İsmail Hakkı Karadayı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İsmail Hakkı Karadayı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Ekim 2017 Cuma

Genelkurmay Başkanına ' Dokunmak'


Genelkurmay Başkanına ' Dokunmak' 


03 Mart 2009 
Mümtaz'er Türköne
Zaman 


İsmail Hakkı Karadayı'dan, internet sitelerine düşen ses kaydı için kendisinden henüz bir yalanlama gelmedi. 

Asker, hiyerarşinin tepesiyle gündelik siyasetin boğazına kadar içinde. 28 Şubat postmodern darbesi, askerin üst düzeyde gündelik siyaseti en ince ayrıntısına kadar düzenlemesi, her şeye burnunu sokması ve Bizans'a taş çıkartacak entrikalar ve kumpaslar çevirmesi imiş. Koca koca paşaların, koskoca ordunun itibarı gündelik siyasete meze yapılmış. Bu bilgilerden herkes kendine göre bir sonuç devşirebilir. Bende devlet düzenine ve ordunun güvenilirliğine dair derin bir kuşku uyandı. Başkalarında "ancak bu kadar olur" kabilinden bir isyana yol açmış olabilir. Tablo, ülke adına çok rahatsız edici. Ama bir başka kesimde farklı bir etki yaratmalı ve biz, bu etkinin sonucunu takip edebilmeliyiz. 

Yargıdan bahsediyorum. Savcılar harekete geçmeli ve dava açmalı. Savcıların hareketsiz kalma seçenekleri yok. Askerî savcılar için İç Hizmet Kanunu ve Askerî Ceza Kanunu'na aykırı bir eylem söz konusu. Öbür taraftan Türk Ceza Kanunu'na göre, meşru hükümeti ve yasama organını cebir ve şiddet tehdidi ile iş yapamaz hale getirmek suçu işleniyor. 311. ve 312. maddeye göre savcıların, ağırlaştırılmış müebbet hapsi talebiyle Karadayı hakkında dava açması lâzım. Bir tarafta bir genelkurmay başkanının, kendi beyanı ile sabit işlediği ağır suçlar söz konusu. Öbür tarafta hukuk sisteminde bu suçlara dair açık ceza hükümleri var. Beri yanda da görevi, kamu adına doğrudan harekete geçip delilleri toparlayarak dava açmak olan cumhuriyet savcıları duruyor. Devletimizin bir hukuk devleti olduğuna inanabilmemiz için geriye tek şey kalıyor: Cumhuriyet savcısının, eski genelkurmay başkanı İsmail Hakkı Karadayı'yı davet ederek veya mevcutlu olarak huzuruna getirtip bir soruşturma başlatması. 

Cengiz Çandar, Genç Siviller'in 28 Şubat'ı yargıladığı toplantıda, yaşanan haksızlıkların yol açtığı bir dramı anlatmış. Dram kendi dramı. Herkesin başına gelebilecek cinsten. Çandar, Şemdin Sakık'ın ifadeleri tahrif edilerek "vatan haini" ilan edilmişti. Daha sonra, bu tahrifatın 28 Şubat karargâhının eseri olduğu ortaya çıkmıştı. "Vatan haini" Çandar'ın babası, bu andıçtan çok etkilenmiş. Çandar, babasının ölümüne bu andıcın yol açtığını anlatıyor. Kim bilir benzer ne kadar olay yaşandı? Kim bilir kimlerin hayatı ve istikbali ile oynandı? Karadayı'nın ses kaydı, bu suçların en yüksek düzeyde nasıl tezgâhlandığını göstermiyor mu? 

Malum ses kaydı, askerlerin darbe tezgâhlarken en fazla önem verdikleri konunun, milletvekillerinin dokunulmazlığı olduğunu gösteriyor. CHP'nin öteden beri dilinden düşürmediği dokunulmazlıklar meselesinin de dayanağı böylece daha iyi anlaşılıyor. Askerler siyasete daha fazla "dokunmak" için, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istiyor. İnsanı isyan ettiren bir ikiyüzlülük bu. Siyasetçiye sen dokunmasan, seçmen sandıkta zaten dokunuyor. Her Allah'ın günü projektörlerin altında hesap veren siyasetçi, en küçük hatasının kefaretini bile ödüyor. Ya askerler? İşlediği aleni suçlara karşılık, eski bir genelkurmay başkanını savcı önüne çıkartacak basit bir hukuk kaidesini işletebilir misiniz? 

Türkiye'de yargı bağımsızlığını sistematik olarak zedeleyen yapısal sorun, 82 Anayasası'na göre sicil amiri, komuta hiyerarşisi olan bir askerî yargının mevcudiyeti. İç Hizmet Kanunu ve Askerî Ceza Kanunu'na göre suç işleyen bir genelkurmay başkanını (fiilen bir kenara) hukuken yargılamak mümkün değil. Çünkü, bu davayı açacak olan askerî savcının amiri de kendisi, yani genelkurmay başkanı. Üstelik bu soruşturma onun izniyle mümkün. Bu dokunulmazlığın yol açtığı keyfîliğin bir meslekî dayanışmaya dönüşmesi ve bütün komuta kademesini kapsaması kaçınılmaz. Bir genelkurmay başkanına dokunulabilir mi? Dokunamıyorsanız, o ülkede hukuk devletinden bahsedebilir misiniz? O zaman dokunulamayan orgenerallere karşı, halkı temsil eden milletvekillerinin dokunulmazlığını savunmak boynumuza borç olmaz mı?


*************

25 Temmuz 2016 Pazartesi

28 Şubat Askeri Darbesinin Bir Numarası


28 Şubat Askeri Darbesinin Bir Numarası 




















Adnan Tanrıverdi
Emekli Tuğgeneral
ASDER Onursan Bşk.
(18 Nisan 2012)

28 Şubat Askeri Darbesinin Bir Numarası

1984 Haziran'ında Kara Harp Akademisi Öğretim Üyeliği Görevinden, Genelkurmay Başkanlığı Özel Harp Dairesi Karargahına tayin oldum.
Yarbay Rütbesindeydim.

Birkaç ay geçmeden, PKK'nın Eruh ve Şemdinli baskınları yaşandı. 
Terörle mücadelenin içine girdik. 
Gecemizi gündüzümüze katarak bu beladan ülkemizi kurtarmanın gayreti içindeydik.
Zannederim 1984 yılının son ayları veya 1985 yılının ilk ayları idi.
Kara Kuvvetleri Karargahında görevli bir devre arkadaşım ziyaretime geldi.
Bana ?Yeni bir ihtilal komitesi kuruluyor. Seni de içinde görmek istiyorlar? dedi.
Şaşırıp kalmıştım.

Ciddiye almadım.

12 Eylül 1980 İhtilal İdaresinin, Devletin Yönetimini, Sivil Hükümete devretmesinin üzerinden henüz bir yıl geçtiğini, böyle bir oluşumu tasvip etmediğimi ve içinde bulunmak istemediğimi ifade ettim.
Arkadaşım, Kara Kuvvetleri Personel Başkanlığında görevliydi. Personel Başkanı da o zamanki rütbesi ile Tümgeneral İsmail Hakkı Karadayı idi. Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Haydar Saltuk, Genelkurmay başkanı da Org. Necdet Üruğ idi.

Bu gün geriye bakıp, taşlar yerine konulunca, 28 Şubat Cuntasının temelinin o günlerde atıldığı anlaşılıyor.
06 Kasım 1983 tarihinde Genel Seçimler olmuş, seçim öncesinde, Emekli Orgeneral Turgut Sunalp'a kurdurulan Milliyetçi Demokrasi Partisinin (MDP) kazanması için; 07 Kasım 1982 tarihinde yapılan Anayasa Referandumu ile Cumhurbaşkanı seçilen, 1980 Darbesinin Milli Güvenlik Konseyi Başkanı ve 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, çok gayret sars etmiş; ancak 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın kurduğu Anavatan Partisi (ANAP) % 45'in üzerinde bir oyla 400 milletvekilliğinden 211'ini alarak, seçimin galibi olmuş ve hükümeti tek başına kurmuştu.
Muhtemelen, Merhum Özal'ın uygulamaya soktuğu politikalar ve liderlik yetenekleri fark edilince, ileride bu siyasi hareketin kontrolü için, 12 Eylül Darbe Liderlerinin kontrolünde bulunacak, Silahlı Kuvvetlerin içinde yeni bir cuntanın oluşturulmasına karar verilmiş olabilir.
Yeni oluşum için düğmeye, Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Üruğ mu? Yoksa bizzat Cumhurbaşkanı Kenan Evren mi bastı? 

Bunun kendilerinden ve mahiyetindekilerden başkası tarafından bilinmesi mümkün değildir.

Ama kesine yakın olan bir şey var ki, o da, bu Cuntanın içinde o zamanın Kara Kuvvetleri Personel Başkanı görevindeki Tümg. İsmail Hakkı Karadayı'nın olduğudur.
Zaten kendileri de; 2009 yılında basına yansıyan konuşmalarında ?kendisinin sicilinin bozuk olduğunu, 1960 ve 1980 darbelerinde aktif görev yaptığını, 1980 darbesinden bir yıl önce haberdar olan bir kaç kişiden biri olduğunu, kritik yerlere atamaları (o zaman, Tuğg. Rütbesinde ve Kara Kuvvetleri Tayin Daire Bşk.'ı idi.) kendisinin yaptığını? ifade ediyor.
1995 yılında tuğgeneral rütbesi ile İstanbul'da, Kartal'daki 2. Zh. Tugay Komutanı idim. Yılın başından itibaren, İslami inancını yaşamak isteyen Silahlı Kuvvetler personeli üzerinde yoğun bir baskı uygulanmaya başlanmıştı.
Şubat ayı içinde bir gün, Tugay Komutanları olarak, bağlı olduğumuz İzmit'te ki 15. Kolordu komutanlığında toplantıya çağırıldık. Kolordu Komutanımız, 1994 yılı Aralık Şurasında görüşüldüğünü değerlendirdiğim bazı konularda açıklamalar 
yaparak, her birimizin eline birer kağıt tutuşturdu. Bana verilen belgede başlık ve imza hanesi yoktu.Üzerinde ise; ?Aşağıda isimleri bulunan, birliğiniz mensubu subay ve astsubayların irticai faaliyetlerde bulunduğu tespit edilmiştir. Kendilerine bu faaliyetlerden vazgeçmeleri telkin edilecek. Tutumunda değişiklik olmayanlar hakkında, Silahlı Kuvvetlerden ilişik kesme işlemi yapılacak. Bu işlemleri yapmayan amirleri hakkında da işlem yapılacaktır.? 
mahiyetinde bir yazı ve altında da dört subay ile on dört astsubayın ismi bulunuyordu.İki buçuk yıldır bu tugayın komutanı idim. İsimleri belirtilen personel, birliğimizin en çalışkanları arasındaydı. 

Ama, inançları ile ilgili olarak, bu belgede yazılan özelliklerini bilmiyordum. Bu kişiler hakkında, üst makama bir bilgi gönderilmiş olsaydı, benim bilmem ve imzam ile gitmesi gerekirdi. Kolordu Komutanımızın da bilgisi bu belge vasıtasıyla olmuştu.
O zaman, bu personelin ismi ve inançları ile ilgili özellikleri, birliğimizin içinden birileri tarafından, komuta kanalları atlanarak, gönderilmişti.
Geriye bakıp o günleri düşündüğümüzde ve ?28 Şubat Darbesi? ve ?Batı Çalışma Grubu? ile ilgili olarak, E. Org. Çevik Bir'in, basına yansıyan ifadesinde; ?yaptıklarımızı, Milli Güvenlik Kurulunun (MGK) emri ve Milli Güvenlik Siyaseti Belgesinin (MGSB) gerekleri olarak yaptık. Yapmasaydık, suçlu olurduk.? anlamına gelen sözleri değerlendirildiğinde, 28 Şubatın baş aktörünün tanınması için, ?Batı Çalışma Grubunun? kuruluş tarihi ile MGSB 'de irticanın iç tehdit olarak birinci sıraya konduğu tarih önem kazanmaktadır.
Önce MGSB'de irticanın öncelikli tehdit haline hangi tarihte geldiğini irdelemeye çalışalım. MGSB'nin hazırlanma sorumluluğu Bakanlar Kuruluna aittir. Bu belge genelde MGK Genel Sekreterliğince ve Genelkurmay Başkanlığı direktiflerine göre hazırlanıp, özellikle zayıf koalisyon hükümetlerine, bütün ayrıntıları gösterilmeden onaylatılan, ayrıca da darbelere gerekçe yapılan bir belge olduğu için, 1994:1995 tarihlerindeki Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanının kim olduğu önem kazanmaktadır.

30: 08. 1994: 30. 08. 1998 Tarihleri arasında Org. İsmail Hakkı Karadayı Genelkurmay Başkanı; 
20.11. 1991: 16.05.1993 tarihleri arasında Süleyman Demirel, 25.06.1993:06.03.1996 tarihleri arasında da Tansu Çiller Başbakan; 17.04. 1993 tarihinden önce Turgut Özal, 16.05. 1993 tarihinden sonra da Süleyman Demirel Cumhur Başkanı idi.

Normal şartlarda; Org. Doğan Güreş'in görev süresi bir yıl uzatılmasaydı, 30.08.1993 tarihinde emekli olacak, yerine de Org. Muhittin Fisünoğlu Genelkurmay Başkanı olacaktı. Anlaşılan, bu görev süresinin uzatılması ile, 1984 yılında belirttiğimiz cunta bağlantısı nedeniyle, Org. İsmail Hakkı Karadayı'nın önü, Süleyman Demirel tarafından açılmıştır.
Birliğimizdeki inançlı insanların listesi, 1994 Aralık Şurasına, Komuta kanalı dışında gönderildiğine göre, ?

Batı Çalışma Grubunun? bu tarihten önce işe başlamış, bu grubun teşkiline ihtiyaç gösteren MGSB'de ondan önceki bir tarihte, Süleyman Demirel'in Başbakan olduğu dönemde, zamanın Cumhurbaşkanından gizli olarak değiştirilerek irtica birinci tehdit olarak gösterilmiş olmalıdır. Zaten, Süleyman Demirel Başbakanlığı sırasında, mutad olan haftalık görüşmeler 
için Cumhur Başkanlığı köşküne gitmezdi. 

Sonuç; MGK Destekli 28 Şubat 1997 Askeri Darbesinin ve bu darbeyi yapan Cuntanın perde arkasındaki gerçek Lideri 1984'lerde yeni Cuntayı oluşturan Lider değil ise, Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı dır, diyebiliriz. 

Yetkiyi sivillere devredecek darbecilerin, müteakip darbeye kadar, yeni bir cunta oluşturmaları ve bu cuntayı kontrollerinde tutmasının doğal bir korunma tedbiri olduğu da akıldan çıkarılmamalıdır.

Kanaatimce; 28 Şubat 1997 Askeri Darbesinin birinci dereceden sorumluları, o tarihteki MGK 'nun asker üyeleri olan Gnkur. Bşk. Org. İsmail Hakkı Karayı, KKK Org. Hikmet Köksal, Dz.KK Ora. Güven Erkaya, Hv.K.K. Org. Ahmet Çörekçi, 
J.Gn.K. Org. Teoman Koman, MGK Gn. Sek. Org. İlhan Kılıç ile Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel; ikinci dereceden sorumluları, o tarihlerdeki Yüksek Askeri Şura'nın Asker üyeleri, üçüncü dereceden sorumluları da darbeye destek veren 
Yüksek Yargı, YÖK, Basın ve STK'lar dır.

Yargılamanın asıl sorumlulara ulaşması dileğimizdir. 

18 NİSAN 2012
Adnan Tanrıverdi
Emekli Tuğgeneral
ASDER Onursan Bşk.

http://www.adnantanriverdi.com/index.php/askeri-konular/milli-guvenlik-konulari/milli-guvenlik-siyaset-belgesi/315-28-subat-askeri-darbesinin-bir-numarasi-18-nisan-2012.html