve 3 Eylül 1971) kanunsuz bir uygulama olduğu zimmen kabul edilmiş oldu.

9. Kitap Meselesi.

Bu konu üzerinde bu güne kadar durulmadı.

Özet;

1. Yukarıdaki açıklamama göre (10. ve 11. sahifeler) a. 2., 5., 6., 8. maddeler ilgili mercilere duyuruldu
(2. arama ve 5. tutuklamaya itiraz ve tahliye talebi 6. Tutukluluk Halinin İncelenmesi 8. Hücre Meselesi
b. 3. madde saç meselesi üzerinde herhangi bir müracaatınız olmadı. Bu husustaki ısrarım devam ediyor.
c. 7. madde (avukatlarla görüşme meselesi) zamanla süre bakımından normale dönmüş bulunuyor.
d. 4. ve 9. maddeler (4. yakınlara tutuklamanın haber verilmesi 9. kitap meselesi) üzerinde durulmadı.
2. Hücre konusunda sonuç alında. (8. madde)
3. (Ek-4: Ek-9’a) bakınız.
Ek 1-B Hukuki Durumuma İlişkin İstekler ve Notlar Avukatlarım İçin (II. Bölüm)

I. Bölümden:

3. Saç Kesme:

a. 3. ve 4. sahifeye bakınız.
b. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGS) İstanbul şubesinin hapse mahkum olmuş “Türkiye” gazetesi yazı işleri müdürü Sabri Yılmaz’ın saçlarının kesilmesini
Adalet Bakanlığı nezdinde protesto etmesi.
c. 2 Eylül 1972 tarihli gazetelere bakınız.
d. Bu konu 5 Eylül 1972’de avukatlarım olan Sayın Birsen Balcıkardeşler ve Sayın Recep Bayırlıoğlu’na yeniden izah edildi.

II. Bölüm:

1. Ceza ve Tutuk Evi Yönetmeliğinin Uygulanması:

a. Aşağıdaki çizelgede belirtilen eşyalar hizalarında gösterilen tarihlerde Ceza ve Tutuk Evi Yönetmeliği’ne uymadığı gerekçesi ile içeri alınmadı.
b. Alınmayan eşyalarım daha sonra içeri girmesine izin verilmesi gerçeği dahi bu konudaki ölçülerin objektifliği hakkında bir fikir verebilir. 
Bu şekilde bir uygulama bir anlamda işkence anlamını tazammum ettiği gibi daha da önemlisi mukaddes savunma hakkımı engelliyebileceğinden endişe 
duymaktayım. Bu nedenle konunun ilgililere ulaştırılması dileğimi 5 Eylül 1972’de görüştüğüm avukatlarım Sayın Birsen Balcıkardeşler ve Recep Bayırlıoğlu’na  intikal ettirdim.
c. Bu görüşmeden (5 Eylül 1972), dört gün sonra, eşyaların bir kısmının alınmış olması (tesbih ve cetvel) yapılan müracaattan veya görüşmeye nezaret eden
subayın duruma muttali olması sonucu bir ölçüde netice almamızı mümkün kıldı.

2. İlk Soruşturmanın Gizliliği Prensibi:

a. 3 Ağustos 1972’de Askeri Savcı Hakim Yarbay Nevzat Çizmeci tarafından yapılan sorgulama sırasında başımda elinde jop bulunan bir erle, bir Piyade
Üsteğmen bekledi. Bu husus ilk tahkikatın gizliliği prensibini ihlâl etmiyor mu?
b. 9 Eylül 1972’de Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Bir Numaralı Askeri Mahkemesinde yapılan duruşmada Savcı Hakim Yarbay Keramettin Çelebi’nin
konuşması: (10 Eylül 1972 tarihli Tercüman gazetesi 7. Sahife) Şu hususu açıklamak gerekir ki, Ceza Evi personeli bir sanığın savcılıkta ne
şekilde ifade verdiğini bilemez, çünkü gizlidir. Kaldı ki, biz ifade vermeyen sanıklardan dahi ifade almadık. Bu sebeple sanığa Ceza Evinde baskı yapılması
söz konusu olamaz. Kaldı ki, baskı yapılmak gerekirse vasıta kullanmaya lüzum bulunmamaktadır, kendimiz yaparız. Ancak bu ne insanlığa, ne de hukuka sığar.
c. Yukarıdaki b. fıkrası, a. fıkrasında sorduğum sorumun cevabı değil midir?

3. Mektup Meselesi:

a. Ceza İnfaz Kurumları ile TevkifevlerininYönetimine ve Cezaların İnfazına Dair Tüzük (Karar sayısı: 6/8515, Yayımı tarihi: 1.8.1967) madde-147:
Mahalline gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç 24 saat içinde, disiplin kuruluna tevdi edilir. Disiplin kurulu, mektupların
aynen veya sakıncalı görülen kısımları okunmayacak surette çizdikten sonra mahalline gönderilip gönderilmeyeceği veya aynı suretle hükümlüye verilip
verilmeyeceği hususunda karar verilir. Tamamen sakıncalı görülen mektuplar, disiplin kurulu kararı ile yok edilir ve durum sahiplerine bildirilir.
b. 24 Ağustos 1972 günü kızım Feza Turhan’a bir mektup yazdım. Bu mektupta:
1- Bir babanın evladına yazacağı normal şeyler,
2- 8 sene evvelki savunmam’dan bazı parçalar,
3- Abdulhamit ve Mithat Paşa olayından,
4- Yaşantısı için direktif ve tavsiyelerde bulunmuştum.
c. Kızımın 3 Eylül 1972 tarihinde yazdığı ve 5 Eylül 1972’de aldığım mektuptan bu mektubun yerine ulaşmadığını anladım. Çünkü 24 Ağustos 1972 ve 3 Eylül
1972 arasında 12 gün geçmişti.
d. Durumu yöneticilere sorduğumda üst kontrole gönderildiğini öğrendim.
Bir babanın 14 yaşındaki çocuğuna yazdığı mektup alıkonulmuştu.
Bu mektubun yerine gidip gitmeme meselesi gerçekte benim için önemli olmayan bir ayrıntı.
Olaya bir başka açıdan baktığımda, Türkiye’nin düşün hayatına, böyle bir zihniyetin, olumsuz etkisi olacağını hesaba kattığımdan geçiştiremedim.
Fikri ürünlerine bu ölçüde alerji duyan toplumlar çağdışı kalmaya mahkum olmaya aday olduğu için müteessir oldum. Kaldı ki benim mektup için böyle bir
niteleme yapılması dahi mümkün değil.
e. Bunun gibi 4 Eylül 1972’de eşime yazdığım mektubun 9 Eylül 1972’de eline geçmediğini öğrendim.
1- Bu mektupta bir çok isteklerde bulunmuştum. Evime gönderilmeyen mektup arzularımın 15 gün gecikmesi sonucu doğuruyor ki bu dahi manevi bir baskıdır.
2- Aynı adreste bulunan anneme aynı tarihte yazdığım mektubun gitmiş olması da bu mektubumun gönderilmediğini ortaya koyabilecek durumdadır.
f. Böylece, kızıma ve eşime gönderdiğim mektuplar yerine verilmediği gibi yukarıda 3. madde a. fıkrasına çıkardığım 147. madde uyarınca mektubumun
alıkonulduğu bana bildirilmemiştir.
g. Diğer konularda olduğu gibi bu konuda da yapılması gerekeni tamamen takdir ve arzularınıza terk ediyorum.
Ek 2
“Yasadışı Sorgulama, İşkence, Hücrede Tutulma, İhtilattan Men”in İlgililere Duyurulması İstanbul, 1 Eylül 1972 İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığına,
Türk Silahlı Kuvvetlerinde yıllarca Türk ulusuna şerefle hizmet etmiş bulunan müvekkilimiz Emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan, 3 ve 4 Temmuz 1972 gecesi
saat 24:00-01:00 arasında evinden alınmıştır. Eve gelen ekip bir anda evin bütün odalarına dağılmış, müvekkilimiz Emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan’ın eşinin giyinmesine dahi izin ve imkan verilmemiştir. Kendi başına geldiğinde her insan gibi, her subayı da derinden üzecek nitelikte olan bu olay, müvekkilimizin hayatı boyunca hatırlayacağı devamlı bir işkence kaynağı etkisi yapmıştır.
Müvekkilimiz, evine gelenlere arama ve yakalama kararı bulunup bulunmadığını sormuş, her seferine “Sıkıyönetim” cevabını almıştır.
Her ne kadar 1402 Sayılı Sıkıyönetim Yasasının 3. maddesi yargıç kararı olmaksızın konutlarda arama yapmak yetkisini tanımışsa da, bu aramanın gerekli tedbirler alınarak Türk törelerine uygun olarak gündüz gözüyle, aile mahremiyetini ihlal etmeden ve buna saygılı olarak yürütülmesinin mümkün
olabileceği açıktır.
Müvekkilimiz Emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan evinden belirttiğimiz biçimde alındıktan sonra, kanunların emredici hükümleri uyarınca derhal Sıkıyönetim
makamlarına ve Askeri Savcılığına teslim edilmesi gerekirken, 1 Ağustos 1972 tarihine kadar (bir ay süre ile) meçhul yerlerde kanunlara yabancı sorgu ve
yaşama yöntemlerine tabi tutulmuştur.
Böylece müvekkilimiz Emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan bir ay süre ile kanunların öngörmediği yollardan ve kanundışı koridorlardan geçirildikten sonra,
1 Ağustos 1972 günü Selimiye’ye sevk ve tevdi edilmiştir. 3 Ağustos 1972 günü Askeri Savcılıkça bu sefer kanunlara uygun resmi sorgusu yapılmış, 4 Ağustos
1972 günü ise hakkında tutuklama kararı verilmiştir.
Müvekkilimiz Emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan hakkında hiç değilse, Selimiye kışlasına sevk edildikten sonra kanunlara uygun işlem yapılması gerekirken -
şüphesiz Yüksek Komutanlığınızın bilgisi dışında olarak- kanunlara uygun davranılmamıştır.
Tutuklama kararının bir sureti kendisine tebliğ edilmesi gerekirken ve tutuklama kararına itiraz edebilmek için bunda zorunluluk varken, bu tebligat yapılmamış,
durum kendisine sözle bildirilmiştir. Böylece müvekkilimizin ve müdafilerinin eline resmi belge verilmemesi hususunda itina gösterilmiş, eğer işlemlerde kanunlara aykırı cihetler varsa, bunları belgelendirerek itiraz etmek olanağı ortadan kaldırılmıştır.

Öte yandan müvekkilimiz Emekli Kurmay Yarbay Talat Turlan, kanunlara aykırı olarak, kanuni hiçbir imkan ve sebep yokken 4 Ağustos 1972 günü E hücresine
hapsolunmuştur. 7 Ağustos 1972 günü G hücresine nakledilmiştir, ve o tarihten beri bu hücrededir. Binanın bodrum katında bulunan bu karanlık yer rutubet
içindedir, yerden sular akmaktadır. Yatağın üst çizgisi yerden 15 santimetre yüksekliktedir. Yaşam, her türlü sağlık koşullarına aykırıdır. Böylece 353 Sayılı
Yasanın 76. maddesine ve Askeri Ceza ve Tutuk Evleri Talimatının 58. ve devamı maddelerine aykırı olarak bu yerlerde yaşamaya mahkum edilen sanıklar, suçsuz olsalar ve dava sonunda beraat etseler bile mahkeme kararından önce ömür boyu hasta yaşamaya mahkum edilmektedirler. Öte yandan, müvekkilimizin kapatıldığı hücrede zehirli hayvanlar dolaşmakta ve müvekkilimiz bunlarla birlikte uykusuz yaşamaya zorlanmaktadır. Müvekkilimizin ilk kapatıldığı E hücresine sonradan getirilen Avukat Nuri Yazıcı’yı 20 Ağustos 1972 günü akrep sokmuştur. Müvekkilimiz Emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan halen kapalı bulunduğu G hücresinde, 23 Ağustos 1972 sabahı akreplerden birini
canlı olarak yakalamış, durumun Yüksek Komutanlığınıza arzedilmesi dileğiyle, akrebi canlı olarak yetkililere vermiştir.
Ayrıca müvekkilimizin ayaklarında pranga izleri vardır.
Nihayet iki aydan beri kanunlara aykırı olarak ihtilattan men edilen ve hücreye kapatılan müvekkilimiz Emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan, ziyaretçi
kabulünden de yasaklanmıştır. Ailesi ile görüştürülmemektedir.
Bu nedenledir ki, müvekkilimiz Emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine, anayasamızın 14. 30. ve 33. maddelerine,
Askeri Ceza ve Tutuk Evleri talimatının 58. ve devamı maddelerine aykırı durumunun Yüksek Komutanlığınızın bilgilerine ve takdirlerine arz edilmesini
dilemiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin uymayı taahhüt ettiği uluslararası antlaşmalara, anayasamıza ve kanunlarımıza aykırı olan bu durum ve koşulları bizzat görmek
ve tesbit etmek üzere, müvekkilimiz Emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan’ın kapatıldığı hücreyi teftiş etmenizi ve gereğini emirlerinize ve yüksek takdirlerinize arz ve istirham ederiz.

Tutuklu Sanık Talat Turhan
Vekilleri Avukat Alp Kuran, Avukat Birsan Balcıkardeşler

Ek: Hücre hapsi ve ziyaretçi kabulünden mahrumiyet ile ilgili yasa hükümleri karşısındaki durumumuzu ortaya koyan ve Sayın Askeri Savcılığa verilen dilekçe
sureti ilişikte arz olunmuştur.
Ek 3 “Yasadışı Sorgulama, İşkence, Hücrede Tutulma, İhtilattan Men”in İlgililere Duyurulması (II)

İstanbul, 1 Eylül 1972
İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığına Askeri Savcılığına, 

Müvekkilimiz Emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan 3 ve 4 Temmuz 1972 gecesi saat 24:00-01:00 arasında kanunlara aykırı bir biçimde evinden alınmış,
kanunlarımız uyarınca derhal askeri makamlara teslim edilmek ve sorgusu Askeri Savcılıkça yapılması gerekirken, bir ay süre ile kanundışı koridorlardan
geçirilerek ve kanunların öngörmediği usullerle sorgusu yapıldıktan sonra, 1 Ağustos 1972 günü Selimiye Kışlasına getirilmiş, 3 Ağustos 1972 günü bu sefer
Askeri Savcılıkça resmi ifadesi alınmış, 3 Ağustos 1972 günü tutuklanmasına karar verilmiştir.
Bir ay süre ile Anayasa ve kanundışı işlemlere ve yaşama koşullarına tabii tutulan müvekkilimiz Emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan’ın hiç değilse
Selimiye’ye sevkedildikten ve hakkında tutuklama kararı çıkarıldıktan sonra, kanunlara uygun işlemlere ve yaşama koşullarına sahip kılınması beklenirken, bu
dahi yapılmamıştır.

Gerçekten, bilinir ki, hukukun genel ilkelerine ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 11. maddesine göre: “Bir suç işlemekten sanık herkes,
savunması için kendisine gerekli bütün tertibatın sağlanmış bulunduğu açık bir yargılama ile kanunen suçlu olduğu tespit edilmedikçe masum sayılır”.
Bu nedenledir ki, bir kişinin suçluluğu ancak kesin mahkeme hükmünden sonra sabit olabileceğinden ve o ana kadar sanık masum sayıldığından sanığın serbest
olarak kovuşturulması ve yargılanması ceza hukukunun temel ilkeleridir. Ve sanık kaçma teşebbüsüne giriştiği veya suç delillerini değiştirip yok etmeye
kalkıştığını gösterir maddi belirtiler var ise, ancak ve ancak bu takdirde tutuklanabilir. Tutuklu sanığın özgürlüğü ancak bu amaçları gerçekleştirecek
ölçüde kasıtlanabilir.

Nitekim 353 Sayılı Yasanın 76. maddesi de, ceza hukukunun bu temel ilkelerine uygun olarak şu hükmü koymuştur:
“Tutuklanan kimse mümkün olduğu kadar hükümlülerden ayrı bir yere konur.
Tutuklu hakkında ancak tutuklama ile güdülen amacı ve Tutuk Evinin düzenini sağlayacak kadar kayıtlamada bulunulur.
Tutuklu Tutuk Evinin düzen ve emniyetini bozmamak ve Tutuk Evindeki amaç ile uygun olmak şartıyla servet durumuna göre kendisi masraf ederek istirahatını ve
meşgalesini düzenleyebilir. Bu hükümlere uymak şartıyla okumak ve yazmaktan yoksun bırakılmaz.”
İşte Selimiye’ye getirilinceye kadar kanundışı işlemlere tabii tutulan müvekkilimiz Emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan hakkında, Selimiye’ye getirildikten ve tutuklama kararı çıkarıldıktan sonra, bu madde hükümlerinin gerekleri dahi yerine getirilmemiştir.
Gerçekten, müvekkilimiz Talat Turhan tutuklama kararından sonra 353 Sayılı Yasanın 76. maddesinin belirttiği yaşama sahip kılınmak gerekirken, 4 Ağustos
1972 günü hiçbir sebep ve kanuni imkan yok iken Selimiye’nin bodrumundaki E hücresine hapsolunmuştur. 7 Ağustos 1972 günü buradan alınarak G hücresine
kapatılmıştır ve o tarihten beri G hücresindedir. İlk günden beri ziyaretçi kabulü yasaklanmıştır. İki aydan beri ailesiyle görüşememektedir.

Hücrede yatağın üst köşe çizgisi yerden 15 santim yüksekliktedir. Oda rutubet içindedir, yerden sular akmaktadır, odada zehirli hayvanlar dolaşmaktadır.
Müvekkilimiz Talat Tarhan’ın daha önce konduğu E hücresinde bulunan sanık Avukat Nuri Yazıcı’yı 20 Ağustos 1972 günü akrep sokmuştur. 23 Ağustos 1972
günü sabahı müvekkilimiz yakaladığı bir akrebi komutanlığın bilgisine arzedilmek üzere canlı olarak yetkililere teslim etmiştir.
Anayasamızın 14. maddesi son fıkrasında: “İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza konulamaz”. emredici kuralı ile kesin mahkumiyet hükmü giymiş suçluların
dahi insanlık dışı işlemlere ve yaşama tabii kılınmasını yasaklamış iken masum kişi sayılan tutuklulara reva görülen bu yaşama koşullarının hiçbir şeyle
bağdaşmayacağı açıktır.
Müvekkilimizin bu şekilde hücreye hapsolmasının, demire vurulmasının, ve ziyaretçi kabulünden yasaklanmasının mevzuatımıza tamamen aykırı olduğu
muhakkaktır.
Nitekim, 353 Sayılı Yasanın 76. maddesinin ilk üç fıkrası tutuklunun özgürlüğünün hangi ölçülerde ve amaçlarla kanıtlanabileceğini göstermiş,
dördüncü fıkrası ise tutuğun Tutuk Evinde hangi durumlarda bu ilk üç fıkradaki özgürlüklerden yoksun bırakılabileceğini, hücreye kapatılıp demire
vurulabileceğini tadadi olarak göstermiştir. Dördüncü fıkra hükmüne göre:
“Tutuk Tutuk Evinde ancak ciddi bir tehlike teşkil ettiği ve bilhassa diğer tutukluların emniyeti için gerekli görüldüğü, intihara veya kaçmaya kalkıştığı
yahut bu hususta hazırlıkta bulunduğu takdirde demire vurulabilir.”
Oysa müvekkilimiz bu eylemlerden hiçbirini yapmamıştır, yapmaya teşebbüs etmemiştir. Esasen tutuklama kararından sonra kendisi hiçbir zaman diğer
tutuklularla bir araya konmamıştır.
Tutuklama sadece sanığın kaçmasını veya suç delillerini değiştirmesini önlemeye matuf bir “ihtiyati tedbir” olduğu halde, hücre hapsinin başlı başına bir ceza
olduğu, sanıklara ise suçlulukları sabit olmadığından ceza uygulanamayacağı muhakkaktır.
Nitekim, mevzuatımızda hücre hapsi ancak ağır cezalı suçlardan kesin hüküm giymiş mahkumlara uygulanması mümkün olan ve kendiliğinden uygulanan bir
ceza türüdür. (T.C.K. madde 13/A)
TCK’nın 13. maddesinin belirlediği koşullar dışında, kural olarak, hiç kimseye “hücre hapsi” cezası uygulanamaz. Bu cezanın, 13. madde koşulları dışında
uygulanabilmesi için, hükümlünün Ceza Evi düzenini ağır surette ihlâl etmesi gerekir. Ancak hükümlü Ceza Evi düzenini ve disiplinini bozan mahiyette
davranışlarda bulunduğu takdirdedir ki, kendisine 15 günü geçmemek kaydıyla ve inzibati mahiyette olmak üzere hücre hapsi verilebilir. (647 Sayılı Yasa,
madde-15)
Müvekkilimiz Emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan’a uygulanan “ziyaretçi kabulünden mahrumiyet”, “hücre hapsi”, “demire vurma” tedbirlerinin ancak Ceza ve Tutuk Evi düzenini bozanlara uygulanabilecek hapishane içi “inzibati cezalar” olduğunun bir kesin delili de şudur.
Askeri Ceza ve Tutuk Evleri talimatının “hükümlüler hakkında inzibatı işlemler” başlığını taşıyan 6. bölümünde, “Hükümlülere verilecek disiplin cezaları” başlığını
taşıyan 58. madde, “Hükümlülere verilecek inzibati cezalar şunlardır:

1- Tevbih
2- Ziyaretçi kabulünden mahrumiyet
3- Mektup yazmak ve almaktan mahrumiyet
4- Hücre hapsi
5- Katıksız hapis
6- Demire vurma

Hükmünü koymuştur.

10 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder