13 Haziran 2019 Perşembe

ZORUNLU ASKERLİK VE PROFESYONEL ORDU. BÖLÜM 8

ZORUNLU ASKERLİK VE PROFESYONEL ORDU. BÖLÜM 8



5.2 Türkiye’de Zorunlu Askerliğin Kişiye ve Ailesine Etkileri 



İletişim ve bilgiye erişim imkânlarının artması, toplumda öğrenim ve ailelerin refah düzeyinin yükselmesi, terörle mücadelenin 1990’dan günümüze izlediği genel seyir ve benzeri nedenler Türk toplumunda azımsanmayacak bir kesimi zorunlu askerliği sorgular hale getirmiştir. 

Süresi kısalmış da olsa, Türkiye’deki mevcut zorunlu askerlik uygulaması, şartları ve kuralları itibariyle, İkinci Dünya Savaşı ve öncesinin uygulama karakteristiklerini yansıtmaktadır. Süre dışında o dönemden farklı olan nokta ise, ulaşım ve haberleşme araçlarının bu süreçte getirdiği kolaylıklardır. 

Türkiye’deki zorunlu askerlik sürecinin, Avrupa ile kıyaslandığında, daha katı ve toplumdan yalıtılmış bir uygulama olduğunu tespit etmek gerekmektedir. 

Köyünden ve kasabasından çıkarak, toplamı 30 gün olan 2-3 izin dönemi dışında, ailesinden uzak kalan pek çok erbaş ve erin fiziksel tecrit edilmişliği üst düzeydedir. Sistem, evli olan ve ailesine bakacak kimsesi olmayan insanları dahi yaşadığı yerden farklı ve uzak bir garnizonda, ailesi için bir sosyal güvence sağlamadan askere alıp, şahsı ve aileyi sosyal, psikolojik ve ekonomik açıdan mağdur edebilmektedir. Askerliği süresince ailesini bir kaç defa görebilen pek çok asker ve ailesi için bu sürecin tahmin edilenden çok daha yıkıcı olabileceğinin düşünülmesi gerekmektedir. 

Askerler bugün bile, görev yaptığı birliğin bulunduğu yerleşim yerine, ayda 1-2 gün ve birkaç saatliğine günlük izne çıkabilmektedir. Birliklerin konuş yeri itibariyle bu şansı bulamayan askerler olduğu da söylenebilir. Bu şartlarda, zorunlu askerlikle ilgili olarak yukarıda (3. Md.) ortaya konulan, sosyal temelli pek çok olumlu gelişme kışla içinde sıkışmış bir iklimle sınırlı kalmaktadır. 

Belirli bir eğitim seviyesi ve yaşam düzeyinin altındaki bekâr vatandaşlar için zorunlu askerlik süreci beşeri olarak kısmen eğitici de bulunabilir, ancak sürdürmesi gereken belirli bir mesleği ve kariyeri olan ya da bakmakla yükümlü olduğu aile fertleri bulunan insanlar için zorunlu askerlik süreci, eğitici ve ülke için katma değer kazandırıcı olmaktan çok bir an önce tamamlanması gereken görev ve hatta angaryadan öteye geçememektedir. Erbaş ve erlerin askere davul zurnayla, bayram havasında gönderilmesi veya bu göreve kutsallık atfedilmesi bu durumu değiştirmemektedir. 

Zorunlu askerlik pek çok kişinin iş yaşamları ve kariyer hedefleri açısından en az 4-5 yıllık bir erteleme veya belirsizliği doğurmakta, insanlar yıllarca bu belirsizliğin sancısını çekmektedir. Bu kişilerin orduda geçirdikleri süre de ülke ekonomisi için doğrudan bir kayıp olarak değerlendirilebilir. Çünkü sektöründe çalışması durumunda ekonomiye bir aylık katkısı milyonlarca lira olan kişiler dahi, fırsat maliyeti hiç düşünülmeden ve bir alternatif ortaya konulmadan, ‘eşitlikçi’ anlayışla, savaş hazırlığı ile çok da ilgili olmayan bir görevde vatan 
hizmetine alınabilmektedir. 

Mevcut uygulamada, kariyer hedefleri ve diğer nedenlerle askerlik hizmetini sürekli erteleyen, kaçak durumuna düşen ve Dövizli Askerlik hakkından faydalanmak için yurtdışına çıkan kişilerin oranı ve her gün yükselen sayısı düşünüldüğünde, zorunlu askerlik uygulamasının sonlandırılması veya yeniden yapılandırılmasında, askeri ihtiyaçlar kadar toplumun ihtiyaç ve beklentilerinin de göz önünde bulundurulması gereği ortaya çıkacaktır. 

5.3 Türkiye’deki Zorunlu Askerlik Uygulamasının Olumlu ve Olumsuz Yönleri 



Yukarıdaki iki başlık altında incelen zorunlu askerlik uygulamasının olumlu ve olumsuz yönleri bu başlık altında kısa maddeler halinde özetlenmiştir: 

Mevcut zorunlu askerlik uygulamasının olumlu yönleri: 

i. Toplumda kısmen birbirine yabancı olan farklı sınıf ve grupların kaynaşmasına katkı sağlamaktadır. 
ii. Özellikle alt gelir grubundaki kişilerin eğitim ve sosyalleşme süreçlerine olumlu yansımaktadır. 
iii. Bazı askerlerin katıldığı meslek edindirme kursları sayesinde kişileri sivil yaşama hazırlamaktadır. 
iv. Doğru kadrolarda etkin çalıştırıldıkları durumda vatandaşların yurt sevgileri ve toplumsal değerlere adanmışlıkları yükselmektedir. 
v. Ordu ile toplum arasındaki yabancılaşma ve kopukluğu bir dereceye kadar önlemekte, ordunun dışa tamamen kapalı bir organizasyona dönüşmesini engellemektedir. 

Mevcut zorunlu askerlik uygulamasının olumsuz yönleri: 

i. Sistem kişileri hiçbir maddi karşılık ödemeksizin 15 ay silâhaltında tutmaktadır. 
ii. Devlet bu süreçte, bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin bakımını üstlenmediği gibi (müracaata bağlı bazı dolaylı tedbirler tanımlanmakla birlikte), yeni Sosyal Sigortalar kanunu düzenlemesine kadar ailelere sağlık güvencesi de sağlamamıştır.82 
iii. Askere alınan kişilerin çalışmasına ve gelirine bağımlı aileleri için askerlik ekonomik ve psikolojik bir yıkıma dönüşebilmektedir. 
iv. İşveren konumunda olan veya kariyer hedefleri olan insanlar için askerlik süreci önemli kayıplara sebep olabilmektedir. 
v. Ekonomiye katma değeri fazla olan kişilerin eşit şartlarda askere alınması nedeniyle, milli ekonomi kayba uğramaktadır. 
vi. İnsanlar uğurlama törenleri ile askere gönderilse de çoğunluğu gönülsüz ve isteksiz olarak hizmet etmektedir. 
vii. Kişilerin yetenek ve bilgileri temelinde bir görevlendirme çok da mümkün olmamaktadır. 
viii. Görevlendirmeler ile sivil meslek/iş arasındaki alan uyuşmazlığı, önemli derecede etkinlik ve verimlilik problemlerine neden olmaktadır. 
ix. Sistem kişileri, mutlak itaatin esas olduğu, üretimin, inisiyatifin ve yaratıcılığın olmadığı bir kısır döngüde çalıştırmaktadır. 
x. Psikolojik veya ailevi sorunları ile askere gelen kişiler (oranının %20’lerin altında olmadığı değerlendirilebilir) birliğine olumlu katkıda bulunmak bir yana, önemli sorunlar ve disiplin problemlerine neden olmaktadır. 
xi. Ordu malı silah, araç, teçhizat ve malzemenin ömrünün kısalmasına ve onarım ve idame maliyetlerinin artmasına neden olmaktadır. 
xii. Terörle mücadele gibi daha fazla tecrübe ve uzmanlık gerektiren görevlerde zafiyet yaratmaktadır. 

6. Türkiye’de Bedelli Askerlik ve Alternatif Kamu Hizmeti 

Cumhuriyet öncesi döneme bakıldığında, 1846 tarihli Kur’a Kanunu ile askerlikte yeni bir uygulama ve düzenlemeye geçildiği görülmektedir. Bu dönemde, söz konusu kanunla birlikte, kura sonucunda askere alınması gerekenlerden, askere gitmek istemeyen ve yerine başkasını bulamayanlar için ‘‘Bedel-i Nakdi’’ adıyla bedelli askerlik uygulamasının ilk uygulamaları yapılmıştır. 

Bugün yürürlükte olan 1111 sayılı Askerlik Kanunu ise, aşağıda verilen 10/2 maddesi ile; ihtiyaç halinde ve gerekli şartların oluşması durumunda, temel askerlik görevini müteakip, yükümlülerin askerlik hizmetlerini kamu kurum ve kuruluşlarında yerine getirmesini veya bedel ödeyerek askerlik hizmetinden muaf tutulmasını mümkün kılmaktadır. 

 ‘‘O yıl askere alınacakların tamamı, mevcut celp sistemine uygun olarak temel askerlik eğitimine tabi tutulur. Her celp döneminde eğitim merkezlerine sevk edilen miktar Genelkurmay Başkanlığınca belirlenenden fazla ise; ihtiyaç fazlası olan yükümlüler, temel askerlik eğitimini müteakip, o yılın 1 Ocak tarihindeki T.C. Merkez Bankası döviz alış kurları esas alınarak, dövizle askerlik için tespit edilen miktarın yarısının karşılığı Türk Lirası bedel ödemek veya istekte bulunan kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapmak suretiyle askerlik hizmetlerini yerine getirmiş sayılırlar.’’ 

Askerlik hizmetinin kamu kurum ve kuruluşlarında veya bedelli olarak yerine getirilmesi uygulaması; son dönemde 1987, 1992 ve 1999 yıllarında 3358, 3802 ve 4459 sayılı kanuni düzenlemelerle (Askerlik Kanununun Geçici 20, 33 ve 37nci maddeleri) üç defa uygulanmıştır. 

1987 tarihli birinci düzenleme; kanunun yürürlük tarihi itibariyle saklı, yoklama kaçağı veya bakaya durumundaki yükümlülerin, temel askerlik eğitimi sonrası, kamu kurum ve kuruluşlarında görevlendirme yoluyla veya bedel ödeyerek askerlik hizmetinden muaf tutulmalarını mümkün kılmıştır. Düzenleme kapsadığı kişiler açısından bir yaş sınırlaması getirmemekle birlikte iki yıllık başvuru süresiyle sınırlandırılmıştır. Kanunda belirlenen bedel üzerinden (dövizle askerlik bedelinin yarısı) uygulama yapılmıştır. Uygulamada 40 yaş ve üzerindeki yükümlüler, belirlenen bedeli iki kat ödemek kaydıyla temel askerlik eğitiminden muaf tutulmuştur. 

1992 tarihli ikinci düzenleme; saklı, yoklama kaçağı, bakaya veya tecilli olanlardan 28 yaşından gün almış veya daha büyük olanları kapsamıştır. Düzenleme sadece bedelli askerlik uygulaması getirmiş ve yükümlülerin temel askerlik eğitimi sonrası, kanunda belirlenen bedeli ödeyerek askerlik hizmetinden muaf tutulmalarını mümkün kılmıştır. Başvuru süresi 
bir yıl ile sınırlandırılmıştır. Uygulamada 40 yaş ve üzerindeki yükümlüler, 15.000 Alman Markı veya karşılığını ödemek kaydıyla temel askerlik eğitiminden de muaf tutulmuştur. 

1999 tarihli üçüncü düzenleme ise; 17 Ağustos 1999 depreminin hasar ve zararlarının finansmanına katkı sağlamak gibi özel bir amaçla çıkarılmıştır. Düzenleme sadece bedelli askerlik uygulaması getirmiş ve yükümlülerin temel askerlik eğitimi sonrası bedel ödeyerek askerlik hizmetinden muaf tutulmalarını mümkün kılmıştır. Uygulama 26 yaş ve üzeri yükümlüleri kapsamıştır (1 Ocak 1973 tarihinden önce doğanlar) ve başvuru süresi 6 ayla sınırlandırılmıştır. Uygulamada bedel olarak 15.000 Alman Markı tahsil edilmiştir. 40 yaş ve 
üzerindeki yükümlülerden belirlenen bedeli 20.000 Alman Markı olarak ödeyenler temel askerlik eğitiminden de muaf tutulmuştur. 

Milli Savunma Bakanı’nın bir soru önergesine verdiği cevap; bugüne kadar üç defa yapılan bedelli askerli uygulaması kapsamından; 1987 yılında 18.433, 1992 yılında 35.111 ve 1999 yılında 72.290 kişinin istifade ettiğini göstermektedir.83 

Her üç bedelli askerlik uygulamasında da, uygulamanın yaş ve benzeri sınırları ile uygulama süresinin değiştiği görülmektedir. 1999 yılı uygulamasında kanunda açıkça ifade edilen deprem gerekçesi varken, diğer iki uygulamanın sınırlarına bakıldığında, biriken kaçak-saklı-bakaya konumundaki problemli yükümlülerin eritilmesinin temel gerekçe olduğu anlaşılmaktadır. 

Ancak 1987 ve 1992 tarihli her iki uygulama 84 da, sadece saklı/kaçak/bakaya 
konumundaki personeli kapsaması nedeniyle adalet ve eşitlik temelinden uzak düzenlemeler olarak değerlendirilmektedir. Bu sebeple, her iki uygulamanın vergi affına benzer, etik de olmayan bir af anlamına geldiği de söylenebilir. 

Geçmiş uygulamalar ve yürürlükte olan kanun hükümleri, hem kurumların hem de Türk insanının bedelli askerlik uygulamasına yabancı olmadığını göstermekte dir. Uygulamadaki temel problem ise kanunda da öngörülen ve tehdit değerlendirmesi kapsamında tartışılan ‘ihtiyaç fazlası’ kavramında düğümlenmektedir. Bu noktada, uygulama için ihtiyaç fazlası yükümlü olması durumunda, dikkate alınması gereken çok daha önemli konu ise sosyo-psikolojik faktörlerdir. 

Uygulamanın sürekli olması ve gerekli sınırlamalar konulmaması durumunda gündeme gelebilecek en önemli problem, toplumdaki ekonomik temelli katmanlar arasında sosyal, psikolojik ve kültürel boyutta gözlenen farklılaşma ve kırılmanın artması olacaktır. Zorunlu temel eğitimle (diğer statüdekilerle birlikte) birlikte; yaş, evli/çocuk sahibi olma, işveren veya vergi mükellefi olma gibi farklı özelliklerden bazılarının ön şart olarak ve sınırlar konularak işletilmesi durumun da, yukarıda bahsedilen mahzurlar önemli ölçüde zayıflayacaktır. Bu 
noktada, bedelli askerlik uygulamasının ancak nesnel kriter ve sınırlarla çok özel şartlarda uygulanabileceği değerlendirilmektedir. Hatta bu düzenlemenin son defa uygulanarak ve müteakip beklentileri de ortadan kaldıracak şekilde kanundan çıkarılarak sonlandırılmasının çok daha doğru bir alternatif olacağı söylenebilir. 

9 .CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder