28 Temmuz 2017 Cuma

Türkiye’de Demokrasiye Geçiş Yılları ve Demokratikleşme Sürecinin İlk On Yılı BÖLÜM 2


Türkiye’de Demokrasiye Geçiş Yılları ve Demokratikleşme Sürecinin İlk On Yılı BÖLÜM 2

Demokrat Parti iktidarının (1950-54) döneminde yapılan plansız ve aşırı harcamalar, bitirilemeyen yatırımlar, zamanında gerçekleşmeyen dış krediler, 
savaş yıllarını aratan yüksek enflasyon, mal darlığı ve kara borsa, döviz sıkıntıları ve benzeri olumsuzluklar iktidarın savaş yıllarından kalma “Milli Korunma Yasası”nı daha etkili hale getirdikten sonra, yürürlüğe koymasına neden olmuştur [32]. 

Bu yasa gerek halk, gerekse ticaret kesiminde büyük bir rahatsızlık doğması sonucunu yaratmıştır. Zira D.P. ekonomik ve siyasi liberalizmi uygulamak 
amacıyla iktidara gelmişti. Bir zamanlar eleştirilen Devletçilik şimdi liberal olduğunu iddia eden bir parti tarafından üstelik daha katı bir şekilde uygulanmaya başlanmıştı. Bu uygulamalar basında da eleştirilmeye başlanınca, başta Başbakan Menderes olmak üzere, D.P. iktidarı bu eleştirilerden rahatsızlık duymaya başlamış, bu nedenle de özellikle Basın Yasası’nda, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nda yapılan değişikliklerle önemli kısıtlamalara gidilmiş, 
polisin yetkileri ise daha da arttırılarak, toplantı ve gösterilerde silahlı müdahale de dahil olmak üzere, polise geniş yetkiler verilmiştir.[33] 

Bütün bunların yanı sıra; iktidar, üniversite özerkliğini sınırlandıran yasal düzenlemeler yaparak, akademisyenlerin siyasetle uğraşmalarını yasaklamıştır. 
Ayrıca bunlara ek olarak D.P. iktidarı, yüksek yargı kurumlarını da denetim altına alabilmek amacıyla, yirmi yılını ve altmış yaşını dolduran yüksek yargıçların 
emekli edilmelerini öngören bir yasayı kabul etmiş, yargı üzerinde de etkili olmaya başlamıştır. Bu kısıtlayıcı yasalar görüşülürken, C.H.P. lideri İnönü’nün, 
Menderes’e; “Biz mutlakiyetten geldik, Siz mutlakiyete gidiyorsunuz…!” sözlerine karşılık Menderes ise, “Bu yasaların kabul edilmesiyle, D.P. Grubu’nun huzur 
içinde olacağını” söylemiştir.[34]

Dış politikada ise, 1954 yılından itibaren giderek alevlenen Kıbrıs konusu, bu gelişmeler sırasında patlak veren 6-7 Eylül Olayları iktidarı çok zor durumda 
bırakmıştır. Ayrıca iktidar dış politikada ise 1955 yılında kurulan Bağdat Paktı ile ABD ve İngiltere’nin Orta Doğu’daki çıkarlarının savunucusu durumuna gelmiş bulunuyordu.[35] İki devletin bölgedeki çıkarlarını korumak adına yapılan bu Pakt, başta Mısır lideri Albay Cemal Abdül Nasır olmak üzere, ulusalcı Arap 
liderleri ve halkı tarafından büyük tepkilere neden olmuştu.

Bu sorunlar yaşanırken D.P. iktidarı özellikle ekonomik gelişmeleri eleştiren basına karşı sert önlemler almakta gecikmedi. Muhalif gazeteleri susturabilmek 
amacıyla bu gazetelere resmi ilanlar verilmedi, gazete kağıdı ve mürekkep tahsis edilmedi, muhalif gazeteciler hakkında sık sık davalar açılmaya ve gazetelerine 
ağır para cezaları verilmeye başlandı. Bu dönemde basına açılan toplam dava sayısı 1.460’ı buldu. Bunlardan 577’si mahkumiyetle, 716’sı ise beraat ile 
sonuçlandı.[36] Bu cezalar basının sindirilmesinde, dolayısıyla iktidara yöneltilen eleştirilerin göz ardı edilmesinde önemli ölçüde etkili oldu.

D.P. iktidarı 1954 genel seçimlerinden sonra, dünya tarihinde belki de örneği görülmedik bir karar alarak, muhalefete oy verdiği gerekçesiyle, Kırşehir 
ilini ilçe düzeyine indirdi. Bu dönemde muhalefet partilerinin iktidara karşı güç birliği yapmak için kurmak istedikleri “Millî Muhalefet Cephesi” girişimi 
ise, iktidarın getirdiği yasal sınırlamalar nedeniyle gerçekleştirilemedi. Ancak Millî Muhalefet Cephesi, 4 Eylül 1954 tarihinde bir bildiri yayınlayarak, 
yargının siyasallaştırılması girişimlerini eleştirdi, kişi hak ve özgürlüklerinin anayasal güvenceye kavuşturulmasını, anayasaya aykırı yasaların çıkarılmasını 
ve uygulanmasını önlemek üzere bir “Anayasa Mahkemesi”nin kurulmasını, yargı bağımsızlığının ve yargıç güvencesinin sağlanmasını, yasama gücünün 
üzerinde değişiklik yapılmasını sağlayacak yeniliklerin gerçekleştirilmesi gerektiğini savundu.[37] Aynı dönemde muhalefet tarafından, iktidarın yolsuzluk yaptığı yolunda TBMM’ne verdikleri soru ve gensoru önergeleri ise, iktidarın oylarıyla sürekli olarak reddedildi, hatta çoğu gündeme bile alınmadı. Bütün bu gelişmeler iktidarın güçlenmesini sağlamak bir yana, giderek yıpranmasında önemli ölçüde etkili olmaya başladı.

1957 seçimleri öncesinde, D.P.’nin kurucularından ve ideologlarından, Dışişleri eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Fuat Köprülü, Başbakan Menderes’i ağır bir dille suçlayarak, partisinden istifa etti. Prof. Köprülü, oğlu Orhan Köprülü’nün İstanbul il başkanlığını yaptığı Hürriyet Partisi’ne katılırken, yaptığı açıklamada ise D.P.’nin eski programından ayrıldığını ve kimliğinden savunarak, ”Demokrasi nizamına iman etmiş bütün Türk vatandaşlarının aralarındaki her türlü ihtilafları bir yana atarak, bu gaye uğrunda işbirliği etmeleri bir vatan borcudur” diyerek iktidara karşı sert uyarılarda bulunmayı ihmal etmedi.[38] Bu açıklamalar D.P.’yi daha da yıpratacaktı.

Çok yoğun ekonomik, siyasi ve toplumsal sorunların yaşandığı Türkiye’de, genel seçimler 24 Ekim 1957 tarihinde yapıldı. Bu seçimlerde D.P. üçüncü defa iktidar olmayı başardı, ancak 1954 seçimlerine göre oylarında yaklaşık 10 puanlık bir düşme oldu. Bu seçimlerde D.P. 47.70 oy oranıyla 424; C.H.P. % 40.82 oy oranıyla 178 milletvekilliği kazandılar. Hürriyet Partisi ve C.M.P. de 4’er milletvekilliği aldılar .[39] Bu seçim sonuçları da seçim sistemindeki 
adaletsizliği bir defa daha kanıtlamaktaydı. Ancak C.H.P. döneminde yapılan bu seçim yasası, iktidarın işine geldiği için, D.P. seçim yasasını değiştirmeye 
bir türlü yanaşmamıştı.

Demokrat Parti iktidarının (1957-60) dönemi daha ilk günlerden önemli sorunlarla başlamıştır. Seçimlerdeki oy kaybı D.P.’de büyük bir şaşkınlık yaratmıştır. Başbakan Adnan Menderes, Bakanlar Kurulu listesini ancak bir ay sonra radyodan ilan edebilmiştir. TBMM’de ise ilk günden gergin oturumlar yaşanmaya başlamıştır. Zira artık muhalefet partilerinin toplam oy oranı % 52’lere, milletvekili sayısı da 182’ye yükselmişti.[40] Bu nedenle D.P. iktidarı daha ilk günden itibaren muhalefetin TBMM’ndeki etkinliği azaltmanın yollarını aramaya başlamıştır. Bu amaçla 14 Kasım 1957 tarihinde toplanan D.P. Meclis 
Grubu’nda bürokrasi ve basın üzerinde daha sıkı bir denetim kurulması, Millî Korunma Yasası’nın yeniden ele alınması, Üniversite Yasası’nda değişiklikler 
yapılması ve TBMM İç Tüzüğü’nün değiştirilmesi gibi konular ele alınmıştır.[41] 28 Kasım’da ise Meclis İç Tüzüğü’nün 27 maddesi tümüyle değiştirilmiştir. 
Yapılan bu düzenlemeye göre; küçük partilerin Cumhuriyetçi Millet Partisi ve Hürriyet Partisi’nin meclis grupları ortadan kaldırılmış, milletvekillerinin 
TBMM’ndeki konuşma ve davranışlarına kısıtlamalar getirilmiştir. Buna göre; Bakanlar gerekli gördükleri konularda açıklama yapmamak hakkına sahip 
olacaklar, milletvekili dokunulmazlığı çok daha kolay kaldırılabilecek, milletvekilleri daha kolay cezalandırılabilecekti. Bu cezalar arasında milletvekillerine de meclisten çıkarılma ve maaştan kesme gibi cezalar da verilebilecekti. Ayrıca yargı tarafından yayınlanmaları yasak edilen konular, meclis tutanaklarında yer alsalar bile, basında yayınlanamayacaktı. [42]

Kısacası, bu düzenlemelerle iktidar partisi, meclisteki çoğunluğuna güvenerek, muhalefetin denetleme görevini yapmasını engellemek ve basın üzerinde 
daha büyük bir baskı oluşturmak yolunu seçmişti.

Bu gelişmeler karşısında muhalefet partileri yeniden işbirliği yapma zorunluluğu duyarak, Millî Muhalefet Cephesi’ni canlandırmanın zorunlu olduğuna 
karar verdiler. Önce 16 Ekim 1958 tarihinde Cumhuriyetçi Millet Partisi ile Köylü Partisi birleşerek, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (C.K.M.P.) adını 
aldı. [43] Ardından da 24 Kasım’da, Hür. P. , C.H.P.’ye katılma kararı verdi.[44] Muhalefetin işbirliği yapmasından rahatsızlık duyan Başbakan Menderes ise, 12 
Ekim’de Manisa’da “Vatan Cephesi”nin kurulmasını istedi [45]. Bu “Cepheleşme”, iktidar ile muhalefet arasındaki gerginliği giderek artıracak ve bu gerginlik yer 
yer çatışmalara dönüşecekti. Çok partili rejimin giderek otoriter bir tek partili rejime doğru dönüştüğünü gören C.H.P. ise 12 Ocak 1959 tarihinde XIV. 

Büyük Kurultayı’nı Ankara’da topladı. Bu kurultayda, demokrasi tarihimizde önemli bir yeri olan “İlk Hedefler Bildirisi” kabul ve ilan edildi [46]. Bu bildiride 
özet olarak;

1. Demokrasi karşıtı yasaların, yöntem, düşünce ve uygulamaların kaldırılması,
2. Anayasanın modern demokrasi ve toplum anlayışına uygun duruma getirilerek, halk egemenliği, hukuk devleti, sosyal adalet ilkelerine uygun olarak yapılması, öngörülen yeni anayasada başlıca şu temel ilkelere yer verilmesi istendi :

a. Irk, cins, din, mezhep, siyasi düşünce, toplumsal köken, doğum ve servet farkı olmaksızın, bütün Türklerin ortak malı olan ana hak ve özgürlüklerin yer alması. Düşünce ve söz özgürlüğü, basın özgürlüğü, bilim ve sanat özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, kişi ve konut güvenliği, toplanma ve dernek kurma özgürlüğü, mal ve mülk güvencesi, çalışma ve ekonomik girişim özgürlüğü, grev hakkı, sendika ve meslek örgütü kurma hakkı, yasalar önünde eşitlik, kamu hizmetlerinden eşit yararlanma, devlet yayın araçlarının yansızlığı, mensubu bulunduğumuz uygar dünyanın kabul ettiği bütün hak ve özgürlüklerin, hukuk devleti ilkelerinin Türk vatandaşlarına sağlanarak bunların güvence altına alınması. Bir Anayasa Mahkemesi’nin kurularak, Anayasa’da yer alan bu hakların diğer yasalarla daraltılması ve iptal edilmesinin önlenmesi,

b. Devlet Başkanlığı makamının yansızlığının sağlanması,

c. İkinci bir Meclisin kurulması,

d. Yasama organının yürütme üzerindeki denetimini fiili ve etkili duruma getirilmesi,

e. Yönetimin yansızlığının sağlanması,

f. Toplumsal adaletsizlik ve dengesizliğin giderilerek, sosyal devletin kurulması.


3. Anayasanın yukarıda sayılan niteliklere uygun hale getirilerek, demokratik düzenin işlemesinin sağlanması için;

a. Seçimlerin serbest, eşit ve dürüst koşullar altında yapılması ve nispî temsil yönteminin benimsenmesi,

b. Meclis İç Tüzüğü’nün değiştirilerek, Meclis Başkanlığı makamının yansızlığının sağlanması, milletvekillerinin söz özgürlüğü, ve dokunulmazlığı, soru, gensoru, meclis soruşturması, gibi kurumlara gerçek kimliklerinin kazandırılması,

c. İspat hakkı ve mal beyanının zorunlu hale getirilmesi.[47]


İktidara bir çeşit ültimatom niteliğinde olan bu bildiri, bir zamanlar, D.P.’nin muhalefetteyken, C.H.P iktidarına karşı isteklerini içeren “Hürriyet 
Misakı” ve “Millî Teminat Misakı”nı anımsatmakla beraber, bunlardan çok daha geniş kapsamlı ve içerikli idi. Başka bir deyişle, iki parti arasındaki roller 
artık değişmiş görünüyordu. Ayrıca bu bildiride yer alan isteklerin çoğu, kısa bir süre önce C.H.P.’ye katılan Hür. Partisi ile C.K.M.P. tarafından da savunulmaya 
başlanmıştı.

İlk Hedefler Bildirisi’nden sonra, iktidar-muhalefet ilişkilerindeki gerginlik giderek önemli boyutlara ulaşmış, özellikle de iktidar Vatan Cephesi’nin yayın 
organlarını etkili bir şekilde kullanarak, muhalefeti sıkıştırmaya çalışmıştır. 

Bu kısıtlamalar yeterli olmayınca da, kendisine bağlı polis gücünü kullanmaya başlamıştır. Bu durum özellikle de ana muhalefet partisi lideri İnönü’ye yapılan 
baskı, sınırlama ve hatta saldırılarla devam etmiştir ki, bunların en çarpıcı örnekleri arasında; Uşak (30 Nisan 1959), Kayseri-Yeşilhisar (3 Nisan 1960), 
Çanakkale-Geyikli ve Topkapı olayları sayılabilir.[48] İktidar ile muhalefet arasındaki ilişkileri daha da gerginleştiren bu bildiride;

“Cumhuriyet Halk Partisi’nin yıkıcı, gayri meşru ve kanun dışı faaliyetlerinin memleket sathında cereyan tarzı ve bunların mahiyet ve hakikatinin nelerden 
ibaret olduğunu tahkik ve tesbit etmek ve bununla beraber memleketin her tarafında yaygın bir halde görülen kanun dışı siyasi faaliyetlerin muhtelif sebeplerine intikal etmek, ezcümle matbuat meselesini, adlî ve idarî mevzuat ve bunların ne suretle tatbik etmekte olduğunu tetkik ederek, bir neticeye bağlamak üzere Meclis Tahkikatı açılmasına …” karar verildiği açıklanmıştı .[49]

Bir kısım D. P. milletvekili tarafından bile tepkiyle karşılanan bu bildiriden sonra, konu meclis gündemine taşınarak, 18 Nisan 1960 tarihinde “Tahkikat 
Komisyonu” kurulmuş ve bu komisyonun on beş üyesi de D.P.’den seçilmişlerdir. Tahkikat Komisyonu’nun yetki ve görevlerini belirleyen yasa ise 27 Nisan 
1960 tarihinde kabul edilirken, C.H.P. lideri İnönü, iktidara çok sert eleştiriler yöneltmiştir. Bu eleştirileri nedeniyle de yeni iç tüzüğe göre kendisine 12 
oturuma katılmama cezası verilmiştir.[50]

Tahkikat Komisyonu’nun yetki ve görevlerini belirleyen yasaya göre; TBMM Tahkikat Encümenleri ve görevlendirecekleri yardımcı encümenler; 
Ceza Mahkemeleri Usül Yasası; Askerî Mahkeme Usül Yasası, Basın Yasası, ile öteki yasalarla Cumhuriyet Savcısına, Sulh Hâkimine ve askerî, adlî amirlerine 
tanınmış olan bütün hak ve yetkilere sahip olacaktı. Bu komisyon; her türlü yayın yasağı koyabilme, bunlara uymayanların dağıtımını yasaklama, toplatma, 
yayınları ve matbaalarını kapatma, soruşturma için gerekli görülen her türlü eşya, evrak ve belgelere el koyabilme; siyasi nitelikli toplantı, gösteri hareket 
ve benzeri faaliyetleri hakkında önlem ve karar alma haklarına sahip olacaktı. Komisyon bu görevlerini yaparken, gerekli göreceği bütün önlemleri almaya, 
kararları vermeye ve Hükümetin bütün araçlarından yararlanmaya yetkili olacaktı. Ayrıca komisyonun verdiği görevlere aykırı hareket edenler hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilmesi öngörülüyordu. Komisyonun aldığı kararlar ve önlemler kesin olup, bunlar aleyhine hiçbir itiraz yapılamayacaktı.[51]

Kısaca söylemek gerekirse, bu Komisyon’un verilen yetki yasasıyla; “Yasama, Yürütme, ve Yargı” yetkilerini kullanma hakkına sahip olduğu söylenebilir. 
Dönemin tanınmış Anayasa Hukuku Profesörlerinden H. Naili Kubalı’ya göre; ”Bu yasa ile anayasa ağır şekilde ihlal ve hukuk devleti prensibi açıkça inkâr 
edilmiş olacaktı…”. Yine dönemin ünlü Anayasa hukukçularından Prof. Dr. T. Zafer Tunaya da; “ Komisyonlara kaza (yargı) yetkileri tanımak Anayasayı ihlâldir. Nerede iktidar partisi çoğunluğu teşri-i iktidar (yasama) tekeli kurarsa, orada demokrasi hayal olur…” diyerek yasayı eleştirecekti.[52] Başbakan Menderes’in Baş Hukuk Danışmanı Ord. Prof. Dr. A. Fuat Başgil bile bu yetki yasasının; “Bazı noktalarda mutlak şekilde Anayasa’ya aykırı hükümler ihtiva ettiğini…” Menderes’e söyleyecekti .[53] Ancak ne Cumhurbaşkanı Bayar, ne de Başbakan Menderes, bu yasanın Anayasa’ya aykırı olduğunu kabul etmeyeceklerdi [54].

Öte yandan Tahkikat Komisyonu’nun kuruluşu hakkındaki yasanın gerekçesinde yer alan cümleler, muhalefete karşı daha sert önlemler alınacağının önemli 
bir işareti olmuştu. Bu yasa C.H.P.’yi Türk kadınlarını ve Türkiye’nin ”dostlarını” kötülemek, orduyu siyasete karıştırmak, partililerini silahlandırmak, güvenlik 
güçlerini görev yapmaktan alıkoymak, halkı komünist radyoyu dinlemeye özendirmek, TBMM’ne olan güveni sarsmaya çalışmak, gizli örgütlenmelerde 
ve yasadışı girişimlerde bulunmak ve demokrasiyi işlemez hale getirmek, gibi çok ağır suçlarla içermekteydi [55] .

Kısaca söylemek gerekirse, iktidar, bu yasa ile ana muhalefet partisi olan C.H.P.’nin kapatılması da dahil olmak üzere, pek çok önlem gündeme getirilmişti. Zira yasanın sonunda Tahkikat Komisyonu’nun,“Türkiye’deki her türlü siyasi hareket ve faaliyetleri durdurma kararı da dahil olmak üzere, lüzumlu göreceği bilcümle tedbir ve kararları ittihaz etmeye… “ yetkili olduğu kabul edilmişti [56].

İktidara yakın olmayan siyasi çevrelerde büyük tepkilere neden olan bu 
yasanın kabulü sonrasında, Ankara ve İstanbul’da öğrenci gösterileri patlak vermiştir. Bu gösteriler giderek iktidarın aleyhine genişleyerek devam etmiştir ki, 19 Nisan 1960 tarihinde Ankara’da, 28 Nisan’da ise İstanbul’da meydana gelen öğrenci olaylarında ölen ve yararlananlar olmuştur. Yine Ankara’da 5 Mayıs’ta, “555 K”* parolasıyla bilinen olay, (  *5.ayın 5’inde, saat 5’te Kızılay’da ) bardağı taşıran son damla olacaktı. Ancak D.P. iktidarı aldığı bütün önlemlere karşın bu olayları önleyemeyecekti [57].

Türkiye’de bu olaylar yaşanırken, askeri kesimlerin de D.P. iktidarına karşı soğuk bir tutum almaları, hatta öğrenci olayları sırasında öğrencilere hoşgörülü 
davranmaları, iktidarın daha çok polis gücüne dayanmasına neden olmuştu. Dahası D.P.’nin ikinci dönemi sonrasında askeri kesimden genç subayların 
iktidara karşı kurmuş oldukları gizli örgütlenmenin de giderek etkin hale geldiği ve D.P. iktidarının son yıllarında ise bu örgüt elemanlarının önemli 
noktaları kontrol etmeye başladığı anlaşılmaktadır. Siyasal gerginliğin giderek arttığı ve iktidar ile muhalefetin erken seçim beklentisi içinde olduğu o günlerde, bir süreden beri Türk Silahlı Kuvvetleri içinde oluşturulan gizli askeri bir örgütün, hükümete karşı darbe yapmayı planladığı ve bu çalışmalarına hız 
verdiği anlaşılmaktadır.

Kısaca söylemek gerekirse, Demokrat Parti’nin on yıllık iktidarı döneminde demokrasinin bütün kurumları ile işletilmesi beklenirken, bu dönem 
içinde iktidar siyasi çoğunluğuna dayanarak, yasama kurumu üzerinde tam bir egemenlik kurmuş, bürokratik ve askeri kadrolarda köklü ve temelli kadrolar 
oluşturarak, kendisine yakın bir bürokrasi yaratmış, basın ve yayın organları, yargı kurumları, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, muhalefet partileri ve 
ekonomi üzerinde tam bir denetim oluşturarak, otoriter bir düzen anlayışını uygulamaya koymuş, son olarak da toplumsal çatışma ortamının koşullarını 
yaratarak, adeta yeni bir tek parti iktidarına yönelmiş görünüyordu . 

Sonuç

Türkiye’de çok partili sisteme geçilmesinden sonra muhalefet döneminde demokrasi, kişi hak ve özgürlükleri, basın özgürlüğü, grev hakkı, liberal 
ekonomi, v.b temel hak ve özgürlükleri savunarak iktidara gelen D.P., iktidarının birinci döneminde (1950-54); uygulamalarıyla başarılı olmuş, 1954 
seçimlerinde çok önemli bir oy oranına ulaşmış; ancak ikinci döneminde (1954-57) ortaya çıkan ağır iç ve dış sorunları çözmekte yetersiz kalmıştır. Üçüncü 
dönemine (1957-60) ise seçimlerde oy kaybıyla başlayan D.P. siyasal, ekonomik ve toplumsal sorunları uzlaşma ile çözmek yerine, hak ve özgürlükleri kısıtlama 
yoluna giderek çözmeyi tercih etmiş, muhalefeti yasal düzenlemelerle susturmayı, basını etkisiz hale getirmeyi, ekonomiyi, üniversite ve yargı kurumlarını bütünüyle denetim altına almayı amaçlamıştır. Muhalefet döneminde işbirliği yaptığı toplumsal gruplarla ve kurumlarla olan bağlarını adeta tümüyle koparmıştır. Başka bir deyişle, Köprülü’nün de belirttiği gibi, “kuruluşundaki temel ilke ve hedeflerinden tamamen uzaklaşmıştı…”[58] .

Bu durum, D.P.’nin toplumsal tabanının da giderek erimesine ve muhalefetin güçlenmesine yol açmıştır. Bu dönemde Türkiye, çok partili süreçten 
beklediklerini elde etmek bir yana, adeta bir tek parti yönetimine doğru sürüklenmiş, gelişmelere karşı tepki 27 Mayıs 1960 sabahı, daha önceden çalışmalarına başlayan gizli bir askeri örgütün darbe yaparak iktidara el koymasıyla, D.P. dönemi sona ermiş ve Türkiye, Cumhuriyeti tarihinde yeni bir dönem başlamıştır.

BÖLÜM DİPNOTLARI;


[32] Mustafa Albayrak, “Demokrat Parti Döneminde Millî Korunma Kanunu Uygulamaları (1955-1960)”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: XXIII, 
Sayı: 67-68-69, Mart-Temmuz-Kasım 2007, ss. 219-250.
[33] Albayrak, Türk Siyasi Tarihinde Demokrat Parti…, ss. 284-289.
[34] a.g.e.,s.288.
[35] Cem Eroğul, Demokrat Parti, Tarihi ve İdeolojisi, 2.Baskı, Ankara, 1990,ss.177-178. 
[36] a.g.e., s.401.
[37] Ulus, 5 Eylül 1957.
[38] Cumhuriyet, Ulus 7 Eylül 1957.
[39] Albayrak, Türk Siyasi Tarihinde Demokrat Parti…, s. 300.
[40] a.g.e., s.300.
[41] Demokrat Parti Meclis Grubu Gizli Müzakere Zabıtları(DPMGGMZ), Devre: XI, 14 Kasım 1957, Cilt: 201, ss.20-84.
[42] Albayrak, Türk Siyasi Tarihinde Demokrat Parti…, ss. 516-17. 
[43] a.g.e., s.521.
[44] a.g.e., ss. 521-522.
[45] a.g.e., s. 522.
[46] Fahir Giritlioğlu, Türk Siyasi Tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin Mevkii, Cilt:I, Ankara, 1965, ss. 453-455. 
[47] Giritlioğlu, a.g.e.,ss. 453- 455.
[48] Albayrak, a.g..e,s.523-529.
[49] Demokrat Parti Meclis Grubu Gizli Müzakere Zabıtları, Dönem: XI, Cilt:301, ss. 28-29.
[50] TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem: XI, Cilt:13, Nisan 1960 ss. 306-306. 
[51] TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem: XI, Cilt:13, Nisan 1960 ss. 306-306. .
[52] Albayrak, Türk Siyasi Tarihinde Demokrat Parti…, 534.
[53] Ali Fuad Başgil, 27 Mayıs İhtilâli ve Sebepleri, İstanbul, 1966,s. 130. 
[54] a.g.e. , s. 
[55] Resmi Gazete, 19 Nisan 1960, Sayı:10484.
[56] Resmi Gazete, 19 Nisan 1960, sayı: 10484.
[57] Albayrak, Türk Siyasi Tarihinde Demokrat Parti…, ss. 235-237.
[58] Cumhuriyet, Ulus, 7 Eylül 1957.

KAYNAKÇA

Albayrak, Mustafa, Türk Siyasi Tarihinde Demokrat Parti (1946-1960), Phoenix
Yayınları, Ankara, 2004.
—————- “Uluslar arası İmar ve Kalkınma Bankası’nın Hazırladığı İlk Raporun (1951)
Demokrat Parti Hükümetleri’nin Programlarına Etkileri” Atatürk Araştırma
Merkezi Dergisi, Cilt: XX, Sayı: 58,Mart 2004, ss.129-167.
—————- “Demokrat Parti Döneminde Millî Korunma Kanunu Uygulamaları (1955-1960)”,
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: XXIII, Sayı: 67-68-69, Mart-Temmuz-Kasım 2007, ss. 219-250.
—————-, Mustafa “Hürriyet Partisi’nin Türk Siyasi Tarihindeki Yeri ve Önemi”, Atatürk
Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: XXIV, Temmuz 2008, Sayı:71, ss.341-379.
Başgil, Ali Fuad, 27 Mayıs İhtilâli ve Sebepleri, Çev. M. Ali Sebük- İ. Hakkı Akın, Çeltüt Matbaacılık, İstanbul, 1966.
CHP Yayını, CHP Fevkalade Toplantısı, (26.XII.1938), Tüzük Tadil Teklifi, Ankara, 1938 .
Demokrat Parti Meclis Grubu Gizli Müzakere Zabıtları(DPMGGMZ (Yayınlanmamıştır),
Devre: XI, 14 Kasım 1957, Cilt: 201
Erkin, Feridun Cemal, Dışişlerinde 34 Yıl, Cilt:II,Kısım:1, Vaşington Büyükelçiliği, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1986.
Eroğul, Cem, Demokrat Parti, Tarihi ve İdeolojisi, 2.Baskı, İmge Yayınevi, Ankara, 1990,
Feroz Bedia-Turgay Ahmad, Türkiye’de Çok Partili Sistemin Açıklamalı Kronolojisi (1945-1971), Bilgi Yayınevi, Ankara, 1976.
Giritlioğlu, Fahir, Türk Siyasi Tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin Mevkii, Cilt: I, Ayyıldız Matbaası, Ankara, 1965.
Gönlübol, Mehmet ve arkadaşları, Olaylarla Türk Dış Politikası (1919-1973), 3.Baskı, Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Sevinç Matbaası, Ankara, 1974.
Koçak, Cemil, Türkiye’de Milli Şef Dönemi, (1938-1945), Ankara, Yurt Yayınları, 1986.
Soysal, İsmail, Tarihleri ve Açıklamaları ile Birlikte Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları, Cilt: I, (1920-1945), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1983, s. 591.
TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem: VI, Mart 1945, TBMM Matbaası, Ankara, Cilt:17 .
TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem: XI, Nisan 1960, TBMM Matbaası, Cilt:13.
Us, Asım, Atatürk, İkinci Dünya Harbi ve Demokrasi Rejimine Giriş Hatıraları (1930-1950),
Türkiye’de Demokrasiye Geçiş Yılları ve Demokratikleşme Sürecinin İlk On Yılı Ankara Barosu Dergisi 2014/ 1
Vakit Matbaası, İstanbul, 1966.

Gazeteler

Resmi Gazete, 19 Nisan 1960, Sayı:10484.
Resmi Gazete, 19 Nisan 1960, sayı: 10484.
Ulus.
Cumhuriyet.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder