Çanakkale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çanakkale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ocak 2017 Salı

Damlalar


Damlalar



Yekta Güngör Özden
17.11.2008

Sayı:212


Yapımcısının, destekçileriyle savunanlarının kişiliklerini, duygu ve düşünce yapılarıyla amaçlarını ortaya koyan saçma-sapan bir filmin neden olduğu tartışmalar sürmektedir. Abartılı, anlamsız yetersizliklere bağlı yorumlar ve gerçekleri tersine çevirme oyunlarıyla zaman yitirten film için meslektaş ve arkadaş dayanışmasıyla Türkiye Cumhuriyeti karşıtlarının ağız birliği dışında ele alınıp değinilecek bir belirti yoktur. Atatürk’ü insanüstü bir varlık göstererek bu anlayışa aykırı düşen insanî davranışları aşağılamak ve küçültmek için birleştirmek Türk Ulusu’na kötülüktür. Atatürk insanüstü bir varlık değildir. İçimizden biridir, bir halk çocuğudur. Atatürk İlkeleri adıyla nitelenen düşünceleri Türkiye’mizi Türkiye yapan özgün düşün dizgesidir, asla dogma değildir. Kendini sürekli yenileyen akıl ve yürek gücünün yansımasıdır. Stalin’i, Hitler’i, Mussolini’yi, Salazar’ı, Franko’yu, Tito’yu, Abdulhamit’i, Almanya’dan sığınan bilim adamlarını, hukuk yolunu izlemesini, dâvalara asla etki yapmamasını, yasalar içinde yaşamını unutup diktatörlükle suçlamak; Çanakkale, Sakarya ve Dumlupınar Savaşlarını göz ardı edip korkaklıkla suçlamak, Padişah-Halifeye karşı gelişini, Sadrazam’a “Hainler” diye telgraf çekişini, düzenlediği kongreleri, TBMM’ni açışını bilmezlikten gelmek; isyanların bastırılmasını, suikastların önlenmesini, İngiliz subaylarını tutuklatıp Malta sürgünlerinin yurda dönmesini sağlamasını unutarak yorumlara girişmek başarı değil yetersizliktir. Evrensel kişiliğini karalama çabaları boşunadır. Şeriatçı ümmetçilerle, ırkçı bölücülerin, yıkıcıların, düşmanların alkışlayacağı yapımlar bizden değildir, bizim olamaz. Doğal insanlık davranışlarını, kişisel özellikleri kötüye kullanarak yansıtmanın da insanlıkla bağdaştığı savunamaz. Ataürk’ün kadınlara saygısını, evlât edinmelerini, Vasiyetnamesindeki açıklıkları bile bile kadın düşkünü, hiçbir sapması olmamışken içkici göstermek, arkadaşlarına karşı acımasız, bencil tanıtmak çirkinliktir. Cumhuriyetin ilânına karşı çıkışlar, devrimleri engelleme, Halife-Padişah yanlılığı, partiler yoluyla demokratikleşmeyi gericilikle geçersiz kılma çabaları, Padişah-Halife olması önerileri, TBMM gizli oturumlarında söylenip yapılmaya çalışılanlar, suikast girişimleri, Erzurum ve Sivas Kongreleri, Musul için savaşın sakıncaları göz ardı edilmiştir. Daha neler neler. Gelecek kuşakları Atatürk bilincinden soyutlamak için yapılanlar yeterli görülmeyip konuşmalar, yazılar, kimi etkinliklerle bir, benzersiz, eşsiz olan Atatürk “Başka Atatürk- Öteki Atatürk” olarak gözden düşürülmek, gönüllerden silinmek istenmektedir. Türk Ulusu için değeri ölçülemez, tanımlanamaz, kötülere, kötülüklere aldırmadan ama karşılıklarını, yanıtlarını vererek, gerçekleri anlatarak, doğruları savunarak, toplumsal barışı ve ulusal dayanışmayı gözeterek bağımsızlık, özgürlük, ulusal egemenlik, aydınlanma, ahlâk, adalet, onur, kişilik, saygınlık, güven, atılım- devrimi, insanlık, kardeşlik, dostluk, eşitlik, bilimsellik, yurtseverlik demek olan Atatürk’ü her zaman, her durumda, her koşulda savunacak, sevecek, sayacağız. Ne ölçüde özlenip arandığı 10 Kasım’larda karşıtlarını düşündürüp utandıracak düzeyde somutlaşmaktadır.

Kötü Gidiş

Yaşam koşullarını ağırlaştıran zamlar birbirine eklenip kartopu gibi büyüyor. Yaklaşan yerel seçimlerde aldatma yöntemine başvurulacağı şimdiden belirginleşiyor. Önce zam yapmak sonra indirmek. Siyasal oyunların sonu gelmiyor.

İktidar partisinde kırılmalar başladı. Tersliklerin sürgitliği beklenemez. İpin bir yerden kopacağı unutulmamalı. Güneydoğu sorunlarını “Kürt sorunu” diye dayatarak sonuç almak isteyenler Başbakanın yetersiz de olsa kendilerini doyurmayan tutumuyla karşılaşınca itirazlar ve bahaneler başladı.

AB raporları kendi amaçlarına uygun açılımlar için dolduruluyor. Gerçek sorunlar, gerçekleşmesi yarar getirecek durumlar için çıt çıkmıyor. Yargı bağımsızlığı, sağlık ve çalışma sorunları, eğitim-öğretim gerekleri, ekonomi çalkantıları gereken ilgiyi görmüyor. Ekonomik krizin giderek ağırlaşan yükü 2009 için tehlikeler çağrıştırıyor. AB, ABD dayatmaları bitmiyor. IMF reçetelerinin yararsızlığı bilinmesine karşın ilişkiler sürüncemede tutuluyor.

“ Mübadele”nin ulus birliğini güçlendirmesiyle azınlıkların insanlık ve çağdaşlık düzeyine etkisi birlikte savunulmuyor. Irk ve inanç ayrımı gözetmeyen ulusal yapı Atatürk’ün ileri görüşlülüğünün ürünüdür. Kimi yazılar, kimi söylem ve sözler, kimi belgesel nitelikli rezalet sayılacak girişimlerle yadsınmak istenen gerçeklerin içinde “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Ulusu denir” sözü Atatürkçülüğün erdemini yansıtmaktadır. Mübadelenin yanları için elbet yararları olmuştur ama ulusal yapı mübadele ile sağlanmış değildir. Azınlıklarla bir bütünlük sağlanmıştır.

Atatürk gibi dünyada örneği olmayan bir büyüğüyle kıvanç duyup övünmek varken başka lider arayanlara şimdi de Obamacılar katıldı. Önceleri Bush’u övenler şimdi tam dönerek Obamacı oldu. Obamacı olmalarının yüzde biri kadar Atatürkçü olamadılar. Katılıkları, kıskançlıkları, koşullanmışlıkları, bağımlılık ve bozuklukları, çıkarcılıkları, bilgisizlik, yetersizlik ve niteliksizlikleri, kişiliksizlik, aymazlık ve bağnazlıkları, saplantı ve sapkınlıkları, nankörlük ve onursuzlukları, maşa ve kukla oluşları, ahlâk ve terbiye düzeyleri, yürekleri ve beyinleri onları sürüklemektedir. Düşecek, çürüyecek, bitecekler. Yedikleri ekmeği, içtikleri suyu, soludukları havayı yadsıyanlar, içinde yaşadıkları topluma yaraşır olmaktan çıkanlar, nereden nereye, nasıl ve kimlerin sayesinde geldiğini bilmeyenler, yükümlülüklerini unutanlar elbet unutulacaktır.


http://www.turksolu.com.tr/212/ozden212.htm


***


26 Kasım 2016 Cumartesi

İFTİRACI OBAMA KAFKASYA İLE OYNAMA







İFTİRACI OBAMA KAFKASYA İLE OYNAMA


Mustafa ÖZTÜRK
Gündeme Bakış
İnceleme

Anadolu, stratejik önemi çok büyükama zor bir coğrafyadır. Burada ebedikalmamızın birinci şartı, Kıbrıs’ta,Kerkük’te, Kafkasya’da ve Batı Trakya’da da dik durabilmektir. Coğrafyamızın bu ön hatlarında tavizveren, geri adım atan, yani çıkarlarını savunamayanbir Türkiye’nin Anadolu’da özür yaşamaşansı yoktur. Bu bakımdan, Karabağ’daki Ermeni işgalini sadece Azerbaycan’ın sorunu olarak görmekçok yanlış, bir o kadar da tehlikelidir.Soydaşlarımızın yaşadığı sözünü ettiğimizyerler, Anadolu’yu koruyan etten duvarlardır. 

Sarıkamış, Çanakkale, Sakarya ve Dumlupınar şehit ve gazileri arasında bu Türk yurtlarından koşupgelen yiğitler hiç de az değildir. 

Onları unutmamalıyız.

Türkiye, egemen ve özgür bir ülkedir. Bu bakımdan, tüm iç ve dış sorunlarla ilgili politikalarınıkendisi belirlemeli, ABD ve AB’nin küresel çıkarlarının aleti olmamalıdır. Elbette, Türkiye,küresel güç merkezlerini her zaman hesaba katacaktır, katmalıdır; ancak onların diledikleri şekilde oynayacakları bir piyon olmamalıdır.

Bu konuda, Türkiye’nin AB üyesi olmak uğrunaverdiği tavizleri hatırlatırız. Meselâ, Türkiyeyasalardan doğan haklarını kullansaydı, bugünGüney Kıbrıs Rum Yönetimi, AB üyesi olabilir miydi?
ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ni Türkiyedestekledi. Şimdi Irak’ın ne vaziyette olduğunuve Türkiye’ye olumsuz etkilerini herkes görüyor.

ABD Başkanı Obama’nın Türkiye ziyaretide duyarlı insanlarımızı çok üzdü.

YUMUŞAK DİKEN OBAMA

Adı Hüseyin, rengi siyah diye kendisineumut bağlayanlarımız olmuştu. Başkan seçilmesidevrim sayılmıştı. Seçim propagandası sırasında söylediği, “Ermeni soykırımını tanıyacağı” taahhüdünübile duymazdan gelmiştik. Onun gizli birMüslüman olduğunu söyleyenler oldu. ABD’nin Türkiye’deki imajını düzeltmek üzere Türkiye’yegelecek denildi. Geldi. Kedimizi okşadı, sevindik.Meğer kedi okşanarak imaj düzeltiliyormuş.
TBMM’de konuşturduk, ayakta alkışladık.Bakınız, ne dedi Obama ve neleri alkışladık? Bizi sevdi mi, dövdü mü siz karar verin:
1915 olaylarıyla ilgili fikirlerim değişmedi.Tarihinizle yüzleşin. Ermenistan’a sınırı açın.Birleşik Kıbrıs’a razı olun. (KKTC tarihe karışır, Türkler azınlık olur.)
Kuzey Irak’taki yerel yönetimi tanıyın.Heybeliada Ruhban okulunu açın.Tabii bunlar, diplomatik bir üslupla söylenensözlerdir. Yumuşak bir üslupla söylendiği
için de bazı milletvekillerimiz anlamı ikinci planaatıp ayakta alkışlamışlardır. Nezaket ve ilginin Obama’yı etkileyeceği ve Türkiye için olumlu
düşünmesini sağlayacağını uman safdiller de olmuşturmutlaka. Ama biz böyle düşünmüyoruz. Milletimiz de böyle düşünmüyor. Milletin vekilleri olanlar, mutlaka,  milletin duygu, düşünce ve onurunu yansıtmalı. Adam, Yüce Meclis’te tarihimize saldırıyor, tüm millî dalarımızla ilgili beyanda bulunup ukalalık yapıyor, aykırı fikirlerini empoze ediyor, sayın milletvekillerimiz ve medyamız da ayakta alkışlıyor.
Söyler misiniz, bunların kaçı Obama’ya 1915’in gerçeğini anlattı? Kaç kişi “ Önyargılı olmayın.

Bizi de dinleyin. Biz de çok acı çektik. Bizim de pek çok ölümüz var. Birkaç yüz bin Ermeni’nin oyu için Türkiye’yi satmayın.” diyebildi? İlgili devlet adamlarımız Obama’ya Türkiye’nin tezlerini ne kadar anlattılar, etkili olabildiler mi, bunları bilemeyiz. Ancak şunu biliriz ki kendi tarihî gerçeklerini anlatamayan milletler,
haklarını koruyamaz ve mahkûm edilirler; suçsuz olsalar bile. Obama’yı çok güzel ağırladık. Ondan beklentimiz, 24 Nisan konuşmasında “soykırım” sözcüğünü kullanmaması… ABD, Türkiye’yi gözden çıkaramaz, diye umduk, yorumlar yaptık. Bakalım neler söylemiş, alkışlarımız yararlı olmuş mu? İlgili bölümü aktarıyorum: “94 yıl önce, 20’inci yüzyılın en büyük katliamlarından biri başladı. Her yıl Osmanlı imparatorluğunun son günlerinde 1,5 milyon Ermeni’nin katledilmesi veya ölüme yürümesini anıyoruz…/… Hiçbir şey, ‘büyük felâket’ ile kaybedilenleri geri getirmez…/… Bugün, dostluk, dayanışma ve derin saygı duygularıyla her yerdeki Ermenilerin  yanlarında duruyorum.” Milletimize karşı ölçüsüz bir kinin ve hakikate karşı çok taraflı bir tutumun ifadesi olan bu sözleri alkışlayacak bir Türk evladı ve haysiyetli bir tarihçi düşünemem.

Bakıyoruz, İngilizce “soykırım” sözcüğü yok ama daha ağır olan Ermenice “Meds Yeghern” sözü var. O kullanılmış. Bu da ‘büyük felâket” anlamına geliyor. 
Ermeniler arasında İsa’nın çarmıha gerilmesi, büyük felâket diye adlandırılıyor. Öyle anlaşılıyor ki 1915’te meydana gelen olaylar, İsa’nın çarmıha gerilip öldürülmesine
benzetilmektedir. Bu çok ağır suçlamaya Obama, Ermenice bir kelimeyle ve onların bakış açılarını da benimseyerek katılmış oluyor. Obama, 1,5 milyon Ermeni’nin katledildiğini söylüyor ki çok büyük bir iftiradır. Çünkü, o yıllardaki Ermeni nüfusu, Batılı tarihçilere göre zaten 1,5 milyondur. Bunlar öldürüldüyse, bugün yaşayan milyonlarca Ermeni nereden geldi?

Obama tarih bilmiyor. Tek yanlı propaganda kitapları okumuş. Hâlbuki ciddi ve tarafsız kitaplar okumuş olsaydı, 1915 olaylarının karşılıklı bir çatışmadan başka bir şey  olmadığını anlayacaktı. Obama, Türkiye’yi hiç önemsemediğini gösterdi. Böylece, Türkiye ziyaretinin bir taktik gezisi olduğu ortaya çıktı. Türk milletine iftira atan Obama, başkanı olduğu devletin sicilini hiç sorgulamıyor: Irak’ta 1,5 milyon Müslüman’ı kimler katletti?

ABD, Irak’ta ne arıyor?

Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atıp bu kentleri canlı bırakmayıp yok eden ve nükleer çöle çeviren; kitle imha silahlarını mazlum uluslar
üzerinde deneyen kimdir? Meçhul bir gezegenden gelen yaratıklar mı? ABD’nin bu yüz kızartıcı eylemleri, kendileri açısından zafer sayılmaktadır.
Çünkü, emperyalizmin vicdanı yoktur. Obama’nın yüzü gibi vicdanı da kara çıktı.
Eski ABD başkanları bu kadar ölçüsüz olmamışlardı. Öyle anlaşılıyor ki Türkiye-ABD ilişkileri bozulmaya devam edecektir.
Düşünelim ve şu soruyu yanıtlamaya çalışalım: ABD nasıl bir dosttur ki Türkiye’yi, Türkiye’nin sınırlarını tanımayan bir ülke olan Ermenistan’la anlaşmaya zorlar? Böyle bir garabet dünya tarihinde görülmüş müdür?

Ermenistan, 1921’de Kars Antlaşmasıyla belirlenen sınırı kabul etmiyor, Türkiye topraklarının geniş bir bölümünü de “Batı Ermenistan” sayıyor. Ağrı dağımızın resmini de devlet arması yapmışlar. Soykırım iddialarını ve Karabağ işgalini sürdürüyorlar. Bunlar Ermenistan devlet politikasının değişmez  kalın çizgileridir. Bunu heptekrarlıyorlar. Böyle bir devletle neyi konuşacak, hangi ilkede anlaşacaksın? Ermenistan’ın geri adım atmadığı konuların hangisinde Türkiye taviz verebilir? Bu, mümkün mü? Galiba, ABD bunu mümkün görüyor. ABD, Ermenistan’ı iyice yanına çekmek için Türkiye’yi tavize zorlamaktadır. Bir beklenti de Türkiye’nin Azerbaycan’ı ikna etmesi. İşte bu zor. Çünkü, Azerbaycan uyanıktır.

CAN AZERBAYCAN’I ANLAMALIYIZ

AB’den “Ermenistan sınırını açın.” talepleri geliyordu. Sonra duyduk ki İsviçre’nin Bern şehrinde gizli görüşmeler başlamış. “Türkiye, Ermeni soykırımı yapmadı.” diyenlere ceza kesen İsviçre’de… Neler konuşulduğunu dünya biliyor, Türk halkı bilmiyor. Sonra Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün Erivan ziyareti. Dünya alkışlıyor bizi. Zevkten dört köşe oluyoruz. İyi bir şey yapmamış olsak neden alkışlasınlar. Gelişmeler baş döndürüyor. Hayali bile imkânsız şeyler oluyor, “Ermenilerden özür dileme kampanyası” başlatılıyor. Belli ki Türk toplumu bir kıvama sokuluyor, bir yerlerde tezgâhlar kurulmuş. Sonunda ABD Başkanı Obama’nın 24 Nisan konuşmasına saatler kala, Türkiye Dışişleri Bakanlığı Ermenistan’la önkoşulsuz anlaştığımızı açıklıyor. İsviçre arabulucu olmuş, bir yol haritası yapılmış, her iki taraf da kapsamlı bir çerçeve üzerinde mutabık
kalmışlar.

Anlaşmada bir açıklık, netlik yok veya biz bilmiyoruz. Kim ne verdi, ne aldı? Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan; “Şunu özellikle vurguluyorum: Ankara’ya taviz vermedik. Türklerle hiçbir zaman Azerbaycan ve Karabağ konularını konuşmadık.” dedi. Türkiye Başbakanı Recep Tayip Erdoğan da diyor ki “Dağlık Karabağ işgali sona ermedikçe Türkiye Ermenistan sınırı açılmayacaktır.” Sayın Başbakan’ın açıklaması içimizi rahatlatsa da yüreğimize oturan kuşku bulutunu dağıtmıyor. 

Yapılan anlaşmayı görmeden de dağılmayacak.Azerbaycan’ı rahatsız eden nedir? “Bir millet iki devletiz” diyen bir ülkede sinirler birden ve
neden gerildi?

İkna olması imkânsız görünen Ermenistan, nasıl ikna edildi? Yoksa Türkiye taviz veya tavizler verdi de mi anlaşmaya razı oldular?

Madem demokratik ve özgür bir ülkede yaşıyoruz, bu soruların cevaplarını bilmek hakkımızdır. Söz konusu Türkiye-Ermenistan anlaşmasında
Azerbaycan çıkarlarına aykırı bir husus mevcut ise, bunu Azerbaycan da Türkiye kamuoyu da kabul etmeyecektir. Çünkü iki ayrı devlet olsak da  aynı milletin evlatlarıyız.

Türk ülkücüsü nesiller, yüz yıldır “Türk birliği” diye yanıp tutuşuyor. Sovyetlerin dağılması ve yeni Türk devletlerinin ortaya çıkması, Türk birliğin
hayalden hakikate taşımaya başlayan önemli bir olaydı. Yıkılan gönül köprüleri yeniden kurulurken Azerbaycan’ın önemi ortaya çıktı. 
Bakü işgal edildiğinde Türkiye’de yapılan mitingleri hatırlayalım. O mitingler, Anadolu Türk’ünün Azerbaycan sevgisini gösteren canlı ve somut kanıtlardır. 
Bu yüzden, Anadolu Türkleri ve özellikle millî şuura sahip aydınlar ve gençler, Azerbaycan’ın zerre kadar incinmesine razı olmazlar.
Azerbaycan’la ters düşmek, Türkiye’nin siyasi ve ekonomik çıkarlarına aykırıdır. Türkiye bu hatayı yaparsa, enerji konusunda köprü olma konumunu
kaybetme yanında Ortaasya Türk Cumhuriyetleri nazarındaki saygınlığını da tamamen yitirecektir.
Türkiye’nin Kafkasya politikasının temeli, Türkiye-Azerbaycan dostluğudur. Sadece çıkara dayanmaz, iki ülke halkının ortak dil ve gönül birliğine dayanır. 
Bu sebeple, Azerbaycan’a başka bir devlete yaklaşır gibi yaklaşamazsınız. Çünkü, Azerbaycan samimiyet bekler. Bugün, Türkiye’nin Ermenistan politikasını
ABD-AB güdümlü politikaları alkışlama görevi olanlar dışında kimse onaylamıyor. Türk milliyetçileri kesinlikle karşı çıkıyorlar. Çünkü Türkiye’nin de Azerbaycan’ın da çıkarlarına aykırıdır. Azerbaycan’ı anlamalıyız. Topraklarınızın yüzde yirmisi Ermenistan’ın işgalinde olsaydı ve Azerbaycan da Ermenistan’la bir yol haritası üzerinde anlaşsaydı, siz ne yapardınız?


Mustafa ÖZTÜRK,
BİLĞİYURDU DERGİSİ 13 CÜ SAYISI

***