Hikmet ÇETİN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hikmet ÇETİN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Şubat 2021 Pazar

FETULLAH GÜLEN DOSYASI BÖLÜM 3

FETULLAH GÜLEN DOSYASI BÖLÜM 3



Fetullah Gülen,Tuncay Güney,Cem Karaca,Dedeman Otel,Moon Tarikatı, Kasım Gülek, Siyonist, Yahudiler,Çevik Bir, Hikmet Çetin, İsmail Cem, Mesut Yılmaz,


Kendi memleketimizde şimdiye kadar, çeşitli Hıristiyan mezhep­lerinin liderleriyle diyalog içinde olduk. Bu naçiz gayretlerin boşa çıkmadığını âcizane ifade etmek isteriz. Amacımız bu üç büyük dinin inananları arasında hoşgörü ve anlayış yoluyla bir kardeşlik tesis et­mektir. Bizler bir araya gelmek suretiyle sözde medeniyetler çatışmasının gerçekleşmesini görmek isteyen yolunu şaşırmış ve şüpheci kimselere karşı dalgakıranlar gibi, isterseniz bariyerler gibi deyin, kar­şı durabiliriz.Geçen yıl bazı ünlü uluslararası bilim adamlarının katıldığı medeniyetler arası barış ve diyalog konulu bir sempozyum düzenledik. Bu gayretin başarısından aldığımız teşvikle bu tür etkinlikleri tekrar­lamak istiyoruz. Hali hazırda üç büyük dinin bağlıları arasındaki bağ­ları güçlendirmeye yönelik olarak dinlerarası diyalog konusunda Vatikan'ın da temsil edileceğini ümit ettiğimiz bir konferans düzenle­me sürecinde bulunuyoruz.Yeni fikirlerimiz varmış iddiasında bulunmuyoruz. Yine müsamahanıza sığınarak, bu misyonun hedeflerine yakından hizmet etmek için üstlenmek istediğimiz birkaç teklifte bulunmayı arzu ediyoruz. Hıristiyanlığın üçüncü bin yılına girişi münasebetiyle yapılacak kutla­malar vesilesiyle Ortadoğu'daki Antakya, Tarsus, Efes ve Kudüs gibi bazı kutsal yerlere müşterek ziyaretleri içeren birçok etkinlik önermek istiyoruz. Bunu Sayın Cumhurbaşkanımız Demirel'in, cenaplarının ülkemizi ziyaretine ve mezkûr kutsal mekânları göstermeye davetini tekrarlamak için bir fırsat addediyoruz. Anadolu halkı size misafirperverliğini göstermeyi ve zevkle selamlamayı hararetle beklemektedir. Filistinli liderlerle diyalog kurmak suretiyle Kudüs'ü birlikte ziyaret etmemize davetiye çıkarabiliriz. Bu ziyaret bu mübarek şehri Hıristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanların, hiçbir kısıtlama, hatta vize dahi olmaksızın serbestçe ziyaret edebileceği uluslararası bir bölge olarak ilan etme gayretlerine yönelik dev bir adım teşkil edebilir.

Üç büyük dinden liderlerin işbirliği ile ilki Washington DC'de olmak üzere muhtelif dünya başkentlerinde bir konferanslar serisinin gerçekleştirilmesini teklif ediyoruz... İkinci serinin zamanı için Hz. İsa'nın doğumunun 2000. yıldönümü ideal olabilir.Bir öğrenci değişim programı da çok faydalı olacaktır. İnançlı genç insanların birlikte eğitim görmesi birbirlerine yakınlıklarını artıracaktır. Öğrenci değişim programı çerçevesinde üç büyük dinin babası olduğu ikrar edilen Hazreti İbrahim'in doğum yeri olarak bilinen, Urfa şehrindeki Harran'da bir ilahiyat okulu kurulabilir. Bu ya Harran Üniversitesi'ndeki programların genişletilmesi suretiyle, ya da üç dinin ihtiyaçlarını da temin edecek şümullü bir müfredata sahip bağımsız bir üniversite şeklinde gerçekleştirilebilir.Önerilen programlar aşırı büyük işler gibi algılanabilir; ama bun­lar erişilmez değildir. Dünyada iki tip insan vardır. Bazıları kendilerini topluma adapte etmeye çalışır. Diğer bazıları ise topluma uymaktansa toplumu kendi değerlerine adapte etmek ister. Toplum bütün iler­lemeleri bu ikinci tip insanlara borçludur. Onları yarattığı için Rabb'e şükürler olsun.”[10]
Şimdi lütfen merakımızı bağışlayın!

1- Fetullah Gülen'e, Papayla görüşmek ve işbirliğine girişmek üzere; Türkiye ve dünya Müslümanları böyle bir yetki vermiş midir? Yoksa malum ve mel’un merkezler mi o'na böyle bir kılıf geçirmiştir?
2- Bu tavrı ve telaffuzlarıyla, İslam'ın tebliğcisi ve temsilcisi mi, yoksa Vatikan'ı da kontrolüne alan Siyonizm’in hizmetçisi midir?
3- Hz. Peygamber Efendimizin devrinin önemli devlet liderlerine gönderdikleri ve "Ya, bozuk ve batıl inançlarınızı bırakıp İslamiyet'e ve benim risaletime iman edersiniz. Ya da tüm tebaanızın da günahını yüklenerek cehenneme girersiniz." İçerikli mektuplarıyla, Fetullah Gülen'in Papaya yazdığı mektubunda söyledikleri aynı şeyler midir? Hâlbuki Peygamber Efendimizin tavrı, izzet ve davet, bununki ise, zillet ve teslimiyettir.
4- F. Gülen, haddini aşarak, “bugüne kadar İslamiyet'in hep yanlış anlaşıldığını ve bunun Müslümanların suçu olduğunu” söylüyor ve doğrusunun kendisi tarafından ortaya koyulacağını ima ediyor!.. Peki, bugüne kadar sahip çıktığını iddia ettiği Bediüzzaman ve Onun izlerini takip ettiği tüm Ehl-i Sünnet uleması; İslam'ın neresini yanlış anlamışlardı ve hangi yanlışları Müslümanlara öğütlemişlerdi?
5- Papayı Türkiye'ye davet ve kutsal yerleri ziyaret teklifini, Süleyman Demirel adına tekrarlama yetkisini ve cesaretini kendisine kim vermişti? Yoksa mason Demirel'le, özel bir ilişki içinde miydi? Hani bu Hoca ve ekibi siyasetten uzak kimselerdi?
6- Urfa'da 3 dinin ortak eğitimini verecek ilahiyat okulunu açma kararı, İsrail'le birlikte mi verilmişti?  Çünkü AKP'li Belediye Başkanı döneminde bu proje, İsrail yardımıyla Urfa'da gerçekleştirilmişti.
7- Fetullah Gülen, acaba insanlığı, en azından kendi taraftarlarını; İslami değerlere göre yeniden düzeltmek ve yeryüzünde adil bir düzen yerleştirmek isteyen ender ve önder bir şahsiyet miydi? Yoksa Papalık Konseyinin basit bir parçası, Papa hazretlerinin ve GAP'ta yatırım yapan İsrail'in bir hizmetçisi miydi?

Şu ABD’li Prof. niye ısrarla uyarmaktaydı?

Chalmers Johnson (University of California'da emeritus Profesör): “The sorrows of empire, New York, 2004” kitabında, ABD'nin dış politikasının tümüyle Wolfowitz gibi Neo-Conların söz sahibi olduğu Pentagon’un elinde olduğunu, Beyaz Saray'ın by-pass edildiğini belirtiyordu. "ABD, ona buna demokrasi sat­mak istiyor,  Ortadoğu'ya da  "demokrasi yok" gerekçesiyle müdahale ediyor, ama kendisi demokrasinin ilkelerinden uzaklaşıyor. ABD adeta bir imparatorluk oldu ve militarist bir düzen içinde yönetiliyor. Ancak, ABD imparatorluğun diğer imparatorluklardan ayıran önemli bir özellik var: ABD imparatorluğu bir "üsler imparatorluğu"dur. İngiliz ya da Fransızlar gibi gittiği yerlerde toprak İşgali amacı taşımıyor, dünyanın değişik bölgelerini "Üs"leri aracılığıyla kontrol altında tutup, ele geçirmeyi hedefleyen bir imparatorluktur Amerika..." diye uyarıyor ve ekliyordu:

“ABD, askeri malzemelerini Türkiye üzerinden nakletmek için 7 liman ve 6 havaalanını kullanma izni aldı. ABD'nin kullanı­mına verilen liman ve alanlara ilişkin karar yürürlüğe girdi. Bush'un açıkladığı "Türkiye cephe ülkesidir;" sözleri ABD'ye verilen liman ve üslerle daha bir an­lam kazandı.

Haber turuma devam ediyorum sevgili okur, nasıl hoşunuza gidiyor mu? Bambaşka bir dala konuyoruz, ne âlâkası var demeyin, an­layana; 'En büyük Yahudi nişanı Nazarbayev'e verildi. Dünya Yahudileri Konseyi, Kafkasya'nın enerji merkezlerinden Kazakistan'ın Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’e, medeniyetlerarası diyaloğa katkılarından dolayı, "Uluslararası Maimonides Nişanı - en büyük Yahudi nişanı" verdi. Avrasya Kuruluşları Birlikleri temsilcileri ve Nazarbayev ödül töreni­nin ardından, Kazakistan-Astana'da yeni yapılan Orta Asya'nın en büyük sinagogu Rachel-Habad Lyubavivch'i törenle açtılar.”[11]
Bu en büyük Yahudi nişanının Nazarbayav'e verilmesinin diğer önemli sebebi ise; Fetullah Gülen'in okullarına yaptığı destek olduğu konuşulmaktadır.
Fetullah Gülen'le MOON ve MASON ilişkileri kafa karıştırmaktaydı!
Moon tarikatı ile Fetullah teşkilatı arasındaki örgütlenme modellerindeki Siyonist ilişkileri yanında en önemli benzerlikse birinin Mesihliğe, diğerinin ise İslam temsilciliğine ve Mehdiliğe soyunmalarıdır. Her ikisini de organize eden, Amerika'daki Siyonist kuruluş; CSIS'tır.CSIS 1962'de Georgetown Üniversitesi'nde kurulmuştu. Amerikan devletine ve özellikle petrol ve silah şirketlerine hizmet veriyordu. Dış ülke yöneticileriyle, bürokratlarıyla, Amerikan çıkarlarına dolaylı ya da dolaysız hizmet verecek akademisyenlerle bağlar kuran CSIS, bir devlet kurumuyken, yeni dünya düzenine uyum sağlamak üzere şirkete dönüştürülüyordu. CSIS, Ortadoğu petropolitik araştırmalarıyla da dikkat çekiyordu. Ortadoğu bölümünün içinde Türkiye'ye de ayrı bir bölüm açılıyor, CSIS birimlerinin yönetimlerinde istihbarat örgütlerinde ve yabancı ülke­lerdeki diplomatik misyonlarda dünya deneyimi kazanmış eski dev­let memurları bulunuyordu. Üçüncü ülke adamları da bu şeflere raporlar hazırlıyordu.CSIS yabancı devletlerin görevlilerini de gerektiğinde ABD'de konuk edip, ilgili konularda konferans vermelerini sağlıyordu. Bunların arasında Türkiye başbakanları da bulunuyordu. Hatta CSIS, Kafkasya petrol boru hatları ile ilgili toplantılarını Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığında gerçekleştiriyordu. Sonraları Başba­kanlık danışmanlığına getirilen, DSP milletvekili ve Ecevit'in ABD gezilerinde en büyük yardımcısı, 2002 yılında Kıbrıs’tan sorumlu Devlet Bakanı, Harvard mezunu Tayyibe Gülek komitenin sekreterliğini yürütüyordu. CIA'nın bile bir üst kurumu gibi çalışan CSIS Fetullah Gülen'in de en büyük destekçisi oluyordu.
Çok sayıda ülkenin yanı sıra ABD'de de "lobby" oluşturmak gerekçesiyle cemaat okulları kurulması bir gazetede şu ilginç açıklamayla yer almıştı:
"Gülen'in şimdiki planı, ABD'de Türklere de, Amerikalılara da eğitim verecek bir üniversite açmaktır. Virginia eyaletine bağlı kü­çük bir yerleşim birimi olan Staunton'da, boşaltılmış bir hasta­ne binasını devralan "Fetullahçı" grup, burada binden fazla öğrenci kapasiteli bir üniversitenin kurulması çalışmalarına başlamıştır. Gülen Londra'da kolej açmış, matematik doktoru bir Fetullahçı: Staunton Belediyesi ile anlaşması halinde, üniversitenin dünyanın her yanından gelecek öğrencilere "evet" diyeceğini açıklamıştır.[12]

"Fetullah Gülen'in" adamları tüm dünyada, Tanzanya'dan Çin'e çoğunluğu eski Sovyetler Birliği Türki cumhuriyetlerinde yer alan 200'den fazla okul kurmuşlardır. Bu okullar İslam'dan çok güya Türk milliyetçiliğini esas alan ılımlı İslam felsefesini yaymaktadır. Balkanlar'dan Çin'e, Türkiye'yi model alan bir seçkinler kadrosu yetiştirmeyi amaçlamıştır. Bu kuruluşlar Müslüman olmayan öğrencileri alarak belki de İngilizceyi temel eğitim dili olarak kullanmaları nedeniyle, sadece seçkinlerin ço­cuklarını okutmaktadır.

Şimdi: İngilizce dilinde eğitim yapmayı esas alan bu kurumların hangi "Türk milliyetçiliğini" esas aldığı, ya da nasıl olup Tanzanya veya Çin yönetimleri, seçkin aile çocuklarının "Türk Milliyetçiliğini esas alan" bir eğitimden geçirilmesine göz yumdukları, niçin sorulmamaktadır?
Siyonist Yahudi Graham Fuller: "The man and his movement" (Bir Adam ve Hareketi) diye alkışlamıştı!?

26-27 Nisan 2001 tarihlerinde, Georgetown Üniversitesi'nde CMCU'nun son konferansının konusu "F. Gülen: The man and his movement (Bir adam ve onun hareketi) idi. Bu konferansta F. Gülen'in son elli yılda gelişen İslami hareketler içinde kurumlaşan tek hareket olduğuna dikkat çekildiğine ve eski CIA şefi Graham Fuller'in RAND şirketi adına Türkiye Nurculuğunu araştırmaya baş­lamış olduğuna dikkat edilirse ABD ile "entegrasyon"un liberal olarak tamamlanmak üzere olduğu söylenebilirdi.CMCU konferansına katılanların kimlikleri ve deneyleri, Georgetovvn Devlet Üniversitesi'nin yanı sıra ABD yönetiminin ve Yahudi örgütleri ile Alman Stiftung'larının Türkiye'deki din ve ifade hürriyetine verdikleri değerin açık bir göstergesiydi(!): Toplantıya katılanların özellikleri işin ne denli ciddiye alındığını göstermekteydi.

Alan Makowsky: ABD Dışişleri istihbarat Bürosu eski şefi, Körfez savaşında ordu danışmanı, İsrail destekçisi WINEP (Washington Institute for Near East Policy) elemanı.

George Harris: ABD eski dışişleri görevlisi, eski Ankara B.elçisi, istihbarat uzmanı, Asya, Ortadoğu, Güneydoğu Asya uzmanı.

Roscoe Suddarth: Mali 1961, Lübnan 1963-65, Yemen 1967, Ürdün 1974-1990 istihbarat görevlisi, Middle East Institute başkanı.
Graham Edmund Fuller: Yemen, Cidde, Uzakdoğu CIA görev­lisi, ABD Hava Kuvvetlerine bağlı RAND şirketi yöneticisi. Şimdi­lerde Türkiye'deki Nurcu hareketini ve "Irak, Bahreyn, Suudi Ara­bistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki çeşitli "Şii Müslü­man Cemaatlerin gelecekteki politik rolleri'ni Rend Francke ile bir­likte araştırıyor. Şii araştırması projesinin amacı, "Şiilerin özgürlü­ğü, siyasete ve yönetime katılımlarının geliştirilmesinin yollarını bulmak" olarak belirtilmektedir.

Bekim Akal: Wolkswagen Stiftung, Almanya (Yahudi).

Osman Bakkar: Georgetovvn CMCU Malezya Seksiyonu İslâm Kürsüsü Başkanı.
Thomas Mitchel: Vatikan Cizvit Seksiyonu sorumlusu, İstanbul Bediüzzaman ve "medeniyetler arası diyalog" konferansları katılımcısı.
Mücahit Bilici: Sosyolog, Boğaziçi Üniversitesi.
Yasin Aktay: Prof. ODTÜ.
Fahri Çakı: Sosyolog; İstanbul Üniversitesi'nden sonra Temple'da Nurcu Hareketin Sosyo-Ekonomik gelişmesi tezini hazırlıyor.
Ahmet Kuru: Bilkent Üniversitesi, Fatih Üniversitesi. Utah Üniversitesi doktora öğrencisi.
Zeki Santoprak: ABD Rumi Forum Başkanı, Marmara İlahiyat Fakültesi, El-Ezher, Harran Üniversitesi. Şimdi Washington Katolik Üniversitesi'nde.
Hakan Yavuz: Utah Üniversitesi.
Elizabeth Özdalga: Prof. ODTÜ, CHP araştırmacısı, İsveç Enstitüsü müdürü, İslâm Konferansı örgütleyicisi, "Adsız Kahraman: Fetullah Gülen Cemaatinin kadınları arasında Bireysellik ve İçselleşmiş Yansıma" tebliği sahibi.
Bayram Balcı: Fransa Milli İltica Bürosu, Paris Arap Dünyası görevlisi, Fransa Dışişleri Orta Asya Araştırmaları Enstitüsü'nde kadrolu eleman.
Berna Turam: McGill Üniversitesi/Kanada
ABD Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Din Hürriyeti Bürosunca hazırlanan "Din Hürriyeti-Türkiye Raporu"nda "İslamic Leader" ve  "Moderate İslamic Leader" olarak kayıtlara geçirilen F. Gülen'in hakları Amerikan devletince resmen savunulduktan sonra, ilginin boyutu genişletilmekte ve Amerikan devletinin ünlü üniversite­sinde akademik bir düzeye yükselmekte olduğu görülüyordu. Bu "bilimsel" toplantıyı CMCU ve "The Rumi Forum" düzenlemişti.Bu tür "bilimsel" toplantıların sonuçlarının resmi raporlara etkisi elbette olumlu olacaktı.  ABD Dışişleri Bakanlığının raporlarında "Ilımlı İslami Lider" olarak sıfat kazanan F. Gülen, 2002 yılı Din Hürriyeti Raporu'nda "İslamic philosopher and leader/İslam Filozofu ve Lideri" olarak nitelenmeye başlanmıştır.Aynı raporun 44. paragrafında "Din Hürriyeti Tacizleri" başlığı altında "Ahmadi Muslims" cemaati diye Cüppeli Ahmet Hoca'ya da sahip çıkılmıştır.[13]

ABD'de son toplantıysa 19-20 Nisan 2004'de Washington'daki John Hopkins Üniversitesi'nde "Abant in Washington-İslam Laiklik ve Demokrasi: Türk Deneyimi"  adı altında yapılmıştı.

Toplantının programına göre, "hoş geldiniz" konuşmalarını Francis Fukuyama ve "Abant Platformu" başlığıyla Bilgi Üniversitesi'nden Mete Tuncay yaptı. Açılış konuşmalarını ise diyanetten sorumlu Devlet Bakanı Prof. Mehmet Aydın ile ABD Dışişleri Müste­şarı eski Ankara Büyükelçisi Marc Grossman yaptı. Türkiye Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nca çağrısı yapılan ve ATFA (American Turkish Friends Association- Fairfax) örgütlenen bu ilginç konferansın panellerine içinde CIA şefleri yanında Cengiz Çandar da vardı.

Türkiye'nin İslam, Laiklik ve Demokrasi Deneyimi ve Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya İlişkisi Yuvarlak Masa Toplantısı:

Kemal Derviş (CHP Genel Başkan Yardımcısı-Açılış konuşması),  Elisabeth Özdalga  (CHP eski danışmanı, TESEV danışmanı, İsveç Araştırma Enstitüsü),  Cüneyt Ülsever  (Liberal Dü­şünce Topluluğu Derneği, Hürriyet Gazetesi), Sabri Sayarı (Eski RAND danışmanı, Georgetown Ünv.), Emal Uşşaklı (TGYV), Hüse­yin Gülerce (TGYV), Kenan Gürsoy (Galatasaray Ünv.), Fehmi Koru (Yeni Şafak Gazt.), Kemal Karpat (Wisconsin Ünv.), Ruşen Çakır (TESEV), Mithat Melen (İstanbul Ünv.) Şahin Alpay (Bahçeşehir Ünv.), Zeki Sarıtoprak (John Caroll Ünv.), Adnan As­lan (ISAM-İslami Araştırmalar Merkezi), Ömer Taşpınar (John Hopkins Ünv. Brookings Inst), Zeyno Baran (Nixon Center, Eski CSIS elemanı), Cengiz Çandar (Sabah Gazetesi), Seda Çiftçi (CSIS elemanı), Hakan Yavuz, Henry Barkey, John Lee Esposito David Calleo, Steven A. Cook, Svante Cornell, James Miller, Charles Fairbanks, Carter Findley, Hussain Haqqani (Carnegie Endowment), Barry Jacobs ve Anatol Lieven (American Jewish Committee), Heath Lowry, Zack Messitte (Saint Mary's College), Eric Hooglund (Filistin Araştırmaları) ve John Hulsman (Heritage Fdn.) Çoğu Yahudi ve Mason olan bu kişilerle birlikte, toplantıya ABD eski Ankara Büyükelçisi ve Dışişleri Siyaset Planlama Müsteşarı Marc Grossman'ın yanı sıra Savunma Bakanlığı Müsteşarı Paul Wolfowitz'in de açılış konuşması yapacağı, eski Büyükelçisi ve NED yönetim kurulu eski üyesi Abramowitz, WINEP eski direktörü, 1990'da Ortadoğu'ya ABD askeri saldırısı sırasında danışmanlık yapmış olan, ABD Temsilciler Meclisi Perso­nel Direktörü Alan Makowski,Temsilcilerden Rober Wexler, John Hopkins, Arap İşleri uzmanı Fuad Ajami'nin ve Frederick Star'ın da katılacağı açıklanmıştı.
O sırada, Türkiye'de DGM'nin aradığı kişi, ABD'deki devlet üniversitesinde adına düzenlenen bilimsel toplantılarla onurlandırılıyor, ABD üst düzey Dışişleri'nin katıldığı toplantılar düzenleniyordu! Bir kişinin bir mahkeme tarafından aranıp aranmaması, haklılığı ya da haksızlığı önemli görülmeyebilirdi. Ancak uzun yıllar devlet yöneticilerince "stratejik ortak" olarak tanıtılan ABD'nin tutumuna kısa bir soruyla değinmek gerekirdi: ABD'nin ulusal güvenlik gerekçesiyle aradığı herhangi bir kişi için,  örneğin Ankara Üniversitesi'nde onurlandırıcı bir konferans düzenlenebilir miydi?[14]
Kim ne derse desin, işin özü, toplulukların dinsel inançları kullanılarak oynanan oyun değişmiyor; Moon hareketi Mesih'e; Fetullahcılık hareketi de Mehdi'ye özeniyordu. Her ikisinin yolu da "Amerika ile entegrasyon" projesine çıkıyordu.
Moon misyonerleri örgüte bilimsel bir saygınlık görüntüsü vermek için üniversitelerden adam seçiyordu. Bu katılımcıların Moon'un ki­lisesine bağlı olmadığını, salt ayrı dinlerin ya da üniversitelerin tem­silcileri olduğu izlenimini vermeye çalışıyordu. Örneğin, turcular arasında Moon tarafından kutsal nikâhla evlendirilmiş en az on yıl­lık kilise üyelerinin örgüt bağlarından söz edilmiyordu.
Türkiye'yi temsil edenler arasında, Dünya dinleri Gençlik Semineri'ne katılan AKP Eski Dışişleriolan Ahmet Davutoğlu bulunuyordu. Boğaziçi Üniversitesi'nin öğretim görevlisi Davutoğlu, ma­sumane çalışmaların amacını şu ilginç sözlerle açıklıyordu:
"Amerika'da kendi sahasında söz sahibi değişik dinlere mensup bir grup profesörün önderliğini yaptığı bu gezide, amaç bilfiil yaşayarak daha açık bir ifade ile "gezici bir üniversite" şek­linde, dinler arasında diyalog ve fikir alışverişi temin etmektir. İlki geçen sene yapılan bu geziye Türk temsilciler bu sene katıl­dı. Gerek ABD'de gerekse Kudüs'te gerçekten çok değerli göz­lemler yapma imkânı bulduk”[15] diyen Bay Ahmet Davutoğlu, işte bu marifet ve meziyetleri nedeniyle AKP iktidarı Dış İşleri Bakanlığına atanıyordu.

FETULLAH GÜLEN DOSYASI BÖLÜM 2

FETULLAH GÜLEN DOSYASI BÖLÜM 2



Fetullah Gülen,Tuncay Güney,Cem Karaca,Dedeman Otel,Moon Tarikatı, Kasım Gülek, Siyonist, Yahudiler,Çevik Bir, Hikmet Çetin, İsmail Cem, Mesut Yılmaz,

AKP Operasyonun  Başı İlan Etti..

Rusya Fetullah Gülen okullarını niçin kapatmış ve kimler açtırmıştı?

Putin yönetimi, ülke içindeki Fetullah Gülen okullarını kapatmak için harekete geçiyordu. Gülen'e bağlı çeşitli şirketleri yakın takip altına alan Rus yönetimi, okulları "Amerikan ve İngiliz casusu yetiştirme merkezi" olarak görüyordu. Rusya yerel yöneticileri arasında bu okullarda okumuş bazı görevlilerin de işine son verilmesi için hazırlıklar yapılıyordu.Rusya Federasyonu, Fetul­lah Gülen okullarını “CIA bağlantılı olduğu” gerekçesiyle kapatmaya başlıyordu. Ulaşan bil­giye göre, Rusya Federasyonu yö­netimi Fetullah Gülen okullarını açan şirketleri yakın takibe alıyor ve söz konusu operasyon Fetul­lahçı cemaat okullarına ve şir­ketlerine karşı yapı­lan soruşturmaların en kapsamlısı oluyordu. Öte yandan, Rusya Federasyo­nu: yerel yöneticileri arasında, bu okullarda okumuş bazı görevlile­rin de işine son veriyordu. Rus yetkililer, Fetullah Gülen okullarını açıkça "Amerikan ve İngiliz casusu yetiştirme merkezi" olarak tanımlıyordu. Öte yandan, Türkiye kamuoyuna "modern okullar" olarak sunulan bu okullardan bazılarında çok sinsi ve siyasi faaliyetler yapıldığı ve ABD'nin dünya hâkimiyeti için beyinlerin yıkandığı özellikle vurgulanıyordu. Moskova'da yayımlanan Nezavisimaya Gazetesi, Haziran 2000'de Fetullah Gülen'in Rusya'daki taraftarlarının iktidar organlarına sızdığını yazıyordu. Söz konusu okulların önce Rusya'nın Türkçe konuşan bölgelerinde kurulduğunu bildiren Nezavisimaya, Tataristan'da 8, Başkırdistan'da 4, Karaçay-Çerkez, Çuvaşya ve Yakut-Saha'da da birer okul bulunduğunu açıklıyordu. Gazetedeki yazıda, okullarda "Amerikan hayranlığı ve İsrail propagandası" yapıldığı belirtilerek, bu kuruluşların denetlenmesini istiyordu.

FSB’ye göre casusluk yapılmaktaydı!

Rusya İç Güvenlik Örgütü FSB Başkanı Nikolay Patruşev, 17 Aralık 2002'de Türk basınında yer alan açıklamasında, gerçekleştirdikleri en başarılı etkinlikler arasında “Türk casusların deşifre edilmesini” de sayıyordu. FSB Başkanı 2002 yılı etkinlik raporunda Fetullah Gülen okullarında çalışan öğret­menlerin casusluk faaliyetlerinin deşifre edildiğini belirtiyordu. FSB Baş­kanı açıklamasında: okulların sahibi konumundaki Tolerans, Serhat ve Ufuk vakıflarının isimlerini veriyordu.Bunun üzerine Rusya'nın Başkırdistan Özerk Cumhuriyeti'nde Fetullah Gülen okullarındaki 10 öğretmen Hazi­ran 2003'te sınır dışı ediliyordu. Ayrıca Başkırdistan Milli Eğitim Bakanlığı'nın sınır dışı edilen öğretmenle­rin görev yaptığı okulu kuran "Ser­hat" vakfı ile tüm anlaşmalarını ip­tal ettiği de belirtiliyordu. Bu olaydan sonra, Buryatya Cumhuriyeti'nde de, Fetullah Gülen okulu hakkında soruşturma başlatılıyordu.
Milliyet gazetesi Moskova mu­habiri Cenk Başlamış, 7 Eylül 2003 tarihli haberinde, Rusya'da Fetullah Gülen okullarının tem­silcisi konumundaki Tolerans Vak­fı Başkanı Mustafa Kemal Şirin'in sınır dışı edildiğini duyurmuştu. Haberde: "Şirin, hafta içinde Rus ha­vayolları Aeroflot'a ait bir uçakla geldiği Şeremetyova-2 Havaalanı'ndan giriş yapmak istedi, ancak pasaport kontrolü sırasında "Rus­ya'ya girişi yasak olduğu" gerekçe­siyle ülkeye girişine izin verilmedi. Yasaları çiğnediği gerekçesiyle Rusya'ya girişi 5 yıl yasaklanan Şi­rin, geceyi havaalanında geçirip, ertesi gün Türkiye'ye gönderildi. Tolerans Vakfı Başkanı Şirin, Rusya'nın Türk okullarıyla bağlantılı olarak şimdiye kadar sınır dışı etti­ği en üst düzeydeki temsilci" deniyordu.Yine aynı haberde Rusya Federal Güvenlik Servisi FSB'nin Baş­kanı Nikolay Patruşev'in yaptığı açıklamanın ardından, Rusya Eği­tim Bakanlığı'nın Fetullah Gülen okullarına karşı kapsamlı bir so­ruşturma başlattığı belirtiliyordu. Bu çerçevede Rusya'nın değişik bölge­lerinde 10'a yakın okul kapatılır­ken, 50'den fazla Türk vatandaşı sınır dışı ediliyordu.Ancak ABD, İsrail ve Türkiye’den kimler devreye giriyorsa, Rusya Cemaat okullarına yönelik operasyonlarına son veriyordu!?

Bediüzzaman’ın Yolundan Sapılmıştı!

Bediüzzaman'ın Kur'an’dan kaynaklanan Risale-i Nur denilen imani ve ahlaki eserlerini okumak, okutmak ve böylece şuurlu ve huzurlu bir neslin yetişmesine katkıda bulunmak gibi hayırlı bir amaçla girişilen hizmetler, zamanla çığırından çıkmaya başlamıştı.“Bediüzzaman'ın müjdelediği ve gelişine ön hazırlık hizmetleri verdiği Hz. Mehdi" havasıyla kendisini merkez alan Fetullahçı yapılanma: "Işık evleri"nde beyinleri bu doğrultuda yıkanan talebelerden bir çekirdek kadro oluşturulmaya çalışmaktaydı ve masonik odaklar ve marazlı medya tarafından "bu gelişmelerden kaygı duyuyorlarmış" görüntüsüyle sürekli gündemde tutulup reklâmı yapılmaktaydı.

Fetullah Gülen'in:

"Bu evlerin eğitim dizgesinden geçmeyenler, insanlık özünden yoksun bulunmaktadır... Işık evleri, yüreği pek, imanı çelik insanların yetiştiği kutsal mekânlardır"[3] şeklinde tarif ettiği bu evleri Rotary Kulüplerin desteklemesi de anlamlıydı...Fetullah Gülen, ışık evlerinde yetişmeyenleri, "insanlık özünden yoksun saymaktaydı." Yani kendisine tabii olmayanlar değil Müslümanlık, insanlık onuruna bile ulaşamazdı!?..Oysa Nevval Sevindi'nin Amerika'dan yolladığı ve 22 Temmuz 1997 tarihli Yeni Yüzyıl gazetesinin 5. sayfada yayınladığı "Fetullah Gülen'le New York sohbeti" yazısına göre:
"Fetullah Gülen Hoca Efendi Cumhuriyet ideolojisinin yaratmak istediği "Müslüman Avrupalı Türk" tipinin mimarıydı... O, "Dini bütün ve Batı formasyonlu yeni bir sentez" ustasıydı?!..
Bu tespit doğruydu... Evet, dış güçlerce Fetullah Gülen'e biçilen misyon: Batı ile uyumlu ve uyuşuk layt Müslüman tipi oluşturmaktı. Bu tip; Allah'ın istediği değil, Avrupa ve Amerika'nın benimsediği bir Müslümandı... Ama şu gerçeği de hatırlatalım ki: Bu türlü girişimler, haliyle bazı tahribatlar yapacaklardı... Ancak asla amaçlarına ulaşamayacaklar ve başarılı olamayacaklardı. Çünkü İslam'ı istismar girişimlerinin hepsinden sonunda İslam kârlı çıkacaktı. Fetullah Gülen'in perde arkasını sezen samimiyet ve istikamet sahibi insanların da, bu sinsi ve Siyonist kuşatmayı kırmaları yakındı...
Şu sorunun mutlaka sorulması doğru ve doyurucu cevabının bulunması kaçınılmazdı:
Bir zamanlar: "Amerika ve Rusya sistem olarak materyalist felsefeyi benimsemiştir. Aslında ne Rusya'nın ne de Amerika'nın bize bakış açıları farklı değildir. Hatta hiçbir fark yoktur, denilebilir. Israrla söylüyoruz ki, ikisi de bizim aman vermez düşmanımızdır"[4] diyen Fetullah Gülen'e ne oldu ki şimdi:
"Amerika, hala bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adıdır... Amerika şu anda; Bütün konum ve gücüyle, bütün dünyayı kumanda edebilir ve buna layıktır"[5] demeye ve Amerika'yı övmeye başlamıştır?Fetullah Gülen'in asıl amacı; İslam'ı yaymak mı, yoksa Siyonist Gizli Dünya Devleti'nin kovboyu olan Amerika'ya uyumlu ve ılımlı vatandaş hazırlamak mıdır?
Milli duyarlı bir Üniversite Hocasının tespitiyle, "yurt dışındaki okullarıyla, Türkiye’deki vakıf, dershane, üniversite çalışmalarıyla Siyonist emperyalizmin dünya hâkimiyetine ve küresel bir totalitarizmin kurulma hedefine hizmet mi yapılmaktadır?[6]
Daha önceleri:"Sebeplere riayet, bir sorumluluk olsa da; onlara “tesiri hakiki” vermek apaçık bir dalalet ve inhiraf (sapıklık)tır."
"Köpek, kendisini besleyeni sahibi olduğunu sanır ve bu yüzden sahibine gösterdiği sadakat görünüşe, yani nedenselliği dayanır"[7] diyen Fetullah Gülen, şimdi nasıl oluyor da:
"Amerika ile dostça geçinmeden ve Amerika istemeden, dünyanın hiçbir yerinde, hiç kimseye ve hiçbir şey yaptırmazlar...
Şimdi (bana bağlı) bazı gönüllü kuruluşlar dünya ile entegrasyon adına (yani Siyonizm’le uyuşarak) gidip dünyanın değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa, bu itibarla, mesela Amerika ile çatıştığımız sürece bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz..."[8] diyerek, herkesi Amerika'ya kayıtsız şartsız teslimiyete çağırmaktadır?
Fetullah Hoca'ya göre: Kuvvet ve Kudret sahibi, Allah mıdır, yoksa Amerika mıdır?
"Amerika daha uzun zaman dünyanın kaderinde çok önemli bir rol oynayacaktır. Bu realite kabul edilmeli, Amerika göz ardı edilerek, şurada veya burada kendi başına bir iş yapılmaya kalkışılmamalıdır...
Rusya bile sizi desteklese, eğer Amerika istemezse, işinizi bozacaktır... Çünkü Amerika kendi işlerinin bozulmamasından yanadır. Bu da yadırganmamalıdır"[9] diyecek kadar Amerika'ya tapınan ve Siyonizm’in yenilmez gücüne(!) sığınan bir Fetullah Gülen, acaba Kur'an kahramanı mı, yoksa Amerika'nın kuklası mıdır?
Beklenen Mesih mi, yoksa Papalık misyoneri mi olmaktadır?
Vaazlarında ve Kitaplarında:
"Hazreti Mesih (İsa A.S) Ahir zamanda o önemli misyonu eda etmek üzere mutlaka nüzul edecektir. Nüzul edecektir ama içinizden şahs-ı manevinin muhtevi bulunduğu mana ve ruha nüzul edecektir” (Yani Hz. İsa şu anda içinizde bulunan; lideriniz ve temsilciniz olan şahsiyete yani kendisine inecektir) diyerek, dolaylı biçimde Mesihliğini ve Mehdiliğini ilan eden ve nicelerini buna inandıran Fetullah Gülen;"Sizinle müşerref olmayı bahşettiğiniz için zatı âlilerinize en derin kalbi teşekkürlerimizi sunarız" diye başladığı Papa’ya mektubunda:
"Papa 6. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Papalık Konseyi Misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz" diyordu!
Şimdi aklımıza ve vicdanımıza güvenerek soralım:
Fetullah Gülen beklenen Mesih veya Mehdi Aleyhisselam mıdır? Yoksa kendi itiraf ve ifadesiyle Papalık Konseyi Misyonunun basit bir parçası mıdır?Takiyye yaptığı ve ikili oynadığı açıktır. Ancak, acaba asıl aldatmak ve kullanmak istediği Hıristiyanlar ve Museviler midir, yoksa Müslümanlar mıdır?Acaba Siyonist Yahudiler ve Haçlı emperyalistler mi Fetullah Gülen'i... 

Fetullah Gülen ise Müslümanları mı kullanmaktadır?

Sn. Gülen Çağ ve Nesil dizisinin 4. kitabının son yazısında ve lider başlığı altında:
"Ve eskilerin "Kaht-ı rical" dedikleri seviyeli insan, idareci ve kadro ile lider kıtlığı (yaşanıyor). Yakın geçmişi ve hâlihazırdaki vaziyeti itibarıyla: Şu karmaşık dünyanın gerçek manada bir lider tanıyıp tanımadığını bilemeyeceğim; bildiğim tek şey varsa o da, bizim dünyamızda böyle bir liderin olmadığıdır... O Polat sinelerin ve çelikten sedaların yerinde, şimdi sinekler uçuşuyor... Evet, ateşböceklerinin yıldızlaştığı, sineklerin kartallaştığı bu talihsizler diyarında, şimdi aslan inleri, tilki çalımlarıyla inliyor... Bülbül yuvaları saksağanların elinde perişan ve her tarafta yarasalar şehrayinler tertip ediyor... Hâkim güçler, insafsız ve temettü (sömürme) avında...  Hâsıla koskoca dünya başıboşların elinde ve bir baştan bir başa lidersizlikle kıvrım kıvrım (kıvranıyor)..." diyor ve ardından "nasıl bir lider?" diye kendisini anlatmaya başlıyordu.
Yakın geçmişteki ve günümüzdeki bütün dini ve siyasi liderleri böylesine küçümseyen ve kötüleyen Fetullah Gülen'in, şimdi Amerika'ya ve Papalığa karşı perestlik derecesindeki hürmet ve teslimiyeti nasıl bağdaştırılacaktır?
İşte Hoca Efendinin Papa'ya Mektubu:

“Pek Muhterem Papa Cenapları,

Üç büyük dinin doğum yeri olarak bilinen toprakların, dünyayı daha iyi yaşanabilir bir mekân kılma yolundaki kutsal misyonumuzu, tam manasıyla bilen halkımdan size en içten selamları getirdik. Yoğun gündeminizden bize zaman ayırarak sizinle müşerref olmayı bahşetti­ğiniz için zatıâlilerinize en derin kalbi teşekkürlerimizi sunarız.
Papa 6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüret­le, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik.İslâm yanlış anlaşılan bir din olmuştur ve bunda en çok suçlanacak olan Müslümanlardır. Uygun bir yerdeki vakitli bir gayret bu yan­lış anlamanın büyük oranda azalmasına katkı sağlayabilir. Müslüman dünyası, İslâm'ın asırlarla ölçülen yanlış algılanmasını silip atacak bir diyalog imkânını bağrına basacaktır.Beşeriyet, çelişen görüşler ortaya koydukları gerekçesiyle, zaman zaman bilim adına dini, din adına da bilimi inkâr etmiştir. Bilginin ta­mamı Allah'a aittir ve din Allah'tandır. O halde bu ikisi nasıl çelişebilir? İnsanlar arasında anlayışı ve hoşgörüyü artırmaya yönelik din­lerarası diyaloğa yönelik ortak gayretlerimiz çok iş görebilir.

16 Şubat 2016 Salı

SONRADAN DİPLOMAT OLANLAR YASASI




SONRADAN DİPLOMAT OLANLAR YASASI  



      Geçtiğimiz hafta TBMM'de kabul edilen 'Torba Kanun' ile büyükelçilik yapan memur kökenli olmayan kişilerin Türkiye'ye dönüşte Dışişleri Bakanlığı kadrosuna alınabilmesinin yolu açılmıştı. Bu yeni düzenlemeye Dışişleri Bakanlığı'ndan emekli olan, Dışişleri Eski Bakanları ve yine emekli 150 Büyükelçi ve başkonsolostan itiraz geldi ve Cumhurbaşkanı Gül'den adım atması istendi. Yayınlanan bildiride Dışişleri Bakanlığı'nın kurumsal yapısının tahrip edileceği savunuldu. İşte yayınlanan o bildiri:


Dışişleri Eski Bakan ve Büyükelçilerinden itiraz,
21 Temmuz 2013 


" Dışişleri Bakanlığı Teşkilat Kanununda yapılması kabul edilen değişiklikler hakkında 150 emekli Büyükelçinin ve emekli Başkonsolosun kamuoyuna duyurmak istediği hususlar aşağıda sunulmaktadır:

"KURUMSAL YAPIYI TAHRİP EDECEK"

Bir hafta kadar önce TBMM’de görüşülmekte olan “torba yasa” tasarısına Genel Kurul'da verilen önerge ile eklenen maddeyle, Dışişleri Bakanlığı'nın Teşkilat Kanununda yapılması öngörülen değişiklik, Cumhuriyetin en önemli ve köklü kurumlarından birisi olan Dışişleri Bakanlığı'nın kurumsal yapısını derinden tahrip edecek niteliktedir.

7 Temmuz 2010 tarihli ve 6004 sayılı Dışişleri Bakanlığı’nın Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun, Bakanlık dışından yurtdışına Büyükelçi olarak atananların, merkeze döndüklerinde, ihtiyaç halinde, Bakanlıkta çalışmalarına ve Büyükelçi ünvanını kullanmalarına, daha önce bir başka kamu kurum veya kuruluşuna mensup olmaları koşuluyla, izin vermekteydi. 

Ancak bu kişiler Müsteşar, Müsteşar Yardımcılığı, Genel Müdürlük gibi, sadece meslek memurlarının üstlenebileceği görevlere getirilememekteydi. Bir kamu kurum veya kuruluşuna mensup olmayanlardan yurt dışına Büyükelçi olarak atananlar ise, yurda dönüşlerinde Dışişleri Bakanlığı bünyesinde yer almıyorlardı.


BİLDİRİYE DESTEK VEREN DIŞİŞLERİ ESKİ BAKANLARI:


Prof. Dr. Ali BOZER, 
Hikmet ÇETİN, 
Mesut YILMAZ, 
Murat KARAYALÇIN, 
Prof. Dr. Mümtaz SOYSAL, 
Prof. Dr. Şükrü Sina GÜREL, 
Vahit HALEFOĞLU. 

Eski Devlet Bakanı ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Kamran İNAN da Bildiriyi desteklediğini belirtti. 


BİLDİRİYİ İMZALAYAN BÜYÜKELÇİLER 

Dışişleri Müsteşarlığı Görevinde Bulunmuş Emekli Büyükelçiler: 

Şükrü ELEKDAĞ, 
Ercüment YAVUZALP, 
Nüzhet KANDEMİR, 
Özdem SANBERK, 
Onur ÖYMEN, 
Korkmaz HAKTANIR, 
Uğur ZİYAL, 
Ertuğrul APAKAN.

Emekli Büyükelçiler: 

Acar GERMEN, 
Ahmet BANGUOĞLU, 
Ahmet ERTAY, 
Ahmet ERMİŞOĞLU,
 Ahmet GÜRKAN, 
Akın ALPTUNA, 
Alev KILIÇ, 
Ali ARSIN, 
Ali KÖPRÜLÜ, 
ALİ Engin OBA, 
Ali Hikmet ALP, 
Ali Vural ÖKTEM, 
Altan GÜVEN, 
Ateş BALKAN, 
Aydan KARAHAN, 
Aydemir ERMAN, 
Ayhan KAMEL, 
Aydın İDİL, 
Aydın ŞAHİNBAŞ, 
Aydın TOSUN, 
Aydın YEĞEN, 
Baki İLKİN, 
Balkan KIZILDELİ, 
Barlas ÖZENER, 
Bilge CANKOREL, 
Bilal ŞİMŞİR, 
Bilgin UNAN, 
Bozkurt ARAN, 
Burhan ANT, 
Candan AZER, 
Candemir ÖNHON, 
Cenap KESKİN, 
Deniz BÖLÜKBAŞI, 
Deniz UZMEN, 
Dinç ERDÜN, 
Duray POLAT, 
Emin GÜNDÜZ, 
Ender ARAT, 
Engin TÜRKER, 
Ercan ÖZER, 
Erdal TÜMER, 
Erdoğan SANALAN, 
Ergün PELİT, 
Erhan ÖĞÜT, 
Erhan YİĞİTBAŞIOĞLU, 
Erkan GEZER, 
Ertuğrul KUMCUOĞLU, 
Fatma Fırat TOPÇUOĞLU, 
Fazlı KEŞMİR 
Ferhat ATAMAN, 
Feryal ÇOTUR, 
Gündoğdu CAN, 
Gün GÜR, 
Güner ÖZTEK, 
Halil DAĞ, 
Haluk SAYINSOY, 
Hilâl BAŞKAL, 
Hüseyin ÇELEM, 
Hüseyin PAZARCI, 
İlhan YİĞİTBAŞIOĞLU, 
İnal BATU, 
İnci TÜMAY, 
Kaya İNAL, 
Kaya TOPERİ, 
Kurtuluş TAŞKENT, 
Mehmet EZEN 
Mehmet GÖRKAY, 
Mengü BÜYÜKDAVRAS, 
Mithat BALKAN, 
Murat BİLHAN, 
Murat OĞUZ, 
Murat SUNGAR, 
Mustafa AKŞİN, 
Mümin ALANAT, 
Nabi ŞENSOY, 
Naci AKINCI, 
Nazım BELGER, 
Nazmi AKIMAN, 
Necati UTKAN, 
Numan HAZAR, 
Nuri YILDIRIM, 
Nurettin KARAKÖYLÜ, 
Oktay AKSOY, 
Onur GÖKÇE, 
Orhan AKA, 
Orhan ERDİVANLI, 
Osman BAŞMAN, 
Oya TUZCUOĞLU, 
Ömer ALTUĞ, 
Ömer ERSUN, 
Ömer ŞAHİNKAYA, 
Ömer ZEYTİNOĞLU, 
Ömür ORHUN, 
Önder ALAYBEYİ, 
Önder ÖZAR, 
Pulat TACAR, 
Reşat ARIM, 
Salih Zeki KARACA, 
Sanlı TOPÇUOĞLU, 
Senbir TÜMAY, 
Sencar ÖZSOY, 
Sevinç DALYANOĞLU, 
Sönmez KÖKSAL, 
Suha UMAR, 
Sumru NOYAN, 
Süha NOYAN, 
Şule SOYSAL, 
ŞÜKRÜ TUFAN, 
Taner BAYTOK, 
Tanju ÜLGEN, 
Tansu OKANDAN, 
Temel İSKİT, 
Teoman SÜRENKÖK, 
Tugay ULUÇEVİK, 
Tuluy TANÇ, 
Turgut TÜLÜMEN, 
Turhan FIRAT, 
Türkekul KURTTEKİN, 
Uğur ERGUN, 
Uluç ÖZÜLKER, 
Umur APAYDIN, 
Ümit PAMİR, 
Ünal MARAŞLI, 
Ünal ÜNSAL, 
Üstün DİNÇMEN, 
Varol ÖZKOÇAK, 
Veka İNAL, 
Volkan VURAL, 
Yahya AKKURT, 
Yalçın TUĞ, 
Yusuf BULUÇ, 
Zeki GÖNEN.


Şimdi getirilen yeni düzenleme ise, daha önce bir kamu kurum veya kuruluşuna mensup olsun veya olmasın, Büyükelçi veya Daimi Temsilciliğe atananların yurt dışı görevlerinden dönüşlerinde, Büyükelçi ünvanını koruyarak Bakanlıktaki mesleki uzmanlık gerektiren üst makamlara getirilebilmelerini ve meslek memurlarıyla aynı hükümlere tabi olup, aynı haklardan yararlanmalarını öngörmektedir.

" DIŞİŞLERİ MESLEĞİNDEN GELMEYENLER..."

Böylece, kökeni itibariyle Dışişleri mensubu olmaksızın yurt dışına Büyükelçi veya Daimi Temsilci olarak atananlar, yurda dönüşlerinde Müsteşar, Müsteşar Yardımcısı, Genel Müdür gibi en üst düzeydeki makamlara getirilebileceklerdir. Bunun anlamı, Dışişleri mesleğinden gelmeyen ve hiç kamu hizmetinde bulunmamış dahi olabilecek bu kişilerin, Dışişleri'nde 20-30 yıl boyunca kesintisiz hizmet vermiş ve önemli yüksek kademelere sınav ve çeşitli elemelerden sonra yükselebilmiş meslek memurlarının görevlerini üstlenmeleridir.

" DIŞARIDAN ATANANLAR "

Bu ise, Bakanlık'ta ‘dışarıdan atananlar’ ve ‘kariyer memurları’ şeklinde iki farklı yüksek düzeyli yönetici sınıfı yaratacak ve yerleşik , denenmiş hiyerarşik düzeni altüst edecektir. Ayrıca, keyfilik, kayırma ve lütuf riskini arttıracak bir gelişmeyle birlikte, mevcut personelin kendi kurumuna olan itimadını ve çalışma şevkini kıracak; dolayısıyla, kamu yararını ve ulusal çıkarları ciddi şekilde zedeleyecek bir durumla karşılaşılabilecektir.

Tüm dünyada bir kariyer olarak algılanan diplomasi mesleği, geniş açılı bir dünya vizyonu, ileriyi görebilme basireti, uluslararası ilişkilere bütünsel biçimde genel bakış açısı ve uzun meslek yıllarının getirdiği bir birikim gerektirmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk diplomasisi , dünyadaki saygın yerini, iyi yetişmiş ve nitelikli kariyer memurlarına sahip olmak , güçlü kurumsal yapısına ve kıdem hiyerarşisine sadakatla bağlı kalmak sayesinde sağlamıştır.

Dışişleri kadroları şimdiye kadar siyasi yelpazenin değişik bölümlerinde yer alan çeşitli partilere mensup Dışişleri Bakanlarıyla çalışmışlardır. Zira, görevlerinin siyasi makam yerine karar almak değil, bu makama doğru karar verebilmesi için gerekli bütün bilgileri sunmayı ve ülkemizin çıkarlarını ciddi şekilde tehlikeye sokabilecek gelişmelerin önlenmesi için samimi uyarıları cesaretle ortaya koymayı, memuriyet anlayışlarının vazgeçilmez bir gereği olarak kabul edegelmişlerdir.

" CUMHURBAŞKANI'NDAN ADIM BEKLYİORUZ "

Dışişleri Bakanlığı mensupları, gerek asırlar boyunca Osmanlı döneminde, gerek Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana, gelenek, mesleki birikim ve kurumsal deneyimlerini, ülke çıkarlarını her düzey ve konumda korumak, geleceğe yönelik dış politika ilke ve hedeflerini şekillendirmek ve gerçekleştirmek amacıyla, büyük bir titizlik, duyarlılık ve şehitlik dahil her türlü fedakârlıkla hizmet veregelmişlerdir.

Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlığı, Cumhurbaşkanlığı dönemlerinde Dışişleri Bakanlığının bu özellik ve niteliklerini yakinen tanıdığına inandığımız Sayın Cumhurbaşkanından, Dışişleri Bakanlığı'nın kurumsal kimliğinin korunması için gerekli adımları atmasını bekliyoruz."



http://www.hurriyet.com.tr/disisleri-eski-bakan-ve-buyukelcilerinden-itiraz-23777474