TÜRKİYEDE İÇ GÖÇLER ÜZERİNE GENEL BİR DEĞERLENDİRME. BÖLÜM 3
1980 Sonrası Dönem:
Tablo 1’e bakıldığında 1980 sonrası dönemde genel nüfusun giderek artmış olduğu ve
nüfusun kentlerdeki oranının daha önceki dönemlerin aksine kırdaki oranından fazla olduğu,
bir başka ifadeyle kır-kent dağılımının kent yararına (lehine) olacak şekilde farklılaştığı
söylenebilir.
İç göçlerin bu dönemden itibaren kent ağırlıklı bir yapıya dönüşmesinin nedenleri
arasında; eğitim örgütlenmesinin kentsel alanlarda ağırlıklı olarak konuşlanması, kamu
kesiminin ekonomi politikaları ve yatırımı özendirici politikaları nedeniyle köyle kent
arasında ara engellerin oluşması ve aşamalı göçün başlaması, ülkede göç veren bölgelerdeki
kentsel yapıların kırsal nitelik taşıması, az nüfuslu kentsel yerleşmelerdeki sermaye
sahiplerinin bu mekânlardaki paranın dönüş hızının yetersiz kalması nedeniyle bir üst denetim
merkezindeki imkânları değerlendirme arzusu (Peker, 1999: 297) gibi etkenler sayılabilir.
1980 yılından sonraki dönemde ülkemizdeki iç göçü büyük ölçüde etkileyen
nedenlerden bir diğeri ise, bu yıllardan sonra Türk tarımında görülen gerilemedir. Şöyle ki,
Türkiye 1980 yılına kadar hayvancılıkta Avrupa ülkeleri arasında birinci, dünyada ise ikinci
sıradaydı. Ancak, 1980 yılından sonra tarım ve hayvancılık politikalarında yapılan olumsuz
değişiklikler, Türkiye’nin tarım alanındaki söz sahibi ülke konumunu sekteye uğratmıştır
(Usumi, 1999: 39-42).
1980’li yıllarda uygulanan ‘uyarlanma politikaları’ ile birlikte tarım yönetimi “aşağıdan yukarı”ya doğru erimeye, bunun sonunda ilgili bakanlığın merkez ve taşra teşkilatı
işlev değiştirmeye başlamıştır. Birincisi, temel tarımsal girdilerin tedariki ve dağıtılmasında
kamu kesiminin tekel konumuna son verilmiştir. İkincisi, kamu yönetimi tarım ve destekleme
alımı fonksiyonunu büyük ölçüde terk etmiştir. Üçüncüsü, tarımsal sanayi tümü ile özel
sektöre terk edilmiştir. Dördüncüsü, ilk üç değişiklikle birlikte tarımsal kredi sistemi
“destekleme” niteliğinden uzaklaştırılmıştır (Güler, 2005: 202).
Şöyle ki, tarım ürünlerine ve hayvancılığa devlet tarafından verilen destekler azaltılmış. Ayrıca, tarımsal KİT’ler ve Tarım Satış Kooperatifleri ile ilgili yasalarda değişikliğe gidilmiştir. Daha sonraki aşamalarda Süt Endüstrisi Kurumu ile Et-Balık kurumlarının piyasadaki etkinliğine zamanla son verilmiştir. Üreticiler bunun üzerine ürünlerini değerine satamaz duruma geldiler. Sonunda bu KİT’ler ve Tarım Satış Kooperatifleri özel sektör firmalarına çok düşük fiyatlarla devredilmiştir (Usumi, 1999: 3942).
Bunların dışında 1970’lerin sonuna kadar sürdürülen tarımsal desteklemeler
(sübvansiyonlar) de 1980’li yıllardan başlayarak aşınmaya başlamıştır. Şöyle ki, üretimi
desteklenen tarım ürünlerinin sayısı 1980 yılında 22 iken, bu rakam 1990 yılında 10’a
gerilemiştir (Yenal, 2001: 39, aktaran; Kurt, 2003:76).
(sübvansiyonlar) de 1980’li yıllardan başlayarak aşınmaya başlamıştır. Şöyle ki, üretimi
desteklenen tarım ürünlerinin sayısı 1980 yılında 22 iken, bu rakam 1990 yılında 10’a
gerilemiştir (Yenal, 2001: 39, aktaran; Kurt, 2003:76).
Sayılan bu nedenlerden dolayı, 1980 ile 1985 yılları arasında her 1000 kişiden yaklaşık 65’i çeşitli nedenlerden dolayı sürekli (daimi) ikametgâhlarını değiştirmiştir. Bu sayı, 1985 ile 1990 yılları arasındaki dönemde % 25’lik bir artış göstererek 81’e erişmiştir (Yamak ve Yamak, 1999: 16).
Türkiye’de yarım asırdan beri devam eden bu iç göç olgusuna, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgelerinde 1980’li yıllardan beri devam eden terör sonucu oluşan güvenlik
sorunları, büyük ölçekli kalkınma projeleri, doğal afetler nedeniyle meydana gelen yer
değiştirmeler de eklenmiştir. Özellikle 1985-1996 yılları arasında terörün şiddetlenmesinden
dolayı bölgede yaşayanların bazılarının yerleşim yerleri zorunlu olarak ya da kendi
istekleriyle değişmiştir (Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, 2006). Terör ortamı
nedeniyle can ve mal güvenliğinin olmaması, mevcut geçim kaynaklarının kaybedilmesi veya
daralması gibi nedenlerle halk bölgeden hızlı bir şekilde uzaklaşmıştır (Hurma, 2004: 82).
Türkiye’de iç göçün nedenleri arasında yer alan iletici güçler diye adlandırılan ulaşım
ve iletişim alanındaki gelişmelerin gün geçtikçe artmasının göçü büyük ölçüde tetiklediği
bilinmektedir. Ulaşım ve iletişim alanına ilişkin istatistiksel verilere bakıldığında konunun
anlaşılırlığı daha da artmaktadır. Türkiye’de ulaştırma sektörünün gelirinin ulusal gelir
içindeki payı, 1960 yılında % 7.5’e, 1981 yılında % 8.9’a, 1995 yılında ise bu rakam
haberleşme ile birlikte % 21’e yükselmiştir (Keleş, 2002: 70).
Anadolu Bölgelerinde 1980’li yıllardan beri devam eden terör sonucu oluşan güvenlik
sorunları, büyük ölçekli kalkınma projeleri, doğal afetler nedeniyle meydana gelen yer
değiştirmeler de eklenmiştir. Özellikle 1985-1996 yılları arasında terörün şiddetlenmesinden
dolayı bölgede yaşayanların bazılarının yerleşim yerleri zorunlu olarak ya da kendi
istekleriyle değişmiştir (Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, 2006). Terör ortamı
nedeniyle can ve mal güvenliğinin olmaması, mevcut geçim kaynaklarının kaybedilmesi veya
daralması gibi nedenlerle halk bölgeden hızlı bir şekilde uzaklaşmıştır (Hurma, 2004: 82).
Türkiye’de iç göçün nedenleri arasında yer alan iletici güçler diye adlandırılan ulaşım
ve iletişim alanındaki gelişmelerin gün geçtikçe artmasının göçü büyük ölçüde tetiklediği
bilinmektedir. Ulaşım ve iletişim alanına ilişkin istatistiksel verilere bakıldığında konunun
anlaşılırlığı daha da artmaktadır. Türkiye’de ulaştırma sektörünün gelirinin ulusal gelir
içindeki payı, 1960 yılında % 7.5’e, 1981 yılında % 8.9’a, 1995 yılında ise bu rakam
haberleşme ile birlikte % 21’e yükselmiştir (Keleş, 2002: 70).
Türkiye’de iç göçlerin nedenlerine, özellikle de Doğu’dan Batı’ya göçlerin nedenlerine ışık tutması açısından 1930’lu yıllarda uygulanan devletçilik politikasına değinmek yararlı olacaktır. Bu dönemde yurdun dört bir yanına sanayi yatırımları yapılmıştır.
Bunlar tekstilden tarım ürünlerine kadar birçok alanda üretim yapan işletmeler olup, hem
ülkenin sanayisinin gelişmesine hem de ülkenin dengeli bir şekilde kalkınması ve bölgeler
arası gelişmişlik farklarının minimize edilmesi için iyi örnek oluşturmuştur. Ancak 1980’li
yıllardan sonra, bu işletmeler özelleştirilmiş ve devlet tarafından ülkenin geri kalmış
bölgelerine sanayi yatırımları yapılmamıştır. Özel sektör tarafından yapılan sanayi tesisleri de
büyük ölçüde ülkenin batısına konuşlanmıştır.
ülkenin sanayisinin gelişmesine hem de ülkenin dengeli bir şekilde kalkınması ve bölgeler
arası gelişmişlik farklarının minimize edilmesi için iyi örnek oluşturmuştur. Ancak 1980’li
yıllardan sonra, bu işletmeler özelleştirilmiş ve devlet tarafından ülkenin geri kalmış
bölgelerine sanayi yatırımları yapılmamıştır. Özel sektör tarafından yapılan sanayi tesisleri de
büyük ölçüde ülkenin batısına konuşlanmıştır.
Sanayi tesislerinin ülkenin batısında konuşlanmasının yanı sıra, 20. yüzyıl
toplumlarında en önemli gereksinim olarak kabul edilen ekonomik ve sosyal planlamanın
Türkiye’de etkisiz kalmasıyla, köy-kent ve bölgeler arası dengesizliğin oluşması, ülkemizde
özellikle Doğu’dan Batı’ya doğru yönelen göçün asıl nedenini teşkil etmektedir (Kızılçelik,
1996: 658-659, aktaran; Gürkan, 2006: 54 ).
toplumlarında en önemli gereksinim olarak kabul edilen ekonomik ve sosyal planlamanın
Türkiye’de etkisiz kalmasıyla, köy-kent ve bölgeler arası dengesizliğin oluşması, ülkemizde
özellikle Doğu’dan Batı’ya doğru yönelen göçün asıl nedenini teşkil etmektedir (Kızılçelik,
1996: 658-659, aktaran; Gürkan, 2006: 54 ).
Ayrıca bu yörelerdeki -özellikle Güneydoğu’da- tarımsal nüfusun kiracı ve ortakçı
olarak çalışan kesiminin % 16.5 olan Türkiye ortalamasının üzerinde olması (Örneğin: 1981
Köy Envanter Etütleri’ne göre, köylerin; Diyarbakır’da % 43’ü, Urfa’da ise % 89’u kiracılık
ve ortakçılık yapmaktadır); buralarda toprak iyeliğinin adaletsiz bir şekilde dağılmış olması
(Köymen ve Öztürkcan, 1999, 80-81) gibi nedenlere tarıma verilen desteklemelerin
azaltılması ve bu topraklardaki makineleşme gibi nedenler eklenince bu bölgelerden sanayi
yatırımlarının yoğunlaştığı bölgelere göçler olmuştur.
olarak çalışan kesiminin % 16.5 olan Türkiye ortalamasının üzerinde olması (Örneğin: 1981
Köy Envanter Etütleri’ne göre, köylerin; Diyarbakır’da % 43’ü, Urfa’da ise % 89’u kiracılık
ve ortakçılık yapmaktadır); buralarda toprak iyeliğinin adaletsiz bir şekilde dağılmış olması
(Köymen ve Öztürkcan, 1999, 80-81) gibi nedenlere tarıma verilen desteklemelerin
azaltılması ve bu topraklardaki makineleşme gibi nedenler eklenince bu bölgelerden sanayi
yatırımlarının yoğunlaştığı bölgelere göçler olmuştur.
Yukarıda sayılan Türkiye’de göçe yol açan çekici etkenler arasında, ilk göç eden
göçmenlerin akraba ve hemşehrilerine verdikleri bilgi ve destekler de bazı toplumbilimcilerce
kabul edilmektedir (Tekşen, 2003, 43).
İletici faktörlerin olduğu kırsal kesimlerden, kentlere olan göçün ülkemiz açısından bir
de kültürel nedeni mevcuttur. Örneğin: Adam öldürme, kız kaçırma olaylarından sonra
başlayan kan davası olgusu, insanların göç etmelerinde etkili olmuştur (Sezgin, 1997: 659,
aktaran; Şentürk, 1999: 46).
Türkiye’de iç göçün nedenleri arasında, özellikle ulaşım araçlarının gelişmesi
neticesinde artış gösteren mevsimlik göçlerin nedenlerine de değinilmelidir. Ülkemizde
tarımın yoğun olarak yapıldığı yerlerde tarım işçisi olarak veya inşaat bölgelerinde inşaat
işçisi olarak çalışmak için mevsimlik göçler gerçekleştirilmektedir. Ayrıca ülkenin Doğu ve
Güneydoğu Bölgeleri ile Karadeniz Bölgesi’nde hayvan otlatmak ve arıcılık yapmak üzere
mevsimlik göçler gerçekleştirilmektedir.
Bu dönemde içgöçlerin giderek artmasında, 1980 sonrası dönemin kendine özgü
özelliklerinin büyük ölçüde etkili olduğu söylenebilir. 1980’li ve 1990’lı yıllarda Türkiye’de,
toplumsal oluşumun, ekonominin “serbest piyasa ekonomisi”, “özelleştirme” gibi hedeflerle
yeniden yapılandırılmaya çalışılması ile yeni bir döneme girmesine tanık olunmakla birlikte,
küreselleşme sözcüğü de ülke gündemindeki üstün yerini yavaş yavaş almaya başlamıştır
(İçduygu ve Sirkeci, 1999b: 252).
İhracata yönelik büyüme olarak şekillenen ve Türk siyasal yaşamına Özal'lı yıllar
olarak geçen bu süreçte, ülkede 1980 Askeri harekâtından sonra Turgut Özal'ın İktidara
gelmesi ile imar yatırımlarının artışı ile haberleşme ve ulaşım koşullarının iyileşmesi,
sanayileşmeye yönelik olarak hedeflenen büyüme hedefiyle küçük ve orta ölçekli sanayi
tesislerinin artması ile göçler hızlanmaya başlamıştır (İçduygu ve Ünalan, 1997: 43).
Ayrıca bu dönemde Türkiye’de iç göç, siyasi nedenlerin de etkisiyle giderek daha da
yoğunlaşmıştır. Zorunlu ve gönüllü göç ayırımı da bunun bir parçası olmuştur. Doğu ve
Güney Doğu’da hem can-mal güvenliğinin bulunmaması, hem de bu bölgede süren savaş
benzeri durum nedeniyle, buradan binlerce insan göç etmek zorunda kalmıştır (Dinç, 2007).
Bu insanlar önce daha güvenli görünen çevre illere, sonra da İstanbul, İzmir, Adana,
Bursa, Mersin başta olmak üzere, Batı ve Orta Anadolu’ya göç ederek, söz konusu yerleşim
yerlerinin zaten varolan kentsel sorunlarını daha da yoğunlaştırmıştır (İçduygu ve Ünalan,
1997: 43).
Ayrıca bu dönemde de bir önceki döneme benzer olarak kentten kente göçlerin önemli
yer tuttuğu görülmektedir.
Bunun dışında iç göç hareketlerinin bir önceki dönemle karşılaştırılması için
istatistiksel bölgelerin aldığı göç, verdiği göç, net göç ve net göç hızı hakkındaki verilere
değinilmesinde yarar vardır.
Tablo 3: İstatistiksel Bölgelerin Aldığı Göç, Verdiği Göç, Net Göç ve
Net Göç Hızı
Tablo 3’e bakıldığında; bu dönemde de bir önceki döneme benzer olarak göçün en
başta İstanbul anakentine yöneldiği görülmektedir. Söz konusu verinin dayandığı sayım yılı
esas alınarak yapılacak olan bir değerlendirmede, İstanbul’un tek başına ülkedeki toplam
göçün % 22.4’ünü aldığı görülmektedir.
Ayrıca coğrafi bölgelerimizle tek tek karşılaştırıldığında, İstanbul’un bu bölgelerden fazla göç aldığı görülmektedir. Ayrıca bu dönemde de bir önceki dönemde olduğu gibi Kuzey Doğu Anadolu’dan, Orta Doğu Anadolu’dan, Batı ve Doğu Karadeniz’den, Güney Doğu Anadolu’dan, Orta Anadolu’dan göçlerin yoğun şekilde yaşandığı görülmektedir.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder