19 Ocak 2020 Pazar

ATATÜRK’ÜN BAĞIMSIZLIK HAREKETLERİNDEKİ ÖNCÜLÜĞÜ

ATATÜRK’ÜN BAĞIMSIZLIK HAREKETLERİNDEKİ ÖNCÜLÜĞÜ


Ayten DİRİER
mardintoplumsaldayanisma@hotmail.com
20 Mayıs 2014 
Salı 07:16 


1- BAĞIMSIZLIĞIN ANLAMI

Siyasî bağımsızlık, devletin Devletler Hukuku tarafından kendisine tanıdığı bir milletlerarası yetkidir. Bağımsız devlet, diğer devletlerle olan ilişkilerinde,

Devletler hukukunun tanıdığı bu yetkileri serbestçe kullanır ve milletlerarası yükümlülükleri de serbestçe yerine getirir.

Devletler hukukuna göre bağımsızlık, diğer bir devlete veya milletlerarası bir
kuruluşa bağlı olmamak demektir.

2-ATATÜRK’E GÖRE BAĞIMSIZLIK

Umutsuzluğun en koyu karanlığına düşen Türk milleti için tek umut ışığı, geniş ve şerefli tarihinden aldığı bağımsız yaşama bilinci ve azmi idi. Bu nedenle kurtuluş parolası “Ya İstiklâl, Ya Ölüm!” oldu.

Yıllar öncesinden;

“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,

Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?”
diye haykıran vatan şairi Namık Kemal’e, Mustafa Kemal şöyle karşılık veriyordu:

“Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,

Bulunur elbet kurtaracak bahtı kara maderini.”

Nitekim Amasya Genelgesi’nden itibaren, Sivas ve Erzurum Kongreleri’nin kararı ve Ankara’da kurulan T.B.M.M’nin hedefi hür ve bağımsız yaşamayı gerçekleştirme ve bu yolda düşmanlara karşı savaşmak idi. Kurtuluş Savaşı, hürriyete ve bağımsızlığa derin bir aşkı olan milletin şahlanması, zulûm ve baskıya, haksızlığa karşı direnmesidir. Millî egemenliğe dayalı, kayıtsız şartsız bağımsız yeni Türk Devleti’nin kurulması ve onurlu bir millet olarak insanlık ailesi içinde yaşaması yeni kurulan devletin temel politikası olmuştur. Kurtuluş Savaşını izleyen yıllarda, yeni devletin diğer devletlerle olan ilişkilerinde siyasî bağımsızlığa verilen önem; politik tutumun özünü, temelini oluşturmuştur.

Atatürk, Türk milletinin bağımsızlığına özel bir değer vermiş, esir yaşamaktansa, mahvolmanın daha iyi olacağını, tanınmış parolası ile bütün dünyaya ilan etmiştir:

“Türk’ün haysiyet ve şerefi çok yüksek ve büyüktür. Öyle bir millet esir yaşamaktansa, mahvolsun daha iyidir. Bunun için, YA İSTİKLÂL, YA ÖLÜM!”

“Ne kadar zengin ve müreffeh (gönençli) olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olmaktan yüksek bir davranışa layık olamaz.”

Sanki çağlar ötesinden, MÖ.44’te “Türkü Türke kırdırarak” egemenlik altına almaya çalışan Çinlilerin, bağlaşığı Hunlarla yüzbine ulaşan orduyla bir kalede kıstırdıkları Hun hükümdarı Çi-Çi Yabgu ve yanındaki 1518 kişi dirilmiş, esarete karşı haykırıyordu:

“Boyun eğmeyeceğiz. Çünkü bu, şan ve şerefle yaşamış olan ecdadımıza karşı büyük bir ihanet olur. Atalarımız, bizlere geniş ülkelerle birlikte hürriyet ve istiklâli de emanet ettiler. Savaşçı ve süvari hayatımız sayesinde yabancıları titreten bir millet olduk. Korumakla vazifeli bulunduğumuz bütün bu emanetleri, adi bir ömür uğruna fedâ edemeyiz. Hepimizin bildiği gibi savaşta erlerin kaderi ölümdür. Biz ölsek de kahramanlığımızın şanı yaşayacak. Çocuklarımız ve torunlarımız diğer kavimlerin efendisi olacaktır”.

Bağımsızlıktan yoksun bir milletin uygar devletler topluluğunda yaşayamayacağını, yaşamaya hakkı olmadığını büyük Nutuk’ta veciz bir şekilde belirten Atatürk, böyle bir olgu karşısında Türk halkının durumunu şöyle dile getirmiştir:

“Türkiye halkı asırlardan beri hür ve müstakil yaşamış ve istiklâli, yaşamak için şart saymış bir milletin kahraman evlatlarıdır. Bu millet istiklâlsiz yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.”

Atatürk bir diğer konuşmasında da Türk devleti’nin bağımsızlığına verilen önemi açıklayarak, ebedî niteliğini değerlendirmiştir:

“Türkiye Devleti’nin istiklâli kutsaldır. O ebediyen güvenilir ellerde olmalı ve korunmalıdır.”

*Atatürk bağımsızlıktan tam bağımsızlık, kısıntısız, kayıtsız ve şartsız bağımsızlık anlamaktadır:

“Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir.” (1921

“Tam istiklâl denildiği zaman, gerçekten siyasî, malî, ekonomik, adlî, askerî ve kültürel gibi her sahada tam istiklâl ve tam serbesti demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde istiklâlden mahrumiyet, millet ve memleketin tam manasıyla bütün istiklâlden mahrumiyeti demektir.”(1922)
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” (1923)

“Ekonomik açıdan zayıf olan bir ulus yoksulluktan kurtulamaz. Güçlü bir uygarlığa, refaha ve mutluluğa kavuşamaz; sosyal ve siyasi hastalıklardan yakasını kurtaramaz.” (1924)

“Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine özgü bir siyasi fikre sahip olmak, seçtiği dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve özgürlüğüne sahiptir. Kimsenin vicdanına ve düşüncesine engel olunamaz.” (1925)

“Din bir vicdan işidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünce ve düşünmeye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya özen gösteriyor, eyleme dönüşen, tasarruftan sakınıyoruz.” (1925)

“Kadınlarımız da bizim gibi kavrayışlı ve düşünceli insanlardır. Onlara ahlaka ait kutsal kavramları telkin etmek, milli ahlakımızı anlatmak ve onların beyinlerini nur ile temizlemekle donatmak esası üzerinde bulunduktan sonra fazla bencilliğe gerek duyulmaz.” (1925)

“Bağımsızlığını, varlığını emin görmek isteyen ulusların önüne hiçbir yasal sınır çekilemez.”

"Bütün işleri Avrupa'nın emellerine göre yürütmek, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi bir takım zihniyetler açılımı bulundu. Halbuki hangi bağımsızlık vardır ki yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin. Tarih böyle bir hadise kaydetmemiştir."

Kendi çıkarları için kan döken, insan ve insanlık duygusunu yok sayan emperyalistlerin ezdiği uluslar için düşüncelerini, 1933 Martında bir gece sabaha karşı Mısır Elçiliğinde konukluktan ayrılırken elçiye şöyle açıklayarak, geleceğin müjdesini verir:

“Doğudan doğacak olan güneşe bakınız. Bugün güneşin ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün Doğu uluslarının da uyanışlarını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşacak olan çok kardeş ulus vardır. Onların yeniden doğuşu, kuşkusuz ki ilerlemeye ve gönence yönelik olarak görülecektir. Bu uluslar bütün güçlüklere ve bütün engellere karşın galip çıkacaklar ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerine uluslar arasında hiçbir renk, din ve ırk ayrımı gözetmeyen ye işbirliği egemen olacaktır. Size bu sözleri söyleyen Cumhurbaşkanı değil, sadece Türk Ulusunun bir bireyi olarak Mustafa Kemal’dir. Buna özellikle dikkatinizi çekerim”

3-ATATÜRK’ÜN BAĞIMSIZLIK HAREKETLERİNDEKİ ÖNCÜLÜĞÜ

Emperyalizme karşı ilk bağımsızlık hareketini XVIII. Yüzyılda başlatan Amerikalıların ardından, böyle güçlü bir hareketi XX. Yüzyılda M.Kemal Atatürk başlatmıştır. Türk Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla sonuçlanması, emperyalizmin pençesinde inim inim inleyen esir milletlere umut ışığı olmuş, Asya’dan Afrika’ya bu uğurda savaşanlara bayrak olmuştur. Fransızlara karşı savaşan Cezayirli askerlerin göğüs cebinde Atatürk’ün kalpaklı resmi, Asya’da, Güney ve Orta Amerika’da adı dillerde esin kaynağı olmuştur. Esir milletler sadece kurtuluş savaşlarında değil, çağdaşlaşma hareketlerinde de onu örnek aldılar.

19l9’da devletlerarası sorunları çözmek ve barışı sağlamak amacıyla kurulan Milletler Cemiyeti’ne 1939 yılına kadar 60 ülke üye olurken, günümüzde Birleşmiş Milletlere üye 191 devlet bulunmaktadır. Milletler Cemiyeti’ne ilk davetli(6 Temmuz 1932'de üyeliğe davet etmiş, 9 Temmuz'da TBMM giriş davetini onaylamış ve 18 Temmuz 1932'de resmen üye) onurunu taşıyan Modern Türkiye’nin kurucusu Atatürk’ün bağımsızlık hareketlerindeki öncülüğünü düşmanı ve onu örnek alan liderlerin ağzından dillendirelim:

*1922'de Türk ordularının zaferi neticesi Anadolu'daki emelleri gerçekleşmeyen İngiltere'nin Türk düşmanı olarak bilinen Başbakanı D.Lloyd George, Parlamento'da kendisine yöneltilen suçlama ve tenkitleri şöyle cevaplandırmıştır: 
"Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki o büyük dahi çağımızda Türk Milleti'ne nasip oldu. Mustafa Kemal'in dehasına karşı elden ne gelirdi."

* Aristide Briand - Fransız Başbakanı, 1921 

"Dağ başındaki haydutlar diye isimlendirdiğiniz kahraman Mustafa Kemal ve O'nun tüm askerleri burada olsalardı, teker teker hepsinin heykellerini dikerdik. Böylesine kahramanla andlaşma imzalamaktan gurur duyuyorum." 

* Sir Charles Townshend - İngiliz Generali, 1922 
"Ben şimdiye kadar on beş hükümdar ve cumhurbaşkanı ile özel ve resmi konuşmalar yaptım. Bu geceki kadar ezildiğimi hatırlamıyorum. Mustafa Kemal'de büyük bir ruh kudretinin esrarı var." 

* Ernest Hemingway - Amerikalı Romancı, Yazar, 1922 
"Marmara kıyısındaki sıcak, toz toprak içinde, eciş bücüş yollu ikinci sınıf kıyı kasabası Mudanya'da, Batı ile Doğu karşı karşıya geldiler. İsmet Paşa'yla görüşecek Müttefik generallerini taşıyan İngiliz sancak gemisi Iron Duke'ın kül rengi öldürücü kulelerine rağmen, Batılılar buraya barış dilenmeye geliyordu; yoksa barış istemeye, ya da şartlarını dikte ettirmeye değil... Bu görüşmeler, Avrupa'nın Asya üzerindeki egemenliğinin sonunu gösteriyor. Çünkü Mustafa Kemal, herkesin bildiği gibi, Yunanlıları silip süpürmüştü." 
* Claude Farrere - Fransız Yazar ve Diplomat, 1930 
"Sevr'den sonra Türkiye'nin öldüğünü sanmıştım. Ama Türkiye yaşıyor; hem, Mustafa Kemal başına geçeli beri öylesine canlı yaşıyor ki; bir Lloyd George'un bütün çabaları, bütün imkânları, sağduyuya meydan okuyan bu şiddetli yaşama isteğinin karşısında erimekten başka bir şey yapamıyor..." 
Edouard Herriot - Fransa Başbakanı, 1933 
" Paşa, size nasıl hayran olmayayım? Ben Fransa'da laik bir hükümet kurmuştum. Bu hükümeti Papa'nın Paris'teki temsilcisinin yardımı ile papazlar devirdi. Sizse bir Halifeyi kovdunuz ve gerçek anlamıyla laik bir devlet kurdunuz. Siz, bu taassup içinde laikliği bu topluma nasıl kabul ettirdiniz? Dehanızın büyük eseri laik bir Türkiye yaratmak olmuştur." 
* Eleftherios Venizelos - Yunanistan Başbakanı, 1933 
"Bir ulusun hayatında bu kadar az sürede bu denli kökten değişiklik pek seyrek gerçekleşir... Bu olağanüstü işleri yapanlar, hiç kuşkusuz kelimenin tam anlamıyla büyük adam niteliğine hak kazanmışlardır. Ve bundan dolayı Türkiye övünebilir." 
* EL-EYYAM Gazetesi, Şam- 1938
"Atatürk'ün ölümü yalnız Türk Milleti için değil, onun örneğine çok muhtaç olan bütün Doğu milletleri için en büyük kayıptır.” 

Elifba Gazetesi, Şam- 1938

"Vatanını muhakkak bir parçalanmaktan kurtararak gemisini güvenilir bir limana götürdükten sonra milletinden bir taht istemedi. O, kelimenin bütün anlamıyla bir insan, eşsiz bir dahi, kahraman bir asker ve siyaset adamı idi. Hayatını milleti'nin mutluluğuna adadı, bu uğurda genç yaşda hayata gözlerini kapadı.” 
İzvestia Gazetesi, Moskova, 1938
”Adı, Türk Milleti'nin millî kurtuluş savaşında ve Türkiye'nin siyasi alanda yeniden örgütlenmesine gayet sıkı bir surette bağlı olan Kemal Atatürk'ün ölümü gerek Türkiye için, gerekse bütün dostları için derinliği ölçülmez bir kayıptır. Türk Milleti'nin en samimi dostları arasında bulunan Sovyetler, zamanımızın bu örneksiz devlet adamının öneminden dolayı derin bir acı içindedirler.” 
* Uluslararası Kadınlar Birliği Delegesi, Prenses Aleksandrina
”Atatürk, dünya üzerinde yeni bir devir açmış bir insandır. Ben, O'nun Türk kadınlarına hak vererek ve bir ülkede anayı, yakışır olduğu yüceliğe eriştirerek Batı'ya ders verdiğini nasıl unuturum.” 
* Arriba Gazetesi, Portekiz, 1938 
”Atatürk, başı dumanlı doruklarda yüce bir dağ tepesidir. Siz O'na yaklaştıkça o yükselir ve aranızdaki mesafe sonsuza değin aynı kalır. Devirlerinde büyük gözüken, zamanla küçülen benzerlerinden farkı budur ve böyle kalacaktır.” 
* El-Mısri Gazetesi, Mısır, 11 Kasım 1938
”Uzun bir yol aşılmış, yüce bir eser ortaya konmuş, bir çok zaferler elde edilmiştir. Bütün bunlar Atatürk'ün eseridir. Atatürk'ün yaptıkları insanoğlunun kolay kolay yapabileceği şeylerden değildir. O; büsbütün başka bir insandı.”
* Eski Ujsag. Macar
” Yüzyılımızda, 'olmayacak hiçbir şey yoktur' şeklindeki tarihi gerçeği ispatlayan ilk adam olmuştur.”
* An Nahar, Beyrut 
”Dünyanın çok nadir yetiştirdiği dahilerdendir. Dünya tarihinin gidişini değiştirmiştir.” 
* The Japan Chronicle, Kobe
”Yüzyıldanberi Küçük Asya'nın çıkardığı en büyük lider.” 
* Franklin Roosevelt - ABD Başkanı, 1938 
"Beyaz Saray'daki görevim tamamlanınca ilk yapmak istediğim şey, zamanımızın bu en dikkate değer şahsiyetini ülkesinde ziyaret etmekti. Kader buna izin vermedi... Bu çapta insanlar dünyaya sık gelmezler." 
* Bayan Sucheta KRIPALANI, Hint Parlamento Heyeti Başkanı
”Atatürk, yalnız Türk Milleti'nin değil, özgürlüğü uğruna savaşan bütün milletler önderiydi. O'nun direktifleri altında siz bağımsızlığınıza kavuştunuz. Biz de o yoldan yürüyerek özgürlüğümüze kavuştuk.”
* Fransız, Berthe Georges-Gaulis“Denilebilir ki onsuz, İslâm alemi yolunu bulabilmek için elli yıl daha bekleyecekti.” 
* Fransız Gazetesi Sanerwin
”Atatürk öldü. Barış kubbesinin Doğu sütunu yıkıldı. Artık evrende barışı kimse garanti edemez. Nitekim Avrupalı devlet adamları; O'nun 1930'da yaptığı uyarı ve tavsiyeleri dinlememiş ve dünyayı 1939 yılında ikinci büyük savaş felâketinin içine sürüklemişlerdir.” 
* L'Illustration, Fransa
”Tarih çok büyükler gördü. İskenderler'i, Napolyon'ları, Washington'ları gördü. Fakat yirminci yüzyılda büyüklük rekorunu Atatürk, bu Türk oğlu Türk kırdı.”
* National Tidence Gazetesi, Danimarka, 11 Kasım 1938
”Atatürk, yirminci yüzyılın en büyük mucizesidir.”
* Libre Belgique Gazetesi
”Türkiye'nin uluslararası ünü, prestij ve otoritesi durmaksızın yükselmiştir. 
Milletine bu kadar az zamanda bu ölçüde hizmet edebilen tek devlet adamı Atatürk'tür.”
* Alman Askeri Dergisi Vissen Und Vehr
”Bir yenilginin uçurumuna düştüğü halde, ilkin neticesiz sanılan İstiklâl Mücadelesini yapan Türk Milleti, önünde saygıyla eğilmeden bu satırlara son veremez. 
Zafer neşesiyle kendinden geçmiş bir diplomasinin kararını 'hayır' diyerek yırtmak ve yüzlerine fırlatmak örneğini biz Almanlar, Türklere borçluyuz.” 
* Tahran Gazetesi, İran, 1939 
“İslam dünyasının büyük insan yetiştirme gücünü yitirdiğini öne sürenler, Atatürk'ü hatırlamalı ve utanmalıdırlar.” 
* Muhammet Ali Cinnah-Kaidiâzam, Pakistan Cumhurbaşkanı, 1954 
”O, Türkiye'yi kurmakla bütün dünya uluslarına Müslümanların seslerini duyuracak kudrette olduğunu ispat etti. Kemal Atatürk'ün ölümüyle Müslüman dünyası en büyük kahramanını kaybetmiştir. Atatürk gibi bir önder önlerinde bir ilham kaynağı olarak dikildiği halde Hind Müslümanları bugünkü durumlarına hâlâ razı olacaklar mı? 
* Tchang Yang Yee Pan Gazetesi, Çin, 1958
”Eğer tarih bir kalbe sahip olsaydı, Mustafa Kemal'i mutlaka kıskanırdı. 
Atatürk, bütün Asya kıtasının Ata'sıdır.”
* Muhammed İkbal - Pakistan Milli Şairi, 1958 
"Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken O'nun bakışıyla cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik." 
* Muhammed Eyüp Han - Pakistan Devlet Başkanı, 1963 
"Kemal Atatürk yalnız bu yüzyılın en büyük liderlerinden biri değildir. Biz Pakistan'da Onu, gelmiş geçmiş bütün çağların en büyük adamlarından biri olarak görüyoruz. O, yalnız sizin ulusunuzun sevgili önderi değildir. Dünyadaki bütün Müslümanlar gözlerini sevgi ve hayranlık duygularıyla Ona çevirmişlerdir." 
* Jawaharlal Nehru - Hindistan Başkanı, 1963 
"Kemal Atatürk veya bizim Onu o zamanlar tanıdığımız ismiyle Kemal Paşa, gençlik günlerimde benim kahramanımdı. Büyük devrimlerini okuduğum zaman çok duygulandım. Türkiye'yi modernleştirme yolunda Atatürk'ün giriştiği genel çabayı büyük bir takdirle karşıladım. O'nun dinamizmi, yılmaz ve yorulmak bilmezliği insanda büyük bir etki yaratıyor. O, Doğu'da modern çağın yapıcılarından biridir. Onun en büyük hayranları arasında bulunmakta devam ediyor."
* Ben Gurion, İsrail Başbakanı, 1963) 
“Mustafa Kemal Atatürk, kuşkusuz 20. yüzyılda dünya savaşından önce yetişen en büyük devlet adamlarından biri, hiçbir millete nasip olmayan cesur ve büyük bir inkılâpçı olmuştur.' 
* Habib BURGİBA, Tunus Devlet Başkanı, 1965
Sakarya Savaşı, Sakarya Zaferi, yirmi yaşımın en kuvvetli hatırası olmuştur. O zamanlar, kendi kendime diyordum: Acaba ben de ulusumu böylesine seferber edemezmiyim, onun ruhuna kurtarıcı hamleyi, bu dizgin tanımaz ihtirası aşılayamaz mıyım? 
* W. Somerset Maugham - İngiliz Romancı, Yazar, 1953 
"Bir insanın değerinin en belirli ölçüsü kendi alanındaki üstünlüğünü dostuna düşmanına kabul ettirebilmesindedir. İşte Atatürk bu yüceliğe ermiş dâhilerden biridir. Bir ihtilâlci olarak modern Türkiye'yi yaratmış, davasında muzaffer olmuş ve yüzyılımızın büyük devlet adamları arasına katılmıştır." 
* Dwight D. Eisenhower - ABD Başkanı, 1953 
"Kemal Atatürk için daimi bir anıt tesisi münasebetiyle Türkiye'ye tebriklerimi arz ile gurur duyuyorum. O'nun gösterdiği yolda yürüyen büyük ulusunuz çok önemli başarılar elde etmiştir. Türk birliğinin ve ilerleyişinin mimarı Atatürk'ün hatırasını anmak için yapılan tören, dünyanın her tarafından hür insanlara ilham kaynağı olmuş zâtâ çok yerinde bir saygıdır." 
* Lord Kinross - İngiliz Devlet Adamı, 1960 
"Atatürk, tarih boyunca gelip geçmiş en büyük devlet adamlarından biridir. Hiç bir zaman yaşadığı zamanın üzerinde durmamış, ileriyi görerek ona göre iş yapmıştır. Atatürk'ü Mussolini ve Hitler gibi yöneticilerden ayıran nokta işte bu niteliktir. Onlar her yaptıklannda kendilerini düşünerek hareket ediyorlardı. Atatürk, kendisinden ötesini, 2030 yıl ilerisini görerek hareket ederdi." 
* Kurt Georg Kiesinger -Federal Almanya Başbakanı, 1968 
"Ben Türk Alman dostluğunu yakından tanıyan bir neslin çocuğuyum. Küçük yaşımda bir adamın kahramanlıklarını, yaptığı hizmetleri, ülkesi için giriştiği özverileri gördüm. Bu adam Mustafa Kemal'di. Bugün daha iyi kavrıyorum ki, o insan büyük bir devlet adamıydı. Büyüktü, çünkü, ölçüyü korumasını her zaman bildi ve eserini tehlikeye sokacak sınırları aşamadı. Yürekliliğin ve kendi yürekliliğinin sınırlarını da çizebilecek kadar anlayışlıydı
* Fidel Castro – KÜBA Devlet Başkanı
"Devrimci Kemal Atatürk, bizim esin kaynağımız oldu. 1919'da Anadolu'dan emperyalistleri atmak için, Bandırma gemisiyle Samsun'a çıktı. Büyük bir zafer kazandı. Biz de tam 40 yıl sonra, ülkemizden faşistleri kovmak için Granma gemisiyle Havana'ya çıktık. Biz de zaferle kucaklaştık. Ben de devrim gerçekleştirdim ama Atatürk'ün yaptıklarını yapamazdım. Türkler sağdan sola doğru yazarken Harf Devrimi ile tam tersi yönde yazmaya başladı. Kıyafet Devrimi ve Medeni Kanun'la kadınlara getirilen statü çok önemliydi. Ona ve devrimlerine hayranım. Kendinize başka bir önder aramayın." 

KAYNAKLAR

1-A.Afet İnan : M.Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım,(Atatürk’ün el yazısıyla), Ankara-1969
2-M.Kemal Atatürk: NUTUK, Ankara 1975
3-Enver Ziya Karal: Atatürk’ten Düşünceler, Ankara-1969
4-Genel Kurmay Bşk.lığı: ATATÜRKÇÜLÜK-I, Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri, s.43-47, M.E.Basımevi, İstanbul-1984
5-G.A.T.S.E.B.Yay. ATATÜRK-Komutan-Devrimci ve Devlet Adamı Yönleriyle, Ankara-1980
6-Hamza Eravşar: Çi-Çi Yabguhttp://www.milliyetciforum.com/ci-ci-yabgu-1316.html-
7-Hamza Eroğlu: Türk Devrim Tarihi, İstanbul-1982
8-H.Nail Kubalı : Türk Devrim(İnkılâp) Tarihi,İstanbul-1973
9-Hüseyin Cevizoğlu: Atatürkçülük, 1973
10-Muzaffer Ender: Ağlayan Dünya, İstanbul-1964
11- Sami N. Özerdim: Atatürkçü'nün El Kitabı, Ankara-1981
12-Suna Kili       : Türk Devrim tarihi, Ankara-1982
13-Genel Türk Tarihi ders notlarım.
14-Ayten Dirier : Atatürk İlkeleri, İzmir -1984


https://www.artukluhaber.net/yazar-ataturk%C2%92un_bagimsizlik_hareketlerindeki_onculugu-934.html

***

Taraf.., Yeni Cumhuriyettir.,

Taraf.., Yeni Cumhuriyettir.,


Kategori: Siyaset
2008-09-23
Behiç Gürcihan, Açık İstihbarat, taki 

“Taraf Yeni Cumhuriyettir” yazısında, her zaman olduğu gibi, bazı orijinal fikirler ve bilgiler içeren, okunmaya değer olan, ama temeli doğru olmayan bir analiz yapmış. Behiç Gürcihan, “liberal-demokrat kesim”i sert şekilde eleştiren birçok diğer fikir adamı(Nihat Genç, Yalçın Küçük vb.) gibi, orijinal şeyler söylüyor ama yanlış noktada duruyor.

Behiç Gürcihan yazıya şöyle girmiş:

“Taraf, Yeni Cumhuriyet’tir.
Mehmet Altan da yeni İlhan Selçuk.”

İlhan Selçuk / Cumhuriyet, “Laiklik Söylemi”nin medyadaki ve hatta toplumdaki temel imtiyaz sahibi/sembolü gibiydiler. Ama “Demokrasi Söylemi”nin temel imtiyaz sahiplerinin/sembollerinin Mehmet Altan/Altanlar/Taraf olduğunu iddia etmek pek gerçekçi değil.

Mehmet Altan/Taraf, “liberal-demokrat sesler”in içindeki odak noktalarından sadece bir tanesi. Kendine İlhan Selçuk’u ve Cumhuriyet’i idol bellemiş, onları tabulaştırmış elitimsi bir (gerçi Türkiye’deki hiçbir elit gerçek elit değil ya, anladınız siz ne demek istediğimi) kitle var. Ama kendine Mehmet Altan ve Taraf’ı idol belleyen, tabulaştıran (avam ya da elit) kitlelerin varlığından söz etmek çok gerçekçi değil. (İlle de liberal kesimin tabulaştırdığı bir olgudan söz edilecekse, o olgu Orhan Pamuk’tur.) Ağırlıklı olarak Cihangir kafelerinde okunduğunu düşündüğüm Taraf’la ve tüm popülerliklerine rağmen her zaman için tartışmalı bir konumda olmuş olan Altanlar’la “Cumhuriyet eliti”nin sembolleşmiş gazetesini ve bu gazetenin sembolleşmiş başyazarını kıyaslamak mantıklı değil.

Behiç Gürcihan’a, Altanlar’ın da tıpkı İlhan Selçuk gibi kendilerini tekrarladıkları konusunda hak veriyorum; Altanların siyasi/sosyolojik konularda yazdıkları şeylerin yaratıcılık düzeyi de tartışılabilir, ama buna rağmen varlıklarının olumlu. Bir gazetecinin gerekli ve yararlı olması için, sosyolog/siyasetbilimci olması gerekmez. Altanlar, bildikleri doğruları sürekli tekrarlıyor olabilirler ama en azından İlhan Selçuk gibi yanlışları tekrarlamıyorlar. Behiç Gürcihan’ın bazı düşüncelerini Altanlar’ınkilere kıyasla daha orijinal bulmama rağmen, Altanlar’ın duruşlarını daha sağlam ve doğru buluyorum. Behiç Gürcihan’ın, yaratıcılık sorunu çeken yüzlerce köşe yazarı içinde seçe seçe Altanlar’ı hedef olarak seçmesi, asıl öfkelendiği noktanın yaratıcılık olmadığını gösteriyor bence.

“Demokrasi söylemi”, “Laiklik söylemi” gibi tepeden inmeci değil. Demokrasi söyleminin bir “entelijensiya grubu"nun manipülatif kontrolü altında olduğunu düşünmek de gerçekçi değil. Demokrasi söylemi, tabandan, halktan, Anadoludan yükseldi, entelijensiya ise “olay”a sonradan dahil oldu. Türkiye’deki demokrasi söyleminin (doğrularıyla/yanlışlarıyla) sembolü olarak bir isim seçilecekse, o isim Mehmet Altan vb. bir gazeteci/entelektüel/kalemşör değil Recep Tayyip Erdoğan olacaktır. İlhan Selçuk’un “öteki kamp”taki karşılığı Mehmet Altan değil Recep Tayyip Erdoğan’dır. Hatta Recep Tayyip Erdoğan, yarattığı polemiklerle, kendine özgü hitabet üslubuyla, esprileriyle vb. Altanların toplamından çok daha etkili ve orijinal bir köşe yazarı olarak görülebilir. (Zaten Ahmet Hakan’ın, Aydın Doğan’a Tayyip Erdoğan’ı köşe yazarı yapması için teklif götürmesi de boşuna değildir.) Gazete köşelerinden, entelektüel ahkamlarından, elit gruplardan yükselen laiklik söyleminden farklı olarak, demokrasi söylemi, halktan yükselmiştir, o halkın sözcüsü de Recep Tayyip Erdoğan’dır; Mehmet Altan / Taraf vb. çevrelerse, işin “ekstra”sıdır, deyim yerindeyse Cihangir şubesidir.

Behiç Gürcihan, “Yeni Devlet’in ideolojik totemi demokrasidir” demiş. Yeni devletin laiklik gibi her türlü manipülasyona açık bir kavramdansa demokrasi gibi klasik ve net bir kavramın üzerinde yükselmesi daha olumlu değil mi? Totemleştirilmiş olsa bile, demokrasi, yeterince net bir kavram değil mi? Behiç Gürcihan Ahmet Altan’ın sürekli demokrasiden bahsederek demokrasinin içini boşalttığını söylemiş. Gazete köşelerinde sürekli demokrasiden bahsedilmesi, demokrasinin içini boşaltmaz, bir “demokratlık faşizmi”ne de yol açmaz; en kötü ihtimalle, sürekli demokrasiden bahseden köşe yazarlarının okura sıkıcı gelmesine ve okur kaybetmesine yol açabilir, bu da söz konusu olan köşe yazarlarının sorunudur, rejimin sorunu değildir. Behiç Gürcihan’ın şu cümlesi de ilginç ama yanlış : “Birilerinin Selçuk’a “aydınlanma çağının”, Altanlar’a da “bilgi çağının” sona erdiğini anlatması gerekir.” Doğrusu bence şu olmalı: “Birilerinin Selçuk’a “aydınlanma çağının”bittiğini, Altanlar’a da “bilgi çağından” bahsetmenin artık orijinal olmadığını anlatması gerekir.”

Behiç Gürcihan, Altanlar’ı ve Taraf’ı çok sert bir şekilde eleştiriyor olmasına rağmen, onları obsesif bir ölçüde ciddiye alıyor ve büyütüyor. Peki nasıl oluyor da Taraf’ı ve Altanlar’ı benden çok daha fazla ciddiye alan Behiç Gürcihan, onlara bu kadar karşı olabiliyor? Acaba Behiç Gürcihan, bilinçaltında Taraf’a ve Altanlar’a gizli bir hayranlık duyuyor olabilir mi? Onlara kafasında onların bile sahip olma iddiası taşımadıklarını tahmin ettiğim büyüklükte bir güç atfetmesine başka açıklama bulamıyorum. Taraf, “öteki kamp”ın Behiç Gürcihan gibi onu aşırı ciddiye alan insanları sayesinde büyüyor. Taraf’a karşı olanlar, Taraf’ı, Taraf’ın okurlarından daha fazla ciddiye alıyorlar. Örneğin Taraf’a karşı olan kimi tanıyorsam hepsi bana sürekli Alev Er’den bahsediyor, ama Taraf okuyan arkadaşlarımın çoğu Alev Er’in adını bile bilmiyor. Kısacası, Taraf’ı bir yerlere getiren asıl güç, İslami sermaye değil, Behiç Gürcihan gibi “fanatik liberalizm eleştirmenleri”dir. Behiç Gürcihan ve onun frekansındaki insanlar, Taraf'ı adeta Türkiye'deki en büyük karanlık güç olarak görmekteler. Ben de komplo teorisyenliğine eğilimli olsam, Behiç Gürcihan'ın Taraf'ı (negatif yönde olsa bile) bu kadar büyütmek için Taraf'tan para aldığını düşünebilirdim...

Kısacası: Taraf da Altanlar da, “ Karşı Kamp ”a göründükleri kadar güçlü ve etkili değiller, ama ne olursa olsun, var olmaları olumlu. Behiç Gürcihan, Nihat Genç, Yalçın Küçük gibi yanlış ama orijinal şeyler düşünen insanların var olmaları da aynı derecede olumlu. Ulusalcılık gibi yaratıcılıktan uzak bir ideolojiye bu kadar yakın olan insanların orijinal fikirlere sahip olabilmelerinin nedenini ise ayrı bir yazıda incelemekte fayda görüyorum… 

http://acikistihbarat.com/Haberler/7849-Haberler-Behi%C3%A7%20G%C3%BCrcihan,%20Taraf%20ve%20Cumhuriyet%20-Re%C5%9Fat%20%C3%87al%C4%B1%C5%9Flar

***

Devlet ABD'den Hesabını Sormalı : Altınlarımız Nerede?

Devlet ABD'den Hesabını Sormalı : Altınlarımız Nerede? 



Açık İstihbarat.,
www.acikistihbarat.com 
05.11.2012

 Merkez Bankalarında, özellikle ABD Merkez Bankası'nda tutulan altın külçelerinin yerlerinde olmayabileceği ve içi tungsten, dışı altın kaplı sahte altın külçelerle değiştirilmiş olabileceği yolunda "komplo teorisi" boyutunda başlayan fısıltılar , Almanya Merkez Bankasını harekete geçirecek noktaya kadar geldi.

Almanya Merkez Bankası resmi bir süreç başlatarak ABD Fed'e , "altınlarımız nerede" diye sordu ve denetlemek istedi.

Almanya'nın altınları ile FED'in ne alakası var diye soruyorsanız... 

Dünyada su altından yürüyen, uluslararası sistemi paniğe sürüklememek için sessize alınan bir kriz var.

Merkez bankalarında, özellikle ABD Merkez Bankası'nda tutulan altın külçelerinin yerlerinde olmayabileceği ve içi tungsten, dışı altın kaplı sahte altın külçelerle değiştirilmiş olabileceği yolunda "komplo teorisi" boyutunda başlayan fısıltılar , Almanya Merkez Bankasını harekete geçirecek noktaya kadar geldi.

Almanya Merkez Bankası resmi bir süreç başlatarak ABD Fed'e , "altınlarımız nerede" diye sordu ve denetlemek istedi.

Almanya'nın altınları ile FED'in ne alakası var diye soruyorsanız...

Dünyanın altın rezervlerinin %20'ye yakını FED bünyesinde depolanmış durumda. ABD , Merkez Bankalarının altınlarını kendi depolarında saklıyor, üstüne bir de depolama ücreti alıyor. 
Ve bu senaryoyu ilginçleştiren önemli bir ayrıntı son Sandy kasırgası ile ilgili.
FED'in altınları sakladığı meşhur deposu Liberty Street 33 nolu binada.

Dünyanın en önemli noktalarından biri.

Ve dünyanın en korunaklı mekanlarından biri olarak adlandırılan deponun da , New York metrosu gibi su altında kalmış olma ihtimali mevcut.
Su altında kalmış olsun veya olmasın; devletimizin ülkenin altınlarının hesabını FED'den sorması ve hatta yerinde denetlemesi zamanı gelmiş olabilir.
ABD dünya finansal sistemini alt üst edecek bir hamle yapmadan önce (Örnek : 1 Yeni ABD Doları=100 ABD Doları)  o altınları oradan çıkarma seçeneği de düşünülmeli.

Söylemedi demeyin.
Açık İstihbarat

http://acikistihbarat.com/HaberGoruntule.aspx?id=10211


***

Başsağlığı.,

Başsağlığı.,



Ali İhsan Gürcihan"
Açık İstihbarat
www.acikistihbarat.com 
07.11.2012


Hatta kendi tutukluluk durumlarının,anne babanın sağlıklarını daha da kötüleştirdiğini düşünerek acı çekerler..
Cezaevlerinde tutuklu komutanlarımızın,arkadaşlarımızın uğradıkları haksızlığa ve tutukluluk hallerine üzülmemizin yanı sıra birçoğunun ilerleyen yaşları sonucu anne,baba ve hatta evlat acısı yaşamalarını ne yazık ki çaresizce izliyoruz..
Bedenimiz özgür olsa da,beynimizde çaresizliğimizin ve ihanetin tutsaklığını yaşıyoruz. 

Cezaevi günleri,hasret dolu hüzünlü bir yaşamdır..
Haksızlığa uğradığına inananların hüznü ise daha bir başkadır.
Yaşı ilerlemiş yetişkin tutukluların, aklı çocuklarında ve varsa torunlarındadır.
Onları sevemeden boşa geçen zamana kahrederler.

Ana, baba, eş, ağabey, abla gibi bir ömrü paylaşmış yaşlı büyüklerinin son günlerinde üzerlerine düşeni yapamadıkları, zor ve sıkıntılı günlerinde onlarla destek olamadıkları için kan ağlarcasına düşünüp dururlar..
Hatta kendi tutukluluk durumlarının,anne babanın sağlıklarını daha da kötüleştirdiğini düşünerek acı çekerler..
Cezaevlerinde tutuklu komutanlarımızın,arkadaşlarımızın uğradıkları haksızlığa ve tutukluluk hallerine üzülmemizin yanı sıra birçoğunun ilerleyen yaşları sonucu anne,baba ve hatta evlat acısı yaşamalarını ne yazık ki çaresizce izliyoruz..
Bedenimiz özgür olsa da,beynimizde çaresizliğimizin ve ihanetin tutsaklığını yaşıyoruz.
Bu çaresizlik içerisinde tüm acıları en azından düşünce bazında paylaşırken,son olarak kıymetli annesini kaybeden saygıdeğer Komutanım E.Orgeneral Hasan IĞSIZ’a ve ailesine başsağlığı diliyor...

Bir gün hak ve adaletin yerine bulacağına olan inancımı koruyorum. 

http://acikistihbarat.com/HaberGoruntule.aspx?id=10212

***

ABD, Nasıl Bir Suriye İstiyor

ABD, Nasıl Bir Suriye İstiyor


Nuh Yılmaz 
Haber10
08.11.2012
Açik İstihbaratTürkiye'ye Üye Olun
www.acikistihbarat.com

 Son Müdahale ile ABD Suriye Direnişi'nin öncülüğünün İslamcılarda olmasına müsaade etmeyeceğini söylemiş oldu.
 Anti-tank ve Stinger tipi roketler Batıcı, ABD yanlısı ve laik unsurlar muhalefette kontrolü alırsa verilecek muhalefete.

Şimdi artık direniş ekseni neymiş, sahadaki mücadeleyi kimler yürütüyormuş bir daha konuşulsun. 
Suriye'de ABD'nin işaret ettiği Riyat Seyf Sadık el Azm gibi isimlerin de 50 kişilik bir kurul olmasını istedi.
Son müdahale ile ABD Suriye Direnişi'nin öncülüğünün İslamcılarda olmasına müsaade etmeyeceğini söylemiş oldu.

Anti-tank ve Stinger tipi roketler Batıcı, ABD yanlısı ve laik unsurlar muhalefette kontrolü alırsa verilecek muhalefete.
Şimdi artık direniş ekseni neymiş, sahadaki mücadeleyi kimler yürütüyormuş bir daha konuşulsun.
Son müdahale ile ABD Suriye Direnişi'nin öncülüğünün İslamcılarda olmasına müsaade etmeyeceğini söylemiş oldu.

ABD-İSRAİL ÇIKARLARI HİZALANDI

Bunların istenen sonucu üreteceğini varsaymak bölgedeki sair aktörlerin gücünü yok saymaktır. Ancak ABD-İsrail çıkarları hizalandı yeniden.

İsrail Suriye'ye girer, ABD SUK'ta istemediği isimlerin üzerini çizer, kartlar yeniden dağıtılır.

SURİYE'DE İŞLER DAHA ZOR

Suriye'de işler artık daha da zor olacak. Sadece Türkiye için değil Esad için de.

ABD İslamcılardan arınmış bir Suriye beklentisi ile bakalım ne kadar etkili olabilecek Suriye'de.

http://acikistihbarat.com/HaberGoruntule.aspx?id=10213

***

14 Ocak 2020 Salı

SURİYE MUHALEFETİ’NİN ANTALYA TOPLANTISI: SONUÇLAR, TEMEL SORUNLARA BAKIŞ VE TÜRKİYE’DEN BEKLENTİLER, BÖLÜM 4

SURİYE MUHALEFETİ’NİN ANTALYA TOPLANTISI: SONUÇLAR, TEMEL SORUNLARA BAKIŞ VE TÜRKİYE’DEN BEKLENTİLER, BÖLÜM 4




4.6. ABD’de Faaliyet Gösteren “CAIR-Chiago” İsimli İnsan Hakları Örgütü Üyesi ve İnsan Hakları Avukatı Suriyeli Eylemci Yaser Tabbara ile Mülakat 

ORSAM: Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? 

TABARA: İsmim Yaser Tabbara. Suriye kökenli Amerikalı avukatım. Chicago’da on yıldan bu yana hukuk alanında çalışıyorum. Suriye kökenliyim, 

Chicago’da doğdum, Şam’da büyüdüm ve daha sonra tekrar ABD’ye döndüm. 
Siyaset Bilimi ve Hukuk öğrenimi gördüm. İlgi alanım İnsan Hakları ve Bireysel 
Haklar konusudur. Chicago’da faaliyet gösteren “CAIR-Chicago” isimli bir örgütün üyesiyim. 
Bu örgütün amacı ABD’de yaşayan Arap ve Müslüman kökenli halkların haklarının korunmasıdır. Halen Chicago’da bir avukatlık bürom bulunmaktadır. 

Antalya’daki muhalefet toplantısındaki konumunuz nedir? 

Ben toplantıyı muhalefet toplantısı olarak nitelendirmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Toplantı bütün dünyaya bu hareketin ana güç olduğunu, marjinal bir hareketolmadığını göstermiştir. Biliyorsunuz Suriye muhalefeti hep organize olamamakla, parçalı olmakla, zayıf olmakla ve Suriye’de yaşamıyor olmakla suçlanıyordu. Dünya tarafından Suriye muhalefetinin algılanışı bu şekildeydi. Bağımsız olan, herhangi bir siyasi harekete üye olmayan veya siyasi gündemi olmayan birçok özgür düşünen Suriyeli bulunmaktaydı. Şimdi burada bütün bu insanlar bir araya gelerek bütün dünyaya çok güçlü bir mesaj gönderiyorlar. 
Bu mesaj da “Suriye’de devrimi destekliyoruz” mesajıdır. Bu konferansın en büyük başarısı bu olmuştur. 

Konferans sonunda bir Komite kurulacak ve burada Müslüman Kardeşler’den Kürt gruplara kadar değişik kesimlere pay verilecek. Bu Komite hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Bence bu konferans hakkındaki yanlış algılamalardan biri de Libya örneğinde olduğu gibi bir Geçici Konsey oluşturulacağıdır. Bu doğru değil. Bu konferansın düzenlenmesinin tek bir amacı vardır ve o da Suriye Devrimi’ni desteklemektir. Esasen burada kurulacak olan bir Konsey değil Komite olacaktır ve bahsettiğim 
amaca dönük olarak çalışacaktır. Bu doğrultuda dünyanın dört bir yanındaki Suriyeli eylemcileri bir araya getirmeye çalışacaktır. ABD, Avrupa, Arap ülkeleri ve dünyanın geri kalan bölgelerinde yaşayan Suriyeliler tarafından bu yönde birçok çaba gerçekleşmişti. 

Ancak bu çabalar çok da koordineli bir şekilde yürümüyordu. Bu konferans, bütün eylemciler arasında bir uyum, işbirliği sağlama çabasının ürünüdür. Böylece yapılan işin etkisini artırmak amacındayız. Bu nedenle konferansın sonucu işbirliğinin sürekliliğinin sağlanması olacaktır. İşbirliğini sağlayacak 
bir organa ihtiyaç duymaktayız. İşte bu organ kurulacak Komite’dir. Bu Komiteyi oluşturmak için farklı yöntemler söz konusu ancak en fazla kabul gören seçim yapılması. Oylama yoluyla Müslüman Kardeşler, Kürtler ve herkesin temsil edilmesini sağlamaya çalışıyoruz. Böylece gerçek temsil gücü olan bir Komite 
olacaktır. 

Konferansta gruplar arasında herhangi bir sorun yaşanıyor mu? Farklı muhalif gruplar ortak bir zeminde buluşabildiler mi? 

Konferansa ilk geldiğimde beklentim çok düşük seviyedeydi. Birkaç nedenden ötürü olumlu anlamda şaşırdığımı söyleyebilirim. Ayrımın boyutunu görünce, sorunları görünce, farklı vizyonları görünce açıkçası konferansın başarısız olacağını düşünmüştüm. Sadece sloganlar atılarak, marşlar söylenerek tamamlanacağını düşünmüştüm. Ancak böyle olmadı. Konferans şaşırtıcı derecede medeni bir havada geçti. Şaşırtıcı derecede verimli oldu. Evet, egolar vardı, başkaları ile çalışmayı sevmeyen klasik lider karakterleri vardı. 
Ancak benim görüşüme bu unsurlar burada hiçbir siyasi gündemi olmadan bulunan Suriyeli gençlerin varlığının gölgesinde kaldı. Bu gençlerin aklında tek bir düşünce vardı ki o da çalışmak ve sonuç almak. 

Burada başarılan bir diğer konu çalıştayların, komitelerin oluşturulması oldu. Bunlar işbirliğinin nasıl sağlanacağı, kanıtların korunması gibi konularda uzun tartışmalar gerçekleştirdiler. Kanıtların korunması yasal süreçlerin yürütülmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bunun yanı sıra medya alanında nasıl organize olabileceğimizi konuştuk. Aynı anda dünyanın farklı yerlerinde aynı mesajı verecek ve yüz binlerce Suriyelinin katıldığı Suriye Devrimi’ne destek verme amaçlı toplu protesto gösterilerinin nasıl organize edileceği konusunda 
tartıştık. Yani çok önemli konularda ilerleme sağlandı. Bu da konferanstan memnun kalmamı sağlayan ikinci unsurdu. 

Ancak buradaki gruplar arasında çok fazla görüş farklılığı olduğunu düşünmüyor musunuz? Bu farklılık devrimin başarını engelleyebilir mi? 

Şunu fark etmemiz gerekir ki bu konferans modern Suriye tarihinde ilk kez farklı geçmişlere sahip grupların bir araya geldiği bir toplantıdır. Suriye toplumu tam bir mozaiktir. 
Dini, etnik, siyasi olarak farklı kesimler bulunmaktadır. Beşar Esad rejimi tarafından sürekli olarak mezhepsel korkulara maruz bırakıldık. 
Yani rejim kendi alternatifi olarak hep istikrarsızlık ve çatışmayı sundu. Böylece ne umudumuz ne de geleceğimiz oldu. Ancak bu konferans gösterdi ki aramızda ki bütün farklara rağmen bir araya gelebiliyoruz. Bir araya gelerek ortaya bir şeyler koyuyoruz, çalıştaylar düzenliyoruz ve ortak hareket yönünde 
adımlar atıyoruz. Bazı çalıştaylara katılmanızıçok isterdim. İzleyiciler daha çok konferansın siyasi sürecine dahil oldu ve takip etti. Siyasi kısımlar hep tartışmalı olur. Bu nedenle sanki tartışmalar, görüş farklılıkları çok fazlaymış gibi görülmüş olabilir. Siyasi kısımlar her zaman tartışmalı olur. Bu süreç pazarlıkların 
olduğu, her grubun daha fazla temsil hakkıkazanma çabası içinde olduğu süreçlerdir. 

Bence bu da sağlıklı bir süreçtir. Suriyeliler ilk kez demokratik bir süreçte bir araya geliyorlar. Bazı tartışmaların olması çok doğaldır ancak çok olumsuz bir durum oluşmamıştır. Herhangi bir kişi ya da grup konferansı terketmemiştir. Kimse “ben bunu ummuyordum” dememiştir. Açıkçası ben bu tarz sorunlar 
bekliyordum gelmeden önce. Dolayısıyla bence çok başarılı bir konferans ve beklentilerimin üzerinde gerçekleştiğini söyleyebilirim. 

Türk halkı ve hükümetine ne mesaj vermek istersiniz? 

Bu konferanstaki herkes aynı mesajı sürekli olarak veriyor. Herkes Türk halkına bizi misafir ettiği, bizi kabul ettiği, bizim durumumuzu anladığı, davamızı desteklediği, ülkelerini bize açtıkları için minnettar. Bu son derece hassas bir siyasi konu. Bu durumun Türkhalkı ve hükümeti açısından çok da kolay ve 
memnuniyet verici bir durum olmadığını biliyoruz. 

Bunu takdir ediyoruz. Konferansın ilk gününde Suriye rejiminin siyasi tutuklulara af çıkardığına ilişkin haber geldi. Verdiğimiz ilk tepki hemen bir gösteri düzenlemek oldu. 

Gösterinin sonunda herkes “Şükran Şükran Türkiye” (Teşekkürler Teşekkürler Türkiye) şeklinde bağırıyordu. Herkes tek bir ağızdan bunu söylüyordu. Bu slogan buradaki insanların duygularını yansıtmaktadır. Siyasi boyutta ise Türk hükümetinden Beşar Esad yönetimine karşı daha sert tavır almasını bekliyoruz. 
Türk hükümetinin şu ana kadar yapmış oldukları da inanılmaz. Ancak bir adım ileri gidilmesi gerekmektedir. Bu adım da Beşar Esad rejiminin tartışmasız bir şekilde meşru olmayan bir yönetim olduğunu açıklaması ve Beşar Esad’a şiddet kullanmaya son vererek demokratik sürecin önünü açması çağrısında 
bulunmasıdır. 

Sayın Tabbara, değerli fikirlerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz. 

4.7. Suriye Türkmen Hareketi Sözcüsü Ali Öztürkmen ile Mülakat 

ORSAM: Sayın Öztürkmen öncelikle Suriye Türkleri hakkında genel bir bilgi verebilir misiniz? 

ÖZTÜRKMEN: Suriye Türkmenlerinin bugün bilinen Suriye coğrafyasına geliş tarihleri 1060-1070’li yıllar arasındadır. Selçuklu Dönemi’nde Oğuz boylarının bu topraklara göç etmesiyle başlamıştır. Selçuklular, Selçuklu Devletini kurup yönetimi atabeylere bırakmasından sonra Türkmenler bu coğrafyada etkin bir rol oynamaya başlamıştır. Özellikle Haçlı Seferleri’nde ve Kudüs’ün fethi sırasında 
önemli faktör olmuşlardır. Türkmenlerin bu topraklardaki varlıkları, Selçuklularla başlayıp, Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı sonucubu toprakları kaybetmesine kadar, 1000 yıllık bir tarihe dayanmaktadır. Daha sonra Fransız mandasına bırakılan topraklar, bugünkü Ortadoğu’yu oluşturmaktadır; Suriye, Filistin, 
Lübnan ve Irak. Türk unsuru bu toplumları oluşturan gruplardan biridir. 

Suriye Türkmenleri’nin şu an ki nüfusu nedir? Genel olarak nerelerde yaşamaktadırlar? 

Yoğunluk olarak Halep vilayetinde yaşamaktadırlar. Halep vilayetinin şehir merkezinde ve yaklaşık olarak 140 köyünde yaşamaktadırlar. 

Bu köyler doğuda Celavlus sınırından başlayıp, Azez ve Afrin’e doğru uzanır. Halep’ten sonra, Türklerin yoğun olarak yaşadıklarıikinci il Humus’tur. Humus’ta şehir merkezinde ve yaklaşık 60 köyde Türkler yaşamaktadır. 

Türklerin yoğun olarak yaşadığı diğer bir il Lazkiye’dir. Lazkiye’de “Bayır Bucak Türkmenleri” olarak bilinmektedirler ve 70’ten fazla köyümüz vardır. Ayrıca Şam’ı “kutsal kent” kabul edip oraya yerleşen çok sayıda Türkmen vardır. Şam’ın kırsal kesiminde ise 4-5 Türkmen köyü vardır. Golan Tepeleri’nin işgal 
edilmesinden sonra burada bulunan yaklaşık 20 tane Türkmen Köyü’ndeki Türkmenler Şam şehir merkezine ve varoşlarına gelmiştir. Türkiye ile sınır olan Rakka vilayetinde yaklaşık 10, Hama’da 10, İdlip’te 5 ve Dara’da 5 Türkmen köyü bulunmaktadır. Türkmenler Suriye’de çok geniş bir coğrafyaya dağılmış 
durumdadır. Bu nüfusa rağmen Türkmenlerin bugün Suriye siyasetinde yer alamamalarının nedeni yıllardan beri büyük baskı altında yaşamış olmalarıdır. Fransız mandası döneminde başlayan ve milliyetçi Arap rejimlerinde, Baas rejiminde süren bu ağır baskılar sonucu Türkmenler Türk Dünyası’ndan kopmuş 
ve asimile olmuştur. Bugün Ortadoğu’da Tunus’tan başlayıp Suriye’ye kadar esen bu bağımsızlık rüzgarı Türkmenlere, Suriye’nin bu yeni oluşumu içerisinde etkin bir rol oynama isteği uyandırmıştır. 

Şu an Suriye’deki halk hareketleri içinde Türkmenler de yer almakta mıdır? 

Türkmenler bir örgütlenme çerçevesinde değil, bireysel olarak hareket etmekte dir. Suriye Türkmenleri olarak amacımız, yeni oluşumda haklarımızın korunmasını sağlamak ve Suriye’yi oluşturan üç ana unsurdan (Arap, 
Kürt, Türkmen) biri olduğumuzu kabul ettirmektir. Bugünkü verilere göre Suriye’de yaklaşık 3,5 milyon Türkmen vardır. Suriye Türkmenleri’nin % 99’u Sünni, Halep’te bulunan az bir bölümü ise Şii’dir. Bunlar Anadolu   Alevileri’n den dir. Suriye Türkmenleri genellikle Halep’te geçmişteki boy yapılarını korumakta dır. Aşiret yapısına sahiptirler. Diğer Türkmen bölgelerinde bunu göremeyiz. 

En büyük Türkmen aşiretleri hangileridir? 

En büyüğü Beydili Boyu’dur. Diğeri İlbeyli Boyu’dur. Her iki boy da Halep’tedir. Sivas’tan gelmektedirler. 

Suriye’deki Türkmen nüfusu için 3,5 milyon dediniz. Bu rakama dilini unutmuş olan Türkmenleri katıyor musunuz? Eğer katıyorsanız dilini ve kimliğini koruyan Türkmenlerin sayısı nedir? 

Dilini koruyan Türkmen sayısı yaklaşık 1,5 milyondur. Bu da yaklaşık olarak % 5’e tekabül eder. Diğer 1 milyon kişi ise Türkçeyi unutmuş ama kimliğini kaybetmemiştir. Halep’te, Humus’ta dilini unutmuş ama Türkmen kimliğini 
bilen, koruyan Türkmen ailesi vardır. 

Suriye Türkmeni’nin kimliğinin yapı taşı sizce nedir? Müslümanlık mı daha belirleyicidir, Türkmen olmak mı yoksa Suriyeli olmak mı? 

Yılların getirdiği baskı nedeni ile çoğu bölgelerde İslam kimliği ön plandadır. Türklüğün unutulması, Türkmenlerin pasifleştirilmesi nin sonucudur. Çoğu Türkmen, özellikle, iç bölgelerde ve kırsal kesimlerde yaşayanlar, Türkmen’in ne anlama geldiğini bilmemektedir. Bu kendi kültüründen, tarihinden baskı sonucu koparılmanın sonucudur. 

Suriyeli Türkmenlerin bir çatı örgütü var mı? Bildiğim kadarıyla partileşme olmadı ama mesela bir derneğiniz var mı? 

Eski Baas rejiminde Suriye Türkmenlerine hiçbir örgütsel hak tanınmamıştır. Ne bir dernek kurma ne de siyasi hareket imkanı bulabilmişlerdir. Bazı bölgelerde Türkmenlerin kendi dillerinde türkü söylemeleri bile yasaklanmıştır. Böyle bir rejimde Türkmenler örgütsel hayata geçme imkanı bulamamıştır. 
Ama bu yeni oluşum içinde umut ediyoruz ki Türkmenler siyasal ve toplumsal bir hareket olarak haklarını savunabilecek duruma gelirler. 

Türkmen kimliğini savunacak bir hareket için taban olduğunu düşünüyor musunuz? 

Türkmen halkı, özellikle aydın kesim büyük bir istek içerisindedir. Böyle bir hareketi halk arzulamaktadır. Bugüne kadar olmaması Suriye Türkmenlerinin büyük bir bölümünün eğitimsiz olmasından ve Baas propagandalarının etkin olmasından kaynaklanmaktadır. 
Ayrıca din faktörü yanlış yansıtılmıştır. Dinin üstün kimlik olarak tanınması ve Türkmen kimliğinin asimile edilmesi en büyük engellerden olmuştur. Bu da rejim tarafından desteklenen din adamlarının yaptığı propagandalarla sağlanmıştır. Benim kanaatime göre Suriyeli Türkmenler bu hareketin büyük arzusu içindedir ler. Suriye’de bugünden sonra uygulanacak rejim, sivil demokratik bir sistem 
olacaktır. Suriye’deki tüm halkların çıkarlarını gözetecek, modern ve sivil bir demokrasi gerekmektedir. Başka bir sistem Suriye halklarının çıkarlarını gözetemeyecektir. 

Suriye’de yaşanan son ayaklanmalarda Türkmenlerin pozisyonu nedir? Ortak bir tavır sergiliyorlar mı? Rejimi destekleyenler bulunmakta mıdır? 

Türkmenler yıllardır bu fırsatı beklemektedir. Türkmenler dünya şartları içinde bu rejimin daha uzun sürmeyeceğini bilmektedir. Fakat ne yazık ki kendi örgütlenmelerini bu olaylardan önce gerçekleştiremediler. Bunun da tek nedeni az önce de söylediğim gibi yılların getirdiği korkudur. Türkmenler muhalif 
hareketlere destek vermektedir. Örneğin Humus Türkmenleri muhalif hareketlerde büyük rol oynamaktadır. Humus’ta 15’ten fazla şehit verdik. Ayrıca yüzlerce kayıp ve tutuklu Türkmen var. Lübnan sınırındaki iki Türkmen köyü 
ayaklandıkları için Baas çeteleri tarafından bombalanmıştır. Oralara ulaşma imkanımız olmadığı için tahmini rakamlar verebiliyorum. Bugün Suriye Türkmenler yaklaşık olarak 100 kayıp vermiştir. Şam ve Lazkiye’de 2 şehidimiz var. Kayıplarımız ve tutuklularımız hakkında elimizde kesin bilgiler yoktur. 

Bu tür değişim dönemlerinde bir grubunsiyasi bir hareketi olması çok önemlidir. 
Bu sayede yeni oluşacak yapıda mümkünolduğu kadar çok paya sahip olmak için çaba sarf edilebilir. Antalya’da düzenlenmekte olan Suriyeli muhaliflerin toplantısında Türkmenlerin sesini duyurma noktasında bir eksikliği olduğunu düşünüyor musunuz, daha fazla neler yapılabilir? 

En büyük eksiklik Türkmen hareketinin örgütlenmemiş olmasıdır. Bu konuda çok geç kalındı. Çünkü Suriye Türkleri yıllardır unutulmuş dış Türklerdi. 1996’da Baas rejimi tarafından yapılan katliamlar sonucu dünya gündemine gelebildik. Ayrıca Türkmenlere baskılar sonucu örgütlenme şansı tanınmamışken Kürtler eski sistemden yararlanmıştır. 
Örgütsel alt yapılarını hazırlamıştır ve bugün imkanları vardır. Türkmen hareketinin en kısa zamanda örgütsel hale gelmesi gerekmektedir. 
Bunun için Suriye Türkleri Derneği ve Suriye İnsan Hakları Derneği kurulması ve bunlar da siyasal bir partinin tabanını oluşturacak şekilde faaliyet göstermelidir. 

Rejim değişikliği durumunda nasıl bir siyasi sistem öngörüyorsunuz. Laiklik, federalizm tartışmalarına nasıl bakıyorsunuz? 
Bunun yanı sıra Türkmenlerin ne gibi talepleri vardır? 

Öncelikle Suriye Türkmenlerinin yeni anayasada Suriye halkını oluşturan esas unsurlardan biri olarak yer almasını bekliyoruz. Ayrıca anadilde eğitim hakkının ve diğer sosyal hakların verilmesini istiyoruz. Bugüne kadar Arap faşizmi uygulanmıştır ve Türkmenlere hiçbir sosyal hakları verilmemiştir. 
Bu nedenle birçok Suriye Türkmen’i kendi kimliğini kaybetmiştir. Bizim amacımız kimliklerini yeniden kazanmalarını sağlamaktır. Diğer konulara gelince, Suriye’de federatif yapı olmasını beklemiyorum. Çünkü Suriye insanı içinde bulunduğu olguyu çok iyi kavramış durumdadır. 

Hiçbir etnik yapı belirli bir bölgede sınırlanmamıştır. Halk diğer etnik gruplarla iç içedir. Bu gruplardan bazılarının federatif yapıda toplanması mümkün değildir. Coğrafik dağılım da bu oluşuma elverişli değildir. Örneğin Türkmenler Suriye’nin birçok bölgesine dağılmış durumdadır. Bu Arap Aleviler, Hıristiyanlar ve Kürtler için de geçerlidir. 

Örneğin Fransız mandası döneminde bugünkü Suriye topraklarında söz konusu gruplara farklı siyasi yapılar oluşturulmuştu. Böyle bir yapı günümüzde mümkünmüdür? 

Bugünkü oluşum içinde mümkün değildir. Cumhuriyet döneminde gruplar çok dağılmıştır. Bu şartlar altında federatif yapı oluşması mümkün değildir. Örneğin Kürtlerin çoğunlukla yaşadıkları Haseke vilayetindeki Kamışlı. Kamışlı şehir merkezi Kürt ağırlıklıyken kırsal Arap ağırlıklıdır. Şehir merkezinin ayrıtutulup kırsalın ayrı tutulması düşünülemez. Kamışlı’da Kürtler, Hıristiyanlar, Ermeniler 
ve Süryaniler vardır. Burayı federatif bir yapıya dönüştürmek düşünülemez. Hem o grupların hem de Türkmenlerin hakkını koruyacak demokratik bir merkezi yapının daha uygun olacağını düşünmekteyim. Din açısından ise Suriye halkının %15’ini Hıristiyanlar ve farklı mezheplerden insanlar olduğu için teokratik bir siyasal sisteme kesinlikle karşıyım. Bu nedenle Suriye için en uygun sistemin sivil demokrasi olacağı kanaati içerisindeyiz. Laiklik de bunun bir parçasıdır. Bugün Suriye’de Şeriatı savunacak çok az bir grup olacağını düşünüyorum. 

Suriye muhalefeti içinde ve Antalya toplantısında Müslüman Kardeşler hareketinin rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Ben çok etkili olduklarını düşünmüyorum. Antalya toplantısına Müslüman Kardeşlerden katılanlar, parti adına değil şahısları adına katılmıştır. 
Şeriat propagandası yapılmıştır ama katılımcılar tarafından ilgi görmemiştir. Laikliğin şuan tartışılacak bir konu olmadığı, halk hareketlerinin başarıya ulaşması durumunda konuşulması gerektiği vurgulanmıştır. 

Müslüman Kardeşlerin daha çok Sünni Arap halk tarafından desteklendiğini biliyoruz. Sizce Suriye’de Müslüman Kardeşleringerçek güç kaynağı nedir? 

Artık halk eski düşünceleri taşımamaktadır. Suriyeliler katı dini görüşü bir kenara bıraktı ve yenidünya şartlarına uygun görüşlere kavuştu. 
Ben artık Müslüman Kardeşlerin eski gücünde olduğuna inanmıyorum. 

Müslüman Kardeşlerin olası bir rejim değişikliğinde ön plana çıkacağına inanmıyorsunuz? 

Suriye halkının isyan hareketi sivil ve barışçıl bir harekettir. Hiçbir siyasi partinin güdümünde değildir. Bugünkü siyasi oluşumların tümü bu hareketle paraleldir. Hiçbir oluşum bu hareketin önüne geçmemektedir. Bunu Antalya toplantısında çok açık gördük. Bu Türkmenler için de, Kürtler için de Müslüman Kardeşler için de geçerlidir. 

Türkmenlerin Suriye’deki diğer gruplarlailişkileri nasıldır? 

Biz tüm gruplarla iyi ilişkilere sahibiz. Tüm gruplar diğer grupların çıkarlarına olumlu şekilde bakmaktadır. Hepsi bizim mağdur olduğumuzun farkındadır ve neden kendimizi bu kadar geç tanıttığımızı sormaktadır. Muhalif grupların hepsi Türkmenlerden olumlu söz etmektedir ve ileride haklarımızın korunacağını söylemektedirler. 

Muhalif hareketin nasıl sonuçlanacağını düşünüyorsunuz? Sizce Beşar Esad reformlar yapıp devam mı etmeli mi yoksarejim değişikliği kaçınılmaz mıdır? 

Bugün gelinen noktaya bakarsak, rejim ve halk arasında barış yolunun kalmadığını görürüz. Şu an Suriye’de 2000’den fazla insan ölmüştür. Ayrıca isimleri tespit edilmeyen birçok insan ölmüştür. Humus’ta barışçıl bir oturma eyleminde Suriye güvenlik güçleri tarafından rastgele ateş açılmıştı. 18 kişinin cesedi bizim arkadaşlarımız tarafından toplanmıştır. 50’den fazla ceset ordu arabalarına atılarak götürülmüştür. Birçok toplu mezar tespit edilmiştir. Birçok bölgeden cesetlerin verilmediğine dair haberler gelmektedir. 

Lazkiye’de toplu mezarlar vardır. Bu cesetler konteynırlara doldurulup denize dökülmektedir. Rejim yıllardan beri gizlediği yüzünü deşifre etmiştir. Halkı yönetecek bir sistemin halktan yetki alması gerekmektedir. 

Beşar Esad rejiminin reform yapabileceğine inanıyor musunuz? 

Beşar Esad’ın rejimi babasının rejiminin uzantısıdır. Halkın sevgisi göstermeliktir. Sevgi baskıyla olmaz. Rejim bugüne kadar halka makyaj yaparak yaklaştı. Bizim Türkmen olarak yeni dönemde birçok başvurumuz oldu. Tümüne karşı gelindi, başvuru yapan arkadaşlarımız fişlendi. Siyasi tutuklulara af getirileceği söylendi. Ben de onlardan birisiyim. Devletle ilgili olan tüm işlemlerde engellerle 
karşılaşıyorum. Bu rejim artık yasallığını kaybetmiştir. Suriye halkının istekleri Suriye’de yeni bir rejimin gelmesiyle karşılanabilir. 

Suriye rejimi meşruluğunu kaybetti diyorsunuz fakat Tunus’tan farklı olarak Suriye’de rejim bütünlüğünü korumakta. Ordu, güvenlik birimleri bastırma iradesi göstererek rejimin yanında yer alıyor. Bu durumda rejim değişikliği nasıl gerçekleşecek? 

Suriye’nin verilerine bakarsak bugün gelinen nokta iç savaşa gitmektedir. Rejim bu noktaya bizi bilerek getirmektedir. Halk bugüne kadar direnmemiştir. Ama gidilen noktada direnecektir. Rejimin hala ayakta olması, aile yapısının üstüne kurulmasından kaynaklanmaktadır. Bu ordu için de istihbarat için de geçerlidir. Ordu içinde alt kademedeki subaylarda iç çatışmalar olduğu görülmektedir. 
Bazı askerler halka silah doğrultmamaktadır. Bu askerlerin rejimin güvenlik birimleri tarafından anında infaz edildiği ve teslim alınan asker cesetlerini tümünde işkence izleri olduğu görülmektedir. 

Yani rejimin kendi içinde ayrılmalar olacağını savunuyorsunuz. Uluslararası bir müdahale olabilir mi? 

İleriki dönemlerde katliamlar artacaktır. Bu durumda halk daha güçlü bir hale gelecek ordu güçsüzleşecektir. Ordu artık farklı bölgelerden direk bilgi alamamaktadır. Kendi içindeki çatlakları duydukça yıpranacaktır. Suriye’ye yapılacak bir askeri müdahaleyi savunmuyorum. 
Sadece rejim baskı altına alınmalıdır. 

Suriye’de rejimin yıkılmasından sonra eli silahlı grubun ülkeyi iç savaşa götürmesi ihtimali var mıdır? 

Bunun yanşamasını istemiyoruz. Bazı gruplar refleks gösterebilir. Böyle bir risk var. Suriye Ortadoğu’da en dikkat çeken, bazı politikaların oluşumunda etkin rol oynayan bir ülkedir. Suriye’de oluşabilecek siyasi boşluğu bazı terör grupları bahane edip eylemler yapabilirler. 
Suriye’de Şabiha örgütü var örneğin. Rejimin silahlı çeteleri. Ama Şabiha örgütü o kadar güçlü bir örgüt değildir. Kaynağı kesildiği anda kendi içerisinde biter. 
Şu an ki gücü rejim tarafından tanınan imkanlar sayesindedir. 

Türkiye’nin bu olaylar karşısındaki duruşunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Suriye halkı Türkiye’den etkin bir rol beklemektedir. Bu hem Türkmenler hem de diğer gruplar için geçerli. Ayrıca Batı ülkelerine ve İran’a karşı duyulmayan güven Türkiye’ye karşı duyulmakta. Sayın Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar Suriye halkını çok etkilemiştir. Bazı bölgelerde yapılan halk gösterilerinde Araplar tarafından çok sayıda Türk bayrağı a-sılmakta ve Türkçe pankartlar bulunmakta dır. Ama Türkiye şu an yetersiz tavır almaktadır. Suriye halkı daha çok desteklenmeli. Bizim yaşadığımız katliamlara tercüman olmalıdır. 

Bizlerin yaşadıkları uluslararası kamuoyuna yansımamaktadır. Türkiye bu olayları dünya gündemine taşımalıdır. Biz Libya halkının düştüğü duruma düşmek istemiyoruz. 

Rejimin yıkılması durumunda halk arasında bir iç savaş yaşanma ihtimali var mıdır? 

Suriye’de Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında hiçbir zaman çekişme olmamıştır. Ama rejim yanlısı olan ailelere halk tarafından tepkiler gelebilir. Dürziler geçmişte rejime yakınlardı. Şu an ise temkinli yaklaşmaktadırlar.Halk Suriye yönetimini Şii bir yönetim olarak algılamaktadır. İktidarın tüm kaynaklarından ve milli servetten en çok yaralanan grup Alevilerdir. Ama Dürzilerin aydınları halk hareketlerine destek vermektedir ve değişimden yanadır. Yine Hıristiyan aydınları halk hareketini desteklemektedir. Ama etkin rol oynamamaktadırlar. 
Kısaca rejimden muzdarip olan gruplar daha etkindir. 

Muhalif hareketler Şam ve Halep’e çok etkin şekilde sıçramamış durumdadır. Burada belirleyici olan Sünni Arap zengin kesimin rejimi desteklemesi midir? 

Halep ve Şam’ın etkin olmamasının nedeni güvenliğin daha fazla olmasıdır. Toplumsal harekette en büyük rol oynayan yerler camilerdir. 
Oralarda halkın toplanması için bir imkan tanınmamıştır. Toplanmak yasaktır. Cuma namazları ve şehitlerin cenaze namazları halkın toplanması için ortam sağlamaktadır. Bazı din adamları camide rahatça görevlerini yapamadıklarını söylemiştir. Bazı camilere girişlerde kimlik kontrolü yapılmaktadır. Camiler rejim yanlılarıyla, Baas partililerle, güvenlik görevlileriyle doldurulmaktadır. Halka 
hareket etme imkanı tanınmamaktadır. Rejim bu iki büyük kente ağırlığını koymuştur. 

İran’ın rolü nedir? 

Aldığımız bazı haberlerde Hizbullah’ın halkı bastırmak için militan gönderildiği söylenmektedir. Ayrıca Suriye güvelik görevlilerine eğitim verildiği, bilgi aktarıldığı ve silah yardımı yapıldığı söylenmektedir. 

Son olarak Türkmenler özelinde Türkiye neler yapmalıdır? 

Biz Türkiye’den Suriye Türkmen halkının sesini dünyaya duyurmasını istiyoruz. Ve ileri-ki dönemlerde Suriye’de oluşacak sistemde Türkmen haklarının korunmasına destek olunmasını istiyoruz. Şu ana kadar Türkmenler için hiçbir şey yapılmadı. 3,5 milyon Türkmen’in dünya kamuoyunda adı geçmemektedir. Bizim isteğimiz yeni oluşumun içinde var olup haklarımızı korumaktır. 

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. 

EK – 1: Suriye’de Değişim Konferansı Sonuç Bildirgesi 

Bugün Suriye acı dolu ve zor günler geçirmektedir. Ancak, aynı zamanda meydanlarda barışçıl protestolar düzenleyen Suriye gençliğinin kan ve fedakarlık bedeliyle yeni bir özgürlük şafağının ülke üzerinde yükseldiği de görülmektedir. Bu durum, dünyanın dört bir yanındaki tüm Suriyelilerin, ülkeleri için yeni bir gelecek kurmak üzere kardeşleriyle birlikte el ele çalışmalarını gerektirmektedir 

Bu yüzden, çok farklı kesimlerden bir grup vatansever Suriyeli, biraraya gelerek “Suriye’de Değişim Konferansı” çağrısında bulunmuştur. 

Halkımızın akan kanını durdurmak, vatanımızdaki gelişmelere ve baskıcı Suriye rejiminin halkın haklı özgürlük ve demokrasi taleplerine asker ve güvenlik güçleriyle müdahale etmesine karşı kararlı bir duruş sergilemek üzere, çok çeşitli yelpazeden siyasi aktivistler davet edilmiştir. 

“Suriye’de Değişim Konferansı”, Suriye Devrimi ile dayanışma halinde, Suriye’yi baskıdan kurtarıp özgürlük ve haysiyet mücadelesini geliştirecek çözümler bulmak amacıyla, 31 Mayıs – 3 Haziran 2011 tarihleri arasında Antalya’da gerçekleşmiştir. Katılımcılar aşağıdaki noktalarda uzlaşmıştır: 

1- Katılımcılar, Suriye halkının, Devlet Başkanının istifa etmesi, rejimin yıkılması ve özgürlük ve haysiyet yolunda Suriye halkının barışçıl devriminin desteklenmesi taleplerine bağlılık göstermektedir. 

2- Katılımcılar, Başkan Beşar Esad’ın tüm görevlerinden bir an önce istifa etmesini ve istifasından sonra bir yılı geçmeyecek bir süre içerisinde serbest ve şeffaf parlamenter ve başkanlık seçimler yapılmasını sağlayacak bir anayasayı hazırlayıp uygulayacak bir geçici konseyin seçilmesine kadar tüm yetkilerini anayasal prosedürlere uygun olarak Başkan Yardımcısına devretmesini talep etmektedir. 

3- Katılımcılar, herhangi bir partiyi temsil etmeyen veya herhangi bir grubu hedef almayan, barış, yurtseverlik, Suriye’nin ülke bütünlüğü, yabancı askeri müdahalenin açıkça reddi ve ulusal birliği vurgulayan Suriye Devrimini amaçlarına ulaşana kadar desteklediklerini ortaya koymaktadır. 

4- Katılımcılar, Suriye halkının Arap, Kürt, Keldani, Asuri, Süryani, Türkmen, Çeçen, Ermeni ve diğer etnik unsurlardan oluştuğunu teyit etmektedir. Konferans, tüm unsurların meşru ve eşit haklarını, ulusal birlik, sivil yönetim ve çoğulcu, parlamenter ve demokratik bir rejim temelinde yeni bir Suriye Anayasası ile tanımaktadır. 

5- Katılımcılar, demokrasi ve seçim sandığını tek yönetim aracı olarak benimseyen, yasama yürütme ve yargı erklerinin ayrılmasına dayanan 
bir sivil yönetim altında, inanç, ifade ve dinin gereklerini yerine getirme özgürlüğü de dahil olmak üzere tüm Suriyelilerin insan haklarına saygı duyulduğu ve özgürlüklerinin korunduğu bir demokratik Suriye’ye ulaşmak üzere gereken tüm çabayı göstereceklerini ifade etmektedir. 

6- Katılımcılar adalet, barış ve güvenlik şemsiyesi altında ekonomik refahın ve bilimsel ve kültürel gelişmenin sağlanması gibi zor ve ciddi görevleri üstlenmektedir. 

7- Katılımcılar, tüm Arapları, İslami Konferans Örgütü’nü, Arap Birliği’ni ve uluslararası toplumu yasal ve ahlaki bir sorumluluk alarak, insan hakları ihlalleri ve silahsız sivillere yönelik insanlık suçlarını önlemeye ve Suriye halkının özgürlük ve demokrasi isteklerini desteklemeye davet etmektedir. 

Konferans, bir danışma kurulunun seçilmesiyle sonuçlanmıştır. Seçim listeleri bir grup katılımcı tarafından belirlenmiştir. 

Danışma kurulu, barışçıl bir değişim amacıyla Suriye Devrimini desteklemek üzere girişilen etkinlikleri koordine etmek için bir eylem planı hazırlayıp bir icra kurulu atayacaktır. 

DİPNOTLAR;

1 Şam Deklarasyonu Genel Sekreteri ve Suriye Adalet ve Kalkınma Hareketi Genel Başkanı Anas Abdullah ile Röportaj, Antalya, 2 Haziran 2011. 
2 Şam Deklarasyonu Genel Sekreteri ve Suriye Adalet ve Kalkınma Hareketi Genel Başkanı Anas Abdullah ile Röportaj, Antalya, 2 Haziran 2011. 
3 Suriye’de Değişim Konferası’nda Suriyeli muhaliflerle yapılan mülakatlar, Antalya, 1-2 Haziran 2011. 
4 Şehitlerin Şeyhi, Diyalog, Bağışlama ve Dinin Yenilenmesi Kurumu Başkanı, Suriyeli Kürtlerin Temsilcilerinden Muhammed Murat El Haznevi ile Röportaj, Antalya, 1 Haziran 2011. 
5 Şehitlerin Şeyhi, Diyalog, Bağışlama ve Dinin Yenilenmesi Kurumu Başkanı, Suriyeli Kürtlerin Temsilcilerinden Muhammed Murat El Haznevi ile Röportaj, Antalya, 1 Haziran 2011. 
6 Suriye İçin Çağdaşlık ve Demokrasi Partisi Üyesi ve Antalya Konferansına Suriye Arap Alevi Toplumunu Temsilen Katılan Sunda Süleyman ile 
Röportaj, Antalya, 2 Haziran 2011. 
7 Suriye Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Radvan Ziadeh ile Röportaj, Antalya, 1 Haziran 2011. 
8 Şam Deklarasyonu Genel Sekreteri ve Suriye Adalet ve Kalkınma Hareketi Genel Başkanı Anas Abdullah ile Röportaj, Antalya, 2 Haziran 2011. 
9 Şam Deklarasyonu Genel Sekreteri ve Suriye Adalet ve Kalkınma Hareketi Genel Başkanı Anas Abdullah ile Röportaj, Antalya, 2 Haziran 2011. 
10 Fransa’da Yaşayan Suriyeli İnsan Hakları Savunucusu Emel Atasi ile Röportaj, Antalya, 1 Haziran 2011. 
11 Suriye’de Değişim Konferası’nda Suriyeli muhaliflerle yapılan mülakatlar, Antalya, 1-2 Haziran 2011. 
12 Fransa’da Yaşayan Suriyeli İnsan Hakları Savunucusu Emel Atasi ile Röportaj, Antalya, 1 Haziran 2011. 
13 Suriye Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı ve George Washington Üniversitesi Öğretim Üyesi Radvan Ziadeh ile Röportaj, 1 Haziran 2011. 


***

SURİYE MUHALEFETİ’NİN ANTALYA TOPLANTISI: SONUÇLAR, TEMEL SORUNLARA BAKIŞ VE TÜRKİYE’DEN BEKLENTİLER, BÖLÜM 3

SURİYE MUHALEFETİ’NİN ANTALYA TOPLANTISI: SONUÇLAR, TEMEL SORUNLARA BAKIŞ VE TÜRKİYE’DEN BEKLENTİLER, BÖLÜM 3



Suriye, Değişim, Toplantısı, Katılan Gruplar, Değişim Konferansı, Suriyeli muhalifler,


Suriyeli Kürtler, Araplarla aralarında eşitlik olmasını savunmaktadırlar. Araplar eşitlik ilkesini kabul etmekte midir? 

Kürtler Araplara güvenmemektedir. Ben bunu anlayabiliyorum. Ancak yeni Suriye’de demokrasi olacaktır. Kendi hayatlarını yaşama haklarına kavuşacaklar. Kürt dilini konuşabileceklerdir. Resmi dil ve eğitim dili Arapça olacaktır ancak okullarda Kürtçe ikinci dil olacaktır. Eğer geleneklerine saygı duyar ve siyasal örgütlenmelerine izin verilir, tüm Suriyelilerle aynı haklar tanınırsa sorun kalmayacağını düşünüyorum. 

Bazı Suriyeli Kürt partiler Irak benzeri bir otonom yapı talep etmektedirler. Siz ve Konferans bu taleplere nasıl yaklaşmaktadır? 

Biz Kürtlerin bizimle birlikte yaşamak istediklerine inanıyoruz. Kardeşlerimiz olarak kalacaklarına inanıyoruz. Fransa’da Korsika sorunu var, İspanya’da Bask var, Türkiye’de de benzer sorunlar yaşıyorsunuz. Kürtlerle oturup konuşulur. Diyalog olursa birbirimizidaha iyi anlayacağımızı düşünüyorum. Bence 
bu sorun liberal değerler ve özgürlük ile çözülebilir. İyimser olmalı ve en iyi çözümü bulmalıyız. 

Antalya’daki muhaliflerin rejim değişikliğini sağlayacak potansiyele sahip olduğunu düşünüyor musunuz? 

Biz tek başımıza rejimi değiştiremeyiz. Biz burada Suriye Devrimi’ni desteklemek için bulunuyoruz. Sadece Suriye halkı devrimi gerçekleştirebilir. Bizim de yapmamız gereken bir çok şey vardır. Biz buradayız çünkü Suriye halkı bunu istemektedir. 

Son olarak bu konferanstan beklentilerinizi anlatabilir misiniz? 

Muhalefet ve bazı işadamları bu konferansı organize etmektedir. Bu konferans farklı grupların birbirini keşfetmesi için bir fırsattır. Ben Suriye Devriminin başarıya ulaşacağına inanıyorum. Birçok grup ve insanın aynı hedefi söz konusudur. Konferans da bu sürece katkı sağlayacaktır. 

Sayın Atasi çok teşekkür ediyoruz. 

4.3. Şehitlerin Şeyhi, Diyalog, Bağışlama ve Dinin Yenilenmesi Kurumu Başkanı, Suriyeli Kürtlerin Temsilcilerinden ve 2005 Yılında Gözaltındayken Öldürülen Şeyh Muhammed Maşuk El Haznevi’nin Oğlu Muhammed Murat El Haznevi ile 

Mülakat 

ORSAM: Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? 

HAZNEVİ: İsmim Muhammed Murat El Haznevi. Şehitlerin Şeyhi, Diyalog, Bağışlama ve Dinin Yenilenmesi Kurumu Başkanıyım. Şıh Hazne’nin torunlarıyız. Şıh Hazne Nakşibendî tarikatı şeyhidir. Türkiye’de çok müridimiz bulunmaktadır. Özellikle Menzil cemaati bize bağlıdır. 

Ayrıca Gaziantep’tebulunan bazı Nakşibendî tarikatlarının yönetimleri 
ve Urfa’daki bazı cemaatler de bize bağlıdır. Mesela Tillo’da Molla Burhan, Şeyh 
Maşuk’a bağlıdır, Şeyh Maşuk da bize bağlıdır. Yani Türkiye’de pek çok yerde bize bağlı tarikat vardır. 

Suriye muhalefetindeki rolünüz tam olarak nedir? 

Biz siyasetçi değiliz. Biz sadece Kürtler için destek veriyoruz. Burada Kürtler de bulunmaktadır. Biz onlarla geldik ve onlara din anlamında ve yanlarında olarak destek veriyoruz. Biz Kürtlerle beraber yürüyoruz, Kürtleri savunmak için beraber hareket ediyoruz. 

Suriye rejimi ile aranızdaki ilişki nasıl? 

Son derece sorunlu ve kötü ilişkilerimiz vardır. 
Rejim 2005 yılında babamı öldürdü. O tarihten itibaren ilişkimiz kötüdür. O olaydan sonra büyük gösteriler oldu. Biz şu an Kuzey Irak’ta oturuyoruz. 

Antalya Konferansı hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? 

Çok olumlu bir gelişmedir. Burada farklı muhalif gruplar birbirini tanıdı, görüştü ve anlama fırsatına sahip oldu. 

Bu ilk kez oluyor, değil mi? 

Evet, ilk defa muhalefet bir yerde oturup konuşuyor. Henüz bir sonuca ulaşılamadı ama umudumuz iyi sonuçların çıkmasıdır. Suriye için iyi olan ne varsa bu konferanstan inşallah o çıkar. 

Şam’da daha önce yayınlanan deklarasyonlar var. Bu konferansta da herhangi bir sonuç bildirgesi çıkacak mı? 

Bu konferansın katılım seviyesi Şam Deklarasyonu’ndan daha yüksektir. Sonuç bildirgesi de çıkacaktır. 

Peki, sizin talepleriniz nedir? 

En önemli talebimiz Kürtlerin haklarının anayasada yazılmasıdır. Biz Suriye’de Kürtmilleti olarak varız. Biz yabancı değiliz. Kendi toprağımız üzerinde yaşıyoruz. Nasıl Arap bir vatandaş her hakkını kullanıyor aynı şeyiKürtler için de istiyoruz. Anayasada eşit olmak istiyoruz. Çünkü halen vatandaşlık hakkıolmayan birçok Kürt kökenli Suriyeli vardır. 

Olayların çıkmasının ardından bazı adımların atıldığı söyleniyor ama hala tamamlanmadı. Örneğin Kürtlerden devlet memuru almamaktalar. Pek çok gencimizin diploması var ancak iş bulamıyor. Sadece tarımla uğraşabiliyorlar. 
Kürt halkına yazıktır. Ayrımcılık istemiyoruz. Vatandaş olmak istiyoruz. 

Esad rejimi yıkılırsa yeni devletin nasıl olmasını istiyorsunuz? 

Din ayrı devlet ayrı olmalıdır. Laiklik olmalı ancak Türkiye’deki gibi değil. Bizim istediğimiz laiklik din ve devlet işlerini ayırmak anlamındadır. 

Laikliği Suriye toplumunda bulunan Hıristiyan ve Dürzî toplumlar adına da iyi olduğu için mi istiyorsunuz? 

İslam böyledir. Vahiyle inen şeylerin hepsini kabul ediyoruz ama vahiy dışı bizim seçimimiz de vardır. Resullullah o hakkı bize vermektedir. Hatta Resullullah’ın yaşamını sahabeler çok istişare ediyor, hükümet İslam’da ilahi değildir. Medenidir. Şu an bazı gruplar vardır İslam siyasetiyle kendine yol açıyorlar.
Siyasi İslam’ın İslam’da yeri yoktur. İslam’da temellerimiz vardır. Adalet olması gerekmektedir. Eşitlik gerekmektedir. Herkesin aynı olması gerekmektedir. İnsanların birbirlerinin hakkını gasp etmemesi gerekmektedir. Ama hangi yolla bu amaçlara ulaşacağımız bizim seçimimizdir. 

Konferansa katılan bazı Sünni Araplar bu düşünceye biraz karşı çıkıyor. Diyorlar kiİslam’da din ve devlet ayrı olmaz… 
Onlara destek veren azdır. İslam’ı basamak olarak kullanıyorlar. 
Örneğin Müslüman Kardeşler sizin bu düşüncenize karşılar… 
Onlar İslam düşüncesiyle yola çıkıyorlar. Bu bize uygun değildir. 

Peki, nasıl orta yolda buluşacaksınız? 

Demokratik ve liberal ilkelerde herkes kendi hakkını almalı, ama bir grup ayrıcalıklı konumda diğerlerinin hakkını almaya başlayınca o yapı yürümüyor. 

Sizce Dürzîler ve Aleviler de bu muhalefete destek verecek mi? 

Destek veren var ama az sayıdadır. 

Türkiye’nin politikalarını nasıl görüyorsunuz? Destek veriliyor mu ve sizin talepleriniz bulunuyor mu? 

Biz Türkiye’den çok şeyler bekliyoruz. Yaptığı şeyler azdır. Türkiye ve Suriye kardeşten fazladır. Türkiye’nin en uzun sınırı Suriye’yledir. Suriye ve Türkiye tarafında akrabalar vardır. Bu nedenle daha fazla şeyler bekliyoruz. Suriye 
halkına destek vermelerini bekliyoruz. Sayın Erdoğan ve Sayın Beşar Esad çok yakın ilişkilere sahipler. Her ikisinin bir şey yapmak için yolları vardır. 

Beşar Esad’ın bırakmasını mı yoksa başta kalarak reform yapmasını mı savunuyorsunuz? 


Biz Kürtlerin Beşar Esad’ın şahsiyeti ile bir sorunu yoktur. Biz Kürtlüğümüzü arıyoruz. Çözüm içerdiği sürece Beşar Esad’ı da destekleriz. Bizler haklarımızı istiyoruz. Araplar gibi yaşamak istiyoruz. Esad gitse bile bizden cumhurbaşkanı veya başbakan olmayacak. Dil özgürlüğümüz, ayrımcılığın bitmesini istiyoruz. 

Irak tarzı bir otonom bölgeye nasıl bakıyorsunuz? Böyle bir talebiniz var mı? 

Yok, bizim öyle bir talebimiz yok, Suriye birdir. Suriye’de yaşamak istiyoruz. Haseke ve Kamışlı’da halkın %80’ni Kürt’tür. Köylerin hepsi Kürt’tür, şehirlerde Araplar çoktur. Suri-ye’deki sistem Türkiye gibi değil, çok farklıdır. 
Şu an Osmaniye Türkiye’de il statüsündedir. Haseke Osmaniye gibidir, Kamışlı Osmaniye gibidir. Yani Haseke vilayetinin tamamında 2 milyondan fazla nüfusu vardır. 

K. Irak’taki Kürt gruplarla ilişkiniz nasıl, hangi grupla daha yakınısınız? 

İyi ilişkilerimiz vardır. Biz Barzani’ye daha yakınız. Çünkü Erbil’de kalıyoruz. Eskiden de onlarla ilişkilerimiz vardı. Çünkü onlarda da Nakşibendî tarikatı vardır. Oradan bir yakınlık söz konusudur. 

Bir araştırma merkeziniz var galiba… 

Evet. Danışma, diyalog, bağış ve dinin yenilenmesi üzerine çalışmaktadır. Erbil’de faaliyet göstermektedir. İslami stratejik danışma merkezidir. 

Sizce Suriye’de toplam Kürt nüfusu ne kadardır? 

İki sayım vardır. Birincisi Kürtçe konuşanları kapsar, diğeri aslı Kürt olan ama Kürtçeyi unutanlardır. 150 yıl öncesinden başka şehirlere gitmişlerdir. Kürtçe konuşan 3-3,5 milyon vardır. Bu da toplam Suriye nüfusunun % 15’ine tekabül etmektedir. Ama Kürtçe konuşamayan dâhil % 40’a ulaşabilir. Çünkü 150 yıl 
öncesinden göç etmiş ve dillerini unutmuşlardır. 

Bu konferansta bir geçici hükümet kurulacak mı? 

Hayır, geçici hükümet kurulmayacak ancak bir meclis, grup, komite gibi bir organ oluşturulacak. 

Bu komitede Kürtler, Arap Aleviler gibi bir dağılım olacak mı? 

Evet, herkes dağılımına göre ayrılacak. Mesela Kürtler 4 kişi, Müslüman Kardeşler 4 kişi, Arap aşiretler 4 kişi, bağımsızlar, Şam deklarasyonu beş kişi gibi. Toplamda 31 kişi olacaktır. Bu konferansın sonunda ilan edilecektir. 

Bu Komite yurtdışında sizin adınıza sözcülük mü yapacaktır? 

Evet. 

Başkanı olacak mıdır? 

Hayır, henüz belli değildir. 

Peki, bu Komite çalışabilecek mi? 

Farklı fikirlerde gruplar var gibi görünmektedir… 

Şu an herkes kendi grubu için çalışıyor. Gruplar fazladır. Buraya katılan kişi sayısı da fazladır. 

Buradaki gruplar ve kişiler Suriye halkını ne kadar temsil ediyor? 

Geçici bir Komite kurulacak ama çoğu sürgünde yaşamaktadır… 

Suriyeli kişiler temsil edilemiyor. Bunlar sadece Suriye dışını temsil etmektedir. Çünkü Suriye iki Suriye’dir. Suriye nüfusu diyorlar ki23 milyondur. 20 yıl önce de 23 milyondu. Bir 20 milyon da dışarıda yaşamaktadır. 23 milyon içeridedir. Bunlar dışarıdaki 20 milyonu temsil etmektedir. Suriye’dekileri desteklemeyi amaçlamak talar. 

Dış müdahaleye nasıl bakıyorsunuz. Yani olayların büyümesi durumunda Batı’nın yada NATO’nun müdahalesini nasıl karşılarsınız? 

Hem dış müdahale hem de silah kullanımına karşıyız. Büyük bir günah olarak görüyoruz. Değişim içerden olacaktır. 

Kürtlerin içinde farklı eğilimler var mıdır? 
Kürtlerin ne kadarı sizi desteklemektedir? 

Farklı eğilimler yoktur. İslami yoktur içlerinde. Kürtlerin hepsi liberaldir. Belki bazı komünist gruplar vardır ama onların sayısı azdır. Çoğunluğu liberaldir. 

Çok teşekkür ederiz. 


4.4. Suriye Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı ve George Washington Üniversitesi Öğretim Üyesi Radvan Ziadeh ile Mülakat 


ORSAM: Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? 

ZİYADEH: İsmim Radvan Ziyadeh. 

Washington’da faaliyet gösteren Suriye Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanıyım. Aynı zamanda George Washington Üniversitesi’nde dersler vermekteyim. 

Şu anda içinde bulunduğumuz Antalya’da düzenlenen “Suriye’de Değişim Konferansı” hakkında düşünceleriniz nelerdir. Toplantının sonuçlarından tatmin oldunuz mu? Suriye’de değişim konusunda artık daha umutlu olduğunuzu söyleyebilir misiniz? 


Bu an için uzun zamandır bekliyorduk. Tunus ve Mısır’da yaşananlardan sonra Suriye halkı da siyaset ile yakından ilgilenmeye başladı. 
Suriye’de ayaklanmanın başlaması bizim için sadece zaman meselesiydi ve 15 Mart’ta Suriye’de ayaklanma başladı. 15 Mart öncesi ve şimdiki durumu kıyasladığımızda Suriye ve bölgenin genelinde ne kadar değişim yaşandığını 
görmekteyiz. Şu anda Suriye halkı kendi gücünün, sesinin ve iradesinin farkına 
varmış durumdadır. Bundan sonra da eminim ki Suriye halkı Mısır ve Tunus halkının kabul ettiğinden daha azını, yani totaliter rejimin yıkılmasından daha azını kabul etmeyecektir. 

Suriye’de rejimin yıkılması durumunda neler olacağını düşünüyorsunuz? Sizce demokratik bir yapı mı ortaya çıkacak, Türkiye veya Lübnan modeli gibi bir siyasi yapı mı kurulacak? 

İlk olarak Suriye siyasi tarihine baktığımız zaman iç savaş yaşanmadığını görmekteyiz. Müslüman ve Hıristiyan halklar uzun zaman boyunca birlikte barış içinde yaşamıştır. Şam’daki Müslüman halk Hıristiyanları korumuştur. 1954’te Suriye Başbakanı bir Hıristiyan’dı. Suriyeli Hıristiyanların çoğunluğu  Ortodoks’ tur. Bunlar Suriye’de bir iç savaş tarihinin olmadığının ve bundan sonra da 
kesinlikle olmayacağını gösteren unsurlardır. Suriye Devrimi’nin bir faydası da tek bir ortak sesin oluşmasıdır. Suriye halkı bir bütündür. 

Bu da Suriye’de demokrasi ve refahın olacağını göstermektedir. 

Tabi ki demokrasiye ulaşmak 47 yıllık otoriter bir yönetim altında yaşadıktan 
sonra zor bir hedeftir. Siyasette, bölgesel politikada ve ekonomide yaşanan birçok zorluklar vardır. Ancak Suriye’deki mevcut insan kaynağı ve halkı düşündüğümüzde bir demokrasinin ortaya çıkması ihtimali konusunda çok iyimserim. Freedom House ve diğer bazı insan hakları örgütlerinin raporlarına 
göre Suriye insan hakları konusunda sicili en kötü durumda olan ülkelerden biri konumundadır. 
Bu listeden çıkmamız gerekmektedir. 1950’ ler de Suriye ilerleme konusunda bölgenin öncü ülkesi konumundaydı. Şimdi kendi tarihine dönmüş durumdadır. 

Fransa veya diğer ülkelerden Esad rejiminin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesi konusunda talepte bulunuyor musunuz? 

Esasen birbirine paralel yürüyen üç süreç bulunmaktadır. 

İlk olarak Cenevre’deki BM İnsan Hakları Komisyonu nezdinde yürütülen 
çabalar. 29 Nisan tarihinde Suriye’deki tüm insan hakları ihlallerini araştırmak üzere bir uluslararası komisyon kurma kararı almıştır. 
İkincisi BM Güvenlik Konseyi ile çalışarak bir karar çıkartılmaya çalışılmaktadır. Bu da Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne gitmenin tek yoludur. 

Suriye muhalefet hareketinin Esad rejimini değiştirecek kadar güçlü olduğuna inanıyor musunuz? 

Evet, şu anda Suriye’deki halk hareketi ivme kazanmış durumdadır. 22 Nisan’da Suriye’nin farklı şehirlerinde toplam 84 gösteri düzenlenmiştir. 

En son Cuma günü farklı şehirlerde 32 gösteri düzenlenmiştir. Bu da rejimin bütün iddialarına rağmen isyanın ivme kazandığını göstermektedir. ABD’nin önde gelen gazetelerinden Washington Post ve New YorkTimes muhaliflerin üstün durumda olduklarını ifade etmektedir. Şu anda da halk daha fazla protestolarla iç içe girmiş durumdadır. 13 yaşında bir çocuk işkenceden öldürülmüştür.
Bu da isyanı daha fazla harekete geçirmiştir. 

Rejimin göstermekte olduğu resimler ve yaptığı yayınlar halka isyana katılmayın mesajını yollamak içindir. Ancak halkı daha fazla protestolara katılmaya itmektedir. 

Suriye rejimi isyanı çok sert bir biçimde bastırıyor ve güvenlik birimleri bütünlüğünü korumaya devam ediyor. Ayrıca Mısır ve Tunus’tan farklı olarak ordu rejimin yanında yer alıyor. Esad rejiminin yıkılmasına ilişkin senaryonuz nedir? 

Suriye ordusu protestolara destek verme noktasında herhangi bir işaret vermemektedir. 
Ancak öldürmelerin devam etmesi durumunda ülkeyi bir uluslararası müdahaleye maruz bırakacaklardır. Hiç kimse bu duruma karşı sessiz kalamayacaktır. Gelecek haftalarda BM Güvenlik Konseyi’nin harekete geçmesini bekliyoruz. Ordu Beşar Esad’ı bırakması yönünde zorlamadığı sürece ülkeyi bir uluslararası müdahaleye maruz bırakacaktır. 

Suriye ordusunun hangi koşullar altında ve hangi nedenlerle taraf değiştireceğini düşünüyorsunuz? 


Şu anda Suriye’de şiddet içermeyen gösteriler yapan halk bulunmaktadır. Bu da ordu için “göstericileri yok etmeliyiz” şeklinde bir gerekçeyi imkansız kılmaktadır. Gösteriler tamamen barışçıl. Aynı zamanda bölgede çok önemli değişimler yaşanmaktadır. Bu nedenle de Suriye rejiminin artık değişim zamanı geldiğini 
anlaması gerekmektedir. Önemli değişiklikler yapmaları lazımdır. Aksi takdirde 
mevcut durum devam edecek ve uluslararası müdahaleye zemin hazırlanacaktır. Kölelik çağında yaşamıyoruz. Suriye insanının özgürce yaşaması gerekmektedir. 

Antalya’daki muhaliflerin büyük bölümü Suriye içinden değil. Yurt dışında, sürgünde yaşayan muhalif Suriyeliler. Konferansın sonunda bir Komite oluşturulacak. Bu Komite ile Suriye’deki muhalif hareketler arasında nasıl bağ kurmayı planlıyorsunuz? 

Esasen katılımcıların bir kısmı içerden gelmektedir. Velit Bunniya ve Haytel Malih. Her ikisi de çok önemli liderledir. Her ikisi de bu konferansa katıldılar. Ve her ikisi de Suriye’de farklı şehirlerde gizlenmektedir. Aileleri de yine farklı şehirlerde gizlenmektedir. Muhaliflerin Suriye içinde hareket etmesi çok zordur. 
Bunun yanı sıra bizim Suriye içindeki muhaliflerle ilişkimiz, iletişimimiz sürekli olarak devam etmektedir. Onlarla beraber ortak karar almadan, iletişim kurmadan herhangi bir adım atmıyoruz. Birlikte çalışıyoruz. Bizim dışarıda yaşayan Suriyeliler olarak yapabile-ceğimiz tek şey içerdekileri desteklemektir. 

Şu anda Suriye’de devrimi yapacak değişimi sağlayacak olanlar içerde mücadele yürütenlerdir. 
Bu insanlar bizi özgür kılacaktır. 2007 yılından bu yana annemle görüşemedim. Kız kardeşlerim, erkek kardeşlerim, akrabalarım, ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Bir kız kardeşim Suriye’de ve eşi Suudi Arabistan’da.Birbirlerini görmeyeli üç yıl oldu. Bunun tek nedeni benim kız kardeşim olmasıdır. Güvenlik birimleri bu tarz taktikler uygulamaktadır. 

Buna bir son verilmelidir. İnsanların ayaklanmasının nedeni de budur. Suriye’de devrim rejimin okulda okuyan çocuklara dahi uyguladığı gaddarca tutumun bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Devrim ateşini yakan kıvılcım budur. Hamza Hatip olayı protestoları daha da güçlendirmiştir. 

Bu süreçte Türkiye’nin pozisyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’den muhalefete destek olma noktasında daha fazla beklenti içinde misiniz? Eğer beklenti içindeyseniz, somut anlamda Türkiye’nin neler yapması gerektiğini düşünüyorsunuz? Bir de Türkiye’nin muhalif gruplar üzerindeki etkisini değerlendirebilir misiniz? 

Yakın zaman önce bir yazı yayımladım. Ortadoğu’da Demokrasi Projesi tarafından yayınlandı bu yazı. Çalışma ABD Kongresi’nde üyeler tarafından da okundu. Bu yazıda ABD ve AB yönetimlerine Suriye konusunda Türkiye 
ile işbirliği yapmalarını önerdim. Çünkü Türkiye’nin hem Beşar Esad hem de Suriye halkı üzerinde önemli bir etkinliği bulunmaktadır. Türkiye’ye bu konferansa izin verdiği için minnettarız. Bunun yanı sıra Türkiye bölgenin 
önde gelen ülkelerinden biri olarak görülmektedir. Başbakan Erdoğan’ın açıklamaları halk arasında önemli etki yaratmaktadır ve minnettarlık 
duymaktadırlar. İşte bu nedenle Türkiye’nin göstericileri desteklemesine 
yani haklı tarafta yer almasına ihtiyacımız bulunmaktadır. Suriye özgür olmalıdır ve kölelik dönemine geri dönmemelidir. Türkiye ve diğer ülkeler de işte bu nedenle destek olmalıdırlar. Başarmamız için bize yardım etmeliler. Suriye’de bir katliama izin verilmemelidir. Daha fazla insan ölümüne izin verilmemelidir. 
Bu nedenle Türk hükümeti bize yardım etmelidir. 

Bu destek noktasında atılacak adımları somut olarak sıralayabilir misiniz? 

İlk olarak İslam Konferansı Örgütü’nün harekete geçirilmesi gerekmektedir. Bu gerçekten çok önemlidir. Bu örgüt Suriye’de şiddetin kınanması ve şiddetin sona erdirilmesi konusunda bazı adımlar atmalıdır. Aynı zamanda Türkiye Suriye muhalefeti ile daha yakın ilişki içine girmelidir. 
Muhalefet liderleri ile görüşmeleri gerekmektedir. Bir zaman tablosu çerçevesinde geçiş süreci için plan oluşturulmalıdır. 
Suriye rejimi yıkılacaktır. Bu artık sadecezaman meselesidir, aylarla sınırlıdır. Kesinlikle yıkılacaktır. Bu nedenle Türkiye’nin Esad rejiminden ziyade Suriye halkı ile ilişkiye geçmesi çok daha önemlidir. 

Rejim yıkılmasının ardından Arap Alevilerin, Dürzilerin ve Hıristiyanların durumu 
ne olacaktır? Çünkü biliyoruz ki bu grupların önemli bir bölümü rejimi destekledi. 

Suriye’deki Hıristiyanlar Mısır’dakilerden farklıdır. Suriyeli Hıristiyanlar orta ve üst sınıfa mensuptur. İş dünyasında etkilidirler. Şam ve Halep’te çok zenginler dir. Bu nedenle Hıristiyanları siyasi sürecin dışında düşünmek çok zordur. Mısır’daki durum böyle değil. İşte bu nedenle Suriye’de Hıristiyanlara ilişkin 
bir kaygı bulunmamaktadır. Geçen ay içinde 

“Değişim İçin Ulusal Girişim” gerçekleştirdik ve burada Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı’nı protestocuları desteklemesi ve Beşar Esad’a görevi bırakması için baskıda bulunma çağrısı yaptık. Savunma Bakanı Arap Alevi kökenli ve bu da Arap Alevi halka bir güvence oluşturacaktır. Geçiş dönemine Arap Alevi toplumun önde gelen bir ismi liderlik edecektir. Bu bizim inandığımız düşünce ve halen de bunun olması için bastırıyoruz. Dürziler zaten şu anda bizimle birlikte. Arap Alevilerin de bir kısmı bizimle birlikte. Arap Alevilerin 
birçoğu şu an Esad rejiminin kendilerini rehin olarak kullandığını ifade etmektedir. 

Sayın Ziya, çok teşekkür ediyoruz. 

4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

SURİYE MUHALEFETİ’NİN ANTALYA TOPLANTISI: SONUÇLAR, TEMEL SORUNLARA BAKIŞ VE TÜRKİYE’DEN BEKLENTİLER, BÖLÜM 4


Suriye, Değişim, Toplantısı, Katılan Gruplar, Değişim Konferansı, Suriyeli muhalifler, Radvan Ziyadeh,


4.5. Suriye İçin Çağdaşlık ve DemokrasiPartisi Üyesi ve Antalya Konferansına Suriye Arap Alevi Toplumunu Temsilen Katılan Sunda Süleyman ile Mülakat 

ORSAM: Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? 

SÜLEYMAN: İsmin Sunda Süleyman. Hama’nın bir dış mahallesinden geliyorum. Yaşadığım yerde çoğunlukla Arap Alevi kökenliler bulunmaktadır. 

Herhangi bir aşiret mensubu musunuz? 
Biz mezhebe bağlıyız. Bizde bağlılık mezhebedir. 

Antalya Konferansında Arap Alevileri temsilen mi yoksa bireysel olarak mı bulunuyorsunuz? 

“Suriye İçin Çağdaşlık ve Demokrasi” isimli bir partinin üyesiyim. Bu partiye bağlı olarak çalışan bir eylemciyim. 

Toplantıya katılımınız nasıl gerçekleşti ve konferans hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? 

Bu konferansı organize eden bazı muhalif 
gruplar tarafından davet edildim. Konferansta 
bütün katılımcılardan sonuç bildirgesinde 
yer alması için öneriler getirmesini istedik. 
Bu bildirge de zaten konferansın sonucu ve 
çıktısı olacaktır. Herkes bazı öneriler getirdi. 
Bu öneriler sonuç bildirgesinde yer alacak. 
Benim üyesi olduğum Parti’nin önerilerinden 
biri Suriye Devrimi’nin tüm Suriye halkını 
kapsadığı, tüm mezhepleri içine aldığıydı. Hepimizin 
tek bir ortak hedefi var ki o da rejimin 
yıkılması. Diğer önerimiz ise rejimin yıkılmasından 
sonra azınlık gruplarına güvenceler 
verilmesidir. Özellikle de Suriye Devrimi zaferinin ardından Arap Alevi azınlığa yönelik olarak bir şiddet hareketinin olmaması konusunda güvenceler olmasını önerdik. 

Özellikle Batı’daki genel algı Suriye rejiminin Arap Alevi rejimi olduğu yönünde dir. 

Ancak burada Beşar Esad ve çevresindekilerin Arap Alevi kökenli olmasına rağmen Arap Alevi halkın çoğunluğunun rejimi desteklemediği söylendi. Siz Suriye rejimini bir Arap Alevi rejimi olarak tanım lıyor musunuz? 

Her şeyden önce Suriye rejimini bir Arap Alevi rejimi olarak tanımlamamız doğru olmayacaktır. 
Çünkü baba Hafız Esad döneminde dahi birçok muhalif figür Arap Alevi mezhebine mensuptu ve diğer bütün muhalifler gibi onlar da hapse atıldı, işkence gördü ve öldürüldü. 
Bu birinci nokta. İkinci nokta birçok Arap Alevi rejimi bir nedenden ötürü desteklememektedir. 
Rejim her zaman Arap Alevi kartını oynamıştır. Bütün Arap Alevilerin kendisine 
bağlı olduğunu varsaymıştır. Ancak gerçekte durum böyle değildir. Çünkü Beşar Esad ve babası Hafız Esad Arap Alevilere en fazla zararı veren kişiler olmuştur. Rejimin yolsuzluğa bulaşmış olması Arap Alevilere olan bakışı da olumsuz etkilemiştir. Arap Aleviler tabi kime hizmetlerine bağlıdır ancak ülkelerine, vatanlarına olan bağlılıkları çok daha önemlidir. 

Suriye’de rejimin yıkılması durumunda Arap Alevi azınlığa yönelik bir şiddet hareketi, Sünniler ve Arap Aleviler arasında iç savaş yaşanması olasılıkları hakkında neler söyleyebilirsiniz? 

Şunu çok iyi bilmek gerekir ki Arap Aleviler Suriye’deki tek azınlık grup değildir. Suriye’de Arap Aleviler, Hıristiyanlar, İsmaililer, Şiiler ve Dürziler de bulunmakta dır. Tüm bu topluluklar bir arada Suriye ulusunu oluşturmaktadır. 

Rejim kurulduğundan beri bu topluluklarıbölmeye çalıştı, her grubu diğer gruptan korkmaya doğru yönlendirdi. Rejim sürekli olarak bu korku kartını oynadı. Arap Alevilere dediler ki “bize bağlı kalmazsanız Sünniler sizi sürgün edecek.” Suriye’deki tüm azınlık grupları bu tuzağa düşürüldü. Bu gruplar rejimin hep kendilerini koruduğuna inandı. Çünkü resmi medyada bu böyle işlendi. Bunu sürekli olarak savundular. “Bu insanlar size saldıracak” diye sürekli olarak söyleniyordu. Hatta bunun da ötesine geçerek Arap Alevilere silah da verdiler. Bu kişiler sadece Arap Alevi değil aynı zamanda suçlu, çete mensubu kişilerdi. 
Bu kişilerin hepsi de Arap Alevi değildi. Bunlara Sünnilere saldırmaları söyleniyordu. Sünniler bu tuzağa düştü, Arap Aleviler bu tuzağadüştü. Bizim görevimiz halkımız arasında bilinçlenmeyi sağlamak. Bu yaşananların büyük 
bir tuzak olduğunu göstermek. Bunun en büyük kanıtı hepimizin burada bir arada olması ve her konuda anlaşabilmemizdir. Hepimiz tek bir amaca yöneldik ve aynı şeyi istiyoruz. Özgür ve demokratik bir Suriye. 

Banyas ve Lazkiye’de yaşayan Arap Alevilerin birbirinden faklı konumlarda olduğunu biliyoruz. Bu farklıklar nedir ve hangi Arap Aleviler rejimi desteklemekte hangileri desteklememektedir? 

Suriye’de Arap Aleviler birçok şehir ve köylere dağılmış durumdadır. Şam’da gerçekleşen ilk gösteri Arap Alevi bir genç tarafından kaydedilerek internete konmuştu. Arap Aleviler arasında da diğer toplumlar farklı düşünen kesimler bulunmaktadır. Şam’da yaşayan insanlar örneğin bölünmüş durumdadır. Şamlı 
Sünnilerin bazıları rejimi desteklemekte bazıları ise muhalif kanattadır. 

Dolayısıyla Arap Alevileri de sınırlamak mümkün değildir. Bu Arap Alevi meselesi esasen icat edilmiştir. Bizler esasen “bu Arap Alevi bu Sünni” bile demeyiz. Bu Suriye’de bir tabu değildir ancak insanları mezheplerine göre ayırmayız. Bu 
ilk konu. İkinci olarak, kıyı kesimde yaşayan Arap Aleviler, Hama gibi iç kısımlarda yaşayan Arap Alevilere göre rejim tarafından daha fazla imkana sahip olmuş olabilirler. Dolayısıyla iç kesimlerde yaşayan Arap Aleviler kıyılarda 
yaşayan Arap Aleviler gibi ayrıcalıklı konumda olmamıştır. Rejimi destekleyenler 
ve muhalif olan Arap Aleviler de bu farklı kesimde yaşayan Arap Alevilerdir. 

Bu süreçte Türkiye’nin pozisyonu hakkında ne düşünüyorsunuz, Türkiye’den daha fazla ne yapmasını bekliyorsunuz? 

Türkiye halkı ve hükümeti çok önemli adımlar attı. Suriye’de yaşananları desteklemek için çok güzel adımlar attı. Türkiye ve Suriye rejimi arasındaki yakın ilişki, bu süreci biraz daha zorlaştırdı. Buna rağmen Sayın Gül, Erdoğan ve Davutoğlu tarafından Suriye’de reform sürecinin hızlanması, kanın durması için atmış oldukları adımlar son derce umut verici. Türk halkından büyük umudumuz ve beklentilerimiz bulunmaktadır. Özellikle hükümetten beklentimiz fazla çünkü Türk hükümeti seçilmiş bir hükümettir ve halkını temsil etmektedir. 

Bu nedenle Suriye’de kanın durması için daha fazla rol oynamalarını beklemekteyiz. 

Sayın Sunda çok teşekkür ediyoruz. 

4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***