DEMOKRATİKLEŞME etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DEMOKRATİKLEŞME etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ocak 2016 Cuma

1945 -1950 ARASI DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE BASIN




1945 -1950 ARASI  DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE BASIN



Oy uğruna dini siyasallaştırma adımını atan CHP, bir adım daha ileriye giderek Türk Devrimi'nin kurumlarını bugün olduğu gibi yasa çıkararak ortadan kaldırma gayretine giriyordu. Prof. Dr. Çetin Yetkin'in tespitine göre 1 Mart 1950'de TBMM "Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklarla Birtakım Unvanların Meni ve İlgasına Dair olan 677 Sayılı Kanunun 1. Maddesine Bir Fıkra Eklenmesine Dair Kanun" kabul edilerek türbelerin yeniden açılması, yeniden türbedarlıklar kurulması yasa ile gerçekleştiriliyordu. (TBMM TD, Dönem 8, C.XXV-I Toplantı 4, Bileşim 57, 1 Mart 1950, Oturum 1, S. 36)


KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE TÜRKİYE 


Küreselleşme sürecinin Türkiye üzerindeki etkileri incelenmeye başlandığında, ilk göze çarpan husus, Türkiye’nin küreselleşmenin yukarıda bahsedilen tüm boyutlarından dünyadaki birçok ülkeye kıyasla, oldukça yüksek bir düzeyde etkilenmekte olduğudur. Bu durumun temel bir nedeni, Türkiye’nin jeo-stratejik konumundan kaynaklanmaktadır. Türkiye, Batı’yla Doğu’nun, Kuzey’le Güney’in buluştuğu bir noktada, Avrasya’nın merkezinde yer almakta olup, küreselleşmenin etkilerine geniş oranda açık durumdadır. Türkiye’nin küreselleşme sürecinden büyük ölçüde etkilenmekte olmasının diğer bir nedeni de coğrafyasında barındırdığı insan topluluğunun özelliğine ilişkindir. Türkiye, sahip olduğu özel coğrafi konumu ve köklü tarihi nedeniyle kültürler ve medeniyetlerarası diyaloğa ev sahipliği yapan bir ülke konumundadır. Esasen farklı insan toplulukları arasındaki ilişki ve etkileşimlerin radikal bir şekilde artışı olarak tanımlanan küreselleşmenin, bu özelliği haiz bir ülkeye büyük ölçülerde etki yapması kaçınılmazdır. Küreselleşmenin Türkiye üzerindeki etkilerini, küreselleşmenin mevcut tüm boyutları çerçevesinde gözlemlemek mümkündür. Örneğin, ekonomik küreselleşmenin dina Uluslararası Ekonomik Sorunlar 33 Fırat BAYAR miklerine uyum sağlamak ve dünya ekonomisi ile bütünleşebilmek amacıyla Türkiye ekonomisi, 1980 sonrasında köklü bir yapısal değişim geçirmiştir. Bu dönemde, korumacı ve ithal ikameci ekonomik yapı, yerini serbest pazar ve ihracat teşviklerine dayanan, dış ticaretin, kurun, faizin ve sermaye hesabının serbestleştirilmiş olduğu bir yapıya terk etmiştir. Benzer şekilde, mevcut siyasi küreselleşme trendleri çerçevesinde, Türkiye, özellikle son dönemde demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, insan hakları, kadının statüsü gibi konuların yanında şeffaflık, hesap verebilirlik gibi temel yönetişim ilkelerinin yerleştirilmesi ve uygulanması çerçevesinde büyük mesafe katetmiştir. Tabiatıyla, bu süreçte, Türk halkının kalkınma çabalarını evrensel değerler zemininde yürütme iradesi de etkili olmaktadır. Öte yandan, küreselleşmenin güvenlik boyutu, Türkiye’yi uluslararası terörizmle mücadele, silahların kontrolü ve silahsızlanma, yasadışı göç, insan ticareti, organize suç, yolsuzluk, uyuşturucu ticareti ve karaparayla mücadele gibi konularla çok daha kapsamlı ve derin bir şekilde ilgilenmeye zorlamakta, bu konularda bölgesel ve uluslararası işbirliğinde öncü rol almaya yöneltmektedir. 

Küreselleşmenin çevresel/demografik boyutu da Türkiye üzerinde türlü etkilerde bulunmaktadır. Örneğin, çevre dostu üretim ve tüketim, Türkiye’de giderek artan bir şekilde dikkate alınmaya başlanmıştır. Benzer şekilde, küreselleşmenin demografik boyutunun etkisiyle, ülke genelindeki nüfus artış hızının düşme eğilimine girdiği gözlenmektedir. Son olarak, Türkiye’nin küreselleşmenin kültürel boyutundan da yaygın bir biçimde etkilendiği, bu bağlamda, Türk toplumunun beğeni ve ilgi alanlarının, özellikle son yıllarda, ciddi bir değişim ve dönüşüm sürecinden geçtiği söylenebilir. Ancak, bu, küresel düzeyde tanınan kültürel ve üretim biçimlerinin Türkiye’de yer etmesi kadar, Türk kültür öğelerinin uluslararası tanınırlığının da artması şeklinde gerçekleşmektedir. Yukarıda değinilen tüm hususlar, küreselleşme sürecinin Türkiye üzerindeki etkilerine ilişkindir. Bu çerçevede, son olarak değinilmesinde yarar görülen konu ise Türkiye’nin küreselleşme sürecinin olumlu yönde ilerleyebilmesi için ne ölçüde katkı- da bulunabileceğidir. Bir başka deyişle, Türkiye’nin de belirli ölçülerde küreselleşme sürecine etki etme kapasitesi bulunmaktadır. Bunun temel nedeni, bu çalışmanın ilk 34 Uluslararası Ekonomik Sorunlar Küreselleşme Kavramı ve Küreselleşme Sürecinde Türkiye bölümünde ifade edildiği üzere, küreselleşme sürecinin tek yönlü olarak ilerlememesi, son derece dinamik bir süreci içermesi ve karşılaştığı yeni unsurları bünyesine katarak sürekli biçimde sentezlenen bir yapısı olmasıdır. Bu çerçeveden baktığımızda, Türkiye’nin, jeo-stratejik konumu itibariyle küreselleşmenin siyasi/güvenlik boyutu çerçevesinde önemli bir role sahip olduğu görülmektedir. 

Türkiye, Balkanlar, Kafkaslar, Karadeniz, Orta Doğu, Akdeniz ve Orta Asya ile Avrupa’nın doğal kesişim noktasında bir istikrar unsuru olması itibariyle öncelikle bölgesel, sonrasında uluslararası istikrarın sağlanmasında önemli bir rol almakta, bu itibarla küreselleşmenin siyasi/güvenlik boyutuna olumlu yönde katkıda bulunmaktadır. Türkiye’nin 17 Ekim 2008 tarihinde BM Genel Kurulunda yapılan oylama neticesinde 2009-2010 dönemi için BM Güvenlik Konseyi Geçici Üyelik adaylığına seçilmesi, bu çerçeveden bakınca daha anlamlı bir hale gelmektedir. Türkiye’nin bu kendine özgü jeo-stratejik konumu, ekonomi alanında da önemli sonuçları beraberinde getirmektedir. Bu durum, kendini özellikle enerji alanında göstermektedir. Dünyanın enerji kaynakları bakımından en zengin olduğu bölgelere komşu olan Türkiye, petrol ve doğalgaz rezervlerinin Doğu-Batı istikametinde taşınması konusunda iktisadi açıdan en kısa ve en az maliyetli güzergahı sunmaktadır. 

Türkiye’nin katkılarıyla Doğu-Batı Enerji Koridoru Projesi’nin gerçekleştirilmesi, bölgesel olduğu kadar küresel anlamda da ekonomik sonuçlar doğuracaktır. Son olarak, Türkiye’nin küreselleşmenin kültürel boyutuna yapabileceği katkı üzerinde durulması uygun olacaktır. Kendine özgü tarihi ve kültürel yapısı ile Türkiye, medeniyetlerarası uyumun en önemli örneklerinden birini oluşturmaktadır. Türkiye, tüm dünyaya, kültürel çeşitliliğin bir tehditten ziyade bir zenginlik olduğunu göstermeye çalışmakta, kültürler arasındaki yanlış algılama, önyargı ve kutuplaşmaların önlenmesi için her türlü platformda aktif çaba sarfetmektedir. Anılan çabalar, küreselleşmenin kültürel boyutunun olumlu bir yönde ilerlemesi için önemli bir katkı olarak algılanmalıdır. Bu çerçevede, 2005 yılında Türkiye ve İspanya’nın eş-sunuculuğunda hayata geçirilmiş olan Medeniyetler İttifakı girişimi, bu katkının en somut örneklerinden birini oluşturmaktadır.


http://www.mfa.gov.tr/data/Kutuphane/yayinlar/EkonomikSorunlarDergisi/sayi32/firatbayar.pdf

.. 

17 Şubat 2015 Salı

DEMOKRATİKLEŞME ADI ALTINDA İŞBİRLİKÇİLER İKTİDAR EDİLDİ.,





DEMOKRATİKLEŞME ADI ALTINDA  İŞBİRLİKÇİLER İKTİDAR EDİLDİ.,



Avrupa Roma Germen İmparatorluğunun siyasi telkinleriyle "Katolik Hristiyanlıkta" birleşmiş Avrupa milletleri, yer kürenin egemeni iken, ABD'de üslenmiş Mason sermayenin oyunu olan iki dünya savaşıyla sermayeyi ve egemenliği bu tezgahçı ailelere kaptırdılar.




















A.B. ülkelerinde demokrasi bize göre oldukça ileri olmasına rağmen, kendi şartları içinde halklarını "işsizlik maaşı" dedikleri, harçlıklar, uyuşturucu ticaretini serbest bırakmalarıyla, cinselliği ve dindarlığı teşvik ederek uyutma yoluna gitmişlerdir. 

Demokrasi havarisi olan ABD ve A.B. ülkeleri bize gelince, mevcut devleti yıkacak örgütleri devlete kurdurmak, onların işlediği cinayetler, toplu katliamlar dahil her türlü adi suçları meşru saymayı sağlayan yasaları ve örgütlenmeleri salık vermekte ve dayatmaktadırlar. 

Buna ek olarak da devleti ortadan kaldıracak örgüte her türlü siyasi desteği kolaylaştırmak için de, örgütün siyasi emellerini her şeyiyle paylaşan gizli ve açık siyasi kişilikleri, bürokratları da kilit noktalara getirecek önerileri ve hatta "siyasi baskıları" yapmaktan çekinmemektedirler. 

AKP hükumetinin iktidara getirilmesi, BDP'nin meclise sokulması, ayrılıkçı diğer etnik ve dini yapılanmaların "sivil toplum örgütleri" gibi masum adlarla kurulup faaliyet göstermeleri, onlara verilen A.B. fonları hep bu emellerine hizmet etmektedir. 

"Belirgin millet özellikleri taşımayan, İranlıların ve Emevilerin bu anlama gelen Kürd adını verdikleri, değişik ırklara ve dillere mensup göçer İrani çoban kavimlerinden Millet yaratmak" Batılı devletlerin geçen 200 yıl içinde ısrarla takip ettikleri bir siyasettir. 


BİZLER AMERİKA OLARAK NEDEN GÜÇLÜYÜZ  BİLİYORMUSUNUZ..?




















'' BİZLER AMERİKA OLARAK ARAMIZDAKİ VATAN HAİNLERİNİ ÇABUK ÖLDÜRÜRÜZ..,
DÜNYANIN DİĞER BİR ÇOK ÜLKESİNDEKİ VATAN HAİNLERİNİ İSE KENDİ CIKARLARIMIZ İÇİN ( KAHRAMANA ) DÖNÜŞTÜRÜR BELİRLİ YERLERE GETİRİRİZ ''
HENRY KISSİNGER
ABD ESKİ DIŞİŞLERİ BAKANI..,

Bunun için başta Fransa, İsveç, Belçika gibi ülkelere, ABD'den Türkiye'ye kadar ülkelerde "Kürdoloji Enstitüleri" kurdurulmuş, kökeni olmayan harman topluluklardan millet yaratılmıştır. Dini ve ideolojisi, Arap yarımdası çöllerine sürülmüş, farklı kavimlerden oluşan, millet özelliği olmayan Hint-Pers-Arap-Türk harmanı Arap kırması kavimlerin uydurduğu dinlere dayalı olan Küresel sermaye, köklü milletlerin düşmanı olmakla kendi köksüzlüğüne sahip çıkarken, geçmişin eşkıya, harami, haşhaşi, farklı nedenlerle dağlara, çöllere, dağların ve çöllerin arkalarına, deniz aşırı yerlere sürülmüş topluluklardan millet ve devlet yapmaktadır. 

15.yy.da İskoçya'ya kaçarak kıyımdan kurtulan Şeytana tapınan, köksüz, sürgün Arap kırması kavimlere kökleri uzanan, şeytani bir topluluk örgütlenerek önce İskoç kralını öldürerek iktidar olmuşlar, 50 yıl içinde de İngiliz tahtını idare etmeye başlamışlardır. 

Keşifleri çağının sağladığı olanaklarla zenginleşen bu sürgün şeytani sürgün dini topluluk, son 200 yılda yeryüzüne hükmedecek güce erişmiştir. Japonya'dan İveç'e, SSCB'den Yemen'e, Avustralya'ya kadar bütün milletlerin başına o kavimlerin arasında sessizce yaşayan azınlıkları, iktidarla sorunu olanları başlarına getirmiş, onlarla da ters düştüklerinde yine millet özelliği göstermeyen kabilelerden birilerini bir şekilde iktidara getirerek o devlette ve coğrafyada çıkarlarını korumayı başarmaktadır. Bütün dünyanın ortak olarak yaşadığı ihanet, başıbozukluk, kıtlık, yokluk, hastalık, işgal, teslimiyetlerin sırrı buradadır. 

Bu şeytanın çocuklarının örgütlendiği ABD ülkesi de zaten "din ile bir arada tutulan ama millet özelliği göstermeyen her ülkeden getirilmiş insanlardan oluşturulmuş halkı olan" bir devlet değil midir? Bu tespitler ışığında, ABD'de üslenmiş bu şeytani topluluk devrilmedikçe yeryüzü milletlerine asla barış, huzur, refah gelmeyecektir. 

Bütün milletlerin başındaki işbirlikçi iktidarları yürüten güç sahipleri de artık bu yapılanma ile "sadece iktidar gücüne sahip olabilmek uğruna" birlikte yaşadıkları halkları satmaktan vazgeçmelidirler. 
Kaddafi'nin, Saddam'ın başına gelenlerden dersler alarak, kendilerinin de günü birinde direnmek zorunda kaldıklarında ya da tehlikeli olabileceklerine karar verildiğinde aynı kaderi paylaşacaklarını unutmamalıdırlar. Köklü kavimlere düşmanlık etmemeyi de öğrenmelidirler. 

















Çünkü bu gün varsalar, eski kavimlerin onlara tanıdığı yaşama hakları sayesinde var olduklarını bilmelidirler. 
Yok efendim çok aşağılanmışlarmış v.s. gibi gerekçelere boşuna sığınmasınlar, çünkü kendileri bile yer geldiğinde kendi evlatları arasında bile ayırım yaptıklarını hatırlamalıdırlar. 
Herkes, kendisine yapılmasını istemediği davranışları başkalarına yapmasın. 
Küçük, süreli iktidarlar uğruna milletlerini, komşularını satmasınlar. 
Bağımsızlık, özgürlük uğruna, emperyalizme karşı direnenleri susturmasınlar, onlara ve yakınlarına kıymasınlar, onları da bir dinlesinler, çocukların geleceklerini çalmasınlar ki, o çocuklar, evde dersleriyle uğraşmak yerine mitinglerde, yol boylarında başındaki devlet adamlarını saldırmak için beklemesin.

Takdir okuyanlarındır.

Bu arada yeni yıl kutlamayan birisi olarak, kutlayan herkesin yeni yılı kutlu olsun. Yeni yılda, sömürüler, işgaller, tutuklamalar, çocuk ölümleri, tacizleri, sömürüsü, pedofilik evlilikler, açlık, işsizlik, dolandırıcılık, sahtekarlık, devlet malını yağmalama, vatana ve aşka ihanetler, insanlar ve insanlık için kötü olan her şey ortadan kalksın!