20 Ekim 2018 Cumartesi

PKK - CUMHURİYETİ VE AK - PARTİ., BÖLÜM 18

PKK - CUMHURİYETİ VE AK - PARTİ., BÖLÜM 18


“PKK Terörü Neden Azdı(rıldı)?” SDE Stratejik Planlama Kurulu’ndan Aydın Bolat, PKK Matruşkasını şöyle yorumluyor: “Bilinmelidir ki bugün PKK uluslararası bir terör markasıdır ve taşeron bir örgüttür. 

PKK’nın varlığının ve eylemlerinin, Kürt halkının talepleri ve Kürt sorunuyla bir ilişkisi yoktur. PKK çok parçalı ve dağınık bir yapılanmadır, homojen bir 
bütünlükten uzaktır. Yeknesak bir iradesi ve tek tip çizilmiş bir stratejisi yoktur. Kandil artık uluslar arası bir terör kampıdır. Türkiye üzerinde ve bölgede hesabı olan bütün devletlerin kullandığı bir terör ve savaş aracıdır. 

ABD, İsrail, İran, Irak, Suriye, İngiltere, Almanya, Rusya ve Ermenistan’ın ayrı ayrı ya da birleşik PKK’sı vardır. Türkiye’nin Arap Baharı, Yeni Ortadoğu ve özellikle Suriye üzerindeki politika ve inisiyatiflerini engellemek, sınırlamak veya kontrol etmek amacıyla yumuşak karnımız PKK terörü güç müdahalesinin bir enstrümanı olarak kullanılmaktadır. PKK markasıyla yapılan saldırılar Yeni Türkiye vizyon ve politikalarına PKK silahıyla bedel ödetmek operasyonlarıdır. Suriye bu işin ancak figüranı olabilir. Türkiye’nin bölgesel gücüne ve küresel rolüne karşı hamle yapan küresel güçler, Suriye iç savaş ve krizini bu hamle için bahane ve fırsat olarak istismar ediyorlar. PKK’nın uluslararası kullanım değeri ve kabiliyeti bitene kadar bu mücadele devam edecektir. 

Terörün Ahlaksızca Diplomatik bir Silah olarak kullanıldığı biliniyor. 

Bu konjonktürde maalesef uluslararası sistem PKK’yı tasfiye etmemize izin vermiyor çünkü onu kullanıyor. Suriye’deki sorun çözülse de çözülmese de PKK terörü bitmez. Türkiye yeni yükseldiği uluslararası ligde bölgesel gücünü ispatlarsa, diplomasi ve siyaset kurma becerisi ile PKK’nın son kullanma tarihini 
uluslararası aktörlere kabul ettirebilirse bu beladan o zaman kurtulacaktır. Tarihin ve konjonktürünün fırsatları bizim oyun kurma kabiliyetimizle birleşince PKK kartı çöpe atılacaktır. 

Suriye, Irak ve İran sınır üçgeninde, güneydoğunun en uç bölgesindeki Türkiye’nin en son yerleşim yeri olan ilçe Şemdinli’dir. 23 Temmuz 2012’de aşlayan 2 haftadan fazla devam eden 700 kişilik PKK görünümlü ağır 
silahlarla donanımlı terörist saldırı Şemdinli’yi ele geçirip alan hakimiyeti sağlayarak kurtarılmış bölge yaratıp bayrak dikme amacını taşıyordu. PKK’nın Suriye menşe’li Fehman Hüseyin kolunun etkili olduğu saldırı Suriye himayeli, İsrail destekli, çok uluslu konsorsiyum motivasyonlu planları çok önceden hazırlanmış sıra dışı bir saldırıdır. Şemdinli ve köylerinde halkın arasına karışmış terör gruplarıyla asker ile halkı karşı karşıya getirmek amaçlanmıştır. Halktan insanların hedef haline getirilerek öldürülmesiyle oluşacak tablodan işte ‘Kürt 
Baharı’ diyebilecekleri bir senaryoyu sergilemek istediler. 

Eş zamanlı olarak Çukurca’da karakollara yapılan saldırılar dikkatleri dağıtmak içindi. Ancak Şemdinli halkının PKK’ya prim vermeyen sağduyulu tutumu hain 
emellerin planlarını bozdu. Halk PKK’yı dışladı ve terörist gruplar askerle karşı karşıya kaldılar ve çok ağır bir hezimete uğradılar. 500’ün üzerinde militan Şemdinli dağlarında telef oldu. Hem emellerine ulaşamadılar hem de büyük kayıplar verdiler. İşte bu ağır yenilgiyi unutturmak için PKK-KCK-BDP’liler bölgede Psikolojik Savaş hamleleri yaptılar. Amaç‘yıkılmadık ayaktayız, bölge bizden sorulur’ edalarıyla bozulan moralleri düzeltmek ve güç gösterileri olabilecek eylemler yapmak oldu. Milletvekili kaçırmak, asker kaçırmak, Gaziantep bombalı saldırısı, Foça’da Askeri servise bombalı saldırısı nihayet PKK’lı silahlı teröristlerle BDP’li milletvekilinin kucaklaşması Şemdinli yenilgisinin atlatılması ve moral çöküntüsünün önlenmesi için yapılan intikam ve güç 
gösterisi eylemleridir. 

Son PKK saldırılarını planlayan, düzenleyen, destek veren bölgesel ve küresel güç merkezleri yani PKK taşeronunun patronları Türkiye’yi bir iç savaşa ve kardeş savaşına sürüklemeye zorluyorlar. Türkiye’yi izlediği Suriye ve bölge politikasından vazgeçirmeye çalışıyorlar. Özgür Suriye ordusuna karşı PKK kartını masaya sürüyorlar. Antep saldırısıyla Şam’daki bombalamaya 
misilleme yapıyorlar. Maalesef istihbarat örgütlerinin konuşma dili terörle oluyor. Gayri nizami savaşın ve asimetrik harbin silahı da terördür. Hakkari dağ yolundaki BDP’li sözde vekillerle üniformalı ve silahlı PKK’lı teröristlerin buluşmaları hasretle, hayranlıkla kucaklaşmaları acı bir itiraf ve ibret tablosudur. Bu sahne BDP’nin gemileri yaktıklarının, sondan bir önceki adımı attıklarının, silahlı siyaseti tercih ettiklerinin, kanun, hukuk, otorite tanımadıklarının devlete, demokrasiye, hukuka ve her şeye kafa tuttuklarının düpedüz terörist 
olduklarının itirafıdır. Bu binlerce şehidin ve canın kanları üzerinde cüretkar, küstah, pervasızca meydan okuyarak halkın sinir uçlarına basmak, milleti tahrik etmek, partilerini kapattırmak kendilerini canlı bomba gibi feda etmek, hedef yapmak, hapse atılmak ve nihayet Türk-Kürt çatışmasının fitilini ateşlemek, duygusal kopuşun ipini kesmek için ibretlik haince bir provokasyon ve ağır bir 
tahriktir. Bu tablo PKK’nın silahlı mücadelesini BDP üzerinden meşrulaştırmak istediğinin kanıtıdır. BDP de meclisi bu amaç için kullanıyor. BDP terör örgütü nün vesayeti altında değil onun Ankara TBMM’deki şubesi durumunda dır. BDP normal bir siyasi parti değil, Kürt halkının değil terör örgütünün iradesini temsil ediyor. 
PKK’nın bölgedeki baskılarıyla ‘korku oyları’ile seçiliyorlar. Siyaset üretmiyorlar, çözüm dertleri de zaten yok. Yeniden ihanet kucaklaşmasına dönersek, bu ağır 
tahrike kapılarak o meş’um niyetlerin kurbanı mı olmalıyız? Yoksa yine soğukkanlılıkla, sabrımızın limitlerini zorlayarak, hukuku, adaleti tehir mi edelim? Bundan sonraki adımı düşünebiliyor muyuz? Bu hangi çizgidir, bu limitin sonu nedir, neresidir? Kimse bundan sonrası için bu milletin sabrını test etmeyi aklından bile geçirmesin. Buna Türk’ün de, Kürt’ün de kimsenin cüreti olamaz, olmamalıdır. Eleştirilere ‘demirden korkan trene binmez’ kabadayılığı ile cevap verenlerin Kürt sorununun çözümünde zerre miskal samimiyeti yoktur. BDP’yi 
kapatmak çare değildir tabi ki ancak; teröre arka çıkanlar, teröristle sarmaş dolaş olanlar, şiddeti ve nefreti milletin gözüne gözüne sokanlar da TBMM koltuklarına bütün bunların küstahlığı ile kurulup millete, ülkeye demokrasiye ve hukuka meydan okuyamamalıdır. 

Sonuç: Kervan yürüyor. Hükümete büyük görev düşüyor. Yaşanan olaylarda güvenlik zafiyeti apaçık görülüyor. Şemdinli’de topyekun PKK saldırısına karşı 
sağlanan başarıyı unutturmaya, pervasız cüretlerini sergilemeye fırsat ve imkan verilmemeliydi. Zira bundan sonra bir şey yapmak daha zordur ve bedeli de daha ağırdır. Türkiye zor bir dönemden geçiyor. İçeri ve dışarıdaki tehditlerle ilgili risk analizini doğru yaparak stratejilerini belirlemelidir. Mal, can ve yaşama 
güvenliğinin olmadığı yerde özgürlüğün esamesi bile okunamaz. 

Hukuk otoritesini ve kamu güvenliğini sağlamak hükümetlerin ilk görevidir. Millet sabreder çünkü devlet bu meseleyi çözer, gereken tedbirleri alır inancındadır. Büyük devlet olmanın bedelleri olduğu gibi sorumlulukları da vardır. Her şeye rağmen Ankara, hem Suriye’de hem ‘Yeni Ortadoğu’da hem de Türkiye içinde 
yoluna devam ediyor, kervan yürüyor” (76). 

Kırmızı PKK, yeniden hortlatılan Zerdüştlükle, sahte mollalarla, çakma Cuma namazları ile Yeşil’leşirken uyuşturucu ticaretiyle tıpkı bir Rus Matruşkası haline 
geldi. Kürt aydınları, dini kanaat önderleri neden susuyorlar? Konuşmanın vakti geldi, geçiyor. Sivil toplum oluşur, liberal demokrasi ve liberal ekonomi gerçek İslam kardeşliği ile bölgeye yerleşirse Kürt sorunu kalmaz, tam tersine Kürtler Türkiye’nin bölgesel güç olmasında sağlam bir sura, kaleye çevrilebilir… 

PKK’nın tarihsel gelişimi, KCK bağlantısı, sosyal ve politik yönü, medya ilişkisi ve finansmanı barış sürecinde zurnanın zırt dediği yerler. Kürt sorununun çözümün de muhatap kabul edilen PKK güya silahsızlanacak, militanlarını sınır ötesine çekecek ve bölgede silahların baskısı kalkınca alternatif sesler yükselecekti. Oysa PKK 50 milyar dolarını ülkemize serbestce sokarak silah baskısını sermaye baskısına dönüştürmeyi planlıyor. Bu bağlamda marjinalleşerek küçülmesi gereken PKK, tam tersine maddi gücünü ülkemize girdirirse daha da büyüme 
potansiyeli taşıyor. Üstelik terör kisvesinden sıyrılarak, uluslararası kamuoyunda özgürlük mücadelesi yürüten sivil halk örgütü imajına kavuşturuluyor. Terörist damgası kalkan PKK daha da hoyratlaşacaktır. Zira son aylarda 2500 yeni militan kazanan PKK, Kürt gençleri kurulacak Kürdistan’da iş, memurluk gibi vaatlerle aldatıyor ve dağa çıkartıyor. Bu atmosferde isterlerse PKK Lideri Abdullah öcalan’ın dediği gibi 50 bin kişi daha çıkabilir. Taleplerine direnen Türkiye ile bu sefer daha kanlı bir savaş yürütür. Liberal ekonomi ve liberal demokrasinin bölgeye gelmesi silahların gölgesinin kalkmasına bağlı, ancak PKK’ya tanınan ayrıcalıklar şimdiden farklı Kürt seslerini baskı altına alıyor. Hükümet, KCK’ye Panzehir operasyonu ile MİT Özel Harp elemanı sızdırıp kontrolü elinde tuttuğunu sandı, daha başlangıçta bir yerde hata yaptı ve PKK’yı 
Kürt sorununun çözecek tek güç haline kendi eliyle getirdi. Şimdi ayıkla pirincin taşını… 

PKK’nın kanlı parasını AKP Türkiye’de aklayarak ekonomiye sıcak para sokmayı hedefliyor. PKKlı hainlerin uyuşturucu ticareti, haraç ve terör yoluyla elde ettiği mil-yarlarca doların, Varlık Barışı adı altında, yasal hale gelmesi için kanun bile çıkarıldı. Son iki ayda beyan edilen tutar 50 milyar 45 milyon lira. 
Önceki Varlık Barışı’nda, uzatmalara rağmen beyan edilen tutar, 27 milyar 876 milyon TL idi!.. Bunun da 5.2 milyar lirasını Ali Türkan adlı, sağlık sorunu olan bir vatandaş beyan etmiş ama 1 dolar dahi getirememişti. Bunu hesaba 
katmadığımız da, ilk Varlık Barışındaki tutar 22 .6 milyar TL oluyor. Yetkililer, 31 Ekim 2013 tarihine kadar uzatılan süre zarfında, Yeni Varlık Barışı nedeniyle toplam 100 milyar lira beyan edileceğini tahmin ediyorlar. Aklıselim sahibi herkes, silah bırakmanın, PKK’nın illegal finansman faaliyetlerinden bağımsız 
değerlendirilemeyeceğinin farkında… 

Terörle mücadelede çözüm sürecinin sınır dışına çıkma aşamasıyla birlikte PKK’nın finansman kaynakları ile mali varlığının ne olacağı sorununun da çözüm bekliyor. 2009'da yayımlanmasına karşın, içeriği güncel kalmayı başarmış bir MASAK yayınından notlar aktaracağım. “Terörün Finansmanı” adlı kitap, Hasan Aykın ile Kevser Sözmen’in imzalarını taşıyor. (Aykın, halen Cumhurbaşkanlığı DDK üyesi) 

-Terör örgütlerinin finansman ihtiyacı 10 kalemden oluşuyor: Terör örgütlerinin doğrudan maliyetleri, terör eylemine hazırlık faaliyeti, örgüt üyelerinin iaşe ve ibate giderleri, örgüt üyeleri ile yakınlarına yapılan düzenli ödemeler, eğitim masrafları, seyahat masrafları, rüşvet, propaganda masrafları, güvenli istihdam ve tahrik merkezleri için yapılan harcamalar, terör örgütünün siyasi uzantısına fon sağlanması. 

-Yıllık ihtiyaç 30 milyon dolar: Her militan için yapılan harcamanın 500 dolar olduğu varsayımıyla; 5 bin üyesi bulunan terör örgütünün kırsalda veya komşu ülke kırsalında barınma, eğitim, giyinme, silah, iletişim, mühimmat harcaması, aylık 2.5, yıllık 30 milyon dolar olarak hesaplanıyor. 

YILLIK UYDU ÜCRETİ 3 MİLYON DOLAR 

-Gelir kaynakları: Yasadışı, yasal görünümlü ve yabancı devlet bağışları olmak üzere 3 ana kaynaktan gelir sağlanıyor. 

Yasadışı gelir kaynakları; uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı, sigara ve diğer maddelerin kaçakçılığı, haraç, sahtecilik, taklit ve kopya ürün ticareti, kredi kartı dolandırıcılığı, gasp hırsızlık, fidye amaçlı adam kaçırma olmak üzere 9 kalemde sıralanıyor. 

Kitapta fikir vermesi açısından yıllık uydu kullanım ücretine de yer veriliyor. Yabancı bir ülkeden yapılan uydu yayınları için yıllık uydu kullanım ücretinin 2.5 ila 3 milyon dolar arasında olduğu bilgisi var. 

ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ 

Kitapta, yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle tahliye edilen ve tedavisi süren eski Genelkurmay 2. Başkanı Ergin Saygun’a atfen de önemli veriler yer alıyor. Saygun, 2008'de “Terörizmle mücadele Mükemmeliyet Merkezi Komutanlığı”nca düzenlenen “Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği Konferansı”nda; PKK’nın yıllık gelirini 400-500 milyon euro olarak açıklamış. Bu tutarın 200-250 milyon eurosunu uyuşturucu gelirleri oluşturuyor. 

Sonuç olarak, PKK’nın kontrol ettiği ve küresel düzeyde karapara aklama faaliyetlerine konu olduğu defalarca raporlanmış, muazzam bir mali varlıktan söz ediyoruz. Güvenlik güçleri, Dışişleri Bakanlığı ve Mali Suçları Araştırma Kurulu’nun (MASAK) koordineli bir çalışma yürüttüğünü duyuyoruz. 

Hükümet açısından bu zorlu meseleyi yönlendirecek iki düğüm noktası var: Örgüt yöneticilerinin PKK’nın mali varlığıyla ilgili tutumları ve bugüne kadar “esirgenen” uluslararası işbirliğinin gösterilip gösterilmeyeceği. 

Tüm bu kilit noktaları anlatan ‘The PKK’ adlı kitap geçen temmuzda Alman VDM Yayınevi’nden çıktı. Bu İngilizce kitap, ABD’deki ve Avrupa’daki akademik çevrelerde çok satıyor. Amerikan ve Türk terör uzmanlarının yazılarının yer aldığı kitabın editörleri de çok ünlü Amerikalı iki terör uzmanı. İşte önümüzdeki yıl Türkiye’de yayımlanacak kitaptan önemli başlıklar: 

UYUŞTURUCUDAN YILLIK 2,5 MİLYAR DOLAR GELİR ELDE EDİYORLAR... 

NATO’nun 2007 Kasım’ında yaptığı takviyeli Ekonomik Komite toplantısındaki verilere göre de, yasadışı narkotik endüstrisi PKK’nın en kârlı kriminal faaliyeti. 
Pakistan’daki uyuşturucunun ham üretiminden, Irak’ta damıtılmasına, sokaklarda pazarlanmasından PKK tarafından sürülmemiş uyuşturucunun Avrupa’da vergilendirmesine kadar, örgütün narkotik ticaretinin her safhasında yer aldığı ifade ediliyor. ABD Dışişleri Bakanlığı, Suçla Mücadele Programları Müdürü David M. Luna’nın 2008’deki raporuna göre; uyuşturucu ticareti PKK’nın en çok kazanç getiren kriminal faaliyeti. PKK-Kongra-Gel, İran, Afganistan ve Pakistan’ı kapsayan ‘altın hilal’ bölgesinden gelen işlenmemiş morfinin güvenliğini sağladıktan sonra tüm Avrupa’da satışını yapmak üzere kendi laboratuvarlarında eroine çeviriyor. Kendi kontrolündeki bölgelerden uyuşturucunun geçişinde uyguladıkları vergilendirme ve bu kaçakçılığı yapanlardan sınırlarda aldıkları haraçlar, bu terörist örgüt için çok önemli bir gelir kaynağı. PKK terör örgütünün yıllık geliri yıllık 50-100 milyon dolar olarak tahmin ediliyor. Başka kaynaklar daha yüksek miktarlarda tahminlerde bulunarak 

PKK’nın narkotikten elde ettiği gelirin 500 milyon Euro ile 2.5 milyar dolar arasında değiştiğini söylüyor. 

SİCİLYA MAFYASI GİBİ 

Yvon Dandurand ve Vivienne Chin tarafından hazırlanan ve Nisan 2004’te Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) ile Kanada Dışişleri Bakanlığı’na sunulan ‘Terörizm ile Diğer Suç Türleri Arasındaki Bağlantılar’ raporunda şu ifadeler var: Yapılan araştırmalara göre, PKK ve Kürt grupları arasındaki işbirliği Sicilya mafya aileleri arasındaki işbirliğine benziyor. PKK uyuşturucu ticaretinin, üretiminden piyasada satışına kadar, her aşamasında yer alan çok katmanlı bir organizasyon gibi çalışıyor. ilk aşama genellikle Pakistan ’dan gelen baz morfinden üretimin yapıldığı laboratuvar aşaması, son aşamaysa örgüt tarafından görevlendirilen satıcılarla Avrupa sokaklarında satışının yapıldığı pazarlama aşaması. İstanbul’da 8-10 Temmuz 2008 tarihlerinde, ABD Uyuşturucu ile Mücadele İdaresi (DEA) ve Türk Polis Teşkilatı’nın ortaklaşa düzenlediği Uluslararası Uyuşturucu ile Mücadele Konferansı’nda, ABD hükümeti PKK terör örgütünü önde gelen uyuşturucu kaçakçısı olarak nitelendirmişti. Buna göre PKK, her türlü operasyonu durdurulacak, liderleri yakalanacak ve banka hesapları ve gayrimenkuller de dâhil olmak üzere her türlü mal varlığına el konulacaklar listesine eklenmişti. 

GÖÇMEN PAZARINI KONTROL EDİYOR 

NATO Takviyeli Ekonomik Komite Toplantısı raporuna göre, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti PKK’nın uyuşturucudan sonra en çok gelir getiren faaliyeti. PKK, sahte pasaport ve vizelerle yasadışı göç ve göçmen kaçakçılığı faaliyetlerini yürütüyor ve özellikle de 

Almanya’daki göçmen kaçakçılığı pazarını kontrol ediyor. insanlar Avrupa’ya bu sahte pasaportlarla kaçırılıyor ve orada örgüte yakın derneklere iaşe, ibate ve iş sözü verilerek kayıt ediliyor. Bu şahıslara bir iş bulunduğunda da kendilerinden ‘üyelik aidatı’ adı altında PKK adına haraç toplanıyor. PKK seyahat dokümanlarının sahteciliğinde iki yöntem kullanıyor: Başkası adına düzenlenmiş iltica ve sığınmacı başvurusu belgeleri üzerinde sahtecilik yapılıyor veya daha önceden çalınmış pasaport veya kimlik belgelerinin üzerindeki fotoğraf veya bilgiler değiştiriliyor. 

AVRUPA’DA HARAÇ TOPLUYOR 

PKK’nın iyi yapılandırılmış suç ağı, Avrupa’daki Kürt kökenli Türk vatandaşlarından, özellikle de iş adamlarından haraç toplamalarına imkân tanıyor. Bu türden haraç toplama özellikle batı Avrupa’da çok yaygın. Toplanan rakam yıllık bir milyar doları geçiyor. 

Avrupa ülkelerine PKK tarafından kaçırılan veya getirilen insanlar da gelirlerinin büyük bir kısmını örgüte vermeye zorlanıyor veya kendi iradeleri dışında uyuşturucu işinde kuryelik için kullanılıyor. Terör örgütü bu haraç toplama faaliyetlerini ‘devrim vergisi’ veya ‘gönüllü bağış’ olarak adlandırıyor. Bu tür zorla haraç alma faaliyetlerinin mağdurları, maruz kaldıkları tehdit ve cebirden dolayı bu durumu ilgili makamlara bildiremiyor lar. 

ROJ TV KARA PARA AKLIYOR 

Nakit kuryeliği olarak bilinen nakit paranın sınır ötesine taşınması yöntemi, PKK tarafından kara paranın aklanması amacıyla sıklıkla kullanılıyor. Bağışlardan, 
Türkiye ve Avrupa’daki işadamlarından toplanan para, güvenilir nakit kuryeleri aracılığıyla, örgütün Kuzey Irak’taki Hêzên Parastina Gel (HPG) olarak bilinen ve 
Halk Savunma Güçleri bünyesinde bulunan mali birimine getiriliyor. Danimarka polisi Avrupalı ve Amerikalı otoritelerle uyum içinde sürdürdüğü beş yıl süren 
araştırmaları sırasında PKK’nın ROJ TV ile bağlantılı kara para aklama faaliyetinde bulunduğundan şüpheleniyor. 

EN ÇOK SATAN AKADEMİK YAYINLAR LİSTESİNDE 

Türkiye’nin Emniyet Genel Müdürlüğü, 2010 Mayıs’ında, ABD’nin başkenti Washington DC’de ‘PKK’nın Finansmanı’ adlı bir konferans düzenledi. Konferansta terör uzmanı Türk emniyet mensupları, kuruluşundan itibaren PKK ile ilgili çok önemli verilerin yanı sıra rakamlara da dayanarak, 1990’dan itibaren Avrupa’da PKK’ya yönelik operasyonlarından sonra ortaya çıkan gerçekleri anlattılar. İşte bu konferanstaki sunumlar, bu yıl yayınlanan ‘THE PKK’ adlı kitapta yer buldu. Kitabın iki Amerikalı editörü terör konusunda uzmanlıkları tüm dünyada kabul gören isimler: New York Üniversitesi Terör Merkezi Başkanı Prof. Charles Strozier ve Cincinnati Üniversitesi Ceza Adaleti Bölümü öğretim üyesi kriminolog Prof. James Frank. Son derece titiz ve bilimsel objektiflikle ve iki yıllık bir çalışmayla hazırlanan kitap, Almanya’da ve akademik dil olan İngilizce yayımlandı. Avrupa ve ABD’deki terör uzmanları ve politikacıların dikkatini PKK gerçeğine çekmeyi hedefleyen ‘THE PKK’ ABD’de 113 dolara, Avrupa’da 69 Euro’ya satılırken, en çok satan akademik yayınlar listesine de girdi. 

BÜTÜN KAYNAKLAR SİLAH ALIMI İÇİN KULLANILIYOR 

Eski bir Alman başsavcının ifadesiyle Avrupa’da yakalanan uyuşturucunun yüzde 80’inde PKK bağlantısı var ve bu paranın çoğunluğu silah alımında kullanılıyor. 
1984-2006 arasında Türk yetkililerce PKK’ya ait toplam 40 bin 45 adet silah ele geçirildi. Bu silahların üzerindeki ayırt edici marka veya numaralar üreticiler, kaçakçılar veya kullanıcılar tarafından silindiği için büyük çoğunluğunun orijini tespit edilemedi. 

Terör örgütü PKK, vergi adı altında her ‘KCK vatandaşı’ndan para topluyor. Çiftçi, memur veya esnaf olmak fark etmiyor. Parası olmayan yoksulların çocukları ise vergi karşılığı olarak dağa çıkarılıyor. 

KCK’nın (Kürdistan Topluluklar Birliği) kurduğu ‘Devrim ve Halk mahkemeleri’ Doğu ve Güneydoğu’da uzun süreden beri faaliyet yürütüyor. Aynı şekilde yerel 
kaynakların yerinde kullanılması ilkesi de yürürlükte. Çünkü KCK kaynak olarak gördüğü ilk gelir kapısı olan ‘vergi’ toplama işine çoktan başlamış. Hâlihazırda örgüt ‘KCK vatandaşı’ olarak tanımladığı insanlardan aylık, yıllık vergiler topluyor. 

KCK sözleşmesinde yer alan ‘Yerel kaynakların yerinde kullanılması’ ilkesine göre buradan toplanan vergiler bölgede kalacak, vatandaş gelirinin yüzde 10’unu KCK yönetimine vermekle mükellef. Bunun için BDP milletvekilleri, belediye başkanları ve çalışanları maaşlarının yüzde 10’unu KCK’ya veriyor. Parti 
yöneticilerinin vergi ödediği, KCK İddianamesi’ne de yansımıştı. Örneğin Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in her ay 3 bin 500 TL KCK’ya ödeme yaptığı iddianamede yer alıyor. Aynı şekilde çalışan her vatandaş kazancının yüzde 10’unu vergi adı altında KCK’ya yatırıyor. Köyde hayvan yetiştiren veya tarımla uğraşanlar da bu yüzde 10’luk vergiye tabi tutuluyor. Hayvancılık yapanlardan küçükbaşta 10’da 1, büyükbaşta ise 20’de 1 vergi alınıyor. Durumu iyi olmayan aileler ise bir çocuğunu (istenildiği takdirde) örgüte ‘asker’ olarak göndermek zorunda. Bu KCK sözleşmesinin bir gereği. Örgüt uyuşturucu kaçakçılığı başta olmak üzere, mazot, kozmetik, araba yedek parçaları gibi birçok kalemden gelir elde ediyor. ‘Gümrük geliri’ adı altında kaçakçılardan elde ettiği gelir ise cabası. 

İRAN KARPUZU’NDA UYUŞTURUCU 

Örgüt hem kaçakçılardan ‘Gümrük vergisi’ topluyor hem de kaçakçılığı bizzat yapıyor. Ancak birebir dâhil olduğu işler daha çok yüklü para getiren uyuşturucu ve insan kaçakçılığı. Kaçakçılık daha çok kış ve sonbahar aylarında yoğunlaşıyor. Çünkü iklim şartları zorlaştıkça KCK militanlarının işi kolaylaşıyor. Aynı durum diğer kaçakçılar için de geçerli. Örgüt kaçakçılardan para alırken bir de onay veriyor. Bunun için özel hazırlanan; kırmızı renkli HPG mühürlü ve kâğıt üzerine ‘arkadaşın gümrüğünü aldık’ şeklinde not düşülüyor. Bu notu almayan kaçakçının sınırlardan geçmesi neredeyse imkânsız. Yakalanan R.D. isimli bir örgüt militanı yapılan kaçakçılığı şöyle anlatıyor: “Örgüt vergisini kesin alır. Bazen de malların taşınması için yardım eder. Bu da ekstra ücrete tabi olur. Kaçakçılar atlara daha hızlı koşsun diye viski içirir. Uyuşturucu önce Van’a ulaşır. Oradan da İstanbul’a. Uyuşturucunun kilosu İstanbul’da 5 bin 500 avroya çıkar. Van’dan İstanbul’a getirilirken uyuşturucu genellikle özel zulası olan araçlara yerleştirilir. Aynı şekilde kargo firmaları ile beyaz eşya, giyecek, yiyecek, içecek, bilgisayar kasaları gibi kapalı eşyaların içine yerleştirilerek de gönderilir. İstanbul’da dağılan mal dağıtılır kalanı ise gemilerle Yunanistan, İtalya ve 

İspanya’ya gönderilir. İspanya’ya ulaşan uyuşturucunun kilosu 17 bin avro olur. Buradan Avrupa’nın tamamına dağılır. Örgüt ayrıca şahıslardan ‘Avrupa vergisi’ adı altında para topluyor. Çünkü uyuşturucu Avrupa’ya ulaştığında KCK/PKK malın sahibini çok iyi biliyor.” 

İşin belki de en trajikomik yanı uyuşturucu ticaretinde hem kaçakçıların hem de KCK/PKK’nın uyguladığı ilginç taktikler. Uyuturcular bazen açıktan sınırdan geçirilemez. Bunun için sebze, karpuz, kavun, lahana gibi ürünlerin içine yerleştirilerek resmî gümrük kapılarından geçirilir. Kışın ortasında İran karpuzlarının bolluğu sanırım bunun en güzel delillerinden biri olsa gerek. İnsan kaçakçılığı için de örgüt aynı güzergâhı kullanıyor. Hatta bazen dağlardan tüm Türkiye coğrafyası aşılıp Ege sahili veya Marmara Denizi’nde gemilere bindirilen kaçaklar Avrupa ülkelerine gönderiliyor. 

KCK’nın bazı ‘gümrük kapıları’ hangileri? 

KCK militanları askerî karakolların yakın olduğu bölgelerde seyyar gümrükleme sistemi ile çalışıyor. Kaçıkçıların geçişlerini takip edip bunlardan vergi alıyor. 
Ancak PKK’nın sabit olarak vergi topladığı çok sayıda sözde gümrük kapısı bulunuyor. 

Bazı sabit kapılar şöyle. 

Şehidan: Şehidan Dağı’nın güneyinde, İran tarafında bulunan kısmında yer alan bir ‘gümrük kapısı’. Örgüt buradan geçirilen kaçak mazot, benzin, çay, şeker ve 
sigaradan vergi alıyor. Şahin Amed isimli örgüt mensubu yönetiminde 20 militan bu kapıdan sorumlu. 

Tise: Şehidan Dağı’nın kuzeyinde yer alıyor. Mazot, benzin, çay, şeker, sigara kaçakçılarından vergi alınır. 
Piling Suruç isimli KCK/PKK’lının yönetiminde 7 kişiden oluşan ekip bu kapıdan sorumlu. 

Harçini: İran tarafında bulunan Çobanpınar köyü bölgesini kapsıyor. Uyuşturucu, mazot, benzin, çay, şeker, sigara kaçakçılarından vergi alınır. Bu gümrük kapısı da Suruç’a bağlı çalışan 5 kişi tarafından kontrol ediliyor. 

Erbila: İran tarafında yer alan bu geçiş noktası Güvenli köyünün tam karşı noktasına düşüyor. Uyuşturucu, mazot, benzin, çay, şeker, sigara kaçakçılığı yapanlardan ücret alınır. Bu geçiş kapısı Mizgin kod adlı bir bayan terörist tarafından idare ediliyor. Toplam 12 militan Mizgin’in komutasında kaçakçılardan vergi topluyor. 

Sarıyıldız köyü: Esendere sınır kapısı yakınlarında bulunuyor. Buradan ekseri insan ve uyuşturucu kaçakçılığı yapılıyor. 

Kalereş: Örgütün bu kampına bağlı ancak seyyar gümrük sorumluları bulunuyor. Van-İran sınırını kapsayan bu geniş alanda seyyar 12 geçiş noktası yine KCK/PKK tarafından kontrol ediliyor. 

Ağrı-Kars: Çok sayıda kaçakçılık geçiş noktası örgüt tarafından kontrol ediliyor. Her türlü kaçakçılık bu alanda yapılıyor. Kaçakçılar Başkale’dan başlayıp Ağrı-Kars hattını uyuşturucu geçişinde yeni güzergâh olarak kullanmak istiyor. Tabii burada KCK/PKK’nın alacağı pay daha fazla olacak. Çünkü geniş coğrafyada kaçakçılık yapmak daha riskli ve zor. 

Hakurk: Örgütün Hakurk kampında bulunan militanları tarafından kontrol edilen geniş bir alanı kapsıyor. Esendere-Yüksekova uyuşturucu trafiğinin en yoğun 
olduğu bölge. Son dönemlerde geçiş trafiği güvenlik güçlerinin yoğun çabaları sonucunda önemli ölçüde sekteye uğratılmış durumda. 

Kalem kalem KCK’nın gelir kaynakları: 
Uyuşturucu, İnsan kaçakçılığı, Araba yedek parçaları, İş adamlarından toplanan haraçlar, Sözde KCK vatandaşlarından toplanan vergi (gelirinin yüzde 10’u), Belediyelerce kurulan paravan şirketler ile Avrupa’daki çeşitli iş kuruluşlarından toplanan paralar, Halk mahkemelerinde görülen davalarda elde edilen gelir (Basit Davalar, 1500 TL’ye görülüyor. Mal davasının yüzde 20’si KCK’ya kalıyor), Demokratik Toplum Kongresi üyeleri, belediye başkanları, milletvekilleri ve parti üyelerinin maaş veya mallarından kesilen pay. 

Örgütün İran-Türkiye sınır kaçakçılığında sözde kurduğu gümrük kapılarından aldığı pay oranları: Mazot, benzin: Katır başı 3 dolar, Şeker kaçakçılığı: Katır başı 5 dolar, Çay: Katır başı 7 dolar, Sigara: Katır başı 7 dolar, Uyuşturucu madde baz morfin (ham hâlde): Kilo başına 25 dolar, İşlenmiş uyuşturucu maddesi: Kilo başına 65 dolar, Örgüt militanlarının uyuşturucu taşınmasına verdiği destek: Parti başına 4 bin dolar, İnsan kaçakçılığına yardım: Kafile başına 5 bin dolar, Elbise: At başına 7 dolar, Kozmetik ürünler: At başına 7 
dolar, Araba yedek parçaları: At başına 7 dolar, Kokain: 10 kilo için 3 bin dolar, Av tüfeği: At başına 7 dolar, Tabanca ve diğer silahlar: At başına 15 dolar.. 

SON SÖZ 

Kardeşiz 

Dağdaki PKK’lı ne düşünüyor sorusunun yanıtı çok önemli. Komünüstlikten Zerdüşlüğe devşirilen PKK, dört ülkede Kürtlere Büyük Kürdistan Cumhuriyeti kurabilecek kabiliyette mi görülüyor? Yoksa hapishane açlık grevi oyunu ile bir anda yıldızı parlatılan onursal başkan Öcalan’ı önplana çıkartan MİT, KCK’yı kurdurarak, içine sızdırdığı ve yönettiği elemanları ile militan Kürtleri oyalıyor mu? Acaba hangisi doğru? Bu konuda en sıkı, net analizi, tenkiti, özeleştiri veya çözümlemeyi PKK’nın eski avukatlarından Medeni Ayhan, http://www.gelawej.net adlı sitede şöyle yapıyordu: 

“Apo’nun talimatı ile Kuzey Kürdistan’da PKK dışında pek çok kongre adı içeren örgütün kurulması, her birinin başına ayrı birkaç kişinin yönetici yapılması, KCK’nın ise devletin istemlerine göre PKK’nın talimat ve çatı örgütü olarak örgütlendirilmesi ve kontrol altından çıkma ihtimali büyük olasılık olan dağın güçlendirilmemesi için, herkesin KCK’da toplanarak tutulması da, dağdaki PKK’ yı etkisizleştirme ve tasfiye etmek içindir. PKK dışında Kongra Gel, KCK, DTK, KNK, HDK, BDP nin kurulması ve her birinin başına da birkaç kadronun yönetici 
yapılması kararın merkezileşmesini engellemek, dağdaki PKK’nın Apo’nun ve dolayısı ile devletin kontrolünden çıkarak Apo’yu ret etmesi halinde, diğer yapıları kendisine ve devlete bağlı tutabilmek içindir. KCK’nın, devletin 

Apo’yla verdiği talimat ile kurulması ve üstelik devletin ajanlarının yoğun şekilde bu yapı içinde yer almaları, ayrıca bu yapının PKK’nın üst talimat ve çatı örgütü 
haline getirilmesi, dağın güçlenmemesi için örgütlenecek ve cezaevinden çıkmış herkesin söz konusu yapının içinde şehirlerde bıraktırılması da, aslında dağdakilerin Apo’yu (dolayısı ile devleti) ret edeceği korkusundan kaynaklanan 
bir kontrol mekanizmasıdır. Ayrıca KCK, PKK’yı tasfiye mekanizması olmak üzere, devletin isteklerine göre oluşturuldu. Ancak bu örgütün kuruluşu sürecinde İttihatçı-Kemalist kanadın liberal muhafazakar AKP’ye karşı kullanacağı bir mücadele aygıtının olmaması karşısında, KCK’yı mücadelelerinin aleti yapmaları ve devleti temsil eden yeni gücün de kadrosuzlaştırmak ve 
etkisizleştirmek, hatta kimlerinin dağa gidişinin önünü almak için yeni kurulan bu yapının içinde olan ve olmayan herkesi toplayarak zindanlara aldılar. Şimdi AKP, hem KCK’dan tutuklananları, hem de Ergenekon ve Balyozdan tutuklanan ları mütekabiliyet (karşılılık) esası çerçevesinde tahliye ettirerek, iki tarafında eleştiri getirmeden yasaya onay vermesini sağlamış olacaktır. Dışarı çıkarılan KCK elemanlarının önemli bölümünün APO’ya (dolayısı ile devlete) bağlı kalacağı hesaplandığından dolayı da, tahliyeleri sağlanacaktır. Devlette PKK’nın Apo ile bir yol ayrımına geliş sürecinde olduğunu kendisi ile konuşmalarından bilmekte dir, ve aynı zamanda söz konusu süreci hazırlamaktadır.” 

Bu hesap ve kitaplar çarşıya uymayabilir? Gerçek ne? AK Partşi 50 bin kişiyi kapsayan bir genel af hazırlıyor, 2014 ve 2015’de ki seçimler öncesi toplumsal barış adı altında hem KCK’lıları hemde Ergenekoncuları serbest bırakmayı hedefliyor. 

“Türkiye’nin 21. yüzyıldaki geleceğini üç lider belirleyecek: Recep Tayyip Erdoğan, Fethullah Gülen ve Abdullah Öcalan.” Bu sözleri 11 Nisan 2011’de Toronto’da bir akşam yemeğinde Türk Kültür Merkezi’nde buluştuğumuz Prof.Dr.Tözün Bahçeli söylemişti. 

Kanada’da Western Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi Profesörü ve Kürsü Başkanı olan Tözün Bahçeli, 40 yıldır Kanada’da yaşayan bir Kıbrıs Türkü. Kıbrıs sorunu, Türk ve Yunan ilişkileri ve Türk dış politikası konusunda kitapları ve akademik makaleleri bulunuyor. Editörü olarak katılımda bulunduğu ve ortak yazarlarla 
yayımladığı eserler arasında; “1955’den beri Türk Yunan İlişkileri”, “De Facto Devletler ve Bağımsızlık Arayışı”, “Türkiye’de Milliyetçilik Politikaları, AKP ve Kürt Sorusu” ve “Politik İslam, Kemalizm ve Kürt Sorunu” adlı kitapları ile dikkatleri üzerine çekti. 

Benzer tesbiti 21 Temmuz 2013’te Yeni Şafak gazetesi yazarı Cem Küçük’ün köşe yazısında okuyunca şaşırdım. “ MİT Gazeteciliği ” denince artık aklıma Fatih Altaylı, Emin Çölaşan, Can Dündar, Murat Yetkin, Mehmet Ali Kışlalı, Ertuğrul Özkök ve Cengiz Çandar gelmiyor. Ergün Diler, Yiğit Bulut, Mustafa Karaalioğlu ve Cem Küçük aklıma ilk gelen gazeteci isimleri. Bu nedenle Cem Küçük’ün yazılarını “MİT servisi” veya “MİT ne düşünüyor” algısıyla okuyorum. Gazeteciler yorumları farklı bakış açısıyla okur, kimin nereye çalıştığını kavrar. 

Buyrun Cem’in Yeni Şafak’ta 21 Temmuz’da yayınlanan yazısından okuyalım: 

“Türkiye’nin mevcut durumunda üç aktör öne çıkıyor. Tayyip Erdoğan, Fethullah Gülen ve Abdullah Öcalan. Arkasında millet desteği olan Tayyip Erdoğan aynı zamanda uluslararası bir aktör. Fethullah Gülen cemaati devletin içinde belirli kademelerdeki bürokrasi alanında etkin. Eğitim faaliyetlerinden gelen büyük para ve sermaye Gülen Cemaati’nin güçlü olduğu bir diğer alan.” 

Son zamanlarda Cem Küçük, konumun gereğini yerine getirerek camiaya serbest atış yapıyor, MİT destekli evvelki salvoları sanmasın ki gözümden kaçıyor. Gerçekçi bir gözlemle başlayan yazısı Erdoğan ve Öcalan’ı adeta kutsallaştırırken, Gülen’i aynen PKK’nıjn yaptığı gibi hedefe oturtuyor. Güya askeri vesayeti kaldıran Erdoğan, ama yerine yargı vesayeti getirten camia. Kanıtı ise, eski polis şeflerinden Hanefi Avcı’ya Devrimci Karargâh davasından toplamda aldığı 15 yıl 4 ay 5 gün hapis cezası. Avcı’nın içine düştüğü durum üzücü. Günah defteri kabarıkları savunmak size mi düştü Cem bey? Gladyo karşıtı yazılar yaz, sonra kalk Gladyo’nun en önemli adamını savun! 

Hükümeti zor durumda bırakmak için bu sefer polis ve yargının içindeki vesayet uzantıları harekete geçmiş ve Kürt açılımını sakıncalı ve başarısız gösteriyormuş. Eğer bir hizmet 1911’de basılan kitabında Güneydoğu’da kurulacak bir üniversitede, İslamî ilimler okutulacağı için “Arapça lâzım; Türkçe resmi dil olarak vacip; Kürtçe mâhalli dil olarak câiz”, demişse ve sonra bir toplumun anadili kullanma hakkını vermek bir ulûfe değil normal, tabiî hakkıdır diye anlayışını herkesten önce belirtmişse, ayrıca seneler önce eğitim adına kolejler, üniversite hazırlık dershaneleri açmış ve fakir muhitlerde de parasız okuma salonları ve kurslar, faaliyete geçirmişse; Kürtçe yayın yapan TV kanalı kurmuşsa, hâlâ o hizmetin açılıma karşı olduğunu hatta açılımı baltalamaya çalıştığını iddia etmek kötü niyetliliktir… 

Cem diyor ki, “PKK içindeki şahin ve uç kanatlar devlet içindeki ezelden beri varolan yapıyla bu süreci baltalamak için var gücüyle mücadele etti ve hâlâ ediyor.” Bu yoruma katılıyorum, ancak Küçük’ü küçülten ve “MİT gazeteciliği”ni ortaya koyan sinsi yorumu şu: “Vesayet sisteminin geçmişte Türkiye’yi nereye götürdüğünü iyi bilen Erdoğan haklı olarak buna izin vermedi. Yeni vesayet, öfkesini 7 Şubat’ta gösterdi. Giremediği devlet dairelerindeki herkesi hedef aldı. Hakan Fidan, Beşir Atalay gibi bakan ve bürokratları hedef seçti.” 

Küçük’ün zan altında bırakmak istediği Türkiye’nin en önemli aktörü olarak zikrettiği Gülen. PKK nasıl camiayı düşman görüyorsa, Cem’in MİTci bu söyleminde de hedef aynı. Bu çelişkili tavır ve laf sokması MİT’den aldığı talimat gereği mi? Küçük’ün “yargı birilerinin devlet içindeki uzantısı gibi çalışır ve sistemi tıkarsa bu her yerde soruna sebep olur” dediği kim ve kimler acaba? Nedense yargı dünyasında skandal olarak nitelenen son girişimleri hükümetin yaptığını unutuyor. Görüntü, Silivri’yi boşaltma amaçlı yargı altyapısının hazırlandığı izlenimi veriyor. Üst yargıyı eski bakan Moğultay’ın eski adamları ile donatmak için genç savcı ve hakimlerin önü 20 yıl şartı ile tıkandı. Polis ve yargıda operasyon yaptıran, Ergenekon ve Balyozcuları hapse tıkanları saga sola sürdüren el, sanki Ergenekon davalarını örtbas etmek ve sanıklarını beraat ettirmek istiyor. Bunu görmemek için aptal olmamız gerekir. 

7 Şubat Krizini 28 Şubat sürecine çevirenler 

MOSSADlaştıklarını fark edemiyor mu? Tam bir Alman istihbaratı BND ve MOSSAD ortak yapımı olan KCK ile PKK’nın siyasileşmesini kim kamu oyunda masumlaştırıldı? 

MİT’in KCK’yı kurdurduğu ve yönettiği ortaya çıkınca kızılca kıyametin koptuğu doğru. Ama neden? MİT’teki Ergenekoncuları temizlemezseniz daha çok tersinden operasyon yersiniz. KCK’lıların serbest bırakılması zaten yargının hangi vesayetin baskısı altında olduğunu yeterince ispatladı. MİT’in KCK’yı legalleştirme adımının 
ne kadar Türkiye’nin bölünmezliğine hizmet ettiği belli değil. KCK’nin paralel devlet yapılanmasına göz yumulması ne kadar doğru göreceğiz. Zira üç yıldır 
Diyarbakır’dan başlayacak bir ‘Serhildan’ yani Gezi olayları benzeri ‘sivil itaatsizlik’ eylemleri hazırlayan PKK’nın yöneticilerinin iştahı Gezi ile kabardı. 
Önlerindeki tek engel camianın Kürt ve Türk halk barışını sağlamlaştıran tabandaki Kürt çocuklarına bedava Eğitim, Halk Evi ve Dostluk hizmetleri. Bu nedenle MİT, kullandığı gazetecileri camia üzerine saldırtıyor. Gerçek milliyetçilik öldü, MHP güdümde. 

AK Parti’den ve başbakandan umudumuzu kesmiyoruz, 2. Kürt açılımı ortada yok iken, Öcalan’ın eline meşhur Nevruz konuşması MİT tarafından verilmemişken, ‘Barışta hayır vardır, hayır barıştadır’ diye destekleyen Gülen değil miydi beyler! Yoksa Gülen’i barış karşıtı gösterme oyununuz elinizde patladı diye mi saç baş 
yoluyorsunuz? Gülen’in karanlık planları bertaraf etme gibi muhteşem bir vizyonu vardır. Camiayı denklem dışına çıkarmaya çalışırsanız sınıfta kalırsınız… Halk tabanında güvenilir olan partiler pırtılar değildir, kalplerin sultanıdır… 

Tekrar Tözün Bahçeli ile yaptığım mülakata dönelim, bakın 2011’de ne diyordu: “AK Parti, Kürt sorununu çözse tarihe geçer. Son 9 yılda muazzam gelişmeler oldu. Kürt kimliği ortaya çıktı ve resmen tanındı, baskılar ortadan kaldırıldı. Faili meçhul cinayetler durdu, bir suç şebekesi yargı önüne çıkartıldı, yargılanıyor. Açıklar kapatılıyor. AK Parti’nin milliyetçi Kürtlere verebilecekleri ile onların talep ettikleri arasında uçurum bulunuyor. Ne AK Parti nede başka bir parti BDT’ye 
istediklerini verebilir. Federasyon istiyorlar, bu imkansızdır. Üniter devlet yapısı bozulamaz ancak bazı yetkilerin yerel yönetimlere devredilmesi kaçınılmazdır.” 

AK Parti veya iktidar olacak herhangi bir parti Kürt vatandaşlarımıza neler verebilir? diye sormuşum Tözün’e. Çünkü kilit nokta burası… 

Tözün Bahçeli şunları öneriyor: “Merkezi Ankara yönetimi anlayışı yetersiz kalıyor. İnsiyatifin, maddi destekler artırılarak şehirlere, yerel idarelere verilmesi gerekiyor. Bazı konularda devletin imkanları da yetersiz, Kürtçe eğitimin ana okulu, ilk, orta, lise ve üniversite seviyesinde verilmesine yakında gelecekte bu nedenle gerçekleşmeyebilir. Harran ve Bilgi üniversitelerinde Kürt Enstitüleri açıldı, daha da açılacaktır. Özel televizyon ve radyolar Kürtçe yayın yapıyorlar. Kürt politikacılar 

Kürtce faaliyet gösterebiliyor, hapishanelerdeki mahkumların ve ziyaretçilerin Kürtçe konuşmasına izin veriliyor. Bunlar daha önce tabu olan şeylerdi. AK Parti’nin Kürt seçmenin yoğunlukta olduğu yerlerden yüzde 75 oranında oy alması, Kürt halkın AK Parti’ye olan güvenini gösteriyor. AK Parti, Türkiye’nin bölünemeyeceğinin teminatıdır.” 

Peki BDP ve PKK neler istiyor veya isteklerinde makuliyet var mı? soruma Tözün Bahçeli’nin yanıtı ilginçti: “Geçtimiz yıl, bazı Cengiz Çandar ve Hasan 
Cemal gibi liberal aydın ve gazetecilerinde katıldığı bir toplantıda BDP taleplerini açıkca gündeme getirdi. Katılımcıların birçoğu hayret ettiler. Yerel yönetimlerin 
bayrağı olsun, silahlı teşkilatları bulunsun istiyorlar. Kürtçenin anayasal güvenceyle resmi ikinci dil olmasını ve kültürel haklar, devlet destekli Kürtçe eğitimini talep ediyorlar. Abdullah Öcalan’da kapsayan PKK militanlara genel af gündemlerinde. Yüzde 10’luk seçim barajının kaldırılması Öcalan’la masaya oturulması da şartlar arasında. Fikir üretelim diyorlar ama bunlar çok radikal öneriler AK Parti ve devletin güç merkezlerini bunlar korkuttu, Bunların asıl niyeti nedir acaba sorusu ortaya çıktı. Elbette teklifleri ciddiyetden uzak, kabul edilemez talepler. Belki Öcalan’ın İmralı’dan çıkartılıp cezasını ev hapsinde doldurması sağlanabilir.” 

Yeni anayasamızı bu dönemde yapabilecek miyiz? Hiç sanmıyorum. Bahçeli’nin bu yöndeki soruma cevabı şaşırtıcı olduğu kadar 2015 ile 2020 arasındaki 
Osmanlıvari Türkiye’nin kafa yapısını şöyle özetler gibiydi: “Yeni dönemde Türkiye Türklerindir söylemi kalkacaktır. AK Parti, Kürtlerin çoğunluğuna eşitlikci ve özgür bir Türkiye için samimi adımlar attığını ispatladı. 
Bu süreçte PKK’nın tavrı da önemlidir. Öcalan, acımasız ve bencil kişiliğine rağmen halen PKK üzerinde ve Kürt halkının önemli bir kesiminde etkilidir. Kürtlere ‘dağ Türkü’ denildiği, Kürtlerin 2. sınıf vatandaş sayıldığı, işkence, baskı ve yasaklara maruz kaldıkları darbe dönemleri geride kalmıştır. AK Parti, Kürtlere bugüne kadar gelen Türk hükümetlerinin hepsinin üstünde haklar vermiştir ve Kürt açılımını anayasaya taşıyacaktır.” 

MİT Gazeteciliği yapmıyorum, Sosyolojik Gazetecilik yapıyorum. 

Derin çatlaklarla parça parça bölünüp parçalanması için her fitnenin sahnelendiği ülkemizde, nifak, şikak ve fesadın önüne geçmek için Kürtleri kucaklayan gayretler gösterenlerin alkışlanması gerekirken, hiç ümit edilmedik şekilde karşısına çıkılması Türkiye’nin gerçek problemlerini çok iyi bilen ve çareler üzerinde beyin yoranları derin üzüntülere sevk ediyor… Yıllardır Batıda yaşayan zengin veya orta halli iş adamlarımız kurbanlarını doğuda fakir Kürt ailelerin evinde kesiyor, Türk ve Kürt kardeşliğini güçlendiriyor, kin ve nefreti söndürüyor. Ne olur çevremizdeki İslâm ülkelerine bir de bu açıdan bakalım da kandan, feryattan başka hiçbir şeyin görünmediği bu toz duman arasında birbirini boğazlayanlardan bir ders alalım. Unutmayalım birileri bizim de öyle olmamızı istiyorlar. Allah rızası için ya bu olacaklara daha güzel bir çare bulun veya sırf iyi niyetle bulunmuş şu çarelere bir destek verin… 

Veya hiç olmazsa aleyhinde bulunmayın… 
Tenkit çok kolaydır, aynen tahrip gibi… 
Ama eğer yapıcı olmayan yıkıcı tenkitler Allah rızasının dışında bir garazdan ileri geliyorsa, yarın Ulu Divan’da Allah Huzuru’nda hesabı çok zordur. 

Cenab-ı Hak hepimize basiret versin, bizi birbirimize sevdirsin… 
Denizi Geçip bir Karış derede Boğulmayalım, Ne olur… 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

76 Bolat, Aydın.PKK Terörü Neden Azdı(rıldı)? SDE Stratejik Planlama 
Kurulu. 01.09.2012. İnternet ulaşım. http://www.sde.org.tr/tr/kose-
yazilari/1189/pkk-teroru-neden-azdi-rildi.aspx 





***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder