SÜRECİNDE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SÜRECİNDE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Kasım 2016 Cuma

1962–1967 SÜRECİNDE KIBRIS TÜRK MİLLİ MÜCADELESİ, BÖLÜM 4




 1962–1967 SÜRECİNDE KIBRIS TÜRK MİLLİ MÜCADELESİ, BÖLÜM 4


“…Adadaki Türk mücahitlerine komuta ettiği söylenen Kemal Coşkun’un yurda geri çağrıldığı, oysa mücahitlerin buna itiraz ettikleri bu arada duyulmuş 
haberlerdendir. Sözü edilen konu hakkında Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yapmamıştır. Zaten yapmaması da pek normaldir. Çünkü Coşkun adadaki Türk 
mücahitleri teşkilatlandırmak üzere Ankara tarafından vaktiyle oraya gönderilmiş bir kimsedir. Böyle nazik durumdaki bir kimsenin karşı tarafça tanınmaması kadar normal bir şey olamaz. Nitekim Coşkun da uzun süre karanlıklarda kalmıştır. Bu arada kendisi Lefkoşa’daki Türkiye Büyükelçiliği’nde idari ataşe olarak gösterilmiş ve diplomatik dokunulmazlıktan yararlanması sağlanmıştır. Şimdi artık görülmektedir ki Coşkun sadece Makarios tarafından değil, Türkiye Türkleri tarafından da tanınmaktadır. 

Kendisinin bu şekilde bundan sonra göreve devamı elbette ki mümkün değildir. Coşkun geri gelecek, onun yerini bu sefer bir başkası alacaktır yahut da almıştır bile… Aslında hiçbir fevkaladeliği olmayan bu olaylar Kıbrıs işinde hükümetin hala göstere geldiği mütereddit tutum sebebiyle basın tarafından belki de haklı olarak ele alınmakta ve netice itibarıyla adı geçen haberler üzerinde sayısı spekülasyonların yapılması da mümkün hale gelmektedir…” 

Aynı günlerde Türk gazetelerine yansıyan bir haber ise TMT’nin lağvedilerek tamamen Dr. Fazıl Küçük’e bağlı yüksek ücretle çalışacak dar kadrolu yeni bir askeri gücün oluşturulacağı şeklindedir.125 Öte yandan Ankara’ya dönüşünden sonra gazetecilere açıklamada bulunan Kenan Çoygun ise merak edilen konulanlara ayrıntılara girmeden açıklık getirmeye çalışır;126 

 “...Tarihte hiçbir toplum bizim kadar en müşkül şartlar altında ve hiçbir karşılık beklemeden bir davayı bu derece omuzlayamamıştır. Büyük bir ciddiyet, vakar 
ve disiplin içinde görevini yapmaya çalışan mücahit yeryüzünde bir benzeri dahi bulunmayan büyük bir inanç ve azim içindedir. Ancak biz şurasından burasından 
kurulduğu zaman hareket eden robot misali kuklalar değiliz. Bugün şu veya bu şekilde mücahit fikrini söylüyor ve düşüncelerini açıklıyorsa bu şuurlu bir kuvvet olduğunu ve hiç kimsenin maksatlı emellerine alet olamayacak kadar sağduyuya sahip bulunduğunu göstermektedir. Bugün her zamanki gibi güçlü bir birlik halinde bu davayı savunmaktayız. Bize bırakılan bir eser vardır. Bu eseri hazırlayanlar, bu davayı bugüne kadar ulaştıranlar ve bunu bugün bize emanet edenler bilsinler ki onların bu güvenlerine layık olmak için eskisinden daha azimli bir şekilde çalışacak, daha şuurlu ve kuvvetli bir şekilde bu davaya gölge düşürmeyeceğiz...” 

 Albay Kenan Çoygun’un Türkiye’ye dönmesinden sonra da bu konu kapanmaz ve Kenan Çoygun’un Kıbrıs’la irtibatı kesilmez. Emekli Tuğgeneral Çoygun, Kıbrıs’taki görevi tamamlanmasına rağmen “Bozkurt, Bayraktar, Dede, Baba, Komutan, Paşa ve Büyük” gibi sıfatlarla anılmaya devam eder. Aynı şekilde Ankara’da bulunan KTKD tarafından Demiryolları Lokali’nde Kenan Çoygun onuruna bir akşam yemeği ve “Kıbrıslılar Gecesi” tertip edilir. Söz konusu toplantıya Kenan Çoygun ve ailesinin yanında Kıbrıs Türk Cemaat 
Meclisi Başkanı Rauf R. Denktaş da katılır. Burada yapılan konuşmalardan sonra “Kemal’in Askeri; Bir Çılgın Türk” olarak nitelendirilen Kenan Çoygun’a Rauf R. Denktaş tarafından üzerinde TMT amblemi bulunan “Mücahidin unutmayacağı büyüğüne sonsuz güven ve saygısıyla” yazılı bir şilt ve bir TMT amblemli flama ile şehit toprağı verilir.127 Rauf R. Denktaş tören sırasında yaptığı konuşmada “İnandığınız ve güvendiğiniz Kıbrıs Türkleri ve mücahitleri inandıkları ve güvendikleri Bozkurtların yolundan asla ayrılmayacaklardır. 
Mücahitler zafere kadar mücadele ve mukavemete devam edeceklerdir. Siz daima onların kalbinde kalacaksınız.” derken Kenan Çoygun da yaptığı cevabi konuşmada duygularını 

“Kıbrıs Türkleri ile mücahitler her zaman kalbimde olacaktır. Onları hiçbir zaman unutmayacağım. Gösterdikleri yakın ilgiye teşekkür ederim.” diyerek ifade eder.128 Denktaş ayrıca “Zafere kadar Bozkurt’un yolundayız. Mücahitlerimiz albaylarından aldıkları güçle bu savaşlarına devam etmektedir. Bozkurt’u adadan anavatan a getiren zihniyet beni adadan  uzaklaştıran zihniyettir. Papaz ikimizi de istemedi. İkimiz de adayı terk ettik. Ümidimiz gençlik ve millettedir. Onlar bu heyecanı hissettikçe direneceğiz. 24 saat içinde adayı işgal etmek gayesinde olanlar ile 4.5 yıl aralıksız mücadele eden Bozkurt’un ayrılması Türk cemaatini sarsmıştır. Bozkurt ayrılınca adadaki yöneticiler yeni bir teşkilatlanmaya gitmektedirler.”129 açıklamasında bulunur. Kenan Çoygun da aynı törende yaptığı açıklamada “Adadan ayrıldığıma üzgünüm. İmkân olursa yine gitmek isterim. Mücadele eden insanları 
yıpratmak için her şey söylenir, iftiralar edilir. Kendimi savunmayacağım. Kıbrıs mücahidi ile yan yana, omuz omuza dövüşebilene ne mutlu.” 130 der. Aynı toplantıda Kenan Çoygun’a mücahitler, Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi, göçmen temsilcileri ve çeşitli kurum ve kuruluş tarafından da teşekkür mektupları verilir. Ne yazık ki “Kıbrıslı mücahitlerin Başkomutanı, Bozkurt namıyla maruf Kur.Alb. Kenan Çoygun’un görevine Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ve Dr. Fazıl Küçük tarafından son verdirilmesinin ardından”131 Kıbrıs Türk toplumunda sular durulmaz. Gazetenin haberine göre Kenan Çoygun’un tekrar adaya dönmesi için çaba gösteren mücahit komutanları tehdit edilirken Kıbrıs’ta yayımlanan özellikle Zafer gibi bazı gazetelere de sansür uygulaması başlatılır ve bu gazetelerin Kenan Çoygun’un övmeleri, Dr. Fazıl Küçük’ü tenkit etmeleri ise yasaklanır. Konuyla ilgili karar Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği tarafından ilgili gazete merkezlerine ayrıca tebliğ edilmiştir.132 


Kenan Çoygun Türkiye’ye döndükten sonra da Kıbrıs Türkleri’nin mücadelesine destek vermeye devam etti. Nitekim Ocak 1964’te Londra Konferansına katılmak ve Birleşmiş Milletlerde konuşma yapmak üzere Kıbrıs’tan ayrılan Kıbrıs Türk halkının önder simalarından Rauf Denktaş’a, Mart 1964’ten sonra adaya giriş yasağı konulduğunda onu yeraltı organizasyonları ile tekrar adaya dönmesini sağlamıştır.133 
Kenan Çoygun, Kıbrıs’ta görev yaptığı süreçte yukarıda da izah edildiği üzere savunmadan sağlığa, sosyal yardımdan eğitime, basın-yayından imar faaliyetlerine kadar öylesine ciddi tedbirler almış ve sağlam temeller atmıştı ki görevden alındıktan sonra dahi oluşturduğu yapılar görevlerini aynı disiplin içersinde bir süre daha sürdürmüşlerdir. 

 Kıbrıs yakın tarihinin en sıkıntılı döneminde görev yapmasına ve Kıbrıs Türkleri adına çok büyük hizmetlerde bulunmasına rağmen öğünmekten hoşlanmayan ve hizmetlerinin konuşulmasını sevmeyen Çoygun böyle bir durumla karşılaştığında veya kendisine bu gibi sorular sorulup yorum yapması istenildiğinde sadece “Öyledir.” veya “Demek ki yapmışız.” gibi kestirme ve tevazu dolu cevaplar verir. Genç subaylara kılık-kıyafetlerine özen göstermeleri, sadece komuta ettikleri askerler açısından değil, Türk toplumu açısından da örnek insanlar olmaları gerektiğini belirten, onların devamlı olarak halka karışmalarını, onların duygu ve düşüncelerini anlamalarını isteyen, genç subayların komutası altındaki 
askerleri “ana kuzusu” olarak nitelendiren Çoygun Paşa özellikle kaleme aldığı Meteorolojik Savaş başlıklı bir yazısıyla bugünün savaş stratejilerine de ışık tutmuş, Kurmay Binbaşı olarak yazdığı Askeri Coğrafya kitabı yakın döneme kadar Kara Harp Okulu’nda ders kitabı olarak okutulurken ayrıca NATO ile ilgili olarak kaleme aldığı bir başka makale ile de o günün şartlarında düşünülmesi bile uygun görülmeyen ancak bugün stratejistler tarafından çok tartışılan bir sorunu gündeme taşımıştır. 



SOSYAL HAYATIN YENİDEN BAŞLAMASI VE SİVİL İDARE 

Özellikle 21 Aralık 1963 sonrasında Rum saldırılarının başlamasıyla beraber fiilen ortadan kalkan Kıbrıs Cumhuriyeti sonrasında Kıbrıs Türk toplumunda yeniden yapılanma ve hayatı normale döndürme faaliyetleri hız kazanır. 16 Ağustos 1960 tarihinde kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nden dışlanan Kıbrıs Türklerinin bütün ada sathında birlik ve beraberliğinin sağlanması, eğitim seviyesinin geliştirilmesi, siyasi, sosyal, psikolojik, kültürel, ekonomik bağlamda yaraların sarılması ve hayatın normal seyrine getirilmesi, evlerinden atılan ve derme çatma çadırlarda yaşamaya mecbur bırakılan insanların tekrar evlerine dönebilmelerini sağlamak veya onlara yeni evler inşa etmek için faaliyetlere başlanır. TMT’nin bölgelerdeki 
Sancaktarlıkları vasıtasıyla ve kontrolü altında yapılan bu faaliyetlerde göçmenlerin iskân, barınma, gıda ve giyecek sorunu yanında Kıbrıs Türk ekonomisini canlandırma, kamu düzenini tekrar tesis etme, her türlü bakım, onarım, yenileme tadilat çalışmalarıyla asayiş meselesi, belediye hizmetleri ve kültür hayatı da öncelikli olarak ele alınır. Ancak yığılan problemleri ortadan kaldırmak hiç de kolay değildir. Bu dönemde ele alınan en ciddi projelerden bir tanesi TMT’nin 1963 sonrası süreçte Bayraktarlığını yapan Kenan Çoygun 
tarafından Kıbrıs’ın su sorununa kesin çözüm sağlamak amacıyla adaya en yakın nokta olan Anamur’dan su getirtilmesi projesidir. 

O dönemde Kenan Çoygun tarafından hayata geçirilmeye çalışılan bir başka önemli proje ise Kıbrıslı Türklerin elektrik ihtiyacını karşılayacak bir elektrik santrali kurulması veya güneş ışığı, fan ve yel değirmenleri modeli farklı enerji kaynakları vasıtasıyla enerji üretilebilmesi çalışmalarıdır. 21 Aralık 1963 sonrasında yaşadıkları köylerden, kasabalardan ve evlerinden ayrılmak zorunda kalan Kıbrıslı Türkler öncelikle kendileri için dahagüvenli olacak yerler aramaya başlarlar. Bu bağlamda tercih edilen ilk yerler ise akraba ve tanıdıkların 
bulunduğu köylerle sadece Türklerin yaşadığı köyler olur. Kıbrıslı göçmenler böylece ilk etapta göç ettikleri yerlerde boş durumda bulunan okul, cami, ev, ahır, ağıl ve mağaralara yerleşirler.134 1966 yılı Şubat ayından itibaren göçmenlerin sorunlarına kalıcı çözüm bulabilmek ve onları bu sıkıntılı ortamdan uzaklaştırabilmek amacıyla göçmen sorununu tamamen çözecek bir iskân projesiyle ilgili çalışmalara başlanır ve bu konuda sorumluluk Planlama ve İnşaat Dairesi’ne verilir. Bu konuda yapılan ve bir ay içerisinde tamamlanan etüt 
çalışmaları ve kasabalarla köylerden gelen verilerin değerlendirilmesi sonrasında hazırlanan Kıbrıs’ta Göçmenlerin İskânı Projesi, 7 Mart 1966 tarihinde tamamlanır. Söz konusu projeye göre 18.860 nüfuslu toplam 4.750 göçmen ailesinden 1.673 aileye yeni evler yapılması ve 418 ailenin de halen yaşamakta oldukları evlerinin bakım ve onarımının yapılması kararlaştırılır. 

Bulunabilecek inşaat malzemesi ve Kıbrıs’ın inşaat özelliklerine göre hazırlanan söz konusu projede ekonomi ve kullanılabilirlik ön planda tutularak yapılacak inşaatların daha sonra dar gelirli aileler tarafından da kullanılabilmesi hedeflenir. 

Dönem itibarıyla işçilik ücretlerinin çok düşük olması ve işçilik konusunda çeşitli kişi ve kuruluşlardan yardım ve destek alınabileceği de göz önünde tutularak projenin tüm maliyetinin 754.193 Kıbrıs Lirası olacağı hesaplanır. 

Konuyla ilgili olarak hazırlanan çalışmalar ve projelere Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği kanalıyla Türkiye’ye de iletilir ve 5 yıllık programlar halinde gerekli tahsisatın Türkiye’den gönderilmesine karar verilir. Türkiye’nin Kıbrıs’ta göçmenlere yönelik olarak yapılan göçmen evleri için tahsisatı proje tamamlandığında toplam olarak 1.132.992 Kıbrıs Lirası’na ulaşacaktır.135 Bu arada unutulmaması gereken bir husus da 21 Aralık 1963 sonrasında Türkiye’den özellikle Kızılay vasıtasıyla başlatılan kan bankası açılması, Kızılay 
Genel Hastanesi ve Kızılay Hastanesi kurulması, köylerde sağlık taraması yapılması, göçmenlere ve ihtiyaç sahiplerine çadır, battaniye, her türlü sağlık malzemesi, ilaç ve gıda maddesi ile psikolojik destek hizmeti verilmesi gibi altyapı hizmetleri ve destek TMT Bayraktarı Kenan Çoygun’un üstesinden gelmeye çalıştığı sorunlar arasındadır.136 İlk toplantısını 21 Mayıs 1964 günü yapan Genel Komite esasında o günden itibaren Kıbrıs Türk toplumunun hükümeti konumundadır. Aynı günlerde Türk Cemaat Meclisi tarafından 12 ayrı 
başlık altında yardımla ilgili daireler kurulurken TMT ve Türk Cemaat Meclisi işbirliğiyle ‘Mücahit ve mücahit ailelerinin sosyal işleriyle ilgilenmek’ amacıyla da Özel Yardım Dairesi tesis edilir. Bu komitenin başkanlığını ise Hatice Tahsin yapmaktadır.137 Özel Yardım Dairesi Başkanı Hatice Tahsin tarafından Bayraktarlığa verilen ve 21 Nisan 1964–21 Ekim 1970 döneminde yapılan sosyal hizmetlerle ilgili 9 Kasım 1970 tarihli ve çok ayrıntılı raporda yapılan faaliyetler aşağıdaki şekilde sıralanır;138 


“Dairemize aksedip muhtelif aile geçimsizlik ve anlaşmazlıklarını önleyici tedbirlerin alınması, moral ve fiziki tehlikede olan çocukların kurtarılması, düşmek üzere olan genç kız ve kadınlarımızın kurtarılması için eldeki bütün imkanların kullanılması, göç ve felaketler yüzünden bakıma muhtaç çok yaşlı olan veya yatalak olanların bakımlarının temini. Vazifede olması yüzünden ailesinin ciddi olan sıhhi durumları ile ilgilenemeyen mücahitlerimizin ailelerine gerekli yardım ve delaletin yapılması. Tedavileri Türkiye’de yapılması gerekenlere pasaport, vs için yardım yapılması, Türk Cemaat Mahkemesi’nin zaruri ahvalde küçük yaşta evlenme izni ısdarı için mahkemenin istediği tahkikatın yapılıp rapor hazırlanması, evlatlık kanunu gereğince lüzumlu ziyaretlerin yapılıp mahkemenin istediği raporun hazırlanması, karılarından ayrılmış ve çocuklarının nafakasını imkânları olduğu halde kasten ihmal eden mücahitlerin her türlü çareye başvurduktan sonra adalet huzuruna çıkarılmaları 
için çocukların anneleri tarafından Türk Cemaat Mahkemesi’nde aleyhlerine dava açılması, çok kalabalık olup bir odada (haddi aşacak derecede) gayrı sıhhi şartlar içinde yaşayan mücahit ve göçmenlere nispeten daha iyi yerler temin etmek ki bu sonradan mesul Göçmen Dairesi yetkililerinin yardımları sağlanmak suretiyle olmakta idi. Kızılhaç’ın temas etmesi gereken ailelerle arada vasıta olup tercümanlık vesaire yardım yapmak, Kızılhaç’ın göçmenlere yapacağı giyecek yardımı için gerekli listelerin yapılmasını sağlamak, tevziatı için bilfiil yardımda bulunmak ve bu hususta rapor hazırlamak, Lefkoşa haricinden Genel Hastane’ye gelmiş olan hasta veya yaralı olan mücahit veya aileleri ile ilgilenip gerekli yardımı sağlamak için alakadar makamlara bilgi vermek veya ihtiyaçlarını temin için tasviplerini sağlamak, dağ bölgesi de dâhil bütün mevzilerde temizlik vs için işçi kadın temin etmek (Sonradan İş Bulma Dairesi faaliyete geçince bu konu oraya devredildi.), mevzilerin ihtiyaçları olan mutfak eşyası vs halktan hibe olarak temin etmek (Bu 1966’dan bu yana durdurulmuştur.), tali okul tahsili yapmak üzere Lefkoşa’ya gönderilen 78 Erenköylü (kız, erkek) öğrencinin iaşe, 
ibate, tahsil ve terbiyeleri mesuliyetini deruhte etmek. (Bu 1968’de Eğitim Bakanlığı’na devredilmiştir.), Poliolu mücahit çocuklarının ameliyat ve tedavilerinin sağlanması için Kızılhaç’la işbirliği yaparak bu bedbaht çocukların kurtarılmasına yardımcı olmak, nesebi gayri sahih çocukların alınlarındaki karadan kurtarılmaları. (Bu hususta yardım yapılabilmesi için Daire’mizin yıllarca ihmale uğramış kanunun meriyete geçmesi hususunda müspet çalışmaları olmuştur.) Veremli mücahit veya aile efradının sağlığının korunması için gerekli maddi yardımın sağlanması hususunda yardım, evlenmeden anne olmuş mücahit kızlarının rehabilitasyonu ve çocuğun korunması, ortaokul ve liselere devam eden mücahit çocuklarının okul duhuliyetlerinin bağışlanması için mesul komiteye ailenin mali durumu hakkında raporla gerekli bilgiyi vermek, mücahidin sosyal tahkikatını gerektiren raporun hazırlanması, çalışmak zaruretinde olan mücahit aile efradına iş temini hususunda delalet...” 


Albay Kenan Çoygun’un Bayraktar olarak Kıbrıs’ta göreve başlaması ve ardından Arslan kod isimli Necmettin Erce’nin 8 Nisan 1965, Doğan kod isimli Süreyya Özdoğan’ın 11 Nisan 1965 tarihinde Yeşilyurt’a gelmelerinin ardından göçmenler için Günebakan ve Yeşilyurt arasında Yağmuralan ve Süleymaniye göçmenlerinin yerleştirildiği, ilkokulu da bulunan Yörükköy adı verilen yeni bir köy inşa edilir. Bu arada bölgede yapılan bir uygulamayla bölge dışına çıkan her araçtan ve satılan her türlü mala karşılık 1/10 oranında vergi alınarak sorumluluk bölgesindeki bütün köylerin ihtiyaçları bununla karşılanmaya çalışılır. Bu tahsilâtın da eklenmesiyle yapılan faaliyetler arasında yeni evlenenlere ve çocuğu olanlara yapılan yardımlar da bulunmaktadır. Köyün inşası için gereken topraktan kerpiç kireç ocaklarında yapılırken, çatılara çinko levhaları tutturmak için gereken kalaslar da Poli yakınlarında batan bir gemiden temin edilir. Ayrıca Yeşilırmak ve Günebakan’da Atatürk büstlerinin bulunduğu alanlar yapılırken çocuklar için parklar da açılır. Önemli mevzi ve noktalara saç levhalarla korunaklar yapılır ve Türk bayrakları dikilir. Rumlara ait olan tarlalar köylülere dağıtılarak sebze ve meyve üretmeleri sağlanır. Ayrıca jeneratör temin edilerek 
elektrik sorununa çözüm bulunmaya çalışılır. Köylülerin ve özellikle de kadınların denize girebilmeleri için plaj yaptırılır. 1963–1966 döneminde Boğaz Sancağı’nda görev yapan Lütfi Eren de o dönemi ve yapılan sosyal faaliyetleri şu sözlerle ifade eder;139 


“…Bu arada kadınlarımızı ve yaşlı erkekleri arka hizmetlerde çalıştırmak üzere organize ettik. Gençler cephede, her an süre gelen Rum saldırılarına karşı dövüşürken cephe gerisinde de onlara destek veren bir teşkilatımız olmuştu. Boğaz Sancaktarlığı olarak örnek bir askeri güçtük. Boğaz’daki o yol o dönemde 6 ayda tamamlanmış, bölgede kuyular kazılarak mücahitlerimizin ve halkımızın su ihtiyacı karşılanmaya çalışılmıştı…” 

Mücahitler gazinosu yanında öğretmen Zekai Özal’ın büyük katkılarıyla ortaokul da hizmete girer. Kamu düzeninin sağlanması, hayatın normale dönmesi ve sosyal faaliyetlerin yeniden tesisi bağlamında Mağusa’da 20 Nisan 1967 tarihinde, son derece bakımsız ve terk edilmiş bir halde bulunan Canbulat Paşa türbesinin tamir ve tadilatı, 15 Ağustos 1967 tarihinde Suriçi’nde 8 hanelik göçmen evi inşaatı ve 12 Ekim 1967 tarihinde de öncelikle mücahitler ve halkın istifade edeceği Othello Mücahitler Gazinosu inşaatı başlatılır. Ayrıca 
toplumun moral-motivasyon bağlamında güçlü kılınması için kültürel faaliyetlere de hız verilir ve örneğin Mağusa sancağı tarafından Altan Harmani, Ersen Akbay, Arif Gürbüz, Nihat Suyolcu, Arif İzmirlioğlu gibi TMT mensuplarından bir caz orkestrası teşkil edilir. Hemen arkasından Sancaktarın emriyle Dr. Özkan Hıfsı, Diş Hekimi Ramiz Gökçe, İsmet Kotak, Hasan İskeleli, Eşref Çetinel, Hüseyin Akil aracılığıyla Mağusa Sanatseverler Derneği kurulur ve dernek müzik, tiyatro, folklor yanında resim, el sanatları, dikiş nakış gibi konularda sosyal dinamikleri hayatta tutmaya çalışır. Bütün bu sosyal ve sanatsal faaliyetlerin yürütülebilmesi için Buğday Camii veya Sina Paşa Camii olarak bilinen St. John Venedik kilisesi restore edilerek sanatevi haline getirilir. 

Mağusa Sanatseverler Derneği’nin sanat ve kültür faaliyetleri sadece Mağusa ile sınırlı kalmaz. Civar kasaba ve köylerde de imkânlar ölçüsünde oyunlar, müsamereler, sergiler ve oyunlar sahnelenir. Sanatseverler müzik topluluğunun ardından Mağusalı gençler Damlalar, Feveranlar, Larnakalı gençler Güryeller, Limasolllu gençler Martılar ve ve Piskobulu gençler de Karaböcekler isimli bir orkestra teşkil ederler. Öte yandan Özker Yaşın tarafından 1960 yılında yazılmış olan “Namık Kemal Kıbrıs’ta” isimli şiir o günlerde adada görev yapmakta 
olan müzik öğretmeni Kemal Gündüz tarafından “Namık Kemal Kıbrıs’ta Kantatı” olarak tekrar düzenlenir, bestelenir ve Lefkoşa’da lise öğrencileri tarafından ilk defa Kıbrıslı Türklere sunulur. Bu gösteri sırasında piyanosuyla eşlik eden ise Lefkoşa Kız Lisesi müzik öğretmeni Jale Derviş’tir. Ayrıca müzik öğretmeni Yılmaz Taner tarafından ve sözleri Zeka Alsancak’a ait olan “Mücahitler Marşı” daha sonra Mücahitler Bandosu’nun da kurucusu olan Zeki Taner tarafından bando uyarlaması yapılarak çalınmaya başlanır. Aynı zamanda Türkiye ile de yakın ilişki kurulur ve sosyal hayatı canlandırmak vasıtasıyla Barış Manço, Beyaz Kelebekler, Erkan Yolaç, Edip Akbayram, Berkant, Cem Karaca gibi ses ve saz sanatçıları ve tiyatro grupları adaya getirilir. Kıbrıs’a gelen Türk sanatçılar bunlarla da sınırlı kalmaz. Cüneyt Arkın’dan Hülya Koçyiğit’e, Füsun Önal’dan Üç Hürel, Dadaşlar ve Ersen, Kurtalan Ekspres, Moğollar, Filiz Akın, Alpay, Gazanfer Özcan Tiyatrosu’ndan Meral-Zuhal ikilisine kadar pek çok sanatçı da Kıbrıs’a gelerek Kıbrıslı Türklere destek olurlar. 

TMT Bayraktarlığı tarafından yürütülen sosyal faaliyetler adanın her bölgesini kapsayacak şekilde genişletilir ve en az EOKA karşısındaki mücadele kadar önemli bir sorun olarak algılanır. Bu aşamada örneğin 18 Kasım 1967 tarihinde bizzat Bayraktar tarafından Güngör Bey kod isimli TMT mensubuna gönderilen yazıda yapılması gereken öncelikli işler şu şekilde sıralanır;140 


“1- Halk ve mücahitlerin her türlü tedbire başvurarak morallerin düzeltilmesi ve süratle eski mevzilerin işgali. 

2- Polisin ihtiyaçlarının temini ile görev yapacak hale getirilmesi. (Larnaka Sancaktarlığı’na morali bozuk ve vazife yapamayan polislerin değiştirilmesi, ayrıca elbise gönderilmesi için emir verildi.) 

3- Lefkara göçmenlerini ikna ve ihtiyaçlarının giderilerek yerlerine dönmelerinin önlenmesi. 

4- Civar köylere dağılan halk ve mücahitlerin köylerine dönmelerinin temini. 

5- Gönderilen erzak, eşya ve paranın adaletli bir şekilde tevzii. 

6- Silah ve cephane ihtiyacının tespiti ile bildirilmesi. 

7- Yıkılan ve tahrip edilen binaların oraya gelen mühendislerle görülerek tamiri ve ihtiyaçların tespiti ile bildirilmesi.” 

Bu dönemde TMT Bayraktarlık karargâhı ile kaza merkezlerinde Sancaktarlık karargâhları Kıbrıs Türklerinin sosyal, kültürel her türlü problemleriyle ilgili çözüm yolları bulmaya ve hayatı mümkün olduğunca normale döndürmeye gayret eder. Nitekim “Sıhhati Koruma, Temizlik, Düzen ve Güzelleştirme İşleri” başlıklı aşağıdaki talimatname yayınlanır;141 

“Sıhhati Koruma, Temizlik, Düzen ve Güzelleştirme İşleri Talimatı 

Baf kazamız iç ve etrafı yaptığım iki günlük müşahedemde sıhhati koruma ve temizlik bakımından her an sâri bir hastalık salgını ile karşılanılacak durumda. Bu bakımdan mücahit, Türk cemaatinin her yaşta insanı ve hatta çocuklarımız da aşağıda yazılı hususlara uyması gerekmektedir. Aşağıdaki hususların Oba Beyleri, Petek Beyleri, her aile ferdi ile aile reisleri tarafından dikkatle takip edilmesi, bu yapılması gereken işlerin talim terbiyenin bir parçası olarak kabul edilmesini, her çalışmanın Türk cemaati için ‘Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için’ prensibinin her fert tarafından birlik, beraberliğin temeli olduğunun daima hatırlanmasını rica ederim: 

Her hane ve müessese bir ağzı kapaklı çöp kabı bulunduracak. Bu çöp kapları imkânı olan hane ve müesseselerde yan taraflara konacak, imkânı olmayan durumlarda ise hanelerin ön tarafına düz bir şekilde, temiz olarak konulacaktır. Çöp kapları belediye vazifelileri tarafından her gün mutlaka toplanıp umumi çöp mahalline dökülecek, zaman zaman yakılacaktır. Umumi yerler ve satış yerleri hiçbir surette cadde ve yollara çöp atmayacaktır. Kendileri tarafından bu gibi yerler ön ve etraflarının günde birkaç defa süpürülmesi sağlanacaktır. Bazı hane ve dükkânlar önü ve civarında yığıntı toprak, taşlar vardır. Bu gibi kasabamızı, köy ve mahallemizi çirkin gösteren maddeler kaldırılacak, lüzumlu olan toprak ve taşlar cadde, yollardan görünmeyecek şekilde hane ve dükkânların iç taraflarına, bahçelere taşınacak, imkânı olmayan durumlarda çukur yerlere taşınarak yolların düzeltilmesi temin edilecektir. Cadde ve sokaklara bakan ev, müesseselerin ön ve yan kenarları imkânı olduğu nispette çiçeklendirilerek güzelleştirilecektir. Açıkta hiçbir bulaşık suyu ve daha pis maddeler bulundurulmayacak, dökülmeyecektir. Bu gibi pis su ve daha pis maddeler için 
çukurlar kazılıp üzeri örtülecek, bu çukurların dolması halinde toprakla doldurularak yeni çukurlar açılacaktır. Bilhassa terk edilmiş boş hane, irtibat hendekleri, mevziler içi çocuklarımız tarafından insan pisliği ile kirletilmiştir. Bu gibi yerler her Petek bölgesi mücahitler tarafından temizlenecek, yakılabilen her türlü pislikler toplanıp yakılacak, külleri toprakla örtülecek, yanmayan pislik ve lüzumsuz çirkin maddeler gömülecektir. Aile reislerinin çocuklarına bu gibi pislikleri yapmaması için öğütlemesi, terbiye etmesi gerekir. Müesseselerin içleri de yeter derecede temiz değildir. 

Her müessese amiri vazifeye başlamadan önce müesseselerin iç, ön ve etrafının temiz olmasını sağlayacaktır. Müesseseler içinde küçük çöp kutuları ve içi kum, toprak dolu sigara atma kutuları bulundurulacaktır. En ulvi bir ibadet yerimiz olan tek camimizin bahçesine zaman zaman çocuklar, hayvanlar girmekte ve ibadetgâhımızı kirletmektedir. Camimizin bahçesine çocukların girmemesi sağlanacak, otlama ve diğer sebepler için hayvan salınmayacaktır. Her Cuma günü 08.00–11.00 saatleri arası kasaba ve köylerimiz için temizlik, güzelleştirme günü olarak kabul edilecek, bu mukaddes günümüzde ferdin abdest alması gibi kasaba, köylerimiz elbirliği ile temizlenip güzelleştirilecektir. 

Cadde, sokak ve meydanları daraltacak, çirkin gösterecek şekilde hiçbir inşaat yapılmayacak, inşaat yapmak ihtiyacında olan kimseler Belediye Başkanlığından 
mutlaka inşaat müsaadesi alacaklardır. Her müessesede yangın vukuunda ilk söndürme gayreti olarak uygun yer ve miktarda dolu su, kum, toprak kovaları bulundurulacaktır. 

Motorlu araçlar yollarda diğer araçların ve halkın geçişine engel olacak gibi park etmeyecek, yolu boş bırakmak için kaldırımlarda 15 cm. ye, kaldırımsız yerlerde de duvara değecek gibi yanaşacaktır. Motorlu araç sürücüleri ‘Yol Daima Yayanındır.’ kaidesini unutmamalıdır. Keza meydanlarda da lâlettayin yere park edilmeyecektir. 

Başıboş, sahipsiz köpekler bulundurulmayacak, sahipli köpekler mutlaka tasmalı olacaktır. Sahipli tasmalı köpekler geceleyin sahipleri tarafından bir yere bağlı olarak bulundurulacaktır. Sahipsiz köpekler Belediye Başkanlığınca toplattırılarak itlaf edilecektir. Kasaba dâhilinde davar sahipleri hayvanlarını başıboş bulundurmayacak, başkasının bahçe ve ekinine zarar verdirmeyecektir. Bilhassa tavuklar her hanenin kendi hudutları içinde bulundurulacaktır. Keza hayvan dışkıları etrafa saçılmayacaktır. 

Gübreleme için biriktirilen fışkılar zaman zaman kasaba dışındaki gübrelenecek tarlalara nakledilerek orada bekletilecektir. Cadde ve sokaklar Belediye görevlileri tarafından her gün sabah saat 05.00–06.00’da süpürülecektir. Hane ve müesseselerin bahçeleri boş, bakımsız bırakılmıştır. Bu gibi yerler mutlaka çiçeklendirilmeli yahut bazı istifade edilecek sebzeler dikilmelidir. Keza bahçecilik ekimine önem verilerek boş tarla ve bahçeler sürülmeli, hane sahiplerinin refahının gelişmesi sağlanmalıdır. Bahçe ve hanelerin hudut çitleri de güzel değildir. Bu gibi çitler düzeltilerek göze hoş görünecek bir şekle sokulmalıdır. 

Cemaat menfaatine uyulması gereken yukarıdaki hususlar kendilerini ilgilendiren mevzularda Belediye Başkanlığı ve Polis Müdürlüğü tarafından dikkatle 
takip edilerek her hafta Cumartesi günleri yazılı olarak bir raporla her madde ayrı ayrı olarak Sancaktarlık ilgili kademelerine bildirilecektir. Önemli hadise ve bilerek yapılacak olan ihmaller zuhurunda durum ivedilikle bildirilecektir. Türk cemaat kardeşlerimin yukarıdaki kaidelere tamamıyla uymasını, birbirlerine ve Sancaktarlığa yardımcı olmalarını diler, şimdiden ferden kendilerine teşekkür ederim. Gereğinin yapılmasını rica ederim.” 


SONUÇ 

 Kenan Çoygun, Kıbrıs’ta Türk varlığı adına büyük işler başarmasına rağmen asla benlik duygusuna kapılmamış, ne Kıbrıs’taki mücadele sürecinde ne de Türkiye’ye döndükten sonra hiçbir zaman kendisini kahraman olarak sunma gereği hissetmemiş, yaşadıklarını çocuklarından dahi gizlemiştir. Keza aynı şekilde gazete ve televizyonlarda görünmemiş, anılarını yazmamış, hatta anlatmamıştır.142 

Aynı şekilde Siirt’te görev yaptığı dönemde emir subaylığını yürüten ve ona olan hayranlığını her vesile ile ifade eden Emekli Tümgeneral Yaşar Karagöz 36 senelik birlikteliğe rağmen konuşma aralarında sürekli tekrarlanan sorulardan biraz da bıkarak “Bana Siirt’te görev yaptığı dönemi ve ondan sonrasını sorunuz. Bunca zaman birlikteliğimiz oldu ama bir kere geçmişte olan bitenden bahsettiği olmamıştır. Kıbrıs’tan hiç söz etmedi. 

Asla kendini bir kahraman olarak lanse etme gereği duymadı.” şeklinde bir ifadede bulunmuştur; ancak Kıbrıs Türk halkının var olma mücadelesine şahit olanlar Kenan Çoygun’un TMT’yi yeniden ve daha güçlü örgütleyerek Kıbrıs Barış Harekâtı, KTFD ve nihayet KKTC’ne ulaşan sürecin gizli kalan başlıca aktörlerinden biri olduğunu iyi bilirler. 


DİPNOTLAR;

125 Milliyet, Akşam, 5 Mart 1967. 
126 Zafer, 3 Mart 1967. 
127 Zafer, 23 Nisan 1967. 
128 A. g. g., 23 Nisan 1967.
129 Milliyet, 28 Nisan 1967. 
130 Aynı törende Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi Mazhar Özkol da hazır bulunurken gazetecilerin sorularını cevaplandıran Kenan Çoygun generallik bekleyip beklemediği sorusuna ”…Beş yıllık kurmay albayım. 
Durumum ortada; ancak rütbe insana bir şey kazandırmaz. Mühim olan dava adamı olabilmektir.” cevabını verirken Askeri İç Hizmet Kanunu uyarınca konuşmasının uygun olmayacağını da belirtir. A.g.g., 28 Nisan 1967. 
131 Milliyet, 6 Mart 1967. 
132 Örneğin Kıbrıs’ta satışı engellenen ve toplattırılan gazetelerden birisi yukarıda İsmet Kotak’ın açıklamalarına da yer verilen “Kıbrıslı mücahitlerin gayri resmi organı olan” 25 Şubat 1967 tarihli Zafer gazetesidir. 
Ayrıca Türkiye’de yayımlanan 24 Şubat 1967 tarihli Akşam gazetesi de bu konuyla ilgili yaptığı manşet haberi ve İlhami Soysal’ın “Kıbrıs’ta Bağ Bozumu” başlıklı yazısı nedeniyle Türkiye’de alıkonulmuş ve Kıbrıs’a gönderilmemiştir. İlhami Soysal bu yazısında “…Kıbrıs Türkleri ve özellikle elde silah 4 yıldan beri Kıbrıs dağlarında Kıbrıs Türk’ünün canını, malını ve ırzını korumak için başarılı ve destanlara layık savaşlar vermiş mücahitlerin Başkomutanı Bozkurt adıyla efsaneleşmiş bir kahraman ortada hiçbir sebep yokken geri çekilmektedir. Hem de, evet hem de Makarios hükümeti diye alaya aldığımız Kıbrıs Rum hükümetinden Türkiye olarak resmen izin almak suretiyle. Elçiliğimizde ataşe olarak görünen, gerçekte savaşçı ve teşkilatçı Türk ırkının asil bir sembolü olan Kemal Coşkun daha önce sadece bir ataşe olarak tanıtıldığı halde, Kıbrıs’tan geri çekilebilmesi için bir tedhişçi olduğu kabul edilerek. Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı’nı ayakta tutan gerçekte sıkıyı gördüğü ilk anda Kıbrıs Cumhurbaşkanı Yardımcılığından istifa eden, sonra da ‘Etmedim.’ diyen Fazıl Küçük müdür? Yüz kere, bin kere hayır. Gerçekte Kıbrıslı Türklerin daima iki lideri ola gelmiştir. Bunlardan askeri gücü ayakta tutan Bozkurt takma adıyla tanınan Kemal Coşkun ve Dr. Küçük’ün ayak oyunlarıyla, ‘Aman Teşkilat bölünmesin.’ Gerekçesiyle Ankara’da oturmaya mahkûm edilen Rauf Denktaş. Fazıl Küçük ise gelmiş geçmiş bütün iktidarların Kıbrıs’ta istedikleri gibi oynatabildikleri bir 
ön plan adamı olmaktan, şeklen lider görünmekten öteye geçememiştir…” 
133 Söz konusu olay şöyle cereyan etmişti: Ocak 1964’te Londra Konferansına katılmak ve BM’de konuşma yapmak üzere Kıbrıs’tan ayrılan Rauf Denktaş, Londra’da ve New York’ta Güvenlik Konseyi’nde Kıbrıs sorunu ile ilgili çeşitli girişimlerde bulunur ancak Türkiye’ye dönüşünde Kıbrıs’a dönmesine izin verilmez. Hükümet tarafından kendisine “Sen burada otur, Kıbrıs’a gitmen gerekmez.” şeklinde bir söz söylenir. Hatta Kıbrıs sorunu ile ilgilenmekten vazgeçmesi tavsiyesinde bulunur. Ancak Rauf Denktaş, 1967 yılının, Ekim ayının son haftasında, Nejat Konuk ve Erol İbrahim ile birlikte bir balıkçı gemisine binerek Türkiye'den ayrılır. Kıbrıs karasularına girdikten sonra balıkçı gemisinin yedeğindeki sürat motoruna geçen Denktaş ve arkadaşları, 30 Ekim günü Karpas bölgesinde karaya çıkarlar. Ancak bir süre sonra Karpas Çayırova’da 
yakalanırlar. Birleşmiş Milletler nezdinde yapılan girişimler ve Türk hükümetinin çabalarıyla Türkiye’ye iade edilirler. Adaya kaçak girme teşebbüsü bilinen bir husustur. Bilinmeyen ise bu organizasyonun nasıl yapıldığıdır. İşte bu olay Kenan Çoygun tarafından planlanmış ve uygulamaya konmuştur. 
134 Göç hareketinin en yoğun yaşandığı dönemde Kıbrıs Türklerine seyahat özgürlüğü tanınmadığı için göçmen duruma düşen Kıbrıslı Türkler sadece bulundukları köyün imkânlarından istifade edebilmek imkânına sahip 
olurlar. Bu arada bu göçmenlere en büyük destek yine Kızılay vasıtasıyla gelir ve mümkün olduğunca bütün köylere çadır ve battaniye dağıtılmaya çalışılır. Kıbrıslı Türk göçmenlere mahalli imkânlarla daha iyi ikamet şartları hazırlama konusundaki girişimler 1964 yılından itibaren hızlı bir ivme kazanır. Göçmenler için baraka tipi odalar inşa edilmeye başlanır. Boş ambarlar bölünmek suretiyle ailelere tahsis edilir. Ayrıca bu bölgelerde yaşayan insanlar için umumi tuvaletler ve banyolar devreye girer. Ağırdağ, Lefkoşa ve Hamitköy gibi göçmenlerin yoğun olarak bulundukları bölgelerde bu tip göçmenleri çadır hayatından kurtarmaya yönelik faaliyetler 1966 yılına kadar sürdürülür; ancak yine de bir aileye tek odalı küçük bir evden başka bir şey verme imkânı bulunamaz. Çok çocuklu ailelere bile bu şekilde tek odalı evlerin verilmesi sonucunda 
göçmenlerin çoğu önce çadırlarda, daha sonra da yatak odası, oturma odası ve mutfak olarak kullandıkları tek bir odada uzun bir süre yaşamak zorunda kalırlar. 
135 Öte yandan aynı dönem içinde Kıbrıs’ta görev yapmaya başlayan UNFICYP ve diğer Birleşmiş Milletler yetkilileriyle adada görev yapan yabancı ülkelerin temsilcilerinin bu konuda hiçbir destekleri söz konusu olmadığı gibi Kıbrıslı Türklerin göç sorunu ve gayrı insani şartlar altında yaşamaları konusunda hiçbir yardım talebinde de bulunmazlar. 
136 Makarios’un uyguladığı ekonomik ambargo yanında Kıbrıs Cumhuriyeti’ne bağlı resmi kurum ve kuruluşlarda çalışanların can güvenliklerinin olmaması nedeniyle işlerine gidememeleri sonucunda ekonomik hayatın neredeyse sıfır noktasında bulunduğu Kıbrıs Türk toplumunda hayat iyice çekilmez hale gelir. 16 Ağustos 1960 tarihinde İngiltere, Yunanistan ve Türkiye’nin üçlü garantörlüğü altında kurulmuş olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 21 Aralık 1963 günü fiilen ortadan kalkması ve Kıbrıslı Türklerin daha güvenli olan bölgelere göç etmeye başlamalarının ardından Rum baskıları ve ambargoları hayatı iyiden iyiye çekilmez ve katlanılmaz hale getirir. Türklerin yaşadığı bölgelere undan battaniyeye, çividen çimentoya kadar pek çok farklı malzeme ve yiyeceğin girişine Rumlar tarafından engel olunur. İşte tam da bu dönemde Kıbrıslı 
Türkleri bir araya toplayabilmek, ihtiyaçlarını karşılayabilmek, ayrıca yasama işlerini de düzene koyabilmek, Kıbrıs Türk toplumunun sosyal, siyasi, ekonomik, güvenlik, emniyet, propaganda faaliyetlerinin ana esaslarını ortaya koyabilmek, bunlarla ilgili kararlar alarak uygulamaya geçirebilmek amacıyla Mayıs 1964 tarihinden itibaren Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Muavini Dr. Fazıl Küçük başkanlığında Cemal Müftüzade, Rauf R. Denktaş, Dr. Niyazi Manyera, Dr. Orhan Müderrisoğlu, Osman Örek, Dr. Şemsi Kazım, Ümit Süleyman, Dr. Burhan Nalbantoğlu, Fazıl Plümer, Halit Ali Rıza, M. Zekâ, Necati Münür Ertekün ve 
A. M. Berberoğlu’nun oluşturduğu Genel Komite adı verilen bir kurul oluşturulur. Bu komitede görev yapan önemli bir kişi ise Bayraktar’dır. 
137 Aydın Akkurt, a.g.e., s. 138-140. 
138 Bütün bu faaliyetler dışında mücahitlerin sosyal hayatlarını düzenlemeye ve düzeltmeye yönelik rehabilitasyon faaliyetleri de söz konusudur ve bunların başında da ailevi geçimsizliklerin halledilmesi, mücahit ailelerinin tedavileri ve sağlık problemlerine çözüm bulunması, kanuni yaş haddinden önce ve zaruri hallerde evlenme izni verilmesi, Kızılhaç’la işbirliği yapılarak hastalıklara karşı tedavi yolları bulunması, akıl hastanelerinden taburcu edilen ve psikolojik tedaviye ihtiyaç duyan insanlara ve diğer aile bireylerine yönelik yardım ve destek girişimleri, nafaka gibi hukuki sorunların çözümlenmesi, nesebi gayri sahih çocuklarla yakından ilgilenilmesi, sosyal ve kültürel alanlarda özellikle mücahit ailelerine destek sağlanması, yangın, zelzele ve benzeri felaketlere uğramış olan ailelere ivedi olarak yardım sağlanması, verem gibi hastalıklara 
yakalanmış olan mücahit ve mücahit ailelerine destek sağlanması, moral ve motivasyonu artırmaya yönelik tedbirlerin alınması gelmektedir. Toplum ihtiyaçlarını gidermek ve sıkıntıları asgariye indirmek üzere kurulan ‘Çarşı Murakabe’ ekipleri sayesinde iaşe ve ibate ile ilgili problemler halledilmeye çalışılır. Bu konuda TMT’ ye en büyük destek yine Kızılay’dan gelmektedir. Beslenme ve barınma ihtiyaçlarının yanında önemli sorunlardan birisi de eğitim konusudur. Yüksek öğrenim görmek için müracaatta bulunan ve Türkiye’ye gitmek isteyen mücahitler de terhis edilerek yüksek öğrenim görebilmeleri için Türkiye’ye gönderilirler. Ancak söz konusu bu öğrencilerin Türkiye’de yüksek öğrenim görmek üzere adadan ayrılmaları pek de kolay olmayacaktır. Türk Cemaat Meclisi Başkanlığı ile Bayraktarlık vasıtasıyla yapılan yazışmalar ve görüşmeler sonrasında Türkiye’ye belli sayıda öğrencinin gönderilmesi kararı çıkar. Bu dönemde tespit edilen toplam 517 öğrenciyle ilgili olarak Türkiye’nin değişik üniversitelerinde kontenjan açılır ve yapılacak sınavlar sonrasında öğrencilerin bu okullara kayıt yaptırmaları planlanır. Konuyla ilgili olarak Ekim 1966-Nisan 1967 döneminde Lefkoşa’da Kız Lisesi ile Erkek Lisesi’nde her gün düzenli olarak üniversite hazırlık programları ve kurslar düzenlenir. Bu kurslarda gönüllü öğretmenler, müfettişler yanında 136 Kıbrıslı üniversite mezunu da ders verirler ve kurslar öğrencilerin adadan ayrılacakları 1 Mayıs 1967 
tarihine kadar devam eder. Bu arada gönüllü, mukaveleli personelden ve öğrencilerden meydana gelmiş teşkilata Şubat 1971 tarihinde askerlik görevlerini yerine getirmek üzere 1954 doğumlu gençler de çağrılır. 
36 ay mecburi eğitim görecek ve askerlik yapacak olan bu gençler “mükellef mücahit” olarak adlandırılırlar. 20 Nisan 1971 tarihinde 8 hafta süren temel askerlik eğitimini tamamlayan bu gençler yemin merasimi sonrasında birliklerine gönderilirler. Bu grubun hemen arkasından 15 Haziran 1971 tarihinde 1952 ve 1953 doğumlu Kıbrıslı gençler de askerlik görevlerini yerine getirmek üzere celp edilirler ve aynı şekilde 8 haftalık temel askerlik eğitimi sonrasında yemin ederek birliklerine katılırlar. Özellikle EOKA’nın 1967 Geçitkale saldırıları sonrasında TMT içerisinde komuta kademesinde görev yapan Kıbrıs Türklerinin geleceğinin 
sağlanması ve bu fedakâr insanların bir ölçüde de olsa ödüllendirilmeleri maksadıyla İstanbul Tuzla’da Piyade Okul Komutanlığı bünyesinde yeni bir kursa alınmaları ve subay statüsü verilerek Teğmen rütbesiyle göreve devam etmeleri projesi hayata geçirilir ve bu şekilde tespit edilen Kıbrıs Türkleri gördükleri kursa sonrasında subay statüsü kazanırlar. Adanın dört bir tarafında hayatı normalleştirebilmek, Kıbrıslı Türklerin moral-motivasyonlarını ayakta tutabilmek ve onlara destek olabilmek amacıyla farklı girişimler söz konusudur ve bu faaliyetler neredeyse 1974 yılına kadar ve aralıksız olarak devam eder. Örneğin Yeşilırmak bölgesinde de EOKA’nın saldırılarına karşı örgütlenmeye çalışan ve kendilerine has özellikleriyle mücadele eden Yeşilırmak Sancağı’na mensup insanlar 1950’li yıllardan başlayarak 20 Temmuz 1974’e kadar çok 
farklı yardım ve desteklerle kendilerinden söz ettirmesini bilirler. TMT Mağusa Sancağı mensubu Mert kod isimli Petek Beyi Necmi Gençay ile 27 Temmuz 2005 tarihinde Gazi Mağusa’da yapılan görüşme ve Aydın Akkurt, a.g.e., s. 140. 
139 Kıbrısım dergisi, Ağustos 2000, İstanbul, s. 36–40. 
140 TMT Bayraktarlığı tarafından Güngör Bey’e gönderilen 18 Kasım 1967 tarihli yazı. 
141 TMT Baf Sancaktarlığı tarafından yayımlanan 31 Ekim 1966 tarihli genelge. 
142 Kıbrıs’ta eski bakanlarından gazeteci İsmet Kotak, Kenan Çoygun’un bu tutumuna bizzat şahit olmuştur. Bir ara KKTC’ye gelen ve BRT’yi ziyaret eden Kenan Çoygun Paşa, BRT Müdürü İsmet Kotak tarafından 
karşılanmış, İsmet Bey’in, geçmişte Kıbrıs için yaptıklarını anlatması için gizli çekim yapma ısrarını, Kıbrıs Türk toplumunun ve Türkiye’nin mücadelesine zarar vereceğinden hareketle kabul etmemiştir. Kenan 
Paşa’nın sevgili oğlu Gültekin Çoygun da aynı şekilde, babasının, gerek Kıbrıs’tan döndüğü yıllarda, gerekse daha sonraki dönemlerde, anıları için teklif edilen tüm yüksek ücretleri geri çevirdiğini ifade etmektedir. 
1965-1966 döneminde Kenan Çoygun ile birlikte mücadele eden Emekli Tümgeneral Cumhur Evcil de zaman zaman kendisine “Komutanım bu yaşananlar sizinle beraber yok olacak. Bunları kitap haline getirmek 
lazım.” demesine rağmen o buna hiçbir zaman yanaşmamıştır. 



 ****

1962–1967 SÜRECİNDE KIBRIS TÜRK MİLLİ MÜCADELESİ, BÖLÜM 3



 1962–1967 SÜRECİNDE KIBRIS TÜRK MİLLİ MÜCADELESİ, BÖLÜM 3



“Bu olağanüstü durumda, iyi bir yapılanmaya sahip TMT hemen hemen bütün konulara el atıp yönetim boşluğunu dolduruyor ve bunu, o zaman herkesin benimseyip haklı gördüğü olağanüstü yöntemler kullanarak yapıyordu. Tıpkı savaş durumu idarelerinde olduğu gibi, yönetim ağırlıklı olarak mücahitlerdeydi. Herkesin can derdinde olduğu bu dönemde, toplum bu durumu normal karşılıyordu. Aslında Türk Mukavemet Teşkilatı’nı oluşturan mücahitler, bu dönemde gerçekten çok değerli hizmetler verdi. Bütün acı olaylar, çok kısıtlı imkân ve güçlüklere rağmen övünülecek bir teşkilatçılıkla, adeta felce uğramış toplum süratle derlenip toparlandı. Zorunlu hizmetler, çatışmaların en sıcak dönemlerinde bile aksamadı ve gittikçe gelişti. Okullarda eğitim sürdürüldü. Birbirinden ayrı ve bütün ada sathına yayılmış çok sayıda Türk bölgelerinde yerel teşkilatlar oluşturulup süratle geliştirildi. Bunlar arasında haberleşme bağlantıları kuruldu. Her bölgede, savunma için silahlı güçler oluşturuldu ve bunlara mütevazı ölçüde ve çok güçlükle de olsa, lojistik destek akımı sağlandı. Rumların uygulamaya başladıkları vahşi abluka ve ambargolara rağmen, Bayrak 
Radyosu çok kısa sürede gerçekleştirildi ve Kıbrıs Türk’ünün sesini duyurmaya başladı. Türk mahkemeleri kuruldu ve faaliyete geçti. Kısacası bütün ciddi güçlük ve mahrumiyetlere rağmen olaylardan sonra Türk toplumu süratle derlenip toparlanabildi ve göreceli bir normal yaşama dönerek moral çöküntüden kurtuldu. Bunda Türk Mukavemet Teşkilatı’nın, o zaman başında bulunan ve adına Bayraktar denilen komutanın ve mücahitlerinin gerçek bir vatanseverlik ve fedakârlıkla yaptıkları azimli, inançlı ve örnek çalışmalarının büyük payı vardır.” 

Kamil Özkaloğlu da 12 Ekim 2008’de Kenan Çoygun Paşa’nın vefatının üçüncü yılında yazdığı makalesinde onun hakkında şu ifadeleri kullanmaktadır; 102 

“…Kenan Çoygun, Kıbrıs Türk halkının kendi kendini yönetmesine ve devlet kurumlarının oluşmasında öncülük etmiş, Kıbrıs'ta bulunduğu süre içinde önce mücahidinin ve sonra da Kıbrıs Türk Halkının güven, sevgi ve saygısını kazanmıştır.” 

TMT’nin yeniden örgütlenmesinde, güçlenmesinde ve Türk halkının varlığını sürdürmesinde büyük rol oynayan Kenan Çoygun 1967 yılı başında adadaki görevinden alındı.103 Başarılı bir komutanın görevden alınması hiç şüphesiz Kıbrıs yakın tarihinde üzerinde dikkatle durulması gereken bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Kenan Çoygun’un görevden alınmasında, özellikle adadaki Türk varlığının güçlenmesine ve Türkiye’nin bölgedeki etkisinin artmasına engel olmak isteyen İngiliz ve Amerikan yönetimleri etkili oldu. Zira Çoygun, Rumları kollayıp gözeten İngiliz-Amerikan sivil ve askeri yönetimine zaman zaman açık cephe almış, hatta bu ülkelerin askeri birliklerine 
operasyon dahi düzenlemiştir. Kıbrıs vasıtasıyla Doğu Akdeniz üzerindeki kontrolünü kaybetmek istemeyen ABD yönetimi Türk hükümetine baskı yaparak Çoygun’un görevden alınmasını sağlamış, böylece Yunanistan’ın sempatisini kazanarak bu ülkeninRusya’nın yörüngesine girmesine engel olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ve Kıbrıs Türk Yönetimi tarafından alınan bu karar ise Kıbrıs Türkleri arasında büyük bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı ile karşılanmıştır. Kenan Çoygun’un geri çekilme kararının Kıbrıs Türk halkında yarattığı etkiyi İsmet Kotak şöyle anlatmaktadır: 104 

“Türk’ün yaşadığı her karış toprağı korumuştu. Hatta Rum çetelerinin bölgelerinde olan stratejik hedeflere bombalı saldırılar düzenlemeyi başarmıştı. İşte TMT Komutanı Kenan Paşa’nın suçu Lefkoşa kuşatma altında iken bile Lârnaka’daki emperyalizmin kalesi olan petrol depolarını bombalarla havaya uçurması idi... 

Lefkoşa’da kıyametin koptuğu günlerden biri idi. Günlerce yazıp başkaldırmıştık adeta ama sonuçta emperyalist güçler galip gelmişlerdi. TMT’nin efsane komutanı Kenan Paşa (Bu rütbeyi ona Kıbrıs Türk’ü vermişti), geri çekiliyordu... Haber etrafta bomba etkisi yaptı. TMT Komutanları adeta isyan ediyorlardı ‘Yeraltı Örgütü Komutanı nasıl geri çekilir?’ diye. Zafer gazetesinden arkadaşlar gelip, gittiler. İkinci baskı yapmak ve TMT komutanının resmini basarak dağıtma kararı alındığını söylediler. Zafer bir yerde Kenan Coygun Paşa sayesinde basılıyordu ama üstünde bizim isimlerimiz vardı. Resmini basacaktık. Oysa TMT yeraltı örgütü olarak yer üstüne çıkmış da olsa ‘Komutan’ her zaman gizli kalırdı. Zafer gazetesi sorumluları olarak herkes boynunu alta koymuştu. Resim basılacak ve TMT’nin efsane komutanına karşı son görev yerine getirilecekti... Zafer yayımlanıp dağıtıldı ve çakmak çakmak gözleri, tarihin içinden çıkıp gelen komutanların bir eşi olan Kenan Paşa, bir anda fark edilen bıyıkları, çatık 
kaşları ile Kıbrıs Türk halkının karşısına çıktı... Zafer kapışıldı. Kenan Paşasına veda eden halk büyük üzüntü duydu...” 

Kenan Çoygun’un istenmeyen adam ilan edilip Türkiye’ye gönderilmesiyle ilgili bardağı taşıran son damla kimilerine göre onun son derece cüretkarane bir şekilde sömürgeci zihniyete karşı takındığı tutum oldu. TMT Lefkoşa Sancağı Kovanbeyi merhum Nevzat Uzunoğlu bu hususta şunları söylemektedir;105 


“…Onu uzun bir müddet tanıyamadık. Tanışamadık geldiğini bildiğimiz halde. O benimle sık sık görüşürdü. Kıdemli derdi bana. İsmimden ziyade kıdemli diye 
çağırırdı beni. Onunla da çok münasebetlerimiz oldu. Kendisi iyiydi, girgindi. Müteşebbis bir komutandı. TMT’den yetişmiş olmamasına rağmen kendi çalışkanlığı, merakı sayesinde TMT’ye ait birçok şey öğrendi. Orada Rum tarafında Rum karargahlarına, Rum mevzilerine sabotajlar yaptırmak için birçok teşebbüsleri oldu. Bir gün beni Türk Sigara Fabrikası (Müdürü) Cüneyt Bey vasıtasıyla 2 Fransız lejyonerle tanıştırdılar. Kenan Çoygun bana ‘Nevzat falan saat sigara fabrikasına git Cüneyt Bey’e. O seni bazı şahıslarla tanıştıracak. Bunlar Fransız’dır. Yüksek rütbeli lejyoner askerleridir. Bunlar silahtan, bubi tuzaklarından, patlayıcılardan anlar. Sen de bazı bir şeyler götür oraya. Test et, dene bunları bakalım hakikaten bir şeyler bilirler mi, anlarlar mı’ dedi. Cüneyt Bey tanıştırdı bizi bu Fransız lejyonerlerle. Tabii tercümanlığımızı da Cüneyt Bey yapar. O zaman birçok fünyeler var (kullanılan). Basınçtan kurtulan fünyeler var, basınca patlayan fünyeler var. Tel gerili fünyeler var. Onlardan hepsinden götürdüm birer tane. Adamlar görür görmez hepsini izah ettiler. Ben vazgeçtim tabii biliyorlar (her şeyi). Onlar belki de benim bilmediğim çok daha 
fazla şey biliyorlar. Onlarla konuştuk, tanıştık. Adres falan alındı ve sonradan bu lejyoner askerlere Larnaka’daki Shell petrol tankerlerini patlatma emri verildi. 
Bunların kiralık arabaları vardı ve Rum tarafına serbest geçerlerdi. Tabii Rumtarafında kalırlardı. Larnaka’ya gittiler. Bir sandal, bot da satın aldılar. Şişirdiler botu. Girdiler botun içine gece. Petrol depoları da sahilde, kumsalda hep tellerle çevrilmiş. Sahilden botla geldiler bir gece karanlığında. Bekçiyi etkisiz hale getirdiler, bombalar yerleştirdiler ve patlattılar. Bekçinin de nöbet tuttuğu piyade tüfeğini aldılar getirdiler Lefkoşa’ya. O benim yatağımın başucunda durdu senelerce. Tabii bu işin arkasını İngiliz istihbaratı ve Amerikan istihbaratı bırakmadı. Ne olduğu, nasıl olduğu, bunun Kenan Çoygun tarafından yaptırıldığı meydana çıktı. O zaman bazı hadiseleri daha olmuş Kenan Çoygun’un… Bunun üzerine Dr. Küçük de aleyhine çalışmaya başladı Kenan Çoygun’un. İngiliz hükümeti de onun aleyhinde ve siyasi otoriteler vasıtasıyla 
Kenan Çoygun aldırıldı buradan, alındı…” 

Kıbrıs’ta TMT’nin neredeyse gözden çıkarıldığı ve TMT faaliyetlerinin durma noktasına geldiği bir sıkıntılı bir süreçte göreve başlayan, 1964 Johnson Mektubu sonrasında gerilen Türk-ABD ilişkilerine paralel olarak dönemin hükümeti tarafından Amerikan yönetiminin tepkisini çekmemek amacıyla gözden çıkartılan Kenan Çoygun görev yaptığı sürede sadece TMT konusunda mesai harcamamış, adada iç sorunlarla boğuşan Dr. Fazıl Küçük’ün, Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in direktifleri sonrasında doğru hamleleri gösterememesi sonucunda uluslararası alanda da diplomatik krize neden olmuştur. 19 Şubat 1967 tarihli Hürriyet gazetesi de Kenan Çoygun’un geri çekilmesi olayını manşetinden 
aşağıdaki şekilde duyurmaktadır; 106 

 “Türk Mücahitlerinin Lideri Bozkurt Kıbrıs Adasından Geri Çekiliyor, Hükümet’in kararı Kıbrıs’ta Protesto edildi – Binlerce Türk Mücahidi dün Lefkoşa’daki Bayraktarlık binası önünde bir yürüyüş yaparak Liderleri Kemal Coşkun’un Türk Hükümeti tarafından geri çekilmesini protesto etmişlerdir.” 

Gerçekten de Kenan Çoygun’un görevden alınması adada bir infial yaratmıştı. Zaman zaman anlaşmazlığa düştüğü siyasi otorite de dahil olmak üzere, kadınıyla erkeğiyle bütün Kıbrıs Türk halkı ve TMT mensupları adaletli, sevgi dolu kahraman liderlerinin geri çekilmesinden dolayı büyük üzüntü duymuşlar ve Türk hükümetinin bu kararına tepki göstermişlerdir. Hatta bir heyet oluşturarak gitmemesi için Kenan Çoygun’dan ricade bulunmuşlar, aralarında para toplayacaklarını, her ihtiyacını karşılayacaklarını dahi ifade etmişlerdir. Şüphesiz böyle bir durum mümkün değildi ve hükümetin verdiği karar gereğince Kenan Çoygun büyük bir özveri ile örgütlediği TMT’ye ve Kıbrıs Türk halkına veda etti. 
Adadan ayrılış süreci dahi onun gerek Türk halkı, gerekse BM nezdindeki ve hatta Rum silahlı örgütü üzerindeki etkisini göstermesi açısından önemlidir. Zira Rumlar tarafından Persona Non Grata/İstenmeyen Adam” ilan edilen Kenan Çoygun’un başına ödül bile koymuş olan Rum Ulusal Muhafız Ordusu’nun, Kıbrıs’tan ayrılacağı gün onu korumakla görevlendirilmiş olması ibret alınacak bir olaydır. Albay Rıza Vuruşkan’ın yerine Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği Askeri Ataşesi Kemal Coşkun olarak göreve başlayan TMT’nin ikinci komutanı ve Bayraktarı Albay Kenan Çoygun da 3 Ekim 1962 günü başladığı görevini 24 
Şubat 1967 tarihinde tamamlar ve Beyrut üzerinden Türkiye’ye döndü.107 Kenan Çoygun’un beklenmedik bir şekilde adadan ayrılarak Türkiye’ye dönmesi Kıbrıs’ta üzüntü ve şaşkınlığa da yol açtı. Zafer gazetesi Çoygun’un adadan ayrılışı ardından şunları yazmıştı;108 


 “Kıbrıs Türk’ünün varlığını hedef almış kudurgan bir sürünün karşısında efsaneleşmiş kimliğiyle Türk toplumuna kalkan, Türk mücahidine öncü olmuş, en çeşit güçlüklerden sıyrılmamızın yollarını göstermek için tarihsel Ortaasya öncüsü ‘Bozkurt’un ödevini yüklenmiş çok değerli bir insan, Kıbrıs Türk toplumunun lideri, Kıbrıs Türk mücahidinin başkomutanı, genel ve ölmezleşmiş adıyla Kıbrıs Türk’ünün Bozkurt’u dün saat 18.30’da bütün sevdiklerinin ellerini böğürlerinde bırakan bir gizlilikle Kıbrıs’tan ayrılmış, Beyrut yoluyla Türkiye’ye dönmüştür. Kıbrıs Türk’üne bir uçtan bir uca uzanan yurt topraklarını bir kere daha vatanlaştırmanın gerekliliğini öğreten Bozkurt, asıl adıyla Kemal Coşkun’un kendini sevenlerden bir suçluluk, bir korku telaşı içinde kaçırılıp uzaklaştırılması, bu ayrılığa sebep olanlara karşı beliren büyük hoşnutsuzluğu uçurumlaştırmış, bu topraklar için, bu toprakların gerçek sahibi Türk toplumu için çalışanlara kadirbilmez bir tutumla bıçak saplamaktan çekinmeyen hırs cambazlarına hadlerini bildirmenin, onları layık oldukları mevkiye indirmenin gerektiği inancını bir kere daha doğrulamıştır. Kendisine hizmeti amaç edinen, onun var olması uğrunda varlığını esirgemeyenleri değerlendirmek, onları kendisine baş tacı 
yapmak isteyen bu toplum artık ehven-i şer bir lider, ehven-i şer bir özgürlük yerine dört başı mamur bir özgürlüğü sağlayacak Kemal Coşkun gibi dört başı mamur liderlere olan ihtiyacını dün bir kere daha hissetmiş, bu ihtiyacın Demokles kılıçlı, güdümlü bir özgürlükle giderilemeyeceğini yeniden anlamak fırsatını bulmuştur. Çünkü Bozkurt saydığımız, öylece tanıdığımız Kemal Coşkun 1963 Aralık olaylarının başlamasıyla esaslı bir şekilde ve meşru bir savunma için teşkilatlanan mücahitlerimizin bugünkü duruma gelmelerinde büyük ve önemli bir rol oynamış, ortada dolaşmaması, hiçbir yerde görünmemesine rağmen Türk halkı arasında efsaneleşmiş bir kuvvet olmuştur. Bozkurt’a anlatılmaz bir sevgi besleyen halkımızla mücahitlerimiz Türkiye hükümetinin Bozkurt’un Kıbrıs’tan çıkabilmesi için bile Rum İçişleri Bakanı 

Yorgacis’ten izin istemesini de işte bu yüzden Kıbrıs Türk’ünün şeref ve haysiyetine vurulan büyük bir leke kabul etmişler, bu müracaatı duyar duymaz Genelkurmay’la Türkiye hükümetine başvurarak Bozkurt’a ilişkin kararın bozulmasını istemişlerdir.” 

Zafer gazetesi, “(O) Mücahitlerin en büyüğü idi” başlıklı başka bir yazısında ise Kenan Çoygun ile ilgili şu değerlendirmelerde bulunulmaktaydı;109 

Türk toplumunun lideri ve Türk mücahidinin eşsiz komutanı Bozkurt’un aramızdan ayrılması gerek toplumumuzu, gerekse toplumumuzun kopmaz bir parçası olan Türk mücahidini ziyadesiyle üzmüştür. Kıbrıs Türk’ünün en karanlık ve buhranlı günlerinde onun ufkunda güneş misali parlayan Kemal Coşkun adada geçirdiği üç yıldan fazla bir zamanda gerek toplumumuzun, gerekse komuta ettiği Türk mücahidinin gönlünde büyük yer etmiştir. Onun adadan ayrılışı bu davaya gönül vermiş ve destek vermiş insanları üzmekle beraber onların mücadele azminde en ufak bir tesir dahi yapmamıştır. Çünkü Kemal Coşkun, Kıbrıs Türk’ünün gönlünde efsaneleşmiş bir kahraman olarak yatmaktadır. O bir mücadele adamıdır. O bir dava adamıdır. O bir semboldür, bir cesaret ve azim sembolü. Onun bu yüce vasıflarını anlamak yeteneğinden yoksun olanlar onun efsaneleşmiş heybetine gölge düşürmek gafletinde bulunmağa kalkışmışlardır. Türk toplumu bugün düşmana esir olmamışsa, Türk toplumu bugün dimdik ayakta duruyor, eskisinden daha güçlü olarak mücadelesine devam ediyorsa tereddütsüz denebilir ki bu Kemal Coşkun’un dirayeti sayesinde olmuştur. Papaz idaresinin kuş uçurtmadığı, limanları, havaalanlarını son derece sıkı bir kontrol altında tuttuğu günlerde dahi Bozkurt merkezden ve kasabalardan uzak 
ufacık köylerimize dahi biraz ümit, biraz ışık göndermesini bilmiştir. Onun nazarında varlığı için mücadele eden bir Türk toplumu ve bu toplumun direnme savaşını yöneten mücahit vardı. İşte Kemal Coşkun kendini bu mücahitlerden biri olarak sayardı. O bir mücahitti. Mücahitlerin en büyüğü idi. Cephede sert bir komutan, cephe gerisinde anlayışlı ve müşfik bir büyük. Türk mücahidinin dilinde o bir ‘Büyük’tü. Türk davasının bu en büyük başı bu topluma ‘Bir dava yoluna baş koymanın, bir ideal uğrunda ölmenin sırrını’ öğretmiştir. Bu dava için ölenler, onun bir emriyle ateşe atılmayı şeref sayanlar, onun yarattığı mücadeleci neslin bugünkü öncüleridir. Kemal Coşkun gitti. Türk mücahidinin bu en büyüğü mesut neticeye ulaşmadan adadan alındı. Ama bilmiş olsun ki onun azmi, onun inancı, onun mücadeleci ruhu bu toplumun ruhuna işlemiştir. O ayrılırken davayı emanet ettiği zinde kuvvetler bugün görev başındadır. Ve bu zinde kuvvetler Kemal Coşkun’un bıraktığı mücadeleyi aynı hızla, aynı inanç ve azimle selamete götürecektir. Müsterih ol Kemal Coşkun! Müsterih ol mücahitlerin en büyüğü! Emanet ettiğin bu dava zinde kuvvetlerin kudretli ellerinde ve eğilmez omuzları üzerindedir. Ve bu kuvvetler her ne pahasına ve her ne şart altında olursa olsun davayı tayin ettiğin hedefe ulaştırmakta azimlidir. Seni aramızda tekrar göreceğimiz günler uzak değildir.”110 

Ancak burada belki de en dikkat çekici nokta o güne kadar gizliliğini tam manasıyla koruyan, varlığı ve mevcudiyeti 21 Aralık 1963 tarihinde yeraltından yer üstüne çıkarak cephe savaşına girmesiyle Rumlar tarafından bilinen TMT’nin Kıbrıs’taki en üst askeri yöneticisi konumundaki Bayraktar’ın kimliğinin ifşa edilerek Kıbrıs Türk basınında ilk defa olarak resminin yayımlanmasıdır. Bu resmin ne şekilde gazetelerin eline geçtiği veya kimler tarafından gazetelere verildiği ise bilinmemektedir. 

Albay Kenan Çoygun’un beklenmedik bir şekilde adadan ayrılması özellikle İngilizlere ve Amerika’ya karşı tepkilere de neden oldu. Bu konuda en sert tepki 
gösterenlerden birisi de “Bir takım adamlar Osmanlı dolapları ile Bozkurt’a karşı durmuş ve onu Ankara’ya jurnal etmişlerdir. Bunların başında Bozkurt ve arkadaşlarının Kıbrıs’ta bağımsız bir Türk devleti kurmaya hazırlandıkları da vardır. Ve ne yazıktır ki bu palavraya da inanılmıştır. Bozkurt’tan sonra sırasıyla Sancaktar da çekilecektir. Türkiye Kıbrıs’tan gelen jurnaller ve palavralar üzerine yıllardan beri oluşturduğu stratejisini, kurulu savunma düzenini dağıtmaktadır.”111 diyen Zafer gazetesinden İsmet Kotak gelmektedir. Kotak, Kıbrıs üzerine oynanan oyunu ve tepkisini şöyle dile getirmiştir;112 


“Çirkin bir sindirme kampanyasının, rezil bir Amerikan oyununun, seviyesiz bir entrikanın bizi ortada bırakmış olmasına yanmıyoruz. Ne de kollarımızı havaya 
kaldırmış bu mücadeleyi ortada bırakmışız. Ankara ve Lefkoşa’da düzülen iğrenç oyunlarla atılan kazıkları kadife eldiven içinde gösterenlerin diplomasi dedikleri 
manevraların sonucu bugün yollarımızı en çirkin emrivaki olarak ayırmıştır. İstenen basittir; 

1- Çelik iradenizi saf dışı yaptıktan sonra Kıbrıs Türk’ünü Amerikan oyunlarına teslim etmek. 

2- Zinde kuvvetleri darmadağın ederek 120.000 Türk’ün sırtında ‘Sivil idare’ teraneleri arasında havan dövmek. 

3- İçi geçmiş İngiliz kalıntılarının, en kesin Amerikan oyunlarının darbesi size vurulmak suretiyle Türk mücahidini dağıtmaya çalışmak. 

Ama umutsuz hayatını bu davaya harcayanlar için mücadelenin sınırı yoktur. Nuri Sait müsveddelerinin işbirliği ile kurdukları cepheyi çökerteceğiz. Türk mücahidi bu ayrılış anında andını tekrarlar, Bozkurt yolunda olduğunu haykırır.” 

Kıbrıs’tan ayrılmasından sonra Beyrut’a gelen Kenan Çoygun, eşi Behice Coşkun ve oğlu Gültekin Coşkun burada bir müddet kalır. Büyükelçilik yetkililerinin güvenlik konusundaki ısrarlarına rağmen büyükelçilikte kalmayı reddederek otele yerleşen Kenan Çoygun burada “Ben kendi emniyetimi kendim temin ederim.” açıklamasında bulunur.113 Bu arada Bayraktar Kenan Çoygun’un adadan ayrılmadan önce hükümet yetkililerine “Ben şerefli bir askerim. Eğer adadan çıkacaksam şerefimle çıkarım. Silahımı bırakmam.”114 dediği 
belirtilir. Kıbrıs’ta Bayraktar olarak görev yaptığı dönemde kelimenin tam manasıyla efsane haline gelen Kenan Çoygun gerek askeri dehası gerekse kişiliği ve karizmatik görünümüyle adada unutulmaz bir sima haline gelir. TMT mensupları tarafından çok takdir edilen, davranışları, çalışma prensipleri, personeliyle yakından ilgilenmesi ve sorunlara anında çözüm bulmasıyla ön plana çıkan Kenan Çoygun’un unutulmaz görüntüsü ise devamlı yanında taşıdığı el bombası ve beylik tabancasıdır. 

Bayraktar Kenan Çoygun’un adadan geri çağrılmasıyla ilgili olarak Türk basınında da farklı yorumlar yer alır. Hürriyet ve Akşam gazeteleri konuya yer verirlerken Bayraktar’ın geri alınmasına Dr. Fazıl Küçük ile Bayraktar arasında ortaya çıkan huzursuzluğun sebep olduğunu ileri sürerler.115 

Gazetelere göre Dr. Fazıl Küçük’le aralarında görüş ayrılıkları meydana gelmesi sonrasında Dr. Küçük’ün Kenan Çoygun’un geri çekilmesini istediği ifade edilir. Daha önce bu yöndeki bir talebe ‘Hayır’ denmesine rağmen adada Dr. Fazıl Küçük ile TMT mensupları arasında huzursuzluk yaşanabileceği endişesiyle hükümetin bu isteği kabul ettiği de iddia edilir.116 Aynı günlerde bir açıklama yapan Rauf R. Denktaş ise “Ankara TMT’ye gerektiği kadar yardım etmemiştir.”117 der. Öte yandan yukarıda da ifade edildiği üzere Kenan Çoygun’un adadan alınmasında Kıbrıs’taki Amerika Büyükelçiliği’nin 
parmağının olduğu ileri sürülür.118 

Zafer gazetesi ise Albay Kenan Çoygun’un adadan ayrılmasıyla ilgili olarak haber yapmakta, yalan ve iftira yoluyla kötülemek istedikleri”119 Kenan Çoygun’a çamur atanları sert bir şekilde eleştirmekteydi. 10 Nisan 1967 tarihli sayısında Kenan Çoygun’la ilgili olumsuz propaganda yapanları “cüce” olarak niteleyen Zafer, şu ifadeleri kullanmaktadır;120 

 “Üç yıldan fazla bir zaman Türk mücahidine komuta eden efsaneleşmiş ismiyle Bozkurt Kemal Coşkun’u son günlerde bazı cücelerin yalan ve iftira yoluyla kötülemek hevesine kapılmış olduklarını esefle görmekteyiz. Ancak Kemal Coşkun’un mert ve asil heybetine asla saldırmak cesaretini gösteremeyenler onun bırakmış olduğu eserleri parçalamak için bir takım hicap verici kundakçılık hareketlerine girişmişlerdir. Fakat şurası iyice hesaplanmalıdır ki Kemal Coşkun’un bırakmış olduğu eserler öyle birkaç yolunu şaşırmışın kundakçılığı ile yıkılacak kadar temelsiz ve köksüz değildir. Hepimiz 1963 yılının o korkunç günlerini dünmüş gibi hatırlarız. O buhranlı günlerde bir tek ümit, bir tek güven
kaynağımız vardı. Türk mücahidi ve bu güce kumanda edenler. Bozkurt bunların başında idi. Ve biz Türk toplumunun şeref ve haysiyetini, can ve malını cansiperane koruyan mücahit ile iftihar ettik. Ummadığımız bir zamanda 
ummadığımız şartlar içinde bu derece direnişi hepimizin gözlerini yaşarttı. 21 Aralığın o buhranlı günleri içinde evlerinde gizlenmiş olan meydan nutukçuları hemen ortaya döküldü. Artık kendilerini gösterme zamanı gelmişti. Ama Kemal Coşkun bütün yaltaklanmalara asla yüz vermedi. Yapılacak çok iş vardı. Her şeyden önce disiplinli bir mücahit gücü vücuda getirmek gerekirdi. Ve öyle yaptı. 12 bin kişilik bir mücahit ordusu meydana getirdi. Bu gücün en küçük ihtiyacı ile bizzat ilgileniyor ve örnek bir kuvvet olabilmesi için geceyi gündüze katarak çalışıyordu. Kuvvetin teçhizi karşılaşılan en büyük problemdi. Ama Bozkurt amansız gayret ve kesif çalışması ile bunu da başardı. Sadece Lefkoşa’ya değil fakat en ücra köylere kadar biraz ümit, biraz ışık, götürdü. Düşmanın bile havsalasının alamayacağı güçte bir ikmal ve haberleşme şebekesi kurdu. Ve Kemal Coşkun kelimenin tam manasıyla bir mukavemetçiydi. Türk toplumunun herkesten ve her şeyden çok muhtaç olduğu bir mukavemetçi. Şehitlere 
ebedi istirahatgâhı o yaptı. Gazilerin yaralarını o sardı. Şehit ailelerini, fakirleri, göçmenleri o düşündü. Erenköy’de muhasara altında sıkışıp kalmış erkek çocukların sünnetlerine varıncaya kadar her şeyi yaptı, yaptırdı. Bugün düşmanın dahi gıpta ettiği disiplinli, azimli ve kararlı bir mücahit ordusuna sahibiz. Silahımız, cephanemiz ve erzakımız vardır. Ve bütün bunların üstünde dayanma, direnme ve başarma azmimiz mevcuttur. Bütün bunları bize dayanmanın, direnmenin emsalsiz örneklerini veren Kemal Coşkun’a borçluyuz. Eğer Kemal Coşkun’un kuvvetli şahsiyeti ve çelik iradesi olmasaydı ilk günlerin şaşkınlığı üzerimizden geçer geçmez yeniden birbirimize düşerek mukaddes dava, büyük kavga bir kenarda unutulurdu. Kemal Coşkun hiçbir şey yapmamışsa bile güçlü ve disiplinli bir mücahit ordusu kurmakla çok şeyler yapmış oldu. Hiç olmazsa bu gerçeğe saygı gösterilmeli ve yapılan eserleri ortadan kaldırmak yerine yüceltmek yoluna gidilmelidir. ” 

Kenan Çoygun’un adadan ayrıldığı dönem Kıbrıs Türk toplumunun da siyasi bağlamda başsız kaldığı bir süreç olacaktır ve Rauf R. Denktaş’ın adaya dönemeyişi gerek Türkiye’de gerekse Kıbrıs’ta huzursuzlukların, dedikoduların ve sıkıntıların artmasına neden olacaktır. Örneğin Kıbrıs Türk Talebe Cemiyeti tarafından Ankara’da düzenlenen bir toplantıda konuşan Erenköymücahitlerinden Ergün Vehbi “…Biz artık Türk hükümetinin ve Genelkurmay’ının peşinden gitmeyeceğiz. Onlar bizim peşimizden gelsin. Davamızda çıkmaz bir yola girişimizin tek sebebi Kıbrıs’ı bizden iyi bildiklerini iddia eden, aslında hiçbir şey bilmeyen Türkiye’deki yöneticiler olmuştur.”121 der ve “Kıbrıs’ta TMT’de görev yapan komutanları cepheye gitmek istemeyen Kıbrıslı Türk tüccarlardan rüşvet almakla suçlar.”122 Bu arada Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Zeki Kuneralp de aynı günlerde resmi ziyarette bulunduğu Kahire’den Lefkoşa’ya gelerek Kenan Çoygun’un Türkiye’ye dönmesi sonrasında Dr. Fazıl Küçük’le Kıbrıs Türk mücahit komutanları arasında ortaya çıkan ihtilafı çözmek üzere görüşmelere başlar.123 Türk basınında da bu günler ön plana Kıbrıs ve Kenan Çoygun’un oturduğu günler olur;124 


DİPNOTLAR;

102 Kamil Özkaloğlu’dan aktaran Volkan, 12 Ekim 2008 
103 Kenan Çoygun Paşa yeni görev olarak İzmit’te, 15. Kolordu Kurmay Başkanlığı’na atandı. 
104 http://toplumsalhaber.com/yazar.php?id=162 
105 TMT Lefkoşa Sancağı Kovanbeyi merhum Nevzat Uzunoğlu ile 13 Temmuz 2003 tarihinde Girne’de yapılan görüşme. 
106 Hürriyet, 19 Şubat 1967. 
107 Kenan Çoygun’un eşi ve 7 yaşındaki oğluyla beraber dönüş yolunda son sözleri ise “Evet gidiyorum. Fakat davamızın mücadelesi henüz bitmemiştir. Mücadele bundan sonra başlayacaktır.” olur. 24 Şubat 1967 Cuma 
günü saat 19.10’da Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği’nde görevli personelle vedalaşan ve daha sonra Lefkoşa’nın Rum kesimine geçerek havaalanına giden Kenan Çoygun’un uçağı saat 19.30’da adadan ayrılır. 
Kıbrıs’taki görevinden ayrılacağını aynı gün saat 13.00 civarında öğrenen Bayraktar bu durumu en yakınındakilere bile söylemez ve havaalanından Büyükelçilik Maslahatgüzarı Özdemir Benler tarafından 
uğurlanır. 
108 Zafer, 25 Şubat 1967 
109 Zafer, 25 Şubat 1967 
110 Zafer, 25 Şubat 1967 
111 Zafer, 10 Mart 1967. 
112 Zafer, 25 Şubat 1967 
113 Zafer, 3 Mart 1967. 
114 A. g. g., 3 Mart 1967. 
115 Örneğin bu konuyla ilgili olarak Türkiye’deki gazetelere bir yazı gönderen ve “Dr. Küçük’e Neden Cephe Aldık?” başlıklı uzun ve gayet ayrıntılı bir yazı yazan adı saklı bir “Mücahit” açıklamasının “Mücahitlere 
Müdahale” başlıklı kısmında “…Dr. Küçük bir savaş halinin şartlarına intibak edememiştir. Savaşın askerler tarafından yürütüldüğünü, başkomutanın ve irili ufaklı mücahit komutanlarının bazı yetkilere sahip 
bulunmalarının en basit askerlik kaidesi olduğunu bir türlü kabul etmek istememiştir. Askeri ve sivil yetki alanlarını tefrik edememiş, birbirine karıştırmış, hayatında hiç askerlik yapmadığı halde askeri meselelerde 
de son sözün daima kendisine ait olduğu kanaatiyle hareket etmiştir. Bu inançla Başkomutan Bozkurt’tan tutunuz da emrinde üç mücahit bulunan bir karakol komutanının en basit işlerine kadar her şeye müdahalede 
bulunmayı alışkanlık haline getirmiştir. Mesela Rumlar adına çalıştığı ihbar edilen bir Türk sorguya çekilmek üzere birkaç gün için tevkif edilmiştir. Bir kurtuluş savaşı içinde bundan daha tabii bir davranış olamaz. Ama 
hayır, Dr. Küçük derhal kollarını sıvamakta, nezarete alınan kimsenin serbest bırakılması için emirler yağdırmakta, askeri işlere karışmaması kendisine hatırlatıldığı zaman da kâğıda kaleme sarılarak Ankara’ya 
uydurma raporlar göndermekte, halka zulüm yapıldığını, halk arasında Gestapolar türediğini iddia etmektedir… Dr. Küçük’ün etrafı mücahitler için makbul sayılmayan kimselerden meydana gelmiştir. 
Müsteşarı olan Cemal Müftüzade halk arasında İngilizlerin adamı olarak tanınmaktadır. Gerçekten Müftüzade uzun yıllar İngilizlere büyük hizmetlerde bulunmuş, onlarla aşırı münasebetler ve çok sıkı bir 
dostluk kurmuştur. O kadar ki bizzat Dr. Küçük tam 20 yıl Müftüzade ailesine karşı kendi gazetesinde çok şiddetli bir mücadele açmış, bu ailenin fertlerine İngiliz muhipleri sıfatını takarak en ağır ithamlarda 
bulunmuş, fakat 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğu zaman anlaşılmaz bir kararla ve halkın hayretleri arasında Cemal Müftüzade’yi kendisine müsteşar yapmıştır… Mücahitler son derecede sevdikleri 
ve bağlı oldukları Bozkurt’un adadan çekilmesinde en büyük rolü Dr. Küçük’ün oynadığını bilmektedirler. Bozkurt’un kendinden başka kimsenin halk tarafından sevilip sayılmasına tahammülü olmayan ve ‘Tek 
Adam’ haline gelmek isteyen Dr. Küçük’ün şahsi ihtiraslarına kurban edildiğinden hiçbir mücahidin şüphesi yoktur. Türkiye kamuoyunun iyice aydınlatıldığı bu konu üzerinde uzun uzadıya durmayı şimdilik faydasız 
görüyorum… Kıbrıs Türkleri ve özellikle mücahitler tarafından çok sevilen Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf Denktaş’ın da adaya dönmesini engelleyen sebepler Dr. Küçük tarafından suni olarak yaratılmıştır…” 
denilir. Milliyet, 28–29 Mart 1967 ve Hürriyet, 19 Şubat 1967 
116 Akşam, 19 Şubat 1967 
117 Lefkoşa’da bir açıklamada bulunan Dr. Fazıl Küçük ise Türk toplumu arasında ikilik değil fikir erkinliği bulunduğunu ve Rauf R.Denktaş’ı adada görmekten mutlu olacağını belirtir. Milliyet, 21–25 Mart 1967. 
118 Örneğin Amerikan yönetiminin Kenan Çoygun’un Kıbrıs’tan uzaklaştırılması yönünde uzun zamandır kulis faaliyetlerinin içinde olduğu, ayrıca bir takım baskı girişimlerinde bulunduğu ve onun adadan 
uzaklaştırılacağı konusunda çok daha önceden bilgi sahibi olduğu da daha sonraları ortaya çıkacaktır. Lefkoşa’daki ABD Büytükelçiliği tarafından 1967 yılının hemen başında büyükelçilik rezidansında verilen 
bir resepsiyonda Dr. Fazıl Küçük, Dr. Şemsi Kazım ve bazı Kıbrıs Türk toplumu ileri gelenlerinin bulunduğu bir ortamda Amerikan Büyükelçiliği çalışanlarından birinin Kenan Çoygun’un adadan uzaklaştırılması için 
çalışıldığını ağzından kaçırması çok tartışılacak bir konudur. Zafer, 3–7 Mart 1967, Akşam, 7 Mart 1967. 
119 Zafer, 10 Nisan 1967 
120 A. g. g., 10 Nisan 1967 
121 Milliyet, 19 Mart 1967 
122 A.g.g., 19 Mart 1967 
123 Konuyla ilgili olarak “Düşünceler” köşesinde Hikmet Bil “Kıbrıs Türkleri Arasında Ne Var?” başlıklı bir yazı kaleme alır ve “…Kıbrıs’ta Türkiye’nin bir büyükelçiliği varken bizzat Genel Sekreter Mısır dönüşünü 
bahane ederek acaba niçin şahsen olay yerinde bir inceleme arzusu duymuştur? Zeki Kuneralp’in Kıbrıs’a bizzat uğramak istemesini elime geçen Kıbrıs gazetesindeki kaygılara bağlamak pekâlâ mümkündür. Bu öyle 
sanıyorum ki yukarıdaki sorunun cevabıdır. Şayet gerçekten Kıbrıs’taki Türkler arasında bir anlaşmazlık doğmuşsa bunu orada en iyi şekilde tespit edecek insan hiç şüphe yoktur ki Zeki Kuneralp’in ta kendisidir… 
Önümüzdeki günlerde veya aylarda Kıbrıs’ın gene ön plana çıkacak bir nitelikte olduğu, bir başka deyişle patlamak üzere bulunan bir bombadan farksız bulunduğu herkesçe gayet iyi bilinen bir gerçektir…” der. 
Milliyet, 4 Mart 1967. 
124 Milliyet, 24 Şubat 1967. 

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


*****