10 Ekim 2021 Pazar

TÜRKİYEDE İÇ GÖÇLER ÜZERİNE GENEL BİR DEĞERLENDİRME. BÖLÜM 1

 TÜRKİYEDE İÇ GÖÇLER ÜZERİNE GENEL BİR DEĞERLENDİRME. BÖLÜM 1


TÜRKİYE’DE İÇ GÖÇLER ÜZERİNE GENEL BİR DEĞERLENDİRME∗ 

Hakan ÖZDEMİR∗∗


∗ Bu makale, yazarın 2008 yılında “Kent ve Göç: Malatya Örneği” başlıklı İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı’nda hazırlamış olduğu yüksek lisans tezinden üretilmiştir. 

∗∗ Bitlis Eren Üniversitesi Adilcevaz Meslek Yüksek Okulu Büro Yönetimi ve Yönetici Asistanlığı Programı Öğretim Görevlisi, 

ozdemirhakan44@gmail.com 

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ 

Sayı: 30 Mayıs – Haziran 2012 

Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası

Kırgız – Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat – KIRGIZİSTAN 

http://www.akademikbakis.org 


Özet: 


Araştırmada, ülkemizde iç göçün ortaya çıkış nedenlerinin tarihsel koşullar altında incelenmesi ve iç göçün doğurduğu sonuçların ‘kentsel etkiler’ bağlamında belirlenmesi amaçlanmıştır. 

İç göç çevresel, ekonomik, sosyolojik, siyasal ve kültürel yönleri bulunan karmaşık bir olgudur. İç göçün nedensel bağlamda ve çok yönlü olarak çözümlenmesiyle yararlı bulgulara erişilecek tir. 

Bu bulgulara dayalı olarak oluşturulacak sosyal politikalar, günümüzde kentlerde yaşanan birçok sorunun ortadan kaldırılmasını veya minimize edilmesini sağlar. Ayrıca iç göç olgusunun incelenmesi sonucunda elde edeceğimiz veriler, bir sosyal bilimci olarak yaşadığımız kenti ve toplumu daha iyi tanımamıza ve çözümlememize katkıda bulunacaktır. 

Bu amaçlarla yürütülen çalışmada, tarihsel ve betimsel araştırma metotları birlikte kullanılmıştır. Çalışmada Türkiye’de iç göç, öncelikle nedensel ve dönemsel olarak ele alınmıştır. Türkiye’de iç göçün sonuçlarına değinilerek çalışma sonlandırılmıştır. 

1. GİRİŞ 

Ülke sınırları içerisinde bölge, kent, kasaba ve köy gibi bir yerden diğerine yerleşmek amacıyla gerçekleştirilen nüfus hareketi (Üner, 1972: 77) veya başka bir ifadeyle iktisadi, siyasi, sosyal nedenlerle ülke sınırları içerisinde bir bölge ya da kesimden başka bir bölge ya da kesime doğru akan nüfus hareketleri (TDK, 2011) olarak ifade edilen iç göçün hikâyesi çok derinlere gitmektedir. Ülkemizde günümüzde yaşanan siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik, kentsel ve yapısal birçok sorunun temelinde yatan nedenlerin ortaya çıkarılabilmesi, bunlara yönelik çözümler ve politikalar getirilebilmesi için, iç göçün arka planında yatan nedenlere bakmak gerekmektedir. 

Bu çalışmada iç göç olgusunun temelinde yatan nedenler Cumhuriyet tarihimizin  başlangıcın dan günümüze kadar ele alınmıştır. Özellikle 1950’li yıllarda ülkemizde kırsal kesimde tarımda makineleşmeyle hızlanan, daha sonra da kırsal alana Kapitalizmin girmesiyle ivme kazanan iç göç, devletin tarım kesiminden el çekmesi, kamu hizmetlerinin ve sanayi yatırımlarının ağırlıklı olarak büyük kentlerde konuşlanması, toprak iyeliğinde meydana gelen artışla beraber kır topraklarının aşırı derecede parçalanması, terör ve güvenlik, kan davası gibi ülkemize özgü kültürel çıkmazların itici etkisiyle doruk noktasına erişmiştir. Bunda daha önceden kente göç edenlerin verdikleri bilgi ve destekler, ulaşım ve iletişim alanındaki gelişmeler gibi iletici nedenler etkili olmuştur. 

Bu nedenlerle ortaya çıkan iç göçler ülkemizde kentsel doku üzerinde birçok olumsuz etki uyandırmış, ekonomik ve toplumsal planları sekteye uğratmıştır. Başta gecekondulaşma olmak üzere, kentsel altyapının taşıma kapasitesinin zorlanması sonucu kentlerde içme suyu, kanalizasyon ve toplu taşıma araçlarının yetersizliği, hava ve gürültü kirliliği gibi birçok sorun ortaya çıkmıştır. Ayrıca göçle kente gelen, fakat kentle tanışıklığı olmayan kitleler sosyo-kültürel uyum sorunları yaşamışlar, kentler de köyleşmeye başlamıştır. Kentlerdeki siyasal hayatın kırsal ilişki ağları ve birtakım çıkarcı anlayışlarla ters yüz olmasına neden olan iç göçler, önemli miktarda kamusal kaynağın israfına da yol açmıştır. 

Ülkemizdeki neden ve sonuçları kısaca bu şekilde ifade edilebilen iç göç olgusuna ışık tutmak için bu çalışmada, iç göçler dönemsel olarak ele alınmıştır. Bu bağlamda belirlenen dönemler ülkenin içerisinde bulunduğu sosyo-ekonomik koşullar ışığında irdelenmiş olup; özellikle kırsal alanda yaşanan dönüşüm, kır ve kent arasında belirginleşen farklılaşmalar, devlet anlayışında meydana gelen değişimler, ülkeye özgü kültürel özellikler, konjontürel gerekler ve ekonomik-siyasi temelli sorunlar üzerinden çalışma sürdürülmüştür. 

2. DÖNEMSEL VE NEDENSEL OLARAK TÜRKİYE’DE İÇ GÖÇLER 

Türkiye’de iç göçlerin çeşitli dönemler halinde ve bu dönemlere özgü nedenler ışığında incelenmesinde yarar görülmektedir. 

Bu bağlamda çalışmamızda Türkiye’deki iç göçler; 1923-1950, 1950-1960, 1960-1980 ve 1980 sonrası dönemler halinde incelenmiştir. 

1923-1950 Dönemi: 

1923 yılından itibaren başlayan ilk dönemde, önemli bir göç hareketi yaşanmamıştır. Bu dönemde kırdan kente ve kentten kente doğru gerçekleşen cılız bir göç söz konusu olmuştur. Evlilikler, memur tayini, okul gibi nedenler bu dönemdeki göçlerin temel nedenleri arasında yer almıştır (Tüfekçi, 2002). 

Söz konusu dönemdeki iç göç hareketinin somut bir şekilde ortaya konması için Türkiye’de sayım yıllarına göre nüfusun ve bu nüfus içinde kent ve kır nüfusunun oranının incelenmesinde yarar vardır. 


Tablo 1: Türkiye’de Sayım Yıllarına Göre Nüfus, Kent ve Kır Nüfusu 

Tablo 1’e bakıldığında 1927 ile 1950 arası dönemdeki Türkiye nüfusu ve bu nüfusun kent ve kıra göre dağılımı incelendiğinde kentli nüfusun % 0.72 oranında arttığı görülmektedir. Buradan kent nüfusunun bu dönemde sayı bakımından durağan olduğu görülmektedir. 

1950’li yıllardan önce artan nüfusla birlikte toprağın bireyler arasında paylaştırıldığı, ölüm ve doğum oranlarının yüksek olduğu, göçün olmadığı geleneksel köy toplumlarında hane ve topluluk düzeyindeki yaşam döngüleri toprakla ve devletle varolan dengeler çerçevesinde sürmüştür (Akşit, 1997: 24). 

Ancak söz konusu dengeler zamanla bozulmaya başlamıştır. Özellikle 1945 ile 1950 yılları arası dönemde Türkiye’deki doğal nüfus artış hızı, 2. Dünya Savaşını izleyen yıllarda tarım ürünlerinde görülen fiyat artışları ve bu fiyat artışları neticesinde doğal olarak küçük toprak sahibi köylüleri arazilerini genişletmeye ve işgücü oluşturacak çocuklarını artırmaya yöneltmesi; Marshall planına rastlayan dönemde kırsal alanlara daha geniş çapta tıbbi yardımın sağlanması ve ilaç dağıtım hizmetlerinin de yapılması ile çocuk ölüm oranındaki görülen azalma gibi (Vergin, 1986: 28-29) nedenlerle yükselmiştir. Ayrıca haber kanallarının artması ile köylünün kentsel yaşamdan haberdar olması (Peker, 1999:195), İçduygu ve diğerleri (1998, 208-220, aktaran; Gürkan, 2006: 50)’nin belirttiği gibi 1940’lı yıllardan sonra Batı’dan gelen maddi yardımların da etkisiyle hızlanan modernleşme, tarımda görülen makineleşme gibi nedenler kırlarda toprağa dayalı işlerden kopuşa, kentlerde ise sanayi ve hizmet sektörü için ciddi bir işgücü ihtiyacına neden oldu. Sonuçta mevsimlik tarım işçilerinin göçüne, sürekli yerleşme amaçlı ve dolayısıyla yeni kent profiline dahil olacak olan kır insanlarının sanayi merkezlerine göçü eklenmiştir. Bu süreçle birlikte şüphesiz kırdan kente yönelen göç, 1945’ten sonra yaşanan kentleşme olgusunun temel nedenini teşkil etmiştir. 

1950-1960 Dönemi: 

1950’li yıllar, Türkiye’nin kentleşme ve yerleşme tarihi üzerinde, ekonomik oluşumunda, toplumsal endekslerinde derin izler bırakan ve etkileri günümüze dek süren köylerden kentlere doğru olan göçün başladığı, doruklarına ulaştığı ve sonra yavaşladığı dönemin başlangıç noktasıdır (İçduygu ve Ünalan, 1997: 25). 

Bu dönemin başlangıç noktası olan 1950’li yıllardan önceki beş yılda -1945 ile 1950 yılları arasında- köyden kente yapılan net iç göç 214 bin’dir. Fakat bundan sonraki beş yıllık dönemde, 1950 ile 1955 yılları arası dönemde, bu rakam 904 bin’e çıkmıştır (TÜİK, 2011b). 

Tablo 1’e bakıldığında Türkiye’de kent nüfusunun 1955 sonrası hızlı bir şekilde arttığı  gerçeğiyle karşılaşılmaktadır. Bu artışın kentlerin kendi iç dinamikleriyle açıklanamayacak  kadar fazla olması sebebiyle, bu noktadan kırdan kopan nüfusun kentlere yöneldiği sonucuna  erişilebilir (Yalçın, 2004: 114). 

Kırdan kopan bu nüfusun kente göçü, 1950’li yıllarla birlikte ülkenin kırsal alanlarında görülen ekonomik ve toplumsal değişme ile başladığı ve hızlandığı ilgili yazında yoğun olarak ele alınmıştır. Genelde dünya sistemi ile eklemlenmesi hızlanan Türkiye’deki toplumsal oluşum içinde tarımın makineleşmesi ve modernleşmesi, geleneksel toprak sahipliği rejiminin değişmesi, tarımda verim düşüklüğü, tarımsal gelirin yetersizliği, topraksızlaştırma ya da toprağın belirli ellerde toplanması, ulaşım koşullarındaki gelişmeler gibi faktörlerle kırsal alanlarda yaşayan nüfus kentsel alanlara doğru hızla hareketlenmiştir 

(İçduygu ve Ünalan: 1997, 43; Keleş, 2002: 66). 

Döneme ilişkin istatistiklerin de yukarıda yer alan özellikleri destekler nitelikte olduğu  görülmektedir. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) Genel Tarım Sayımı sonuçlarına göre, tarım işletmelerinin sayısı 1952 ile 1963 yılları arasında 1 milyon 527 bin’den 3 milyon 100 bin’e; tarımdaki nüfus % 8’lik bir artışla 17.2 milyona ulaşmıştır. Toprak işleyen hane halkı, çiftçi veya işletme sayısında ise % 100’lük bir artış görülmüştür. Toprak dağılımındaki eşitsizlik ve dengesizlikte kökten değişmeler görülmemişti. Ancak, 50 dekardan küçük tarım işletmelerinin sayısı 1952’de 1 milyon 570 bin (toplam çiftçi hanelerinin % 62’si) iken 1963’te bu sayının 2 milyon 132 bin’e (toplam çiftçi hanelerinin % 69’a) çıktığı görülmüştür. Küçük tarım işletmelerinin sayısında % 36’lık bir artış gözlenirken, toplam işletmeler içindeki yüzde dağılımında sadece % 7’lik bir artış söz konusudur. 200 dekardan büyük işletmelerin sayısının ise, aynı dönemde 146 bin’den (% 6) 116 bin’e düştüğü gözlenmiştir (Akşit, 1999: 177). 

 Toprak iyeliğinde meydana gelen artışın beraberinde getirdiği tarım topraklarındaki küçük parçalara ayrılmanın yanı sıra, bu dönemde tarımda makineleşme eğilimleri de belirmeye başlamıştır ve bu giderek artmıştır. 1948 ile 1956 yılları arasındaki dönemde Marshall programının uygulanmasıyla ülkedeki traktör sayısı bin 800’den 44 bin’e; 1963 yılından sonra ülke içinde büyük ölçüde montaj olsa da traktör üretimine başlanması ile bu dönemde traktör sayısı 100 bin’e erişmiştir (Tekeli ve Erder, 1978: 301, aktaran; Yalçın, 2004: 210) 

Ancak tarım kesiminde makineleşme kırsal alanlarda eksik istihdam ve gizli işsizlik sorununu daha da pekiştirerek, fazla işgücünün emilememesine neden olmuştur (Vergin 1986: 29). 

Bu nedenlerle kırsal alanda artmaya başlayan işsizlik, kamu olanaklarından yoksunluk,  tarımsal üretkenlikte yetersizlik ve yukarıda da kısmen ifade edildiği gibi toprağı kıt köylerin genişleme sınırlarına çoktan varmış olmaları gibi itici nedenlerle umut vaat eden kentlere doğru yönelmeler hız kazanmıştır (Akşit, 1997: 26). 

Diğer taraftan ülkemizde, karayolu ve motorlu taşıt kullanımının artması ile birlikte köy ve kent arasında her türlü ilişkinin yoğunluk kazandığı söylenebilir. Haberleşme sisteminin gelişmesiyle köylünün ve kentlinin sistemden haberdar olma ve buna göre karar almaları da kolaylaşmıştır (Hurma, 2004: 79). Göçün iletici nedenlerini gösterir nitelikte olan bu gelişmeler de, kır insanının hareketliliğini artırdı ve onları köylülükten uzaklaştırarak modern kentsel toplumla tanıştırdı (İçduygu ve Sirkeci, 1999a: 273). Kentlerde artan işgücü talebi de bu göçü kolaylaştırmıştır. Bu dönemde fiilen kente taşınanların sayısı sınırlı kaldıysa da, sürekli ve geçici göç, hanelerin gelir elde etme stratejilerine katılabilecekleri gerçekçi bir seçenek haline dönüşmüştür (Keyder, 1999: 164). 

2. BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder