Stratejik Araştırma etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Stratejik Araştırma etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Haziran 2019 Perşembe

ZORUNLU ASKERLİK VE PROFESYONEL ORDU. BÖLÜM 8

ZORUNLU ASKERLİK VE PROFESYONEL ORDU. BÖLÜM 8



5.2 Türkiye’de Zorunlu Askerliğin Kişiye ve Ailesine Etkileri 



İletişim ve bilgiye erişim imkânlarının artması, toplumda öğrenim ve ailelerin refah düzeyinin yükselmesi, terörle mücadelenin 1990’dan günümüze izlediği genel seyir ve benzeri nedenler Türk toplumunda azımsanmayacak bir kesimi zorunlu askerliği sorgular hale getirmiştir. 

Süresi kısalmış da olsa, Türkiye’deki mevcut zorunlu askerlik uygulaması, şartları ve kuralları itibariyle, İkinci Dünya Savaşı ve öncesinin uygulama karakteristiklerini yansıtmaktadır. Süre dışında o dönemden farklı olan nokta ise, ulaşım ve haberleşme araçlarının bu süreçte getirdiği kolaylıklardır. 

Türkiye’deki zorunlu askerlik sürecinin, Avrupa ile kıyaslandığında, daha katı ve toplumdan yalıtılmış bir uygulama olduğunu tespit etmek gerekmektedir. 

Köyünden ve kasabasından çıkarak, toplamı 30 gün olan 2-3 izin dönemi dışında, ailesinden uzak kalan pek çok erbaş ve erin fiziksel tecrit edilmişliği üst düzeydedir. Sistem, evli olan ve ailesine bakacak kimsesi olmayan insanları dahi yaşadığı yerden farklı ve uzak bir garnizonda, ailesi için bir sosyal güvence sağlamadan askere alıp, şahsı ve aileyi sosyal, psikolojik ve ekonomik açıdan mağdur edebilmektedir. Askerliği süresince ailesini bir kaç defa görebilen pek çok asker ve ailesi için bu sürecin tahmin edilenden çok daha yıkıcı olabileceğinin düşünülmesi gerekmektedir. 

Askerler bugün bile, görev yaptığı birliğin bulunduğu yerleşim yerine, ayda 1-2 gün ve birkaç saatliğine günlük izne çıkabilmektedir. Birliklerin konuş yeri itibariyle bu şansı bulamayan askerler olduğu da söylenebilir. Bu şartlarda, zorunlu askerlikle ilgili olarak yukarıda (3. Md.) ortaya konulan, sosyal temelli pek çok olumlu gelişme kışla içinde sıkışmış bir iklimle sınırlı kalmaktadır. 

Belirli bir eğitim seviyesi ve yaşam düzeyinin altındaki bekâr vatandaşlar için zorunlu askerlik süreci beşeri olarak kısmen eğitici de bulunabilir, ancak sürdürmesi gereken belirli bir mesleği ve kariyeri olan ya da bakmakla yükümlü olduğu aile fertleri bulunan insanlar için zorunlu askerlik süreci, eğitici ve ülke için katma değer kazandırıcı olmaktan çok bir an önce tamamlanması gereken görev ve hatta angaryadan öteye geçememektedir. Erbaş ve erlerin askere davul zurnayla, bayram havasında gönderilmesi veya bu göreve kutsallık atfedilmesi bu durumu değiştirmemektedir. 

Zorunlu askerlik pek çok kişinin iş yaşamları ve kariyer hedefleri açısından en az 4-5 yıllık bir erteleme veya belirsizliği doğurmakta, insanlar yıllarca bu belirsizliğin sancısını çekmektedir. Bu kişilerin orduda geçirdikleri süre de ülke ekonomisi için doğrudan bir kayıp olarak değerlendirilebilir. Çünkü sektöründe çalışması durumunda ekonomiye bir aylık katkısı milyonlarca lira olan kişiler dahi, fırsat maliyeti hiç düşünülmeden ve bir alternatif ortaya konulmadan, ‘eşitlikçi’ anlayışla, savaş hazırlığı ile çok da ilgili olmayan bir görevde vatan 
hizmetine alınabilmektedir. 

Mevcut uygulamada, kariyer hedefleri ve diğer nedenlerle askerlik hizmetini sürekli erteleyen, kaçak durumuna düşen ve Dövizli Askerlik hakkından faydalanmak için yurtdışına çıkan kişilerin oranı ve her gün yükselen sayısı düşünüldüğünde, zorunlu askerlik uygulamasının sonlandırılması veya yeniden yapılandırılmasında, askeri ihtiyaçlar kadar toplumun ihtiyaç ve beklentilerinin de göz önünde bulundurulması gereği ortaya çıkacaktır. 

5.3 Türkiye’deki Zorunlu Askerlik Uygulamasının Olumlu ve Olumsuz Yönleri 



Yukarıdaki iki başlık altında incelen zorunlu askerlik uygulamasının olumlu ve olumsuz yönleri bu başlık altında kısa maddeler halinde özetlenmiştir: 

Mevcut zorunlu askerlik uygulamasının olumlu yönleri: 

i. Toplumda kısmen birbirine yabancı olan farklı sınıf ve grupların kaynaşmasına katkı sağlamaktadır. 
ii. Özellikle alt gelir grubundaki kişilerin eğitim ve sosyalleşme süreçlerine olumlu yansımaktadır. 
iii. Bazı askerlerin katıldığı meslek edindirme kursları sayesinde kişileri sivil yaşama hazırlamaktadır. 
iv. Doğru kadrolarda etkin çalıştırıldıkları durumda vatandaşların yurt sevgileri ve toplumsal değerlere adanmışlıkları yükselmektedir. 
v. Ordu ile toplum arasındaki yabancılaşma ve kopukluğu bir dereceye kadar önlemekte, ordunun dışa tamamen kapalı bir organizasyona dönüşmesini engellemektedir. 

Mevcut zorunlu askerlik uygulamasının olumsuz yönleri: 

i. Sistem kişileri hiçbir maddi karşılık ödemeksizin 15 ay silâhaltında tutmaktadır. 
ii. Devlet bu süreçte, bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin bakımını üstlenmediği gibi (müracaata bağlı bazı dolaylı tedbirler tanımlanmakla birlikte), yeni Sosyal Sigortalar kanunu düzenlemesine kadar ailelere sağlık güvencesi de sağlamamıştır.82 
iii. Askere alınan kişilerin çalışmasına ve gelirine bağımlı aileleri için askerlik ekonomik ve psikolojik bir yıkıma dönüşebilmektedir. 
iv. İşveren konumunda olan veya kariyer hedefleri olan insanlar için askerlik süreci önemli kayıplara sebep olabilmektedir. 
v. Ekonomiye katma değeri fazla olan kişilerin eşit şartlarda askere alınması nedeniyle, milli ekonomi kayba uğramaktadır. 
vi. İnsanlar uğurlama törenleri ile askere gönderilse de çoğunluğu gönülsüz ve isteksiz olarak hizmet etmektedir. 
vii. Kişilerin yetenek ve bilgileri temelinde bir görevlendirme çok da mümkün olmamaktadır. 
viii. Görevlendirmeler ile sivil meslek/iş arasındaki alan uyuşmazlığı, önemli derecede etkinlik ve verimlilik problemlerine neden olmaktadır. 
ix. Sistem kişileri, mutlak itaatin esas olduğu, üretimin, inisiyatifin ve yaratıcılığın olmadığı bir kısır döngüde çalıştırmaktadır. 
x. Psikolojik veya ailevi sorunları ile askere gelen kişiler (oranının %20’lerin altında olmadığı değerlendirilebilir) birliğine olumlu katkıda bulunmak bir yana, önemli sorunlar ve disiplin problemlerine neden olmaktadır. 
xi. Ordu malı silah, araç, teçhizat ve malzemenin ömrünün kısalmasına ve onarım ve idame maliyetlerinin artmasına neden olmaktadır. 
xii. Terörle mücadele gibi daha fazla tecrübe ve uzmanlık gerektiren görevlerde zafiyet yaratmaktadır. 

6. Türkiye’de Bedelli Askerlik ve Alternatif Kamu Hizmeti 

Cumhuriyet öncesi döneme bakıldığında, 1846 tarihli Kur’a Kanunu ile askerlikte yeni bir uygulama ve düzenlemeye geçildiği görülmektedir. Bu dönemde, söz konusu kanunla birlikte, kura sonucunda askere alınması gerekenlerden, askere gitmek istemeyen ve yerine başkasını bulamayanlar için ‘‘Bedel-i Nakdi’’ adıyla bedelli askerlik uygulamasının ilk uygulamaları yapılmıştır. 

Bugün yürürlükte olan 1111 sayılı Askerlik Kanunu ise, aşağıda verilen 10/2 maddesi ile; ihtiyaç halinde ve gerekli şartların oluşması durumunda, temel askerlik görevini müteakip, yükümlülerin askerlik hizmetlerini kamu kurum ve kuruluşlarında yerine getirmesini veya bedel ödeyerek askerlik hizmetinden muaf tutulmasını mümkün kılmaktadır. 

 ‘‘O yıl askere alınacakların tamamı, mevcut celp sistemine uygun olarak temel askerlik eğitimine tabi tutulur. Her celp döneminde eğitim merkezlerine sevk edilen miktar Genelkurmay Başkanlığınca belirlenenden fazla ise; ihtiyaç fazlası olan yükümlüler, temel askerlik eğitimini müteakip, o yılın 1 Ocak tarihindeki T.C. Merkez Bankası döviz alış kurları esas alınarak, dövizle askerlik için tespit edilen miktarın yarısının karşılığı Türk Lirası bedel ödemek veya istekte bulunan kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapmak suretiyle askerlik hizmetlerini yerine getirmiş sayılırlar.’’ 

Askerlik hizmetinin kamu kurum ve kuruluşlarında veya bedelli olarak yerine getirilmesi uygulaması; son dönemde 1987, 1992 ve 1999 yıllarında 3358, 3802 ve 4459 sayılı kanuni düzenlemelerle (Askerlik Kanununun Geçici 20, 33 ve 37nci maddeleri) üç defa uygulanmıştır. 

1987 tarihli birinci düzenleme; kanunun yürürlük tarihi itibariyle saklı, yoklama kaçağı veya bakaya durumundaki yükümlülerin, temel askerlik eğitimi sonrası, kamu kurum ve kuruluşlarında görevlendirme yoluyla veya bedel ödeyerek askerlik hizmetinden muaf tutulmalarını mümkün kılmıştır. Düzenleme kapsadığı kişiler açısından bir yaş sınırlaması getirmemekle birlikte iki yıllık başvuru süresiyle sınırlandırılmıştır. Kanunda belirlenen bedel üzerinden (dövizle askerlik bedelinin yarısı) uygulama yapılmıştır. Uygulamada 40 yaş ve üzerindeki yükümlüler, belirlenen bedeli iki kat ödemek kaydıyla temel askerlik eğitiminden muaf tutulmuştur. 

1992 tarihli ikinci düzenleme; saklı, yoklama kaçağı, bakaya veya tecilli olanlardan 28 yaşından gün almış veya daha büyük olanları kapsamıştır. Düzenleme sadece bedelli askerlik uygulaması getirmiş ve yükümlülerin temel askerlik eğitimi sonrası, kanunda belirlenen bedeli ödeyerek askerlik hizmetinden muaf tutulmalarını mümkün kılmıştır. Başvuru süresi 
bir yıl ile sınırlandırılmıştır. Uygulamada 40 yaş ve üzerindeki yükümlüler, 15.000 Alman Markı veya karşılığını ödemek kaydıyla temel askerlik eğitiminden de muaf tutulmuştur. 

1999 tarihli üçüncü düzenleme ise; 17 Ağustos 1999 depreminin hasar ve zararlarının finansmanına katkı sağlamak gibi özel bir amaçla çıkarılmıştır. Düzenleme sadece bedelli askerlik uygulaması getirmiş ve yükümlülerin temel askerlik eğitimi sonrası bedel ödeyerek askerlik hizmetinden muaf tutulmalarını mümkün kılmıştır. Uygulama 26 yaş ve üzeri yükümlüleri kapsamıştır (1 Ocak 1973 tarihinden önce doğanlar) ve başvuru süresi 6 ayla sınırlandırılmıştır. Uygulamada bedel olarak 15.000 Alman Markı tahsil edilmiştir. 40 yaş ve 
üzerindeki yükümlülerden belirlenen bedeli 20.000 Alman Markı olarak ödeyenler temel askerlik eğitiminden de muaf tutulmuştur. 

Milli Savunma Bakanı’nın bir soru önergesine verdiği cevap; bugüne kadar üç defa yapılan bedelli askerli uygulaması kapsamından; 1987 yılında 18.433, 1992 yılında 35.111 ve 1999 yılında 72.290 kişinin istifade ettiğini göstermektedir.83 

Her üç bedelli askerlik uygulamasında da, uygulamanın yaş ve benzeri sınırları ile uygulama süresinin değiştiği görülmektedir. 1999 yılı uygulamasında kanunda açıkça ifade edilen deprem gerekçesi varken, diğer iki uygulamanın sınırlarına bakıldığında, biriken kaçak-saklı-bakaya konumundaki problemli yükümlülerin eritilmesinin temel gerekçe olduğu anlaşılmaktadır. 

Ancak 1987 ve 1992 tarihli her iki uygulama 84 da, sadece saklı/kaçak/bakaya 
konumundaki personeli kapsaması nedeniyle adalet ve eşitlik temelinden uzak düzenlemeler olarak değerlendirilmektedir. Bu sebeple, her iki uygulamanın vergi affına benzer, etik de olmayan bir af anlamına geldiği de söylenebilir. 

Geçmiş uygulamalar ve yürürlükte olan kanun hükümleri, hem kurumların hem de Türk insanının bedelli askerlik uygulamasına yabancı olmadığını göstermekte dir. Uygulamadaki temel problem ise kanunda da öngörülen ve tehdit değerlendirmesi kapsamında tartışılan ‘ihtiyaç fazlası’ kavramında düğümlenmektedir. Bu noktada, uygulama için ihtiyaç fazlası yükümlü olması durumunda, dikkate alınması gereken çok daha önemli konu ise sosyo-psikolojik faktörlerdir. 

Uygulamanın sürekli olması ve gerekli sınırlamalar konulmaması durumunda gündeme gelebilecek en önemli problem, toplumdaki ekonomik temelli katmanlar arasında sosyal, psikolojik ve kültürel boyutta gözlenen farklılaşma ve kırılmanın artması olacaktır. Zorunlu temel eğitimle (diğer statüdekilerle birlikte) birlikte; yaş, evli/çocuk sahibi olma, işveren veya vergi mükellefi olma gibi farklı özelliklerden bazılarının ön şart olarak ve sınırlar konularak işletilmesi durumun da, yukarıda bahsedilen mahzurlar önemli ölçüde zayıflayacaktır. Bu 
noktada, bedelli askerlik uygulamasının ancak nesnel kriter ve sınırlarla çok özel şartlarda uygulanabileceği değerlendirilmektedir. Hatta bu düzenlemenin son defa uygulanarak ve müteakip beklentileri de ortadan kaldıracak şekilde kanundan çıkarılarak sonlandırılmasının çok daha doğru bir alternatif olacağı söylenebilir. 

9 .CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

ZORUNLU ASKERLİK VE PROFESYONEL ORDU. BÖLÜM 7

ZORUNLU ASKERLİK VE PROFESYONEL ORDU. BÖLÜM 7


Askerlik Modelleri ve Savaş Zayiatlarının Toplumsal Kabulü: 

Moskos’a göre, ayrıcalıklı sınıfların da askere alındığı savaşlarda zayiatların halk tarafından kabul derecesi yükselmektedir. 300.000 Amerikalının kaybedildiği II. Dünya Savaşında sağlıklı tüm erkek bireylerin orduda hizmet etmesi nedeniyle kayıplar toplum tarafından kabul edilmiştir. Halk tarafından fazla kabul görmeyen Kore Savaşında kaybedilen 33.000 kişi için de aynı şeyler söylenebilir. Ancak 47.000 kişinin kaybedildiği Vietnam savaşında ve kayıpların çok daha düşük olduğu Irak ve Afganistan Harekâtlarında zayiatların kabul derecesinin, 
ayrıcalıklı sınıfların askerlikten bir şekilde kaçınması nedeniyle azaldığı dikkati çekmektedir. 75 

Günümüzde ABD Ordusu’nun farklı görevlerdeki kayıplarına toplumun tepkisinin temelinde, azalan doğum oranı ve küçülen aile yapılarının da olduğu ifade edilmekle birlikte; bu tepkinin ayrıcalıklı sınıfların da askere alındığı bir zorunlu askerlik uygulamasında çok daha düşük olacağı vurgulanmaktadır. Bu anlamda, gönüllü kuvvetlerden oluşan orduların zayiat verdikleri sürece, halk tabanlı tepkilerin de etkisiyle, etkin olmayan güçler olarak algılanacağı ve kurumsal güvenirliklerinin azalacağı söylenmektedir.76 

Türkiye’de terör nedeniyle verilen zayiatlara karşı gösterilen kamuoyu tepkileri nin temelinde, ABD Ordusu için yapılan eleştirilerden farklı olarak, İki temel faktör bulunmaktadır. 

Bunlardan birincisi; zorunlu askerlik statüsünde askere alınan gençlerin terörle mücadele için uygun kişiler olmamasıdır. 

İkincisi ise; terör nedeniyle kaybedilen erbaş ve erlerle birlikte rütbeli personelin de orta ve alt sosyal sınıflara mensup olmasıdır. Türkiye’de üst sosyal tabakalarda bulunan ailelerin çocukları eğitimli olmaları nedeniyle uzun dönem askerlik yapmamaktadırlar. Bunlardan kısa dönem ve yedek subay olarak askere alınanlara ayrıcalıklı davranıldığı yönündeki iddialar ise, zorunlu askerlerin terörle mücadelede yetkinlik sorunuyla birleşince, ‘‘vatan sağ olsun’’ diyen pek çok insanı mevcut sistemi sorgular hale getirmiştir. 

Zorunlu Askerlik Modellerinin Olumlu ve Olumsuz Yönleri: 

Zorunlu askerlik uygulaması ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, uygulama ile ilgili olumlu algılardaki benzeşmenin de altını çizmek gerekmektedir. Leander, zorunlu askerliğin sosyal entegrasyona katkısı anlamında yarattığı olumlu algıları şu şekilde sıralamaktadır:77 

i. Kişilere toplumun diğer kesimlerini ve onların farklı düşüncelerini tanıma imkânı vermektedir.
  
Kişilerin yaşamın gerçeklerini, hiyerarşileri ve kendi yaşam alanı dışında var olan sosyal yaşamı ve problemleri görmesini mümkün kılarak daha sıkı bağları olan bir toplum inşasına yardım etmektedir. 
ii. Kişilerin görev yaptıkları bölgelerdeki geleneklere ve sosyal faaliyetlere katılımlarını sağlamakta ve hatta buralardan evlenerek farklı bölgeler arası sosyal bağları  kuvvetlendirmekte ve ülke içindeki sosyal mobiliteyi (hareketlilik/yer değiştirme) yükseltmektedir. 
iii. Askerde kazandığı veya geliştirdiği yetenek ve bilgisini sivil işinde kullanma imkânı sunabilmekte ve İnsanlara yeni bir kariyere başlama fırsatı yaratabilmektedir. 
iv. Askerlere uğrunda canını verebileceği değerlere saygı ve sadakat duygusunu  kazandırmaktadır. 

Zorunlu askerlik sistemlerinin yarattığı olumsuzluklar ve dezavantajlar konusunda tespitlerde bulunabilmek için, Avrupa orduları temelinde kısaltılarak yeniden yapılandırılan modellerden daha çok, Türkiye, İran, Mısır, Güney Kore vb. ülkelerin kitle ordu modellerine bakmak gerekmektedir. Bu ülkeler temelinde yapılacak tespitlerin de her ülke için geçerli ve aynı oranda etkili olmayacağını hatırlatmak gerekmektedir. Zorunlu askerlik sistemlerinin yarattığı 
olumsuzluklar genel hatları ile şu dört başlıkta sıralanabilir: 

i. Kişilerin askeri eğitim ve yeterlilikleri temelinde ortaya çıkan kurumsal etkinlik 
(savaşabilirlik) problemleri. 
ii. Kişilerin uzun süre silâh altında tutulması nedeniyle oluşan bireysel ve ailevi mağduriyetler. 
iii. Demokrasi ve kişisel hak arama mekanizmalarının fazla gelişmediği ülke ordularında karşılaşılan hak ihlalleri ve mağduriyetler. 
iv. Çok fazla kişinin uzun süre silâh altında tutulması nedeniyle oluşan, işgücüne dönük ülke temelindeki ekonomik kayıplar. 

4. Türkiye’de Askerlik Hizmetinin Kısa Geçmişi 

Bugünün askerlik uygulamasını tartışabilmek için, en azından yeniçeri uygulamasının sonlandırıldığı ve ilk düzenli ordunun teşkil edildiği 1826 yılına kadar olan uygulamaların bilinmesi gerekmektedir. 1826’dan günümüze askere alma konusundaki düzenlemeler ve askerlik süreleri aşağıda verilmiştir.78 

TABLO 3 

Tabloda ayrıntıları aktarılan 184 yıllık süreç içerinde, 1826-1914 yılları arasındaki dönemde, maaşlı askerlik uygulamasından kura ile askerliğe kadar, içerisinde bedelli askerliğin de (bedeli nakdi ve bedeli şahsi) olduğu farklı yöntemler uygulanmıştır. Bu dönem içerisinde pek çok grup ve kimseye getirilen muafiyetlerin de etkisiyle, askere alma uygulamasında çok da başarılı olunamadığı görülmektedir. 

Dünya’da zorunlu askerlik uygulamasının bugünkü anlamda başlangıcı Fransız İhtilali dönemine gitmekle birlikte, uygulama bizde ilk defa 12 Mart 1914 tarihli ve 296 Sayılı Mükellefiyet-i Askeriye Kanun-u Muvakkatı ile başlamaktadır. 1914 tarihinde başlayan zorunlu askerlik uygulaması ile askere almada eskiye nazaran hem yöntem hem de uygulama temelinde başarılı olunmuştur. 1927 yılında yine zorunlu askerliği temel alan ve bugün hala geçerli olan 1111 sayılı askerlik kanunu yürürlüğe girmiştir. 1927 yılından bugüne kadar, süresi kısalmakla birlikte, askere alma usul ve esaslarında önemli bir değişiklik olmadığı 
görülmektedir. 

Bugün, zorunlu askerlik 1111 Sayılı Askerlik Kanunu ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu çerçevesinde farklı statülerde yerine getirilmektedir. Dört yıllık üniversite (lisans) mezunlarından yedek subay adayı olarak seçilenler için 12 ay olan bu süre, aday olarak seçilmeyenler için erbaş ve er olarak altı aydır. Toplam en az üç yıl süre ile fiilen yabancı ülkelerde bulunan yükümlüler ise 21 günlük temel askerlik görevi ve 5112 Euro ödeme ile Dövizle Askerlik hizmetinden faydalanabilmektedirler. Bu şartları taşımayan diğer 
tüm erkek ve sağlıklı T.C. Vatandaşları için zorunlu askerlik süresi ise erbaş ve/veya er statüsünde 15 aydır. 

5. Türkiye’deki Mevcut Zorunlu Askerlik Uygulamasının Sorgulanması 

5.1 Zorunlu Askerliğin TSK’da Etkinliği 

Mevcut zorunlu askerlik uygulamasında, Askerlik Kanunu esaslarınca, hizmet için uygun olan ve olmayan, problemli olan ve olmayan herkes (sağlık nedeniyle “Askerliğe elverişli değildir” raporu alanlar hariç), bir seçim sürecine tabi tutulmadan silâh altına alınmaktadır. 

Uygulamanın tek amacı eşitlikçilikle izah edilmektedir. Problemli erbaş ve erlerin TSK içindeki varlığı ve her geçen gün yükselen oranı, kurumsal verimlilik noktasındaki endişeleri bir kat daha artırırken, askere alımda seçim sürecinin ve gönüllülüğün gerekliliğini de ortaya koymaktadır. 

Zorunlu askerlikte en azından ilk bir yıl, kişinin kuruma ve kadroya uyumu ile geçmektedir ve bu süreci verimlilik ve etkinlikten daha çok kişisel eğitim/yatırım dönemi olarak tanımlamak daha doğrudur (Bu noktada ABD Ordusu’nda er statüsünde profesyonel askerlerin temel eğitim sürelerinin bir yıl civarında olduğunu hatırlatmakta da fayda var). Türk Ordusu için mevcut 15 aylık askerlik süresi korunsa bile; uzmanlık gerektiren pek çok kadro için, göreve etkin hazırlık süresinin bir yılı bulması ve hatta bazı görevler için bu süreyi de aşması 
nedeniyle, maliyet-etkinlik hesabı çoğu zaman negatif olarak gerçekleşmektedir. Birliklerin her yıl tüm zorunlu asker mevcudunun yenilendiği79 düşünüldüğünde (bu durum her yıl işçilerini eğitimsiz yeni elemanlarla yenileyen bir fabrikaya da benzetilebilir), kurumsal etkinlik konusundaki zafiyetler de tahmin edilebilir. Moskos, ABD Ordusu’nda tekrar zorunlu askerlik modeline dönülmesini önerdiği çalışmasında, Avrupa’da bir yıl ve altına düşmesine rağmen, askerlik süresi olarak 15-18 ayı uygun görmektedir.80 

Kısa zorunlu askerlik süresine bağlı kurumsal etkinlik probleminin zorunlu askerlik uygulamasını devam ettiren ve askerlik süresi bir yıl ve altında olan diğer ordular için de geçerli olduğu iddia edilebilir. Ancak bu ordularda, zorunlu asker sayısının aktif ordu içindeki oranının %20-30’lar düzeyine indirilmiş olduğu ve ilave olarak uzmanlık gerektiren pek çok kadroda sivil uzmanların istihdam edildiği dikkate alındığında, iddia geçerliliğini kaybetmektedir. Ayrıca, Almanya Ordusu’nda 6 aylık zorunlu askerlik sonrası yükseltilmiş maaşlarla orduda hizmete devam eden askerlerin oranı (%80) düşünüldüğünde, ülkelerin kendi askerlik sistemleri içerisinde farklı çözümler ürettikleri de görülmektedir. Zorunlu askerliğin dünyadaki en ciddi ve başarılı uygulayıcılarından birisi olan İsrail incelendiğinde ise, söz konusu zafiyetin erkekler için 36 ve kadınlar için 21 ay olan askerlik süresi ile aşıldığı görülmektedir. 

Lagendijk’e göre, ‘‘Türk ordusunun başlıca görevleri uluslararası misyonlara katılmak ve sınırda veya sınırın hemen ötesinde terörizmle savaşmak. Her iki operasyon türü de, büyük miktarlarda kötü eğitimli piyadeyi değil, küçük, esnek ve yetenekli birimleri gerektiriyor.’’ 

Yazara göre, zorunlu askerliği sürdüren ordunun kapsamlı olan modernleşme ve 
profesyonelleşme süreçleri yavaş işliyor.81 

Orduda her yıl henüz uyum sürecinde olan yeni bir askere teslim edilen devlet malı silah, araç ve teçhizatın, yaşanan intibak süreci nedeniyle kullanım ömrü kısalmakta veya bakım idame maliyetleri çok yukarı çıkmaktadır. Bu şartlarda silah, araç ve teçhizatın barış zamanı bile etkin kullanımı sözkonusu değil iken, savaş ve diğer görevlerde bu önemli bir zafiyet de yaratacaktır. 

Zorunlu askerlik uygulamasına tabi yükümlülerin (yedek subay, erbaş ve erler) silâh altında bulundukları sürenin büyük bir yüzdesini gerçek askerlik ve eğitimle ilgili olmayan faaliyetlerle ve verimsiz olarak geçirmeleri ve sözkonusu yükümlülerin azımsanmayacak bir kesiminin askerî sosyal tesislerde veya askerlikle ilintisi zayıf görevlerde hizmetli olarak veya şahsi işlerde çalıştırılıyor olmaları da sorgulanması gereken temel konulardan birisi durumundadır. 

Yükümlüler, askerlik hizmetinin genel çerçevesinin dışında kalması gereken bu tip görevleri, kıta şartlarının olumsuzluğu ve/veya belirsizliğine göre tercih edilebilir bulabilmektedir. Yurt savunmasıyla ilişkisi olmayan ve tahammül dışında hiçbir vasıf gerektirmeyen bu görevlerden bazılarının yüksek öğrenim görmüş vatandaşlar tarafından dahi ayrıcalıklı ve tercih edilebilir hizmetler olarak algılanması, kıtanın daha ağır olan şartlarında kaçış olarak 
değerlendirilebilir. 

Zorunlu askerlerin temel görevleri dışında çalıştırılmasının iki temel konuda sorgulanması gerekmektedir. Bunlardan birincisi, uygulamanın ne kadar yasal olduğudur ki, bu noktada getirilebilecek delillerin tüm uygulamaları kapsaması da mümkün görülmemektedir. Yasallık tartışmaları hangi çerçevede sonlandırılır sa sonlandırılsın, uygulamanın etik değerler temelinde sınıfı geçmesi mümkün görülmemektedir. Sorgulanacak İkinci konu ise, zorunlu asker mevcudunun 1/5’inden az olmadığı değerlendirilen böyle bir kitle varken, düşük destekleme oranı ile çalışıldığı ve daha fazla askere ihtiyaç duyulduğunun beyan edilmesidir. 
Bu yöndeki ifadeler en azından bir çelişki olarak nitelenebilir. Ayrıca, askerliği 15 aya indirmenin etkisiyle kısmi bir küçülme yaşayan ordunun, Soğuk Savaş Dönemi sonrası teşkilat ve kadro temelinde yeniden yapılanarak küçülememekle birlikte eski ancak geçerli kadrolar temelinde bir ihtiyacı sürekli ortaya koymasını, masum bir çelişki noktasından bu işi yapan kişilerin ehliyeti temelinde bir sorgulamaya taşımak da gerekmektedir. Bu noktada, muharip 
birlikler temelinde 20 yıldır yeniden yapılanamayan ve küçülemeyen ordunun, yönetim fonksiyonu içeren yapılarındaki (karargâhlar) kadrolar bazında, küçülme söylem ve çabalarına rağmen büyüdüğü de görülmektedir. Bu durum da masum çelişkiler çerçevesine dâhil edilebilir. 

Pek çok değerli silah ve araç teslim edilen zorunlu askerlik statüsündeki personel, Güneydoğu Anadolu gibi fedakârlık gerektiren çatışma ortamları dışında, maalesef yarım gönüllü olarak, yetenek ve enerjisinin asgarisini harcayarak görevini yerine getirmeye, daha doğrusu askerlik süresini tamamlamaya çalışmaktadır. Bunun aksini iddia etmek hamaset temelli bir 
söylemden öteye geçmeyecektir. Bu sebeple, zorunlu askerliğin kültürel ve sosyal dengeleri ve gerekliliği gibi tartışmalardan sıyrıldığımızda, mevcut uygulamanın, hem yükümlüler hem de kurum açısından çok da verimli bir süreç olmadığı değerlendirmesi yapılabilir. 

Yönetilmeleri profesyonel askerlere veya rütbeli personele göre çok daha kolay olsa da; yükümlü askerlerin verimi konusunda, ordudaki subay ve astsubayların görüşlerinin olumlu olmadığını söylemek de yanlış olmayacaktır. Bu görüşler, zaman zaman kamuoyu önünde üst düzey komutanlar tarafından da dile getirilmektedir. 

8. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

ZORUNLU ASKERLİK VE PROFESYONEL ORDU. BÖLÜM 6

ZORUNLU ASKERLİK VE PROFESYONEL ORDU. BÖLÜM 6



3.2 Askerlik Modellerinin Toplumsal İlişkilere Etkisi 

ABD Ordusu modern anlamda profesyonel askerliğe geçen ilk ülkelerden birisi 
durumundadır. 1973 yılından bugüne kadar süren profesyonel ordu uygulaması nın, Amerikan toplumunda en üst sınıflar (upper classes) ile ordu arasındaki bağlar ve ilişkinin zayıflaması sonucunu doğurduğu yönünde eleştiriler gündeme getirilmektedir.59 Bunun yanında, dünyadaki zorunlu askerlik uygulamalarında da, zengin/elit kesim çocuklarının bu hizmetten kaçmanın bir yolunu mutlaka bulduğu ifade edilmektedir.60 

Profesyonel askerlik modelinin toplumsal sınıflar arasındaki bağları zayıflatması konusunda, ABD Ordusu’na getirilen eleştirilere Türkiye açısından bakıldığında; üst sınıflar ile ordu arasında, tüm sınıflar bir şekilde zorunlu veya temel askerliği yerine getirse de, ABD’dekine benzer bir kopukluğun Türkiye’de de en azından algı düzeyinde var olduğu söylenebilir. Türkiye’de üst sosyal sınıflara ait ailelerin çocuklarının zorunlu askerlik uygulaması ve sonuçlarından en az etkilenen kitle oldukları yönünde zaman zaman gündeme gelen eleştiriler de temelde profesyonel ordular için getirilen eleştirilerle benzeşmektedir. 

Ayrıca Türk Ordusu’nun yönetim kademesinin neredeyse tamamının orta ve alt gelir grubundan geldiği düşünüldüğünde, üst sosyal sınıflar ile arasındaki farklılığı tespit etmek çok da zor olmamaktadır. Bu sebeple, Türkiye’de tam profesyonelleşmeye veya karma sisteme geçmiş bir ordu ile zorunlu askerlik uygulamasına devam eden ordu arasında, diğer toplumsal tabakalarla ilişkiler bağlamında çok fazla bir fark olmayacağı öngörülebilir. Bu noktada, Amerikan toplumunun tersine, toplulukçu (kolektivist) kültür değerlerine daha fazla 
sahip olan Türk toplumunda,61 farklı toplumsal sınıflar arasındaki kopukluğun hiçbir zaman bireyci kültürlerdeki kadar derin olmayacağı da bilinmelidir. 

Burada, ‘‘Zengin/elit tabakanın çocuklarının bir şekilde kaçındığı ve kaçtığı, alternatifleri olan bir zorunlu askerlik uygulaması mı, yoksa bu sosyal tabakadan insanların aday bile olmadığı bir profesyonel ordu modeli mi daha uygun?’’ sorusu sorulabilir. Aslında iki uygulama da yukarıdaki bağlamda toplumsal sonuçları itibariyle bir diğerinden çok da farklı değildir. 

Kıyaslamaya alınmayan, eşitlikçi ve alternatifsiz bir zorunlu askerlik modeli ise dünyadaki birkaç istisnai ülke dışında savunulması mümkün olmayan bir sistem haline gelmiştir. Bu sebeplerle, askerlik modeli seçiminde toplumsal tabakalar arası yabancılaşma ve çatışma olgusu bir seçim kriteri olmaktan uzaktır ve sosyologların bu yabancılaşma problemine askerlik enstrümanı dışında bir çözüm araması gerekmektedir. 

Roth-Douquet ve Schaeffer’e göre profesyonel askerlik nedeniyle üst sosyal sınıflar ile ordu arasında artan mesafe ve yabancılaşma üç temel probleme işaret etmektedir. 

Bunlar; 

1) Ülkenin toplumsal ortak değerlerin zayıflaması, 
2) Sivil liderliğin kuvvetlenmesinde sorun yaşanması ve son olarak 
3) Bu durumun uzun dönemde orduyu zayıflatması olarak ifade edilmektedir.62 

Burada birinci problem olarak aktarılan ‘‘değerlerin incinmesi’’ konusu genel 
olarak yukarıda aktarılmıştır. İkinci problem olan ‘‘sivil liderliğin zayıflaması’’ konusu ise, her ülke için geçerliliği olmayan veya farklılaşan bir özellik durumundadır. Türkiye örneği ile bakıldığında; ülkenin halen devam eden zorunlu askerlik uygulaması döneminde, sivil liderlik ve sivil yönetim problemini zaten fazlasıyla yaşadığı görülmektedir. Bu anlamda Türkiye ve benzer ülkeler için bu problem öngörüsünün çok geçerli olmadığı bile söylenebilir. 

Profesyonel ordu nedeniyle, üst sosyal sınıflar ile ordu arasında artan mesafenin uzun dönemde orduyu zayıflatacağı yönündeki üçüncü problem öngörüsünün ise, en azından bir karar kriteri olamayacağı değerlendirilmektedir. 

Sivil liderlik konusunda yukarıda aktarılan endişe, bugün pek çok ülkenin zorunlu askerliği sonlandırmış olduğu Avrupa için de ifade edilmektedir. Leander’e göre, profesyonel sürekli ordular bir süre sonra politikada dominant aktörler haline gelebilecektir.63 

Zorunlu askerliğin olumlu sosyal sonuçları konusuna da değinen Leander; zorunlu askerliğin varlığını, ordunun kendi içinde, toplumda kabul görmeyecek değerler üretilmesini engelleyici bir faktör olarak görmektedir. Fakat zorunlu askerlik sistemine sahip ordular tarafından gerçekleştirilen müdahale ve darbeler bu öngörünün her ülke için ve her zaman çalışmayacağını da göstermektedir.64 

Zorunlu askerlik modelinin avantajı olarak savunulan ordu-toplum bütünleşmesi tezinin askerlik sistemlerinin toplumsal sonuçları bağlamında incelenmesi gerekmektedir. Toplum içinde üst ve alt sosyal tabakalar arasında yabancılaşma ve kopukluk problemini tanımlarken, hiyerarşinin öne çıktığı en temel organizasyon yapısı olan ordular içinde, tek ve homojen bir kültürel yapının olduğunu ve her statüden ve rütbeden kişinin aynı değerleri paylaştığını 
söylemek elbette mümkün değildir. Zorunlu askerlik modelinde ordu içinde geçici olarak bulunan vatandaşların, ordunun sürekli elemanları ile aynı ortamları ve benzer değerleri paylaşabilmesi halinde, bu durum modelin bir avantajı olarak değerlendirilebilir. Oysa, Türkiye örneğinde, ordu üst yönetim kademeleri, erbaş ve erler bir kenara bırakılsın, astsubay ve hatta subaylarla bile, yüksek güç mesafesi (high power Distance)65 nedeniyle oldukça farklı ve birbirinden yalıtılmış kültürleri ve değerleri paylaşmakta ve yaşamaktadır. 

Bu sebeple, toplumsal entegrasyon ve değerler noktasında zorunlu askerlik lehine ifade edilen olumlu görüşlerin; Türkiye için, mevcut uygulama temelinde ve kültürel değerler bağlamında çok da geçerli olmadığı söylenebilir. 

Fleckenstein, Alman Ordusu ile ilgili değerlendirmesinde;66 zorunlu askerliğin, sadece ordunun ihtiyaç duyduğu insan gücünü karşılamakla kalmadığını, aynı zamanda insanların sosyal ve politik ihtiyaçlarının tatminine de önemli katkı sağladığını vurgulamaktadır. Yazara göre, Alman Ordusu’nda zorunlu askerlik, üniforma içindeki ideal vatandaş tipini de sembolize etmektedir. Bu Prusya tipi askerlik yaklaşımının, uzun yıllar bu ülkenin askerlik modellerinden etkilenen Türkiye için de geçerli olduğu söylenebilir. Asker-millet kavramını daha fazla benimseyen ülkeler için daha fazla geçerli olan bu değerler, siyasi bağlamdan 
bağımsız olarak düşünüldüğünde doğru ya da yanlış olarak nitelendirilemez. Ancak bu noktada, Almanya’nın mevcut zorunlu askerlik sisteminde (süre 6 ay), sözkonusu değerlerle kısmen çelişen, gönüllü kamu hizmeti ve vicdanı ret uygulamasının da bulunduğunu hatırlatmak gerekmektedir. Yani bugünün Almanya’sında herkes üniforma giymemektedir. 

Zorunlu askerlik hizmetini kaldıran pek çok Batı Avrupa ordusuna yönelik, profesyonel ordu yapılanmasının toplumsal bağları zayıflattığı yönünde eleştiriler dile getirilmektedir. Bu eleştirilerden birisinde, insanların geleneksel askerlik hizmetini yerine getirmeksizin vatandaşlık haklarını korumak ve genişletmek çabasına girdiği belirtilmektedir.67 

Aktif ordunun nüfusa oranı %1’in altında olan Amerika’da, 1973’te başlayan profesyonel askerlik uygulaması nedeniyle, hiçbir üyesi orduda bulunmamış Amerikan ailelerinin oranının %76 olması,68 yukarıda aktarılan endişelerin Amerika için de geçerli olduğunu göstermektedir. Bu istatistiklerden hareketle, ABD Ordusu’nda zorunlu askerlik uygulamasının yeniden düşünülmesi gerektiğini belirten Moskos’a göre; askerliği toplumun geneline yayacak bir vatandaş-asker (citizen soldier) modelinin oluşturulması durumunda; ordu, toplumu daha iyi yansıtacak ve ABD Ordusu’nun kalitesi önemli derecede yükselecektir. Yazar, yeni askere alma modeli içerisinde, üst sosyal tabakadan vatandaşların kısa süreli bile olsa askere alınmasının askerliğe olan ilgiyi artıracağını ve bunun toplumsal avantajlar yaratacağını vurgulamaktadır.69 

ABD Ordusu’nun profesyonel askerlik sistemini ve bu sisteme geçişi tam anlayabilmek için Vietnam savaşı sonrası toplum ordu ilişkilerine de bakmak gerekmektedir. Vietnam savaşı sonrasında ordu-toplum ilişkisinde kültürel farklılaşma ve kopukluğun ortaya çıktığı ve müteakiben zorunlu askerliğin terk edildiği görülmektedir.70 Vietnam savaşı sonrası yapılan ordu eleştirileri ile Türk Ordusunun terörle mücadele sürecine dönük, özellikle son dönemde getirilen eleştirilerin benzerlikler noktasında analiz edilmesi de gerekmektedir. Çünkü ABD Ordusunun 1970’lerin başında yaşadığı yapısal değişimi ve bu konudaki kamuoyu tepkilerini Türkiye bugün yeni tartışmaktadır ve Türkiye’nin önünde askerlik modeli noktasında ders alabileceği pek çok örnek bulunmaktadır. 

Moskos tarafından ABD’nin tam gönüllü ordu sistemine (all-volunteer force) getirilen eleştirilere ve zorunlu askerliğe yeni bir model üzerinden dönüş önerilerine71 rağmen; Briem mevcut askerlik sistemi ile dünyanın en güçlü ordusu haline gelen ABD Ordusunun askerlik sistemi ile ilgili tüm problem tespitlerini doğru bulmakta; ancak, zorunlu askerlik sistemine dönüşü bu toplumsal problemlerin çözümünün bir parçası olarak görmemektedir.72 

Hiç kimsenin zorunlu askerliğe dönüşü tavsiye etmediğine vurgu yapan Ambrose de, Moskos’a benzer şekilde, yüksek ücretle tüm lise mezunlarının en az bir yıl süreyle askere alınması durumunda, ülkenin yokluğunu hissettiği vatanseverlik duygusunu tekrar kazanacağını söylemektedir.73 Van Aller de, vatandaş-asker konseptinin çağdaş bir modelinin oluşturulabileceğini ve bu modelde vatandaş-asker ile profesyonel rütbelilerin uyumlu bir çift halinde çalışabileceğini söylemektedir.74 

7.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,


***

ZORUNLU ASKERLİK VE PROFESYONEL ORDU. BÖLÜM 5

ZORUNLU ASKERLİK VE PROFESYONEL ORDU. BÖLÜM 5


Yapılan ampirik çalışmalar zorunlu askerliğin maliyet noktasında çok da faydalı bir metot olmadığını göstermektedir. 1993 yılında henüz zorunlu askerliğin kaldırılmadığı dönemde, Belçika’da zorunlu askerliğin sosyal maliyeti bütçe maliyetinin iki katı olarak hesaplanmıştır.35 1980-1990 yılları arasında Almanya’daki zorunlu askerlik uygulamasını inceleyen üç farklı araştırmanın kritik edildiği çalışmada ise; zorunlu askerliğin yarattığı ve hükümet bütçesindeki hesaplamalarda dikkate alınmayan, yıllık finansal verimlilik kaybının 2,2-6,7 
milyar Euro (o tarihteki askeri harcamaların %9-27’si) arasında değiştiği hesaplanmıştır.36 

Yapılan bir diğer araştırmaya göre ise; öğrenim ve eğitim düzeyi yüksek bireylerin özel sektörden askerlik görevine yönlendirilmesinin fırsat maliyeti yüksek olmasına rağmen, aynı şey düşük öğrenim düzeyindeki bireyler için neredeyse tam tersi olarak gerçekleşmiştir. 

Askerlik hizmeti, düşük öğrenim düzeyindeki bireyler için yarattığı eğitim fırsatı nedeniyle kişisel ve mesleki gelişime katkı sağlayabilmektedir.37 

Yukarıdaki tartışmalardan farklı olarak, olaya haklar temelinde bakan ve profesyonel askerliği savunan Rand, 1970 yılında ABD henüz zorunlu askerliği kaldırmadan, sisteme şu eleştiriyi getirmektedir: ‘‘Karma bir ekonomideki bireysel hakların devletçi ihlalleri içinde zorunlu askerlik en kötüsüdür.’’ Yazara göre zorunlu askerliği savunanların temel argümanı; ‘‘hakların yükümlülükleri mecbur kıldığıdır.’’ Bu görüş hakların zorunlu askerlik hizmeti ile ve bir savaş 
durumunda can pahasına satın alınması anlamına da gelmektedir. Ayrıca, zorunlu askerliği savunanlar, askerliğin kendilerine sağladığı gücü bırakmama nın; hepsinden öte, kişinin hayatının devlete ait olduğu prensibinden vazgeçme menin mücadelesini de vermektedirler. 

Rand’a göre; ‘‘gönüllü bir ordu, özgür bir ülkeyi savunmanın tek doğru, ahlaki ve pratik yoludur.’’ Özgür bir ülke bir yabancı saldırısına karşı asla gönüllü eksikliği duymamıştır. Yazar, Amerika Ordusunun bugün yaşadığı gönüllü asker problemini ise 40 yıl öncesinden tanımlamaktadır; ‘‘Kore’deki ve Vietnam’daki gibi savaşlar için çok fazla asker gönüllü olmayacaktır.’’38 

Askerlik modeli tartışmalarına yukarıdaki dört temel konu ve bağlam dışında bakan araştırmacı sayısı hemen hemen yok gibidir. Bu konuda Anderson vd. tarafından ifade edilen farklı bir yaklaşım39 zorunlu askerlik tercihinin kültürel temellerini de gündeme getirmektedir. Bu yaklaşıma göre, zorunlu askerliği terk etmek istemeyen ülkelerin temel kültürel özelliği savaşçı toplum olmalarıdır. 

Zorunlu askerlik–profesyonel ordu tartışması içinde, yukarıda aktarılan dört farklı alandaki görüşler ve verilerle birlikte; karar sürecine dönük daha fazla parametrenin analiz edilmesi ve açıklanması gerekmektedir. 

Bu parametrelerden bazıları; 

1) Zorunlu askerliğin uygulama şekli, 
2) Zorunlu askerliğe bağlı sosyal ve politik kurumlar, 
3) Uygulamanın toplumca nasıl algılandığı ve 
4) Zorunlu askerlikle ilgili mitlerin çekiciliği olarak sıralanabilir.40 

Söz konusu değişim parametrelerini daha iyi anlamak için, zorunlu askerlik-profesyonel ordu temelinde yapılan tartışmalara ait görüşlerin bazı ayrıntıları müteakip alt maddelerde; 

1) Askerlik modellerinin yapısal değişimi ve toplumsal tercihler, 
2) Askerlik modellerinin toplumsal ilişkilere etkisi, başlıkları altında verilmiştir. 

3.1 21. Yüzyılda Askerlik Modellerinin Yapısal Değişimi ve Toplumsal Tercihler 

Zorunlu askerlik modellerinin değişimi yönünde ortaya konulan toplumsal talep, Batı ordularında askerlik modelinin değişimini sağlamıştır. Bu değişim ordular tarafından her zaman belirli bir dirençle karşılanmıştır. ABD Ordusu’nda zorunlu askerlikten profesyonelliğe geçişi inceleyen Moskos’a göre, tüm değişimlere direnç gösteren ABD Ordusu da, 1973’te zorunlu askerliğin kaldırılmasına karşı gelmiştir. Yazara göre, bugün zorunlu askerlik uygulamasına dönüşe karar verilse, ordu yine direnç gösterecektir.41 

Dünyadaki tüm ordulardaki temel askeri meslek kültürünün benzerliği göz önüne alındığında, Moskos’ın değişime direnç noktasında ABD Ordusu’na yönelik tespitlerinin Türk Ordusu da dâhil tüm ordular için geçerli olduğu söylenebilir. 
Bu noktada, ordularla ilgili yapısal değişimlerin kararının sadece ordulara bırakılması temel politika hatalarından birisi olarak tanımlanabilir. 

Batılı demokrasilerin toplumu anlama noktasında yaşadığı değişim ve özgürlükler, zorunlu askerlik konusunda dirence dönüşmüş ve pek çok ülkedeki uygulama, Soğuk Savaş Dönemi sonrası yetersiz ve istenmeyen modeller haline gelmiştir.42 

Demokrasi ile zorunlu askerliğin, toplumsal tercihler bağlamında yukarıda Avrupa örneği ile aktarılan ilişkisine rağmen, bununla çelişen argümanlar da ortaya konmaktadır. Bröckling43 Alman Cumhurbaşkanı Theodor Heuss’in 1949 yılındaki sözlerine, ‘‘Genel seçme hakkı olmaksızın hakiki bir demokrasinin olması ne kadar mümkünse, genel (zorunlu) askerlik görevi olmaksızın da bir demokrasinin olması o kadar mümkündür.’’ atıfta bulunarak genel zorunlu askerlik uygulamasını ‘‘demokrasinin meşru çocuğu’’ olarak nitelemekte ve yönetim şekli ne olursa olsun askerlik görevinin ‘‘meşru babası’’ olarak ise kitleleri harekete geçiren, ulusal devleti göstermektedir. Alman Ordusu’nun zorunlu askerlik uygulaması konusunda devam eden ısrarının nedenlerinden birisi olarak bu anlayışı gösterilmektedir. Yazar bir başka konu bağlamında, Almanya’da kaldırılacak zorunlu askerlik hizmeti ile birlikte, alternatif kamu hizmetinin de sonlandırılacak olmasını, olumsuz sosyal sonuçları açısından en 
az askerlik hizmeti kadar tartışılması gereken bir konu olarak görmektedir. Bröckling’e göre, devletin kişileri asker olmaya zorlaması köhnemiş bir uygulama bile olabilir, ancak vatandaşların hizmet etme yasal zorunluluğu tartışmaya dahi açılmamalıdır. 

Zorunlu askerlik konusunda görülen toplumsal tepkiler ve isteksizliğin, Amerika örneğinde olduğu gibi, profesyonel ordular için asker temininde de kendini göstermesi yeni bir problem kaynağı olarak ortaya çıkmaktadır. Toplumsal isteklilik konusuna ABD Ordusu için bakıldığında, ‘‘orduda kesinlikle hizmet etmeyeceğim’’ diyen gençlerin oranı 1980 yılında %40 iken bu oran 2000 yılında %64’e yükselmiştir.44 Amerikalıların %82’sinin orduda hiç hizmet etmemiş olması ve hiçbir üyesi orduda bulunmamış Amerikan ailelerinin oranının %76 olması da orduda hizmet konusundaki isteksizliği ortaya koymaktadır.45 

Bu istatistiklere rağmen, profesyonel askerliğe geçen ABD Ordusuna halkın bakışının %82 oranında olumlu olduğu, toplumun orduda görev yapan kişilere %62 oranında güven duyduğu ve halkın %78’inin subaylığı prestijli bir meslek olarak algıladığı görülmektedir.46 ABD halkının bu yaklaşımı bir anlamda bireyciliği de yansıtmaktadır ve ‘‘Siz oyunu oynayın ben alkışlayayım’’ 
cümlesi ile özetlenebilir. 

Moskos, Soğuk Savaş sonrası 1/3 oranında küçülen orduya rağmen, gönüllü asker temelinde yaşanan kaynak problemine dikkat çekerken, Amerika için yeni bir askerlik modelinin gerekliliğini ortadan kaldıracak en önemli faktör olarak, hizmet için yeterli sayıda Amerikalının gönüllü olmasını şart koşmaktadır.47 

Askere almada kaynak problemi yaşayan ABD mevcut askerlik sistemi ile gönüllü aday sayısını artırmak için yeni yöntemlerin ve cazip şartların arayışına girmektedir.48 Ordunun 2000 yılında, gönüllü ihtiyacını karşılamak üzere, üniversite öğrencilerine askerliğe kayıt öncesi finansal destek sağladığı bir programı devreye soktuğu; 2001 yılında ise cinayet gibi ağır suç işlemiş 380 kişiyi de askere aldığı görülmektedir. ABD Ordusu’nda askere alınan her 
üç gönüllüden birinin temel eğitim döneminde sistemden ayrılması ya da uzaklaştırılması ve her 10 kişiden birinin ilk sözleşme dönemini tamamlamadan ordudan ayrılması kaynak ihtiyacını artıran faktörler olarak dikkat çekmektedir. 49 

Gençleri ABD Ordusu’nda profesyonel askerliğe çeken temel gerekçeler ise, eğitim, ekonomik nedenler ve askerliğe uygun kişiliğe sahip olmanın getirdiği isteklilik olarak belirtilmektedir.50 

Askerliğe isteklilik konusunda, halen yarı-seçici zorunlu askerlik modelini uygulayan İsrail’de yapılan bir araştırma ise, 13-18 yaş grubundaki erkeklerin muharip birliklerde askerlik hizmeti yapma konusundaki istekliliğinin 1998 yılı itibariyle %65 oranında olumlu olduğunu ve bu oranın 2000 yılında %53’e gerilediğini göstermiştir.51 

Alman Ordusu’nda 2000 yılı öncesi zorunlu askerliğe getirilen eleştirilerin, askerlik süresinin 6 aya indirilmesi ve sağlanan haklarla ortadan kalktığı ve halkın düzenlemeler sonrası 2/3 oranında zorunlu askerlik taraftarı haline geldiği ifade edilmektedir.52 
Mevcut veriler ve görüşler, artan refah düzeyiyle birlikte, özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde zorunlu askerliğe karşı direncin ve isteksizliğin arttığını ve profesyonel ordulara katılımın yetersiz olduğunu göstermektedir. Yapılmış bir alan çalışması olmamakla birlikte, zorunlu askerliğe karşı takınılan tepki ve isteksizlik Türkiye’de de artmaktadır. Çeşitli sebeplerle askere alınamayan kitlenin sürekli büyümesi, bedelli askerlik için artan talep ve beklentiler ve tepkilerin örgütlü olarak ortaya konması bu tespiti doğrulamaktadır. 

Askeri organizasyonlarda, zorunlu askerlik-profesyonel ordu bağlamındaki yapısal değişim sadece askerlerle sınırlı değildir. 
Değişimin önemli bir ayağını da sivil uzman ve görevlilerin istihdamı oluşturmaktadır. 

Profesyonel orduya geçiş sürecinde pek çok ülkede, ordu içindeki sivil görevli ve uzmanların oranı çok yükselmiştir. Moskos’a göre,53 pek çok süfli iş maliyet etkinliği açısından sivillere devredilirken (buna kışla güvenlik hizmetleri de dâhildir), bu uygulama sayesinde askerlerin eğitim dışı görevlerden kurtulması da sağlanmıştır. Ayrıca teknik olarak kompleks silah sistemleri de uzmanlığına ihtiyaç duyulan sivillere devredilerek etkinliği artırılmıştır. Moskos, ABD savaş gemilerinin temel teknik kadrolarının önemli bir kısmının 1950 yılından beri 
sivillere emanet edildiğine dikkat çekmektedir. Birinci Körfez Savaşında ABD Ordusu’nun lojistik sistemleri çalıştıracak 10.000 sivili Suudi Arabistan’da konuşlandırdığı ve sivil görevlilerden fiziksel veya disiplin nedenleriyle ABD’ye dönüş yapanların oranının benzer kadrolardaki askerlere göre daha düşük olduğu görülmüştür.54 

Alman Ordusu’nda ise 1989 yılında 480.000 askere karşılık 180.000 sivil görevli ve uzman (%27) varken, bugün 250.000 civarında olan aktif askere karşı sivil uzman oranı çok daha yukarıdadır.55 Britanya Ordusu’nda sivil görevli ve uzman istihdamının Almanya ve ABD deki düzeylere hiçbir zaman çıkmadığı görülmekte dir.56 
Tehdit algısı bağlamında Türkiye’ye daha fazla benzeyen İsrail’e bakıldığında ise, ordu içindeki sivil uzman/görevli oranı oldukça küçük ve temel bir kaynak/ kategori olmaktan uzaktır. Ayrıca İsrail Ordusu’ndaki sivil  uzman/görevlilerin sayı ve oran olarak 1990’ların sonunda düşürüldüğü de görülmektedir.57 
İsrail ve Britanya, orduda sivil çalışanların rolünün artmadığı iki istisnai ülke durumundadır.58 

Sivil görevliler açısından TSK’ya bakıldığında, özellikle karargâhlar ve muharebe hizmet destek sınıflarındaki bazı kadrolar için istisnai memur statüsüne geçiş planlamaları yapılmakla birlikte, bu konuda hem planlama hem de geçiş ile ilgili bir başarının sağlanamadığı görülmektedir. Daha çok büyük karargâhlarda görevlendirilen birkaç bin memur ve sayısı birkaç yüzü bile bulmayan “istisnai memur” mevcutları konunun bilançosunu özetlemektedir. 

Orduda doktorların, mühendislerin ve öğretmenler gibi sınıfların hemen hemen tamamı, bu konuda çalışmalar yapılmış olmasına rağmen, halen subay statüsünde istihdam edilmektedir. 

6. CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***