ŞİDDETE GERİ DÖNÜŞE KARŞI BARIŞ HALEN MÜMKÜN MÜ? SON OLAYLAR ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
Feyzi Çelik
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
26.07.2015
Davutoğlu, PKK'nin Irak Kürdistan'daki mevzilerine yoğun hava saldırılarını Ceylanpınar ve Diyarbakır'da öldürülen polisleri bahane olarak gösteriyor ise de operasyonun kapsamı, HDP'nin siyasi kadrolarının kitlesel bir şekilde gözaltına alınmaları dikkate alındığında, geçmişten hazırlığı yapılıp, kararlaştırılmış bir durumun olduğunu söylemek mümkündür. Aslında AKP, 7 Haziran'da tek başına hükümeti kurabilecek bir çoğunluğu elde etseydi bu operasyonları seçimlerden sonra yapacaktı. HDP'nin yüzde on barajını aşıp, AKP'yi yenilgiye uğratması, bu operasyonların kapsamlı olarak uygulanmasını geciktirdi. Gerçi Ağrı Diyadin'de bu operasyonun izleri vardı. Aynı şekilde Dağlıca Bölgesine yoğun top atışları yapılıyordu. Yine Adıyaman'da Gerilanın takibi sonucunda bir çatışma yaşandı. Bu çatışmada bir asker hayatını kaybetti.
Türkiye'nin Kürt Hareketine karşı topyekün savaşma düşünce ve iradesi, CB Erdoğan'ın, Rojava'daki Cizire ve Kobani Kantonları arasında bulunan Tel Abyad (Gire Spi)'ın IŞİD'den temizlenip, YPG'nin denetimine geçmesi üzerine, "Bedeli ne olursa olsun oluşabilecek Kürt koridoruna izin vermeyeceğiz" çıkışıdır. Erdoğan'ın bu çıkışından sonra Kobani'de 200 kişininin ölümüyle sonuçlanan katliam ve 20 Temmuz'da Suruç'ta çoğunluğu üniversiteli gençlerden oluşan topluluğa yönelik katliam Erdoğan'ın çıkışının somut sonuçlarıdır. Aslında Kürt hareketinin bunu görüp, tek taraflı ateşkesi sürdürmelerinin koşullarının kalmadığını görmeleri gerekirdi.
Kürt Hareketi, Irak Kürdistan'ındaki mevzilerine yönelik yoğun bombardımana rağmen, bu saldırıların oluşunu, Türk devletinin bir faaliyeti olarak değil de, Erdoğan'ın diktatörlüğü olarak görüyor. Erdoğan kendisini halkın doğrudan seçtiği bir başkan olarak görüyor ve Türk devletini temsil ettiğini söylüyor. Söylemi, tipik sömürgeci Türk devleti söylemidir. Onu, Türk devletinden kopuk olarak değerlendirmek doğru değildir. Başka bir deyişle Erdoğan, Türk devletinin gerçek yüzüdür.
DTK/DBP/HDK/HDP/İmralı Heyetinin "Size savaş yaptırmayacağız" başlığıyla yapılan açıklama incelendiğinde de benzer bir şekilde Devlet, "Tayyip Erdoğan örgütü" olarak tanımlanarak, Barış ve demokrasi için seferberlik çağrısı yapılmış tır. Savaşlar bir kişinin çılgınlığıyla yapılmadığı gibi bir kişi veya grubun iyimserliği ile de barış gelmez. Savaşın da barışın da kendi dinamikleri vardır.
Erdoğan'ın Rojava'yı kast ederek "Kuzey Irak'tan sonra Kuzey Suriye istemiyor um" ve "Bedeli ne olursa olsun Kuzey Suriye'ye izin vermeyeceğiz" Türk devletinin en önemli stratejik dinamiğidir. Konumu itibarıyla bunu en iyi temsil eden de Erdoğan'dan başkası değildir. Erdoğan bunu yaparken, Anayasa'daki konumunun dışına da çıkmaktadır. Yargı, bürokarsi, CHP ve MHP de bunu bilmektedir. Hatta, CHP buna destek olmaktadır.
En büyük tutuklama dalgasının ve hava operasyonlarının CHP'yle koalisyon görüşmeleri devam ederken olması bunun en açık örneğidir. Her ne kadar HDP, CHP/AKP koalisyonuna karşı "yapıcı muhalefet yapacağını" söylemiş ise de oluşacak CHP/AKP Koalisyonunun Kürt muhalefeti için SHP/DYP koalisyonuna benzeme ihtimali oldukça yüksektir. Davutoğlu'nun Hava saldırılarıyla ilgili basın açıklamasına Kılıçdaroğlu'na teşekkürle başlamış olması sıcak ilişkinin işaretlerini taşıyor. Öyle anlaşılıyor ki, oluşabilecek AKP/CHP koalisyonu ile "ateşteki kestaneler" CHP'ye toplatırılacak.
Nedense Kılıçdaroğlu'nun CHP'ye genel başkan oluşu, HDP çevresinde CHP'ye yönelik bir iyimserlik havası oluştu. Kürt toplumunda bunun karşılığı olmasa da Kılıçdaroğlu'lu bir CHP'nin geçmişteki CHP'den farklı olabileceğine inanıldı. Kılıçdaroğlu da CHP'nin başına "yeni" sıfatını ekleyerek bu algının oluşmasına hizmet etti. Oysa yeni CHP'nin uygulamalarına bakıldığında "eski" CHP'den farklı olmadığı, hatta geleneksel ilkelerinden dahi yoksun olduğu görüldü. Bunun ilk örneği 2011 seçimlerinden sonra "yemin krizinde" ortaya çıktı. CHP, meclisi boykot kararından geri adım atarak BDP'yi yalnız bıraktı. Benzer bir durum 2014 CB Seçimleri öncesinde de yaşandı. Bir süre HDP ile CHP arasında ortak aday belirleme görüşmeleri oldu. Ne olduysa, sanki HDP ile CHP arasında ortak aday görüşmeleri yokmuş gibi MHP'yle yapılan mutabakat gereği çatı adayı olarak gösterilen Ekmeleddin İhsanoğlu ortaya çıktı. CHP'nin yaptıkları bununla sınırlı olmadığı halde, HDP'nin AKP/CHP Koalisyonunu desteklemesinin anlamı olabilir mi?
Askeri Vesayet NATO ile Geri Dönüyor
İncirlik üssünün ABD'ye açılmış olması, Türkiye'de NATO aracılığı ile Askeri Bürokrasinin siyaset üzerinde söz söyleyebilecek konuma gelmesidir. Başka bir deyişle CB'nin ve hükümetlerin askeri vesayeti yeniden kabul etmeleridir. Ağustos'ta yeniden belirlenecek komuta konseyi son 15 yılın en politik komuta konseyi olacaktır. Uzun vadede bundan en büyük zararı da AKP görecektir. Balyoz affı ve özürü AKP'yi kurtarmaya yetmeyecektir. Türkiye'nin KSH'ne yeniden savaş açmasındaki bu yön dikkatten kaçılmamalıdır. MHP bunu bildiği için her türlü koalisyondan kendisini uzak tutmaktadır. Askeri komuta konseyinin yeniden etkili olmasının en önemli yansıması, HDP'nin siyasal ağırlığının düşmesi, KCK'nin silahlı ağırlığının yükselmesi şeklinde olması kaçınılmazdır.
Türkiye'nin Irak Kürdistan'ındaki KCK mevzilerine yoğun bombardımanından sonra KCK'nin "Topyekün saldırıya karşı topyekün direniş" açıklaması yapması bu eğilimin oluşmaya başladığını gösteriyor. Bu durumda DTK/DBP/HDK/HDP'nin AKP ve Erdoğan'a hitaben "size savaş yaptırmayacağız" söylemleri ne kadar gerçekçi olabilir ki?
Barış Mümkün Olabilir mi?
KCK'nin "topyekün saldırıya karşı topyekün direniş" içeren açıklamanın satır araları incelendiğinde barışın olabileceğinin işaretleri vardır. Açıklamada "Hareket olarak Apo'nun 2013 Newroz çağrısına hep bağlı kaldığımız gibi" ibaresinin olmuş olması, çatışmaların yeniden başlaması kararı için Öcalan'ı bekledikleri şeklinde yorumlana bilir. Ancak Devlet veya NATO güçleri Öcalan'a bu imkanı sağlayabilirler mi? Yine açıklamada Suruç katliamına misilleme olarak yapılan öldürme eylemlerinin "merkezin kararı dışında bazı yerel birimlerin ani olarak yaptığı eylemlerin ateşkesin bozulduğu anlamına gelmediğinin" belirtilmiş olması da KCK'nin ateşkesi sonlandırmak istemediği şeklinde yorumlansa da Ceylanpınar'daki iki polisin öldürülme olayının zaman geçmeden üstlenmesi, bu olayın oluşunun merkezi mi yerel mi olduğu konusundaki şüpheyi merkeze doğru götürdüğünü de kabul etmek gerekiyor. En önemlisi KSH'ne olağanüstü ivme kazandıran Selahattin Demirtaş üzerinde estirilen savaşı da görmek gerekiyor.
KSH'ni en geniş anlamıyla temsiliyet gücü olan Demirtaş'ın izole edilmeye çalışılıyor olması savaş isteyenlerin ekmeğine yağ sürüyor. CB Seçimlerinde büyük bir meşruiyet elde eden Demirtaş'ın 7 Haziran'da gösterdiği başarı ile Türkiye çapında yakaladığı meşruiyet onu savaşı durdurabilecek bir lider konumuna getirmiştir. DTK/DBP/HDK/HDP Eş başkanlarının "size savaş yaptırmayacağız" fotoğrafının içinde Demirtaş ve Hatip Dicle'nin olmayışı bir eksiklik değil mi?
Öcalan'ın Konumu
Öcalan'ın Konumu
Devletin ve NATO'nun Öcalan'dan beklediği "PKK'ye silah bıraktırmasıdır." 1999'dan 2015 Yılına kadar geçen sürede bunun gerçekleşmeyeceği görüldü. Son iki yıldır devreye konulan BDP/HDP-İmralı Heyetiyle de silah bırakma olayı gerçekleşmedi. Bu bakımdan Öcalan'ın siyasal müdahalesinin fiziki koşulları kalmamıştır.
Barzani'den ve Rojava'dan Beklentiler
2003'ten sonra Irak'ta Kürdistan Bölgesel Yönetiminin(KBY), 2012'de ise Suriye'de Kürt Kantonlarının kurulması Kürt meselesini Kürdistan meselesi haline getirmiştir. Bu da Kürt meselesini uluslararası bir sorun haline getirmiştir.(Cuma Çiçek Ulus, Din, Sınıf Türkiye'de Kürt Mutabakatının İnşaası s. 292 İletişim Yayınları) IKB'nin kurulması, Dünyanın dört bir tarafındaki Kürtler için, özellikle Türkiye'deki Kürtler için önemli bir politik merkez durumundadır.
Her ne kadar Türkiye Kürdistan'ındaki etkin politik hareket bunu etkilerinden uzak olduğunu gösteren bir söylem içinde olsa da bu gerçeklik değişmez. Devletleşme arifesinde olan KBY'nin ABD nazarında da Türkiye nazarında da itibarı bulunmakta dır. Başbakan Davutoğlu'nun Irak Kürdistan'ındaki PKK'ye hava saldırısından sonra Mesut Barzani ile görüşmesini bu kapsamda ele almakta fayda vardır. Her ne kadar Türk Başbakanı, Barzani ile yaptığı görüşmeyi saptırmış ise de bizzat Barzani tarafından yapılan bu açıklamayı dikkate almak en doğru yoldur: "Yıllarca süren barış süreci bir saatlik savaştan daha iyidir. Bu durum riskli ve kaygı vericidir. Sürecin daha fazla kargaşaya yol açmaması lazım. Irak Kürdistan Yönetimi olarak gelişmelerin kaygı verici bir duruma düşmemesi için adımlar atacağız. Tekrar diyalog masasına dönülmesi için elimizden geleni yaparız. PKK ile Türkiye arasında gerilimin tırmanmaması için bugüne kadar elimden geleni yaptım, bundan sonrada yapmaya devam edeceğim." Görüleceği gibi Türk devleti ile KSH hareketi arasındaki gerilimin düşmesinde etkili olabilecek en etkili güç KBY'dir. HDP'nin bu siyasal gerçeklik karşısında KBY ile ilişkiler kurması gerekmektedir.
Çünkü ABD/Türkiye ile aynı anda ilişki kurabilen özelliği ile Barzani'den başka lider var mı?
***
***