Adnan Tanrıverdi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Adnan Tanrıverdi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Temmuz 2017 Cuma

PKK Türkiye için Dış Tehdittir

PKK Türkiye için Dış Tehdittir


Adnan Tanrıverdi Tarafından yazıldı. 
Aktif 
08 Eylül 2015. 
Yayınlanma Makaleler




1.     PKK DIŞ TEHDİTTİR

Bir kısım silahlı unsurlar, başka bir ülkede teşkilâtlandırılıyor, eğitiliyor, donatılıyor, silahlandırılıyor, sınırlarımızdan içeri gayri meşru yollardan sokuluyor, 

devletin meşru düzenine karşı silahlı eylemlere girişiyor ve bütün bu faaliyetler yabancı ülkenin topraklarında üslenmiş kadrolar tarafından yönetiliyorsa, bu 
açıkça kökü dışarıda bir asimetrik savaş uygulamasıdır.
Türkiye, Güneydoğu sınırlarımızın dışında üslenmiş, uluslar arası güçlerin desteklediği bir terör örgütü ile sınırlarımızın içinde ve dışında asimetrik 
(Gayri Nizamî) bir savaşın tarafıdır. 

Terör örgütünün Lider kadrosunun yerleştiği ana üssün, eğitim merkezlerinin ve diğer tesislerinin bulunduğu Irak’ın, düzenli ordularının, Türkiye topraklarına 
taarruz etmesi ile PKK’nın (Kürdistan İşçi Partisi) Türkiye’ye karşı asimetrik savaş uygulaması arasında tehdit değerlendirmesi bakımından bir fark görülebilir mi?
Türkiye Irak’ın düzenli ordularının taarruzuna hedef olduğu zaman ne yapması gerekiyorsa, Kandil’de ve Kuzey Irak’taki üslerden hareket eden PKK terörüne 
karşı da aynı mücadeleyi vermesi gerekir.

2.     SINIR ÖTESİ TEHDİTLERE KARŞI ULUSLAR ARASI HUKUK

Birleşmiş Milletler (BM) Anlaşmasının ikinci maddesine göre devletler, aralarındaki ihtilafları barışçı yollarla halletmeyi taahhüt etmektedirler. [[i]]
Ancak, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenliğine, toprak bütünlüğüne, iç barışına, kamu güvenliğine yapılan silahlı saldırıların önlenmesinin başka bir 
yolunun bulunmaması nedeni ile PKK’nın IRAK Coğrafyasında üslendiği alanları taşmayacak şekilde ve uyguladıkları asimetrik savaş kurallarına uygun olarak, 
Türkiye’nin Irak’taki PKK varlığına karşı kara, hava ve gayri nizami kuvvetlerini kullanarak, meşru müdafaa hakkı bulunmaktadır. Bu hakkı BM Andlaşmasının 
51. Maddesi üyelerine vermektedir.

Uluslar arası hukuk terör örgütlerini bir savaşın tarafı olarak muhatap almamaktadır. Bu nedenle Türkiye’nin, Irak’ı yok sayıp, sınır ötesinde PKK yönetimini savaşın tarafı sayması ve askeri güç kullanması halinde, hem Irak’ı hem de Uluslararası toplumu haklılığına inandırması gerekmektedir.

3.     TÜRKİYE’NİN GÜNEY SINIRLARI İLE İLGİLİ HUKUKİ MEVZUAT[[ii]

Irak’ta Sınır ötesi harekâtın uygulanması hususunda Türkiye ile anlaşma yapabilecek bir otoritenin olduğunu söylemek güçtür.

Irak’ta otorite, Bağdat Hükümeti, Bölgesel Kürt Yönetimi ve PKK tarafından ve bunların da üzerinde, İngiltere ve Almanya’yı yedeğine alan ABD tarafından
 temsil ediliyor denilebilir.

Sonuçta, Bölgesel Kürt Yönetimi sınırları içinde kalan PKK üslerine yapılacak sınır ötesi kara harekâtına esas muhalefetin PKK ile ABD, Almanya ve İngiltere’den 
geleceği değerlendirilmelidir. 

4.     BÖLÜCÜ TERÖR VE ÇÖZÜM SÜRECİ:

Türkiye, Osmanlı Devletine katılırken aşiretlere tanınan, mahalli yönetim yetkilerinin kısıtlanmaya ve Merkezi Yönetime kaydırılmaya başlandığı Tanzimat 
hareketi ile birlikte başlayan, Cumhuriyetin ilanı ve hilafetin kaldırılması ile artan, Kürt Aşiretlerinin ayaklanmalarına sahne olmuş ve 14 Ağustos 1984 
tarihinden itibaren de silahlı bölücü terör örgütünün uyguladığıasimetrik savaşa taraf olmuştur.

Dolayısıyla meselenin iki boyutu bulunmaktadır.

Birincisi, Devletin de yanlış uygulamaları ile temel hak ve özgürlükleri kısıtlanan ve bunun tabii sonucu olarak da Devlete karşı aidiyet duyguları azalan, aynı zamanda dış güçlerin desteği ile oluşturulan terör örgütü tarafından uygulanan bölücü propagandanın hedefi haline genel bölge halkının kavmiyetçi 
duygularının gelişmesi ile ortaya çıkan Kürt Meselesidir.

İkincisi de; Dış güçlerin kontrolünde ve kökü dışarıda, sorunları istismar ederek bölge halkı üzerinde de otorite tesis etmeye çalışan silahlı bölücü terör örgütüdür.

Birincisi, yani Kürt Meselesi, “ Barış ve Kardeşlik Süreci ” olarak başlayan ve “Çözüm Süreci” olarak sürdürülen uygulama devam ettirilerek, devletin siyasi, 
sosyo-kültürel, ekonomik, adli güç ve imkânları kullanılarak çözülmelidir.
İkincisi, yani Silahlı Bölücü Terör ise, Örgütün Kürt toplumu ile irtibatı kesilerek içeride iç hukuk kurallarına uygun bir şekilde güvenlik kuvvetleri ile dışarıda 
ise asimetrik savaş konseptine uygun ve savaş hukuku kurallarına göre Silahlı Kuvvetler kullanılarak çözülmelidir.

5.   DIŞ MERKEZLİ BÖLÜCÜ TERÖRE KARŞI ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER

Bölücü terörle mücadele, ülke içinde ve sınır ötesinde (kullanılacak güç, kullanma konsepti ve yöntemi, müdahil taraflar ve dayandığı hukuk, siyasi etkenler 
bakımından)  farklı tedbirlerin alınmasını gerektirir.

İçeride ve dışarıda asimetrik savaşın güç ve kuralları uygulanmalıdır.
Asimetrik Savaşta Psikolojik Harekât, düzenli orduların mücadelesinden çok daha fazla öneme sahiptir. Bu imkânı etkili kullanan taraf mücadelenin sonucunu kendi lehine çevirebilir.

Gerek psikolojik, gerekse asimetrik harekât doğru anlık istihbarata ihtiyaç gösterir. Örgütün lider kadrosu, dış ilişkileri, iç bağlantıları, toplantıları, üsleri, eğitim merkezleri, silah ve mühimmat depoları, destekçi ve müzahirleri, intikalleri, ikmal noktaları ve faaliyetleri hakkında çok ayrıntılı ve taze haberler elde edecek şekilde haber toplama ağı oluşturulmalıdır. Harekâtta kullanılacak istihbarat milli kaynaklardan temin edilmelidir.

Asimetrik unsurlarla mücadele, özel yetişmiş iç ve dış emniyet güçleri ile başarıya ulaşabilir. Asker, jandarma ve polis özel kuvvetlerimizin miktarı, yurt içinde ve yurt dışında uygulanacak harekâtı başarıya götürecek şekilde, arttırılmalıdır.
Mücadelede planlamalar merkezi, operasyon ve uygulamalar ademî Merkezi olmalıdır.
Kullanılacak kuvvetler, tahsis edilecek hava ve kara vasıtaları, haber toplama ve istihbarat unsurları bölgede oluşturulacak bir merkezin kontrolüne verilmelidir. 
Planlama, sevk-idare, takip ve kontrol bu merkezden yapılmalıdır.

a.     SINIRLARIMIZ İÇİNDE ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER

Önce gerekli yasal düzenlemeler yapılarak Kürt Meselesi tarihin sayfalarına gömülmelidir.
Kürt vatandaşlarımızın Devlete karşı aidiyet duygularını arttıracak, etnik ve kültürel değerlerinin tanınıp yaşanmasını sağlayacak ve yönetime katılma yetkilerini arttıracak yasal düzenlemeler öncelikle TBMM’den geçirilmelidir.
Devletçe ilk adım atılarak terör örgütünün, mevcut hassasiyeti istismar ederek halkın desteğini alma imkanının önüne geçilmelidir.
Silahlı Bölücü Terör unsurları ile mücadele, iç hukuk kuralları uygulanarak, bu kurallara göre de yetiştirilmiş özel harekât elemanları ile yapılmalıdır.

1)       Kürt Sorunun Çözülmesi için:

Ana dilde eğitim, anayasal vatandaşlık ve mahalli idarelerin güçlendirilmesi ile ilgili anayasa değişiklikleri milli bir politika olarak deklare edilmeli ve yeni 
meclisin ilk gündem konularından biri haline getirilmelidir.

Siyasi partilerin, Milletin refahı, Devletin güvenlik ve bekâsı için tespit edilmiş milli dış politikaya uygun olarak, bölge insanının istek ve ihtiyaçları da dikkate 
alınarak Kürt Meselesinin çözülmesi ve bölücü terörle sınırlarımızın içinde ve ötesinde mücadelede uygulayacağı somut program ve politikaları bulunmalıdır.
Bakanlar kurulu asgari ayda bir defa güvenlik sorunu yaşanan bölge il ve ilçelerinde toplanmalıdır.

Psikolojik Harekât, asimetrik savaşta güç kullanmaktan daha fazla etkilidir.

Propagandanın dayanağını müşterek tarih, müşterek vatan ve mensup olduğumuz İslâm dini oluşturmalıdır.

Bölgeye ve Türkiye geneline Kürtçe yayın yapan radyo ve televizyonlar Devlet tarafından çoğaltılmalı, Bölgenin kanaat önderleri, dini liderleri, sivil toplum 
kuruluşlarının yöneticileri bu yayın kurulunun doğru haber ve yorumlarında görevlendirilmelidir.
Bölgedeki camilerde, Şafii Mezhebine mensup ve mahalli lisanı bilen din adamları görevlendirilmelidir. Diyanet işleri Başkanlığı bu hassasiyete cevap verecek 
tarzda organize olmalıdır. Geçiş sürecinde bölgedeki medreselerde yetişmiş din adamları istihdam edilmelidir.
Merkezi idarenin temsilcileri ve bölgedeki güvenlik kuvvetlerinin yöneticileri mahalli lisana vakıf olmalıdırlar.
En küçük operasyonlar dâhil yapılacak her askeri harekâtın planına ek, operasyona katılan her bir güvenlik görevlisinin karşılaşacakları suçlu veya masun bölge insanı ile kuracağı ilişki ve vereceği mesajlar dâhil, karşılaşılabilecek en küçük ayrıntılarda uygulanacak hareket tarzları psikolojik harekât planlarında yer almalıdır.
Yargıya başvuran vatandaşların davalarının birkaç celsede karara bağlanmasını sağlayacak şekilde yerel mahkemelerin hâkim, savcı ve adli kolluk kuvvetleri, 
sayı ve teknik imkân bakımından, takviye edilmelidir.

Bölgede ve hassas illerde eğitim seferberliği yapılmalı, bölge lisanına vakıf, tecrübeli öğretmen ve idarecilerin özendirici imkânlarla bölgedeki eğitim 
kurumlarında istihdamı sağlanmalı, eğitim çağındaki çocuk ve gençlerin okula devam oranının %100’e çıkması sağlanmalıdır.

2)       Sınır İçinde Silahlı Terörle Mücadele

Güvenlik kuvvetlerinin mümkün olan en üst kademeleri bölgede oluşturulacak harekât merkezlerine intikal ettirilmelidir.

Kamu güvenliğinin sağlanması için bölgedeki kolluk kuvvetleri personel ve teknik malzeme ile takviye edilmelidir.

Polis ve jandarma özel kuvvetleri ile asimetrik savaş kurallarına uygun olarak yürütülmelidir.

Ülke içinden dışarıya ve dışarıdan içeriye izinsiz ve kontrol dışı geçişler engellenmelidir. Hudut birlikleri, sınırlarımıza yakın PKK üsleri ile sınırlarımız arasının kontrolünü, sızma ve yaklaşma yollarını mayınlayarak ve ateşle koruyarak, sağlamalıdır.

Kamu düzeni yasası tavizsiz uygulanmalıdır.

Terörle mücadelede“önce emniyet sonra asayiş prensibi”uygulanmalıdır. İnisiyatif güvenlik güçlerinde olmalıdır.

b.     SINIR ÖTESİNDE ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER

Kullanılacak Güç:

Asimetrik kuvvetlerle mücadele, özel yetişmiş kuvvet ve özel harekâta ihtiyaç gösterir.

Türk Silahlı Kuvvetleri özel harekât elemanlarının nitelikleri:

Türk Özel Kuvvetlerinin Subay ve astsubaylardan oluşan özel timleri, dünyanın ileri ülkelerindeki emsalleri ile her bakımdan boy ölçüşebilecek yeteneklere 
sahiptir.

Harp okulları ve astsubay sınıf okulları ile birlikte 8-10 yıl süren yoğun bir eğitimden sonra özel harekât personeli vasfını kazanabilmektedirler.
Her hava, arazi ve iklim şartlarında harekât yapabilirler.

Arazide uzun süre hayatlarını idame ettirebilirler.

Her türlü kara, hava ve deniz aracını ehliyetle kullanabilirler.

Uzun mesafeleri teçhizatları ile birlikte yaya olarak kat ettikten sonra görev icra edebililer.

Yüksek kondisyona sahip, fiziki gücü üstün, yakın boğuşma tekniklerine vakıf, her türlü silahı etkili bir şekilde kullanabilen, keskin nişancı vasıflarını taşıyan 
kişilerdir.

Ferdî olarak ve tim halinde kullanıldıklarında, sevk edildikleri görev ile ilgili olarak ani çıkan durumlarda, süratli durum muhakemesi yapıp sağlıklı kararlar 
verip uygulayabilirler.

Asimetrik kuvvetlerin ( Gerillâ, Yer altı, Yardımcı ) teknik ve taktiklerini bilerek pusu ve pusuya karşı, baskın ve baskına karşı, tahrip ve tahripten kurtulma, 
sabotaj ve sabotaja karşı savunma harekâtlarını ustalıkla yürütebilirler.
Hedeflerine karadan, havadan ( helikopter ve/veya paraşütle taşınarak veya atılarak), denizden ve su altından sızdırılabilirler.

Tim halinde kullanıldıklarında, iyi birer muharip olmanın yanında, ilk yardım ve tıbbi müdahale yapabilecek sağlık personeline, üst makamlarla kriptolu 
telsiz haberleşmesi yapabilecek muhabere personeline, tahrip maddelerini yapıp etkisiz hale getirebilecek istihkâm personeline, her türlü silah, araç ve 
gerecin bakım ve onarımını yapabilecek ordudonatım personeline ve savaş uçaklarını hedeflere yönlendirebilecek hava irtibat personeline sahip savaş 
makinesi gibidirler.

Özel Harekât Personeli İhtiyacı

Öncelikle, dış tehditlere karşı sınırlarımızdan başlayan savunma konsepti değiştirerek tehdidi kaynağında tespit ve sınırlarımızın ötesinde etkisiz hale getirme konsepti benimsenip, stratejik savunma planlarımız bu anlayışa göre revize edilmeli ve askeri gücümüz stratejik hedeflerimizi elde edebilecek şekilde 
geliştirilmelidir.

Türkiye, etki alanı (güney ve doğu sınırları öncelikli olmak üzere sınır komşuları) ve ilgi alanını (Denizleri vasıtasıyla engelsiz ulaşabildiği ülkeler öncelikli 
olmak üzere tüm İslâm ülkeleri) dikkate alarak, subay ve astsubaylardan oluşan özel tim sayısı planlı bir şekilde 1000’e çıkarmalıdır. Özel harekât tim sayısı, 
harekât ihtiyacına göre tespit edilip üçle çarpılmalıdır.Kuvvetin 1/3 görev ifa ederken ikinci 1/3’ü eğitimle meşgul olup göreve hazırlanmalı, üçüncü 1/3 ise 
izinde ve istirahatlı olmalıdır.

Özel Harekât personelinin Arapça ve Kürtçe lisanını öğrenmesi sağlanmalıdır.

Bölücü Terör Örgütünün Sınır Ötesi YapılanmasıBölücü terör örgütünün, Şırnak’ın Uludere İlçesi ile Hakkâri’nin Şemdinli İlçesi arasında kalan Türkiye-Irak 
Sınırının 10-20 Km. güneyi hattında, kırk bin Km2 toprağa sahip “Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi” hudutları içinde, batıdan doğuyaHaftanin, Metine, Zap, 
Gare, Basyan, Avaşin, Hınere, Hakurk bölgelerinde ve Şemdinli bölgesindeki Türk-Irak sınırının 90 Km. güneyinde Kandil Dağı Bölgesinde ana üsleri ve bu üsler civarında bulunan örgüte müzahir 30 kadar yerleşim birimlerinde eğitim merkezleri, ikmal depoları, karargahları ve yönetim birimleri bulunmaktadır.[[iii]] 

Irak’ta ABD’li özel güvenlik şirketlerine bağlı 10 000’ne yakın özel güvenlik elemanı bulunduğu, DAEŞ ’in ortaya çıkmasından sonra 400 ABD profesyonel 
askerinin Merkezi Irak Hükümetine danışmanlık yaptığı, Erbil ’de yeni bir ABD üssü tesis edildiği, Çok sayıda ABD, İngiliz, Alman ve İsrail özel kuvvetlerinin 
Kuzey Irak’taki PKK Üslerinde eğitici ve danışman olarak bulunduğu ve ABD’nin iradesinin dışına çıkan PKK yönetiminin yola getirilmesi için Erbil ve Kobani’ye,  
DAEŞ’ın ABD tarafından taarruz ettirildiği göz önünde bulundurulmalıdır.
Suriye’de yapılanan PYD (Demokratik Birlik Partisi) de PKK’nın Suriye kolu olarak düşünülerek, Suriye’deki Afrin, Kobani ve Haseke-Kamışlı kantonlarındaki 
yapılanmalar da PKK ile mücadele kapsamı içine alınmalıdır..

Kuzey Irak’taki Bölücü Terör Örgütüne Karşı Harekât
Uluslar arası antlaşmalardan doğan “ Meşru Müdafaa ” hakkı kullanılarak, Terör Örgütünün üslerine, özel kuvvetler ile asimetrik savaş prensiplerine uygun, örtülü taarruzi harekât uygulanmalıdır.

Harekâtın hedefi; Kuzey Irak’taki Türkiye’yi tehdit eden PKK varlığını, bütün destek ve kullandığı imkânlarla birlikte, yok etmek olmalıdır.

Harekât Üssü ve Komuta Kontrol Merkezi:

Kara ve hava ateş destek vasıtaları, silahlı helikopter, hedef tespit ve istihbarat unsurları ile takviye edilmiş ve kontrolüne savaş ve nakliye uçakları tahsis 
edilmiş olarak,  “Özel Kuvvetler Komutanlığı” Güney sınırımıza sıfır ve emniyetli bölgelerde tesis edilecek üs bölgelerine intikal ettirilmelidir. Komuta yeri ve 
harekât merkezi üs bölgesinde tesis edilmelidir.

Sınır ötesinde, Irak Merkezi Hükümeti, Bölgesel Kürt Yönetimi ve Irak Türkmenleri tarafından sağlanacak imkânlardan yararlanarak, özellikle Kandil çevresinde, havadan ikmal ve destek alabilecek ve hedeflere ulaşmayı kolaylaştıracak bölgelerde,tesis edilebilecek geçici üslerden de azami ölçüde yararlanılmalıdır.

Sınır ötesi operasyonların hedefleri, öncelik sırasına göre; Örgüt liderleri, Örgüt karargâhları, silah depoları, mühimmat depoları, iletişim sistemleri, ikmal 
noktaları, ulaşım vasıtaları, ikmal yolları, eğitim kadroları, eğitim merkezleri, silahlı örgüt üyeleri ve terör örgütüne destek veren örgüt elemanları olarak 
tespit edilmeli ve öncelik sırasına göre tasnif edilerek, her biri için gerekli kuvvet ihtiyacı çıkarılmalıdır. Etkisiz hale getirilecek hedeflere taarruzun yanı sıra 
keşif ve istihbarat temini ile hava bombardımanlarının idaresi ve etkilerinin tespit görevleri için de özel timler tahsis edilmelidir.

Planlama merkezden; müstakil hareket imkânına sahip en küçük birim olan “Özel Harekât Timi” seviyesinde, hedefleri, hedefe sevk tarih ve saati, sızma 
güzergâhı, sızma vasıtası, donanımı, kara ve hava ateş destek vasıtası tahsisi, hedefe taarruz zamanı, hedefte istenen etkiler, görev sonunda geri çekilme 
zamanı, üst-ast ve komşu birliklerle iletişim bilgileri ve koordinasyon esasları belirtilerek, her safhada bütün timler farklı uzaklıktaki aynı cins hedeflere aynı 
anda taarruz edecek şekilde yapılmalıdır.
                                                                                                                    
Uygulama

Gizliliğe riayet bütün faaliyetlerin önüne geçmelidir.
Sevk ve idare ademî merkezi olmalıdır. Yani her hedefe tahsis edilen özel harekât timleri veya unsurları, merkezden yapılan planlamaya uygun olarak, kendi komutanları tarafından sevk ve idare edilmelidir.

İlk kademede kullanılabilecek özel harekât timlerinin tamamı, tespit edilen öncelik sıralarına uygun olarak hedeflere yeterli sayıda tahsis edilmeli, hedef lerin uzaklığına göre karadan, helikopterle taşınarak ve/veya helikopterden ve paraşütle hedef bölgelerine atılarak sızdırılmalı ve taarruzları eş zamanlı olarak icra ettirilmelidir. Görevlerini tamamladıktan sonra ana üslerine dönmeleri sağlanmalıdır. Her kademenin sınır ötesinde bulunma süresi tahsis edilen görevin yapılması ile sınırlı tutulmalıdır. Hedefine tevcih edilen güdümlü füze gibi her tim görevine odaklanmalı ve görev bitince ana üssüne dönüş yapmalıdır.
Tespit edilen bütün hedefler tamamen etkisiz hale getirilinceye kadar, mümkün olan sıklıkta ve gayri muayyen zaman aralıklarıyla azami sayıda özel timden 
oluşan kademelerin örtülü taarruz harekâtı devam ettirilmelidir.

6.     SONUÇ

Kuzey Irak’a Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından 1984, 1992, 1995, 1997,  2008, 2011 tarihlerinde, Kara Kuvvetlerinin düzenli birlikleri ile hedefi ve süresi sınırlı 
kara harekâtı icra edilmiş ve kesin sonuca ulaşılamamıştır.

Sınırlı harekâtlarda bölgeye hâkim devletlerin ciddi bir itirazı da olmamıştır.
Kürt meselesini kabullenmeden, köklü çözümü için girişimde bulunmadan, dış merkezleri kurutacak tedbirleri almadan, silahlı bölücü terörle sadece içerde 
yapılan mücadele ile kesin sonuca ulaşmak mümkün değildir.

Köklü Çözüm İçin

Hazırlanacak uzun vadeli stratejik plan çerçevesinde;
Öncelikle:

Kürt vatandaşlarımızın Devlete karşı aidiyet duygularını arttıracak, etnik ve kültürel değerlerinin tanınıp yaşanmasını sağlayacak ve yönetime katılma 
yetkilerini arttıracak yasal düzenlemeler öncelikle TBMM’den geçirilmelidir.

Aynı Zamanda, Sınır ötesinde:

Kuzey Irak’taki Türkiye’yi tehdit eden PKK varlığını, bütün destek ve kullandığı imkânlarla birlikte tasfiye edinceye kadar,Uluslar arası antlaşmalardan doğan 
“Meşru Müdafaa” hakkı kullanılarak, Terör Örgütünün üslerine, özel kuvvetler ile asimetrik savaş prensiplerine uygun, örtülü taarruzi harekât uygulanmalıdır.

Sınır İçinde:

Silahlı Bölücü Terör unsurları ile mücadele, iç hukuk kuralları uygulanarak, bu kurallara göre de yetiştirilmiş özel harekât elemanları ile yapılmalıdır. 
08 Eylül 2015

Adnan Tanrıverdi
Em. Tuğgeneral
ASSAM Ynt. Krl. ve
ASDER Onursal Bşk.

[[i]] http://www.ombudsman.gov.tr/contents/files/35501-Birlesmis-Milletler-Antlasmasi.pdf

 [[ii] ] NOT:

Türkiye-Irak sınırı 5 Haziran 1926 tarihli Ankara antlaşması ile belirlenmiştir.[1]
Lozan Barış Antlaşmasının imzalanmasından sonra İngiltere ile üç yıla yakın bir süre yapılan görüşmeler ve Milletler Cemiyeti Adalet Divanı Kararı neticesinde 
Türkiye-İngiltere ve Irak arasında imzalanan ve üç fasıldan oluşan Ankara Antlaşmasının “Türkiye ile Irak Arasındaki İyi Komşuluk Münasebetleri” ni düzenleyen“İkinci fasıl”ın 9, 10 ve 11. Maddeleri, cürüm işleyen silahlı çeteleri, sınırın iki tarafında 75 kilometrelik bir alan içinde tarafların takip ve tedip etme, suçluları bir birlerine teslim etmeyi garanti etme imkânı vermekte idi. Antlaşma gereği ikinci fasıl imza tarihinden itibaren 10 yıl, yani 1936 yılına kadar yürürlükte kalmıştır.

İkinci Dünya Harbinin arkasından, Türkiye ile Irak arasında 29 Mart 1946 tarihinde  “Dostluk ve İyi Komşuluk Antlaşması” imzalanmıştır.[2] İki devlet arasındaki sınırları düzenleyen Antlaşmaya ek 6 Numaralı Protokolün 25. Maddesi, 1926 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşmasının ikinci faslını tekrar yürürlüğe sokmuştur. 

Bu antlaşmayla da sınırların iki tarafındaki 75’er kilometrelik bölümlerde iki devlete birbirine haber vererek takip ve tedip hakkı verilmiştir.

Türkiye ile Irak arasında 15 Ekim 1984 tarihinde bir “Güvenlik Protokolü” daha imzalanmıştır. Bu protokole göre Türk askeri birliklerinin Irak makamlarından izin almaksızın Irak sınırından 5 kilometre içeri girme imkânı sağlamıştır. Bu protokol 1988 yılına kadar her yıl taraflarca uzatılarak devam etmiştir.

Irak’ın 02 Ağustos 1990 tarihinde haksız yere Kuveyt’i işgali üzerine ABD, İngiltere ve Fransa’nın oluşturduğu koalisyon güçleri 17 Ocak / 28 Şubat 1991 tarihleri arasındaki Irak’ı Kuveyt’ten çıkarmış, bu savaş sırasında Irak’ın güneyinde Şiiler, Kuzeyinde de Kürtler ayaklanmış, Irak yönetimi bu ayaklanma ları kanlı bir şekilde bastırınca Kuzeydeki Kürtler’in Türk hudutlarına yönelmesi ve 500 000 kişinin Türkiye’ye iltica etmesi sonucunda, Türkiye’nin talebi ile BM Güvenlik Konseyi harekete geçmiş ve aldığı 05 Nisan 1991 Tarih ve 688 sayılı kararla, “Güvenli Bölge” ilan edilmiştir. Bu kararla, Irak’ın askeri gücünün 36. paralelin kuzeyine ve 32. Paralelin güneyine geçmesi yasaklanmıştır. ABD, İngiltere ve Fransa’nın başı çektiği, Almanya, Hollanda, Kanada, İspanya ve İtalya’nın oluşturduğu Birleşik Görev Gücü-Çekiç Güç vasıtası ile 36. Paralelin kuzeyini kontrolleri altına almışlardır. İkinci Körfez Savaşının başlamasıyla, yani 21 Mart 2003 tarihinde, Kuzey Irak’ta BM Güvenlik Konseyinin 688 sayılı kararının uygulayıcısı konumunda olan  Çekiç Güç  Türkiye’den ayrılmıştır.

20 Mart 2003 tarihinde İkinci Körfez Savaşını başlatan ABD ve İngiltere tarafında Irak işgal edilmiş ve işgal 15 Aralık 2011 tarihine kadar devam etmiştir.

28 Aralık 2005 Tarihli Irak Anayasası, Irak’ı Federal Bir Devlet ve Kürdistan Bölgesini ve mevcut organlarını da federal bir bölge olarak kabul etmiştir.[ 3] 
Anayasa merkezi hükümetin, “ Bölgesel Kürt Yönetimi ” Bölgesine, Irak Silahlı Kuvvetlerini sokmasını engellemiştir. Silahlı Kuvvetlerin dışında silahlı milis 
oluşturmayı da engellemektedir.

[[iii]]http://www.haberturk.com/gundem/haber/1109037-pkk-kuzey-iraktaki-daglarda-bu-yontemle-saklaniyor
[1] http://www.devletarsivleri.gov.tr/yayin/osmanli/musul/1b_b14.htm
[2] http://www.ttk.gov.tr/templates/resimler/File/ktpbelge/belge01.pdf
[3] http://www.orsam.org.tr/tr/anasayfa.aspx


http://www.sadat.com.tr/tr/haberler/makaleler/335-pkk-turkiye-icin-dis-tehdittir.html

***

25 Temmuz 2016 Pazartesi

28 Şubat Askeri Darbesinin Bir Numarası


28 Şubat Askeri Darbesinin Bir Numarası 




















Adnan Tanrıverdi
Emekli Tuğgeneral
ASDER Onursan Bşk.
(18 Nisan 2012)

28 Şubat Askeri Darbesinin Bir Numarası

1984 Haziran'ında Kara Harp Akademisi Öğretim Üyeliği Görevinden, Genelkurmay Başkanlığı Özel Harp Dairesi Karargahına tayin oldum.
Yarbay Rütbesindeydim.

Birkaç ay geçmeden, PKK'nın Eruh ve Şemdinli baskınları yaşandı. 
Terörle mücadelenin içine girdik. 
Gecemizi gündüzümüze katarak bu beladan ülkemizi kurtarmanın gayreti içindeydik.
Zannederim 1984 yılının son ayları veya 1985 yılının ilk ayları idi.
Kara Kuvvetleri Karargahında görevli bir devre arkadaşım ziyaretime geldi.
Bana ?Yeni bir ihtilal komitesi kuruluyor. Seni de içinde görmek istiyorlar? dedi.
Şaşırıp kalmıştım.

Ciddiye almadım.

12 Eylül 1980 İhtilal İdaresinin, Devletin Yönetimini, Sivil Hükümete devretmesinin üzerinden henüz bir yıl geçtiğini, böyle bir oluşumu tasvip etmediğimi ve içinde bulunmak istemediğimi ifade ettim.
Arkadaşım, Kara Kuvvetleri Personel Başkanlığında görevliydi. Personel Başkanı da o zamanki rütbesi ile Tümgeneral İsmail Hakkı Karadayı idi. Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Haydar Saltuk, Genelkurmay başkanı da Org. Necdet Üruğ idi.

Bu gün geriye bakıp, taşlar yerine konulunca, 28 Şubat Cuntasının temelinin o günlerde atıldığı anlaşılıyor.
06 Kasım 1983 tarihinde Genel Seçimler olmuş, seçim öncesinde, Emekli Orgeneral Turgut Sunalp'a kurdurulan Milliyetçi Demokrasi Partisinin (MDP) kazanması için; 07 Kasım 1982 tarihinde yapılan Anayasa Referandumu ile Cumhurbaşkanı seçilen, 1980 Darbesinin Milli Güvenlik Konseyi Başkanı ve 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, çok gayret sars etmiş; ancak 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın kurduğu Anavatan Partisi (ANAP) % 45'in üzerinde bir oyla 400 milletvekilliğinden 211'ini alarak, seçimin galibi olmuş ve hükümeti tek başına kurmuştu.
Muhtemelen, Merhum Özal'ın uygulamaya soktuğu politikalar ve liderlik yetenekleri fark edilince, ileride bu siyasi hareketin kontrolü için, 12 Eylül Darbe Liderlerinin kontrolünde bulunacak, Silahlı Kuvvetlerin içinde yeni bir cuntanın oluşturulmasına karar verilmiş olabilir.
Yeni oluşum için düğmeye, Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Üruğ mu? Yoksa bizzat Cumhurbaşkanı Kenan Evren mi bastı? 

Bunun kendilerinden ve mahiyetindekilerden başkası tarafından bilinmesi mümkün değildir.

Ama kesine yakın olan bir şey var ki, o da, bu Cuntanın içinde o zamanın Kara Kuvvetleri Personel Başkanı görevindeki Tümg. İsmail Hakkı Karadayı'nın olduğudur.
Zaten kendileri de; 2009 yılında basına yansıyan konuşmalarında ?kendisinin sicilinin bozuk olduğunu, 1960 ve 1980 darbelerinde aktif görev yaptığını, 1980 darbesinden bir yıl önce haberdar olan bir kaç kişiden biri olduğunu, kritik yerlere atamaları (o zaman, Tuğg. Rütbesinde ve Kara Kuvvetleri Tayin Daire Bşk.'ı idi.) kendisinin yaptığını? ifade ediyor.
1995 yılında tuğgeneral rütbesi ile İstanbul'da, Kartal'daki 2. Zh. Tugay Komutanı idim. Yılın başından itibaren, İslami inancını yaşamak isteyen Silahlı Kuvvetler personeli üzerinde yoğun bir baskı uygulanmaya başlanmıştı.
Şubat ayı içinde bir gün, Tugay Komutanları olarak, bağlı olduğumuz İzmit'te ki 15. Kolordu komutanlığında toplantıya çağırıldık. Kolordu Komutanımız, 1994 yılı Aralık Şurasında görüşüldüğünü değerlendirdiğim bazı konularda açıklamalar 
yaparak, her birimizin eline birer kağıt tutuşturdu. Bana verilen belgede başlık ve imza hanesi yoktu.Üzerinde ise; ?Aşağıda isimleri bulunan, birliğiniz mensubu subay ve astsubayların irticai faaliyetlerde bulunduğu tespit edilmiştir. Kendilerine bu faaliyetlerden vazgeçmeleri telkin edilecek. Tutumunda değişiklik olmayanlar hakkında, Silahlı Kuvvetlerden ilişik kesme işlemi yapılacak. Bu işlemleri yapmayan amirleri hakkında da işlem yapılacaktır.? 
mahiyetinde bir yazı ve altında da dört subay ile on dört astsubayın ismi bulunuyordu.İki buçuk yıldır bu tugayın komutanı idim. İsimleri belirtilen personel, birliğimizin en çalışkanları arasındaydı. 

Ama, inançları ile ilgili olarak, bu belgede yazılan özelliklerini bilmiyordum. Bu kişiler hakkında, üst makama bir bilgi gönderilmiş olsaydı, benim bilmem ve imzam ile gitmesi gerekirdi. Kolordu Komutanımızın da bilgisi bu belge vasıtasıyla olmuştu.
O zaman, bu personelin ismi ve inançları ile ilgili özellikleri, birliğimizin içinden birileri tarafından, komuta kanalları atlanarak, gönderilmişti.
Geriye bakıp o günleri düşündüğümüzde ve ?28 Şubat Darbesi? ve ?Batı Çalışma Grubu? ile ilgili olarak, E. Org. Çevik Bir'in, basına yansıyan ifadesinde; ?yaptıklarımızı, Milli Güvenlik Kurulunun (MGK) emri ve Milli Güvenlik Siyaseti Belgesinin (MGSB) gerekleri olarak yaptık. Yapmasaydık, suçlu olurduk.? anlamına gelen sözleri değerlendirildiğinde, 28 Şubatın baş aktörünün tanınması için, ?Batı Çalışma Grubunun? kuruluş tarihi ile MGSB 'de irticanın iç tehdit olarak birinci sıraya konduğu tarih önem kazanmaktadır.
Önce MGSB'de irticanın öncelikli tehdit haline hangi tarihte geldiğini irdelemeye çalışalım. MGSB'nin hazırlanma sorumluluğu Bakanlar Kuruluna aittir. Bu belge genelde MGK Genel Sekreterliğince ve Genelkurmay Başkanlığı direktiflerine göre hazırlanıp, özellikle zayıf koalisyon hükümetlerine, bütün ayrıntıları gösterilmeden onaylatılan, ayrıca da darbelere gerekçe yapılan bir belge olduğu için, 1994:1995 tarihlerindeki Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanının kim olduğu önem kazanmaktadır.

30: 08. 1994: 30. 08. 1998 Tarihleri arasında Org. İsmail Hakkı Karadayı Genelkurmay Başkanı; 
20.11. 1991: 16.05.1993 tarihleri arasında Süleyman Demirel, 25.06.1993:06.03.1996 tarihleri arasında da Tansu Çiller Başbakan; 17.04. 1993 tarihinden önce Turgut Özal, 16.05. 1993 tarihinden sonra da Süleyman Demirel Cumhur Başkanı idi.

Normal şartlarda; Org. Doğan Güreş'in görev süresi bir yıl uzatılmasaydı, 30.08.1993 tarihinde emekli olacak, yerine de Org. Muhittin Fisünoğlu Genelkurmay Başkanı olacaktı. Anlaşılan, bu görev süresinin uzatılması ile, 1984 yılında belirttiğimiz cunta bağlantısı nedeniyle, Org. İsmail Hakkı Karadayı'nın önü, Süleyman Demirel tarafından açılmıştır.
Birliğimizdeki inançlı insanların listesi, 1994 Aralık Şurasına, Komuta kanalı dışında gönderildiğine göre, ?

Batı Çalışma Grubunun? bu tarihten önce işe başlamış, bu grubun teşkiline ihtiyaç gösteren MGSB'de ondan önceki bir tarihte, Süleyman Demirel'in Başbakan olduğu dönemde, zamanın Cumhurbaşkanından gizli olarak değiştirilerek irtica birinci tehdit olarak gösterilmiş olmalıdır. Zaten, Süleyman Demirel Başbakanlığı sırasında, mutad olan haftalık görüşmeler 
için Cumhur Başkanlığı köşküne gitmezdi. 

Sonuç; MGK Destekli 28 Şubat 1997 Askeri Darbesinin ve bu darbeyi yapan Cuntanın perde arkasındaki gerçek Lideri 1984'lerde yeni Cuntayı oluşturan Lider değil ise, Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı dır, diyebiliriz. 

Yetkiyi sivillere devredecek darbecilerin, müteakip darbeye kadar, yeni bir cunta oluşturmaları ve bu cuntayı kontrollerinde tutmasının doğal bir korunma tedbiri olduğu da akıldan çıkarılmamalıdır.

Kanaatimce; 28 Şubat 1997 Askeri Darbesinin birinci dereceden sorumluları, o tarihteki MGK 'nun asker üyeleri olan Gnkur. Bşk. Org. İsmail Hakkı Karayı, KKK Org. Hikmet Köksal, Dz.KK Ora. Güven Erkaya, Hv.K.K. Org. Ahmet Çörekçi, 
J.Gn.K. Org. Teoman Koman, MGK Gn. Sek. Org. İlhan Kılıç ile Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel; ikinci dereceden sorumluları, o tarihlerdeki Yüksek Askeri Şura'nın Asker üyeleri, üçüncü dereceden sorumluları da darbeye destek veren 
Yüksek Yargı, YÖK, Basın ve STK'lar dır.

Yargılamanın asıl sorumlulara ulaşması dileğimizdir. 

18 NİSAN 2012
Adnan Tanrıverdi
Emekli Tuğgeneral
ASDER Onursan Bşk.

http://www.adnantanriverdi.com/index.php/askeri-konular/milli-guvenlik-konulari/milli-guvenlik-siyaset-belgesi/315-28-subat-askeri-darbesinin-bir-numarasi-18-nisan-2012.html

Darbelerin Dayanağı,



Darbelerin Dayanağı,


 (20 Nisan 2004)
Adnan Tanrıverdi 
tarafından yazıldı.

DARBELERİN  DAYANAĞI














TBMM nde olumlu bir gelişme yaşanıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ni siyasetin merkezinden çekip almak için iktidar ve muhalefetin anlayış birliği içine girdiğine dair sinyaller veriliyor. Hayırlı bir gelişme olarak değerlendiriyorum.

Milli Güvenlik Kurulunun ( MGK ) kuruluş , görev ve yetkilerini düzenleyen  1982 tarihli T.C. Anayasasının 118 inci maddesi ve 2945 sayılı MGK  Kanunu; Türk Silahlı Kuvvetleri üst komuta kademesini (Gnkur Bşk. ve Kuvvet Komutanlarını) aktif siyasetin merkezine oturturken ; 211 Sayılı TSK İç Hizmet Kanunun 35 inci maddesi de ,  meşru düzenin Silahlı Kuvvetler tarafından ortadan kaldırılması için yapılan darbelere ve Milli İradeye yapılan müdahalelere  dayanak olarak gösterilmektedir.

MGK ile ilgili düşünceleri bir başka zamana bırakalım. Ama darbelerin mevcut mevzuattan nasıl destek aldığı hususunun üstünü biraz açalım.

TSK İç Hizmet Kanunun 35 inci maddesi ?Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır.? hükmünü taşımaktadır. Bu madde, TSK?ne  iç ve dış tehditlere karşı planlar yaparak,güç geliştirerek ve muhtemel hedeflere karşı eğitim ve öğretim faaliyetlerini yürütme görevi vermektedir. 

Türk Silahlı Kuvvetleri:

Dış düşmana karşı Türk yurdunun  korunması görevini , Anayasanın 92 nci maddesine göre TBMM'nden ;

Ülke genelinde baş gösteren ayaklanma, Cumhuriyete karşı eylemli bir kalkışma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya yönelen yaygın şiddet hareketleri  gibi İÇ TEHDİTLERE karşı  Türkiye Cumhuriyetini koruma görevini de, Anayasanın 119 
ve 122 nci  maddelerine göre, olağanüstü hal veya  sıkıyönetim ilan etmek suretiyle, Bakanlar kurulundan alması gerekirken;

Emir Komuta zinciri içinde veya bir başka türlü, mevcut  meşru düzeni ortadan kaldıracak şekilde güç kullanması veya kullanma tehdidinde bulunması , TSK'nin bizatihi kendisini anayasal düzene ve meşru otoriteye karşı bir tehdit konumuna 
sokmaz mı?

TSK'nin, kendiliğinden Türk yurdunu korumak amacıyla bir komşu ülkeye savaş açması düşünülemezken; Cumhuriyeti korumak ve kollamak perdesi arkasında ,  Anayasal düzeni alt üst etmesi  normal karşılanabilir mi?

Tabii ki bunları normal karşılamak mümkün değildir. Bu fiilleri işleyenler, en azından Askeri Ceza Kanununun 100:102 nci maddeleri ile düzenlenen suçlardan yargılanmaları gerekmektedir.

Bu konunun önemli bir diğer yönü de, TSK'nin iç güvenlikle ilgili planlama sürecidir. TSK , askeri stratejik konseptin hazırlanması için gereken verileri , Bakanlar Kurulu tarafından hazırlanması icabeden MİLLÎ GÜVENLİK SİYASET BELGESİ' nden almaktadır. Bu belge genelde askerler tarafından hazırlanır ve Bakanlar Kuruluna onaylattırılır. Böylece, güvenlikle ilgili sorumlulukları TSK? ne havale etme kolaycılığını benimseyen kabineler, Silahlı Kuvvetlerin iç müdahalelerine zemin hazırlamış olurlar.

Bu belgenin bir bölümünde iç ve dış tehditler detayları ile incelenir. Süs olsun diye değil, ilgili birimlerce ve özellikle TSK tarafından tedbirler alınsın, planlar geliştirilsin, kuvvetler hazırlansın diye iç tehdit unsurlarına yer verilir. Yani tehdidi tespit etmeyi de tedbiri almayı da Silahlı Kuvvetlere yaptırırsanız, EMASYA planlarından ve sivil otoriteye müdahale edilmesinden şikayet edemezsiniz.

SONUÇ olarak : 
Devletin yönetiminde kurumlar arasında istişare ve koordinasyon etkin bir şekilde işletilmelidir. 

Ancak sorumluluk ve otorite bölünmemelidir. 

YASAMA ve YÜRÜTME yetki ve sorumluluklarına tam olarak sahip olmalıdır. 
TSK iç siyaset ile ilgilenmek zorunda  bırakılmamalıdır.

İktidarlar ilk iş olarak, Milli Güvenlik planlamalarının dayanağı olan, 
* Milli Güvenlik Siyaset belgesini kendi Milli Siyaset ve Milli Stratejileri doğrultusunda, gerçek tehdit unsurlarına göre hazırlamalıdır. İç güvenlikle ilgili planlama , koordinasyon ve harekât merkezi faaliyetleri İçişleri Bakanlığı Karargâhında, dış güvenlikle ilgili faaliyetler Genelkurmay Başkanlığı Karargâhın da yürütülmelidir.

Silahlı Kuvvetleri müdahaleye kadar götüren Anayasa hükümleri ve kanunlar başka türlü yorumlara imkân vermeyecek şekilde TBMM?nce ele alınıp yeniden düzenlenmelidir.

Coşkun bir nehir çevresinde  bentler geliştirilmediği zaman , taşkın dönemlerinde tahribatın nerelere uzanacağı nasıl bilinemez ise; yetkileri kanunlarla sınırlanmayan silahlı gücün ehil olmayan ellerde zararlarının uzanacağı yerler de bilinemez.
  

20.04.2004
Adnan Tanrıverdi (Emekli General)


http://www.adnantanriverdi.com/index.php/siyaset-konulari/ic-siyaset/355-darbelerin-dayanagi-20-nisan-2004.html


****