Hürriyet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hürriyet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Eylül 2020 Perşembe

MHP’nin Anadolu’daki yükselişi dikkat çekici.

MHP’nin Anadolu’daki yükselişi dikkat çekici. 



Sedat ERGİN

HÜRRİYET

06 NİSAN 2019


Yerel seçime ittifaklarla girilmesinin partilerin tek başına siyasi gücünü ölçmeyi zorlaştırdığı  aşikâr. İttifak yapılan yerlerde oylar sandıklarda ortak adaylar ve ortak listeler üzerinde iç içe geçtiğinden partilerin performansını tek başına ayrıştırabilmek güç. Ancak partilerin ittifak yapmayıp rakip olarak yarışa girdikleri yerlerde rekabetin nasıl seyrettiğini okuyabilmek pekâlâ mümkün.

Bugünkü yazımızda AK Parti ile MHP’nin bu seçimde ittifaka girmedikleri 30 ilde aralarındaki rekabetin geçen pazar günü nasıl sonuçlandığını okumaya çalışalım.

Bunu yapmak için iki partinin söz konusu 30 ilde 24 Haziran 2018 genel seçiminde aldıkları oy miktarlarıyla 31 Mart yerel seçiminde aynı merkezlerde il genel meclisi sandıklarında kendilerine çıkan oyları kıyaslamamız bize gerçekçi bir karşılaştırma imkânı sağlayacaktır.

Bu verileri incelediğimizde karşımıza çıkan tablo 30 ilin çoğunluğunda AK Parti oyları gerilerken MHP oylarının belirgin bir şekilde yükselmiş olmasıdır.

İki partinin oyunun da yerinde saydığı ya da gerilediği istisnalar olmakla birlikte, tablodaki başat yöneliş bu doğrultudadır.

*

Anlattığımız bu durumu iller bazında somut örnekler üzerinden açıklamaya çalışalım. Kaynak olarak 24 Haziran seçimleri için Yüksek Seçim Kurulu’nun web sitesini, son yerel seçim için Anadolu Ajansı’nı kullanacağız.

Önce Doğu Anadolu Bölgesi’nden Elazığ ile başlayalım. Bu ilde AK Parti’nin 24 Haziran genel seçimi ile 31 Mart yerel seçimi arasında uğradığı oy kaybı

-Rakamı yuvarlarsak- 48 binin üzerindedir. Buna karşılık MHP’nin geçen genel seçimde Elazığ’da 47 bine yaklaşan oyu, bu seçimde 91 binin üzerine çıkmıştır.

MHP’nin neredeyse iki katına yaklaşan 44 binin üzerinde bir oy artışı söz konusudur. Tabloda görüleceği gibi CHP ve HDP’nin oyları da gerilerken, İYİ Parti ve SP sandıkta oylarını arttırmıştır.

Elazığ’dan söz ederken katılımın oranındaki düşüş ve ayrıca geçersiz oyların da 15 bin dolayında artmış olması da yine bu ilde sandıktaki dip akıntıları anlamak bakımından hesaba katılmalıdır.

*

Bir başka örneği Karadeniz Bölgesi’nde Kastamonu’dan verelim. Bu ilde katılım oranı hemen hemen aynı kalırken, AK Parti’nin oyunda dokuz ay öncesine kıyasla

20 bin kadar bir gerileme meydana gelmiştir. MHP ise oyunu 34 binin üzerinde artırmıştır. Buradaki çarpıcı nokta, CHP ve İYİ Parti’nin de oy kaybına uğramış  olmalarıdır. İlginç olan, AK Parti, CHP ile İyi Parti’nin kayıplarının toplamının MHP’deki artışı eşitlemesidir. Bu durumda MHP’nin Kastamonu’da her üç partiden de oy aldığı ortaya çıkıyor.

İç Ege Bölgesi’nde AK Parti’nin 50 bin civarında oy kaybettiği Afyon’daki seçim denklemi özellikle dikkat çekiyor. AK Parti’nin oyu 248 binden 198 bine inerken, MHP oyunu 33 bin dolayında yükseltip 63 binden 96 bine çıkmıştır.

Aynı bölgeden Kütahya üzerinde durmamız gereken bir başka çarpıcı örnektir. Bu ilimizde katılım oranı 91.33’ten 89.19’a düşmüştür. AK Parti, geçen yıl

genel seçimde Kütahya’da 207 bin oy alırken, geçen pazar günü oyu 162 bine düşmüştür. Aradaki fark 45 bindir. MHP ise aynı dönemde oyunu yaklaşık 71 binden 93 bine yaklaştırmıştır. CHP’nin 4 bin, SP’nin de 12 bin dolayında artışları söz konusudur. Kütahya’nın il merkezinde belediye seçimini MHP kazanmıştır.

Keza Aksaray’da AK Parti’nin oyu 127 binden yaklaşık 99 bine inerken, MHP’nin oyu 45 binden 75 bine yükselmiştir. Yine İç Anadolu’da Tokat’ta AK Parti

cephesinde bir düşüş göze çarpıyor. İktidar partisinin Tokat’taki oyu 186 binden 160 bine düşerken, MHP’nin oyu kayda değer bir artışla 62 binden 102 bine gelmiştir.

AK Parti’nin son seçimdeki İstanbul büyükşehir belediye başkan adayı Binali Yıldırım’ın memleketi Erzincan’da AK Parti 64 binden yaklaşık 49 bine düşerken,

MHP 27 binden 41 bine yükselmiştir. AKP 15 bin düşmüş, MHP ise 14 bin çıkmıştır.

*

Tabii bütün illerde aynı kalıbın geçerli olduğunu söyleyemeyiz, istisnalar da var. Örneğin, Sivas’ta bir önceki seçime kıyasla hem AK Parti hem de MHP’nin oyları  birlikte düşmüştür. AK Parti’de 47 bin kadar bir kayıp görünüyor. MHP deki kayıp ise 22 bin dolayındadır. Geçen yıl AK Parti ile ittifak yapan

BBP bu kez seçime tek başına girmiş ve Sivas’ta il genel meclisi için 81 binin üzerinde oy alarak her iki rakibinde de ciddi bir kayba yol açmıştır. Güneydoğu’daki Adıyaman da benzer şekilde hem AK Parti hem MHP’nin gerilediği bir ildir. Birincisi 17 bin, diğeri 4 bin kadar gerilemiştir. Bu ilde HDP’nin oyunun da 51 binden 18 bine inmesi dikkat çekicidir. Bu ilde kazançlı çıkan parti ise oyunu 5 binden 46 bine tırmandıran SP’dir.

Ancak bu gibi istisnalar Türkiye genelinde ittifak yapılmayan merkezlerde ölçülebilir bir şekilde gözlenen şu kalıbı değiştirmiyor: Anadolu’nun önemli bir kesiminde AK Parti azımsanmayacak bir oy kaybına uğrarken, bu durumdan büyük ölçüde yararlanıp zemin kazanan parti MHP’dir.

Ekonomik koşullar kuşkusuz bu tablonun ortaya çıkmasında rol oynayan belirleyici faktörlerden biridir. Bununla birlikte milliyetçilik rüzgârının kuvvetlenmesi ve beka söyleminin ön plana çıkmasının Anadolu’da MHP’nin yelkenlerini doldurduğunu söylemek mümkündür.

MHP’nin Anadolu’daki yükselişi dikkat çekici.,


***


13 Ekim 2017 Cuma

Ergenekon’un BDDK Baskını



Ergenekon’un BDDK Baskını 



Enis Berberoğlu 
Hürriyet 


İşadamı Mehmet Emin Karamehmet’e Jandarma Genel Komutanlığı’nda sorulur: 

- Ne yapıyorsunuz, ne var ne yok. Keyfiniz nasıl? 

- Uğraşıyoruz efendim, işte borcumuzu ödemek için müracaat ettik, hepsini birden. Onun kararının çıkmasını bekliyoruz. 

- Nasıl, ümit var mı sizce? 

- Şey çok direniyor tabii. Bürokrasi kısmı. Yukarısı istiyor, ne de olsa 14 senelik borç yedi ayda ödenecek. 

Karamehmet’in işleriyle yakından ilgilenenler yabancı değil... Birisi o tarihte (2003) Jandarma İstihbarat Başkanı Tuğgeneral Levent Ersöz.... Diğeri Jandarma İstihbarat Teknik Takip Daire Başkanı Albay Atilla Uğur... İkisi de bugün Ergenekon davasında tutuklu bulunuyor. 

Peki Jandarma’nın merak ettiği, Karamehmet’in "Bürokrasi direniyor" dediği iş acaba neydi? 

Anlamak için biraz geriye dönmek gerekiyor. 

Mehmet Emin Karamehmet’in iki bankasından Pamukbank’a 18 Haziran 2002’de el konuldu. Karamehmet diğer bankası Yapı Kredi ve en kıymetli şirketi Turkcell’i kurtarmak için arayışa girdi. 

Tesadüfe bakın ki, Pamukbank kararından bir süre sonra BDDK’ya iki ziyaretçi gelir. 

Güvenlik bankosunda bir tanesinin nüfus cüzdanı alınır, kimlik kartı verilir. 

Diğerinden kimlik alınmadan sadece ismi not edilir. 

Bu iki ziyaretçi doğrudan Başkan Engin Akçakoca’nın odasına çıkar. 

Odaya girer girmez, Akçakoca’yı tehdide başlarlar: 

- Siz ulusal sermayeyi yok ediyorsunuz... Pamukbank’ı, Yapı Kredi’yi batıyorsunuz. Bir gün hesabı sorulur. 

Esrarengiz ve fakat cüretkár tehdit ziyareti BDDK’yı karıştırır. Akçakoca bir tanesinin asker kökenli olduğundan kuşkulandığı için gelişmeyi dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’a aktarır. 

Ancak ne Ö.K.D, ne de H.Ş.’nın izi bulunamaz, mesele kapanır gider. 

Aradan kısa süre geçer, Danıştay sürpriz bir kararla Pamukbank’ı sahibine iade eder. 

Daha birkaç aydır iktidarda olan AKP iktidarı telaşlanır. Çünkü el konulan Pamukbank’ı sahibi bir günlüğüne bile açsa müşteri paniği nedeniyle sadece bu banka değil sistemin tamamının batması riski ortadadır. BDDK mecburen Karamehmet’in koşullarını kabul eder, işadamı ikinci bankasını ve Turkcell’i kurtarır. 

* * * 

BDDK’ya baskına gidenlerden bir tanesiyle aynı ismi taşıyan kişi 2003’te bir şirket kurar. Şirketin gizli ortağının Karamehmet’i karargáhta adeta sorgulayan Atilla Uğur olduğu söylenir. Hatta Uğur’un BDDK’ya giden iki kişiden biri olduğu, o ziyarette sahte kimlik kullandığı bile iddia edilir. Yüksek yargıda iş takibi ve rüşvet iddiasıyla Neşter-2 operasyonunda gözaltına alınan bir CEO da Ankara’daki bu şirkete sık uğrayan konuklar arasındadır. Şirketin Turkcell’in Ukrayna’daki yatırımlarında yer aldığı kulis bilgisi de iş dünyasında konuşulur. 

* * * 

BDDK kayıtlarındaki tehdit ziyaretine katılan isimlerden birisine ulaştığımı sandım. Ancak kendisine telefonla ulaştığım işadamı meselenin isim benzerliğinden ibaret olduğunu söyledi. BDDK’ya gitmediğini, diğer ismi tanımadığını anlattı. 

Yargısız infaz olmasın diye BDDK’da kayıtlı isimlerin ad ve soyadlarını başharfleriyle vermeyi uygun buldum. 

Çünkü mesele isim teşhirinden çok daha önemli ve resmin tamamını görmek lazım. Belli ki kimilerinin Ergenekon ismini verdiği çıkar örgütünün ilk ve başarıyla tamamladığı görevi hortumcu kurtarmakmış. 

Bu çetenin medya ve siyaset ayağı zaten belliydi, bir kısmı Ergenekon sanığı. 

Askeri kanat sorumluları da ortaya çıkınca tablo netleşti. 

Bitmedi, Devam edeceğim. 



***

15 Mart 2017 Çarşamba

12 Eylül Askeri Darbesi ve Basın;


12 Eylül Askeri Darbesi ve Basın;


( BAŞKA BİR BAKIŞ AÇISI ELE ALINAN  VE O DÖNEMİ ANLATAN YAZI)
OKUYALIM..

Medya gerek açıktan gerekse de haberleri sunuş şekliyle darbeyi destekledi. Darbeye veya orduya dair herhangi bir olumsuz haber veya yazı yayınlayan gazeteler veya dergiler sansür, toplatılma veya süresiz kapatma gibi yaptırımlarla karşı karşıya kaldı.

İktidar mücadelesinde hangi yönetim biçimi olursa olsun siyaset ile iletişim araçları arasında ilişki her dönemde var olmuştur. Çünkü her iktidar kendi varlığını sürekli meşru kılmak zorundadır. İktidarlar, iletişim araçlarıyla bir yandan kendi meşruluğunu sağlamaya çalışırken, diğer yandan politikalarının kamuoyunca desteklenmesini ve uygulanmasını amaçlar. Siyasi otoriteler veya iktidarlar belirli konuların kamuoyuna açıklanması ve toplum fikirlerinin yönlendirilmesi için medyayı kullanır.
Medya politikası oluşurken kimi zaman sansür, toplatma, yasaklama ve kapatma gibi baskı politikaları uygulanır, kimi zaman da kaba müdahaleler değil, uygun çizgide düşünen personelin seçilmesi ve editörler ile çalışan gazetecilerin kurum politikasıyla uyumlu öncelikleri ve haber değeri kriterlerini içselleştirmeleri sağlanmaya çalışır. Medya devletin sözde amaçlarını gerçek diye kabul eder, devletin politikasının ve eylemlerinin gerçek nedenlerini ender olarak araştırır.

Medya ve siyaset arasındaki bu ilişki Türkiye siyasi tarihi içinde de karşımıza çıkıyor. Türkiye toplumunda siyaset odaklı değişim 1960, 1971 ve 1980 askeri darbeleri ile kesintilere uğramış ve genelde basın siyasetin askeri çözümlerle belirlenen çizgileri karşısında destekleyici oldu. Zira iktidarların basın üzerindeki kontrolü, basın yasaları ila, kâğıt fiyatları, resmi ilan ve reklam gelirleri, ucuz maliyetli kredi kullandırma ve dağıtım gibi alanlarda belirleyicidir. Aksi halde, medya sansür, toplatma ve kapatma cezaları ile ilan ve reklâm gelirlerinden pay gibi yaptırımlarla karşı karşıya kalabilir. Dolayısıyla gündem yaratma, kanaat ve tutum oluşturma, kamuoyu oluşturma, siyasallaştırma gibi işlevleri bulunan medya, askeri darbelerin ve iktidarları meşruiyetlerini sağlama aracı olur. Özellikle 12 Eylül 1980 darbesi ve darbeyle oluşturulan yeni yönetimin meşruluğunun sağlanmasında medya önemli bir araç oldu.

Darbeyi gerçekleştirenler, darbenin ilk gününden itibaren radyo televizyon ve gazeteler aracılığıyla propaganda çalışmaları yürüttü ve darbenin meşruluğunu ileri sürmeye çalıştı. Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, oluşturulan Milli Güvenlik Konseyi'nin kararıyla sık sık TRT ekranlarına çıktı ve darbenin gerekçelerini sıralayarak kamuoyunu darbenin meşruluğu konusunda ikna etmeye çalıştı.

Darbe öncesinde tirajı en yüksek olan gazeteler, Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet ve Tercüman'da yayınlanan haberlerde ve köşe yazılarında ülkenin içinde bulunduğu kaos sık sık büyük puntolarla okuyucuya sunuldu ve kaosun mevcut hükümetçe sona erdirilemediği belirtildi. Gazetelerde hemen her gün manşet sayfada sunulan haberlerden bazıları şöyleydi:

" Anarşik olaylarda 25 kişi öldü " (27 Ağustos 1980-Milliyet), " Ocak'tan Eylül'e Anarşi Raporu: 8 ayda 1606 ölü. Son aylarda günde ortalama 10 kişi terör olaylarında hayatını kaybediyor" (2 Eylül 1980-Milliyet), "Demirel'in 170 günlük iktidarında 1361 kişi öldü" (12 Mayıs 1980-Cumhuriyet), "Terör eylem için pilot iller seçti" (9 Eylül 1980- Hürriyet)

TBMM'de Cumhurbaşkanı'nın 100'den fazla oylama yapılmasına karşın seçilemediği, " Meclis'te yine havanda su dövüldü ", " Meclis aday, vatandaş iş bekliyor" başlıklı haberlerle kamuoyuna yansıtıldı. Sonuçta ülkenin bir kaos içinde olduğu ve bu kaosa TBMM'nin son veremeyeceği mesajı verildi. Hürriyet gazetesinin 10 Eylül'den itibaren yayınlamaya başladığı "Lider" isimli araştırma yazısı orduya davetiye olarak değerlendirilebilir. Saldun Tanjun imzalı araştırma yazısında "Liderlerin sinirleri çelik gibi olmalı. Lider kendisini izlemekten pişman olmayacağımız Mustafa Kemal gibi sabırlı, akılcı, insanı ve toplumu bilmeli. Lider iç tehlikeleri saptamasını bilmeli. Lider halkın bütününü zafere ulaştıran adamdır" deniliyordu.

Diğer yandan, Tercüman gazetesi de " Fikirler, Görüşler, Düşünceler " adlı yazı dizisiyle mevcut sorunların Anayasa'dan kaynaklandığını, 1961 Anayasası'nın değiştirilmesi gerektiğini aktardı. "Siyasi Hayat ve Anayasa Uygulamaları" başlıklı Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı imzalı yazı, "Bizim gülmeye takatımız kalmamıştır... Gülemiyoruz, fakat seyrediyoruz... Katlanıyor... Bekliyoruz... (7 Eylül 1980)", "Terörle Mücadelede Metod Meselesi" başlıklı Mehmet Demir imzalı yazı da "İtalyan usulünün benimsenmesi, ülke şartlarına uygun bir mücadele programının yapısal bir çözüm olarak düşünülmelidir." (9 Eylül 1980) sözleriyle bitirildi. Tercüman gazetesi aynı zamanda "Türkiye'de en büyük 300 firma yöneticilerinin görüşleri" başlığı altında düzenlenen anketin sonuçları, "Devlet, otorite boşluklarını giderip, yasaları hakim kılmadıkça, çalışma barışı sağlanamaz" mesajıyla verildi.

Darbeyi meşrulaştıran haberler ve köşe yazıları, 12 Eylül Askeri Darbesi'nin ardından da devam etti. Askeri darbe, Milliyet gazetesinde 12 Eylül tarihinde "Silahlı Kuvvetler yönetime el koydu", Tercüman gazetesinde 13 Eylül tarihinde "Silahlı Kuvvetler yönetime el koydu. MGK Başkanı Org. Evren Açıkladı: Yeni Anayasa Hazırlanacak", Hürriyet gazetesinde 13 Eylül tarihinde "Terörün sonucu: Yönetim Milli Güvenlik Konseyi'nde - Atatürk yolunda devam" başlığıyla okuyucuya sunuldu. Hürriyet gazetesi darbe yönetiminin kullandığı argümana uygun olarak, darbe haberine Atatürk'ün posterini ekleyerek, "Ne sağ, ne de sol../ Atatürk Türkiyesi doğrultusunda bir ülkenin haysiyetli kişileri olarak birlik içinde, dipdiri ve senin yolundayız / Şuna asla şüphen olmasın; Senin emanetin Cumhuriyet, ilelebet payidar olacaktır / Hainler, gafiller, tüm iç ve dış düşmanlar hakkettiklerini bulacaktır / Müsterih ol Atam" şiirini yayınladı.

Gazeteler darbe haberlerini verirken, dış basında darbeye ilişkin olumlu değerlendirmeleri de yayınlayarak, Avrupa'nın dahi darbeyi desteklediği mesajını verdi. Tercüman, "Dış Dünya: TSK'nın yönetime el koyması basın ve yayın araçları tarafından ilk olarak duyuruldu: Ordu Mecbur kaldı. (13 Eylül 1980)", Milliyet "Ordunun yönetime gelmesi dışta olumlu karşılandı (13 Eylül 1980), Hürriyet, "Observer: Teröristleri temizleyip yönetim sivillere devredilecek. (15 Eylül 1980) başlıklı haberlerle dış dünyanın darbeyi desteklediğini ileri sürdü. Darbenin gerçekleştiği haberlerinin yanı sıra "İstanbul Üniversitesi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ülkede bütünlüğü sağlamak amacıyla tüm yurtta yönetime el koymasını kutladı. (15 Eylül 1980 - Hürriyet)" şeklindeki haberlerle akademik dünyanın da darbeyi desteklediği mesajları verildi.

Kanaat önderi kabul edilen köşe yazarları da darbeyi destekleyen açıklamalar yaptı. 

Hürriyet gazetesi yazarı Oktay Ekşi 17 Eylül 1980 tarihli köşe yazısında, " Türkiye tam bir onarım yönetimi altına girmiş bulunmaktadır. Bu yönetim, özgürlükçü demokratik sisteme ve Atatürk ilkelerine bağlı olanları tatmin edecek bir tutum içindedir" diyerek darbe yönetimine destek çağrısı yaptı. Darbe öncesinde sık sık Org. Kenan Evren'in "Anarşi yaratıcıları Ordu'nun yumruğu altında ezilecektir. Türk ulusu bağrından doğan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yarattığı güven ortamı içinde sonsuza kadar birçok bayramları refah ve mutluluklarla kutlayacaktır (30 Ağustos 1980)" benzeri açıklamalarına manşette veya ilk sayfada yer veren Tercüman gazetesinin tüm köşe yazarları darbeyi desteklemiştir. Sadece Nazlı Ilıcak 10 Eylül 1980 tarihli "Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete..." içerikli yazısını 14 Eylül 1980 tarihinde "Kıyamet koptu. Dünyanın sonu değilse bile, demokrasinin sonu geldi..." sözleriyle devam ettirmiş ancak hemen ardından 16 Eylül tarihindeki yazısında " Ümidimiz memleketimizin birlik ve beraberliğimizin son şansı olan Türk Silahlı Kuvvetleri harekatının başarısı ile neticelenmesidir " diyerek darbeyi meşru gösterdi. Basının darbeyi meşru gösteren yaklaşımı darbenin birinci yılında da sürdü. Darbenin birinci yılında Milliyet'in manşeti "Sağol Mehmetçik", Tercüman'ın manşeti "Huzur, 1 yaşında", Hürriyet'in manşeti "El ele, kol kola mutlu günlere gidiyoruz... Ve evet! Düzlüğe çıkıyoruz" oldu.

Medya gerek açıktan gerekse de haberleri sunuş şekliyle darbeyi destekledi. Zaten darbeye veya orduya dair herhangi bir olumsuz haber veya yazı yayınlayan gazeteler veya dergiler sansür, toplatılma veya süresiz kapatma gibi yaptırımlarla karşı karşıya kaldı. İlk olarak Arayış Dergisi ile Demokrat, Hergün ve Aydınlık gazeteleri temelli kapatıldı. Türkiye Gazeteciler Sendikası Ankara Şubesi Genel Sekreteri Mehmet Genç gözaltına alındı ve TGS Ankara Şubesi 9 Aralık 1980'e kadar kapatıldı. İstanbul'daki sekiz gazeteden Milli Gazete dört kez toplam 72 gün, Cumhuriyet dört kez toplam 41 gün, Tercüman iki kez 29 gün, Günaydın iki kez 17 gün, Güneş ve Milliyet birer kez toplam 10'ar gün, Tan bir kez 9 gün, Hürriyet iki kez toplam yedi gün kapatıldı. Bu gazetelerin yetkilileri ve yazarlarının defalarca ifadeleri alındı, her biri hakkında birçok dava açıldı, birçoğu mahkûm oldu, tutuklandı. Darbeden sonraki dört yılı kapsayan bir araştırmanın sonuçlarına göre; gazete ve dergiler 41 kez toplatıldı veya yayımı durduruldu veya kapatıldı. Bazı sıkıyönetim komutanlıkları, kimi gazetelerin, kendi sorumluluk bölgelerine sokulması ve satışını yasaklamışlardır. Yarıya yakını Bakanlar Kurulu'nca olmak üzere 927 yayın yasağı getirildi. Bu dönemde basın dışı suçlananlar hariç, gazeteci, yazar, çevirmen ve sanatçılara verilen mahkumiyet kararlarının toplamı 316 yıl, 4 ay, 20 güne ulaştı.

Yeni Anayasa'nın onaylatılması

12 Eylül'ün ardından hazırlık çalışmaları çok öncesinden başlatılan ve sürekli gündemde tutulan anayasa tartışmaları sonuca ulaşmaya başladı. 1961 Anayasası'nın "anarşi" ve "terör"e neden olduğuna ilişin başlatılan kampanyaya Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) gibi ekonomi kuruluşları da açıktan destek verdi. Tercüman gazetesince hazırlanan bir dizi Anayasa semineriyle birlikte daha otoriter ve baskıcı bir anayasanın ideolojik temelleri atıldı. Bu seminerlerde oluşturulan "yeni anayasa"ya ilişkin önerilerin birçoğu 1982 Anayasası'nda yer aldı. Darbenin ardından bu kez SİSAV tarafından düzenlenen ve Tercüman gazetesi yazarları ile Aydınlar Ocağı yöneticilerinin danışman ve konuşmacı olarak katıldıkları seminerlerde dile getirilen düşünceler yeni anayasanın ideolojik çatısını oluşturdu.

Hazırlanan 1982 Anayasası'nın propagandası gerek ekonomi kuruluşları gerekse de bizzat darbeyi gerçekleştirenler tarafından basın aracılığıyla yapıldı. Kenan Evren TRT'de ve gazetelerde yeni Anayasa'yı tanıtıcı açıklamalar yaptı. Evren'e göre "Anayasa'ya Hayır" diyenler vatan hainleri, dış güçlerden emir alan anarşist ve teröristlerdi. Evren'in tanıtım faaliyetleri kapsamında Adana'da yaptığı konuşmada şu sözleri dikkat çekicidir: "Nusuh ile uslanmayanı etmeli tekdir/Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir. Gençler belki bilmez, bizde bu beyit çok yaygındır. Yani önce nasihat et, sonra ikaz et, en sonunda döversin. Biz önce işi nasihatle halletmeye çalışıyoruz".

Aynı günlerde sıkıyönetim komutanları da "Anayasa'ya Hayır" diyen "anarşist" ve "teröristlerin" yakalanacağını açıkladı. Anayasa halk oyuna sunuluncaya kadar, gazetelerde ve televizyonda Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren'in açıklamaları, haberlerde ve köşe yazılarındaki mesajlar, seminerlerde yapılan konuşmalar, ekonomi kuruluşları temsilcilerinin açıklamaları yeni anayasanın propagandasını oluşturdu. Aksini savunanlar ise gözaltı ve tutuklamalarla karşı karşıya kaldı, gazeteler sansürlendi veya kapatıldı. Sonuç olarak referanduma sunulan yeni Anayasa, halkın yüzde 91,27'sinin katılımıyla yüzde 91,37 kabul oyuyla kabul edildi.(EK/EÜ)

* Bu yazı Marmara Üniversitesi Radyo-TV bölümü yüksek lisans öğrencisi Evin Katurman'ın hazırladığı " 12 Eylül ve Basın: Toplumsal Rıza Nasıl Sağlandı? " başlıklı makalesinden kısaltılarak alındı.


http://www.bianet.org/bianet/toplum/93099-12-eylul-askeri-darbesi-ve-basin

***