MURAT KARAYALÇIN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MURAT KARAYALÇIN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Şubat 2016 Salı

SONRADAN DİPLOMAT OLANLAR YASASI




SONRADAN DİPLOMAT OLANLAR YASASI  



      Geçtiğimiz hafta TBMM'de kabul edilen 'Torba Kanun' ile büyükelçilik yapan memur kökenli olmayan kişilerin Türkiye'ye dönüşte Dışişleri Bakanlığı kadrosuna alınabilmesinin yolu açılmıştı. Bu yeni düzenlemeye Dışişleri Bakanlığı'ndan emekli olan, Dışişleri Eski Bakanları ve yine emekli 150 Büyükelçi ve başkonsolostan itiraz geldi ve Cumhurbaşkanı Gül'den adım atması istendi. Yayınlanan bildiride Dışişleri Bakanlığı'nın kurumsal yapısının tahrip edileceği savunuldu. İşte yayınlanan o bildiri:


Dışişleri Eski Bakan ve Büyükelçilerinden itiraz,
21 Temmuz 2013 


" Dışişleri Bakanlığı Teşkilat Kanununda yapılması kabul edilen değişiklikler hakkında 150 emekli Büyükelçinin ve emekli Başkonsolosun kamuoyuna duyurmak istediği hususlar aşağıda sunulmaktadır:

"KURUMSAL YAPIYI TAHRİP EDECEK"

Bir hafta kadar önce TBMM’de görüşülmekte olan “torba yasa” tasarısına Genel Kurul'da verilen önerge ile eklenen maddeyle, Dışişleri Bakanlığı'nın Teşkilat Kanununda yapılması öngörülen değişiklik, Cumhuriyetin en önemli ve köklü kurumlarından birisi olan Dışişleri Bakanlığı'nın kurumsal yapısını derinden tahrip edecek niteliktedir.

7 Temmuz 2010 tarihli ve 6004 sayılı Dışişleri Bakanlığı’nın Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun, Bakanlık dışından yurtdışına Büyükelçi olarak atananların, merkeze döndüklerinde, ihtiyaç halinde, Bakanlıkta çalışmalarına ve Büyükelçi ünvanını kullanmalarına, daha önce bir başka kamu kurum veya kuruluşuna mensup olmaları koşuluyla, izin vermekteydi. 

Ancak bu kişiler Müsteşar, Müsteşar Yardımcılığı, Genel Müdürlük gibi, sadece meslek memurlarının üstlenebileceği görevlere getirilememekteydi. Bir kamu kurum veya kuruluşuna mensup olmayanlardan yurt dışına Büyükelçi olarak atananlar ise, yurda dönüşlerinde Dışişleri Bakanlığı bünyesinde yer almıyorlardı.


BİLDİRİYE DESTEK VEREN DIŞİŞLERİ ESKİ BAKANLARI:


Prof. Dr. Ali BOZER, 
Hikmet ÇETİN, 
Mesut YILMAZ, 
Murat KARAYALÇIN, 
Prof. Dr. Mümtaz SOYSAL, 
Prof. Dr. Şükrü Sina GÜREL, 
Vahit HALEFOĞLU. 

Eski Devlet Bakanı ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Kamran İNAN da Bildiriyi desteklediğini belirtti. 


BİLDİRİYİ İMZALAYAN BÜYÜKELÇİLER 

Dışişleri Müsteşarlığı Görevinde Bulunmuş Emekli Büyükelçiler: 

Şükrü ELEKDAĞ, 
Ercüment YAVUZALP, 
Nüzhet KANDEMİR, 
Özdem SANBERK, 
Onur ÖYMEN, 
Korkmaz HAKTANIR, 
Uğur ZİYAL, 
Ertuğrul APAKAN.

Emekli Büyükelçiler: 

Acar GERMEN, 
Ahmet BANGUOĞLU, 
Ahmet ERTAY, 
Ahmet ERMİŞOĞLU,
 Ahmet GÜRKAN, 
Akın ALPTUNA, 
Alev KILIÇ, 
Ali ARSIN, 
Ali KÖPRÜLÜ, 
ALİ Engin OBA, 
Ali Hikmet ALP, 
Ali Vural ÖKTEM, 
Altan GÜVEN, 
Ateş BALKAN, 
Aydan KARAHAN, 
Aydemir ERMAN, 
Ayhan KAMEL, 
Aydın İDİL, 
Aydın ŞAHİNBAŞ, 
Aydın TOSUN, 
Aydın YEĞEN, 
Baki İLKİN, 
Balkan KIZILDELİ, 
Barlas ÖZENER, 
Bilge CANKOREL, 
Bilal ŞİMŞİR, 
Bilgin UNAN, 
Bozkurt ARAN, 
Burhan ANT, 
Candan AZER, 
Candemir ÖNHON, 
Cenap KESKİN, 
Deniz BÖLÜKBAŞI, 
Deniz UZMEN, 
Dinç ERDÜN, 
Duray POLAT, 
Emin GÜNDÜZ, 
Ender ARAT, 
Engin TÜRKER, 
Ercan ÖZER, 
Erdal TÜMER, 
Erdoğan SANALAN, 
Ergün PELİT, 
Erhan ÖĞÜT, 
Erhan YİĞİTBAŞIOĞLU, 
Erkan GEZER, 
Ertuğrul KUMCUOĞLU, 
Fatma Fırat TOPÇUOĞLU, 
Fazlı KEŞMİR 
Ferhat ATAMAN, 
Feryal ÇOTUR, 
Gündoğdu CAN, 
Gün GÜR, 
Güner ÖZTEK, 
Halil DAĞ, 
Haluk SAYINSOY, 
Hilâl BAŞKAL, 
Hüseyin ÇELEM, 
Hüseyin PAZARCI, 
İlhan YİĞİTBAŞIOĞLU, 
İnal BATU, 
İnci TÜMAY, 
Kaya İNAL, 
Kaya TOPERİ, 
Kurtuluş TAŞKENT, 
Mehmet EZEN 
Mehmet GÖRKAY, 
Mengü BÜYÜKDAVRAS, 
Mithat BALKAN, 
Murat BİLHAN, 
Murat OĞUZ, 
Murat SUNGAR, 
Mustafa AKŞİN, 
Mümin ALANAT, 
Nabi ŞENSOY, 
Naci AKINCI, 
Nazım BELGER, 
Nazmi AKIMAN, 
Necati UTKAN, 
Numan HAZAR, 
Nuri YILDIRIM, 
Nurettin KARAKÖYLÜ, 
Oktay AKSOY, 
Onur GÖKÇE, 
Orhan AKA, 
Orhan ERDİVANLI, 
Osman BAŞMAN, 
Oya TUZCUOĞLU, 
Ömer ALTUĞ, 
Ömer ERSUN, 
Ömer ŞAHİNKAYA, 
Ömer ZEYTİNOĞLU, 
Ömür ORHUN, 
Önder ALAYBEYİ, 
Önder ÖZAR, 
Pulat TACAR, 
Reşat ARIM, 
Salih Zeki KARACA, 
Sanlı TOPÇUOĞLU, 
Senbir TÜMAY, 
Sencar ÖZSOY, 
Sevinç DALYANOĞLU, 
Sönmez KÖKSAL, 
Suha UMAR, 
Sumru NOYAN, 
Süha NOYAN, 
Şule SOYSAL, 
ŞÜKRÜ TUFAN, 
Taner BAYTOK, 
Tanju ÜLGEN, 
Tansu OKANDAN, 
Temel İSKİT, 
Teoman SÜRENKÖK, 
Tugay ULUÇEVİK, 
Tuluy TANÇ, 
Turgut TÜLÜMEN, 
Turhan FIRAT, 
Türkekul KURTTEKİN, 
Uğur ERGUN, 
Uluç ÖZÜLKER, 
Umur APAYDIN, 
Ümit PAMİR, 
Ünal MARAŞLI, 
Ünal ÜNSAL, 
Üstün DİNÇMEN, 
Varol ÖZKOÇAK, 
Veka İNAL, 
Volkan VURAL, 
Yahya AKKURT, 
Yalçın TUĞ, 
Yusuf BULUÇ, 
Zeki GÖNEN.


Şimdi getirilen yeni düzenleme ise, daha önce bir kamu kurum veya kuruluşuna mensup olsun veya olmasın, Büyükelçi veya Daimi Temsilciliğe atananların yurt dışı görevlerinden dönüşlerinde, Büyükelçi ünvanını koruyarak Bakanlıktaki mesleki uzmanlık gerektiren üst makamlara getirilebilmelerini ve meslek memurlarıyla aynı hükümlere tabi olup, aynı haklardan yararlanmalarını öngörmektedir.

" DIŞİŞLERİ MESLEĞİNDEN GELMEYENLER..."

Böylece, kökeni itibariyle Dışişleri mensubu olmaksızın yurt dışına Büyükelçi veya Daimi Temsilci olarak atananlar, yurda dönüşlerinde Müsteşar, Müsteşar Yardımcısı, Genel Müdür gibi en üst düzeydeki makamlara getirilebileceklerdir. Bunun anlamı, Dışişleri mesleğinden gelmeyen ve hiç kamu hizmetinde bulunmamış dahi olabilecek bu kişilerin, Dışişleri'nde 20-30 yıl boyunca kesintisiz hizmet vermiş ve önemli yüksek kademelere sınav ve çeşitli elemelerden sonra yükselebilmiş meslek memurlarının görevlerini üstlenmeleridir.

" DIŞARIDAN ATANANLAR "

Bu ise, Bakanlık'ta ‘dışarıdan atananlar’ ve ‘kariyer memurları’ şeklinde iki farklı yüksek düzeyli yönetici sınıfı yaratacak ve yerleşik , denenmiş hiyerarşik düzeni altüst edecektir. Ayrıca, keyfilik, kayırma ve lütuf riskini arttıracak bir gelişmeyle birlikte, mevcut personelin kendi kurumuna olan itimadını ve çalışma şevkini kıracak; dolayısıyla, kamu yararını ve ulusal çıkarları ciddi şekilde zedeleyecek bir durumla karşılaşılabilecektir.

Tüm dünyada bir kariyer olarak algılanan diplomasi mesleği, geniş açılı bir dünya vizyonu, ileriyi görebilme basireti, uluslararası ilişkilere bütünsel biçimde genel bakış açısı ve uzun meslek yıllarının getirdiği bir birikim gerektirmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk diplomasisi , dünyadaki saygın yerini, iyi yetişmiş ve nitelikli kariyer memurlarına sahip olmak , güçlü kurumsal yapısına ve kıdem hiyerarşisine sadakatla bağlı kalmak sayesinde sağlamıştır.

Dışişleri kadroları şimdiye kadar siyasi yelpazenin değişik bölümlerinde yer alan çeşitli partilere mensup Dışişleri Bakanlarıyla çalışmışlardır. Zira, görevlerinin siyasi makam yerine karar almak değil, bu makama doğru karar verebilmesi için gerekli bütün bilgileri sunmayı ve ülkemizin çıkarlarını ciddi şekilde tehlikeye sokabilecek gelişmelerin önlenmesi için samimi uyarıları cesaretle ortaya koymayı, memuriyet anlayışlarının vazgeçilmez bir gereği olarak kabul edegelmişlerdir.

" CUMHURBAŞKANI'NDAN ADIM BEKLYİORUZ "

Dışişleri Bakanlığı mensupları, gerek asırlar boyunca Osmanlı döneminde, gerek Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana, gelenek, mesleki birikim ve kurumsal deneyimlerini, ülke çıkarlarını her düzey ve konumda korumak, geleceğe yönelik dış politika ilke ve hedeflerini şekillendirmek ve gerçekleştirmek amacıyla, büyük bir titizlik, duyarlılık ve şehitlik dahil her türlü fedakârlıkla hizmet veregelmişlerdir.

Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlığı, Cumhurbaşkanlığı dönemlerinde Dışişleri Bakanlığının bu özellik ve niteliklerini yakinen tanıdığına inandığımız Sayın Cumhurbaşkanından, Dışişleri Bakanlığı'nın kurumsal kimliğinin korunması için gerekli adımları atmasını bekliyoruz."



http://www.hurriyet.com.tr/disisleri-eski-bakan-ve-buyukelcilerinden-itiraz-23777474

29 Aralık 2015 Salı

CHP'de Kürtçü Darbe Tezgahı, Konusunda CHP'yi bir yıl önce Uyarmıştık





Kılıçdaroğlu ve Kürtçü darbe konusunda 
CHP'yi bir yıl önce Uyarmıştık



CHP'de Kürtçü Darbe Hazırlığı



















Gökçe Fırat
CHP'de Kürtçü Darbe Tezgahı

Tam da o dönemde CHP içinde önemli bazı örgütsel değişiklikler oldu. CHP İstanbul örgütü tümüyle feshedildi, örgüt tepeden tırnağa değiştirildi. CHP vitrinine ise Önder Sav’ın yerine Kılıçdaroğlu çıkarıldı.

Bu ikilinin oralara özellikle getirildiği ise ancak şimdi anlaşılıyor. Büyük medya önce Kılıçdaroğlu’ndan bir kahraman yaratmaya girişti daha sonra da onu CHP’nin İstanbul adayı yaptı.

Tüm bu süreç içinde Deniz Baykal büyük medyanın CHP’ye olan büyük desteğini sevinerek karşıladı. Türkiye’de hiçbir seçimde görülmeyen bir destek Kılıçdaroğlu ’na verildi. O kadar ki neredeyse tüm gazete ve televizyonlar açıkça halka Kılıçdaroğlu’na oy verme çağrısı yaptılar.

Ancak seçimin hemen ertesinde bu desteğin amacı daha net ortaya çıkmaya başladı. CHP’ye destek veren medya bu defa Baykal’ın yerine Kılıçdaroğlu’nun geçmesi için kampanya başlattı.

Seçimlerde CHP’nin büyük başarı kazandığı propagandasına dayanan bu kampanya kısa vadede Baykal’ın koltuğunu sarsmayabilir. Ama artık Baykal’a karşı yeni bir darbe tezgahlandığı ortadadır.

Deniz Baykal hatırlarsa İnönü’ye karşı Ecevit de aynı şekilde öne sürülmüş ve İnönü hiç beklemediği bir kurultay yenilgisi almıştı. Baykal o dönemde Ecevit ekibinde olduğu için o darbeyi gayet iyi hatırlayacaktır.

Şimdi aynı tezgah işlemektedir. Ecevit’in nasıl da gizli bir Fethullahçı olduğu, halkçı denilen liderin nasıl da özelleştirmeci olduğu, hele hele Clinton’un karşısında nasıl iki büklüm olduğu, Amerikanın kucağına nasıl oturduğu çok çok sonra çıkacaktı ortaya, ama o dönemlerde Türkiye dağa taşa Karaoğlan yazıyordu.

Baykal’a değil Atatürkçü tabana darbe

Bu defa estirilen Kılıçdaroğlu fırtınası da benzer bir dinamik izliyor. Ama bu defa hiçbir şey gizli değil. Kılıçdaroğlu ve ekibi açıkça dincilerle kol kola, açıkça laikliğe karşı, açıkça Kürtçü.

Bir yanda İstanbul’da CHP’yi bir Kürtçü aşiret yapısına dönüştüren Gürsel Tekin, diğer tarafta PKK ile açıkça işbirliği yapan bir Murat Karayalçın.

Ama bu darbe Baykal’a yapılıyor sanmayın. Asıl darbe CHP tabanına yapılıyor. Bugüne kadar laiklikten taviz vermeyen, Atatürk milliyetçiliğine bağlı CHP’li yığınlar bu şekilde Kürtçülüğe ve dinciliğe alıştırılıyor. Bu süreç üç beş yıl sonra artık CHP tabanının da Kürtçü ve İslamcı olmasıyla sonuçlanacaktır.

CHP tabanına virüs verilmiştir. Bu virüs hızlı ilerlemez ama yavaş yavaş tüm tabana yayılacaktır. Bir süre sonra Amerika’nın ve büyük medyanın ve elbette Fethullahçıların istediği CHP ortaya çıkacaktır.

Bu, Amerika’nın Kuvayı Milliye’yi, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerini, Kurtuluş Savaşı ordusunu, Büyük Millet Meclisi’ni yok etme yolundaki son adımıdır.
Bugüne kadar tüm sağı teslim alan, Kürtçüleri avucunda tutan Amerika artık CHP’de de tüm dizginleri ele alacaktır.

Sevr haritasına karşı çıkmayacak, Sevr’de Kürdistan olarak gösterilen Güneydoğu’ya “bölge” diyecek, oraya özerklik isteyecek, hatta kendi kaderini tayin hakkına saygı duyacak, azınlıkların dinsel haklarını teslim edecek ama aynı zamanda tüm cemaat ve tarikatlara da aynı serbestiyi tanıyacak, ülkeyi Anzavurların avcuna bırakacak bir CHP yönetimi yoldadır ve CHP tabanı da bu duruma razı olacaktır.

Kısacası Türkiye’nin Atatürkçü damarı kesilmektedir ve CHP’nin artık bunu hissedecek bir durumu da yoktur.

(TÜRKSOLU, sayı 232, 13/04/2009)


Serap Yeşiltuna

CHP'de Kürtçü darbe hazırlığı

Doğan grubunun desteğiyle CHP içinde yeni bir darbe tezgahlanıyor: Kürt Darbesi.
Bu öyle bir darbe ki, sadece Kılıçdaroğlu’nun seçimlerde yakaladığı ivmeyle açıklanacak ve ona bağlanacak türden değil.
Daha seçimlerden çok önce başladı CHP’yi de bu Kürtçülük rüzgarına kaptırma sevdası.
Baykal, Tayyip’in Güneydoğu çıkarmasının hemen ardından, boynunda puşisiyle “etnik kimlik şerefimizdir” siyasetine başlamıştı ve bugün “Kürt sorunu” merkezine çekilmiş durumda.

İstanbul İl Başkanlığı merkezinde başlayan Kürtçülük

Kimler eliyle yapılıyor peki bu diye soracak olursak galiba burada bu kez Baykal mağdur. Ya da kendi kazdığı kuyuya kendi düşüyor diyebiliriz. Çünkü Kürtçülük açılımının mimarı Baykal’ın bizzat kendisi tarafından parlatılan isimlerden biri olan İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin.
Çarşaf açılımının da mimarı olan Gürsel Tekin, Karslı bir Kürt ve Kürtçülüğüyle “solculuğu” iç içe geçmiş isimlerden.
Seçim döneminde de Kılıçdaroğlu’nun yanında en çok sivrilen kişi. Aslında Kılıçdaroğlu’nun arkasındaki gizli el de denebilir. Ve en çok görünen, en çok konuşan isim. Hatta seçim gecesi Baykal evinde oturmuş TV’den seçim sonuçlarını izliyorken, basına açıklamalarını yapan isim. Yani bu seçimleri konuşurken CHP’yi değil de, CHP İstanbul İl Örgütü’nü ve Gürsel Tekin’i konuşmak gerekiyor.
Gürsel Tekin ve Kılıçdaroğlu’nu överek Baykal’ı indirme propagandası iki koldan yürütülüyor. Bir yanda Doğan Medya, diğer yanda da Zaman gazetesi aracılığı ile Fethullahçılar tarafından.
“Baykal gitsin ve Kılıçdaroğlu ile Gürsel Tekin gelsin. Bakın o zaman CHP oylarını nasıl artıracak.”
“İyi de bundan size ne” demek geliyor insanın içinden çünkü “ne Atatürkçüsünüz ne de CHP’li.”
Ancak ABD bir kez düğmeye bastı ve tüm piyonlarına farklı koldan aynı propagandayı yaptırıyor.

Varoşlardan yükselen etnikçilik

Kurdukları denklem basittir: CHP kötü, Kılıçdaroğlu ve Tekin iyi. Ancak bu kötülüğün ve iyiliğin kıstasları hiç de bizim tartıştığımız eksende yürümüyor.
Yıllardır Atatürkçüler olarak CHP’yi eleştiriyoruz. Ama sadece iktidar olamadığı için değil, Altı Ok’u reddettiği ve ideolojik olarak oradan oraya yalpaladığı, kimliksiz, duruşsuz bir parti olduğu için.
Türkiye’nin sahil şeridine kilitlendiği, kırsaldan, varoştan halktan tamamen koptuğu için eleştiriyoruz.
Milliyetçiliği bıraktığı, devletçiliği, halkçılığı elinin tersiyle reddedip liberal bir parti olduğu, özelleştirmelere, IMF’ye karşı koyamadığı için eleştiriyoruz. Elbette Baykal’ı da bunun için eleştiriyoruz.
Ancak şimdi Baykal gitsin, Kılıçdaroğlu ve Tekin gelsin diyenlerin derdi bu değil. Tam tersine artık daha da batağa çekilmiş bir CHP yaratmaya çalışıyorlar.
Bunu yaparken de CHP’nin çevre ve varoşlardan oy aldığını artık halka yöneldiğini bunun da birebir Gürsel Tekin’in başarısı olduğunu yutturmaya çalışıyorlar.
Taraf’tan Rasim Ozan Kütahyalı: “Yurttaşla birebir temas halinde, ilçe ilçe kasaba kasaba kasaba, mahalle mahalle gezerek emekten ve yoksuldan yana bir siyaset”ten bahsediyor.
Gürsel Tekin’in “ağır abi” tavırlarıyla, halkın içindenmiş görüntüsü yaratmaya çalışması, bürokrat tipli siyasetçi anlayışının dışında “tüccar” tavrı birilerine hoş görünüyor olabilir ancak bu halkla temasın değil halk dalkavukluğunun yeni bir biçimi. AKP o zaman en halkçı parti! Öyle ya AKP’li vekiller çok daha halktan görünüyor. Tayyip değil mi vatandaşın sofrasına oturup zaman zaman onun ekmeğini bölüşen.
Hatta bu ikilinin çok daha “sol” bir görüntü çizdiği iddiaları da Doğan’ın solcu gazetesi Radikal’den geliyor. Müthiş ikili, hem halkçı, hem de solcu.
Basının dediğine göre CHP ile halk arasında, varoşlar arasında bir köprü kurulmuş da bizim haberimiz yok!

Tekin ve Kılıçdaroğlu’nu kahraman yapan etnik kökenleri

Gürsel Tekin’i CHP’nin Tayyip Erdoğan’ı yapanlar, Kılıçdaroğlu için Türkiye’nin Karaoğlan’ı diyenler CHP dışından CHP içine doğru coşkulu bir “dönüşüm” havası başlattılar.
Bu öyle bir dönüşüm ki belki CHP’yi iktidara taşıyacak, CHP’den yeni bir AKP yaratabilecek bir dönüşüm. Biz bunu destekleyemiyoruz çünkü bu bizim anladığımız anlamda bir dönüşüm değil.
Yeni ekip CHP’yi Altı Oktan daha da uzaklaştıracak, onu daha da liberalleştirip Kürtçüleştirecek bir dönüşüme sokuyor.

Parlayan isimler:

Gürsel Tekin, Karslı bir Kürt.
Kemal Kılıçdaroğlu, Tuncelili bir Kürt.
Murat Karayalçın, Kürtçülüğün bayraktarı!

Etnik kökenleri bizi hiç de ilgilendirmiyor ancak bu isimlerin parlama nedeni maalesef etnik kökenleri ve Kürtçülüğe yaktıkları yeşil ışık.

TV ekranlarından konuşan Kılıçdaroğlu “Kürt açılımı yapacak mısınız?” sorusuna “Kürtler konuşsunlar ne açılım istiyorlarsa söylesinler yapalım” diye cevap veriyor. Diyarbakır’a gidip açılım yapmaktan bile bahsediyor.

Obama’nın gelişinin ardından da hemen Baykal’la görüşerek Kurultay talebinde bulunarak “liderlik talebim yok, arkanızdayım ama yeni yönetim kurulsun” diyor.
Ve CHP, 11 Nisan’da parti meclisi toplantısında Kurultay’a gitme kararı alıyor.
Yeni yönetim kurulacak. Konuşulan Kılıçdaroğlu’nun MYK’ya alınması, Karayalçın’ın CHP içinde aktif göreve getirilmesi hatta başdanışman olması.
Ancak Doğan Medya’nın da Fethullahçıların da hedefi çok daha büyük.
Reha Muhtar “Tayyip Bey yanlısı yandaş basın bile Kılıçdaroğlu gelsin, ortalık renklensin diye davul çalıyor, CHP’den hala ses seda yok. CHP bu seçimde kaybetti ama Kılıçdaroğlu gelirse iş değişir.” diyerek süreci hızlandırmaya çalışıyor.

İlk Kurultay için hedeflenen Baykal’ın düşürülüp, Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa, Gürsel Tekin’in de yardımcılığa getirilip, Karayalçın’ın başdanışman yapılması ve parti içinde yeni bir ayıklamayla Kürtlerin aktif hale getirilmesidir.
Bu seçimlerde bazı yerlerde PKK’ya yakın isimlerin CHP’den aday yapıldığı düşünülürse değişim çok yakında ve bunun adı tam bir Kürt darbesi.
Öyle ki özellikle Taraf gazetesi başta olmak üzere yeni ikiliyi tutanların en önemli tezi de bunların Baykal gibi Ergenekon’un avukatlığını yapmıyor oluşu. “Gürsel Tekin, Kürttür ve Kürt meselesine de duyarlıdır” diyen Sabah yazarı Mahmut Övür, Taraf’a verdiği röportajda “Şimdi çok açıktan söyleyemiyorlar ama Tekin çetelere karşıdır, Baykal’ın tepkisini çekmek istemiyor ama Ergenekon’a onun gibi bakmıyor.” demeye getiriyor.
Yani yeni ekip aynı zamanda AKP’nin tezgahının da destekleyicisi ve belki de PKK’yla mücadele etmiş paşaların yargılanmasını isteyecek kadar da Ordu düşmanı. Bunu zaman gösterecek.

Baykal “ Etnik kimlik ” Havuzunda boğulacak

Kısacası “vah Baykal” demekten kendimizi alamıyoruz. Kendi açtığı Kürtçülük çukurunun içine kendi düştü.
Baykal seçimlerin ardından “AKP, DTP ile benzeşerek, DTP ile kaynaşarak, devletin hizmet ve yatırım olanaklarını kullanarak DTP’yi etkisizleştirmeye çalıştı ama insanlar bu aldatmacayı itti” diyerek AKP’yi eleştiriyordu. Ancak bu Kürtçülük yarışının içinde CHP de vardı. Parti programını bile “etnik kimlik şerefimizdir” söylemi üzerinden değiştiren Baykal “etnik kimlik” havuzunda boğulmak üzere. Baykal’a acıyacak değiliz ancak görünen o ki bu havuzda asıl boğulmak istenen Türk milleti.

“Baykal gitsin, Baykal gitsin” diye çırpınan Atatürkçüleri artık çok daha tehlikeli bir dönem bekliyor. “Baykal nasıl olsa koltuğunu kimseye terk etmez” diye de düşünmesinler Amerika düğmeye bastığı an Baykal o koltuğu bu Kürtçü ekibe devretmek zorundadır.

CHP bu işten başarıyla çıkabilir mi peki?

Elbette çıkabilir. Çünkü bundan sonra bir yedek olarak tutulacaktır.
İktidar olamaz mı? Elbette olabilir, elbette varoşlardan da oy alabilir.
AKP nasıl alabildiyse, nasıl bir dilenci ekonomisi sistemi kurduysa, nasıl popülist bir söylem geliştirdiyse CHP’de yapabilir.
Ancak bunun adı ne halkçılık ne de Atatürkçülük olur. Gürsel Tekin çizmeleri giyip varoşlara gider gitmesine-söylendiğine göre 38 bin 600 km yol katetmişler Kılıçdaroğlu’yla - ancak “yeni halkçı” CHP, ne özelleştirmelere karşı çıkar, ne IMF’ye ne de Amerika’ya. Varoşlardaki çaresiz vatandaş da bu kez CHP’ye oy vermiş olur belki ama kaderi baki kalır.
Kürtçülüğün önünü açacak tüm söylemlerle DTP’ye yeni bir düşman kardeş gelmiş olur o kadar. Bugün AKP nasıl DTP ile rekabet ederek bir yandan Kürtçe kanalla, Barzani, Talabani dalkavukluğuyla Kürtçülüğü geliştiriyorsa bunun destekçilerinden biri de CHP olur.
Atatürk’ün kemiklerini sızlatan çizgi yani.
Ömrü Kürt isyanlarıyla mücadele etmekle geçmiş, laikliği kabul ettirebilmek için her türlü tehlikeyi göze almış, kadını esaretten kurtarmış Atatürk’ün kurmuş olduğu parti Kürtçülüğün ve çarşafın esareti altında.
Doğan Medya’nın, Fethullahçıların “açılım! açılım! açılım!” çığlıkları etrafında Kürtçüler tarafından kuşatılmış olarak!
Gerçekten vah Baykal diyoruz, yazık olacak.

(TÜRKSOLU, Sayı 232, 13/04/2009)





Özgür Billur

Kılıçdaroğlu'nun Kürt açılımı

Kimi saf Atatürkçülerimiz Kemal Kılıçdaroğlu’nu CHP’yi düzlüğe çıkaracak kişi olarak görmek istiyor. Ancak Kılıçdaroğlu, CHP’yi tamamen Kürtçü bir rotaya oturtmak isteyenlerin “sevimli yüzüdür”. Dürüst, çalışkan imajıyla parlatılan Kılıçdaroğlu’nun arkasındaki isimlere bakınca ne demek istediğimiz anlaşılacaktır.
Örneğin Belediye seçimlerinde Kılıçdaroğlu’nu elinden tutup meydan meydan gezdiren Gürsel Tekin. Bu kişi Kürt açılımı konusunda kendi partisini AKP kadar cesur olmamakla eleştirmedi mi?
Gürsel Tekin’in haklı olduğunu itiraf edelim. Çünkü CHP, özü itibariyle AKP’nin Kürt açılımı politikasına karşı değil. Anadilde eğitim, etnik kimliğin tanınması, Kürtçe televizyon ve radyo, Kürdoloji Enstitüsü gibi öneriler SHP genel sekreterliği döneminde Deniz Baykal’ın hazırlattığı ve bugün de savunduğu raporda var. Ama CHP, Tekin’in de dediği gibi bunları cesurca savunmayıp, AKP’ye karşıymış gibi yapıyor.
Sen hem ayrı bir etnik kimliği tanı, hatta bunun bir şeref olduğunu programına yaz, hem de üniter devleti savun! Kimse yemez bunu, diyemiyoruz. Çünkü kimi Atatürkçüler Kılıçdaroğlu gibi Truva atlarına inanıp CHP’nin Kürt açılımına karşı olduğuna inanabiliyor.
Kılıçdaroğlu’nun ne amaçlarla öne çıkarıldığını hâlâ anlamayanlara onun Kürt meselesi ile ilgili açıklamalarını dikkatlice okumalarını tavsiye ederiz. Mesela Adıyaman ziyaretinde yaptığı şu konuşma: “Adına ne dersek diyelim, ister Kürt, ister doğu sorunu, Türkiye’nin 30 yıldır yaşadığı bir sorun var. Eğer terör sonlanacaksa, bu konuda sağlıklı bir adım atılacaksa CHP bu soruna ilgisiz kalmaz. Öteden beri zaten ilgisiz kalmıyordu. İçimizde Kürt kökenli, Türk kökenli, Çerkez kökenli, Laz kökenli kardeşlerimiz var. Bu coğrafyada kardeşçe yaşamak zorundayız.” Kılıçdaroğlu, konuşmasının sonunda ortak bir çözüm olursa CHP’nin de destek vermeye hazır olduğunu kaydetti.
Türkiye’yi bir etnik kimlikler ülkesi haline getiren ve Türklüğü bu etnik kimliklerden biri olarak gören anlayışın PKK veya AKP’den ne farkı var?
CHP’yi Atatürk’ün partisi, Kılıçdaroğlu’nu da ideal genel başkan olarak görenlere Atatürk’ün şu sözünü hatırlatıyoruz: “Bugünkü Türk milleti siyasi ve içtimai camiası içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdad devirleri mahsulü olan bu yanlış tevsimler, birkaç düşman aleti, mürteci beyinsizden maada hiçbir millet ferdi üzerinde tesellümden başka bir tesir hasıl edememiştir.”
Türklüğün, düşmanlarımız tarafından kullanılan etnik kimlikler tarafından yok edilmemesi için Türk milleti mücadele etmelidir. İçimizde faaliyet yürüten gizli Kürtçülere karşı uyanık olmak da bu mücadelenin bir parçasıdır.

(TÜRKSOLU, sayı 252, 07/09/2009)





..