28 Temmuz 2017 Cuma

ALBAY TALAT AYDEMİR’İN DARBE GİRİŞİMLERİ BÖLÜM 1

ALBAY TALAT AYDEMİR’İN DARBE GİRİŞİMLERİ BÖLÜM 1 



Yeşim DEMİR
* Dr., (zeserdemir@hotmail.com). 


Özet 

Ordu, Osmanlı İmparatorluğu döneminin reform hareketlerinde, Çok Partili Dönem ve sonrasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında ve etkisini 
sürdürmesinde büyük rol oynamıştır. 

22 Şubat Darbe Girişimi'nde Ne Olmuştu?

Bir grup asker, 1960 ihtilalinin amacına ulaşmadığını düşünüyor ve askeri yönetimin devam etmesini arzu ediyordu. Bu grubun başında Kara Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay Talat Aydemir vardı. MBK ile beraber çalışmasına karşın 27 Mayıs'ta Kore görevinde bulunduğu için Komite'de yer alamamıştı.

1950–1960 yılları süresince, Türkiye ekonomik, politik, sosyal krizlerle karşılaşmıştır ve DP bu durumla başa çıkmakta yetersiz kalınca, ordu 27 Mayıs devrimini gerçekleştirmiştir. 

27 Mayıs 1960 devriminin bazı açılardan henüz tamamlanmamış olduğunun deklaresi üzerine, Albay Talat Aydemir ve arkadaşları tarafından 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 de iki çeşit yenileme girişimleri yapılmıştır ancak başarılı olunamamıştır. 

Siyaset Biliminin kurucusu Thomas Hobbes, siyaseti bir çeşit kâğıt oyununa benzetmektedir. Yalnız siyasetle arasında şu fark olduğunu belirtmiştir: “Eğer burada oyuncular başka bir koz üzerinde anlaşmamışlarsa, sopalar yani ordu koz haline gelir” demiştir1. 

Ordu-Siyaset ilişkisinin tarihsel gelişimine bakıldığında, Türk siyasal hayatında Silahlı Kuvvetlerin her zaman belirgin bir rolü olduğu görülmektedir2. Türkiye 
Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren ordu tarafından, üç defa yönetime müdahale edilerek sivil rejime ara verilmiştir. Bunlardan ilki olan 27 Mayıs 1960 ihtilali başarılı olmuş; ancak sonradan gelen 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 girişimleri başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ancak bu ihtilal girişimlerine gelininceye kadar birçok süreçten geçilmiştir. 

Çok partili döneme geçildikten sonra subaylar da, sivil aydınlar gibi politika ile ilgilenmeye başlamışlardı3. 1946’lı yıllarda, CHP ile DP yakınlaşması askerlerin parti eğilimlerini değiştirmiş ve 1946 yılındaki seçim hileleri askerleri iktidara karşı tepkiye yönelterek ihtilal amaçlayan teşkilatlar kurulmaya başlanmıştı. Bu dönemde daha sonraları da gözlemlenen bir olgu ortaya çıkmıştır. Komitelerde başkanlar en yüksek rütbeliler olmayıp, bu tür kişiler ancak kararlaştırılan ihtilale başkanlık etmek üzere aranmıştır 4. 

Ülkenin giderek içinden çıkılmaz bir duruma gelmesi nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından 27 Mayıs 1960 yılında askeri darbe yapılmıştı. 27 Mayısçılar, ordu içinde geniş çaplı bir tasfiye hareketine girişmişler ve eski hükümet yanlısı 235’i General olmak üzere 5 bin civarında subayı ve astsubayı süresinden önce emekliye sevk etmişlerdi 5. 

22 Şubat Darbe Girişimi'nde Ne Olmuştu?

Durumun farkında olan Başbakan İnönü, bu gruptaki çoğu subay ve astsubayı doğuda görevlendiren kararnameyi imzaladı.

Ordunun bel kemiğini oluşturan orta rütbedeki subaylar tarafından gerçekleştirilen ihtilalden sonra kurulan Milli Birlik Komitesi’nin içinde, çoğunluğu oluşturan ve başından beri CHP’nin etkisi altında olan, ‘‘işleri düzelttikten sonra’’iktidarı sivillere bırakmayı amaçlayan birinci grup ile askeri müdahaleyi kalıcı kılma, devleti ve toplumu buna göre yeniden düzenleme çabası içinde olan ikinci bir grup vardı 6. MBK toplantılarında, isteklerine uygun bir sonuca varamayacaklarını anlayanlar zaman zaman toplantılarını kendi aralarında meclis içinde ayrı odalarda yapıyorlardı. Karşı grubu yola getirmenin yolları aranırken bir taraftan da karşı grubun bertaraf edilmesi 
yollarını aramaya başlamışlardı7. 

MBK’nın 2’ye ayrılması sonucundaki gelişmeler, ordudaki bazı genç komutanları da endişelendirmişti. Bazı MBK üyelerinin politik amaçlarla Silahlı Kuvvetleri kullanma yolundaki hareketleri hoş karşılanmıyordu8. Org. Cemal Gürsel’in başkanlığında yapılan MBK’nın 1960 Ekim ayındaki toplantısında, Ahmet Er tarafından başkanlığa, komite üyelerinin birbirlerinden şüphe ettikleri ve bu nedenle rahat çalışamadıkları şeklinde bir önerge verilmişti. Önerge üzerine tartışmaların artması üzerine Cemal Gürsel, ‘‘önerge beklenen sonucu vermekten uzaktır, arkadaşları birbirine düşürecek niteliktedir’’ diyerek oturumu kapatmıştı9. MBK üyeleri arasındaki güvensizlik ve birbirinden endişe etme durumunun devam etmesi sonucu, 13 Kasım 1960’ta ikinci grup adı verilen MBK’nın 14 üyesi yurtdışında başka görevlere atanmak suretiyle tasfiye edilmişlerdi 10. 

22 Şubat Darbe Girişimi'nde Ne Olmuştu?

Tayin kararları 22 Şubat'ta askerlere bildirildi ve ne olduysa o gün oldu.

14’lerin tasfiyesinden sonra Silahlı Kuvvetler bünyesinde bölünmeler görülmeye başlamıştı. MBK üyeleri, orduyu etki altında tutmak için Ankara ve İstanbul’da bulunan komutanları faaliyete geçirerek kararlar aldırıyorlardı. Bu olay silahlı kuvvetler içinde oldukça yıkıcı bir etki yaratıyordu. MBK’nın 23 üyesi gruplar halinde ordu içinde taraftar toplamaya başlarken, bir yandan da 14’lerin mağdur olduğuna inanan taraftarları ordu içinde ayrı bir teşkilat kurabilmek için çalışıyordu. Artık ordu çeşitli gruplara ayrılmış ve siyaset içinde bocalamaya başlamıştı 11. 

Talat Aydemir, ancak yeni MBK içinde anlaşmazlıklar çıkınca, bazı üyelerin kendilerine dışarıdan destek aramaya başladığında önem kazanmıştı. Harp Okulu’nun başında bulunması ona avantaj sağlıyordu. Bu durum da, liderliğini Albay Talat Aydemir’in yaptığı Albaylar Cuntası’nın kurulmasını sağlamıştır. Albaylar Cuntası, 15 Ekim seçimleri ve hükümetin kuruluşuna kadar geçen süre içinde giderek güçlenmişti. Artık Cunta’dan herkes bahsediyordu12. 

1961 yılının Mart ayında İstanbul’da, 66. Tümen Komutanı Faruk Güventürk ile Harp Akademileri Komutanı Faruk Gürler’in liderliğindeki generaller ve Ankara’da Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay Talat Aydemir’in liderliğindeki Albaylar Cuntası tarafından ortaklaşa Silahlı Kuvvetler Birliği kurulmuştu13. Silahlı egemen güç idaresini, komiteye doğrudan SKB gizli yemin belgesi ile kabul ettirmişti. Belgenin, “MBK, TSK’nin bölünmez bir uzvu” olduğuna dair hükmü, siyasal idare kademelenmesinde Silahlı Kuvvetlerin, Komite’nin üstünde yer aldığını açıkça göstermekteydi 14. Silahlı Kuvvetler Birliği varlığını ortaya koyduğu dönemden itibaren MBK, şeklen var ama fiilen hükmeden güç SKB idi. SKB, gücünü özellikle 6 Haziran 1961’de göstermişti 15. 

22 Şubat Darbe Girişimi'nde Ne Olmuştu?

Genelkurmay Başkanı Org. Cevdet Sunay, tebliğ için Talat Aydemir, Selçuk Atakan ve Turgut Alpagut'u karargaha çağırttı. Bu emri Aydemir yerine getirmedi ve diğer iki subay karargaha gitti. Genelkurmay'a giden iki subay hemen tutuklandı.


1961 seçimine hazırlıkların devam ettiği dönemde, bu seçim ile yönetimin kesin olarak sivillere devredileceği ileri sürülmüş olmasına rağmen, Talat Aydemir ve 
arkadaşları yapılacak seçimlerin istikrarı sağlamayacağını, reformları yapmaya yeterli olmayacağını savunmuşlardır. 15 Ekim 1961 seçimleri AP ve CHP’nin birbirlerine yakın oy almaları ve ikisinin de tek başına hükümeti kuramamaları sonucunu ortaya çıkarınca, ordu içinde 27 Mayıs ilkelerinin korunması gerekliliği yolunda bir inanç ve bunun doğal uzantısı olarak eylemde bulunma gereği düşüncesi doğmuştur. 

SKB’nin üyelerinden bazıları, ‘‘Her ne kadar seçimler istenildiği ve düşünüldüğü gibi sonuçlanmamışsa da şimdilik askeri bir müdahale yapmaktansa, CHP’nin öncülüğünde yeni bir 

TBMM bir defa daha denenmelidir, eğer başarılı olamazlarsa, o zaman müdahale ederiz’’ diyorlardı16. 

Talat Aydemir’ e göre, seçimler sonunda ulusal irade tam olarak gerçekleşmemiş ve bu durum silahlı kuvvetler içinde fikir ayrılığına neden olmuştu17. 
Bu görüş, silahlı kuvvetlerin üst düzey komutanları tarafından da benimsenmiş ve seçimlerden 6 gün sonra 21 Ekim 1961’de İstanbul’da Harp Akademileri’nde 10 General, 27 Albay ve 1 Yarbay toplanarak “21 Ekim Protokolü” denilen belgeyi kabul ederek imzalamışlardı. Bu protokole göre; 

1- T.S.K., 15 Ekim 1961 günü yapılmış olan seçimden sonra gelecek yeni TBMM toplanmadan önce duruma fiilen müdahale edecektir. 
2- İktidarı milletin hakiki ve ehliyetli mümessillerine tevdi edecektir. 
3- Bütün siyasi partiler faaliyetinden men edilecek, seçim sonuçları ile MBK feshedilecektir. 
4-Bu kararın uygulanması 25 Ekim 1961’den sonraki bir güne ertelenmeyecektir 18. 

21 Ekim Protokolü’nde belirtilen şartlar siyasi partilere bildirildi ve 24 saat içerisinde cevap verilmesi istendi. Verilen süre 24 Ekim 1961 saat 09.15’ te sona erecekti. 

Dört siyasi partinin liderleri, bu şartları görüşmek için 23 Ekim gecesi toplandı. 24 Ekim sabahı da Çankaya’da, Devlet ve Hükümet Başkanı Cemal Gürsel’in 
başkanlığında yeni bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya 4 lider dışında Genelkurmay Başkanı, Kara, Hava, Deniz Kuvvetleri Komutanları, Jandarma Genel Komutanı, 1. 2. ve 3. Ordu Komutanları da katıldılar. Bu toplantıda “Çankaya Protokolü” denilen belge imzalandı. 

Protokol 4 maddeden oluşuyordu; 

1- Siyasi Partiler Cumhurbaşkanlığı için aday göstermeyecek ve Cemal Gürsel’ e oy verilmesi için liderler, gruplarında ellerinden gelen çabayı göstereceklerdi. 

2- Ordu mensuplarına tanınmış herhangi bir hak geri alınmayacağı gibi Eminsularla 19 ilgili kanun da değiştirilmeyecekti. 

3- Yassıada hükümlüleri hakkında şimdilik bir af kanunu çıkarılmayacaktı20. 

4- 147’ler21 üniversitelere alınmayacaktı. 

Yazılı olmayan bir madde de İsmet İnönü’nün Başbakan olmasıydı22. 

Bu protokolün imzalanmasıyla, Parlamento’nun açılmasına yönelik engel kalkmış oldu. Ertesi günü meclis toplandı ve 26 Ekim’de de Cemal Gürsel 
Cumhurbaşkanlığı’na seçildi 23. 
Bu gelişmeler, ordu içinde yeni karışıklıklara neden olmuştu. Talat Aydemir, bu anlaşmaların Albayların isteğine aykırı olduğunu, Cumhurbaşkanı ve Başbakan 
seçiminin askeri baskı ile gerçekleştiğini bu durumdan da eski MBK üyeleri ile Hava Kuvvetleri’ne mensup subayların “Ordu böyle istiyor” diyerek siyasal partiler üzerinde baskı kurmalarının büyük etkisi olduğunu ileri sürmüştü24. 

22 Şubat Darbe Girişimi'nde Ne Olmuştu?
Aydemir, Harp Okulu'nda alarm verdi. Hareketin parolası Halaskar, işareti Fedailer idi. Harbiyeliler silah kuşanıp avluda toplandı. Harekete geçen Tank Taburu'nun namlusu TBMM binasına çevrilmişti.


16 Kasım 1961’de CHP-AP Koalisyon Hükümeti’nin kurulması, siyasi çevreleri memnun etmiş, ticari çevrelere ise güven vermişti. Hükümetin kurulmasından 
hemen sonra bazı politikacıların teşebbüsleri, ortamı giderek karıştırmış; ne siyasi çevrede ne de ticari çevrede güven kalmamıştı. Hükümet güvenoyu aldıktan sonra bazı AP ve YTP’li milletvekilleri siyasi af kanunu çıkarmak için harekete geçmişlerdi25. Böylece bir süre ülkede ve mecliste sadece siyasi af konusu tartışılmış, isteyen ve istemeyen diye 2 kısma ayrılmışlardı. Bu durumun hem bir siyasi istikrarsızlığa neden olacağı hem de yönetimi sivillere teslim eden silahlı kuvvetleri ülkenin geleceği hakkında endişelendireceği açıkça görülmekteydi. Basının ve bazı dergilerin, önce kapalı olarak sonra açıkça DP Dönemi’ni överek 27 Mayıs’ı gölgelemek istemeleri de ordudaki huzursuzluğu arttırmıştı26. 

Bir süre sonra giderek artan askeri müdahale söylentilerini görüşmek ve özellikle İsmet İnönü Hükümeti’nin desteklenmesi amacıyla 19 Ocak 1962’de 
Genelkurmay Karargâhı’nda, “Genişletilmiş Komuta Konseyi” toplantısı yapılmıştır. Toplantıda bulunan Kuvvet, Ordu ve Kolordu Komutanları ile Generaller, Cevdet Sunay’ın hükümetin desteklenmesi ve askeri müdahale heveslerinden vazgeçilmesi önerisini destekliyordu. Toplantıya katılan Talat Aydemir ve onunla birlikte hareket eden Albaylar, öneriye katılmadıklarını ve bir askeri müdahalenin gerekliliğini belirtiyorlardı. Ancak emir-komuta zinciri içerisinde yapılması gereken müdahalede başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere Generaller yer almalıydı27. 

Sunay itiraz edince, “Orduda alt kademenin tazyiki artmaktadır. Hangi Kuvvet Komutanı kıtasına hâkimse kalksın hesaplaşalım” diye meydan okumuşlardı28. 

1962 yılının ilk ayında, ihtilalci kuvvetleri tahrik edici gelişmelerden birisi de, Nuri Beşer29 olayı idi. Bu olay, özellikle ordu içinde büyük tepki yaratmıştı. Her kışlada toplantılar yapılıyordu. Artık politikacılar işi orduya ve mensuplarının ailelerine dil uzatacak kadar ileriye götürmeye başlamıştı. Bu durumda ne yapılacaksa yapılmalıydı düşüncesi hâkimdi. 

İsmet İnönü, bu olayın doğuracağı sonuçları tahmin ediyordu. Yatıştırmak için son bir çareye başvurma kararı aldı. İstanbul ve Ankara’daki askeri birlikleri ziyaret etti. Önce İstanbul 66. Tümen Komutanlığı ile Harp Akademilerini ziyaret etti. Gittiği birliklerde subaylara soğukkanlı ve sabırlı olmalarını öğütlüyordu30. İnönü’nün, ‘‘Hiçbir harekete izin vermeyeceğiz’’ sözleri Albaylar Cuntası’nın ve etrafındakilerin hoşuna gitmedi. Çünkü bunlar bütün planlarını, yeni ihtilalin subay, komutanlar, hükümet ve İsmet Paşa tarafından da istendiği şeklinde yapmışlardı31. 

Başbakan, İstanbul’dan Ankara’ya ümitle dönmemişti. 5 Şubat 1962’de haberli olarak Harp Okulu’nu ziyarete gitmiş ve İnönü’yü komutanlar ile teftiş kıtasından başka karşılayan olmamıştı. İnönü’nün askeri birlikleri ziyareti de olumlu sonuçlar vermemiş ve hiçbir şeyi değiştirmemişti 32. 

İsmet Paşa’nın asker arasına girmesi, Ankara’daki Albaylar Cuntası’nı ellerini çabuk tutmaya itmiştir. Hissettikleri başka bir durum da, üst düzey komutanların giderek ihtilal fikrinden vazgeçmeleriydi. İstanbul grubunda İsmet Paşa’nın ziyaretinden itibaren soğukluk başlamıştı. Hava Kuvvetleri ise, ihtilal durumu karşısındaki tutumunu koruyordu. Türk Silahlı Kuvvetler Birliği adına yapılacak bir hareket, Hava Kuvvetleri olmadan düşünülemiyordu33. 

9 Şubat’ta İstanbul Balmumcu’da, başkanlığını Korgeneral Refik Tulga’nın yaptığı ve 59 subayın katıldığı toplantıda, 28 Şubat’ı geçmeyecek şekilde, hiyerarşik 
düzen içinde askeri bir müdahale yapılması kararı alınmıştı34. 

Bu gelişmeler parti liderlerini ve kuvvet komutanlarını harekete geçirmişti. Hava Kuvvetleri’nin temsilcileri hemen tedbir alınmasını istiyordu. Cevdet Sunay, 
İnönü ile görüşüp tedbir alınması gerektiğini belirtmişti. İnönü de, orduyu ihtilale sürükleyen subayların cezalandırılmasından yanaydı. Cevdet Sunay, Talat Aydemir ile birlikte hareket eden iki subayı Genelkurmay’a çağırarak sorguya çekmiş, üçü de inkâr etmişti. Yine aynı gece İstanbul’dan telefon eden ihtilal taraftarları da, harekete geçilmesine İstanbul’daki arkadaşların taraftar olmadıklarını haber vermişlerdi. 
Teşebbüsten vazgeçilmiş görünürken, Kara Kuvvetleri’ne mensup subaylar, Hava Kuvvetleri’nin alarma geçtiğini duymuşlar ve bazı tank birliklerine alarm vermişlerdi 35. 
Bu durum karşısında bazı Albayların Ankara’dan uzaklaştırılmasını sağlayacak tayinlerin yapılmasına başlanmıştı 36. 

Genelkurmay Başkanı, 18 Şubat 1962’de 1.Ordu’ya bağlı Kolordu Komutanlarını, İstanbul Valisi Korgeneral Refik Tulga’yı, Harp Akademileri Komutanı 
Tuğgeneral Faruk Güventürk’ü ve Harp Filosu Komutanı’nı Ankara’ya çağırdı. Generaller toplantıya gitmeden Ankara’daki arkadaşlarıyla görüşmüşlerdi. Görüşmede İstanbul Valisi Refik Tulga, 5. Kolordu Komutanı General Faruk Gürler, Albay Talat Aydemir, Albay Selçuk Atakan, Albay Yıldıray Seyhan ve Albay Necati Ünsalan vardı. Albaylar, Generallere, “Bu iş de Ekim’deki gibi olmasın, cayılmasın. Öyle olursa evlatlarımızın bizlere ve sizlere karşı güvenleri azalır” demişti. Generaller ise, “Emeklilik, istifalarımız ve rütbelerimizi cebimize koyarak geldik” demişlerdi 37. 

19 Şubat 1962’de, Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay, Albaylar Cuntası’ndan Talat Aydemir, Necati Ünsalan ve Selçuk Atakan’ı Genelkurmay’a çağırmıştır. Burada onları Hava Kuvvetleri Komutanı İrfan Tansel, Kara Kuvvetleri Komutanı Muhittin Önür ve Jandarma Genel Komutanı Abdurrahman Doruk Paşa bekliyordu. Toplantıda ülkenin durumu ve alınması gereken tedbirler üzerinde duruldu. Albaylar, çıkar yolu olarak ihtilalden başka bir yol olmadığını belirtiyorlardı. Bu toplantı, albayları ihtilal fikrinden vaz geçirmemiştir. Cuntayı dağıtmak son çare olarak görünüyordu. Bu önceden olduğu gibi zor değildi, çünkü İstanbul grubu ihtilalden vazgeçme kararı almıştı 38. 

Bu arada ilginç bir gelişme olmuştu.1962 Şubatında özellikle harekâtın arifesinde ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Talbott ile Talat Aydemir ve arkadaşları 
elçilik müsteşarının evinde tanıştırılmıştı. Amaç, harekâttan sonra gelecek yeni askeri rejimin ABD ile ilişkilerinin nasıl olacağının araştırılmasıydı 39. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder