25 Temmuz 2017 Salı

DEMOKRASİ, DARBELER ve TÜRK MODERNLEŞMESİ BÖLÜM 6

DEMOKRASİ, DARBELER ve TÜRK MODERNLEŞMESİ  BÖLÜM 6


Amerika Senatosundaki senatörler okuma yazma bilmezdi. 
Bizim demokrasimizde elit, halkı beğenmiyor. Elit, sistemi de beğenmiyor. Yani daha pratik çözümler arıyor, yeni metotlar arıyor, yeni şeyler arıyor ve onları sistemden önce koyuyor orta yere. Şöyle beğenmiyor: Yassıada’da hâkim birisine dedi ki “Otur, otur, cahil oy çoğunluğunun mümessili!” Halkı beğenmiyor adam. Elit, halkı beğenmiyor. Bizim demokrasimizdeki sıkıntı o. Halka kendisini kabul ettirinceye kadar “Bu halk güzel halktır, bunun bir sıkıntısı, bir şeyi yoktur, başka memleketlerin…” “Efendim, cahil halk.” Okumuşluk diyorsan, şimdi yüzde 95’e çıkardık okur seviyesini. Kaldı ki başka memleketlerde, demokrasinin olduğu, yapıldığı memleketlerde okumuşluk diye bir şey yoktu. Amerika Senatosu kurulduğu zaman senatörler okuma yazma bilmiyordu, parmak bastılar şeye. Bütün hikâye, bütün bu kargaşanın içerisinde elitin halkı kucaklaması. Halk da eliti beğenmiyor. Bunlar zamanla aşılabilecek şeyler. Daha çok şehirleştikçe… Yüzde 80 köylü kalamayız. Daha çok şehirleştikçe ve daha çok okudukça, daha çok zenginleştikçe -çok önemli bir hadise- bunların hepsi kalkacak orta yerden.78 

Samuel Huntington: “Toplum sofistike hâle geldikçe asker onu yönetemeyeceğini anlar ve işi uzmanlara bırakmak mecburiyetinde kalır.” diyor ancak bu genel sosyolojik izahtan somuta inersek bundan sonra darbe olmaması için iki şeyin olmaması lazım. Bir, asla ekonomik kriz olmamalı. İki, asla hükümet krizi olmamalı; çünkü koalisyonlar ülkeyi düzgün idare edemez. 
Türkiye, koalisyonlarla onlarca yıl kaybetti; 60’lı yılları koalisyonlarla kaybetti, 70’li yılları koalisyonlarla kaybetti. 80’li yıllar Özal dönemidir tek başına iktidara geldiği, 90’lı yıllar koalisyonlarla kaybedildi. Cumhuriyetin ortalama kalkınma hızı yüzde 5’tir, hâlbuki Uzak Doğu’da ortalama kalkınma hızı yüzde 10’dur, yüzde 11’dir. İtalyan siyaset bilimci LaPalombara göre; yeni kurulan devletlerde, yani uluslaşma sürecindeki devletlerde farklı kültürleri, farklı bölgeleri birleştiren çatı partileri muvaffak olursa hem demokrasi başarılı olur hem ulusal bütünleşme / ulusal entegrasyon başarılı olur. La Palombara örnek olarak da, Hindistan Kongre Partisi’ni vermektedir. Hindistan’da demokrasi niye bu kadar devam 
ediyor diye sorar. Çünkü 1948’den yani Hindistan kurulduğundan beri, Hindu’yu,  Müslüman’ı, zengini, fakiri toplayan bir Kongre Partisi var. Lakin bu çatı partileri tahrip edilirse yahut başarısız kalırsa veya herhangi bir şekilde engellenirse o vakit politika dağılır, ülkenin yönetimi zorlaşır ve alt kimlikler politize olur. Türkiye’de askerler bunu okumuş olsalardı Menderes’in partisini kapatmazlardı. Bugün Kürt meselesi bu hâle gelmemiş olurdu, çünkü ayrı bir Demokrat Parti aidiyeti ve Cumhuriyet Halk Partisi aidiyeti olurdu. Demokrasinin en büyük teminatı; Güneydoğu’dan da, İzmir’den de oy alan güçlü bir sağ parti ve onun rakibi olan güçlü bir sol partinin olmasıdır.79 
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yasama organı sıfatıyla; darbe anayasalarını yürürlükten kaldıramadığını, topluma bir bütünlük içinde demokratik anayasa sunamadığını, bir kanun maddesini değiştirmek için saatleri yutan köhne usulünü dönüştüremediğini ifade eden Ahmet İyimaya, siyaset kurumunun ortak günahını açıklar: Yasama organı, tarif edilmemiş bir krizin içindedir. Büyük Meclisin milli iradeyi kurallara dönüştürme kapasitesi, işlevsel zaafa uğramıştır. Meclisin, şartları oluştuğunda kendiliğinden işleyen kurumsal refleksi yoktur. Bu sonuç, siyaset kurumunun sistemli ihmalinin acı semeresidir. Siyaset kurumunun ortak günahı, yine siyaset kurumunun ortak girişimiyle ancak silinebilir.80 
Darbe kırılmalarını yaşamış ve demokratik konsolidasyonlarını tamamlamış ülke 
parlamentolarının darbe sonrası pratikleri, olağan dönem süreçleri bakımından ufuk açıcı örneklerle doludur. 2007 yılında İspanya Temsilciler Meclisi tarafından kabul edilen “Tarihin Anısından Kurtulma Yasası (The Law on the Recovery of Historical Memory)”, Franko rejimini kınamakta, mağduriyetleri telafi edici ekonomik hükümler içermekte ve toplu mezarlarda yakılma ve benzeri kayıpların açığa çıkarılması yolunda hükümler içermektedir. Ayrıca, Yargıç Baltasar Garzon’un uluslararası hukukun kendisine yetki verdiği içtihadı ile kurduğu cesur kararlar da anılmaktadır. 
Aynı şekilde Arjantin örneği de öğreticidir. Arjantin Parlamentosu yürürlüğe girmiş olan askeri affın kaldırılması kararını almış, yargılama sonunda darbeciler mahkûm olmuş, darbede zarar görenler için tazminat düzenlemelerine gitmiştir. Bu ülkede 2000 yılına kadar ödenen yaklaşık tazminat tutarı, 750 milyon dolardır. Portekiz, Şili, Yunanistan benzer örneklerle doludur. Türkiye’nin 1960, 1971, 1980 ara rejimleri ve akla geldiğinde verilen muhtıralar sırasında veya sonrasında genellikle susması, istisnaen de söylemin dışında kurumsal 
çözümler üretememesi sorgulanmalıdır. Silahlı Kuvvetleri, koruma ve vesayet yükünün bozucu ve tahrip edici ağırlığından kurtarmak, yurt savunmasını kamu görevinin geniş alanına özgülemek, yasama reformunun da ön koşuldur. Darbe ve muhtıraların birincil muhatabı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir.81 

Türkiye’de bir asker sorunu olduğunu söyleyen Hasan Cemal, meseleyi etraflıca tarif eder: “Ne midir asker sorunu? Kendi vatandaşlarının bir bölümünü Türkiye düşmanı ilan edebilmektir. 
Halkın oyuyla seçilmiş bir parlamentoda çoğunluğun, meşru anayasal kurallar içinde gösterdiği bir adayın cumhurbaşkanı seçimine karşı çıkmaktır. Rejim içinde Çankaya’yı kendi tekelinde tutma çabasıdır. Kürt sorununda, Kıbrıs’ta, Ermeni meselesinde, AB konusunda kendi anlayışı dışına çıkanları ‘vatan hainliği’ne kadar varan suçlamalarda bulunacak ölçüde kendi ezberine inanmaktır. Darbeler yapmak, rejime müdahalelerde bulunmaktır. Siyaseti 
istikrarsızlaştırıcı ve sivil siyaset alanını daraltıcı yasaklar koyarak, siyasal normalleşmeyle demokratik olgunlaşmayı geciktirmektir. Kendi düşüncelerine, kendi ezberlerine körü körüne bağlı olmak, onları sorgulamaktan uzak durmak, sorgulamaya kalkışanları psikolojik savaş yöntemiyle korkutmak, etkisiz kılmaya çalışmaktır. Evet, Türkiye’nin asker sorunu vardır. 

Türkiye’de asker sorunu, aynı zamanda bir ‘Sivil Sorunu’dur.”82 
Mümtaz’er Türköne soruna farklı bir açıdan yaklaşır: “Halkın orduya güvendiğini, askerlerimiz gururla ifade ediyor. Peki, bu doğruysa, askerine güvenen halka, asker neden güvenmiyor? Neden onun sandıkta yanlış kararlar aldığını, lâikliği ve cumhuriyeti ona karşı korumak gerektiğini, hatalarının ancak darbelerle düzeltilebileceğini düşünüyor? Neden bu halkın reşit olmadığını ve sürekli vesayet altında tutulması gerektiğini öne sürüyor? O zaman, güvenilmez bir halkın güvendiği orduya gerçekten güvenilebilir mi?” Türk ordusu bu savaşı 
kaybetti; çünkü bu savaş yanlış bir savaştı. Bir ordu kendi halkına savaş açar mı? Kendi halkına savaş açan ordunun, işgal ordusundan ne farkı kalır? Silahının parasını, maaşını, askerini aldığı halkı düşman ilan eden bir ordunun zafer kazanma ihtimali olur mu? Yanlış savaşlar kazanılamaz. Halkına karşı örtülü bir savaş yürüten ordu. Kendisini var eden her şeyi tahrip etmeye girişir. Halkı hedef alınca, insanı koruyan devlet, devleti var eden hukuk ortadan kalkar; geride ne savunulacak bir ülke ne sarılacağınız değerler kalır.83 

İki yüzyıl önce Thomas Jefferson şöyle demektedir: “Toplumun en üst gücünün emanet edilmesi için halkın kendisinden daha güvenilir bir şey bilmiyorum. Eğer yurttaşların kendi denetimlerini, sağlıklı bir akılla yapacak ölçüde aydınlanmamış olduklarını düşünüyorsak, bunun çaresi denetimi onların elinden geri almak değil, onları bilgi sahibi kılmaktır.” Amerikan toplumu Jefferson’un önerisine uydu, demokrasiyi kökleştirdi. Jefferson’un halkı, bugünkü Türk toplumundan daha geri bir dünyada yaşıyordu. Çünkü aynı olanaklara sahip değildi. O halkın bir yılda ulaşacağı bilgilere, bugünkü halklar saniyelerde ulaşıyorlar. Ancak, 
Jefferson’un halkı, kendisini yurttaşlar olarak ciddiye alıyordu. Çünkü demokrasi; büyük önderler tarafından değil, yetkin ve sorumlu yurttaşlar tarafından güvence altına alındığı zaman güçlü demokrasi olarak yaşayabilir. Etkili diktatörlükler büyük önderleri gerektirir. 
Etkili demokrasiler ise ‘büyük yurttaşlar’ı gerektirir. Ancak yurttaş olduğumuz sürece özgürüz; özgürlüğümüz ve eşitliğimiz yurttaş kaldığımız oranda kalıcıdır.84 
Asker sorununun çözülmesinde Türkiye için henüz riskli eşik aşılamamıştır. Mevcut düşünme modellerinin ötesini görememe, görmeyi kabul etmeme veya geçerli modele fazlasıyla bağlılık hallerinde değişim gerçekleşemez ve sorunlar çözülemez. Bu durum için kullanılan kavram ‘paradigma felci’dir. Askeri vesayetin kurumsal ve hukuki temellerine yönelik sistemik bir dönüştürme iradesi henüz ortaya çıkabilmiş değildir, hâlâ tereddütler mevcuttur. 
27 Mayıs sistemini inşa edenler; Türkiye’ye dışarıdan bakıldığında demokratik 
seçimlerin yapıldığı, demokratik dünya standartlarına uymuş bir ülke gibi görünmesini istiyorlar. İçeride de halk bunu böyle bilsin isterler, ama gerçekte iktidarı kimselere vermiş değiller ve iktidarda hep onlar var. 
Soğuk Savaş sonrası konjonktürde Türkiye ile ilgili yapılan tasvirlerin mihver ülke (pivotal state) ile parçalanmış ülke (torn country)85 uçları arasında gidip gelmesi aslında bu çok yönlü dinamizmin ortaya çıkardığı bir çelişkidir. Bir ülkenin farklı parçalar içinde gerilim yaşıyor gibi görünmesi bile kendi içinde barındırdığı güç potansiyelinin bir işareti sayılmalıdır. Kendi bunalımından ve parçalanmışlığından dahi güç üretebilen toplumlar tarihe ağırlık koyma 
hakkını ve imtiyazını da elde ederler. “İnsanlık ileri doğru bir sıçramayla karşı karşıyadır, eski düşünce tarzları, eski formüller ve ideolojiler, geçmişte ne kadar değerli veya yararlı olurlarsa olsunlar, artık gerçeklerle örtüşmüyorlar; yeni değerlerin ve teknolojilerin, yeni yaşam tarzlarının ve iletişim araçlarının çatışmasından doğan dünya, tamamen yeni fikirler ve analojiler, sınıflandırmalar ve kavramlar gerektiriyor.”86 diyen Alvin Toffler, gelmekte olan yeni uygarlığın tüm eski varsayımları alt üst ettiğini ve umutlu bir bakışla muhafazakâr 
tutumların değişmek zorunda olduğunu ve bu dünyada bugüne ait sorunların düne ait yöntemlerle çözülmesinin mümkün olmadığını belirtir. Türkiye’nin sahip olduğu geçerli vesayet düzeninde paradigma değişikliğine gitmenin şart olduğu noktasında bir konsensüse ulaşılmış durumdadır. Bunu kimin başarabileceğinin cevabını, paradigma ve bunalım kavramları üzerinde düşünce üreten Thomas Samuel Kuhn verir: “Yeni bir paradigmaya yönelik temel buluşları yapan kişilerin hemen hepsi, ya çok genç ya da paradigma değişikliği yaptıkları alana yeni girmiş kişiler olmuştur.” 
Türkiye’nin gerçek bir demokrasi olmayan ‘kendine has’ vesayetçi demokrasisi temel olarak iki algı üzerinde yükselmektedir. Birincisi kendi çıkarından başka bir kaygısı olmayan, kişisel hesapları uğruna rakipleriyle didişmekten başka bir şey düşünmeyen sivil siyaset sınıfı algısı. İkincisi, sadece ülkenin ve milletin âli menfaatlerini düşünen, bu uğurda bütün kişisel kaygılarından uzaklaşmış askeri sınıf algısı. Toplumun kirinden, pasından münezzeh, bambaşka bir kategori oluşturduğuna inanılan Türk Silahlı Kuvvetleri, işte bu ‘ahlaki üstünlüğü’ nedeniyle gerektiğinde sivil siyasetçileri görevden uzaklaştırıyor, ülkeyi bir süre 
yönettikten sonra nispeten gevşek bir vesayet düzeyini korumak koşuluyla kışlasına çekiliyordu. Son 10 yılda, özellikle de son 3-4 yılda ortaya çıkan çok sayıda olgu, askerle ilgili bu ‘ahlaki üstünlük’ mitini, imajını önemli ölçüde sarsmış, imajın hakikate tekabül etmediği anlaşılmıştır. Günümüzde artık ordunun da içinde yaşadığı toplum kadar kirli ve toplum kadar temiz olduğu yaygın olarak kabul gören sosyolojik bir gerçektir. 


BÖLÜM DİPNOTLARI;


78 Süleyman Demirel, Türkiye Cumhuriyeti 9. Cumhurbaşkanı, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Dinleme Tutanağı, 7 Haziran 2012, Ankara Güniz Sokak, s. 4, 5, 10-12, 16, 17, 47.
79 Taha Akyol, Gazeteci, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Dinleme Tutanağı, 4 Ekim 2012, s. 21. 
80 Ahmet İyimaya, Siyaset Kurumunun Ortak Günahı Yasama Reformu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 93, Mart- Nisan 2011, s. 284. 
78 Süleyman Demirel, Türkiye Cumhuriyeti 9. Cumhurbaşkanı, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Dinleme Tutanağı, 7 Haziran 2012, Ankara Güniz Sokak, s. 4, 5, 10-12, 16, 17, 47.
79 Taha Akyol, Gazeteci, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Dinleme Tutanağı, 4 Ekim 2012, s. 21. 
80 Ahmet İyimaya, Siyaset Kurumunun Ortak Günahı Yasama Reformu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 93, Mart- Nisan 2011, s. 284. 
81 Ahmet İyimaya (2011); s. 296-298. 
82 Hasan Cemal (2010); s. 43. 
83 Mümtaz’er Türköne (2010); Sözde Askerler, Nesil Yayınları, İstanbul, s. 47, 94. 
84 Sami Selçuk, Zorba Devletten Hukukun Üstünlüğüne, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, s. 562. 
85 Samuel Huntington: Türkiye, Meksika ve Rusya gibi ülkeleri torn countries (kimliği parçalanmış, siyaseti parçalanmış ülkeler) olarak tanımlar. Rusya’nın 17. yüzyılda Avrupa yanlısı çarı Büyük Petro zamanında, Türkiye’nin ise 1920’lerde Atatürk Devrimleri ile yırtılmaya başladığını anlatır. Huntington, siyasi iktidar tarafından tepeden inmeci metotlarla gerçekleştirilen toplumsal değişim ve bu değişimin ürünü kurumsal yapılanmanın ne gibi sonuçlar doğurduğu konusuna eğilir. Türkiye’nin çağdaşlaşmaya direnim gayretleri nedeni ile “parçalanmış ülke” statüsü kazandığını söyleyen Huntington, siyasal değişimin Türkiye gibi bir ülkede tehlikeli olduğuna ve bu gibi uygulamaların “bölünmüş ülke”ler ortaya çıkaracağına değinir. Huntington her ne kadar çağdaşlaşma yanlısı olsa da, bunun doğal bir süreç içinde gerçekleşmesi gerektiğini belirtiyor. 
Türkiye’nin batılılaşma projesinin yarattığı kimlik karmaşasını “kültürel şizofreni” olarak nitelendirenler de vardır. 
86 Alvin Toffler; Üçüncü Dalga, Koridor Yayıncılık, İstanbul, 2008, s. 9. 



KAYNAK PDF FORMATLI
https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem24/yil01/ss376_Cilt1.pdf
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ  DARBELERİ ARAŞTIRTIRMA KOMİSYONU  RAPORU 
Dönem: 24 
Türkiye Büyük Millet Meclisi  Demokrasiye Girişi 
Kasım 2012   S. Sayısı: 37  
Türkiye Büyük Millet Meclisi (S. Sayısı: 376) 

7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder