1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler. BÖLÜM 11
Bu Nedenle:
Sayın Askeri Savcılığınızca uygun görülecek elverişli bir gün ve zamanda sanığın emniyet makamlarınca düzenlenen sorgu tutanağını incelememize ve zamandan
tasarruf açısından fotokopisini (fotokopi makinesi makamınıza getirerek) huzurunuzda almamıza izninizi arz ve talep ederiz.
Tutuklu sanık Talat Turhan
Vekilleri Avukat Alp Kuran ve Avukat Birsen Balcıkardeşler
Ek 9
353 Sayılı Yasanın 90. Maddesi Uyarınca, Emniyet Sorgu Tutanaklarının
İncelenmesi İstemi (II)
İstanbul, 3 Ekim 1972
İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığına, 353 Sayılı Yasanın 90. maddesinin müdafilleri tanıdığı hakka dayanarak İstanbul
Emniyet Müdürlüğü görevlilerince düzenlenen müvekkilimiz Emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan’a ait 14 sahifelik 19 Temmuz 1972 tarihli sorgu tutanağını
incelemek üzere bugüne kadar birçok defa savcılığınıza başvurmuş bulunuyoruz.
Bu istemimiz, bugüne kadar, sayın koğuşturma savcılığınca yasalarda yeri olmayan çeşitli nedenler ileri sürülerek geri çevrilmiştir ve yasaların gereği yerine getirilmemiştir.
Bu konudaki yasa hükmü bizce açık olduğundan ve müdafiin sanığın sorgusuna ait tutanakları incelemesine hiçbir vakit ve hiçbir sebep ve bahane ile karşı
konulamayacağın dan, sözü geçen tutanağı incelememize izin vermenizi, izin vermediğiniz takdirde, gereğinde kanuni sorumluluğunuza gidebilmemiz için ve
bunun sorumluluğunu üzerinize almak üzere hangi yasanın, hangi maddesine veya hangi sebebe dayanarak sorgu tutanağını inceletmediğinizi işbu
dilekçemizin suretine meşruhat vermek suretiyle tarafımıza yazılı olarak bildirmenizi talep ederiz.
Saygılarımızla.
Sanık Talat Turhan
Vekilleri Avukat Alp Kuran ve Avukat Birsen Balcıkardeşler
Ek 10
353 Sayılı Yasanın 90. Maddesi HakkındaMSB As. Ad. İşl. Bşk.lığının
Mütalaası
T.C. MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI MÜSTEŞARLIK KARARGAHI
ANKARA
Ad: 1972/3553-4 İstanbul, 10 Ekim 1972
Konu: Mütalaa
Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığına
İstanbul
İlgi: 3.10.1972 gün ve 1972/354 N.Ç. sayılı yazıya.
İlgi yazı ile eki sanık müdafillerinin dilekçesi incelendi:
353 Sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluş ve Yargılama Usulü Kanununun 90. maddesi esas itibariyle soruşturma safhasında müdafiin dosya incelemeye yetkisi olduğunu ve ancak “soruşturmanın amacını bozması” hallerinde müdafiin evrak ve belgelerin, incelenmesinin engellenebileceğini amir bulunduğundan; savcılıkça müdafilerin, soruşturma dosyasındaki incelemeyi istedikleri evrak ve belgelerin, incelenmesi halinde soruşturmanın amacının bozulacağı kanaatına varıldığı taktirde müdafilere bu hususun tebliği ile 353 Sayılı Kanunun 91/2. maddesindeki itiraz hakkının tanınmasının uygun olacağı mütalaa edilmektedir.
Bilgilerinizi rica ederim.
(İmza)
Haydar Tuncay
As. Ad. İşl. Bşk.
Aslı Gibidir
(İmza)
Orhan Artağan
Tnk. Kd. Bşçv.
S. Y. As. Sav. Başkatibi
Ek 11
Ek-10’daki Yazının Avukat Birsen Balçıkardeşler ve Avukat Kuran’a Tebliğ
Edilmesi için Askeri Savcılığın Yazısı
T.C. SIKIYÖNETİM KOMUTANLIĞI ASKERİ SAVCILIĞI
İSTANBUL
Sayı: 1972/354 N.Ç. İstanbul, 10 Ekim 1972
Konu: Tebliğ
Emniyet İrtibat Müşavirliğine,
Selimiye
İlgi: MSB Müsteşarlığı 10.10.1972 gün ve AD.MÜŞ: 1972/3553-4 sayılı mütalaası.
Emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan vekilleri olarak Avukat Birsen Balcıkardeşler ve Alp Kuran tarafından verilen 3 Ekim 1972 tarihli dilekçe ile (müvekkillerinin
güvenlik makamlarınca alınmış sorgu zaptının da taktik için kendilerine gösterilmesi, aksi halde şikayet yoluna gidecekleri) mealinde ifadeler kullanıldığı
görülmüş.
İncelemeyi istedikleri sorgu zaptı bünyesinde, müvekkilimi bulunmadıkları kimselerin adlarından ve çeşitli olaylardan bahseden bölümler bulunması
itibariyle, soruşturmanın amacının bozulacağı dikkate alınarak, Askeri Savcılıkça dilekçe sahiplerine müspet cevap verilemeyeceği düşünülmekle beraber,
keyfiyetin bir defa da Milli Savunma Bakanlığından sorulmasına tevessül edilmiş, ilgi’deki mütalaa ile bu konudaki Askeri Savcılık görüşüne iştirak edilmekle
beraber, müdafiller tarafından, 353 Sayılı Yasanın 91/2. maddesi gereğince, bu tatbikata karşı itirazda bulunulabileceği bildirilmiştir.
Yukarıdaki hususların ve şikayet haklarını kullanmakta muhtar olduklarının, dilekçelerine karşılık olmak üzere, İstanbul Barosuna mensup Avukat Birsen
Balcıkardeşler ve Alp Kuran’a ayrı ayrı teblig edilerek tebellüğ ilmühaberlerinin gönderilmesini rica ederim.
Nevzat Çizmeci
Hakim Yarbay
Yrd. As. Savcı
(imza)
Ek 12
“Kutudaki Akrep” ve “Gizli Eller” Başlığı Altında Alp Kuran’ın Hürriyet Gazetesine Basılmak Üzere Verdiği İki Yazı İstanbul, 5 Şubat 1975
I. Kutudaki Akrep
Hürriyet gazetesinde bir süre önce yayınlanan “12 Mart Olayı” başlıklı yazı dizisi Türk kamuoyunda, siyasal çevrelerde ve çeşitli devlet kademelerinde derin
yankılar uyandırdı. Bu yazı dizisinin birinci bölümünde ele alınan konular ve ortaya atılan iddialar bugün de tartışma konusu olmakta, devletin ve rejimin
kaderine ilişkin yeni birtakım gizli çalışmalara malzeme hizmeti görmektedir.
Bu nedenle, “12 Mart Olayı” başlıklı yazının birinci bölümü ile ilgili olarak doğrudan doğruya tanık olduğum bazı olayları ve gerçekleri -biraz gecikmeyle de
olsa- gazeteniz aracılığıyla Türk kamuoyuna ve ilgililerin dikkatine sunmayı yerine getirilmesi gereken zorunlu bir görev saydım.
Bu gecikmenin nedeni, açıklamalarıma dayanak olan ve zamanın Genel Kurmay Başkanı Sayın Orgeneral Faruk Gürler’e gönderilen 19 Eylül 1972 tarihli özel bir
belgeyi son günlerde temin etmiş olmamdır.
Bu belgede yer alan hususların doğruluğu, sonradan cereyan eden olaylarla kesinlikle kanıtlanmıştır.
Yapacağım açıklamalar ise, benim Sayın Talat Turhan ile Dr. Memduh Eren’in avukatı olarak - diğer meslektaşlarımla birlikte - doğrudan doğruya yaşadığım ve tanığı olduğum olaylarla ilgilidir.
Bilindiği üzere, 1972 yılında gazeteler İstanbul’da bazı patlamalar yapıldığını yazmış, sanıkların bir kısmı suçüstü yakalanmıştı. Aradan geçen uzunca bir
süreden sonra, aynı olaylarla ilgili sayılarak, Sayın Talat Turhan ile Dr. Memduh Eren’de evlerinden alındılar. Meçhul yerlere götürüldüler. Kendilerini Devletin
bütün resmi dairelerinde aradık, izlerine rastlayamadık. Bir aylık gözaltı süresinden sonra, Selimiye’ye getirildiler ve tutuklandılar. Artık kendileriyle
avukatları olarak görüşebilirdik, derhal ziyaretlerine gittik.
İşkence gördükleri her hallerinden belliydi. Tutuk Evinde, yasalara aykırı olarak, birer hücreye kapatılmışlar, ihtilattan men edilmişlerdi. Talat Turhan, içinde
gece gündüz lamba yanan rutubetli bir zındana kapatılmıştı. Hücrede zehirli hayvanlar ve akrepler vardı. Aynı hücreye daha sonra Avukat Nuri Yazıcı atılmış, kendisini akrep sokmuş, hayatı zor kurtarılmıştı. Sayın Talat Turhan ise, hücresindeki akreplerden birini canlı olarak yakalamış, bir kutuya koymuş, Komutana sunulması dileğiyle görevlilere teslim etmişti.
(Ben ve değerli meslektaşım sayın Avukat Birsen Balcıkardeşler, durumu kanıtlarıyla birlikte ilgililerin bilgisine sunduk. Bunun üzerine, Talat Turhan’ı
akrepli hücreden çıkarmak zorunda kaldılar.)
İşte bu koşullar altında yaşayan Talat Turhan ile Tutuk Evinde görüştük. Daha ilk görüşmemizde Sayın Talat Turhan, gözaltı süresince kendisine işkence yapıldığı nı, gerçekdışı birtakım beyanlar alınıp imzalatıldığını, patlama olayları ile hiçbir ilgisi olmadığı halde kendisinin de bu olaylara zorla dahil edilmek istendiğini, bana ve Sayın Avukat Birsen Balcıkardeşler’e Tutuk Evi görevlilerinin önünde açıkça bildirdi. Ayrıca, sayın Kuvvet Komutanlarını, CHP Genel Başkanı
Sayın Bülent Ecevit’i, AP Genel Başkanı Sayın Süleyman Demirel’i ve partilerini hedef alan bir tertibin hazırlandığını hapishane görevlilerinin yanında bize ifade
etmeyi başardı.
Sayın Talat Turhan, bu arada, Kontr-Gerilla örgütünde, biri kendi el yazısı ile diğeri daktilo ile olmak üzere, iki ayrı içerikli ifade tutanağı düzenleyip
imzalattıklarını, birincisinde Kuvvet Komutanlarını ve diğer bazı Subayları da suçlu duruma soktuklarını, ikincisinde ise Kuvvet Komutanlarının adlarının
geçmediğini belirtti.
Sayın Talat Turhan’ın anlattıklarından çıkan sonuçlara göre, sorgulamaları yürüten gizli güçler kademe kademe ilerlemeyi ve orduda çok geniş bir tasfiyeyi
planlamışlardı. Eğer güçleri yeterse ve güçleri yettiği oranda, dava dosyasına birinci ifade tutanağını koyacaklar, aynı davada sanık sandalyesine Sayın Talat
Turhan’ın yanına Orgeneral Faruk Gürler’i, Sayın Orgeneral Muhsin Batur’u, Sayın Oramiral Kemal Kayacan’ı vb. da oturtacaklardı. Eğer işleri ters giderse ve
güçleri yetmezse, kendileri suçlu duruma düşmemek ve hapishaneleri boylamamak için, daktilo ile yazılan ifade tutanağının -onun da bir kısmını- dava
dosyasına sokacaklardı.
Sayın Talat Turhan’dan aldığımız bu bilgiler üzerine, müdafilik görevinin doğal gereği olarak, soruşturma savcısı Bay Nevzat Çizmeci’ye başvurduk. “Sanığın
sorgusuna ait tutanakların müdafii tarafından incelenmesine hiçbir vakit karşı konulamaz”. Şeklindeki kanunun açık hükmüne dayanarak, Sayın Talat Turhan’ın emniyet ve savcılık ifadelerini görmek istedik.
Savcı Nevzat Çizmeci bizi bir süre oyaladı. Sözlü ve yazılı dileklerimizi hep geri çevirdi. Sonunda yalnızca Askeri Savcılık ifadesinin bir suretini vermeyi kabul etti.
Fakat önemli olan ve emniyet ifadesi adı verilen Kontr-Gerilla örgütünde işkence altında düzenlenen ifade tutanakları idi. Birbirinden farklı iki tutanaktan hangisi
dava dosyasına girecekti? Davanın yapısı, niteliği ve genişliği buna göre değişecekti. Bunu bilmeden ve görmeden savunma görevini yapma olanağı yoktu.
Bu nedenle emniyet ifade tutanağını görmekte sonuna kadar ısrar ettik. Fakat Bay Nevzat Çizmeci, kanunun açık hükmüne rağmen, bize hem emniyet ifade
tutanağını göstermiyor, hem de bu kanunsuz davranışının sorumluluğunu yüklenmemek için her türlü çareye başvuruyor, bu konuda herhangi bir yazılı
belge vermekten dikkatle kaçınıyordu.
Bunun üzerine ben, durumu Sayın Talat Turhan’ın anlattıklarından edindiğim intibaları, kendisinin de ısrarlı istemlerini dikkate alarak, zamanın Sayın Genel
Kurmay Başkanı Orgeneral Faruk Gürler’e 19 Eylül 1972 tarihli özel bir mektupla bildirmek zorunda kaldım.
Bence tertip belliydi. Eğer gizli plan uygulanabilir ve adları geçen komutanlar suçlu olarak söz konusu davaya dahil edilebilir ve orduda tasarlanan tasfiye
gerçekleştirilebilirse bundan sonrası kolaydı. Atatürk ilkelerine dayalı devlet sistemine ve demokratik rejime son verilecekti. Başka türlü bir nizam kurulacaktı.
12 Mart öncesi bazı anarşik olaylarla ilgili olarak açılan davaların iddia namelerinde 1950 yılı öncesi CHP iktidarının da bu olayların sorumlusu ve
suçlusu olarak gösterilmesi ve İsmet Paşa’nın bu suçlamalara karşı gösterdiği sert tepki bundandı.
Sayın Orgeneral Faruk Gürler’e gönderilen bu mektuptan sonra da Sayın Avukat Birsen Balcıkardeşler’le birlikte Savcı Nevzat Çizmeci’ye başvurarak, söz konusu
emniyet tutanaklarını görme çabalarımızı sürdürdük. Bir sonuç alamadık.
Sonunda, Bay Nevzat Çizmeci’yi bu konuda müspet veya menfi yazılı bir cevap vermeye zorlayacak bir yöntem bulduk. Fotokopisini ilişikte sunduğum 3 Ekim
1972 tarihli dilekçeyi, resmi bir belge ile, kendisine ilettik.
Bu durumda Bay Nevzat Çizmeci artık dilekçemize yazılı bir cevap vermek zorundaydı. Fakat bir kez daha sorumluluğu üzerinden atmak çaresini buldu.
Kendisi doğrudan doğruya cevap vermek yükümlülüğünde iken, dilekçemizin içeriğini tahrif eder bir biçimde, Milli Savunma Bakanlığı Hukuk İşleri
Başkanlığından kendi istediği biçimde bir mütalaa almayı başardı ve bize bu mütalaayı tebliğ ederek emniyet tutanağını göstermedi.
II. Gizli Eller.
Şimdi 12 Mart sonrası çok önemli bir konunun ve tertibin açıklanmasına geliyorum: Biz Sayın Talat Turhan’ın avukatları olarak, Sayın Cüneyt
Arcayürek’in yazı dizisinde yer alan ifade tutanağını, Hürriyet gazetesinde yayınlanıncaya kadar, hiçbir zaman görmedik. Sayın Cüneyt Arcayürek yazısında
sayın Talat Turhan’dan “açık sözlü sanık” olarak söz etmekte ve yazıya dayanak yapılan ifadelerin devletin resmi makamları önünde verildiğini belirtmektedir.
Fakat bir devlet düzeninde ve yasaların yürürlükte olduğu yerde sanığa ait sorgu tutanaklarının tümünün dava dosyasında bulunması gerekmez mi?
Oysa Hürriyet gazetesinde yayınlanan ve Kontr-Gerilla örgütünde Talat Turhan’a sonradan teybe de okutulan söz konusu ifade tutanağı hiçbir zaman dava
dosyasına konmamıştır ve bugün de dava dosyasında yoktur.
Yasaların bu konudaki emredici hükümleri bellidir: Sanığa ait tüm sorgu tutanaklarını ve delilerin dava dosyasında bulunması gereklidir. Sorgulamayı
yapan memurlar bununla yükümlü ve görevlidir.
Bu durumda karşımıza çıkan çıplak gerçek şudur: Hürriyet gazetesinde kullanılan ifade tutanakları dava dosyasına girmediğine göre, demek ki, söz konusu
davada sorgulamalar devlet ve yasadışı gizli birtakım güçler ve eller tarafından yürütülmüştür.
Bunlar hem komutanları suçlu gösterecek beyanlar almayı, hem de gerektiğinde dava dosyasına sokmamayı başarmışlardır. Bu, devlet ve
yasadışı bir gizli güç ve el değildir de, nedir?
Söz konusu tutanakların adları geçen Kuvvet Komutanlarının aleyhinde kullanılmak üzere düzenlendiği muhakkaktır. Bu noktada şu sorular karşımıza
çıkmaktadır: Sözü edilen gizli eller hangi olayların etkisi altında ve hangi nedenlerle bu tutanakları dava dosyasına sokmamışlar veya sokmaktan
vazgeçmişlerdir? Aynı gizli eller hangi nedenlerle ve hangi ihtiyacın ürünü olarak bu tutanakları 1974 yılının Aralık ayında -düzenlenme tarihinden iki yılı aşkın bir
süre sonra- yayınlanmak üzere Sayın Cüneyt Arcayürek’in eline geçmesini sağlamışlardır?
Artık bu konuya açıklık getirmek zamanı gelmiştir: Sözünü ettiğimiz yasadışı gizli eller tarafından Sayın Orgeneral Faruk Gürler’in Kara Kuvvetleri Komutanı
olduğu sırada 1972 yılının Ağustos ayında emekli edilmesi planlanmışken, Sayın Gürler’in bilinen koşullar altında Genel Kurmay Başkanlığına gelmesi, söz
konusu ifade tutanaklarının dava dosyasına girmesini engellemiştir. Çünkü, bu durumda, tertip sahipleri başkalarının kellelerini istemeye giderken oynamak
istedikleri oyunun ve işledikleri suçların açığa çıkmasından ve kendileri tutuklanıp yargılanmaktan korkmuşlardır.
Bir süre sonra da, gene bilinen koşullar altında Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler yapılmıştır. CHP ve MSP koalisyonu gerçekleşmiştir. Zamanı
gelince sanık sandalyesine oturtulması planlanan CHP genel başkanı Sayın Bülent Ecevit Başbakan olmuştur. Sayın Ecevit’in iktidardaki başarılı politikası ve
Kıbrıs zaferindeki hizmetiyle sağladığı üstün prestij, bu tertipler zincirini büsbütün kırar gibi olmuştur.
Ancak CHP ve MSP koalisyonu bozulunca, sözünü ettiğimiz gizli güçler ve eller yeniden yuvalarından çıkmışlardır. Bunlar bir yandan 12 Mart öncesi ortamı ve
anarşik olayları yeniden yaratma tahrikleri içerisine girerek kamuoyunda yeni bir muhtıra verilmesi özlemini uyandırmak; öte yandan bomba davasını ilk
düşünülen senaryoya uygun bir biçimde yeniden canlandırmak, davanın boyutlarını adı geçen komutanları da kapsayacak bir biçimde büyütmek çabasına
girmişlerdir. Amaçları bu kanaldan yarıda kalmış oyunu ve tertibi tamamlamaktır.
Bu nedenle, dava dosyasına girmeyen sanık ifadelerinin Sayın Cüneyt Arcayürek’in eline geçmesini sağlamışlardır. Nitekim söz konusu davada
duruşma savcısının okumaya başladığı esas hakkındaki mütalaa da bunun kanıtıdır.
Böylece, Sayın Faruk Gürler’e gönderilen özel mektubun içeriği, bugüne kadar cereyan eden olaylarla tamamen doğrulanmıştır.
Bizim bildiğimiz kadarıyla, eğer tertip sonuna kadar yürütülebilir ve hedefine ulaşırsa, Atatürk ilkelerine dayalı devlet sistemine ve demokratik rejime son
verilecektir. Yalnız CHP değil, “milliyetçi cephe”yi oluşturan AP, MSP ve CGP de katılacaktır. Tüm basına el konacaktır. Özgür basın susturulacaktır. Türkiye
çapında bir temizlik hareketine girişilecek nice masum kişiler ailelerinden ve işlerinden koparılacak, bilinen yöntemlerle koğuşturmaya tabii tutulup
hapishanelere sokulacaktır.
Bu açıklama ise, benim ülkeme ve halkıma yapabildiğim belki son hizmet olacaktır.
Fakat sonunda bu tertibe katılan ve katılmaya devam etmekte ısrar eden kişilerin de mutlaka başları yenecektir. Bu akıbetten hiçbiri kendisini kurtaramayacaktır.
Avukat Alp Kuran
12 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder