Naim Babüroğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Naim Babüroğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Aralık 2017 Perşembe

Kürt Devleti için taşlar tek tek döşendi

Kürt Devleti için taşlar tek tek döşendi

Naim Babüroğlu

naimbaburoglu@gmail.com

25.09.2017


Batı ülkeleri, Türkiye ve ulusçuluğa yönelen Arap ülkelerine karşı, sürekli Kürtleri kullandılar. 1918-1938 yılları arasında, Anadolu’da 12 Kürt ayaklanması çıkarken, Kurtuluş Savaşı sırasında dış kaynaklı ve din motifli 60 gerici ayaklanma oldu. Batılılar, Türkiye sınırları dışında kalan Kürtler üzerinde de çeşitli oyunlar oynadılar. Irak, Türkiye’den koparıldıktan sonra, İngiltere her sıkıştığında, Bağdat’taki Arap yöneticilere karşı Iraklı Kürt lider Şeyh Mahmut Berzenci’yi kullanarak Kürtlerin yoğun yaşadığı yerlerde ayaklanma başlatırdı. Dün Irak’ta Berzenci, Türkiye’de Şeyh Sait nasıl kullanıldıysa bugün de Barzani, PKK ve diğer terör örgütleri de öyle kullanılmaktadır.(1)
Batı ülkeleri, günümüzde Kürtler ve Siyasi İslam üzerine şekillendirdikleri Ortadoğu politikalarını, Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa’ya karşı da uygulamışlardı. İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Sir A. Calthorpe, 1919’da Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a gönderdiği gizli raporda şöyle yazıyordu: “Binbaşı Noel (İngiliz ajan), Kürt şefleriyle görüş birliğine varırsa, bundan büyük faydalar sağlayacağını söylüyor… Kürtler henüz Mustafa Kemal’e karşı ayaklanmadılar ama Noel bunu başaracağından emin.”(2)
İngiliz Ajanı Noel, Elazığ Valisi Ali Galip ile birlikte Sivas Kongresi’ni basmayı bile düşündü, fakat başaramadı. Mustafa Kemal Paşa, 1919’da Sivas Kongresi’nde yaptığı konuşmada şunları söyledi: “İngilizlerin amacının, para ile ülkemizde propaganda yapmak ve Kürtlere Kürdistan kurma sözü vererek onları aleyhimize ve bize karşı suikast düzenlemeye yöneltmek olduğu anlaşılmış, karşı önlemler alınmıştır.¨(3)
İngiltere’nin İstanbul Büyükelçiliği’nde görevli Türkiye uzmanı Ryan, 23 Eylül 1920 tarihli gizli raporunda: “Millicileri ezmek için iç ayaklanmalara güvenilmesi gerektiğini” yazıyordu.(4)
1925 yılında, Bağdat’taki Fransız Yüksek Komiserliği, Paris’e gönderdiği gizli raporda Şeyh Sait isyanı ile ilgili şunları yazar: “Şeyh Sait ayaklanması kendiliğinden birdenbire ortaya çıkmadı. Kürdistan dağları yabancıların kışkırtması ve desteği ile ayaklandı. Bu bölgede ortaya çıkan olaylar, İngilizlerin uğradıkları yenilgiden sonra hiç affetmedikleri Mustafa Kemal’e karşı yürüttükleri siyasetin bir parçasıdır. Kürt ayaklanması bundan daha iyi koşullarda patlak veremezdi. Ayaklanma, Türklerin Musul üzerindeki iddialarını araştıran komisyonda, Türklerin kendi topraklarındaki Kürtler arasında bile huzuru sağlayamayacağını gösterecekti.”(5)
International Press’in Londra muhabiri, 5 Ağustos 1930 tarihli gazetede şunları kaleme aldı: “Irak’taki Kürtler, Musul petrol bölgesinde yaşamaktadırlar… İngilizler, bu bölgeleri gerektiğinden fazla güçlük çıkmadan Irak’tan koparmak için, buralarda bir çeşit ‘Kürt Özerkliği’ oluşturmuşlardır. Amaç, İngilizlerin bu özerk Kürdistan ile Türkiye, Suriye ve İran Kürtleri özerinde çalışma yapabilecekleri bir merkez oluşturmaktır.”
ABD’nin Ortadoğu’ya vermek istedikleri yeni biçimi, ABD’li Profesör Noam Chomsky, 1983’te yayımlanan “Kader Üçgeni” adlı kitabında kaleme aldı. Kitapta, Kudüs Amerikan Girişimcilik Enstitüsünün raporuna yer verdi. Bu raporda şu bilgiler vardı: “Ortadoğu’da ulusalcılık ve ulusal kimlik yok edilmeli, bunun için de Ortadoğu Osmanlılaştırılmalıdır. Böylece bölgede Batı çıkarlarına karşı çıkacak ulusal güç ve direnç kalmayacak, sistemlerin çarkları rahatlıkla işleyecektir. ABD için en tehlikeli düşman ve tehdit, bağımsızlık tehdididir…”  
ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) eski Ortadoğu Direktörü Graham Fuller, 1990’da şunları söyledi: “Kemalizm bitti. Dünyadaki bütün liderler gibi o da sonsuza dek yaşayacak bir ürün veremedi. Oysa İncil ve Kur’an hala veriyor. Bu nedenle, kendisine entelektüel güven duyan Türkiye, İslam’ın günlük yaşamdaki yerini almasını yeniden düşünmelidir.”(6)
ABD’nin ünlü gazetecisi Seymour Hers, 2007’de yazdığı bir makalede bir ABD belgesine dayanarak, ABD, Suudi Arabistan ve İsrail’in bir mezhep savaşı çıkaracağını yazdı.
ABD’nin etkili Dışişleri eski Bakanı Kissinger 2014 yılında, Amerikan NBR Radyosuna verdiği demeçte: “1919-1920 yıllarında yapılan ittifaklarla kurulan ulusal sınırlar bir bütün olarak yıkılmalıdır” dedi.(7)
ABD’nin en önemli politika belirleyicilerinden Richard Haass, 2014 yılı sonunda, Suriye’nin geleceği ile ilgili olarak: “Esad ya da rejimden biri Alevi bölgesini yönetecektir. Kürtlerin güçlü bir özerkliği olacak, Sünni bölgesi de uzun süre IŞİD ve Sünni aşiretler arasında mücadele alanı olacak” demiştir.
Nisan 2003’te, Peşmergeler Türkmen şehri Kerkük’e girdi. Tapu ve Nüfus kayıtlarını yaktı. Kentin demografik yapısı değiştirildi. Türkiye, karşı çıkış anlamında ciddi bir varlık göstermedi.
Barzani, 2013’te Diyarbakır’a devleti yönetenler tarafından davet edildi. Konvoyla karşılandı. Caddeler bayraklarıyla donatıldı. Diyarbakır valiliği binasındaki ¨Ne Mutlu Türküm Diyene¨ yazısı kaldırıldı. Belediye Başkanı, ¨Kürdistan’a hoş geldiniz¨ dedi.
30 Eylül 2012’de, Siyasi iktidarın Parti Kongresi’nde, Mesud Barzani kürsüye çıkarken ¨Türkiye seninle gurur duyuyor¨ sloganları atıldı. Barzani konuşmasında, ¨Kendi özgürlükleri için mücadele eden tüm güçleri destekliyoruz¨ dedi. Bu söz aslında hedefini açıklıyordu.(8)
Türkiye, Irak Merkezi hükümeti dışlayarak, Barzani’yi devlet başkanı statüsüyle karşıladı. Protokolde bayrağı yer aldı.
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi televizyonunda, hava raporlarında Türkiye’den 22 ili haritasında gösterdi. Yetkililerden hiç kimse karşı çıkmadı.
Bağdat’ın karşı çıkmasına rağmen, Ticaret anlaşmaları yapıldı.
Tabi, bu kadar taş döşendikten sonra iş Barzani’nin bu taşlarda adım atmasına gelmişti. O da uygun zamanı kolladı, ABD, Rusya ve İsrail’i arkasına alarak Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit edecek Bağımsızlık referandumuna gitti. Kerkük’ü de sınırlarına katacak şekilde oyununu oynadı.
Bu adım, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına ve ulusal güvenliğine açık bir tehdittir. Ama taşlar döşenmişti. Barzani, sadece bu taşlar üzerinde adımlarını atıyor.
Dünün çözüm olarak görülen politikaları, bugünün önemli problemleri olarak karşımıza çıkıyorsa, stratejide ve ulusal çıkarların belirlenmesinde büyük sıkıntı var demektir.  
Tarih, 25 Eylül 2017 Bağımsızlık Referandumu’nu Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit açısından önemli bir kırılma noktası olarak kaydetmiştir.
 “Uluslararası ilişkilerde dostluklar ya da kişisel ilişkiler değil, ebedi çıkarlar vardır” sözü geçerliliğini hiç yitirmedi.

(1) Bitmeyen Oyun, Metin Aydoğan, Umay Yayınları, İzmir, 2005.
(2) Uğur Mumcu, Kürt-İslam Ayaklanmaları, Tekin Yayıncılık, 1995.
(3) Uğur Mumcu, Kürt-İslam Ayaklanmaları, Tekin Yayıncılık, 1995.
(4) Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, C.1.,  İstanbul, 1973.
(5) Bitmeyen Oyun, Metin Aydoğan, Umay Yayınları, İzmir, 2005.
(6) Cumhuriyet Gazetesi, 26 Şubat 1990.
(7) Mehmet Yuva, Aydınlık Gazetesi, 10 Eylül 2014.



https://www.gercekgundem.com/kurt-devleti-icin-taslar-tek-tek-dosendi-4431yy.htm

***

Türkiye’yi bekleyen tehditler!

Türkiye’yi bekleyen tehditler!


Naim Babüroğlu

naimbaburoglu@gmail.com

16.10.2017

1991 yılında Körfez Savaşı’ndan sonra, Kuzey Irak’taki Kürtleri o zamanki Irak lideri Saddam Hüseyin’e karşı korumak için ABD liderliğinde İngiliz, Fransız uçak ve helikopterlerinden oluşan kuvvet, Türkiye (İncirlik, Pirinçlik) üzerinden “Çekiç Güç” harekâtını gerçekleştirdi. 1991 yılında, Irak Hava Sahası’nda 36’ncı paralelin kuzeyi ile 32’nci paralelin güneyi “Uçuşa Yasak Bölge” ilan edildi ve bu bölge Irak Hava Kuvvetleri’ne yasaklandı. Bu uygulama, ABD işgalinin başladığı 2003 yılına kadar 12 yıl sürdü. Çekiç Güç, 12 yıl boyunca Kuzey Irak’ta Kürt Devleti’nin kurulmasına şemsiye oldu ve PKK’nın canlanmasına uygun ortam sağladı.

Kuzey Irakta ilan edilen “Uçuşa Yasak Bölge” ve “Çekiç Güç”ün varlığı sayesinde, “Hükümet Dışı Organizasyonlar (NGO)”, “yardım kuruluşları” görüntüsü altında Kürt Devleti’nin temellerini attılar.

1991 yılında, Birinci Körfez Savaşı’nda Irak’a saldırı öncesinde, ABD Türkiye’den cephe açmaya karar vermişti. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, ABD Başkanı Bush’la anlaşmıştı. Türk Silahlı Kuvvetleri o dönemde buna karşı çıktı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay, Cumhurbaşkanı Özal'ın Irak'taki maceraperestliğine direndi ve 1990'da istifa etti. Torumtay, 1994 yılında yayımladığı anılarında: “Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Türkiye’yi plansız, hazırlıksız ve donanımsız olarak Irak topraklarına, Irak savaşına ABD önderliğindeki saflarda dâhil etme kararını engellemenin tek yolu olarak istifayı uygun bulduğunu”(1) belirtmişti.

2003 yılında, ABD işgalinin başladığı ve Bağdat’a binlerce ton bombanın yağdırıldığı ilk saatlerde, ABD televizyon kanalı CNN’den yapılan canlı röportajda, Amerikan Kongresi’nin önemli üyelerinden Les Apsin büyük bir heyecanla: “Petrol bölgelerinin hâkimiyetinin ele geçirildiğini, İsrail’in güvenliğinin sağlandığını, Amerika’nın tek büyük güç olarak dünyaya gücünü ispatladığını” söyleyerek savaşın hedefine ulaştığını belirtiyordu.
ABD Dışişleri eski Bakanı Rice, daha Ulusal Güvenlik Danışmanı iken, 7 Ağustos 2003’te Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) kapsamında, 23 ülkenin sınırlarının değişeceğini söylemişti.(2)  Bunun için de CIA görevlendirilmiş ve operasyonlara başlamıştı. CIA’nın desteği ile BOP uygulanmaya başlanmış ve Arap Baharı fırtınasıyla, ülkeler kargaşaya sürüklenmişti.

Sonuçta:

1- Kuzey Irak’ta yapılan bağımsızlık referandumuyla, Türkiye’nin 22 ilini de içine alan Bağımsız ve Birleşik bir Kürdistan’ın önemli bir halkası tamamlanmış,
2- Kuzey Irak’tan başlayıp, Kuzey Suriye’ye oradan Akdeniz’e açılan ve Türkiye’nin toprak bütünlüğünü doğrudan tehdit eden bir terör koridorunun taşları döşenmiş,
3- PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG, Suriye’nin yaklaşık %30’unu ele geçirmiş ve ABD tarafından düzenli bir ordu durumuna getirilmiş,
4- ABD ve Batı ülkeleriyle kriz ya da kriz öncesi dönem yaşayan Türkiye, ABD’nin bazı yaptırımlarıyla baş başa kalmıştır.

ABD’nin önümüzdeki süreçte, Suriye'de PYD/YPG’ye desteğini artırarak NATO’da ve batı ülkelerinde Türkiye'yi yalnızlaştırma politikasını izleyeceği gerçeği de göz ardı edilmemeli. Bu arada, Türkiye’deki İncirlik üssü yerine alternatif yer çalışmasına başlandığı, ABD’deki düşünce kuruluşları tarafından dillendirilmekte.
Suriye’de, Rusya’nın savaşı kazandığını söyleyebiliriz. Putin’in Suriye’deki siyasi hedefi çok açık ve netti. Rusya'nın Suriye'ye yerleşmesi ve güvenebileceği bir yönetimin işbaşında olması. Bu yüzden Rus generalleri de askeri hedeflerin seçiminde çok rahattı. Suriye'nin başkenti başta olmak üzere, diğer kentleri teröristlerden temizlemek ve Suriye ordusunun kontrolü ele geçirmesine yardımcı olmak. Putin, ABD'ye Suriye ve Irak'ta ayar verecek kadar, az maliyetle çok kazanç elde etti. 

Bu, durup dururken olmadı. Putin, Stratejinin temel unsurlarını Kuvvet-Zaman-Mekan'ı (Yer) iyi kullandı. Suriye’den sonra, ekonomi alanındaki adımlarıyla Irak coğrafyasına da pençesini attı.

İdlib’te yürütülen operasyonların tamamlanmasıyla, Suriye'de savaşın sonuna gelineceği, fakat yer yer çatışmaların süreceği bir gerçek. Yani, Putin’le birlikte  Esad’ın da savaşı kazandığı şimdiden söylenebilir. Çatışmanın sonlandırılması ise yıllar alır.
İdlib sonrası, PYD/YPG bölgesine özerklik ya da federe bir yönetim verilmesi sürecinin tartışmalarına hazır olunmalı. ABD ve Rusya’nın, PYD/YPG'nin kontrol ettiği bölgelerde özerk/federe bir yapıyı destekleyecekleri bir sır değil. Rakka ve Deyrizor doğal gaz alanları, Kerkük’te olduğu gibi ana anlaşmazlık bölgeleri olacaktır.
Bu gelişmeler, Türkiye’nin ulusal çıkarları ve ulusal güvenliği doğrultusunda strateji geliştirmesini zorunlu kılmakta. İdlib sonrası, Afrin’in ve Menbiç’in YPG’den arındırılması ve Süleyman Şah Türbesi’nin yerine konuşlandırılması, Türkiye’nin BEKA’sı yönünden yaşamsal önemdedir. Kuzey Irak, Kuzey Suriye'den; Bağdat, Şam'dan ayrı değerlendirilmemelidir. Suriye ve Irak'ın toprak bütünlüğü, Türkiye'nin bütünlüğü açısından bir sigorta niteliğindedir. Coğrafya ülkelerin geleceğini belirler. Türkiye, Irak-İran-Suriye ile ittifak yapmalı, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğü için Rusya’yla işbirliğini sürdürmelidir.

Ve, tarih ulusların tarlasıdır, ne ekersen onu biçersen… Rüzgar ekersen fırtına, fırtına ekersen deprem…

(1) Necip Torumtay, Necip Torumtay’ın Anıları, Milliyet Yayınları,  İstanbul, 1993.

(2) Washington Post Gazetesi (Transforming The Middle East), 7 Ağustos 2003.


https://www.gercekgundem.com/turkiyeyi-bekleyen-tehditler-4469yy.htm


Öğrenilmiş Başarısızlık ülkeyi savaşa sürükler mi?

Öğrenilmiş Başarısızlık ülkeyi savaşa sürükler mi?




Naim Babüroğlu

naimbaburoglu@gmail.com

06.07.2017

ABD SADECE BİR MÜTTEFİK,
Cumhurbaşkanı’nın 16 Mayıs 2017’de Trump’la görüştüğü ABD ziyaretinde, terör örgütü yanlısı göstericilere karşı sergiledikleri davranışlar nedeniyle, 12 korumanın ABD’de tutuklanması kararı çıktı. Dolayısıyla, bu korumalar ABD’ye gidemeyecek. Bu bir ilk. FETÖ başının ABD tarafından Türkiye’ye iade edilmeyeceği de kesinleşmiş gibi. Oysa, ABD yakın zamana kadar hem NATO müttefiki hem de stratejik ortak değil miydi? ABD Dış İlişkiler Konseyi (Council of Foreign Relations-CFR), ABD’nin dış politikasını belirleyen en önemli düşünce kuruluşudur. CFR Başkanı Richard Haass: "Türkiye’nin Suriye’de Kürtlere karşı uyguladığı askeri harekatlar, Türkiye’nin Amerika’nın belki müttefiki olabileceğini ama asla ortağı olamayacağını gösterir nitelikte. ABD'nin politikasını, stratejik olarak tekrar değerlendirmenin zamanıdır.¨ dedi.(1) Yani, ABD Türkiye’nin sadece bir müttefiki…
ALMANYA KRİZİ
Almanya da, ABD’nin tutuklama kararı aldığı korumaların kendi sınırlarına girmesi durumunda tutuklanacağını açıkladı. Bu da bir ilk. Ayrıca, 7-8 Temmuz 2017’de Almanya’da gerçekleşecek G-20 zirvesine katılacak Cumhurbaşkanı’na, Türklere hitaben konuşma yapmasına izin verilmedi. Alman yetkililer, Cumhurbaşkanı’nın Türkiye'ye ait diplomatik temsilciliklerde açıklama yaptıktan sonra, bu konuşmanın video mesajı aracılığıyla yayımlanmasını da yasakladı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni temsil eden Cumhurbaşkanı’na karşı yapılmış bu yasaklama, şiddetle kınanması gereken bir ilk.  Almanya, Türkiye ile ekonomik ilişkileri bir yana,  sadece AB içinde en güçlü ülke değil, aynı zamanda NATO’da da sözü geçen bir üye. Yani, Almanya’nın Türkiye’ye karşı bu sert tutumunun, hem AB’ye hem de NATO’ya yansıma potansiyeli yüksek. Türkiye, Anayasa değişikliği referandum sürecinde, Almanya ve Hollanda’yla ipleri koparmıştı, ancak gerginlik bu denli tırmanmamıştı.
IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ REFERANDUMA GİDİYOR
Barzani Yönetimi, Kuzey Irak’ta Kerkük’ü içine alacak ¨Bağımsızlık Referandumu¨nun 25 Eylül 2017’de yapılacağını ve referandum kararından dönülmeyeceğini açıkladı. Oysa Barzani Türkiye’de siyasi iktidarın en yakın müttefiki değil mi? Bağımsızlık Referandımu, PKK’nın hedefi olan ve KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği) Sözleşmesi’nde yer alan, ¨Bağımsız ve Birleşik Kürdistan¨  hedefi dikkate alındığında Türkiye’nin BEKA’sını (devamlılığını, ölmezliğini) olumsuz etkilemez mi? Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY), kendi televizyonunda yapmakta olduğu bağımsızlık referandumu kampanyasında, Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni haritasında gösteriyor. Türkiye’nin yumuşak gücü (soft power), Türkiye’yi bölen haritaya engel olamadı mı? İyi de, sert gücün (hard power) caydırıcılığına ne oldu? Ya da yumuşak ve sert gücün birlikte kullanımı olan akıllı güce ne oldu?
Türkiye’nin kırmızıçizgisi durumunda olan Kerkük’e Kürdistan Bayrağı asıldı. Kerkük Valisi Necmettin Kerim; "Kürdistan bayrağı Türkiye'de, İstanbul ve Ankara'da göndere çekiliyorsa Kerkük'te neden çekilmesin?" dedi.(2)  Valinin kastettiği; Barzani’nin Ankara ve İstanbul ziyaretinde, IKBY bayrağının hem protokolde hem de gönderde yerini almasıydı. IKBY yayın organı Rûdaw, Twitter hesabında yaptığı paylaşımda, ¨Kürdistan bayrağı ilk kez İstanbul'da gönderde¨ ifadesini kullandı.(3) Bu bir ilkti, çünkü IKBY bir devlet statüsünde değildi. Ama Türkiye, bir devlet gibi tutum sergilemişti.
SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ YERİNDE KALSAYDI
Türkiye-Suriye sınırının 37 kilometre güneyinde bulunan Türk toprağı Süleyman Şah Saygı Karakolu (Türbesi), 22 Şubat 2015’te bulunduğu bölgeden tahliye edilerek sınırın yaklaşık 200 metre yakınına getirildi. Suriye’de, Süleyman Şah Türbesi’nin tahliye edilmeden önceki yerinde şu anda PKK’nın kolu YPG terör örgütü var. Acaba, Süleyman Şah Türbesi tahliye edilmeseydi, PKK Menbiç’te kalabilir miydi? Türbe, Menbiç’in doğu kenarındaydı. Ya da Fırat’ın doğusunda bir PKK koridorundan söz edilebilir miydi?
KATAR KRİZİ
Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE); ABD’nin desteği ve izniyle Katar’a karşı bir cephe oluşturdular. Türkiye, gecikmeksizin Katar’ın yanında yer aldığını bildirdi. Katar’a kurulacak üs için asker gönderilmesi konusundaki yasayı, hızla meclisten geçirdi. Mısır, Suudi Arabistan, Bahreyn ve BAE’lerinin karşısında yer aldığını açıkça ilan etti. Oysa Suudi Arabistan, Türkiye’de siyasi iktidarın en yakın dost ülkesi değil miydi? Ya da Katar’ın açıkça desteklenmesi yerine, tarafsızlık politikasıyla uzlaşmacı aktör olunabilseydi, Körfez  ülkelerle ilişkiler daha iyi olmaz mıydı? Katar emirinin değişmesi veya ABD’nin talimat vermesi durumunda, Türkiye kalan tek dost ülke Katar’ı da kaybetmez mi?
YUNANİSTAN’IN YARATTIĞI FİİLİ DURUM
Ege Denizi'nde bir Yunan Sahil Güvenlik botu, 3 Temmuz 2017 günü Türk bayraklı yük gemisine ateş açtı.(4) "Türk bayraklı geminin Rodos Limanı'na gitmeye zorlanması ve gemiye ateş açılması ile uluslararası hukuk kuralları ihlal edilmiştir" yorumları yapıldı.(5) 

Yunanistan’ın, ¨Ege Denizi’nde Antlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmemiş Ada ve Adacık ve Kayalıklar (EGAAYDAK)¨ Statüsündeki 18 ada/adağı işgal ederek fiili durum yarattığı konusu basında sıkça haber oldu. Oysa 21 yıl önce, 30 Ocak 1996 gecesi, Yunanistan’ın benzer fiili durum yaratması sonucu, Türk SAS komandoları Kardak kayalığına çıkmış ve Türkiye’nin kararlılığı açıkça gösterilmişti.
Ve sonuç olarak; ABD’yle, AB’yle, İran’la, Irak’la, Suriye’yle, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle problemleri olan bir Türkiye var. Türk-Rus ilişkileri şu anda iyi ancak, Rusya küresel güç olduğundan durum aniden tersine dönebilir. Yani bir Katar var, bir Barzani var… Barzani de Türkiye’nin aleyhine bağımsızlık referandumuna gidiyor. Katar’ın ne olacağı ise belli değil. PYD/PKK tehdidi bir yana. Dört yıllık doktora tezi bile, bu politikayla ulaşılan baş döndürücü başarıyı çözemez… Tez için belki bir ip ucu verilebilir: “Hedef Stratejinin anahtarıdır; mantıklı ve tutarlı olmayan hedeflere hiçbir strateji ile ulaşılamazdı.¨ Ve insanın aklına tek kurşun atmadan, Hatay’ı Türkiye topraklarına katan Atatürk geliyor ister istemez… 

O zaman Türkiye hep kazanmıştı… 
Komşu ülkeler de… 
Peki ne oldu?

(1) Odatv, 27 Nisan 2017, 08.05.
(2) Hürriyet, 19 Mart 2017, 18.58.
(3) Sözcü, 26 Şubat 2017, 21.43.
(4) Hürriyet, 3 Temmuz 2017, 17.10.
(5) Yeniçağ, Bilun Çelik, 5 Temmuz 2017, 12.30.



Kaynak: Öğrenilmiş Başarısızlık ülkeyi savaşa sürükler mi? - Naim Babüroğlu

***