TÜRKİYE’DE 1946-1960 DÖNEMİ İKTİDAR-MUHALEFET İLİŞKİLERİ: CUMHURİYET HALK PARTİSİ (CHP) DEMOKRAT PARTİ (DP)’YE KARŞI. BÖLÜM 4
B. 1954-1957 DÖNEMİ İKTİDAR-MUHALEFET İLİŞKİLERİ
1950-1954 dönemini sonlandıran 2 Mayıs 1954.de gerçekleştirilen genel seçimler, DP tarihinin en büyük siyasi zaferi olmuştur. Bu seçimlerde DP aldığı
sandalye sayısıyla, adeta Mecliste tek parti haline gelmiştir. Seçimlerde DP, Türkiye genelinde oyların %58.42.sini alarak 503 milletvekili çıkarmıştır. Oyların %35.11.ini alan CHP 31 milletvekili, Cumhuriyetçi Millet Partisi (CMP) ise %5.28 oranında oy alarak 2 milletvekili çıkarmıştır (Şeyhanlıoğlu, 2011: 213). DP.yi ezici bir çoğunlukla yeniden siyasal iktidar yapan 1954 seçimlerinden sonra DP, tek başına iktidar olmanın verdiği avantajlarla ülke genelinde sürdürdüğü faaliyetlerde hesap verme zorunluluğunun olmadığına dair bir kanaat edinmeye başlamış (Okutan, 2011: 141), sert ve otoriter davranarak her türlü aykırı düşünceye karşı tahammülsüz ve muhalefeti ezici bir tavır takınmıştır (Özdemir, 1995: 215, aktaran; Demir, 2010: 227).
1954 seçimlerinde, CHP üç ilde (Malatya, Konya ve Sinop), CMP ise bir ilde (Kırşehir) çoğunluk sağlarken, geriye kalan diğer illerde seçimi DP kazanmıştır (Tunçay, 2000: 172). Ancak seçimlerin üzerinden henüz 48 saat geçmeden Kırşehir den milletvekili seçilen CMP Genel Başkanı Osman Bölükbaşı Meclis tarafından kınama cezasına çarptırılmıştır.
Ayrıca Bölükbaşı.nın memleketi olan Kırşehir, CMP.ye destek verdiği için 30 Haziran.da çıkarılan 5429 sayılı yasayla ilçe düzeyine düşürüldükten sonra Nevşehir e bağlanarak cezalandırılmıştır (Şeyhanlıoğlu, 2011: 284). Seçimlerin ardından 14 Haziran.da çıkarılan 6418 sayılı yasayla DP, Malatya.ya bağlı olan Adıyaman ı bu ilden ayırarak il haline getirmiştir. Bu yasayla CHP.nin güçlü olduğu Malatya cezalandırıldığı gibi, 1954 seçimlerinde DP.ye destek veren Adıyaman da ödüllendirilmiştir (Altaş, 2011: 98). 1954 seçimlerinden sonra DP, seçim işbirliğini önlemek amacıyla muhalefet partilerinin bir araya gelip karma liste oluşturmalarını yasakladığı gibi, muhalefet partilerinin devlet radyolarından yararlanmalarını da engellemiştir (Tunçay, 2000: 183). 1954 seçimlerinin ardından kurulan III. Menderes Hükümetide, I. Menderes hükümeti gibi kurulduktan sonra CHP.ye yakınlık duyan bürokratları cezalandırmaya yönelik girişimlerde bulunmuştur. DP iktidarı, 5 Temmuz.da profesörleri ve meslekte 25 yılını geçirmiş veya 60 yaşını doldurmuş yargıçları da kapsayan kamu görevlilerini geçici olarak görevden alma ve bir dönem sonra emekliye ayırma yetkisini hükümete veren yeni bir yasayı çıkararak, bürokrasinin yürütme üzerindeki baskını sona erdirmiştir (Taşyürek, 2009: 75).
1954-1957 yılları arasındaki dönemde, başta yabancı sermaye akıGının azalması ve yerli sanayinin ağır yatırımlara yetmemesi ve üç yıl boyunca süren
kuraklık nedeniyle ekonomide daralmalar görülmüştür (Şeyhanlıoğlu, 2011: 267). Ekonomik sıkıntıların başladığı bu dönemde, bir deliberasyon politikası izlenmiştir.
Bu bağlamda dış ticaret rejimi sıkı kayıtlar altına alınmış, ödemeler dengesi açığını kapatmak için ABD.den ek kredi talebinde bulunulmuştur (Tunçay, 2000: 183).
Ekonomide yaşanan sıkıntıların yanı sıra, Parti içindeki sert muhalefet de DP.nin işini zorlaştırmıştır. 29 Kasım 1955.te Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dış işleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlunun istifa ettirilmesinden sonra, Menderes de istifa dilekçesini vermiştir. Ancak DP milletvekili Mükerrem Sarolun geliştirdiği
formülle, Menderes.in kürsüye çıkarak ateşli bir konuşma yapması sağlanmış ve ardından tam kadrodan güvenoyu alınarak IV. Menderes hükümeti kurulmuştur (Şeyhanlıoğlu, 2011: 213). DP.nin otoriterleşme si bu hükümet döneminde de hızlanarak devam etmiştir. 1956.da 1940 tarihli Milli Korunma Kanunu fiyatları, mal ve hizmetleri denetlemek için tekrar yürürlüğe konmuştur. Aynı yılın Haziran ayında, Basın Kanununda yapılan değişiklikle hükümetin basın ve yayın üzerindeki denetimi artırılmıştır. Ayrıca seçim kampanyaları dışında yapılacak siyasal toplantılar yasaklanmıştır. Hükümet bu önlemleri alırken muhalefet de birleşme hazırlıklarına girişmiştir. CHP, Hürriyet Partisi (HP) ve CMP birleşmek için çalışmalarını başlatmıştır. DP Hükümeti, muhalefetin bu çabalarını da engellemiştir (Bingöl ve Akgün, 2005: 22-23). Hükümetin muhalif basını kontrol altına almak çabalarına da 26 Kasım 1957.de yayınlanan bir kararname ile bir yenisi daha eklenmiştir. Bu kararname ile gazete ve dergi kâğıtları nın tek elden ithali getirilmiştir. Bu şekilde gazetelerin kâğıt temini ve kullanacakları kâğıt miktarı da denetim altına alınmıştır (Demir, 2010: 527). 1955-1956 yılları Menderes.in siyasi hayatında son derece yoğun ve yıpratıcı yıllar olmuştur.
Menderes bu yıllarda bir yandan muhalefetle, diğer yandan Parti içi muhalefetle uğraşmıştır. Bu iki güce karşı mücadele ederken, siyasete DP den ayrılan milletvekillerinin kurduğu Hürriyet Partisinin katılmasıyla Menderes iyice yıpranmıştır. Menderes sağlıklı ve huzurlu bir siyaset ortamından umudunu yitirdiği bu günlerde, seçimlerden bahsetmeye başlamıştır (Demir, 2010: 234-325). 1958 Mayısında yapılması gereken seçimler 27 Ekim 1957.ye alınmıştır. 1950 dönemiyle başlayan ekonomik ve sosyal gelişmeler bu dönemde daha çok partiler arası sert ilişkiler ve mücadelelere yerini bırakmıştır. 1957 seçimlerine yaklaşılan dönemde ülkemizde muhalefet; İnönü.nün CHP si, Bölükbaşının başkanlığını yaptığı CMP ve Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu nun başkanlığındaki Hürriyet Partisinden oluşmaktadır (Şeyhanlıoğlu, 2011: 217).
C. 1957-1960 DÖNEMİ İKTİDAR-MUHALEFET İLİŞKİLERİ
Muhalefetin giderek güç kazanmaya başladığı 1957 seçimleri öncesinde, iktidara karşı yoğun bir kampanya başlatılmıştır. Oldukça yıpranmış bir görüntü ile
seçimlere giren DP.nin en çok eleştirilen uygulamalarının başında, DP.nin muhalefete yönelik sert tutumu gelmektedir. CMP Genel Başkanı Osman
Bölükbaşının tutuklanması, CHP Genel Sekreteri Kasım Gülekin göz altına alınması bu dönemde büyük tepki almıştır (Albayrak, 2004: 294-302, aktaran;
Bulut, 2009 b: 78). Menderes seçimlere giderken halkın dini duygularına hitap etmeyi ihmal etmemiştir. Genel seçimlerin öncesinde Menderes, yedi yıllık
iktidarları esnasında on beş bin caminin yapıldığını, Süleymaniye başta olmak üzere 86 caminin de onarıldığını söyleyerek halktan oy istemiştir (Taşyürek, 2009: 91). Ayrıca mitinglerde sanayileşmenin dört kat arttığı, kalkınma, büyüme ve inşaat alanındaki icraatları halkla birlikte gerçekleştirdiklerini dile getirmişlerdir. Seçimlerde, kısa bir süre içinde birçok kuruluşun açılışı gerçekleştirilerek, bir yandan tek parti dönemindeki ekonomik çöküşün hesabını sorma eğilimine girilmiş, diğer yandan DP iktidarları dönemindeki kalkınma hamlesinin halk tarafından takdir edileceği bir seçime girme gayreti taşımışlardır. DP enflasyona karşı tarım ürünlerine yüksek fiyatlar vermiş, çiftçilerin borçlarını ödemiş, böylece seçmen kitlesinin büyük bir bölümünü teşkil eden kırsal kesimdeki seçmenlere yatırım yapmıştır. Okul ve cami inşasına önemli oranda fon ayırması ve devlet radyosundan icraatlarını duyurabilmesi diğer partiler karşısında DP.yi ayrıcalıklı kılmıştı (Altaş, 2011: 111).
Cumhuriyet tarihinin en sert seçimlerinden olan 1957 seçimlerinde DP, ilk kez oy kaybına uğrayarak oy oranını %50.nin altına (%47.3) düşürmesine rağmen,
uygulanan çoğunluk sisteminden dolayı 424 milletvekili çıkarabilmiştir (Şeyhanlıoğlu, 2011: 217). Seçimlerde CHP de %41.12 oy oranıyla 178
milletvekili, CMP ise %7.08 oy oranıyla 4 milletvekili, HP de %3.84 oy oranıyla 4 milletvekili çıkarmıştır (1957 Yılı Genel Seçim Sonuçları, 2011).
1957 seçimlerinin ardından V. Menderes Hükümeti kurulmuştur. Bu dönemde CHP muhalefette kalmasına rağmen önceki dönemlere nazaran Meclis
içinde daha güçlü bir konuma gelmişti. Özellikle CHP.nin eski seçmen kitlesini meydana getiren ordu, bu dönemde CHP.nin arkasında daha kuvvetli durmuş, bu kitleye üniversiteler ve basın da eklenerek CHP.yi bu dönemde silik görüntüsünden uzaklaştıracakları nın sinyallerini vermeye başlamışlardır. DP ise bu dönemde arkasındaki geniş halk kitlesine güvenerek, CHP.ye karşı daha sert bir tavır takınmıştır. Her iki partinin birbirlerine bakışlarının keskin bir çizgiye oturduğu bu dönemde DP, CHP.yi iktidarı seçim yoluyla teslim etmekten hoşlanmayan ve bu nedenle kargaşa çıkarmaya çalışan bir zihniyet olarak görürken, CHP.nin algılaması ise cahil halkın DP tarafından kandırıldığı yönündeydi. Bu bakış açısı her iki tarafın da birbirlerine karşı hoşgörüsüz tavırlar içine girmelerine neden olmuştur (Altaş, 2011: 127). V. Menderes döneminin hemen başında, TBMM İç tüzüğünde değişiklik yapılarak, milletvekillerinin denetim olanakları kısılmış, dokunulmazlıkların kaldırılması kolaylaştırılmış, onlara verilebilecek cezalar ağırlaştırılmıştır. Seçimi izleyen 1958 yılında ise, bir önceki dönemde baş gösteren ekonomik bunalım iyice yoğunlaşmıştır. Birçok mal bulunmaz olmuş, kuyruklar ve karaborsa doğmuştur. Başbakan ilkbaharda ticari ilişkileri geliştirmek için bir Uzak Doğu gezisine çıkmış, ancak elde edilen sonuçlar çekilen sıkıntıların üstesinden gelinmesini sağlayamamıştır (Tunçay, 2000: 185). Daha önceki dönemlerde Hükümetin iktisadi büyümeyi sürdürmek amacıyla yabancı fonlar ödünç alma politikası, karşılığını yurt içindeki enflasyoncu politikada bulmuştur. Tarım sektöründeki yüksek gelirleri korumak için Hükümet, azalan dünya fiyatlarına rağmen çiftçinin ürününe yüksek fiyatlar vermeyi yeğlemiştir. Tarımsal sübvansiyonlar için basılan paranın, şehir sermayesinin su yüzüne çıkmaya başlayan hoşnutsuzluğunu hafifletmek amacıyla da etkili bir kısa dönemli önlem olduğunun ortaya çıkması, politika saptayıcılarının da hoşuna gitmiştir.
Ancak 1958.de %40.a varan enflasyon oranı, bürokrasinin daha belirgin olarak da askerlerin, gerçek gelirlerinde keskin bir düşüşten zarar görmelerine yol açmıştır.
1950-1954 döneminden sonra, aşırı değerli bir para politikası benimsenmiş, fonların özel kesime dağıtılacağı yerde git gide devlet işletmelerine yöneldiği bir
beceriksiz politikalar dönemi izlenmiştir. Ticaret sermayesi ile çiftçiler yüksek düzeyde kâr ederken, burjuvazinin bir bölümü sanayi kesiminin daha da
büyümesine olanaklı bir ortamı yaratmakta DP.nin başarısızlığa uğradığını düşünmeye başlamıştır. Düş kırıklığına uğramış aydınlarla İstanbullu iş adamları Hürriyet Partisi bayrağı altında birleşmişlerdir (Keyder, 1979: 58-59). 1957 seçimlerinden önce engellenen muhalefetin güç birliği, 1958 sonunda görülen partiler arası birleşmelerle gerçekleşebilmiştir. Ekim ayında Türkiye Köylü Partisi Cumhuriyetçi Millet Partisi.ne, Kasım ayında da Hürriyet Partisi CHP.ye katılmıştır. 12 Ocak 1959.da toplanan 14. CHP Kurultayında “İlk Hedefler Beyannamesi” kabul edilmiştir. Bu beyannameyle iktidardan, “partizanlığın kaldırılması, ikinci meclisin kurulması, seçim güvenliği, Anayasa Mahkemesi, Yüksek Hakimler Kurulu, memurların mahkemeye başvurma haklarının tanınması, basın özgürlüğünün Anayasa güvencesine bağlanması, üniversite özerkliği, Yüksek İktisat şurası kurulması, sosyal adalet kavramının Anayasaya girmesi” taleplerinde bulunulmuştur (Tunçay, 2000: 185). Sıralanan bu taleplere ve muhalefetteki güç birliğine DP nin yanıtı ise, Vatan Cephesini kurmak olmuştur. Vatan Cephesi.ne katılanların adları radyodan teker teker okunarak bu kişiler teşvik edilmiş ve hatta belli konumlarda yer alan bazı kiGiler katılması yönünde zorlanmıştır (Bingöl ve Akgün, 2005: 23).
17 Şubat 1959.da Menderes.in başkanlığında Londradaki Kıbrıs görüşmelerine giden delegasyonu taşıyan uçak Londra yakınlarında aşırı sisten dolayı düşmüştü. 14 kişinin şehit olduğu bu uçak kazasında Menderes.in yara almadan kurtulması, iktidar ve muhalefet arasında bir yumuşamaya yol açmıştır. Ankara Garında Menderesi, Bayar ve İnönü.nün de bulunduğu devlet erkânı ve büyük bir kalabalık coşkuyla karşılamıştır.
İnönü nün Menderesi tren garında karşılaması ve ona geçmiş olsun dileklerini iletmesi iktidar-muhalefet arasındaki çatışmanın bir süreliğine yumuşamasına neden olmuştur. Menderese DP.nin ileri gelenlerince İnönü.ye nezaket ziyaretinde bulunması yönünde telkinlerde bulunulmuştur. Ancak bu girişim Bayar tarafından “CHP.ye güven olmaz” gerekçesiyle engellenerek, iktidar-muhalefet arasındaki yumuşama sürecine son verilmiştir (Altaş, 2011: 133).
Bu sıralarda TBMM düzenli olarak toplanamadığı gibi, toplandığı zamanlarda da ya toplantılar kısa sürmüş, ya da iktidar-muhalefet arasındaki kavgaya varan gerginlikler yaşanmıştır. Bu durum muhalefetin faaliyetlerini daha çok Meclis dışına kaydırmasına yol açmıştır. Nitekim İnönü, Nisan 1959.da Ege illerini kapsayan bir propaganda gezisi düzenlemeye karar vermiştir. İnönü.nün bu geziyi Büyük Taarruz.da Yunan Başkomutanı Trikupisi esir aldığı Uşak ta başlatması DP lilerin tepkisini almış ve İnönü Uşaktan İzmir e giderken DP.li kızgın kalabalığın saldırısına uğramış ve başından yaralanmıştır. Sonradan Uşak Olayı olarak tarihe geçecek bu olaydan sonra iktidar-muhalefet ilişkileri iyice gerilmiştir. 1960 yılında da politik durumu normalleştirmek ve iktidarla muhalefet arasında olumlu bir ilişki kurmak oldukça zorlaşmıştır. 1960.ın başında İnönüyü Kayseri.ye götüren trenin yetkililerce durdurulup, İnönü.den Ankara.ya geri dönmesi istenmiştir. Ancak İnönü nün bu teklifi kabul etmeyerek, yoluna devam etmesi iktidarı zor durumda bırakmıştır. (İnan, 2007: 121). Bu dönemde iktidar muhalefeti “ihtilal kışkırtıcılığı”yla, muhalefetse iktidarı bir “istibdat idaresi kurmakla” suçlamıştır. Bu dönemde CHP.nin 15 Mart.ta Güney Kore Diktatörü Syngman Rhee.ye karşı ayaklanmaların başlamasını, basına örnek alınması gereken bir davranış gibi yansıtması iktidar-muhalefet arasındaki gerginliği iyice artırmıştır. DP Meclis Grubu 18 Nisan 1960.da, CHP.nin yasadışı yöntemlerle siyasal mücadele yaptığını, bir kısım basın organlarının da onu bu yolda desteklediğini ileri sürerek tamamı DP.li 15 kişilik bir soruşturma kurulu olan Tahkikat Komisyonunu kurmuştur (Tunçay, 2000: 186). Bu Komisyonun kararları kesin nitelikte olup, Komisyonun kararlarına karşı başvurulacak bir üst makam öngörülmemiştir. Komisyona bütün yayınlara sansür koymak, her türlü toplantıyı ve siyasal eylemi yasaklamak gibi birçok olağanüstü yetki verilmiştir (Kongar, 2006: 154).
Muhalefeti ve basını soruşturmakla görevlendirilen, gazete kapatılması ve hatta muhaliflerin tutuklanmasına kadar varabilen geniş yetkilerle donatılan bu
Komisyona, muhalefetin tepkisi gecikmemiştir (Okutan, 2011: 146). Tahkikat Komisyonunun oluşturulması için hazırlanan önergenin Meclis görüşmeleri
esnasında, İnönü.nün yaptığı konuşma, 27 Mayıs.ta yapılacak askeri müdahalenin de ilk işaretini teşkil etmiştir. İnönü Meclis konuşmasında şöyle demiştir: “Eğer bir idare insan haklarını tanımaz, baskı rejimini kurarsa, o memlekette ihtilal behemehâl olur. Böyle bir ihtilal dışımızda, bizimle münasebeti olmayanlar tarafından yapılacaktır. Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam. şimdi arkadaşlar, Şartlar tamam olduğu zaman milletler için ihtilal meşru bir hak olarak kullanılacaktır” (Tunçay, 2000: 187). Bu konuşmanın yapıldığı gün kurulan Tahkikat Komisyonu, muhalefetle basın aleyhinde ortaya atılan iddiaları soruşturmak üzere görevlendirilmiş ve soruşturmalar bitene kadar bütün siyasi toplantılar yasaklanmış, Meclis görüşmeleri ve önergelerin Resmi Gazete dışında hiçbir yayın organında yer almamasına karar verilmiştir. Tahkikat Komisyonu Meclis.ten aldığı bir kararla Meclis.teki görüşmeleri yayınlayan gazetelere karşı tedbirler almış ve Komisyona karşı çıkan nitelikteki yazılara yer veren dergi ve gazeteler kapatılmıştır (Dilipak, 1990: 251). Daha sonra da 27 Nisan 1960.da Tahkikat Komisyonunu ek yetkilerle donatan bir yasa çıkarılmıştır. Bu yasayla Tahkikat Komisyonu, sivil ve askeri savcılarla yargıçların tüm yetkilerine sahip olmuş, istediği ev ve kuruluşu basarak, öngördüğü bilgi ve evraka el koyabilecek, gazeteleri toplatabilecek ve hatta matbaalarıyla birlikte kapatılmasına karar verebilecek yetkilere kavuşturulmuştur. Komisyonun kararlarına karşı gelmenin veya kararlarının savsaklanması nın ise üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması öngörülmüştü. Bu yasanın kabulünden sonra 12 CHP millet vekiline 3 ile 6, İnönü.ye de 12 oturum Meclis.ten çıkarılma cezası
verilmiştir. İnönü.nün 18 Nisan daki konuşmasının Meclis tutanaklarından silinmesine karar verilmiştir. Oturumlardan çıkarılma cezası alan milletvekillerinin direnmesi üzerine, söz konusu milletvekilleri Meclis Genel Kurulu Salonundan polis zoruyla çıkarılmıştır (Toroğlu, 2007).
5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder