12 Ekim 2018 Cuma

PKK - CUMHURİYETİ VE AK-PARTİ., BÖLÜM 1

PKK - CUMHURİYETİ VE AK-PARTİ.,  BÖLÜM 1



PKK Cumhuriyeti 
Faruk Arslan 

İçindekiler  Önsöz .............................................................. 27 

Giriş  PKK Cumhuriyeti ........................................................ 27 

 Birinci Bölüm 

Yeşil’in Pkk Macerası .................................................... 27 

İkinci Bölüm 

Gayretullah’a Dokunur Zulüm ....................................... 27 

Üçüncü Bölüm 

Pkk Dolu Rüyalarım ....................................................... 27 

Dördüncü Bölüm 

PKK’lı Çocuk Askerler .................................................... 27 

Beşinci Bölüm 

Zerdüştlük Özentisi ........................................................ 27 

Altıncı Bölüm 

Pkk’ya İhale Edilen Yeni Görev .................................... 27 

Yedinci Bölüm 

KCK: Paralel Devlet ....................................................... 27 

Sekizinci Bölüm 

PKK’yı Ancak Kürt Aydınları Bitirebilir ....................... 27 

Dokuzuncu Bölüm 

PKK Başarabilir mi? ...................................................... 27 

Onuncu Bölüm 

PKK ve KCK Nereye Koşuyor? ..................................... 27 

Son Söz: Kardeşiz .......................................................... 27 


FARUK ARSLAN  Kimdir? 

Toronto’da York Üniversitesinde Liberal Sanatlar ve Profesyonel Eğitimleri Honour Sosyoloji alanında mezun oldu . Sosyoloji, Uluslararası İlişkiler, Sosyal Hizmetler, Gazetecilik ve İletişim alanlarındaki yüksek öğrenim kursları için öğretim üyesi ve sosyal araştırma uzmanıdır, lisans ve lisanüstü eğitim alan öğrencilere Kuzey Amerika Eğitim sistemine uygun konsept ve kalitede yüksek eğitim ve öğretim modeli sunmakta, kitap, makale ve şiir yazmakta, seminer ve konferanslar vermekte, aynı zamanda sosyal sorunlarda danışmanlık hizmetleri 
önermektedir. 

Toronto Belediyesi’nin Sosyal Planlama Departmant’ının Yeni Gelen Kadınlar Merkezi ile ortaklaşa yürüttüğü ‘Kazanım’adlı projede Sosyal Araştırmacı, Sosyoloğdur. Kanada’nın Wilfred Laurier Üniversitesi Social Work 
Fakültesinde Master of Sosyal Work yapmıştır, Pskikoloji Uzmanı olarak Kanada devlet kurumunda psikoterapist olarak görev yapmaktadır ve Wilfred Laurier Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisidir. Kısa adı MANA (Media Asembly of North America) olan Kuzey Amerika Medya Birliği’nin kurucu başkanı ve halen genel 
sekreteridir. Kanada’da yayınlanan Canadatürk ve Çorum yerel gazetesi Türkiye’de Manşet’de köşe yazarıdır ve Kanada Türk Ticaret Odası’nın Business Platform adlı İngilizce haber bültenini Genel Yayın Yönetmeni olarak 
çıkartmaktadır. Kanada’nın Ontario Eyalet’inde Kayıtlı Sosyal Hizmetler görevlisidir (Registered Social Worker). 

   Arslan, 12 Nisan 1969'de Ankara’da doğdu. Alanya nüfusuna bağlı olmakla beraber aslen Çorumludur. 3 yıllık GATA Sağlık Astsubay Hazırlama Okulu’ndan 1986'da mezun oldu. Sağlık Astsubay Sınıf Okulu’dan mezun olmaya 3 ay kala 1987'de ayrıldı. Azerbaycan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünü bitirdi ve Hazar’ın Statüsü konusunda tez yazarak 1997'de ‘Uluslararası Hukukçu’ ünvanını kazandı. Kanada’da Centennial College’den 2008’de ‘Sosyal Toplumcu’ diploması ile mezun oldu. 

Toronto Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı devlet okullarında Toronto ve Kitchener’da talep kadrolu öğretmen olarak Türkçe dersleri vermektedir. Azerbaycan Gazeteciler Cemiyeti, Ankara Diplomasi Muhabirleri Derneği, Kanada 
Etnik Gazeteciler Derneği ve Ontario Sosyal İşçiler Koleji ile Derneğinin üyesidir. 

Evli ve iki çocuk babası olan Arslan, Kanada ve Türk vatandaşı olarak Kanada’da gazetecilik ve akademik yaşamını sürdürüyor. Arslan, iyi derecede İngilizce, Almanca ve Azerbaycan Türkçesi biliyor. 

GAZETECİLİĞİ 

Orta Asya’ya Zaman Gazetesini kurmaya 17 Şubat 1992'de giden 19 kişilik ilk ekibin içinde yer aldı. Azerbycan Zaman’a bölge büroları kurma görevini 1995'e kadar yürüttü. Aynı zamanda Azerbaycan Zaman’da haber ve yazı dizisi yazmaya başladı, Karabağ, Çeçenistan ve Abhazya savaşlarını yakından takip etti. 1995 ile 1996 arası Azerbaycan Zaman’da aktif gazeteciliğe yoğunlaştı. Hazar’ın enerji rezervleri ile ilgili yazdığı 3 binden fazla haber ve makale Türk ve yabancı basında yayımlandı. 

Azerbaycan Zaman Gazetesi’nin her biriminde dağıtımdan reklama, bürolar, matbaa gece sorumluluğundan, muhabirlik, haber müdürlüğü ve köşe yazarlığına kadar her alanında yaptı. 1995 ile 1998 arası CHA Azerbaycan 
temsilciliğini 3 yıl yürüttü. Üç yıl arka arkaya en fazla haber yazan CHA muhabiri ödülünü aldı. 2 yıl süresince Türkiye’de yayımlanan Zaman gazetesinde Bakü Mektubu adlı köşeyi yazdı. Azerbaycan’da yayımlanan 60 bin tirajlı ilk çocuk gazetesi Tomurcuk’un kurucularından oldu. Ersin Demirci yönetiminde ki Azerbaycan Zaman’da ülkenin en popüler yazarları Bahtiyar Vahapzade ve Rafael Hüseynov’u, en iyi televizyon gazetecisi Gulu Muharremli ve daha on meşhur yazarı köşe yazısı yazmaya ikna etti ve yazarlar sorumlusu oldu. 
1997'de Azeri başyazarlardan Rafael Hüseynov ve rahmetli Bahtiyar Vahapzade’nin ortaya attığı Avrasya Diyalog Platformu ve Dergisi köprüsü önerisi ve Avrasya oluşumunun Eylül 1999'da Bakü’de yapılan ilk kuruluş 
toplantısında hazır bulundu. Ağustos 1998'den itibaren Zaman gazetesinde 2000 yılı sonuna kadar Ankara’da diplomasi, ‘Yurtdışı Baskılar’, dış politika, enerji ve başbakanlık muhabirliğini yürüttü. 14 ülkede basılan Zaman’lara yönelik özel araştırma dosyaları hazırladı. Türk dünyası özel muhabirliği yaptı. Kırka yakın ülkeyi gazeteci ve fotoğrafçı olarak gezen Arslan, dış politika, diplomasi, Türk dünyası, Rusya, Almanya, Orta Doğu, Avrupa Birliği ve enerji politikaları konularında uzmanlaştı. 

2000-2001’de Kanada Zaman gazetesi temsilciliği görevini üstlendi, Toronto muhabiri olarak çalıştı. Kanada Türklerinin posta ile dağılan ücretsiz haber dergisi Sunrise’ı kurdu ve bir yıl boyunca editörlüğünü yürüttü. 
1998-2004 periyodunda Ali Alperen mahlasıyla sırasıyla Muhsin Yazıcıoğlu’nun kurduğu Büyük Birlik Partisi’nin yayın organları Gündüz, Muhalif, Gelecek Gazetesi, Hür Gelecek gazetelerinde Türkistan adlı köşeyi yazdı. 2008 
başından itibaren ise Alperen Ocakları’nın online medyası olan Milli Ocak haber portalında 9 yıllık müstear dönemine son vererek kendi ismiyle 2011 yılına kadar köşe yazısı yazdı. 2004 yılllarında Metafizik Magazin dergisinde yazıları yayınlandı. 2004’den beri Kanada’da beş bin tirajla yayımlanan Canadatürk’te aralıksız olarak, 2006’dan beri Almanya’da yayımlanan Platform dergisinde köşe yazarlığı yapıyor. 2000’den 2006'ya kadar aralıksız her gün makaleler yazarak, sonsaniye.net gibi çeşitli İnternet medyasında köşe yazılarıyla haberciliğini 
sürdürdü. 

KİTAPLARI 

Ergenekon örgütünü tüm yönleriyle 2001'den beri sık sık yazan ve ortaya çıkartan ilk gazetecidir. 2005 yılında yazdığı ‘Vadi’nin Şifresi Çözülüyor’ adlı kitabı, eski Ergenekon’dan yeni Ergenekon’a geçilen süreci deşifre 
ettiği için Ergenekon çetesi tarafından toplatılmıştır. Ergenekon’un karakutusu Tuncay Güney’i ilk defa Toronto’da bulan, röportaj ve haberleriyle 2006 ve 2007 yıllarında meşhur eden isimdir. Ölüm kuyuları ve Asit kuyuları olarak bilinen JİTEM kuyuları, Arslan’ın Karakutu Tuncay Güney kitabında verilen bilgiler savcılık tarafından ihbar ve delil kabul edilerek açılmıştır. Halen Mason Bektaşiler kitabı, ABD, İngiltere ve Türkiye’de üniversitelerde doktora tezi konusu olarak incelenmektedir. Hazar’ın Kurtlar Vadisi kitabı, Türkiye Enerji Bakanlığı tarafından en değerli enerji araştırması olarak taltif edilirken, Türkiye’de Bakü Ceyhan petrol boru hattı ve Kafkasya ve Azerbaycan’da Hazar bölgesinde enerji politikaları konusunda master ve doktora yazan öğrencilerin ana kaynak eseri oldu. Arslan, 4 Kasım 2000’den beri Kanada’da ikamet ediyor. Bu süre içinde 
Türk vatandaşlarının yararlandığı sosyal sorumluluk projelerinde aktif olarak görevler aldı. Sunrise Eğitim Vakfı’nda Kasım 2000’den Ağustos 2003’de kadar Türk toplumunun eğitimsel, kültürel, dini ve sosyal etkinliklerini organize etti, bülten çıkardı, toplumun sosyal sorunlarıyla sosyal toplum görevlisi olarak ilgilendi. 

Yayımlanmış Eserleri: 

. Matrix’in 11 Eylül Kurgusu, Q-Matris Yayınevi, Nisan 2004. 
. Hazar’ın Kurtlar Vadisi: Petrol İmparatorluğunda Güç Savaşları, Karakutu Yayınları , Nisan 2005, Ağustos 2006. 
. Net Kırılma: Evenjelik Harbin Kurgusu, Karakutu Yayınları, Nisan 2005. 
. Petrol Satrancı, Lulu Publisher, Nisan 2006. 
. Kanada’ya Gelmenin Yolları-Kurtar Bizi Kanada, Lulu Publisher, Haziran 2006. 
. Mesih’in Hızır’ı Barnaba: Hristiyanlığın Gizli Tarihi, Karakutu Yayınları, Kasım 2006. 
. Keşmir’de Hz. İsa Efsanesi, Karakutu Yayınları, Aralık 2006. 
. Vadi’nin Şifresi Çözülüyor,Evreca Yayınevi, Temmuz 2005. Toplatıldı. 
. Kurtlar Vadisi Fenomeni, Lulu Publisher, Eylül 2006. 
. Karakutu Ergenekon’un Karanlık İsmi: Tuncay Güney, Karakutu Yayınları, Kasım 2008. 
. Mason Bektaşiler, Karakutu Yayınları, Nisan 2009. Mayıs 2010. 
. Van Gölü Canavarı JİTEM. Lulu Publisher, Mayıs 2011. 
. Gurbette Aykırı Konuşmalar, 15 Tarihi Röportaj. Lulu Publisher, Haziran 2011. 
. Türkistan ve Ötesi, Gezdiklerim, Gördüklerim. Lulu Publisher, Temmuz 2011. 
. Biladı Ekrad Kürdistan, Nisan 2014. Öteki Adam Yayınları. 
. Teşkîlât-ı Ergenekon, Lulu Publisher, Ağustos 2011. 
. Tevhid Eri Barnaba, Öteki Adam Yayınları, Ağustos 2014. 
. PKK’nın Çocuk Askerleri, Öteki Adam Yayınları, Haziran 2014. 

Önsöz 

Ergenekon, AK Parti ile Anlaşma yapıp Hizmet Hareketi’nin ‘ Paralel Devlet ’ yalanıyla hedef haline getirirken, Kürt sorununda Devlet ayarlarını da 1993 dönemine döndürdü ve asıl paralel devleti MİT eliyle kurdurdu. 
Dağa çıkartılan ortaokul ve lise çağındaki 2350 çocuk, üniversitelerden toplanan toplam 6 bin yeni genç militan adayı çocukla herhalde barış sürecine katkı hazırlığı yapmıyorlar. Son bir yıldır daha fazla dağa çıkanlar, daha fazla çocuk kaçırmalar oluyor. PKK terör örgütüne halk desteği bilinçli olarak arttırıldı. PKK’nın barış adı altında tek muhatap yapılmasını Türk milleti af etmeyecektir. 

Eğer gerçekten bir barış süreci olsaydı, dağdan terörist inseydi, elimizden gelen herşeyi yapmaya hazırdım. Ancak görünen köy kılavuz istemiyor, 2012’de bitirilen PKK canlandırıldı, 6 bin genç dağa zor kullanılarak kaldırıldı. 
Ülkemize çok pis bir oyun oynanıyor. Birileri AK Parti’yi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olma hırsını kullanarak PKK terör örgütünü güçlendirdi, bunun adına da ‘çözüm süreci’ dedi. Gördük ki barış yok, 
tam tersine topyekün bağımsızlık savaşı için ciddi bir hazırlık yapılıyor. 

Barış süreci çoktan kördüğüm oldu ama kime gam! Terör örgütü yol kesiyor ve devlet açamıyor yolu. 16 askerimiz yaralandı, kimsenin umrunda değil. Bu süreçte AK Parti milleti kandırdı. Kütahya Bağımsız Milletvekili, eski AKP’li İdris Bal, 2013 yılı Mart ayında hazırladığı terör raporu ile terör örgütünün güçleneceğini ve meşrulaşacağını ifade ettiğini ve hükümeti uyardığını hatırlattı. Nitekim öyle oldu, PKK mahkeme kurdu, vergi topluyor, Askere adam 
alıyor, infaz yapıyor. 1993’deki gücüne ulaştırıldı. Ahir zamandaki kıyamet savaşı sanki kurgulanıyor. PKK il görüşmeleri artık Hükümet adına üç bakan Beşir Atalay, Bekir Bozdağ ve Efkan Ala yürütüyor. Erdoğan’ın Öcalan 
ile Mudanya’da gemide yaptığı yüzyüze pazarlıkta özerklik vaadinde bulunduğu ileri sürülüyor. Öcalan, aynı gemide CIA ve MOSSAD yetkilileri ile de görüşmeler yaptı. Bu sır saklanıyor. 

Bu feryada kim kulak verecek bilmiyorum, sanki bir savaş varmış gibi 6 bin üzerinde gencin dağa gönderildiğini kaçırılan çocukların aileleri söylüyor. Diyarbakır’da PKK’nın kaçırdığı çocuklarının geri getirilmesi için 2014 
Haziran'ında oturma eylemi yapan aileler, 6 binin üzerinde üniversite ve lise öğrencisiin dağda olduğunu teyit ettiler. 

1993 sisteminde Ergenekon’a çalışan komutan ve polisler, PKK ile ortak yürüttükleri uyuşturucu ticaretini milyarlarca dolara çıkarmışlardı. Şimdi o günlere geri dö-nüyoruz. Örtbast edilen KCK soruşturmasında tutuklanıp 
serbest bırakılan 2000 kişiden 500'ünün MİT görevlisi Özel Harp elemanı olduğunu unutmayalım. Savcı Zekeri-ya Öz, Panzehir belgesinde ortaya çıkan gerçeğe göre, Özel Harbin en iyi subaylarının KCK’da üst düzey komu-
tan olduğunu twitter’dan yazdı. Çocukları onlar eğitiyorlar. 

Dört ülkede Büyük Kürdistan kurdurulması ihalesi verilen MİT ama bunu yapacak KCK tüzüğünü yazan Alman BND’den Prof. Ude Steinbech olduğunu biliyoruz. Öcalan ile Ankara arasında arabuluculuk yapabilirim önerisini 1993'de yapacak kadar Öcalan ile sıkı fıkı dost olan Steinbech, 1994’den beri ülkemize giremiyordu, yasaklıydı. 
Peki, neden şimdi Alman Ergenekonu Kılıç’ın lider isimlerinden Steinbech ile Ergenekon tekrar işbirliğine başladı? Neden MİT’in yardımıyla Kuzey Suriye’de Kürt devleti kuruldu? Orada gerçek bir devlet yapılanması var. 

KCK’yı organize eden MİT, MOSSAD, CIA ve BND konsorsiyumudur. 

‘Absürt Cemaatın polisi’ yaftasıyla Türk polisinin Kürt sorununda bertaraf edilmesinden sonra sıra Türk ordusuna geldi. Bu CIA, BND ve MOSSAD planıydı, uyanalım ve büyük oyunu artık görelim. Sözcü gazetesi, Öcalan ile anlaşan 
Erdoğan’ın Türk askerini Güneydoğu’dan geri çek-tiğini yazdı, Jandarma’nın yapısı da değişiyor. Yerel yönetimlere kendi güvenlik sistemini, polis ve ordusunu kurma yolu açılıyor. 

Peki, Türk Polislerinin Kürt sorunu çözümünde Elimine edilmesi kimin planı olabilir? 

A) Dış Güçlerin 
B) Erdoğan’ın 
C) Ergenekon’un 
D) CIA, BND ve MOS-SAD’ın! 
E) Hepsinin. El Cevap: Hepsi. 

   Dağa kaçırılan Kürt çocuklarının son bir yıldır İstanbul varoşlarından toplandığını öğrendim. Polis Akademisine fesat yuvası diyen acaba bir müstamleke gazetesi mi, yoksa Türk medyası mıdır? O halde Polis Akademisini kaldırmak isteyenlerde dış güçlerdir! 

Madem doğuda silahların gölgesi kalkmadı, 2350 çocuk dağa militanlık için çıkarıldı, bu barış süreci neye hizmet ediyor? Yoksa tek amaç başından beri özerklik miydi ve Erdoğan buna onay mı verdi? Şırnak Valisi, yol kesenlere 
engel olacağına barış için Erdoğan’a ve bu konuda ciddi gayretleri olan Abdullah Öcalan’a minnetdarlığını sundu ve barış sürecini takdirle karşıladı. Eskiden Osmanlı da şekavet ehliyle arasıra masaya oturur, pazarlık eder, hatta 
Celâli reislerine olduğu gibi paşalık bile verirdi ama işin cılkını bu denli çıkarmadılar! Barış sürecinin suyu çocukların dağa kaçırılması ile çıktı. 

Erdoğan, yol kesme ve çocuk kaçırma işini de Öcalan’a çözdürüp, sakın ola aralarında Mudanya’da gerçekleşen skandal özerklik pazarlığını örtbastı için PR yapmaya çalıştı! Barış sürecinin devam edemeyeceğini fark etti. 
Unuttukları bir gerçek vardı: Çocuk hakları. Sierra Leone iç savaşında çocuk asker kullandığı için eski Liberya Devlet Başkanı Charles Taylor uluslararası mahkeme tarafından savaş suçlusu ve insanlığa karşı suç işlemekten 2012’de suçlu bulundu. Benzer suçu Öcalan ve komutanları kırk yıldır işliyorlar. Utanmadan birde milletvekili olmayı umuyorlar. PKK’nın çocuk askerleri suçu, Kandil’in komutanlarını ömür boyu parmaklıklar arkasına gönderir, ülkemizde bugün olmasa bile yarın elbet Avrupa’da hapise sokmaya yeterde artar bile… 

İşte PKK’nın Çocuk Askerleri kitabımı, yakın gelecekteki savcıların dikkate alması için delil niteliğinde bir suç duyurusu yapmak için yazdım. Zulme uğramış Kürtlerin demokratik haklarına saygı duymak başka şey; yol keserek, çocuk kaçırarak devlete şantaj yapmak çok daha başka. Çocukları, ölüm makinesi haline getirdiler. Kendi yayın organlarında propagandasını yaptılar. PKK’nın bugün yarısı çocuk, ders sırasından, oyundan alınıp militan yapıldılar. Abdullah Öcalan ve diğer PKK liderlerinin sonu Nazi subayları gibi, tıpkı Charles Taylor 
gibi mi olacaktır? Olmalıdır… 

Kürt sorununda akıl tutulmasına son verilerek nihayet Osmanlı formülüne geri dönüldüğü yanılsaması 21 Matt 2012’den itibaren PKK elebaşısının Nevruz konuşması ile oluşturuldu. Silahların gölgesi kalkıyor ve millet sisteminin öngördüğü haklar güya Kürt toplumununa veriliyordu. Ancak PKK Cumhuriyeti mi kuruluyor sorusu kafaları karıştırıyordu. Beklentiler çok yüksekti. KCK’nın kurduğu paralel devlet yapılanması ve açılan dava ne olacak, PKK’lılar gerçekten silah bırakacak mıydı? Terör sorunu bitiyor mu, yoksa ayrılıkçı terör siyaset ile ülkemizi bölmeye mi çalışıyordu? Maalesef olmadı. PKK, bu süreçten güçlenerek çıktı, çıkıyor. 

18 Ekim 1525 tarihli Kanuni Sultan Süleyman’ın fermanında egemenlik alanı dile getirilirken Kürdistan ifadesi kullanılıyordu. Türk milliyetçileri Kürdistan kelimesi tabusunu artık yıkmalıydı. Bilad-ı Ekrad: Kürt diyarı demektir. Bu isimle bir kitap yazarak barıştan yana olduğumu vurguladım. Kürdistan, tarihi bir realite ve gerçekliktir. Kürt sorunu, aslında II. Mahmut’la (1808-1839) başlayan modernleşme ve merkezileşme çalışmaları sırasında, Kürt bölgelerinin özerk statüsü kaldırılmasıyla başlamıştır. Dörtyüz yıl boyunca Kürt beylerinin yönettiği Van ve Diyar Bekir adlı iki ayrı vilayete bağlı sancaklar, aşiretlere verilmiş emirlikler, tımara verilmiş otonom bölgeler vardı. Musul ana eyaletti. 19. yüzyılın ikinci yarısında tapular dağıtıldı, bazı şeyhler ve ağalar aslan 
payını aldı, zulüm, adaletsizlik arttı. Önce Ermeniler isyan etti. İsyanların ardı arkası kesilmedi. Osmanlı’nın Kürt beylerini yenilgiye uğratması ve bu Kürt Emirliklerini ortadan kaldırması beklendiğinin tersine, bölgedeki kontrolünü kolaylaştırmamış, ortaya çıkan yüzlerce başı boş aşiret nedeniyle zorlaştırmıştır. PKK, son Kürt isyanıdır. 

İngilizlerin ünlü yazarı William Şekspir, “beklentisi yüksek olanların kalplerinin kırılması kaçınılmazdır” mealinde kelam etmiş vaktiyle. Beklentisizlik Sufi İslam kültürünün de ana eksenidir. “Terki dahi terketmek” Nakşilerin dillere pelesenk sözüdür. Toplumu beklenti içine sokmak ürkütücüydü. Kamuoyuna aşırı pompalanan barış umudu soruna vakıf her aydını korkutuyordu. “Balon patlayacak ve düş kırıklığı yaşıyacağız” diye endişeliyim. 

PKK’dan ayrı düşünülemez hale getirilen Kürt sorununda inisiyatif PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın cebine kondu. 

Gerçekten ilk defa milli bir süreç mi yürütüyoruz? Yoksa stratejisi yıllar öncesinden yazılmış bir filmin kusursuz tiyatrosu mu seyrettiğimiz? Öcalan’ın müdafaasına soyunduğu ve mesajının içinde iki kere tekrarladığı 
“Misak-ı Millî davası” yeni dönemin önemli işaretlerinden biriydi. 

   21 Mart 2013 Nevruz’unda kullandığı barış dili nedeniyle yüceltilen Öcalan’ın sızdırılan İmralı tutanaklarındaki firavun kişiliği unutuldu. Öcalan’ın konuşmasını sanki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kürt sorunu Başdanışmanı, AK Parti Milletvekili Doç. Dr. Yalçın Akdoğan yazmıştı! Daha 2012’de MİT’in işgüzarlığı ile 4. Zerdüşlüğe soyundurulan Öcalan, bu sefer yıkılması mümkün olmayan bin yıllık İslam kardeşliğinden dem vuruyor. Gelde samimiyetine inan! ‘Sulhda hayır vardır, hayır sulhtadır’ çıkışıyla önalan Fethullah Gülen Hocaefendi olmasa pek çoğumuz bu suni sürece güvenmeyeceğiz. Zaten cesaret edip, risk alıp başka 
konuşan ne cemaat lideri var nede konuşan gerçek Kürt kökenli sivil akil adamlar. PKK’nın silahlarının gölgesi, korkusu devam ediyor. 

‘Zamanı doğru okumak’tan söz ediyor Öcalan. Kendi ‘okumasına’ göre mevcut koşullar ‘silahlı mücadele’ döneminin bittiğini söylüyor. Öcalan biliyor ki ya gelişen koşullara kendini uyarlayıp barış yapacak ya da Kürt siyasal hareketi toplumdan, bölgeden, dünyadan kopup, yok olmasa bile marjinalleşecek. Irak Kürtleri devlet olurken, Suriye Kürtleri Esed’e karşı dünya ile birlikte hareket etmeye başlamışken PKK’nın silahı, Öcalan’ın ve Kürt siyasal hareketinin sırtında bir yük. Çözüm süreci, bu anlamda genel Kürt siyasetinde Öcalan’ın ‘küllerinden 
doğma’ girişimi. PKK Cumhuriyeti’ne giden yol tavizkar olmasını gerektiriyor. 

Öte yandan on yılı aşkın bir süredir Kürt sorununa yönelik atılan adımlar, inkâr ve asimilasyon politikalarına demokratikleşme, çoğulculuk, dindaşlık ve stratejik ortaklık adına son verilmesi karşısında ‘silah’ anlamlı bir tavır olmaktan zaten çıktı. Buna paralel olarak 2007’den itibaren Kürt siyasal hareketinin Türkiye siyasetine Meclis üzerinden entegre olması PKK’yı iyice anakronistik hale getirdi. KCK yapılanması PKK’nın silahlı mücadeleden, silahların gölgesinde siyasal sürece katılma ve siyasal aktöre dönüşme arayışını yansıtıyordu. 

Sonuçta, uzun zamandır PKK’nın silahlı mücadelesini gerektirecek, haklılaştıracak bir durum kalmadığı ortadaydı. Öcalan bunu Nevruz konuşmasında itiraf etti. Şimdi sorun; işi, işlevi biten PKK’yı ne yapacağıydı. 

Öcalan ‘yeniden doğmaya’ çalışırken Kürt siyasal hareketine ‘kaybetmediniz, başardık’ mesajı veriyordu. Türklere ‘İslam bayrağı’ altında toplaşmaktan, birlik ve beraberlikten, kardeşlik hukukundan söz ediyordu. ‘Yeni Türkiye-Yeni Ortadoğu’ sözleriyle iktidar partisine ‘ortak vizyon’ mesajıgönderiyordu. Yani ciddi ciddi ‘siyaset yapan’ bir Öcalan vardı Nevruz miladı ile karşımızdaydı. Gerçekten samimiydi? 

Ayrıca, Marxist-Stalinist bir jargondan ‘medeniyetçi’ bir dile sarılmıştı. Bu toprakların medeniyet birikimine ve vizyonuna dayanan bir ‘yeni model’ arayışından söz ediyordu. ‘Özüne ve aslına dönen Anadolu ve Kürdistan 
halkı’ için ulus devlet ötesi, yerli, medeniyetçi bir model… 

Bu arada Kürt sorununa aşırı milliyetçi yaklaşan Kurtlar Vadisi Pusu dizisinde kim kahraman, kim hain belirlenemez, seçilemez hale geldi. Bağımsız ülkücülerden, MHP’lilere, Solcu Kemalist CHP’lilerden Ergenekoncu askerlere kadar herkesin ne yazdığını okuyorum, izliyorum. Silivri mahkumu Hasan Atilla Uğur gibi 2004 yılına kadar İmralı ile görüşmeleri yürütmüş bir Özel Harpçi doğal olarak kişisel sitesinden ateş püskürüyordu. Doğu’da ömrünü PKK ile savaşarak geçirmiş nice subay ve astsubaylarımız, boşuna harcanan yılları ve emekleri içine sindiremiyor ve süreci hainlik olarak lanse ediyor. “İmralı’ya heyet, Ergenekon’a müebbet” diyerek paradoksu göze sokuyor ve elbette serbest kalmayı umuyorlar. Darbecilerin PKK üzerinden duygu sömürüsü yapmalarına alışmalıyız. Ancak tüm gücü PKK’ya vermek mantıklı mı? 

PKK içinde değişik kollar bulunuyor ve hepsinin Öcalan’ın ruhani önderliğine sonuna kadar sadık kalacağı şüpheli. Kandil Lideri Murat Karayılan, aynı zamanda KCK denilen paralel devlet yapılanmasının da başkanı idi, bu görevi 2013’de Cemil Bayık’a teslim etti. Polis güçlerinin 2010 ile 2012 yılları arasında kan kusturduğu yapılanma dolayısıyla hapiste ve yargılanan on bin kişi var. Karayılan, sürece bu tutukluların serbest bırakılması ve davanın düşmesi beklentisi ile ses çıkartmıyor. Bayık ise açıktan sert mesajlar veriyor. PKK’lıların silah bırakmadığını dile getiren Karayılan, güçlerinin Kuzey Irak’ta Barzanilerle olan limoni ilişkilerini çözmesi için Ankara’dan beklenti içinde. Suriye Kolu lideri Bahoz Erdal, AK Parti’den hiç hoşlanmıyor, Kürtleri Zerdüşt yaparak İslam’dan kopartma beklentisini karşılamayan APO’ya kızgın olmalı. Mehdi Zana, İsveç’te Leyla Zana Türkiye’de Mazdek takılanlardan. Ezberlerin bozulmasından rahatsızlardır. 

Avrupa PKK Lideri Zübeyir Aydar’ın dedesi Nakşi tarikatı şeyhi ve AK Parti’nin süreçte en güvendiği isim. 
Yılda bir milyar dolar haraç toplayan PKK, bu geliri kaybetmekten korkuyor ve Türkiye’ye paraların kaçak sokulmasına izin verilmesinin beklentisi içinde. Fransa’da açılan dava ve 2009’dan beri Almanya’ya gönderilen Türk 
polisinin resmen orada görev yapması canlarını sıkıyor. Almanya’da çalışan 81 MİT görevlisi ile araları iyiydi, şimdi ‘nereden çıktı bu dindar polisler’ diyorlar. Son üç yıldır polisin yaptığı uyuşturucu operasyonları ile para damarlarının kesilmesinden hoşnut değiller, nefes almak istiyorlardı. 2. Kürt açılımı sayesinde 50 milyar doları bulan uyuşturucu ve haraçtan gelen paralar yatırımlar adında bölgeye akacaktır. Avrupalı zengin PKK’lılar kapitalist ve saygın iş adamları olma beklentisindeler. Terörist olarak artık anılmayacaklar, siyasetçi olacaklar. 
Silah baskısı olmayan bir atmosferde PKK’ya sıcak bakmayan çoğunluk Kürtler daha net konuşur. İşte o zaman gerçek barış ortamı doğar ve demokrasiden bahsedebiliriz. 

Kanada’da yaşayan PKK’lılardan edindiğim izlenim, “emellerine ulaşmak için gerekirse şeytanla yatağa girmekten çekinmeyiz” tavırları oldu. Bu nedenle birbiri içine geçmiş dış ülkelerin istihbarat örgütleri tarafından kullanılan bir terör oyuncağına çevrildiklerini kabullenmiyorlar. Ya bunu strateji, oda olmadı zorunluluk gereği şark tilkiliği olarak yorumluyorlar. Haraç toplayan, yüklü uyuşturucu ve kaçakçılık geliri olan PKK’nın lordları aslında asla çözümden yana değiller. Normal hayata dönmek stres yapıyor. Osman Öcalan’ın sivil dünyaya atılması ve yaptığı işi batırması, dağdaki ve şehirde ayak işleri yapan militanlara kötü örnek oldu. Kandil patronları normal hayata dönerse koca birer hiçler olmaktan çekiniyorlar. Haksızda değiller, silahsız onları kimse takmaz. 

Bu süreçle birlikte 15 yıldır İmralı’da tutulan Abdullah Öcalan’ın özgürlüğüne kavuşması Kürt sorununun çözümü konusunda paradigmaları değiştirir. Öcalan’ın kendi özgürlüğü peşinde olması gayet normal. 

Peki kullandığı çocuk askerler nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde yargılanması gündeme gelebilir mi? Gelir. Bu, PKK’nın tamamen silah bırakmasına ve ilan edilecek genel affın sınırlarına bağlı. Yoksa İmralı 
konuğu ömrünü bir Avrupa hapishanesinde tamamlar. PKK, barış görüşmeleri sayesinde yakın bir gelecekte ABD ve Avrupa’nın ‘terör örgütleri listesinden’ çıkabilir. PKK, böylece Filistin Kurtuluş Örgütü muamelesi görebilir. Misakı Milli’den bahseden Öcalan, Musul ve Kerkük’ü altın tepside Ankara’ya sunarsa milletvekili olmayı bekleyecektir. Bu arada KCK ve PKK’nın Türkiye’nin siyaset sahnesinde özgürce kendisine yer bulmasını talep ediyor ki, bunu söke söke alacaktır. 

Sürecin henüz kamuoyu hazır olmadığı için söylenmeyen kısımları elbette vardır. Mesela çıkartılacak genel afla ‘Apo’ dâhil eli kanlı PKK’lılar şehirde siyaset yapacak ve milletvekili olabilecektir. Yerel yönetimlerin yetkileri artacak ve Kürt bölgesi ilan edilmemiş kültürel özerkliği yaşayacaktır. 4. yargı paketinin amacı zaten hem KCK’lıları hemde Ergenekoncuları serbest bıraktırmak için hazırlandı. Böylece hem PKK hemde Ergenekon “terör örgütünün propagandasını yapan, örgütlerin bildiri veya açıklamalarını basanlara veya yayınlayanlara ceza 
verilmesinde, ‘cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemleri meşru gösteren, öven ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik etme’ şartı getiriliyor. Bunun anlamı şiddete, teröre çağrı yapmamış pek çok KCK ve Ergenekon tutuklusunun 
serbest kalmasını sağlayacaktır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 30 Eylül 2013’de açıkladığı demokrasi paketinde ana dil hakkının teslim edilmesi önemli bir adımdı. Anadilde eğitimde Kanada’da yıllardır sadece özel sektör tarafından değil devlet tarafından da desteklenir. 20 öğrenci bulursan, bu sınıfa devlet okulunda öğretmen atamak ve maaşını vermek devletin görevidir. Henüz bu noktaya gelmedik ama iyi bir başlangıç yapıldı. Bu alanda ideali bulmuş, Norveç, İsveç ve Kanada’yı 31 yıl geriden takip ediyoruz ama olsun, niyet önemlidir. 
Demokrasi paketinde en fazla beğendiğim karar nefret ve ayrımcılığın artık suç haline gelmesi oldu. 1982’de kabul edilen Kanada anayasasında yer alan temel özgürlükler, dünyanın en özgür demokrasi paketidir. İnsan Hakları 
Bölümü’nde yer alan temel insani haklara karşı işlenen suçlar içinde nefret ve ayrımcılık ayrıca ele alınır. Bu iki suç konusunda çok ciddi yaptırımlar kanunlarla desteklenmiş, sözde kalmamıştır. Bir Kanadalıya, ırkçılık, nefret veya ayrımcılık suçu işliyorsun derseniz ödü kopar. Şikayet ederseniz davası çok ciddi görülür, Kanada başbakanı bile olsa yargıda hesap verir ve mutlaka ceza alır. Devlet memuru ise işten atılır ve bu suçu işleyen biri olarak ömür boyu, hayalet gibi yaptığı vahim hata onu takip eder. Dolayısıyla bu suçları işlemeye kimse cesaret 
edemez. Pek çok Kanadalıyı bu iki sihirli kelime ile titrettiğimi ve kendilerine getirdiğimi hatırlıyorum. 

Avrupa’da artan ırkçılık, nefret ve ayrımcılık suçları o halde neden ve nasıl oluyor dediğinizi duyar gibiyim. Suça maruz kalanın duyarsızlığından oluyor. Kanun karşısında hakkını arasa suçu işleyenler veya işlemeyi aklına getirenler titrer. Bu bilinçin yerleşmesi elbette zaman alacak ama yerleşmesi imkansız değildir. Eski Türkiye’de medyada Kürtler, azınlıklar, gayrimüslimler ve “biz”den olmayan herkes namlunun ucundaydı. Bundan sonra medya bu suçu serbestce işleyen muhabir ve yazarlarını kontrol etmek zorunda veya en azından bir uzman 
çalıştırmalı ki suç işlemesinler… Türkiye’nin son yıllarda sıklıkla tanık olduğu linç girişimlerinin ardındaki düşmanlığın beslenmesinde medyanın rolü büyük. Gerek nefret söylemi içeren ve hedef gösteren açıklamaları haberleştirme biçimiyle, gerek köşe yazarları ve yorumcuları aracılığıyla ön yargıları körükleyerek  toplumsal ayrışma ve düşmanlığı ateşlediler. Karanlık bir devri kapatan bu paketin getirdiklerini TCK’nunda yapılacak değişiklikler izleyecektir, izlemelidir. 

PKK liderleri aslında hükümetten tam afla terörist damgasından kurtulmayı, kültürel özerklikten başlayarak tam bağımsızlığa giden yolu demokrasi paketleriyle açmasını bekliyorlar. Halkların kendi kaderini belirleme 
hakkı vardır ana prensibini zamanı gelince gündeme getireceklerdir. 

Eski Savcı Gültekin Avcı, Bugün gazetesindeki 20 Mart 2013, yani Öcalan’ın konuşmasından bir gün önceki yazısında bu ironiyi şöyle betimliyordu: Çözüm süreci başlayınca Öcalan da, Karayılan da ahenkle çıtayı yükselttiler. Karayılan ne istiyor? “KCK denilen bu davaların hükmen düşmesi gerekiyor. Böyle olmazsa sürecin barışa dönüşmesinin koşulları da gelişemez.” Karayılan bunu söyleyerek darbecilere, Balyozcular’a ve Ergenekon’a da yeşil ışık yakıyor. 

Zira KCK davaları Cengiz Çandar‘ın dediği gibi bir yargı paketiyle tasfiye edilirse, eşitlik ilkesi gereği, darbeleri, Balyoz’u, Ergenekon’u da tasfiye etmek kaçınılmaz olur. 

Bu davaların hepsinin belkemiği “ Silahlı terör örgütü” olgusudur. KCK konusunda Öcalan deşifre olan İmralı görüşmesinde ne demişti? 

“ Her KCK’lının içeri alınması bir ayaklanma sebebidir…” 
“ İmralı Çözüm Süreci ” başlayınca neden değiştiler? 

Evvelce böyle söylemiyorlardı. Hatırlayalım. 1-2 yıl evvelki görüşme notlarında Öcalan, “KCK illegaldir, bunu bilir ve ona göre hareket eder”diyordu. 2010 yılında KCK’yı açıkça ‘silahlı bir örgütlenme’ olarak tanımladı. 

Şimdiyse müzakereler devam ederken, “her KCK’lının tutuklanmasını bir ayaklanma sebebi, Kürt halkına bir darbe” olarak niteliyor. Ya Karayılan? 

KCK operasyonlarında alınan “8000 kişinin 1000 küsuru bizim arkadaşlardı” diyordu. 

Diğerlerinin ise örgütle bir ilgisi olmadığını söyleyerek operasyonun sadece o kısmını eleştiriyordu. 

Kritik sorular ve cevapları arayalım. KCK operasyonlarında alınan terör örgütü üyelerine bir itirazı yoktu Karayılan’ın. 

Terör örgütü üyesi diye yargılanmasını da doğal karşılıyordu. Söylediği aynen şudur: “Diyelim ki onları tutabilir yani. Haydi, onları örgüt üyesi diye aldı, tutukladı dedim. Devlettir yaa. Terör örgütü olmaktan yargılar.” 

Öcalan İspanya örneği Üzerinde çalışılmasını istiyor ya. Bakalım İspanya’ya. Sabah gazetesinden Nur Batur 2010 yılında İspanya’nın Ankara’daki Büyükelçisi Joan Clos‘la çok önemli bir söyleşi yapmıştı. İspanyol Büyükelçi Carlos cezaevinde 3000 ETA teröristinin olduğunu belirterek “Af olamaz. Ömür boyu hapse mahkûm olanlar var” demişti. Büyük elçiye sorulan bazı kritik sorular ve cevapları şöyle: 

“Hiç Af ilan Etmediniz mi?” 

Hayır. Hiçbir zaman taviz verilmedi. Zaten resmi görüşme yapıldığı da hiçbir zaman kabul edilmedi. Bazı mahkûmların daha yakın hapishanelere nakli gibi şeyler oldu ama koşul eli kanlı teröristlerin kesinlikle affedilmemesiydi. Kanlı eylemlere katılanların affı hiç düşünülmedi. 


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder