31 Aralık 2014 Çarşamba

İSHAK ALATON VE LEYLA ZANA'DAN TAHRİK EDİCİ AÇIKLAMA




İSHAK ALATON VE LEYLA ZANA'DAN TAHRİK EDİCİ AÇIKLAMA.,




Türkiyeyi Bölmek için  Tüsiad dayım..,




Eskiden Kürdistan kelimesini kullanmanın mümkün olmadığını söyleyen Alaton, bugün gelinen noktada bölge insanının Türkiye'den ayrılıp ayrılmama konusundaki tercihinin sosyal araştırmalarla tespit edilmesi gerektiğini söyledi. Üstü kapalı olarak bu konuda referandum çağrısı yapan Alaton, Kanada, İskoçya ve İngiltere gibi ülkelerin bu yola başvurarak, önemli ilerlemelerde bulunduğunu hatırlattı. Alaton, "Kürtleri teskin edecekse Öcalan ev hapsi konumuna da geçirilebilir. Parlamentonun toplumu bu fikre hazırlayacak, toplumsal zemini hazırlaması gerekiyor. Bu toplumsal bir hazırlık icap ediyor. Kürt meselesinin bugün geldiği yere silahla ulaşıldı. Bunu da biliyorum. Ancak silah bundan daha fazlasını alamaz. Silahları bırakmak şart. Şiddet devam ettikçe, elde ettiklerini hızla kaybedeceklerdi ortadır" diye konuştu. Leyla Zana ise, "30 yıldır Kürtleri bu aşamaya getiren Sayın Öcalan ve örgütüdür. PKK ortadan kalkarsa Kürtler ortadan kalkar." dedi. Haber-Kamera: Özgür ALTUNCU - Özgür ARSLAN

KONUYLA İLĞİLİ DİĞER HABERLER ;
http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=18051.0




NİHAT GENÇ  YAZISI;

İshak Efendi Bu Ne Cehalet















Eskiler ‘zenginin horozu bile yumurtlar’ der, doğruymuş, İshak Alaton Efendi’nin yumurtlamalarına hep birlikte şahit olduk. İshak Efendi’nin ağzından medyaya yansıyan beş-altı cümlesine şahit olduk, hepsi ‘cehalet ürünü’..

Bir, İshak Efendi buyuruyor ki Kürtler ayrılsın mı diye bir ‘oylama’ yapalım.. Cevap, sayın İshak Efendi, dört beş yılda bir seçimler yapılıyor ve ‘ayrılık’ isteyen partinin oy oranı yüzde beş ila yedi arasında, sizi tatmin etmeyen başka nedir?

İki, Kanada’nın Quebec örneği sık sık veriliyor, sayın İshak Efendi, Quebec bir ‘koloni’dir.. Yani ‘batılı yerleşimcilerin siyasi sosyal kavgası’, karıştırmayın..

Üç, Abdullah Öcalan’ı Mandale ile kıyaslıyor.. Mandale’yi çağımızın en güçlü barışçı liderleri Gandhi ve Martın Luther King’in yanına yaklaştıran şiddeti destekleyen konuşma ve çağrısı asla olmamıştır, etnik kanlı çatışmayı bu gibi benzer yakıştırma anahtarlarıyla açamazsınız, dikkatli olun..

Dört, dil konusunda sık sık Belçika örneği veriliyor, İshak Efendi, Belçikaca diye bir dil yoktur, çünkü tampon devlettir, Fransa’ya yakın olanlar Fransız’a Hollanda’ya yakın olanlar Hollandaca’ya yakın konuşur, zamanında Thatcher ziyaret edip iki ayrı dilde eğitim verilen okulları görünce: Siz deli misiniz? Demişti..

Kurduğunuz birkaç cümlede kullandığınız kavram ve kelimeler işte bunlar. Ancak bugün medyamıza bakınca konuşmanız çok cesurca bulunmuş.. Hani magazin sayfalarında mankenler soyundukça ‘kışkırtıcı, çok cesur pozlar’ diye bir dil kullanılır..

Ortaya sallayıp kaçmak yok, dünyada eşine benzerine rastlanmayan bir ‘etnik sayım’dan bahsediyorsanız, bunun nasıl mümkün olacağını da söyleyebilmelisiniz, mesela, karıncaları dahi saymak mümkündür, ya da şunlar hamsi şunlar uskumru, şu kadar kedi var..

Ancak insan evladı birbiriyle evlenmiş, ki, dünyada birbiriyle en çok karışmış bir coğrafyada oturuyoruz, velhasıl, birimizin annesi Kürt diğerimizin babası, diğerimizin dedesi.. Anketciler eve geldiğinde nasıl bir cevap vereceğiz..

Mesela üniversiteye giden oğlumuzun kaşlarına bakıp Kürt dedesine benziyor, Kürt olmalı mı diye cevap vereceğiz.. Sayılması mümkün olmayan saçma sapan ırki bir kafatası ölçümünden bahsetmediğinizi düşünüyorum, yani teklifiniz ‘siyasal inançlarımızın’ oylaması

Eee siyasal seçimler de her dört beş yılda yapıldığına göre, sizin yeni ve cesur teklifinizi biraz daha açmanız gerekiyor, sallayıp kaçmak yok, eskiler kuru sıkı sallayıp kaçanların arkasından dalga geçerek ‘yalanları kubbesiz bıraktın’ der, bu etnik piyasada iş bulmak istiyorsan yalanlarının hepsine birer ‘kubbe’, tartışmada sıkışırsan ekranlarda şahit olduğumuz gibi kubbelerine de ayrı ayrı ‘alemler’ takmalısınız, gerçi horoz ibiği gibi kızarmış şişmiş yalandan uzamış burnunuzu da taksanız, bizler şebeğiz, yeriz…

Sayın İshak Efendi, keşke ‘etnik çatışmalar’ üzerine birazcık okumuş olsaydınız şunu öğrenmiş olurdunuz: Dünyada hiçbir ülkede etnik tartışmanın barışçıl bir çözümü olmamıştır ve dünyada etnik siyasetin bütün şekilleri ‘iç savaşa’ sürüklenmiştir.

Aydınlarımız gece gündüz teravih namazı gibi devletten CHP’den çözüm isteyip duruyor, kendileri söylesin bir çözüm, yeryüzü topraklarında etnik tartışmanın iç savaştan başka çözümü olmuş mu, bu kanlı bir çarşaftır her gelenin altına sermeyin, her konuşmanızda her yazınızda bu kanlı çarşafı demokrasi gibi yastıklara sarma oyunundan vazgeçin..

Ve Kafkasya ve Orta-Doğu ve Balkanlar coğrafyasının sınırları ‘hayvanat bahçesi’ne döndürülmüştür, kara kaşlılar bu tarafa tavşanlar diğer kafese..
İnsan sosyal bir varlıktır, başkalarıyla evlenir tanımadığı insanlarla yakınlaşır sosyalleşir ve etnik tartışma siyaseti, beğenmediğiniz ulus devletleri hayvanat bahçesi kafeslerine çoktan döndürmüştür..

İshak Efendi, Bosna ortadan ikiye ayrılmıştır, Lefkoşe iki ayrı şehirdir, Beyrut ortadan ikiye ayrılmıştır Kerkük artık iki ayrı bölgedir ve Batum, Tiflis topyekün bir etnik kazımayla yüzbinlerin ölümü ve şehri terk etmesine şahit olmuştur.

Etnik siyaseti kabul ettiğiniz takdirde gideceğiniz tek yer iç savaş ve gidilen tek yer birkaç bölgeye ayrılmış şehirler, yani üç parça Siirt, dört parça Diyarbakır..

Sayın İshak Efendi, İsrail kendisinin olmayan Filistin toprağını tepeden bombalarla elli yıldır aralıksız öldürüyor, İshak Efendi, Çin, kendisinin olmayan Sincan’a elli yıldır kan kusturuyor, İshak Efendi, Rusya kendisinin olmayan Çeçenistan’ı daha on yıl önce iki ayrı savaşta yüzbinleri öldürerek sindirdi..

İshak Efendi çok hevesliyseniz siz kendinize ait olan evinizden önce bir kilim bir sandalye verin, sanırım bu şefkaniz hiçbir öksüzü doyurmaz, kendi evinizi de pekala verebilirsiniz.. Kaşınmak isteyen insanın hiç değilse tırnakları olmalı, sizi coşturan ‘malın çok yağlı’ olması..

Evet, ‘etnik tartışma’ yağlı bir maldır, mesela etnik tartışmaya taraf değilseniz NTV’de sizi kimse konuşturmaz ve ‘etnik meseleyi’ her gün kaleme almazsanız sizi ‘ırkçı, faşist’ yaparlar.

Bu da medyada bir türlü yer bulamayanlar için çok büyük acı verici ölümcül bir durumdur, etnik tartışmadan söz edin, medyada baş köşeye oturturlar sizi..

Şöyle bir bakının Türkiye’nin şöhretli kalemleri ve işadamlarına, baş köşelere kimler oturtulmuş, edebiyatçısından siyasetçisine yazarına, durmaksızın ‘etnik tartışmayı’ bu ülkeye dayatanlar..

Keşke yumurtalarınızın bir tek tanesinin içinde ‘sarısı’ da olsa biz de ciddiye alsak, yeter be, bu ne iştah, kan gördükçe ekmek bandırmaktan usanmadınız..

Hani Nazım Hikmet’in ünlü şiiridir Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan..

Küçük beyinlerinizle bu kısrağa ‘eyer’ değil ‘semer’ giydirmeye çalışıyorsunuz, ne zaman anlayacaksınız, o semerleri batılılar etnik tartışmayı hepinize öğreterek sizlerin sırtına taktığını ve şimdi de bu eşekleri tepe tepe kullandığını..

Bir de üstüne patronsunuz, ben ne desem bunlar zengin düşmanı diyeceksiniz, bir de soyadınız Alaton, ne desem bunlar anti semitist diye suçlayacaksanız..

‘Dengimle tartılacak bir adam yok karşımda’, burda keselim lafı..


Nihat GENÇ - 9 Nisan 2011, Odatv.com


***



 http://webtv.hurriyet.com.tr/haber/ishak-alaton-ve-leyla-zana-dan-aciklama_46897



..

30 Aralık 2014 Salı

Mahçupyan’dan kritik ‘Ermeni soykırımı’ açıklaması.,



Mahçupyan’dan kritik ‘Ermeni soykırımı’ açıklaması.,




Մահչուփյան

2014/12/29

ՄահչուփյանBaşbakan Ahmet Davutoğlu’nun danışmanı Etyen Mahçupyan, 1915 olaylarının (Ermeni Soykırımı’nın-‘Akunq’ web sayfası yöneticileri) 100′üncü yıldönümünün yaklaşmasıyla birlikte kritik açıklamalarda bulundu.

“2015 zorlu bir yıl olacak”

Mahçupyan, 2015’te 1915 olaylarının 100′üncü yıldönümü nedeniyle ‘zorlu’ bir yıl olacağını ve Ermenistan-türkiye ilişkilerini radikal ölçüde değiştirecek önemli gelişmeler için daha ileri tarihlerin beklenmesi gerektiğini savundu.

1915 olaylarının 100’üncü yılında, özellikle kendisinden birtakım adımlar atması beklenen Mahçupyan, Ermenistan ve Türkiye’nin bu konuya dair anlaşmazlığın çok çabuk çözülmesini beklememeleri gerektiğini söyledi.

“Acele etmemize gerek yok”

Mahçupyan, ”100 yıl sonra acele etmemize gerek yok. Artık yaşananlar daha sağlıklı bir yolla ilerlemeli” diye konuştu.

Mahçupyan’a göre Türkiye’nin önceliği ‘Ermenistan ve diasporayla ilişki kurmak’ olmalı…

“Simgesel adımlar atılabilir ama siyasi ve tarihi meseleler….”

AFP’ye konuşan Mahçupyan, ”Bu yıl simgesel adımların atılabileceğini ve daha duygusal bir ilişki kurulabileceğini düşünüyorum. Fakat daha siyasi ve tarihsel meselelerin önümüzdeki yıllara bırakılacağına inanıyorum. O zaman işler daha kolay olabilir” dedi.

Mahçupyan, Rusya’nın da Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde normalleşme için yardımcı olabileceğini kaydetti.

http://www.kanalahaber.com/haber/gundem/mahcupyandan-kritik-ermeni-soykirimi-aciklamasi-209753/

HUKUK DEVLETİNİN SONU ( POLİS GİBİ DÜŞÜNÜNÜZ )




HUKUK DEVLETİNİN SONU

03 Şubat 2014 Pazartesi
HUKUK DEVLETİNİN SONU 
Mustafa ÖZTÜRK
bilgiyurdu@hotmail.com





Anayasa’ya göre Türkiye, bir hukuk devletidir. Hukuk devleti, yargı erkinin bağımsızlığı ilkesine dayanır. Bu da, yanlış anlamaya meydan vermeyecek şekilde, 138’inci maddede apaçık belirtilmiştir.
Anayasa’nın “yargı” yı düzenleyen maddelerine riayet edilmesi halinde, elbette bir sorun çıkmayacak, hukuk devleti varlığını koruyacaktır. Bütün tedbirlere rağmen sorun çıkmış ise bu sorun da yine hukuk içinde kalınarak çözülecektir. Doğru mantık budur.
Yanlış olan, “kuvvetler ayrılığı” dengesini yozlaştırarak “yargı”yı “yürütme”nin emrine sokmaya çalışmaktır. Hukuk devletini öldüren temel problem budur ve AKP Hükümetlerinin bu mutlak iktidar olma çabasıdır.
2010 Anayasa referandumu mutlak iktidar için yapılmıştı. Bunun yeterli olmadığını gördüklerinden, bugün Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısını tekrar değiştirmeye çalışıyorlar. Önerdikleri yapılanmanın Anayasa’ya aykırı olması, hiç umurlarında değil. Herşeyi parmak kaldırarak hallediveriyorlar.
TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek tarafından ölümü ilan edilen “hukuk devleti” bugün sadece kağıt üzerinde yaşıyor. 17 Aralık 2013’ten bu yana Türkiye’de ceyran eden olaylar, ölümün nasıl gerçekleştiğini gözü olan herkese gösterdi:
17Aralık 2013’te İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, büyük bir “Rüşvet ve Yolsuzluk” operasyonu başlattı. Operasyonda AKP Hükümetinde yer alan 3 bakanın oğlunun gözaltına alınması, Sayın Başbakan’ı çileden çıkardı: “Bunu nasıl yaparlar. Neden haberdar edilmedik?”
Oysa dünyanın her yerinde ve örgütlü suçlarda soruşturma gizlidir. Çünkü, delillerin karartılması, iktidar gücünün devreye girip suçluları koruması her zaman mümkündür. Bu gizlilik tedbirini alıp yasaya uydukları için kimse suçlanmamalıydı, tehdit edilmemeliydi ama bunlar yapıldı:
Dava savcıları tehdit edildi.
Dava dosyası, operasyonu yürüten savcıdan alınıp başkasına verildi.
Soruşturmada gizlilik ilkesine son verilip Adli Kolluk Yönetmeliği değiştirildi.
Operasyonu yürüten bütün polis müdürleri, başta İstanbul Emniyet Müdürü olmak üzere görevden alındı. Yandaşlık yapmadıkları için Türkiye çapında büyük bir polis kıyımı başlatılarak 3 bin polis memuru başka yerlere sürgün edildi.
Gazete ve TV muhabirlerinin emniyet müdürlüklerine girişi yasaklandı, halkın haber alma hakkı engellendi.
25 Aralık 2013 tarihli 2’nci Rüşvet ve Yolsuzluk operasyonu, Savcı Muammer Akkaş’ın anında görevden alınmasıyla durduruldu. Mahkeme kararı uygulanamadığı için“suçluların kaçması ve delillerin karartılmasına olanak sağlandı.” Dava akamete uğratıldı. Adaletin gerçekleşmesine mani olundu. Aynı şekilde 16 Ocak 2014 tarihinde 3’ncü dalga operasyonu polis tarafından engellendi. Anayasa’nın 138’inci maddesi hükümet tarafından askıya alınmış oldu.
Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonlarını yürüten bütün savcılar, Deniz Feneri davasında olduğu gibi görevden alınıp başka yerlere sürgün edildiler.
Bu gelişmeler üzerine HSYK, “Rüşvet ve Yolsuzluk” soruşturmasını yürüten savcılara yapılan baskıları kınadı; Adli Kolluk Yönetmeliğinde Hükümet’in yaptığı değişikliğin“yargı bağımsızlığı”, “kuvvetler ayrılığı” ilkeleri ile Anayasa’nın ilgili maddelerine aykırı olduğunu açıkladı. Sen misin bunu yapan? HSYK da Başbakan ve diğer Hükümet üyelerinden nasibini aldı, fırçayı yedi.
Yandaş olmayan herkes ve her kurum ya azarlanıyor ya tehdit ediliyor. Talep edilen, mutlak itaat yani biattir. Ancak bunun demokrasilerde yeri yoktur. Demokratik ülkelerde kurumlar vardır ve bunların yetkileri sınırsız değildir. Türkiye’de de yasama, yürütme, yargı erklerinin görev ve yetkileri Anayasa’da belirtilmiş ve sınırlandırılmıştır.
Herkes haddini bilmeli. Kimse yasaların üzerinde ve yasalardan büyük değildir. Bırakınız da herkes görevini yapsın. Savcılar, “Dur daha seninle işimiz var.” diye tehdit edilmemeli.
Herkes haddini bilmeli! Kimse yasaların üzerinde ve yasalardan büyük değildir. Bırakınız da herkes görevini yapsın. Savcılar, “Dur daha seninle işimiz var.” diye tehdit edilmemeli!
Bir savcı görevi gereği suçlu ve suçluyu tespit etmişse, onu alkışlamak, ödüllendirmek gerekir. Daha ne istiyorsunuz. Alkışlamak yerine onu engelliyorsanız, ya suça iştirakiniz vardır ya bir korkunuz veya kininiz. Suçüstü yakalanmış sanıkları niçin koruyorsunuz? Allah’ın emrettiği adaleti engellemek Müslümana yakışır mı?
Sayın Başbakan “Hükümet’e bir komplo kurulduğunu” söylüyor. Böyle bir şey var ise, komplonun somut delillerini göstermesi gerekir. Para kasalarını, para sayma makinesini, içi para dolu ayakkabı kutularını suç mahallerine hangi komplocular koyduysa ispatlamak zorundadır. Aksi halde, düşünme, aklını kullanma yetisini kaybetmiş olanlar dışında hiçbir kimse kendisine inanmayacaktır. Çünkü, pusulası hukuk olanlar, komplo teorilerine değil önlerinde duran verilere, yani somut belgelere bakarlar.
“Paralel devlet” iddiasının da irdelenmesi gerekir. Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu başlayana kadar böyle bir söz yoktu. Paralel devlet, galiba o gün keşfedildi. Daha önce “derin devlet” vardı ve tüm suçlar ona yüklenirdi. Şimdi ise bair paralel devletimiz oldu. Artık bu varsayım üzerinden yapılacak tüm operasyonlar.
Evet! Türkiye Cumhuriyeti Devleti dışında ama Türkiye toprakları üzerinde ayrı devlet kurmayı amaçlayan yapılanmalar vardır. Bunların başında PKK-KCK yapılanması yer alır. Türkiye’nin bazı bölgelerinde iyice örgütlendiler, halktan vergi bile topluyorlar. Sayın Başbakan bunları hiç görmüyor.
Paralel devlet konusunda şu iddiada bulunmak da mümkün ve daha akla yatkındır. 11 yıldır biat esasına göre devlet kurumlarında kadrolaşma yapılıyor, devleti ele geçirme mantığıyla hareket ediliyor. Devletin temel ilkeleri erozyona uğratılmış. Atatürk, Türk milliyetçiliği, laiklik ayaklar altına alınmış. Devletin adı olan TC devlet kurumlarından silinmiş. Ordu operasyonlarla susturulmuş. Görünürde Anayasa var, kurumlar var ama içleri boşaltılmış. Var olan devlet, Atatürk’ün kurduğu devlete benzemiyor. Bir parti devletidir ayakta duran. Bu yüzdendir ki Sayın Başbakan iradesine boyun eğmeyen herkes ve her kuruma savaş açmaktadır. Asıl tehlikeli yapılanma budur.
Temel yanlışlık, millî irade kavramının yanlış yorumlanmasından geliyor. “Sandıktan çıktım, her şeyi yapmaya muktedirim.” diyemezsiniz. Çünkü, millî irade, iktidar veya iktidar milletvekillerinden ibaret değildir. Bir de muhalefet ve onun aldığı oy vardır. Bunun dikkate alınmaması, muhalefetin arkasındaki halkı önemsememek anlamına gelir ve ülkede parti diktatörlüğüne yol açar.
Bugün ülkemizde AKP Hükümetinin mutlak iktidar arzusunun sebep olduğu bir kriz vardır. Bu krizin derinleşeceği, AKP’nin yeni HSYK yasa teklifi ile anlaşılmıştır. Çünkü, Meclis ’teki parmak hesabına güvenip Anayasa’ya aykırı yeni düzenlemeler yapmak krizi ortadan kaldırmaz, daha da derinleştirir.
Böyle kriz dönmelerinde yapılacak en akılcı iş, hukuk devletini işleterek yolsuzlukların üzerine gitmektir. Türk halkı, mesnetsiz iddia ve söylemlerle suçların üzerinin örtülmesini istemiyor. Türk halkı, adında adalet sözcüğü bulunan iktidar partisinden adalet bekliyor.

http://www.bilgiyurdu.org.tr/news_detail.asp?newID=159&newTitle=HUKUK%20DEVLET%DDN%DDN%20SONU
..

29 Aralık 2014 Pazartesi

PKK'ya yardım ettin - Gladyo'ya alet oluyorsun


PKK'ya yardım ettin - Gladyo'ya alet oluyorsun





Hak ve Eşitlik Partisi Genel Başkanı Osman Pamukoğlu 01 Kasım 2014 tarihinde partisinin resmi internet sitesinde yayınlanan yazısında İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek hakkında bazı iddialara yer verdi.Pamukoğlu yazısında; “1998 yılında PKK’ya silah ve para yardımı yapmakla suçlanıp hakkında dava açılmadı mı? Aynı tarihte Terörle Mücadele Yasası çerçevesinde 14 ay hapis cezası alıp yatmadı mı?” ifadelerini kullandı.
Osman Pamukoğlu’nun işte bu iddialarına İşçi Partisi tarafından yanıt geldi. “Bu açıklamalar gerçek dışıdır” denilen yanıtta “Ergenekon davasısavcılarından sonra Osman Pamukoğlu da, Ankara DGM kararıyla mahkûm edilmiş bir iftirayı on altı yıl sonra yeniden dillendirmiştir.” diye belirtildi.
Pamukoğlu’nun iddialarına dair hukuki işlemin başlatılacağını da ifade eden İşçi Partisi; yaptığı açıklamaya şöyle devam etti:
“1998 yılında Gladyo’nun emriyle gerçekleştirilen bu tertip konusunda kamuoyunu defalarca bilgilendirdik. Osman Pamukoğlu’nun yalanlarını çürütmek için bir kez daha kamuoyuna tertibin iç yüzünü belgeleriyle sunuyoruz.
“1998 TERTİBİ”NİN İÇ YÜZÜ
1998 yılında Tuncay Güney ve Sami Demirkıran, Gladyo'nun emriyle, sahte mühür yaparak İP Genel Başkanı Doğu Perinçek'e karşı bir tertip düzenliyorlar. İki adet sahte mektup hazırlanıyor.Bu mektuplardan biri, PKK Garzan Eyaleti adına, diğeri PKK'nın yan örgütü ERNK adına yazılmış, imzalanmış ve mühürlenmiş.
Tıpkı Ergenekon davasında olduğu gibi, yine Tuncay Güney kullanılarak Doğu Perinçek 24 Eylül 1998 günü gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor.
Yapılan yargılama sonunda, Ankara 1 No'lu DGM, Adli Ekspertiz ve Bilirkişi raporlarıyanında diğer kanıtlara da dayanarak PKK mektuplarının sahte olduğunu saptıyor ve Doğu Perinçek'in aklanmasına karar veriyor.
Bunun üzerine sahte mektupları Savcılığa getiren PKK itirafçısı Sami Demirkıran hakkında şikâyette bulunuyoruz. Ankara 9. Asliye Ceza Mahkemesi Sami Demirkıran'ı iftira suçundan teşdiden 1 yıl 3 ay hapse mahkûm ediyor ve hüküm kesinleşiyor.


(BÜYÜTMEK İÇİN ÜZERİNE TIKLAYIN)
YALANLARINIZIN ARKASINDA MISINIZ?
Osman Pamukoğlu’na soruyoruz.
Bütün belgeler ve bilgiler ortadayken neden bu iftiralara başvuruyorsunuz?
En son Ergenekon Davası sürecinde de mahkeme salonlarında çürüttüğümüz “1998 Tertibi” ile ilgili düzmece iddiaları ısrarla gündeme getirerek neden Gladyo’ya alet oluyorsunuz?
Hala bu yalanlarınızın arkasında mısınız?”
OSMAN PAMUKOĞLU NE DEMİŞTİ
HEPAR Genel Başkanı Osman Pamukoğlu, “Oylar bölünmesin, ittifak yapın diyenlere duyurulur” başlıklı yazısında Doğu Perinçek’e dair şunları yazmıştı:
“(...) CNN’deki programda, kendisine soruldu: “çözüm sürecinin ileri safhalarında Abdullah Öcalan’a da bir imtiyaz tanınır mı sizce; Muhteremin cevabı: “Halk kurtuluş önderi olarak, ona da bazı imkanlar verilmeli” Bekadaki çiçekli, tören birlikli, yemekli şölenlerden vazgeçtim. “Parti genel başkanı değil, gazeteci olarak gittim” laflarıyla milleti enayi yerine koyuyor.. 1998 yılında PKK’ya silah ve para yardımı yapmakla suçlanıp hakkında dava açılmadı mı? Aynı tarihte Terörle mücadele yasası çerçevesinde 14 ay hapis cezası alıp yatmadı mı? 2014 yerel seçimleri arifesinde gazetelerde boy boy İP ilanları çıktı, başlık: “132 general ve subay yerel seçimlerde İP destekliyor.” Kimliklerini siyasi malzeme yaptıran onların da aklına şaşayım!. Bu parti Başkentte Büyükşehir adayı çıkaramadığı gibi, İstanbul’da da bize nazaran kat be kat imkanları olmasına karşın ancak HEPAR adayı kadar oy almayı becerebildi.. (...)”

..

28 Aralık 2014 Pazar

Deniz Feneri Davası 2007 - 2008




Deniz Feneri Davası  2007 - 2008


Deniz Feneri İddianamesi (Tıklayınız)
Frankfurt Main Savcılığı tarafından Deniz Feneri e.V hakkında açılan davada, Almanya’da yardım adı altında toplanan paranın, amaç dışı kullanıldığı, Türkiye’deki Deniz Feneri Derneği ile Kanal 7’nin de bulunduğu çeşitli firma ve kişilere aktarıldığı iddia ediliyordu. Savcılık toplanan 41 milyon Euro’nun 18 milyonunun kuryeler aracılığıyla Türkiye’ye yollandığını da ileri sürdü.

Deniz Feneri Davası Özeti
Nisan 2007: Almanya’da Deniz Feneri e.V.’ye yönelik ilk baskınlar yapıldı. 1 yıl içinde soruşturmalar tamamlanıp iddianame yazıldı.

Eylül 2008: Almanya’daki Deniz Feneri davası sonuçlandı: Ancak Alman yargısı olayın ve skandalın peşini bırakmamaya kararlı. Dava sırasında yardımın paralarının gönderildiği Türkiye adreslerine dikkat çekilmiş.
Ekim 2008: Asıl tartışma: Deniz Feneri'nin yolsuzluğu ve bağış skandalıyla AKP arasında ne gibi bağlantı var.
(Deniz Feneri ile ilgili iddiaları araştırma ya da soruşturma önergesiyle Meclis gündemine taşınıyor.
Aktütün Sınır Karakolu’nun emniyetini sağlayan Bayraktepe’ye düzenlenen ve 17 askerin şehit olduğu saldırı, bir süre önce Almanya’da görülen dava ile gündemin ilk sırasına yerleşen Deniz Feneri derneği ve Türkiye uzantıları ile ilgili iddiaları ve tartışmaları gölgelerken, önümüzdeki günlerde iddiaları Meclis gündemine getirilecek). 
- Kasım 2008: Deniz Feneri derneği skandalı, Türkiye'nin dava dosyasını Almanya'dan istemesiyle yeni bir boyuta taşındı.*
8 Eylül 2008: Türkiye, aylardır tartıştığı Almanya’daki Deniz Feneri yolsuzluğu ile ilgili soruşturma açılması için 8 Eylül’de İşçi Partisi tarafından suç duyurusunda bulunulmasını bekledi.
17 Eylül 2008Almanya’daki Deniz Feneri davası sonuçlandı.

19 Eylül 2008: Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Deniz Feneri soruşturmasını yürütmekle Basın Savcısı Nadi Türkaslan’ı görevlendirdi. Ankara Başsavcısı Hüseyin Boyrazoğlu, 22 Eylül’de yaptığı açıklamada, soruşturmanın rutin olduğunu, gerekirse Almanya’dan dosyanın istenebileceğini açıkladı. Bakan Şahin ise böyle bir başvuruyu hemen işleme koyacaklarını söyledi.

24 Eylül 2008: Başsavcı Boyrazoğlu, 24 Eylül’de yaptığı açıklamada Almanya’dan dosya geldikten sonra soruşturmanın Ankara’da devam edip etmeyeceğine karar vereceklerini söyleyerek, soruşturmanın uzayabileceği işareti verdi.

26 Eylül 2008: Başsavcılığın beklenen başvurusu 26 Eylül’de geldi. Başsavcılık, Adalet Bakanlığı’na bir yazı göndererek, soruşturma dosyası ve mahkeme kararının Almanya’dan istenmesini talep etti. Başvuru için Almanca bir dosya hazırlandığı öğrenildi.

6 Ekim 2008: Adalet Bakanı Şahin, 6 Ekim’de, Ankara Başsavcılığı’nın talebi doğrultusunda Almanya’daki Deniz Feneri davasının dosyası ve mahkeme kararının istenmesi için Frankfurt Başkonsolosluğu’na yazının gönderildiğini açıkladı. Bu yazı resmi yazışmaların tabi olduğu usul gereği APS (Acele Posta Servisi) ile gönderildi.

16 Ekim 2008: Şahin, Türkiye’nin dosya talebine ilişkin evrakın, 16 Ekim’de Alman makamlarına ulaştığını açıkladı.

21 Ekim 2008: Kamuoyunun baskısı nedeniyle Adalet Bakanlığı, 21 Ekim’de “süreci hızlandırmak” için Dışişleri Bakanlığı ile Frankfurt Başkonsolosluğu’na faks gönderdi.

23 Şubat 2009: Buna rağmen dosya Savcılığa suç duyurusunda bulunulmasından ancak 169 gün sonra Dışişleri Bakanlığı’na gönderildi. Delillerin akıbeti tartışma konusu oldu.

Deniz Feneri Davası, Almanya'da faaliyet gösteren Deniz Feneri Yardım Derneği'nin topladığı 41 milyon avroluk paranın bir kısmını amaç dışında kullanmasıyla ilgili dava. Almanya'nın Frankfurt Eyalet Yüksek Mahkemesinde görülen davada, 17 Eylül 2008 tarihinde mahkemenin hakimi Johann Müller'in verdiği kararla tutuklu yargılanan dernek yöneticileri hapis cezası almış, derneğin mal varlığı ise kamuya devredilmiştir. [1][2][3][4]
Dernek, internet sayfasında, broşürlerde, gazetelerde, televizyonda, bilhassa dernekle birlikte işbirliği yapan Euro 7 televizyonunda reklamlar yaparak, Frankfurt am Main Postbank’taki 301535602, Vakıf Bank Int. AG Frankfurt’taki 3344, Bank für Sozialwirtschaft’taki 8620500, Commerzbank Frankfurt’taki 585 4666 nolu hesaplara olduğu gibi, Avrupa’nın diğer ülkelerindeki hesap numaralarına bağışta bulunmaları için, halka çağrıda bulunuyordu. Bu çağrı yapılırken, Türkiye’de, Pakistan’da ve diğer ülkelerdeki yardıma muhtaç insanlar kısmen gösterilmekte ve onlara nasıl ve nelerle, hangi yollarla yardım edilebileceği söyleniyordu. Bağışların banka havalesi ile veya nakit verilerek yapılacağı açıklanıyordu. Derneğin yukarıda belirtilen hesap numaralarına yekün olarak 41,423,158,85 Avro bağış havale edilmişti.[5]

Cezalar

Dernek yöneticilerine dolandırıcılık ve haksız kazanç elde etmek suçundan hapis cezaları verildi. Mehmet Gürhan 5 yıl 10 ay, Mehmet Taşkan'a 2 yıl 9 ay, Firdevsi Ermiş ise 1 yıl 10 ay hapis cezası aldı. Mehmet Taşkan ve Firdevsi Ermiş'in tutuklulukları sırasında hapiste kaldıkları süre dikkate alınarak geri kalan ceza süreleri tecil edildi. Mahkeme derneğin malvarlığına kamu adına el koyarak malvarlıklarının yönetimini kayyuma devretti. Kayyumlar derneğin borçlarını ödedikten sonra geriye kalan paraları almaları için bağış sahiplerine çağrı yapacak geriye kalan para ve malvarlıkları ise Kızılhaç'a devredilecek.[6]
Hakim Müller, gerekçeli kararında Mehmet Gürhan'ın yardım paralarını bir sermaye aracı olarak kullandığını, paraların Türkiye'deki Kanal 7 televizyonuna aktarıldığını, paraların nasıl kullanılacağına karar verenlerin aralarında Zekeriya Karaman, İsmail Karahan, Mustafa Çelik ve bazı zamanlarda Zahid Akman'ın bulunduğu kişiler olduğuna hükmetti. Hakim Johann Müller, 5 yıl hapis cezası alan Mehmet Gürhan'ın aslında bir kukla olduğunu asıl faillerin Türkiye'de bulunduğunu bundan da Türkiye'deki Kanal 7 televizyonu yöneticileri olduğunu açıkladı. Hakim Müller, Deniz Feneri olayının bir suç olayı olmadığını demokrasi karşıtı bir tutum olduğunu açıkladı.[7][8] Frankfurt Eyalet Yüksek Mahkemesinde davanın savcısı Kerstin Lötz davanın asıl faillerinin Türkiye'de bulunduğunu iddia atmıştı.[9]

Davanın görülmesi

2 Eylül 2008 tarihinde derneğin muhasebe sorumlusu Firdevis Dermiş yardım için toplanan paralarla gayrimenkul alındığını ve şirketler kurulduğunu itiraf etti. Frankfurt Eyalet Yüksek Mahkemesinde davanın savcısı Kerstin Lötz davanın asıl faillerinin Türkiye'de bulunduğunu iddia atmıştı.[10] Yapılan soruşturmada toplanan 41 milyon avronun 17 milyonu Türkiye'ye gönderilmiş olduğu bunun 8 milyon avroluk kısmı Türkiye'deki Deniz Feneri Derneği'ne verilmiş geri kalanının ise akıbeti tespit edilememiştir.[11]
Kaynakça:
Vikipedi ansiklopedi - 24 Ekim 2008
  1. Deniz Feneri davası sonuçlandı. Deutche Welle (18 Eylül 2008). 21 Eylül 2008 tarihinde erişilmiştir.
  2. Deniz Feneri davası sonuçlandı. Deutche Welle (18 Eylül 2008). 21 Eylül 2008 tarihinde erişilmiştir.
  3. Almanya’daki Deniz Feneri davası. İhlas Haber Ajansı (19 Eylül 2008). 21 Eylül 2008 tarihinde erişilmiştir.
  4. Son pişmanlık yetmedi. Stargazete (18 Eylül 2008). 21 Eylül 2008 tarihinde erişilmiştir.
  5. Gazeteport.com iddianame metni
  6. Makbuzu getiren parasını alacak. Hürriyet (21 Eylül 2008). 21 Eylül 2008 tarihinde erişilmiştir.
  7. Korku rejimi!. Hürriyet (21 Eylül 2008). 21 Eylül 2008 tarihinde erişilmiştir.
  8. Alman savcı ve hakimden şok açıklamalar. Hürriyet (25 Eylül 2008). 25 Eylül 2008 tarihinde erişilmiştir.
  9. Alman Savcı: Asıl failler Türkiye'de. Hürriyet (16 Eylül 2008). 21 Eylül 2008 tarihinde erişilmiştir.
  10. Deniz Feneri’nde yolsuzluk itirafı. NTVMSNBC (3 Eylül 2008). 21 Eylül 2008 tarihinde erişilmiştir.
  11. Alman Yargıç Müller’in sözleri. Milliyet. 21 Eylül 2008 tarihinde erişilmiştir.


AK PARTİ artık AK DEĞİL
DENİZ FENERİ YOLSUZLUĞU için Avrupa basını ne yazdı
VATAN - 20 Eylül 2008
Deniz Feneri e.V. davasının sonuçlarını değerlendiren Alman basını, 'Frankfurt'taki karar, Türkiye'de bir depreme yol açacağının işareti.

Yargı süreci Almanya'da olmasına rağmen Türkiye'de de büyük tartışma yaratan Deniz Feneri e.V. davasının sonucu, dünkü Alman gazetelerinde de yer aldı. Davanın başlangıcında pek ciddiye alınmayan skandal, mahkemenin sonuçlanmasıyla birlikte yazılı basında geniş yer buldu.
Gazetelerde öne çıkan başlıklar ve yorumlar da özetle şöyle oldu:

"ERDOĞAN'IN İLK KEZ AK GÖMLEĞİNDE LEKE VAR"
TAGESZEITUNG - TAZ: Deniz Feneri davası, Aydın Doğan'ın Erdoğan'a karşı bir puan alması ile son buldu. Artık paraların AKP'de parti işleri için kullanıldığı tartışılmaz. Rüşvet ve yolsuzlukla mücadele için seçilen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, ilk kez ak gömleğinde leke var.

BILD: Aşağılık vurgunculara hapis. Vatandaşlarını sosyal bir dernek yardımıyla 18 milyon euro dolandırdılar. Dava kapanmış değil. Frankfurt Savcılığı, Türkiye'de medya kuruluşlarının baş deneticisi olan (RTÜK Başkanı) Zahid Akman hakkında soruşturma yürütüyor.

DIE ZEIT: Devlet çamurda. Başbakan Erdoğan, seçime gitse oyların yüzde 50'sini alır. Soruşturma sonucunu beklemek yerine, suçlanan parti arkadaşlarına arka çıktı. Aydın Doğan'la arasındaki mücadele, Türkiye'de gündemi değiştirdi.

HANDELSBLATT: Türk derneği Deniz Feneri'ndeki bağış skandalında 5 yıldan 10'ya kadar hapis cezaları verildi. Aynı zamanda Türkiye'nin en büyük medya deneticisi hakkında da yeni iddialar ortaya atıldı. Frankfurt Savcılığı, bağış skandalı ile ilintili olan RTÜK Başkanı Zahid Akman'ın sanık olduğunu belirtti.

İSLAMİ BAĞIŞ SKANDALI

FRANKFURTER RUNDSCHAU: İslami bağış skandalı. Frankfurt'taki mahkemeden sonra kapı önünde yaşananlar, kararın Türkiye'de bir depreme yol açacağına dair bir işaret. Hakim, skandalın elebaşlarının Türkiye'de olduğunu ve arkasında ekonomik ve politik çıkarların yattığını açıkladı.

WİESBADENER KURIER: Deniz Feneri, dolandırıcılık batağında battı. Dava Türkiye'de siyasi malzeme oldu, ama gerçek şu ki, Deniz Feneri insani yardım yapmak yerine kriminallerin self servis dükkanı gibi çalıştı. Mahkeme dolandırıcılığın ele başlarının Türkiye'de olduğunu ve derneğin sermaye oluşturulması için bir araç olarak kullanıldığını söylüyor.

FRANKFURTER ALLGEMEINE: Bağış toplayıcılarına hapis cezası. Deniz Feneri yöneticilerinin yaptığı kriminal işlerin gölgesi, Ankara'ya kadar uzadı. Türkiye'nin Başbakanı, Frankfurt'taki davayla ilgili olarak siyasi baskı altına girdi. Erdoğan, bu konuda haber yayımlayan, tanınmış Türk işadamı Aydın Doğan'ın medya imparatorluğuna karşı sert bir çatışmaya girdi. Erdoğan'ın bu medya grubuna yönelik tehditleri, geçen günlerde AB tarafından eleştirildi. Çünkü basın özgürlüğü tehlikeye girebilir.

Deniz Feneri davası ve Türkiye’deki tartışmaları, Almanya’nın dışındaki Avrupa basınına da yansımaya başladı. The Economist dergisi, AKP’nin, kısaltmasının “beyaz” anlamına gelmesiyle övündüğünü ancak artık durumun değiştiğini öne sürerek “Bir dizi yolsuzluk iddiaları, AK Parti’nin dürüstlük imajını kirletiyor” diye yazdı. The Times ise, “Türkiye’deki iktidardaki parti, bir yıldan az bir süre içerisinde ikinci defa kapatma davası ile karşı karşıya kalabilir” iddiasında bulundu.

ECONOMİST: “GÜRÜLTÜYE RAĞMEN ERDOĞAN’IN POPÜLARİTESİ ÇOK YÜKSEK”
İngiltere’de yayımlanan haftalık The Economist dergisinin son sayısında Deniz Feneri davasına ilişkin “O kadar ak değil mi?” başlıklı bir analize yer verildi. Türkiye’de hükümet yolsuzlukları iddialarına ilişkin artan bir kavganın yaşandığı belirtildiği analizde şunları yazıldı:
“Türkiye’de iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AK), kısaltmasının Türkçede ‘beyaz’ veya ‘temiz’ anlamına gelmesiyle övünmeyi seviyor. Ancak artık değil. Bir dizi yolsuzluk iddiaları, AK Parti’nin dürüstlük imajını kirletiyor.”

The Economist, Deniz Feneri kuruluşunun, karıştığı skandal ile ilgili olarak “çok çamur” atıldığını belirtirken Almanya’daki mahkemenin, Deniz Feneri davasının 3 sanığını 18.6 milyon euroyu hortumlamaktan mahkum ettiğine dikkat çekti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “muhalifleri”nin paranın bir bölümünün, hükümete yakın Kanal 7’ye aktarıldığını öne sürdüklerini kaydeden dergi, ancak mahkemenin, AK Parti ile bir bağlantıya ilişkin kanıt bulmadığını da belirtti.

İngiliz dergi, Erdoğan ile Doğan grubu arasındaki tartışmalara da yer verdiği analizinde Başbakan Erdoğan’ın kullandığı ifadelere ilişkin olarak adı açıklanmayan bir Avrupalı Büyükelçisine aften “Acaba oruç, sinirlerini bozmuş olabilir mi?” diye yazdı.

AKP’nin geçen Temmuz ayında kapanmaktan kıl pay ile kurtulduğunu anımsattıktan sonra dile getirilen bazı yolsuzluk iddialarının sonuç vermeye başladığı belirtilen analizde Şaban Dişli'nin AKP’deki görevinden istifa etmek zorunda kaldığına dikkat çekti.

'İSLAMİ TRAVMA' YABANCI BASINDA
The Economist, Ali Bulaç’ın Deniz Feneri olayının “travma” yarattığı açıklamasını aktardığı analizinde Çalık Holding’in kısa bir süre önce bir devlet bankasının verdiği “cömert” kredi ile Türkiye’nin ikinci büyük medya grubunu satın aldığını, Erdoğan’ın 29 yaşındaki damadının da “Çalık’ın Ceo’su” olduğunu yazdı. Dergi, şu değerlendirmeyi de yaptı:

“Gürültüye karşın anketler, Erdoğan’ın yüzde 50 civarındaki popülaritesiyle rakiplerinin açık farkla önünde gittiğini gösteriyor. Doğan Holding hisselerinin değeri ise, büyük ölçüde düştü.”

TİMES: “AKP İLE LAİKLER ARASINDAKİ 6 YILLIK SAVAŞ SONA ERMEDİ”
Deniz Feneri sorununu da değerlendiren İngiliz The Times gazetesi, olayın, Türkiye’de yeni “siyasi çalkantılar”ı yaratabileceği yorumunu yaptı. Gazete “Türkiye’de iktidardaki parti, bir yıldan kısa bir süre içinde ikinci defa bir kapatma davası ile karşı karşıya kalabilir” dedi.

Gazete şöyle devam etti:

“Ön soruşturma olsa da ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hakkında resmi bir davanın bulunmamasına karşın hukuk uzmanları, mahkemenin, Almanya’da faaliyet gösteren Deniz Feneri Vakfı’ndan zimmete geçirilmiş para aldığını kanıtlaması halinde otomatik olarak kapatabileceğini söylüyorlar.”

AKP’nin söz konusu vakıf ile bir bağ olduğunu reddettiğine dikkat çeken gazete, Deniz Feneri olayının, Erdoğan ile Doğan grubu arasında “zararlı” olabilecek bir kavga alevlendirdiğini kaydetti.

The Times, AKP’nin Temmuz ayında kıl pay ile kurtulduğu kapatma davası ile parti ile laik sistem arasındaki “altı yıllık güç mücadelesinin doruğa ulaştığı"nı savunarak “Şimdi ise kapatma olasılığının yeniden ortaya çıkması, savaşın sona ermekten uzak olduğunun işaretidir” yorumunu yaptı.

"Maddi yardım aldıysa AKP kapatılır"

05.11.2008 CUMHURİYET / ANKA
Yargıtay Başsavcılığı AKP ile Deniz Feneri Derneği arasında bir ilişki olup olmadığını araştırmaya başladı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Almanya'dan gerekli belgeleri istediği biliniyor. Yargıtay Başsavcılığı da bu belgeleri Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan istedi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Almanya'da faaliyet gösteren ve yargılanan Deniz Feneri e. V.'ne ilişkin dosyayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı kanalıyla istedi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Almanya'da faaliyet gösteren ve yargılanan Deniz Feneri e. V. yöneticilerinin AKP’ye para yardımında bulunup bulunmadığını araştırmak için harekete geçti. Başsavcı Yalçınkaya, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir yazı yazarak Frankfurt Eyalet Mahkemesi’nin Deniz Feneri Derneği’ne ilişkin yargılamanın dosyasını ve verdiği kararı talep etti. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bu konuda başlattığı soruşturmaya ilişkin bilgi ve belgeleri de talep eden Başsavcı, belge ve bilgiler eline ulaştıktan sonra AKP hakkında yeni bir kapatma davası açıp açmayacağına karar verecek.
"Yardım geldiyse parti kapatma nedeni sayılır"
Yargıtay 8. Ceza Dairesi eski Başkanı Naci Ünver Deniz Feneri e.V.'nin Türkiye de herhangi bir siyasi partiye maddi yardımda bulunduğunun tesbit edilmesi halinde bunun 'parti kapatma gerekçesi' sayılacağına dikkat çekti. Ünver şunları söyledi: "Anayasa'nın 69. maddesine göre siyasi partiler yabancı devletlerden uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyruğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden yardım alması halinde bu fiil temelli kapatma nedenidir. Deniz Feneri e. V. Türk uyruğunda olmayan bir tüzel kişidir. Bu derneğin Türkiye'de bir siyasi partiye yardım ettiği kanıtlanırsa Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ilgili siyasi parti hakkında temelli kapatılma talebiyle dava açabilir." 

AKP'ye Deniz Feneri şoku:
Yargıtay Başsavcılığı 
Deniz Feneri ile AKP arasındaki ilişkiyi incelemek için dosyayı istedi.
Yeni bir kapatma davası gelebilir.
Başsavcılık AKP-Deniz Feneri ilişkisine el attı...
Yargıtay Başsavcılığı, Deniz Feneri Derneği-AKP ilişkisinin araştırıldığını açıkladı.

05.11.08 VATAN / ANKA
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Almanya'da faaliyet gösteren ve yargılanan Deniz Feneri e. V. yöneticilerinin AKP’ye para yardımında bulunup bulunmadığını araştırmak için harekete geçti.

Başsavcı Yalçınkaya, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir yazı yazarak Frankfurt Eyalet Mahkemesi’nin Deniz Feneri Derneği’ne ilişkin yargılamanın dosyasını ve verdiği kararı talep etti. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bu konuda başlattığı soruşturmaya ilişkin bilgi ve belgeleri de talep eden Başsavcı, belge ve bilgiler eline ulaştıktan sonra AKP hakkında yeni bir kapatma davası açıp açmayacağına karar verecek.

"YARDIM GELDİYSE PARTİ KAPATMA NEDENİ SAYILIR"

ANKA’ya konuşan Yargıtay 8. Ceza Dairesi eski Başkanı Naci Ünver Deniz Feneri e.V.'nin Türkiye de herhangi bir siyasi partiye maddi yardımda bulunduğunun tesbit edilmesi halinde bunun "parti kapatma gerekçesi' sayılacağına dikkat çekti. Ünver şunları söyledi:

"Anayasa'nın 69. maddesine göre siyasi partiler yabancı devletlerden uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyruğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden yardım alması halinde bu fiil temelli kapatma nedenidir. Deniz Feneri e. V. Türk uyruğunda olmayan bir tüzel kişidir. Bu derneğin Türkiye'de bir siyasi partiye yardım ettiği kanıtlanırsa Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ilgili siyasi parti hakkında temelli kapatılma talebiyle dava açabilir."


Deniz Feneri-AKP ilişkisi araştırılıyor
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Almanya'da bulunan Deniz Feneri Derneği'nden AK Parti'ye para aktarıldığı iddialarını incelemek için soruşturma başlattı. Eğer dernekle AKP arasında parasal bir ilişkinin varlığı tespit edilirse, ikinci bir kapatma davası gündeme gelebilecek.
05.11.2008 CNNTurk
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, AKP ile Almanya'daki Deniz Ferneği Derneği'nin arasındaki ilişkiyi soruşturuyor.

Başsavcılık tarafından başlatılan soruşturma kapsamında Deniz Feneri Derneği davasının dosyası istendi.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Almanya'da görülen Deniz Feneri davasının tamamlanmasının ardından Türkiye ile ilgili iddiaları araştırmak üzere mahkemeden dava dosyasını istemişti.

Yargıtay Başsavcılığı da, Deniz Feneri davasının dosyasını Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan istedi.

Dernekle AKP arasındaki parasal ilişkileri araştıracak olan Başsavcılık, eğer bir bağlantı tespit ederse AKP hakkında ikinci bir kapatma davası açabilecek.

Siyasi partilerin yurtdışından maddi yardım alması anayasaya aykırı ve kapatma nedeni.

Almanya'daki davada neler olmuştu?

Almanya'daki Deniz Feneri Derneği davasının 17 Eylül'deki duruşmasında yargıç Johann Müller, üç sanığın da dolandırıcılık suçundan mahkum olduklarını açıklamıştı.

Hakim Müller, gerekçeli kararında, bu davanın Almanya'nın en büyük bağış skandalı davası olduğunu belirterek daha önce çok ses getiren UNICEF Almanya davasını dahi  geçtiğini söylemişti.

Almanya  Deniz Feneri'nin toplam 41 milyon euro bağış topladığını; Türkiye'ye giden toplam miktarın 17 milyon euro olduğunu, bunun 8 milyonunun Türkiye Deniz Feneri'ne gittiğini, geri kalan kısmın çeşitli yerlerde kullanıldığını ifade etmişti.

Amaç dışı kullanılan paradan sadece 4 milyon euro Almanya'da kaldı.

Gerekçeli kararda olayın Türkiye boyutuna da değinen Müller, Mehmet Gürhan'ın dernekte yönetici olmasına karşın büyük oranda Türkiye'den yönlendirildiği ve karar vermede tek yetkilinin kendisi olmadığını, Türkiye'de Zekeriye Karaman'ın ön plana çıktığını vurguladı.

Müller, kararında sanık Mehmet Gürhan'ın, İsmail Karahan, Harun Yoldaş, Mustafa Çelik ve Zahit Akman ile geçmişte ticari ilişkileri olduğunu belirtti.

Almanya'da 1999'da kurulan Deniz Feneri Derneği'nin 2002-2007 arasında 41 milyon 423 bin 158 euro bağış topladığı belirtiliyor.

Bankalardan çekilen yüksek miktarların emniyete bildirilmesi sonucu kara para aklandığı şüphesiyle savcılık harekete geçmişti.

İhbarlar üzerine Hessen Eyalet Savcılığı, Mehmet Gürhan, Firdevsi Ermiş ve Mehmet Taşkan'a dolandırıcılık, karapara aklama ve vergi kaçakçılığı suçlarından dava açmıştı.

Kesin delil olmasa da asıl faaillerin Türkiye'de olduğunu vurgulayan savcı, tüm sorumluluğun Türkiye Deniz Feneri kurucularından Zekeriya Karaman, Zahid Akman, İsmail Karahan ve Harun Yoldaş'a ait olduğunu iddia etmişti.


Başsavcı, Deniz Feneri’ni AKP için incelemeye aldı
05.11.2008 Milliyet
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Almanya’daki Deniz Feneri e.V. dosyasının Türkiye’ye getirilmesi için Adalet Bakanlığı kanalıyla istemde bulunan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak, dosyanın ulaşmasının ardından bir örneğinin de kendilerine iletilmesini istedi.
Yalçınkaya’nın, anayasaya göre yurtdışından maddi yardım alan siyasi partilerin temelli kapatılması gerektiği için dosyayı istediği, dosyanın ulaşmasının ardından Deniz Feneri e.V. kanalıyla AKP’ye para yardımı yapılıp yapılmadığını araştıracağı bildirildi. AKP’ye para yardımı yapıldığı görüşüne ulaşılması halinde başsavcılık partinin temelli kapatılması istemiyle dava açacak.
“Laikliğe aykırı faaliyetlerin odağı haline geldiği” gerekçesiyle AKP’nin kapatılması talebiyle dava açan Yalçınkaya, Anayasa Mahkemesi’nin kararının ardından, Almanya’da görülen Deniz Feneri e.V. davası dosyası için girişimde bulundu.
Alınan bilgiye göre Yalçınkaya, Türkiye’deki Deniz Feneri Derneği ile Almanya’daki Deniz Feneri e.V. arasındaki bağlantılar, Almanya’dan Türkiye’ye para aktarımı olup olmadığı konularında soruşturma başlatan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdu.

Yardım varsa dava açılacak
Yalçınkaya, Ankara Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturma kapsamında Frankfurt Eyalet Mahkemesi’nde görülen dava dosyasının bir örneğinin getirilmesi için Adalet Bakanlığı kanalıyla istemde bulunduğunu basından öğrendiğini de bildirdi. Yalçınkaya, dosyanın Ankara Başsavcılığı’na ulaşmasının ardından yapılacak tercümesinden bir örneğin Yargıtay Başsavcılığı’na gönderilmesini talep etti.
Yalçınkaya’nın Deniz Feneri e.V. derneğinin yurtdışında topladığı paralardan AKP’ye de yardım gittiği yönündeki iddialar nedeniyle bu talepte bulunduğu bildirildi. Anayasa’nın 69. maddesine göre, yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyruğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım alan siyasi partilerin temelli kapatılması gerekiyor.
Yalçınkaya, bu doğrultuda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturmanın sonuçlarını da bekleyebilecek. Partinin para yardımı aldığına yönelik bir bulguya rastlaması halinde AKP’nin temelli kapatılması istemiyle dava açılması gerekecek ve bu durumda son sözü Anayasa Mahkemesi söyleyecek.


 CHP: Akman’a Almanya’da dava açıldı
CHP Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Ali Kılıç, RTÜK Başkanı Zahid Akman hakkında Almanya’da Köln Asliye Hukuk Mahkemesinde, nitelikli dolandırıcılık suçundan dava açıldığını öne sürdü.
6 Kasım 2008 NTV
ANKARA - CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin’le birlikte bir basın açıklaması yapan Kılıç, RTÜK Başkanı Zahid Akman hakkında, kooperatif yolsuzluğundan dolayı 3 kişinin şikayetiyle dava açıldığını söyledi.
Frankfurt savcılığının “nitelikli dolandırıcılık” iddiasını içeren davayı kabul ettiğini belirten Kılıç, aynı suçlamayla ilgili olarak 60 kişinin daha avukata vekalet verdiğini bu sayının mağdur sayısı olan 1600’ü bulmasının beklendiğini söyledi.

Ali Kılıç, şikayetçilerin Almanca yazdığı dilekçeyi de basına dağıttı.


CHP Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Ali Kılıç, RTÜK Başkanı Zahid Akman hakkında OFWG adlı kooperatife para veren kişilerin şikayeti üzerine ''nitelikli dolandırıcılık'' suçlamasıyla Köln Asliye Hukuk Mahkemesi'nde dava açıldığını belirtti. Kılıç, ''Deniz Feneri Davası''nın Alman yargısı tarafından ''Yüzyılın soygun hareketi'' olarak nitelendirildiğini belirtti.
İstanbul - Partisinin İstanbul İl Merkezi'nde basın toplantısı düzenleyen CHP Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Ali Kılıç, toplantının Akman ile ilgili olduğunu ifade ettiği bir belgeyi açıklamak üzere yapıldığını belirtti.
Köln Asliye Hukuk Mahkemesi'nde dava açıldığına ilişkin orijinal Almanca belgeleri getirdiğini ifade eden Kılıç, şunları kaydetti: ''RTÜK Başkanı Zahid Akman hakkında kooperatife para veren 3 kişinin şikayeti üzerine 'nitelikli dolandırıcılık' suçlamasıyla Köln Asliye Hukuk Mahkemesinde dün dava açıldı. Frankfurt Başsavcılığı tarafından OFWG kooperatifi aracılığıyla 1600 kişiden para toplanmasıyla ilgili yürütülen 9 klasörlük bir soruşturma bulunuyor. Toplanan 8-12 milyon avro buharlaştırılmış. Ancak bu soruşturmada şikayetçi yok. Akman ve arkadaşları tarafından dolandırılığını iddia eden kişilerin şikayeti üzerine Köln'de dava açıldı.''
Kılıç, Akman'ın hem ikametgahına hem de iş adresine tebligat çıkarıldığını, bu tebligatın en kısa sürede yapılacağını öne sürerek, ''RTÜK'ün daha fazla yıpranmaması için Zahid Akman'ın oturduğu o koltuktan en azından bu dava ve soruşturmalar sonuçlanıncaya kadar kalkmasını istiyoruz'' dedi. Ali Kılıç, aynı davada, kooperatif başkanı Abdullah Özer'in de aynı suçlamayla sanık durumunda olduğunu ifade etti.
''Yüzyılın soygun hareketi''
''Deniz Feneri Davası''nın Alman yargısı tarafından bizzat ''Yüzyılın soygun hareketi'' olarak nitelendirildiğini söyleyen Kılıç,  Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Zahid Akman'ı görevden almasını talep ettiklerini söyledi.
Frankfurt Başsavcılığının 1600 kişi adına yürüttüğünü ifade ettiği 9 klasörlük soruşturmanın numarasını da söyleyen Kılıç, ''Akman ve arkadaşları, Türk halkının huzurunda lütfen bunlara yanıt verin. Kendinize güveniyorsanız, uçak biletleri dahil masraflar bizden. Sizi Almanya'ya davet ediyoruz. Orada suçlamalara cevap verin, tekrar aklanıp geri gelin'' diye konuştu.
Ali Kılıç, şikayetçilerin, mahkemeye başvurması nedeniyle davanın Köln'de açıldığını, 60 kişinin daha davaya şikayetçi taraf olmak için avukatlarına vekalet verdiklerini kaydetti.
Frankfurt'ta yürütülen soruşturma kapsamında dava açılması halinde bunun Köln'deki dava ile birleştirileceğini tahmin ettiklerini belirten Kılıç, CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığındaki bir heyetle Almanya'daki Deniz Feneri Davasını yakından takip ettiklerini hatırlattı.

7 Kasım 2008 Cumhuriyet

Almanya'dan Kanal 7 'ye şok!
Alman RTÜK’ü Akman’ın eski kanalı 7 INT’i kapattı

14.11.2008 VATAN HABER MERKEZİ

Almanya, Deniz Feneri e.V furyasına son noktayı Euro 7 ile koydu. Akman’ın eski genel müdürü olduğu Euro 7, Akman’ın Alman mevkidaşları tarafından kapatıldı.

Almanya’nın RTÜK’ü, Eyalet Medya Kurumları Denetim Komisyonu (ZAK), Deniz Feneri e.V’nin kurucusu hükümlü Mehmet Gürhan ile Kanal 7 Yöneticileri Zekeriya Karaman, Mustafa Çelik ve İsmail Kahraman’ın kurucuları olduğu Euro 7’yi “yayın haklarıyla ilgili kuralları büyük ölçüde ihlal ettiği” gerekçesiyle kapattı. Euro 7’nin ülke çapındaki yayın ruhsatı iptal edildi.

ZAK dün yaptığı açıklamada Frankfurt’ta bulunan Euro 7’nin yayın sorumluları ve çalışanlarının tutuklandığını belirterek “gelecekte televizyon programlarını ne personel açısından, ne de maddi açıdan yasal kurallara uygun olarak hazırlayabilecek durumda olmadığını” belirtti. Euro 7 programlarının sorumluluğunun artık Almanya’dan üstlenilmediği bildirilen kararda, Euro 7’ye yapılan ziyaretlerde herhangi bir kuruluş yöneticisine rastlanmadığı vurgulandı. Program denetimleri sırasında Euro 7’nin Almanya’da yayımladıkları programların Türkiye’deki programlarla büyük ölçüde benzerlik gösterdiği de belirtildi.

Bağış paralarının aktığı adres

Deniz Feneri e.V soruşturması kapsamında Alman polisi 25 Nisan 2007’de Euro 7 binasına baskın düzenlemişti. Deniz Feneri e.V ile Euro 7 arasındaki bağlantılar nedeniyle yapılan baskında, Genel Müdürü Mehmet Gürhan ile Muhasebeci Firdevsi Ermiş gözaltına alınmıştı.

Frankfurt Mahkemesi Deniz Feneri e.V davasında bağış paralarının iki şirkete aktarıldığını tespit etmişti. Bu şirketlerden biri Weiss GmBH diğeri Euro 7’ydi. Bu iki şirket 5 ismin buluştuğu adreslerdi. Deniz Feneri e.V’nin kurucusu, hükümlü Mehmet Gürhan, Kanal 7 yöneticileri Zekeriya Karaman, Mustafa Çelik, İsmail Karahan ile RTÜK Başkanı Zahit Akman.

Genel müdürü Akman’dı

Türkiye’deki Kanal 7, 1995 yılında Almanya’da Media 7 GmbH adıyla bir şirket kurdu. Media 7’nin genel müdürü de muhasebecisi de Deniz Feneri e.V ile aynı isimlerdi. Genel müdürleri İsmail Karahan ile Mehmet Gürhan, muhasebecisi itirafçı sanık Firdevsi Ermiş’ti. Medai 7 YİMPAŞ’ın gurbetçilerden topladığı paraları Kanal 7’ye aktardığı ortaya çıkarılınca, kendini kurtarmak için iflas ettiğini açıkladı.

Media 7’den sonra 2001 yılında Euro 7 kuruldu. Kurucular arasında da Mehmet Gürhan ile Kanal 7 yöneticileri Zekeriya Karaman, Mustafa Çelik ve İsmail Karahan vardı. Şirketin eski genel müdürleri arasında ise RTÜK Başkanı Zahid Akman yer alıyordu.

Kanal 7 ile bağlantılı

Euro 7 Fernseh & Marketing GmbH’nin kurucuları Zekeriya Karaman, Mehmet Gürhan, Mustafa Çelik, İsmail Karahan ve Zahid Akman. Halen Kanal 7’nin yönetim kurulu başkanı olan Zekeriya Karaman, ısrarla Almanya’daki Deniz Feneri ile hiçbir ilgilerinin olmadığını söylemişti. Mehmet Gürhan ise Almanya’daki davada ceza yiyen isimlerden biri. Kuruculardan Akman dışındaki dört kişi halen şirketin eşit hisseli ortağı olarak görülüyor. Zahid Akman, 13.11.2003-30.092005 arasında şirketin genel müdürlüğünü de yapmıştı.


Gerekçeli karar: Arka planda Akman ve Kanal 7 var
Alman mahkemesi, Deniz Feneri e.V. davasının gerekçeli kararını açıkladı.
Frankfurt Mahkemesi, Deniz Feneri e.V. davasının gerekçeli kararını şifreli olarak açıkladı. Şifreleri çözdüğümüzde adı zanlılar arasında geçen RTÜK Başkanı Zahid Akman’ın 'd' harfiyle, Euro 7’nin yöneticileri Zekeriya Karaman’ın 'a', Mustafa Çelik’in 'b' ve İsmail Karahan’ın da 'c' harfiyle kodlandığı ortaya çıktı.

Kararda “Mehmet Gürhan’ın yargılanıp hapse girdiği halde, Zekeriya Karaman’la ticari ilişkilerini sürdürdüğü ve kendisini amiri olarak görmeye devam ettiği, irade devri yapmasından anlaşılmaktadır” denildi (İstanbul 10. noterinden sahte vekaletnameyle Gürhan’ın yetkilerini Karaman’a devretmesi kastediliyor).

Deniz Feneri e.V davasının gerekçeli kararı yayınlandı. Frankfurt Mahkemesi, Alman yasaları gereği kamuoyuna açıklamadan önce gerekçeli kararı isimleri şifreledi. Bu şifrelerde sanıklar, zanlılar ve şirket isimleri harf olarak kodlandı. VATAN, Deniz Feneri e.V. davasının kamuoyuna açıklanan gerekçeli kararındaki şifreleri çözdü.

Karardaki şifreler çözülünce RTÜK Başkanı Zahit Akman’ın (d) harfiyle kodlandığı, adının da “gesondert Verfolgten” yani hakkında soruşturma yapılan zanlılar arasında geçtiği ortaya çıktı. Akman, ısrarla Deniz Feneri e.V. dosyasında adının geçmediğini söylemesine rağmen gerekçeli kararda kendisi açıkca hakkında soruşturma yapılan zanlılar arasında gösterildi.

Kararda Mehmet Gürhan (A), Mehmet Taşkan (B), Firdevsi Ermiş de (C) olarak kodlandı. Hakkında soruşturma yürütülen zanlılar ise Zekeriya Karaman (a), Mustafa Çelik (b), İsmail Karahan (c), Zahit Akman (d), Harun Kapuyoldaş ise (f) gibi küçük harflerle kodlandı. Gerekçeli karardaki ayrıntılar ve suçlamalar şöyle:

Deniz Feneri e.V. dolandırıcılık için kuruldu
Kararın 16. sayfasında aslında Deniz Feneri e.V.’nin Almanya’da fiili olarak olmadığı, formal yani kağıt üzerinde kurulmuş bir dernek olduğu belirtilerek, “Tek amacı iyi niyetli hayırseverlerin yardımlarını toplayıp kendi amaçları için kullanmak” ifadesi kullanıldı. 17. sayfasında ise Deniz Feneri e.V.’nin baştan beri dolandırıcılık suçunu işlemek için kurulduğu vurgulandı.

Gürhan Türkiye’dekilere haksız kazanç sağladı
Gerekçeli kararın 14. sayfasında hükümlü Mehmet Gürhan’ın, 2002 yılının başından beri Deniz Feneri e.V.’nin dolandırıcılık yaptığını bildiği anlatıldı. Gürhan’ın Almanya’daki başaktör olduğu belirtilen gerekçeli kararda, hem kendisine hem de Türkiye’de arkasında olan kişilere haksız kazanç sağlamak için hareket ettiği vurgulandı.

Asıl sorumlular ve arka plandakiler Türkiye’de
Gerekçeli kararın 17. sayfasında, Mehmet Gürhan’ın Almanya’da başaktör olduğu ancak arka planındakilerin Türkiye’de buluduğu ifade ediliyor. Kararın 3. sayfasında Mehmet Gürhan’ın hakkında soruşturma yapılan diğer zanlılarla görüşerek ve onların talimatıyla hareket ettiği bildirildi.

28 bin 320 hayırsever 41 milyon euro verdi
Kararda 2002 ile 2007 yılları arasında toplanan 41 milyon 423 bin 158 euroluk yardımın 28 bin 836 bağışçıdan elde edildiği belirtilerek, bu bağışçılardan 21 bin 516’sının bir kereye mahsus, 7 bin 320’sinin ise sürekli bağışçı konumunda olduğu da yer aldı.

Kuryeler, 11,7 milyon euroyu Türkiye’ye taşıdı
Kararın 8. sayfasında paraların Türkiye’ye kuryelerle gönderildiği anlatılıyor. 2002’den 2007 Nisan ayına kadar 11 milyon 737 bin 994 euro’nun Türkiye’ye aktarıldığı halde, çifte kayıtla tutulan muhasebe defterlerinde bu paranın gözükmediği anlatıldı.

Sahte vekaletname gerekçeli kararda
Vatan'ın ortaya çıkardığı sahte vekaletname olayı da gerekçeli karara girdi. Kararda, “Mehmet Gürhan yargılanıp hapse girdiği halde, Zekeriya Karaman’la ticari ilişkilerini sürdürdüğü, kendisini amiri olarak görmeye devam ettiği irade devri yapmasından anlaşılmaktadır” denildi. (VATAN’IN NOTU: Burada Alman mahkemesi, İstanbul 10. Noteri’nden sahte vekaletnameyle Gürhan’ın yetkilerin Karaman’a devretmesini kastediyor.)

ŞİFRELERİ NASIL ÇÖZDÜK
Vatan’ın şifreleri nasıl çözdüğünü merak eden okurlarımız için şu bilgiyi verelim: Deniz Feneri e.V. iddianamesinin 68. sayfasında, Euro 7 GmbH’in genel müdürleri, görevde kaldıkları tarihlere göre tablo halinde yer alıyor. Aynı sıralama gerekçeli kararda da yer aldı. Euro 7, kararda 4. GmbH olarak şifrelenirken genel müdürleri de görev yaptıkları tarihlere göre harflerle kodlanarak sıralandı. İddianamedeki tabloyla, gerekçeli karardaki sıralama karşılaştırıldığında hangi harfin kim olduğu ortaya çıktı.

Deniz Feneri e.V. iddianamesindeki 68. sayfa:
Şirketin genel müdürlüğünü sırasıyla şu şahıslar üstlenmişlerdi:
* Zekeriya Karaman (a): 23.05.2001-11.06.2002 ve 30.09.2005- 19.06.2007
* Mehmet Gürhan (A): 23.05.2002- 02.06.2003 ve 08.12.2005-19.06.2007
* Dr. Zahid Akman (d): 13.11.2003 -30.09.2005.

‘KANAL 7 DE BAĞIŞ PARASIYLA KURULDU’
Gerekçeli kararın 2. sayfasında X televizyonu olarak şifrelenen Kanal 7’nin 1990’lı yılların başında Türkiye’de kurulduğu, İslamcı muhafazakar partilere yakın bir televizyon olduğu ve sermayesinin bağışlarla sağlandığı anlatıldı. Kararda bağış paralarının 14 milyon 73 bin 600 euro’sunun kayıp olduğunun tespit edildiği de yer aldı. (Vatan 26 Kasım 2008)

VATAN’ın özel haberleri gerekçeli karara girdi  (Vatan 27 Kasım 2008)
Deniz Feneri dernekleri birbiriyle bağlantılı  (Vatan 29 Kasım 2008)

Dosya 2009’da Türkiye’de olacak
Almanya tarihinin en büyük bağış dolandırıcılığı davasında gerekçeli karar da hükümlü kişiler için kod kullanılarak açıklandı. Frankfurt bölge mahkemesi 26. Ceza Dairesi’nin kararının gerekçesini de açıklamasıyla dosyanın Türkiye’ye gönderilme süreci başlamış olacak.
Dosyanın gelecek yılın başlarında Ankara’ya ulaşması bekleniyor. İnternette yayımlanan 18 sayfalık gerekçeli kararda, derneğin hayırseverleri dolandırmak üzere kurulduğu ve asıl sorumluların Türkiye’de olduğu belirtildi. (Aralık 2008)


Deniz Feneri dosyaları Ocak 2009’da gelecek
Frankfurt Savcılığı sözcüsü Doris Möller-Scheu, Deniz Feneri davasıyla ilgili olarak Türkiye’de savcılığın istediği dosyaların hukuki kanallardan gönderileceğini, işlemin gelecek Ocak ayında tamamlanacağını söyledi.
BERLİN ( 2 Aralık 2008 AA / NTV ) - Frankfurt Savcılığı sözcüsü Doris Möller-Scheu, Deniz Feneri davasıyla ilgili dosyaları hazırladıklarını, bu işlemin gelecek yılın Ocak ayında tamamlanmasını beklediklerini belirterek, “Deniz Feneri davasıyla ilgili olarak Türkiye’nin istediği dosyaları hukuki kanallardan göndereceğiz” dedi.
Söz konusu dosyaların gönderilmesinin daha fazla zaman alabileceğini ifade eden Möller-Scheu, bunun farklı bir uygulama olmadığını, tüm ülkelerle işlemlerin aynı şekilde yürütüldüğünü kaydetti.

Dosyaların çok fazla olması nedeniyle tümünü gönderemeyeceklerini belirten Möller-Scheu, ancak Türk tarafının talep ettiği dosyaların gönderileceğini kaydetti.

Möller-Scheu, Türk tarafının istediği evrakların tümünün gönderilip gönderilmeyeceği sorusu üzerine de bu tür uygulamaların her yerde aynı olduğunu, Türkiye’den gelen isteğin hala incelenmekte olduğunu ve buna göre karar vereceklerini bildirdi. 



*  Para yardımı aldığına ilişkin bir belge ya da bilgi ulaşması durumunda AKP hakkında yeni bir kapatma davası açılması da gündeme gelebilecek.

http://www.ataturktoday.com/RefBib/DenizFeneriDavasi.htm
..