13 Haziran 2019 Perşembe

TERÖRÜN DİNİ ?!... BÖLÜM 1

TERÖRÜN DİNİ ?!...  BÖLÜM 1



OCAK 2004 - Milli Çözüm Dergisi 
Yazar Ahmet AKGÜL 
01 Ocak 2004 

Terör: 

    İhtilalci grupların giriştikleri şiddet hareketlerinin tümüne denir. Özellikle Fransız Devrimi sırası ve sonrasında oluşturulan anayasa Meclisine ve Birinci Konvansiyona karşı yapılan anarşik hareketler terör olarak isimlendirilmiştir. 

Terör, insanlık tarihi boyunca çok farklı amaçlar taşıyan ve değişik metot ve araçlar kullanan, sindirme hareketleri olarak süregelmiştir. 

Bir toplumda kuşku ve korku dalgası oluşturarak, huzur ve güven ortamını sarsmak... Mevcut hükümet ve sistemden ümit kesen halk kesimlerini kendi 
yönetim ve denetimi altına girmeye mecbur bırakmak hedefini güden terör eylemleri, 2.Dünya Savaşından sonra iyice yaygınlaştı. 1970'li yıllarda ise 
tamamen azgınlaştı. Genellikle dünyaya hakimiyet kurmak isteyen küresel çetelerin (Siyonizmin ve Emperyalizmin) iyice zayıflatmak ve kendisine bağımlı 
kılmak istediği ülkelerde terör odaklarını CIA, MOSSAD, KGB gibi istihbarat birimleri eliyle kurup kullandığı ortaya çıkmıştır. 

Türkiye'mizde faşist sağcılık, komünist solculuk, bölücü kürtçülük akımları bunlardandır. 

1970-1980 arası ülkemizi kan gölüne çeviren sağ-sol kavgaları; 1977'de 35 kişinin öldürüldüğü 1 Mayıs olayları, 1 Nisan 1978'de Belediye Başkanı Hamido'nun paketli bomba ile öldürülmesi üzerine patlayan kanlı Malatya kargaşaları, 9 Ekim 1978'deki 10 kişinin kurşuna dizildiği Ankara Bahçelievler katliamları, 22-24 Aralık 1978 Kahramanmaraş'ta 110 kişinin öldürüldüğü iç savaş senaryoları ve 1980 sonrası Kürtçü bölücü PKK'nın binlerce masum cana mal onan vahşi kıyımları ve daha sonra kürtçü-islamcı kılıflı Hizbullah'ın acımasız cinayet dosyaları, hafızalarımıza kazınan terör hatıralarıdır. 

Milli birliğimizi ve dirliğimizi dinamitleyen bütün bu acı ve yıkıcı süreçte hem sağ-sol terörüne, hem Hizbullah cinayetlerine katılan İmam-Hatip çıkışlıların 
sayısı, diğer okul mezunlarının yüzde birinden az olması, açık bir gerçek olarak ortadayken, buna rağmen din eğitimi almış herkesi "teröre teşne insan" gibi 
gösterme gayretleri, şeytana hizmetkarlıktır. 

   Fransızca, yıldırma, usandırma, kargaşa çıkarma anlamına gelen terörün, en tehlikeli ve etkili diğer bir biçimi de, " Devlet Terörü " dür. 

Bir hükümetin, kendi muhaliflerini sindirmek veya kurulu sistemin tabulaştırılmış ideolojilerini sürdürmek ve aykırı sesleri kesmek üzere, ordu, polis, yargı 
gibi devlet güçlerini kullanarak uyguladığı resmi ve siyasi, ama sinsi bir terör uygulaması, maalesef ülkemizin ve milletimizin çok çektiği ve hala çekmeye 
devam ettiği bir talihsizliktir. 

   Milli ve yerli değerlerimize sahip çıkan, ilmi ve insani gerçekleri savunan ve halkı şuurlandırarak, siyonist sömürü çarkına çomak sokanları, devre dışı 
bırakmak üzere üç ihtilal yapılması, 4. partisinin kapatılması, Cumhuriyet tarihinin en hayırlı ve başarılı iktidarının yıkılması, defalarca siyasetten 
yasaklanması, bunlar da yetmeyince, haksız ve dayanıksız bahanelerle ve bağrındaki münafıkların hile ve hıyanetleriyle çeşitli cezalara çarptırılması, 
bunun en taze ve yürek ezen örnekleridir... 

Ve tabi, Atatürk'ün de, büyük devrimi öncesi idama mahkum edildiğini, apoletlerinin sökülüp bütün resmi yetkilerinin elinden alındığını, ama bütün bunlara rağmen, Milleti arkasına alarak imkansız olanı başardığını da hatırlatmamız gerekir. 

Evet işte herkesin bildiği ve yakından takip ettiği BOTAŞ yolsuzluk davasında, sanıkların suçu sabit görülüp, her birine 1 yıl 2 ay hapis ve 2 milyon para cezası veriliyor. Ve bu suçları tekraren işlediklerinden cezaları arttırılıyor. Ancak, iyi halleri göz önüne alınarak, hapis cezaları paraya çevriliyor ve toplam 6 milyon 46 bin lira ile kurtuluyor. 

Ama Erbakan Hoca'nın kasıtlı davası hem de yetkisiz bir mahkeme tarafından, 2 yıl hapis kararıyla sonuçlanıyor ve onaylanıyor. 

Yani devleti defalarca ve 90 trilyon soyanlara, 6 milyon para cezası... Ama RP'ye devletin kendi verdiği 1 trilyonun harcanmasında güya usulsüz yapılmış 
iddiasına, 2 yıl hapis reva görülüyor!? 

Evet, birileri Türkiye'yi karıştırıyor ve terörü teşvik ediyor, insanları kışkırtıyor, ama Milli Görüşçüler, bu fitne ve fesatlıklara tevessül ve tenezzül etmiyor. 
Milli ve haysiyetli bir diriliş, direniş ve devrim bekleniyor!.. 

Bütün göstergeler İstanbul'da Sinagok'a ve İngiliz Bankasına yönelik terör saldırılarında "Küresel Çete" (ABD'deki siyonist güçler ve İsrail) tarafından 
yapıldığını akla getirmesine rağmen, malum ve mel'un güçler ve işbirlikçileri ısrarla "İslami Terör" kavramını kullanmaya devam ediyorlar. 

" Katlettiği bir cana karşılık olmaksızın, veya yeryüzünde (ve ülkesinde) yaptığı anarşi ve fesadı önleme amacı taşımaksızın, kim bir kişiyi (haksız yere) 
öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur" [1] diyen bir merhamet ve fazilet dini olan islamı "terörün kaynağı", müslümanları da "potansiyel terörist" 
göstermeye çalışan bu azgınlar, sanki islama saldırmak için böyle bir bahane bekliyorlarmış gibi davranıyorlar. 

Evet her din mensubu, yozlaştırılarak ve beyni yıkanarak terörist yapılabilir. Kimliğinde müslüman yazan her hangi bir insanda her günaha girebileceği gibi, 
anarşist de olabilir. 

İslam tarihinde meşhur Hasan Sabbah'ın esrarkeş fedaileri, daha önce sahabeyi katletmeyi mubah, bir kuş öldürmeyi ise büyük günah sayan ve bizdeki Hizbullahçılar ı çok andıran Hariciler gibi teröristler de çıkagelmiştir. 

Bunların benzeri ve çok daha beteri, Hıristiyanlar, Yahudiler ve diğer dinler içerisinde de görülmüştür ve İngiltere-İrlanda arasında okul çocuklarını bile 
hedef alan mezhep katliamları hala devam etmektedir. 

Ancak, bütün bunlar bahane edilerek Hrıstiyan terörizmi, Yahudi terörizmi demek ne kadar haksız ve yanlışsa, "İslam Terörü" de o kadar insafsızdır ve kasıtlıdır. 

   Emperyalizm ve siyonizm ise Yahudilik ve Hrıstiyanlıktan başka bir şeydir. Ne var ki bu tür terör eylemlerine genel bir ifade olarak "Dini Terör" demek belki 
münasip olabilir... 

Fakat eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz'ün Çukurova Üniversitesi kuruluş yıldönümü törenleri için gittiği Adana'da "Radikal İslam, İslamdır!?" diyerek, İslam'ı terörün tarlası gibi göstermesi, içindeki gayzın ve garazın bir ifadesidir. 

Halbuki on binlerce Yahudi'yi yakan Hitler müslüman değildi. 

Milyonların katilleri Stalin ve Lenin müslüman değildi. 

Amerika'ya yerleşirken, yüz binlerce Kızılderiliyi soykırıma uğratanlar müslüman değildi. Bugün bile zenci ve Asya kökenli vatandaşlarını copla dövüp öldüren polisler müslüman değildi. 

Daha birkaç sene önce yüz binlerce Boşnak müslümanı kurşuna dizen Sırplar müslüman değildi. 

Filistin halkının yarısını acımasızca öldüren, yarısını sürgüne gönderen siyonist caniler müslüman değildi. 

Yazar, Nuh Gönültaş'ın dediği gibi: 

Dünyanın tanıdığı en vahşi kanlı krallar, Kazıklı Voyvodalar, toplu soykırımcılar müslüman değildi!... 

Japonya'ya atom bombası atıp milyonları canlı canlı kavuranlar, Sabra ve Şatilla katliamlarını yapıp şimdi başbakan olanlar, hangi dindendi? [2] 

   Üstelik, İstanbul'daki kanlı eylemin tetikçilerinin irtibatlı bulunduğu ileri sürülen El-Kaide'nin, Amerika'nın kurup kullandığını artık herkes bilmekteydi. 
Ve hatta ABD'nin Afganistan'a yerleşmesinden sonra Afyon üretiminin tam üç kat artması dikkat çekmekteydi. 

   Ama bazı yazar ve yorumcu bozuntuları, taşı atanı görmezlikten gelip, atılan taşın peşinden koşan zavallı mahluklar gibi, ille de tetikçilerin ve onların 
bağlı bulunduğu dinin-İslamiyet'in üzerine gitmekteydi... 

Tarhan Erdem, NTV'deki bir söyleşide "Terörün tırmanmasını ve uygun ortam bulmasını, Kenan Evren'in din eğitimini mecbur hale getirmesine bağlayacak" 
kadar doğruları eğriltmekteydi... 

Oysa hatırlayınız, Hizbullah'ın öldürülen son lideri Sülhaddin Ürük bile, müslüman değil ermeniydi... 

Ve yine maalesef Show'da Cüneyt Arcayürek'le söyleşen Tüncay Özkan; sonunda: "Ezher mezunlarının bir kısmı hala resmi görevlerde... 

Bunlar tespit edilip temizlenmeli" anlamında laflar ederek, Kurani ve İslami eğitimden geçmiş herkesi anarşiye müsait ve terörist gösterme insafsızlığına 
düşmekteydi... 

Ve hele CHP'lilerin, Siyonist güdümlü CIA'nın ürettiği: 

" İslam=Terör, Müslüman = Terörist " formülünü, herkese kabul ettirmek ve resmileştirmek yolundaki gayretleri vicdan ehlini iğrendirmekteydi... 

Bütün bu talihsiz gelişmeler karşısında, AKP hükümeti de tamamen kemiksiz, kimliksiz ve renksiz bir tavır sergilemekteydi... Ve maalesef İslama ve 
müslümana yapılan iftira ve iddialara bahane olabilecek yanlışlar içindeydi... 

Güya PKK'lıları dağdan indirmek hevesiyle "Eve Dönüş Yasası"nı meclise getirdi... Hizbullah ve İbda-C hayranı AKP milletvekillerinin önergeleri sonucu, 
bunlar da af kapsamına alındı ve cezaevlerinden salındı.. 

Ardından Emniyet Teşkilatında ve hele İstanbul'da, Terör, yolsuzluk ve kaçakçılıkla mücadelede deneyimli ve başarılı üst düzey personel, pasif görevlere dağıtıldı... 

Özellikle son bir yılda, müslüman halkların ve İslam dünyasının Türkiye'ye kırgınlığını kızgınlığa dönüştürecek tamamen İsrail yanlısı ve Amerikan bağımlısı 
politikalar uygulandı... 

İstanbul saldırılarının El-Kaide tarafından ve dini düşüncelerle yapıldığını peşinen kabullenerek, dış güçlerin amacına aracılık yaptı, arkasından da "İslam'la 
terörü birlikte dillendirmek kanımıza dokunuyor" cinsinden ucuz kahramanlıklara ve riyakarlıklara sığınıldı... 

Bütün bu yanlışları, AKP yetkililerine, acaba hangi güçler yaptırmaktaydı?. 

Rusya Devlet Başkanı Putin bile "Irak'ın haksız işgalinde, ABD'yi desteklemek aptallıktır!" demesine rağmen bazılarını hangi gebelikler Amerika'ya mecbur 
ve mahkum bırakmaktaydı? 

Eski ABD Başkanı Jimmy Carter dahi, George Bush'un, Ortadoğudaki yanlış politikalarıyla, Dünya Barışına zarar verdiğini haykırmaktaydı... 

Clinton'un eşi senatör Hillary: "teknoloji gücü ve silah üstünlüğüyle Irak'ı işgal ettiklerini, ama halka huzur ve güven veremediklerini, ve gönüllerine 
giremediklerini, bu yenilgiden kurtulmak için Türkiye'yi yanlarına çekmeleri gerektiğini" açıklamaktaydı. 

Irak'taki işgalci teröristlerin İstanbul olaylarından sonra, Samara'da bir gece baskınında 50 sünni ve savunmasız müslümanı katletmeleri, bir intikam 
havası taşımaktaydı. 

Zaten ABD Savunma Bakan Yardımcısı siyonist ve terörist Wolfowitz İstanbul saldırılarının hemen arkasından, "Bu olay bizi Türkiye'ye yaklaştırdı. 
Artık kan kardeş olduk, aramızda kan bağı oluştu", Bush ise: 

" Artık Türkiye de, terörle mücadelede hedef ve cephe ülke konumundadır" mesajını yayınlamıştı!? [3] 

Ve ilginçtir, İstanbul saldırıları ile 11 Eylül Amerikan olayları şaşırtıcı bir biçimde benzerlikler arz ediyordu. 

İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un, çok önceden planlanan ve önemle hazırlıkları yapılan ABD ziyaretini, sürpriz bir şekilde iptal etmesinden, intihar dalışı 
yaptığı söylenen 11 kişiden 7 sinin hala Mısır ve Arabistan'da pilotluk görevini yürütmesinden... Çelik ve beton blokları eriten korkunç yangından, teröristlerin 
sapasağlam kimliklerinin çıkarılıp kamuoyuna gösterilmesinden... 

Kuledeki 4 bin Yahudinin nasıl oluyorsa, o gün toptan işyerine gitmemesinden... 

Ve dahi, İstanbul'da intihar bombacısı Gökhan Elaltuntaş'ın 15 gün önce kaybolup yenisi çıkarıldığı halde, paramparça olmuş ve yanmış cesedinden, 
hem de kaybolduğu bilinen eski kimliğinin sapasağlam çıkarılıp basına verilmesine kadar nice benzerlikler sırıtıyordu... 

Olayın hemen ardından El-Kaide bağlantısı ve İslami Terör saplantısı ise gizli güçlerin kirli emellerini ele veriyordu.. 

Arapça yayın yapan bir TV.programına Milli Gazete yazarı Ömer Korkmaz'la birlikte katılan Mısır eski İstihbarat Daire Başkanı Fuat Allan

" El-Kaide örgütü bitik bir durumdadır. Eğer gücü olsaydı, Afganistan'da ve çok daha güçlü tabana sahip Pakistan'daki, Amerikan hedeflerine bir eylem yapardı. Usame Bin Ladin, kendi hayatını zor korumaktadır. İstanbul saldırılarını El-Kaide'ye mal etmek, olayı çarpıtmaktır. 

Bu olaydan, İsrail kokusu yayılmaktadır. Çünkü İsrail, dünyada sarsılmış bulunan kredisini kurtarmaya çalışmakta ve mağdur rolü oynamaktadır. 
Geçmişte Mısır'da Kral Davut Otelini bombalayıp 18 Yahudiyi öldürenlerin de, MOSAD ajanları olduğu kesinlikle ispatlanmıştır". [4] 

İran sınırında yakalanan Yusuf Polat, intihar eylemcilerine: " Sen arabayı filan yere park edip uzaklaş" dendiğini, ama bomba yüklü arabaların, sürücülerle 
birlikte uzaktan kumanda ile infilak ettirildiğini söyledi". 

Ve yine aynı şahıs: " Biz ilk gün Amerikan hedeflerine de saldırılar planlanmış ve her türlü hazırlığı tamamlamıştık. Ama ne olduysa bunlar gerçekleşmedi. 
Her halde polisler bunları yakaladı!?." şeklinde laflar etti. 

İyi de, bu ABD hedeflerine katılan eylemciler kimdi?.. Polise yakalanmışlarsa diğer eylemler niçin önlenemedi? 

Gerçekten polis kayıtlarına böyle bir olay geçti mi? Yoksa Yusuf Polat'a hazır senaryolar mı söyletildi?.. 

Üstelik, bin türlü tantana ile Suriye'de yakalanıp getirilen ve orada dini eğitim gören çoğu çocuk 20 kişi suçsuz bulunup salıverildi?!.. 

Bu zavallı oldukları her halinden belli olan beyni yıkanmış kişiler, ölen konsolos Şort'un İngiliz Gizli Servisinin çok önemli bir elemanı ve özellikle Ortadoğu ve İslam üzerine strateji uzmanı ve sicilli bir Müslüman düşmanı olduğunu, ancak Bush ve Şaron yönetimleriyle ters düşüp bozuştuğunu nereden biliyorlardı? 

İstanbul saldırılarını gerçekleştiren tetikçiler, aynı gün Londra'da Bush'a karşı çok büyük çaplı bir protesto gösterileri yapılacağını, bu eylemler olunca 
dikkatleri başka yöne çekilen ve panikleyen kimseler yüzünden bu toplantının sönük kalacağını nasıl hesaplamışlardı? 

İnternette "ABD'nin en büyük müttefiği El-Kaide" başlıklı yorumunda Rızvan Enver, bugüne kadar El-Kaidenin kendisine isnat edilen hiçbir eylemi kabul etmediğini, bunun da El-Kaide için öne sürülen amaçlara uygun düşmediğini yazdı. [5] 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder