Polis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Polis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Kasım 2017 Pazartesi

Polis Yine Destan Peşinde

Polis Yine  Destan  Peşinde



Polis Yine  Destan  Peşinde!
Mehmet Tezkan

Bu kez polisin karşısında üç kişi vardı.. Ellerinde ne taş vardı ne sopa..
Ayakta da değillerdi..
Kaldırımın üzerine oturmuşlardı.. Ne trafiği tıkıyorlardı ne gelip geçene engel oluyorlardı..
Öylece oturuyorlardı..
Oturdukları yer Emniyet Müdürlüğü’nün önüydü.. Tek kabahatleri bu olsa gerek!..
Polisin üzerine gitmediler, emniyetin kapısını zorlamadılar.. Polis onların üzerine gitti..
Daha doğrusu polis de gitmedi, TOMA gitti..
Oturan üç kişinin üzerine tazyikli su sıktı.. Yere kapandılar, sırılsıklam oldular..
Polis bana göre suç işledi.. Anayasa suçu işledi.. Orantısız güç kullandı.. Durduk yerde şiddete başvurdu..

*
Sabaha karşı DHKP-C operasyonu yapılmış, yedi kişi gözaltına alınmış.. Oturma eylemi yapan üç kişi bu durumu protesto ediyormuş..
Gözaltına alınan belki çocuklarıydı, kardeşleriydi, akrabalarıydı.. İnsanların bu ülkede bu kadar hakkı bile yok mu?
Ne oldu Anayasa..
Ne oldu AİHM kararları..
Ne oldu barışçıl protestonun hak olduğu gerçeği..
Polis artık üç kişinin kaldırımda oturmasına bile tahammül edemiyor..

*
İktidar Gezi eylemleri sırasında ortalığı gaza boğan, tazyikli suyun içine bile biber gazı koyan polis için ‘destan yazdılar’ demişti..   
Polisi rejimin teminatı olarak göstermişti..
Başdanışmanı, polisin demokrasinin önünü açtığını iddia etmişti..
Polis kaldırımda oturan üç kişinin üzerine TOMA yollayarak mı demokrasinin önünü açıyor..
Bir yetkili çıkıp izah etsin..
İçişleri Bakanı, Vali, Emniyet Müdürü.. Biri..
Bundan böyle İstanbul’da her üç kişiye bir TOMA mı düşecek?
Otoriterliğin dozu her geçen gün artıyor..
Algı operasyonu
İki taraf da algı çalışmasından söz ediyor..
İki taraf da Allah’tan, ahretten söz ediyor..
İki taraf da birbirlerini aynı dili, aynı terminolojiyi kullanarak suçluyor..
Bir taraf diyor ki; yolsuzluk olduğuna dair algı çalışması yapılıyor.. Sahte operasyonlar düzenleniyor, bunun adı darbe girişimidir.. Suikasttır..
Öteki taraf diyor ki; devlet içinde paralel yapı olduğu, çeteleşme olduğu algısı yaratılmak isteniyor.. Bu sayede Cemaat yıpratılmaya çalışılıyor.. Hatta yok edilmeye..
Bir taraf; yolsuzluk ve rüşvet yok diyor..
Öteki taraf; paralel devlet yok..
İki taraf da olan biteni bu iki kelimeyle açıklıyor; algı operasyonu..

*
Bana sorarsanız; ikisi de var.. Algı değil, gerçek..
Suriye’den elimizi ayağımızı çekelim
Dün yakalanan iki TIR’la birlikte üç oldu.. İçleri yine silah ve mühimmat doluymuş..
Operasyona 500’e yakın jandarma katılmış..
İlginç olan şu..
Jandarma operasyon sırasında Jammer denilen sinyal kesme aygıtı kullanmış..
Niye ki..
Birilerine haber verilmesin, arama durdurulmasın diye mi?

*
TIR’ların ilki kasım ayında yakalanmıştı.. İçinde 935 adet roket başlığı çıkmıştı..
Sonra iki otobüs yakalandı.. İçinde neler yoktu neler.. Makineli tüfek vardı, uçaksavar vardı, keskin nişancı tüfeği vardı..

*
Bir de aranamayan TIR var.. İçinde MİT mensuplarının olduğu.. Yük devlet sırrı diye aratmadıkları.. Operasyon katılan polisler görevden alındı..
İçişleri Bakanı da, Dışişleri Bakanı da Suriye’deki Türkmenlere giden insani yardım olduğunu söylemişti..
CHP lideri de haklı olarak sormuştu; içinde giyecek, yiyecek, ilaç varsa niye yükü göstermediler ki..
Dün yakalanan iki TIR çok büyük olay.. Kimin yolladığı, nereye gittiği ortaya çıkarılmalı..
Ankara’da artık Suriye’den elini ayağını çekmeli..
Farkında mı bilmiyorum.. Çuvallamanın ötesinde batağa sürüklendi..
Özgür Suriye Ordusu Suriye’den kaçıyor!.
Batak dedim ya.. Alın işte son örnek..
Ankara’nın kurdurduğu veya kurulmasını teşvik ettiği, öncülük ettiği Özgür Suriye Ordusu da Suriye’den kaçmaya başladı..
Hayır hayır..
Katil Esad’ın zulmünden kaçmıyorlar.. Çünkü artık Esad’ın ordusuyla kıran kırana savaşmıyorlar..
Esad’la savaşsın diye sınırımızın yakınlarına yerleşen, yerleştirilen Kaide bağlantılı Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı örgütle savaşıyorlar..
O örgütün zulmünden kaçıyorlar..
Hem de uçaksavarlarıyla, roketatarlarıyla, el bombalarıyla, kalaşnikoflarıyla, mühimmatlarıyla Türkiye’ye kaçıyorlar..

*
Artık, Özgür Suriye Ordusu ile Suriye Ordusu arasında şiddetli çatışmalarda şu kadar kişi öldü haberleri gelmiyor..
Muhaliflerin kendi içindeki çatışmalarda şu kadar insan hayatını kaybetti haberleri yapılıyor..
Patlayan bombalar haber oluyor.. Veya Kaidecilerin yakaladıkları muhaliflerin kafasını kesmesi dünyaya yansıyor..

*
Suriye politikasının mimarı Davutoğlu çıkıp bu durumu izah etmeli.. En azından Meclis’e hesap vermeli.. Demokratik rejimler de böyle oluyor da!..

***

8 Ocak 2017 Pazar

AKP’nin Yargı ve Polis formatı!



AKP’nin Yargı ve Polis formatı!


Arslan BULUT
12.07.2013 00:00
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr




Görevden alınan Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak, Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ve 43 gün tutuklu kaldığı,  “ Arsa satışında ihaleye fesat karıştırdığı” iddiası ile açılan davadan da beraat etti. 

Davalar ile ilgili bir açıklama yapan Aytaç Durak,  “ Yerel seçim öncesi sayın Başbakan bana ’aday olma’dedi. 
Gittim, demokratik hakkımı kullandım, Adanalılar da beni 5’inci defa seçti. Seçimi hazmedemeyen Başbakan, benim için ’Adana’da şaibeli bir başkan var!’dedi. 

Beni itibarsızlaştırmak için yüzlerce müfettişi üzerime saldılar. Çok sayıda hayali dava açtırdılar. Hukuksuz olarak 3.5 yıldır görevden uzak tuttular. 
Allah’a şükür bu davaların tamamından aklandım. Sayın Başbakan ’Sandık, milli iradenin namusudur’ diyor. Peki, Adanalıların namusu neden çiğnendi?” dedi.  

*** 

Adana’da AKP’nin bazı savcılar üzerinden siyasi operasyon yaptığı net bir şekilde ortaya çıktı. Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı CHP’li Yılmaz Büyükerşen’e de aynı türde suçlamalarla açılan bir dava var. Büyükerşen savunmasında,  “ Seçimlerde alamadıkları Büyükşehir Belediyesi’ni bu defa yargı formatıyla almaya çalışıyorlar. 

Bu da darbeye teşebbüstür ”  dedi. Büyükerşen,  “ Bu dava açıldıktan sonra arkadaşlarım psikolojik olarak zarar görmüştür. Üzüntüden genel sekreterim kalp krizinden vefat etmiştir ”  diye bilgi verdi. Yargı formatıyla seçim almak! Veya yargı formatıyla belediye başkanı düşürmek! Hani partinin adında  “ Adalet”  var ya...  “ Adalet ” i kendi emelleri doğrultusunda kullanmaya çalışıyorlar ama bu çirkin hesaplar hakimlerden geri dönüyor. Gerçi Türkiye, Osman Bölükbaşı’nı seçti diye Kırşehir’i ilçeye dönüştüren DP iktidarını da yaşadı ama bir ilde belediyeyi ele geçirmek için halkın sevdiği insanların şerefleriyle, itibarlarıyla, hatta hayatlarıyla oynamayı AKP iktidarı ile gördü... Van’da da böyle uydurma bir soruşturma yüzünden tutuklanan 100. Yüzyıl Üniversitesi genel sekreter yardımcısı Enver Arpalı intihar etmişti... AKP, yargı ve polis formatını ABD’li savcı Susanne Hayden’dan ve Amerikalı polislerden öğrendi. Ergenekon, Balyoz ve Casusluk soruşturmaları, bu formatlamadan sonra başlatıldı. Bu soruşturmalar sırasında da ölümlere sebebiyet verildi...  “Delillendirin”  emrini veren Abdullah Gül idi! 

*** 

Financial Times gazetesi, “Mursi gibi Erdoğan da seçim sandığından çıkan çoğunluk oyunun kendisine topluma saygısızca davranma hakkı verdiğini sanmakla suçlanıyor ” diye yazdı. 

Ne saygısızlığı, Erdoğan’ın,  “ Yakalayın, meydanı temizleyin, dağıtın, yürütmeyin ” emirlerini yerine getirirken adam öldürüyorlar! 

Üstelik AKP, bu iş için polis teşkilatını kullanmaya kalkışıyor. 

Polisler, hukuka aykırı emirleri yerine getirmeyince, bu defa bazı yetkililerin bilgisi ve hatta yönlendirmesi ile oluşturulan çeteler, Eskişehir’de olduğu gibi döverek adam öldürüyor! 

Cinayette sorumluluğu bulunan Eskişehir’in yöneticileri ise  “ Arkadaşları yapmış olabilir ” gibi uydurma iddialar ortaya atabiliyor! CHP Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ise, Ali İsmail Korkmaz’ın, doğrudan doğruya iktidarın tahrik ettiği polis şiddetiyle kaybedildiğini söyledi.  

*** 

Bu tehlikeli süreçten Türkiye’nin nasıl çıkacağı konusunda Bülent Tezcan,  “Türkiye’nin önündeki en önemli görev, iktidarın uygulamalarına karşı bir 
muhalefet bloğu oluşturma görevidir”  dedi. Bizim yıllardanberi gündeme getirdiğimiz bu öneri, CHP’den ilk defa yapılıyor. 

MHP’nin de bu bloğa katılması halinde, Türkiye, Meselelerini çözüm yoluna koyar. Bu iki parti, AKP terörünün seyircisi olursa, Halk bu meseleyi yine çözer ama AKP ile birlikte CHP ve MHP de tarihe karışır! 

Bakınız, artık dünya Erdoğan sonrasını konuşuyor.

Kaynak: AKP’nin Yargı ve Polis Formatı! 



AKP’nin yargı ve polis formatı! 
Arslan BULUT 
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yaz%FD-27443yy.htm?haber=27443

***



18 Aralık 2014 Perşembe

Polis ve jandarma dikkat: PKK çok ciddi bir alana el attı


Polis ve jandarma dikkat: 

PKK çok ciddi bir alana el attı



Bir süreden buyana PKK taraftarları futbol maçlarını tahrik için zemin olarak kullanmaya başladılar. Bu çok önemli toplumsal gelişmelerin tetikleyicisi olabilir. Bir hukukçu arkadaşım twitter üzerinden Yugoslavya iç savaşı öncesinde futbol maçlarında çıkan olaylara dikkatimi çekti. Kamu hukuku, soykırım ve Balkanlar konusunda uzman olan Dr. Gözde Kılıç Yaşin’den rica ettim ve bana Yugoslavya iç savaşı öncesinde gerçekleşen futbol merkezli çatışmalar ile ilgili bir bilgi notu hazırladı. Aşağıda bu nottan alıntılar yapacağım: 
Yugoslavya’da bölünme öncesinde bir zamanlar tüm Yugoslavların gururu ve takımı olan Kızılyıldız artık Sırp aşırı milliyetçiliğinin en büyük bayrağı olmuştu. Dinamo Zagrep de artık sadece Hırvatların takımıydı. İç Savaşı tetikleyen Kızılyıldız-Dinamo maçından üç yıl önce Sırp ve Hırvatların birlikte forma giydikleri Yugoslavya Ümit Milli takımı dünya şampiyonu olmuştu.
13 Mayıs 1990’da Kızılyıldız-Dinamo maçının galibi baştan belliydi. Kızılyıldız Zagreb’e şampiyonluğunu kutlamaya gidiyordu. İki tarafın aşırı milliyetçileştirilerek saldırganlaştırılmış fanatikleri henüz maç başlamadan birbirilerinin arabalarını ateşe vererek savaşı başlattı. Kızılyıldız’ın kendilerini “Kahramanlar” olarak adlandıran Delije taraftar grubundaki 3 bin kişi, yanlarında tel örgüleri imha edecek asit sülfüriklerle Zagreb’e gelmiş, liderleri Arkan eşliğinde 10 bin kadar Zagrebli ile iç savaşın bir nevi provasını yaptılar.
O dönemde Zagrep polisi multietnikti ancak olaylar başlayınca amirlerini de dinlemeyerek etnik gruplarına göre kavgada yerlerini aldılar. Çoğu Sırp kökenliydi ve Dinamo taraftarlarına coplarla saldırdı.  Sırp taraftarlar sülfürik asitle tel örgüleri eritip Dinamo Zagreb’in Kötü Mavi Çocuklar’ına saldırdı, onlar da bıçaklarla karşılık verdi.
Kızılyıldızlı Delije’lerin lideri olan Arkan, Kaplanlar adıyla dünyaca meşhur olan cinayet ve tecavüz çetesinin nüvesini Kızılyıldızlı holiganlardan oluşturdu. Hatta daha da güçlü bir çete kurmak için bir kez daha futbolu devreye soktu. Bu futbol savaşının tek günahkarı Sırplar değildi, en baştan itibaren Hırvatlar da en az Sırplar kadar savaş suçlusuydu.
Halihazırda 1980’li yıllarda Hırvat aşırı milliyetçiliğinin en büyük kalesi olan Dinamo Zagreb’in Maksimir Stadı artık yasa dışı silah ticaretinin en büyük merkezlerinden birisine dönüşmüş, Dinamo’nun armasındaki damalı bayrak Hırvatistan’ın yeni bayrağı olmuştu. Birçok Hırvat savaş suçlusu, iç savaş esnasında Sırp ve Boşnak kadınlara tecavüz ederken, Split ve Dinamo marşları söyleyecek, Sırplar da Kızılyıldız ve Partizan marşlarını savaş çığlıklarına dönüştürerek aynı iğrenç muameleyi Hırvat ve Boşnak kadınlara yapacaklardı.
Sırbistan ve Hırvatistan Euro 2000 elemelerinde aynı gruba düştü. Her iki maç da beraberlikle sonuçlanırken, saha dışında taraftarlar birbirlerinin arabalarını yaktılar. Sonradan Fenerbahçe forması giyecek olan Mirkoviç, Hırvat Jarni’yle birbirlerini boğazladıktan sonra oyundan atıldı ve Sırp aşırı milliyetçileri Çetnik’lerin selamını vererek sahayı terk etti. Zaten Hırvatistan’ın yeni damalı forması İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler ile işbirliği yapan Hırvat faşistleri Ustaşaların bayrağı ile aynıydı!
n İngiltere’deki futbol şiddetini anlatan Football Factory filminin Tommy Jones’u  holiganizm üzerine belgesel çekmeye gittiğinde Belgrad’ın köhne bir barında Zare adlı bir Partizanlı’nın bir Hajduk Split’li tribün liderine nasıl tecavüz ettiğini kendisinden geçerek anlattığı anda belki de ilk kez futboldan tiksindi çünkü Balkanlar’da futbol savaş, savaş da futboldu!
Bunlardan Yaşin’in çıkardığı sonuçlara gelince: “Futbol,  aşırı milliyetçiliğin canlandırılması ve kitleselleştirilmesi için kullanılan bir enstrüman olabilir. Futbol taraftarları holiganlaşmaya yatkındır, tüm marşlar insanlar üzerinde gururu arttıran ve saldırganlaşmaya yatkınlaştıran bir etki uyandırır, sahalarda da marşlar kullanılarak taraftarların enerjisinin ” öteki “ olarak belirlenene yönlendirilmesi sağlanabilir. Sadece bir etnik kökenin “öteki” olması gerekmez futbol, aynı etnik köken ve aynı din/mezhep ve aynı dil grubundan olan kişiler arasında dahi farklı takımları tutmaktan ötürü düşmanlaşma yaratabilen bir enstrümandır. Bir futbol takımına dönük aşırı duyguların tribünlerin etki altına alınması sayesinde milli duygulara dönüştürülmesi mümkündür. Bu milli duyguların aşırılaştırılması, taraftarların kısa sürede canavara dönüşecek birer saldırgana çevrilmesi son derece kolaydır.”
Sonuç olarak emniyet güçlerinin derhal statlar için yeni bir strateji geliştirmesi şart olmuştur. PKK’nın statları terörizmi kitleselleştirmek amacı ile kullanmasına izin verilmemelidir. Öte yandan Güneydoğu Anadolu’da bazı takımların yönetimlerine PKK sızlamalarının olduğu görülmektedir. Bu sızmalara karşı futbol federasyonunun derhal önlem alması gerekmektedir.