4 Kasım 2020 Çarşamba

2020 DE PATLAK VEREN CATIŞMA VE KARABAĞ İHTİLAFI HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER. BÖLÜM 1

2020  DE  PATLAK VEREN CATIŞMA VE KARABAĞ İHTİLAFI HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER.  BÖLÜM 1 

Robert Koçaryan,Ermenistan,Av. Dr. Deniz AKÇAY,Haydar Aliyev,Dağlık Karabağ,AGİT Minsk Grubu, Hocalı Katliamı,Kazakistan,
Almanya, Belarus, İtalya, Finlandiya, Hollanda, Portekiz, İsveç, Budapeşte Zirvesi,

Av. Dr. Deniz AKÇAY* 
* Doctorat d’Etat en Droit Public, Ortak Hükümet Ajanı, Emekli T.C. Dışişleri Bakanlığı Mensubu 


Ter-Petrosyan’dan sonra Ermenistan’ın cumhurbaşkanı olan Robert Koçaryan katı ve uzlaşmaz bir siyasi söylem tutturmuş olsa da, 1999’dan Ekim 1993’te 
Azerbaycan’ın cumhurbaşkanı olan Haydar Aliyev’in Aralık 2003’teki ölümüne kadar geçen sürede sorunun çözümü konusunda ciddi sayılabilecek 
adımlar atılmaya çalışılmıştır. Ancak, bu süreçte de çözüme ulaşılamamıştır. 
AGİT Minsk Grubu çerçevesinde yürütülen barış görüşmelerinin zaman içinde nihai barışı sağlayacak anlaşmaya ulaşılmasından, barış sürecinin hangi 
prensipler üzerinden yürütüleceğinin tartışıldığı bir hal alması dikkat çekmektedir. Bahsi geçen ‘temel prensipler’in belirlenmesinde gelinen en üst 
nokta 2007 yılında ‘Madrid Prensipleri’ diye anılan prensiplerin kamuoyuna açıklanması olmuştur. Bundan sonra günümüze kadar geçen süreçte bunun 
ötesine geçen bir ilerleme kaydedilememiştir. ‘Temel prensipler’den olan Dağlık Karabağ’ın etrafında Ermeni birliklerinin işgali altındaki bölgelerden 
Ermeni birliklerin çekilmesi ve Dağlık Karabağ’ın nihai statüsünün belirleneceği referandum halen tarafların farklı yorumlarına konu olmakta, sürecin ilerlemesini tıkayan en önemli iki neden olmaya devam etmektedir. 

Sürecin tıkanması AGİT Minsk Grubu’nun önceliklerinin değişmesine de neden olmuştur. Nihai barışın sağlanması için yola çıkan AGİT Minsk Grubu, 
2000’li yılların ortalarından itibaren barışın sürecinin üzerine inşa edileceği ‘temel prensipler’in belirlenmesi noktasına gerilemiş, 2010’lu yılların 
ortalarına doğru ise çözüm sürecinin çökmesinin engellenmesi ve Azerbaycan ve Ermenistan arasında sıcak çatışma ve savaşın önlenmesi noktasına kadar 
gelmiştir. Buna rağmen, 2016 yılının Nisan ayındaki ‘Dört Gün Savaşı’nın ve 12 Temmuz 2020’deki büyük çaplı çatışmanın patlak vermesi engellenememiştir. 
Sonuç olarak, iki yüzyılı aşan tarihsel bir arka plana sahip olan, otuz yılı aşkın bir süredir devam eden ve günümüzde çözülemeyen/inatçı bir çatışma halini 
alan Dağlık Karabağ sorunu ve de jure savaş, beş büyük jeopolitik alanının Avrupa; Avrasya; Orta Asya; Doğu Akdeniz ve Orta Doğu; İran Körfezi ve 
Hint Okyanusu - önemli bir kesişme noktası olan Güney Kafkasya’da, istikrar ve barışı tehdit eden bir sorun olmaya devam etmektedir. 

A) Hocalı Katliamı, Birleşmiş Milletler Üyeliği, Güvenlik Konseyi Kararları 

Aralık 1991’de Kazakistan’ın o dönemdeki başkenti Almatı’da toplanan on bir Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin temsilcileri Sovyetler Birliği’nin sona ermiş 
olduğunu (has ceased to exist) açıklamışlardır1. Bu şekilde 1921’de kurulmuş olan Sovyetler Birliği’nin devletler hukuku tüzel kişiliği sona ermiş olmaktadır. 
Toplantı sonunda açıklanan bildiride eski Sosyalist Cumhuriyetlerinin yeni oluşumlarındaki sınırları, yetkileri, siyasal ve ekonomik özellikleri ya da 
beklentileri hakkında hiçbir bir açıklamaya, çekinceye veya sınırlamaya yer verilmemiştir. Aksine, Bildiri’nin Giriş Bölümü’nün (Preamble) üçüncü 
paragrafında Bildiri’yi imzalamış olan on bir Devletin, birbirlerinin ülke bütünlüğünü ve hâlihazırdaki sınırlarının dokunulmazlığını tanıdığı ve saygı 
göstereceği açıkça vurgulanmıştır.2 
Sovyetler Birliği’nin bu şekilde dağılmasıyla bir yerde klasik devletler hukukundaki uti possidetis kuralı uygulanarak, dağılma sonucunda, her yeni 
devletin dağılmadan önceki sınırlarının aynen korunması öngörülmüştür.3 
Ardından, bağımsızlığını kazanan devletlerin, tanınma ve Birleşmiş Milletler’e (BM) üye olma süreci başlamıştır. 
Bu meyanda, Azerbaycan Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti’nin de BM’ye üye olma başvuruları yerleşik prosedüre uygun olarak, ilk aşamada 
Güvenlik Konseyi tarafından incelenmiştir. Konsey her iki devletin üyelik taleplerini herhangi bir kayıt ya da koşul öngörmeksizin aynen kabul etmiş ve 
iki Devletin üyelik taleplerinin kabulü konusunda nihai kararı verecek olan Genel Kurul’a havale etmiştir.4 
BM Genel Kurulu da iki devleti, herhangi bir kayıt getirmeksizin yerleşik uygulama çerçevesinde 2 Nisan 1992 tarihinde üyeliğe kabul etmiştir.5 
Öte yandan, Ermenistan’ın uzun süredir Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesine yönelik devam eden operasyonları, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından iki ay sonra yoğunlaşmış; söz konusu askeri saldırılar 26-27 Şubat 1992’de Hocalı’da katliama dönüşmüştür. Bu katliam bazı devletler tarafından soykırım olarak da nitelendirilmiştir.6 
Bu arada, devam etmekte olan Dağlık Karabağ savaşı ile ilgili olarak, Güvenlik Konseyi’nin 1993 yılında aldığı dört karardan ilki ancak Nisan 1993’te 
kabul edilebilmiştir.7 
Azerbaycan’ın ülke bütünlüğüne saldırı niteliğini taşıyan ve ayrıca daha geniş çapta bölgesel barışı da tehdit edecek boyutlara ulaşan Dağlık Karabağ 
uyuşmazlığı ile ilgili olarak BM Güvenlik Konseyi, özellikle, 1993 yılında kabul ettiği dört kararla (Resolutions), bir yandan, Dağlık Karabağ’daki silahlı 
çatışmaların sona erdirilerek, Azerbaycan’ın ülke bütünlüğü ve sınırlarının dokunulmazlığına dayalı barışçı bir çözüme gidilmesi koşullarının sağlanması, 
diğer yandan da, bu çerçevede ulaşılacak çözüm yollarının uyması gereken koşulların belirlenmesi amaçlanmıştır.8 
Özellikle 12 Kasım 1993 tarihli ve 884 sayılı kararda, sorunun barışçı yollarla çözümlenmesi çağrısının ötesinde, Azerbaycan’ın egemenlik haklarını ve ülke 
bütünlüğünü tehdit eden Dağlık Karabağ sorunu çerçevesinde, Azerbaycan’ın ülke bütünlüğü yeniden teyit edilmiş (reaffirming), ayrıca sınırların 
dokunulmazlığı ilkesi konusunda da “güç kullanarak ülkenin genişletilmesinin kabul edilemeyeceği9” vurgulanmıştır. 
Bu bakımdan, söz konusu kararlar, Dağlık Karabağ uyuşmazlığını sona erdirmemekle birlikte, gerek Alma-Ata Bildirisi’ndeki gerek Azerbaycan ve 
Ermenistan devletlerinin BM’ye kabul edilmeleri aşamasında var sayılan temel ilkelerden herhangi bir sapma “niyetinin” bulunmadığını teyit etmiştir. 

1) Minsk Grubu: BM İlkelerinin Görecelileşmesi 

Dağlık Karabağ uyuşmazlığının çözümünde, BM Güvenlik Konseyi’nin 1993’te kabul etmiş olduğu dört kararın öngördüğü, ülke bütünlüğü ve sınırların dokunulmazlığı konusunda güvenceler içeren çözüm çerçevesinin sonraki yıllarda hukuksal katılığını ve bir yerde, siyasal güncelliğini önemli ölçüde yitirmiş olduğu izlenimini veren bazı gelişmelerin kaydedildiği görülmektedir. 

Şöyle ki, Dağlık Karabağ sorunu hakkında barışçı çözüm formülleri üretmek ve iki devlet arasındaki diyalogu, bu çözüm önerileri üzerinde odaklaştırabilmek 
hedefi çerçevesinde 1992’de Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) kapsamında Minsk Grubu olarak anılan bir siyasal diyalog platformu kurulmuştur. 
AGİT’in 1992 Helsinki toplantısında oluşturulan söz konusu diyalog platformunun ilk versiyonunda üç ayrı üyelik kategorisi yer almaktadır: 

- Uyuşmazlığa taraf olan Azerbaycan ve Ermenistan, 
- ABD, Rusya ve Fransa, 
- Aralarında Türkiye’nin de yer aldığı Almanya, Belarus, İtalya, Finlandiya, Hollanda, Portekiz ve İsveç’ten oluşan bir üçüncü grup. 

Ancak, Grubun kompozisyonu 1994’te AGİT Budapeşte Zirvesi’nden itibaren önemli bir değişikliğe uğramıştır. Bu tarihten itibaren ABD, Rusya ve Fransa 
Grubun Eş Başkanları (Co-Chairs) olarak görevlendirilmiştir. Bu alt grup, Minsk Grubu adına açıklamalarda bulunma görevini üstlenmiştir. 

Görüldüğü üzere, Budapeşte Zirvesi’nden sonra Grubun içinde belirli bir “hiyerarşik” “düzen” oluşturulmuş, Eş Başkanlar alt grubu siyasal önem ve 
ağırlığıyla daha güçlü bir hiyerarşik görünürlük kazanmıştır. Günümüzde de, Grubun açıklamalarını bu grup kaleme almaktadır. 
Minsk Grubu’nun “kuruluş” aşamasında, genel olarak, Dağlık Karabağ sorununun barışçı yollarla çözümlenmesi konusuna ağırlık verilmiş, buna karşılık, bu hedefe ulaşmak için hangi ilkelere dayanılacağı ve hangi usullerin uygulanacağı konusunda belirli bir “şema” öngörülmemiştir. Esasen, Grubun, taraflar arasındaki çatışmaların durdurulması ve genel olarak, uyuşmazlığın görüşmelerle sona erdirilmesinin ötesinde, Güvenlik Konseyi’nin 1993’te kabul etmiş olduğu kararlardaki ilkelere uymak gibi “açık” bir “görev talimatı” da bulunmamaktadır. 

Oysa AGİT çerçevesinde oluşturulmuş olması itibariyle, Minsk Grubu’nun görev talimatında, devletlerin ülke bütünlüğü ve sınırların dokunulmazlığı gibi 
evrensel devletler hukuku ilkelerinin ve bu alanda somut “yönlendirmeler” geliştirmiş olan BM organlarının kararlarının göz ardı edilmemesi, aksine, 
uluslararası barışın korunmasının söz konusu olduğu durumlarda özellikle vurgulanması gerekirdi. Bu yaklaşımın, sadece Dağlık Karabağ uyuşmazlığı 
açısından değil, BM sisteminin inandırıcılığı açısından da önem taşıdığı göz ardı edilmemelidir. 

Bu çerçevede, Avrupa Birliği Konseyi’nin de 22 Mayıs 1992 tarihli açıklamasında, devletlerin siyasi hedeflerine ulaşmak için diğer devletlerin ülke bütünlüğüne yönelik eylemleri AGİT’in ilke ve taahhütlerine aykırı olduğu ve bu nedenle kınandığı belirtilmiştir.10 

AGİT tarafından oluşturulan çeşitli belgelerde de Dağlık Karabağ sorunuyla ilgili olarak BM ilkelerinden uzaklaşmaya yönelik bu eğilimin devam ettirilmeye çalışıldığı gözlenmektedir. 
Nitekim AGİT’in 1996 Lizbon Zirvesi’nde kabul edilen belgede Güvenlik Konseyi’nin 1993 kararlarıyla Dağlık Karabağ sorununun çözümüne ilişkin 
olarak belirlenmiş temel BM ilkelerinden köklü biçimde uzaklaşılmıştır. 
Belgede, Dağlık Karabağ için önerilen “statünün” temel özellikleri olarak; Dağlık Karabağ’ın “müstakbel” statüsü için “Azerbaycan içinde selfdeterminasyona dayalı en yüksek özyönetim” öngörülen bir anlaşma önerisinde bulunulmuştur.11 Bu öneri, devletler hukuku açısından belirli bir hukuksal temeli olmayan yanıltıcı bir formül sayılabilir: 

1) Her şeyden önce “metinde” yer alan “self-determinasyon ve “özyönetim” kavramları devletler hukuku bakımından farklı ön koşullara dayanan 
bir statüye tekabül etmektedir. 
2) Ayrıca, self-determinasyon tanındıktan sonra, bu statünün Azerbaycan sınırları içinde kalacak bir “yönetim” olarak şekilleneceğinin hiçbir 
güvencesi de yoktur. 
3) En geniş “özyönetimi”, ayrıca, Dağlık Karabağ’a kaçınılmaz olarak, başka devletlerin de destekleyebileceği bir görünürlük kazandıracaktır. 
Bu durumda ise, söz konusu bölgenin ileride uluslararası bir süjelik arayışına girişmeyeceğinin güvencesi de yoktur. 
1996’daki Lizbon Belgesi’ne ek olarak, Minsk Grubu’nun 2007 yılındaki Madrid toplantısının sonunda yapılan açıklamada, self-determinasyonla 
birlikte, Helsinki Nihai Belgesi’ne ve bu Belge’de yer alan ilkelere de atıfta bulunmaktadır.12 
Helsinki Nihai Senedi’nin gerek hukuksal niteliği, gerek içerdiği ilkeler açısından, uyulması gereken ilkelerin, daha önce BM kararlarıyla belirlenmiş olan Dağlık Karabağ uyuşmazlığının çözümünde ön plana çıkarılmasını gerektirecek bir güncelliği ve özellikle, hukuksal ağırlığı olabileceği düşünülemez. 

Doğu-Batı bloklaşmasının yumuşatılması çerçevesinde 1975’te Helsinki’de toplanan Konferansın diplomatik önemi tartışılmamakla birlikte, Nihai Belgenin bağlayıcılığı kesin değildir.13 Belgede sıralanmış olan ilkelerden her birinin değişik hukuksal uygulanma koşulları ve hatta hukuksal değeri olabileceği göz ardı edilmemelidir. Buna karşılık, Grup, 2019’da bu belgeye atıfta bulunmaya devam etmiştir.14 

Günümüzde, Helsinki Nihai Senedi’nin bağlayıcı olmadığı ve dolayısıyla, normatif açıdan, Minsk Grubu açıklamalarında bu konuda yer alan ilkelerin, sırf bu metinde yer almış olduğu gerekçesiyle bağlayıcılık kazanamayacağı kabul edilmektedir.15 
Bir yazarın belirtmiş olduğu gibi, söz konusu Belge bir uluslararası antlaşma (treaty/traité) niteliğini taşımamakta, Doğu/Batı blokları arasında barışın 
gerçekleştirilebilmesine ve en azından “kamplar” arasındaki bloklaşmanın bir dereceye kadar yumuşatılması konusunda ulaşılan bir “konsensüs”ün 
yapılaştırılmasına yönelik bir “program” niteliğindedir.16 
Dolayısıyla Minsk Grubu’nun çalışmalarında, belirtilen metinlerden yola çıkılarak BM ilkelerinin Dağlık Karabağ hususunda göz ardı edilmesi ve görecelileştirilme si, uyuşmazlığın çözüm parametrelerini hukuksal çerçeveden uzaklaştırmakta ve bu durum sorunun barışçıl çözümüne katkı sağlamamaktadır. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

1 “The Alma Ata-Declaration,” 21 Aralık 1991, ROP, 
     http://www.operationspaix.net/DATA/DOCUMENT/3825~v~Declaration_d_Alma-Ata.pdf . 
2 “..recognizing and respecting each other’s territorial integrity and the inviolability of the existing borders..”(The Alma Ata-Declaration,” ROP.) 
3 Uti possidetis kuralı geçmişte özellikle sömürgeler açısından uygulanmıştır. Son zamanlarda eski Yugoslavya’nın dağılması sonucunda, ortaya çıkan 
   yeni devletler açısından Badinter Komisyonu tarafından uygulanmıştır. (“Commission Badinter”, Avis no.3 Revue Générale de Droit International 
    Public, 1992: 268-269.) 
4 Bkz. Azerbaycan açısından 14 Şubat 1992 tarihli 742 sayılı karar (BM Genel Kurulu, “S/RES/742(1992),” United Nation Digital Library, 14 Şubat 1992, 
   https://digitallibrary.un.org/record/137563.); Ermenistan açısından da ise 29 Ocak 1992 tarihli 735 sayılı karar (BM Genel Kurulu, “S/RES/735(1992),
   ” United Nation Digital Library, 29 Ocak 1992, 
   https://digitallibrary.un.org/record/136238.). 
5 Bkz. Azerbaycan açısından 2 Mart 1992 tarihli ve 46/230 sayılı BM Genel Kurul kararı; Ermenistan açısından ise 2 Mart 1992 tarihli ve 46/227 sayılı 
   BM Genel Kurul kararı (BM Genel Kurulu,“Fortysix Session,”, 2 Mart 1992 
   https://www.securitycouncilreport.org/atf/cf/%7B65BFCF9B-6D27-4E9C-8CD3-CF6E4FF96FF9%7D/UNMembers%20ARES%2046%20230.pdf. ) 
Bu kararlarda da görüldüğü gibi, BM Genel Kurulu, bu arada devam eden savaş ve Hocalı katliamından bir ay gibi çok kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen 
Ermenistan’ın üyeliğini tamamen teknik, usulen bir kararla kabul etmiştir. 
6 Soykırım olarak nitelemiş olan devletler: Azerbaycan, Meksika, Pakistan Kolombiya, Çek Cumhuriyeti, Bosna Hersek, Peru, Honduras, Sudan. 
  Ayrıca ABD’nin Massachusetts, Texas, New Jersey, Arkansas, Oklahoma, Tennessee, Pennsylvania, Batı Virginia, Connecticut, Florida, Arizona, 
  Utah Eyaletleri de Hocalı olaylarını katliam olarak nitelemiştir. (Kaynak: Wikipedia.) 
7 BM Güvenlik Konseyi, S/RES/822 (1993), 30 Nisan 1993, http://unscr.com/en/resolutions/822. 
8 30 Nisan 1993 tarihli, 822 sayılı karar, 29 Temmuz 1993 tarihli 853 sayılı karar, 14 Ekim 1993 tarihli 877 sayılı karar, 12 Kasım 1993 tarihli ve 884 sayılı karar. 
9 “..the inviolability of international borders and the inadmissibility of the use of force for acquisition of territory..” 
    (BM Güvenlik Konseyi, S/RES/822 (1993), 12 Kasım 1993, 
     http://unscr.com/en/resolutions/884. ) 
10 Roland Rich, “Recognition of States: The Collapse of Yugoslavia and the Soviet Union,” EJIL 4 No. 1, (1993): s. 63. 
11 “..legal status of Nagorno-Karabakh defined in an agreement based on self-determination which confers on Nagorno-Karabakh the highest 
     degree of self-rule within Azerbaijan..” AGİT Lizbon Belgesi, 1996, Annex 1, s. 15. 
12 AGİT Minsk Grubu, Madrid Belgesi, 2007. 
13 Peter van Dijk, “The implementation of the Final Act of Helsinki, The Creation of New Structures in the Involvement of Existing Ones.
    ” Michigan Journal of International Law 10, 1989: s. 114. Bu değerlendirmesinde yazar, yeni normlardan değil, yeni yapılanmalardan söz etmektedir. 
14 AGİT Minsk Grubu, “Press Statement by the Co-Chairs of the OSCE Minsk Group on the Upcoming Meeting of President Aliyev and Prime Minister Pashinyan,
    ” AGİT Resmi Sayfası, 9 Mart 2019, 
     https://www.osce.org/minsk-group/413813. 
15 Pieter van Dijk, “The Implementation of the Final Act of Helsinki: The Creation of New Structures in the Involvement of Existing Ones,
    ” Michigan Journal of International Law10, 1989: s.114. 
16 Jean-François Prevost, « Observations sur la Nature Juridique de l’Acte Final d’Helsinki, » AFDI, 1975. Özellikle bkz. s.139 ve 150. 



***

Dağlık Karabağ Uyuşmazlığında Self-Determinasyon Tezlerinin Göreceliği. BÖLÜM 4

Dağlık Karabağ Uyuşmazlığında Self-Determinasyon Tezlerinin Göreceliği. BÖLÜM 4 


Av. Dr. Deniz AKÇAY, Dağlık Karabağ Uyuşmazlığı, Self-Determinasyon, Tezlerinin Göreceliği, Avrasya İncelemeleri Merkezi,
Ruhi Alagöz, Mehmet Oğuzhan Tulun, Selim Seçkin,Ermenistan, Azerbaycan,Gürcistan,Karabağ, Minsk Üçlüsü ,



Bunu takiben, 22 Haziran 2006’da AGİT Minsk Grubu eş-başkanları İ. Aliyev ve Koçaryan’a sunduklarını belirttikleri yedi maddeden oluşan bir ‘temel 
prensipler’ listesini hazırladıkları bir raporda kamuoyuyla paylamıştır. Açıklanan prensipler şunlardır:32 
- Kelbecer ve Laçin’le ilgili özel yöntemler belirlenmek kaydıyla, Ermeni birliklerinin Azerbaycan topraklarından aşamalı geri çekilmesi; 
- Bu toprakların askerden arındırılması; 
- Dağlık Karabağ’ın nihai statüsünün belirleneceği, tarihi ve yöntemi sonraki görüşmelerde belirlenecek bir referandum veya halk oylaması; 
- Uluslararası bir barış gücünün konuşlandırılması; 
- Anlaşmanın uygulanması için ortak bir komisyonun oluşturulması; 
- Mayınların temizlenmesi, tahrip olan altyapının yeniden inşası ve yerinden edilmiş kişilerin (IDP) yeniden yerleştirilmeleri için uluslararası yardımın sağlanması. Geçici düzenlemelerle Dağlık Karabağ’ın yardım kuruluşlarıyla dolaysız ilişkilerinin sağlanması. 
- Güç kullanımı veya güç kullanma tehdidinin reddedilmesi; 
- Uluslararası ve ikili güvenlik teminatları. 
Bu raporda dikkat çeken bir husus, sürecin ilerlememesinden duyulan rahatsızlığın açıkça ifade edilmesi ve tarafların uzlaşı yönünde adım atmaması 
halinde AGİT Minsk Grubu’nun bu konuda daha fazla çaba sarf etmeyeceğinin ima edilmesidir.33 

Dağlık Karabağ’ın statüsünün belirleneceği referandumla ilgili prensip tarafların farklı nedenlerle itirazlarına neden olmuştur. 
Azerbaycanlı yetkililer referandumun sadece Dağlık Karabağ’da değil, tüm Azerbaycan’da yapılması gerektiğini öne sürmüşlerdir. Azerbaycan bu görüşünü günümüzde de savunmaktadır. Dağlık Karabağ’daki de facto yetkililer ise, muhtemelen Erivan’ın görüşünü de yansıtan bir şekilde, hâlihazırda 1991 yılında Dağlık Karabağ’da bir referandum yapıldığını ve Dağlık Karabağ halkının bağımsızlıktan yana bir tercihte bulunduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca, yapılacak 
bir referandumun Dağlık Karabağ’ın çevresindeki bölgelerden Ermeni birliklerin çekilmesinden sonra değil önce yapılması gerektiğini iddia etmişlerdir.34 10 Aralık 2006’da Dağlık Karabağ’da bölgenin bağımsızlık ve egemenliğiyle ilgili bir maddenin de bulunduğu “anayasa” referandumun yapılması,35 bu itirazlar çerçevesinde atılmış stratejik bir adım olarak düşünülebilir. Esasen, Dağlık Karabağ’ın nihai statüsünün belirleneceği referandumun zamanı ve yöntemi, bununla bağlantılı olan Dağlık Karabağ’ın etrafındaki işgal altındaki bölgelerden Ermeni birliklerinin çekilmesi konusuyla birlikte, en çok tartışma yaratan husus olarak karşımızda durmaktadır. 

‘Temel prensipler’in açıklamasından sonra tarafların sergiledikleri tavır Kasım 2007’de düzenlenen AGİT Minsk Grubu toplantısında Azerbaycan ve 
Ermenistan dış işleri bakanlarının bir araya gelmeyi reddetmesine kadar varmıştır. Buna karşılık AGİT Minsk Grubu, dış işleri bakanlarına ayrı ayrı 
prensiplerin son halini içeren ve ‘Madrid Prensipleri’ diye anılmaya başlanan belgeyi sunmuştur.36 

Mayıs 2009’da AGİT Minsk Grubu’nun ABD’li eş-başkanı Matthew Bryza Doğu Ortaklığı Girişimi’nin (İng. EasternPartnership Initiative) ilan edildiği 
zirve çerçevesinde bir araya gelen iki cumhurbaşkanının ‘Madrid Prensipleri’nin üzerinde durduğu bazı temel meseleler hakkında anlaşmaya vardıklarını duyurmuştur. 10 Temmuz tarihinde İtalya’da AGİT Minsk Grubu eş-başkanı ülkelerin devlet başkanları bir açıklama yaparak İ. Aliyev ve Serj Sargsyan’ın bazı ufak ayrılıklar hariç ‘Madrid Prensipleri’nin biraz daha işlenmiş halleri olan ‘temel prensipler’ üzerinde anlaştıklarını duyurmuş ve bazı kaynaklara göre toplam on dört maddeden oluşan ‘Madrid Prensipleri’nin altı temel prensibinin yer aldığı bir belgeyi kamuoyuyla paylaşmışlardır. 

Açıklanan belgede yer alan prensipler şunlardır:37 

- Dağlık Karabağ’ın çevresindeki bölgelerin Azerbaycan’ın kontrolüne geri verilmesi; 
- Dağlık Karabağ’a güvelik ve öz yönetim garantileri sağlayan geçici bir statü; 
- Ermenistan’ı Dağlık Karabağ’a bağlayan bir koridor; 
- Dağlık Karabağ’ın nihai yasal statüsünün gelecekte yasal olarak bağlayıcı bir irade bildirimiyle belirlenmesi; 
- Tüm yerlerinden edilmiş kişilerin ve muhacirlerin eskiden yaşadıkları yerlere dönme hakkı; 
- Barış gücü operasyonunu da içeren uluslararası güvenlik garantileri. 
Ne var ki, özellikle Dağlık Karabağ’ın statüsünün belirlenmesiyle ilgili madde olmak üzere, açıklanan prensipler bir kez daha Azerbaycan, Ermenistan ve 
Dağlık Karabağ kamuoylarında tepki ve hararetli tartışmalara neden olmuştur.38 Bunun yanında, Azerbaycan bazı çekincelerle birlikte ‘temel prensipler’e karşı 
daha olumlu bir yaklaşım sergilemiş, Ermenistan ise prensiplere dair yeni bir taslak talep etmiştir.39 
‘Madrid Prensipleri’ halen barış görüşmelerinin üzerinde yürütüldüğü zemini teşkil etmektedir. Ne var ki, bu prensipler sunulurken yaşanan bu sahne bile, 
yani Azerbaycan ve Ermenistan dış işleri bakanlarının bir araya gelmemesi, Dağlık Karabağ sorunun çözümünden ne denli uzakta olunduğunu bir kez daha 
gözler önüne sermiştir. Bundan sonra da, bu çerçevede dikkate değer bir mesafenin kat edildiğini söylemek mümkün değildir. Taraflar birbirlerini 
açıklanan prensipleri kendi çıkarına olacak şekilde kötü niyetli yorumlamakla suçlamaya devam etmektedirler. Bu durum karşısında AGİT Minsk Grubu 
yaşanan durumdan dolayı yaşadıkları hayal kırıklığını açık olarak ifade etmekten imtina etmemektedir. Öyle ki, AGİT Minsk Grubu, Dağlık Karabağ sorununun çözümünün sorumluluğunun Azerbaycan ve Ermenistan’da olduğu belirten açıklamalar yaparak bir yandan artık kendilerinin yapabileceği şeylerin 
sınırına gelindiğini ima etmekte, öte yandan üstü örtük bir şekilde de olsa sorunun çözülememesinin sorumluluğunun Azerbaycan ve Ermenistan’da 
olduğunu belirtmektedirler. Sonuçta, ‘Madrid Prensipleri’nin açıklanması, Dağlık Karabağ sorununun çözümüyle ilgili AGİT Minsk Grubu’nun son önemli adımı olmuştur; bundan sonra, günümüze geçen süre zarfında, dikkate değer bir başka girişimi söz konusu olmamıştır. 

‘Madrid Prensipleri’nin açıklanmasının ardından, 19 Şubat 2008’de Ermenistan’da gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında kanlı olaylar yaşanmış, 4-9 Mart’ta ise Azerbaycan-Ermenistan cephe hattında yoğun çatışmalar yaşanmıştır. Bu çatışmaları, 25 Nisan’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun, Ermenistan’ın işgal ettiği topraklardan çekilmesini talep eden bir karar alması takip etmiştir. Bu kararla ilgili olarak, AGİT Minsk Grubu eş başkanı olan üç ülkenin bu karar aleyhine oy kullanmış olması dikkat çekicidir.40 
 
  ABD, Fransa ve Rusya’nın bu ve benzeri tavırları AGİT Minsk Grubu’na karşı duyulan güvenin zedelenmesine neden olan önemli etmenlerdir. 

   Kasım 2007’de ‘Madrid Prensipleri’nin açıklanması, yukarıda ifade edildiği üzere AGİT Minsk Grubu’nun Dağlık Karabağ sorununun çözümüyle ilgili 
geliştirdiği son önemli öneridir. Bunun yanında, bundan sonra yaklaşık dört senelik süreçte konuyla ilgili AGİT Minsk Grubu’nun eş-başkanlarından 
Rusya’nın öne çıkan girişimleri olmuştur. Bu süreç içerisinde, Haziran 2008’den 2012 yılı Ocak ayı sonuna kadar İ. Aliyev ve Sargsyan arasında gerçekleştirilen on beş görüşmenin on biri dönemin Rusya Cumhurbaşkanı Dmitry Medvedev’in ev sahipliğinde gerçekleştirilmiştir.41 
   Dağlık Karabağ sorununun çözümüne liderlik etme çabasının Rusya’nın daha geniş perspektifli jeopolitik hesaplarının bir yansıması olduğu akla gelmektedir. 
Rusya’nın çabalarının ilk meyvesi 2 Kasım 2008’de Medvedev’in ev sahipliğinde bir araya gelen İ. Aliyev ve Sargsyan’ın Moskova Deklarasyonu adıyla anılan belgeyi imzalamalarıdır. Ne var ki, ‘Moskova Deklarasyonu,’ esasında oldukça genel geçer iyi niyet bildiriminden öte bir belge değildir. Öte yandan, Mayıs 1992’de imzalanan Tahran Deklarasyonu ve 1994’te Bişkek’te imzalanan ateşkes anlaşmasından sonra iki ülkenin imza koyduğu ilk ortak metin olması itibariyle sembolik bir öneme sahip olabilir.42 

Süreç içinde son önemli girişim, AGİT Minsk Grubu eş-başkanı ülkelerin Azerbaycan ve Ermenistan devlet başkanlarını Medvedev’in ev sahipliğinde 
Haziran 2011’de Rusya’nın Kazan kentinde düzenlenen toplantıda ‘Madrid Prensipleri’ üzerinden formüle edilmiş ve kimi kaynaklarda ‘Kazan Belgesi’ 
olarak anılan bir metni imzalamaları için baskı yapmaları olmuştur. Ne var ki, bu baskıya rağmen Kazan toplantısı da bir sonuç elde edilememesi dolayısıyla 
diğer süreçler gibi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu çerçevede son bir toplantı Haziran 2012’de Rusya’nın Soçi kentinde düzenlenmiş ancak bundan da bir 
sonuç çıkmamıştır. Böylelikle, Medvedev’in esas aktör olarak ortaya çıktığı 2008-2012 süreci son bulmuştur.43 

Medvedev’in girişimlerinin damgasını vurduğu 2008-2012 yıllarından sonraki süreçte yaşananlar, uluslararası toplumda Dağlık Karabağ sorununun 
çözümüne dair ümitlerin iyice azaldığını düşündürmektedir. Öyle ki, geldiğimiz noktada AGİT Minsk Grubu’nun esas çabasının iki ülke arasındaki tüm bağların kopmasıyla barış sürecinin çökmesini engellemek ve iki ülke arasında sıcak çatışmaları önlemek çerçevesine sıkıştığı görülmektedir. Bir başka deyişle, son yıllarda AGİT Minsk Grubu’nun tek hedefinin Dağlık Karabağ sorununun çözümü değil, sıcak çatışmaların önlenmesi haline geldiği söylenebilir. Ne var ki, sıcak çatışmaların önlenmesi çabalarının da sonuç vermediğini, cephe hattında sürekli bir hal alan ve her iki taraftan da kayıplara neden olan irili ufaklı ateşkes ihlalleri göstermektedir. Bunun yanında, 2016 yılı Nisan ayında yaşanan ‘Dört Gün Savaşı’44 ve 12 Temmuz 2020 tarihinde Karabağ cephe hattının yaklaşık 100 km kuzeyindeki Tovuz bölgesinde başlayıp birkaç gün süren büyük çaplı çatışma,45 ateşkes ihlallerinin ötesinde bir savaşın yaşanmasının ihtimal dışı olmadığına işaret etmektedir. Bu durum, ‘Madrid Prensipleri’nin duyurulduğu 2007 yılı milat alınırsa, sonraki yaklaşık on üç yıllık sürede ihtilafın çözümüne ilişkin aslında ilerleme değil bir gerileme kaydedildiğini göstermektedir.
 
Sonuç 

Toparlamak gerekirse, iki yüz yılı aşan bir tarihsel arka planı olan Dağlık Karabağ sorunu, 1987 yılının sonlarında SSCB içinde bir etnik çatışma olarak ortaya çıkmış ve SSCB’nin dağılmasıyla bağımsızlığını kazanan iki devlet olan Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki bir devletlerarası savaş halini almıştır. 
Çatışmanın devletlerarası bir savaş halini alması üçüncü devletlerin ve uluslararası kuruluşların çatışmanın sonlandırılması ve barışın sağlanması için 
devreye girmesini beraberinde getirmiştir. Böylece, ihtilaf aynı zamanda uluslararasılaşmıştır 1994 yılında, günümüzde halen faaliyette olan, AGİT 
Minsk Grubu barış sürecindeki temel üçüncü aktör konumundadır. Bu çerçevede, 1997’den bu yana AGİT Minsk Grubu eş-başkanları olan ABD, Fransa ve Rusya’nın, Azerbaycan ve Ermenistan’la birlikte, sürecin en önemli üçüncü aktörleri olduğu da söylenmelidir. ABD, Fransa ve Rusya arasında ise 
Rusya daha da öne çıkan bir ülkedir. 

1998’de görevi bırakıncaya kadar Ermenistan’ın cumhurbaşkanı olan Levon Ter-Petrosyan sorunun karşılıklı tavizler yoluyla çözümüne yönelik görece olumlu bir yaklaşım sergilemişse de, Ermenistan’daki elit ve halkın muhalefeti nedeniyle, Ter-Petrosyan döneminde çözüme dair bir başarı sağlanamamıştır. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

32 Remler, Chained to the Caucasus, 95. Bu prensiplerle ilgili AGİT Minsk Grubu’nun açıklaması için bk. “Statement by the OSCE Minsk Group 
    Co-Chairs,” OSCE, Temmuz 06, 2006, erişim Eylül 05, 2020, https://www.osce.org/mg/47496. 
33 Remler, Chained to the Caucasus, 95. 
34 Remler, Chained to the Caucasus, 96-97. 
35 Remler, Chained to the Caucasus, 97-98. 
36 Remler, Chained to the Caucasus, 97-98. 
37 Remler, Chained to the Caucasus, 103-104. Ayrıca bk. “Joint Statement on the Nagorno-Karabakh Conflict,” The White House, Temmuz 10, 2009, erişim Eylül 05, 2020, 
 https://obamawhitehouse.archives.gov/the-press-office/joint-statement-nagorno-karabakh-conflict. 
38 Remler, Chained to the Caucasus, 104. 
39 de Waal, Black Garden, 301. 
40 Remler, Chained to the Caucasus, 98.
41 Remler, Chained to the Caucasus, 100.
42 de Waal, Black Garden, 295; Remler, Chained to the Caucasus, 102.
43 de Waal, Black Garden, 302-303; Remler, Chained to the Caucasus, 109-110.
44 ‘Dört Gün Savaşı’ hakkında bir değerlendirme için bk. Turgut Kerem Tuncel, “Güney Kafkasya’da 25 Nisan 2016’da Yaşanan 4 Gün Savaşı,
     ” Ermeni Araştırmaları 53 (2016): 301-338. 
45 Bu çatışma hakkında bir değerlendirme için bk. Turgut Kerem Tuncel, “Azerbaycan-Ermenistan Sınır Hattında 12 Temmuz 2020’de Patlak Veren 
    Çatışma ve Karabağ İhtilafı Hakkında Değerlendirmeler,” Analiz No: 2020 / 27, AVİM, Temmuz 23, 2020, erişim Eylül 05, 2020, 
     https://avim.org.tr/tr/Analiz/AZERBAYCAN-ERMENISTAN-SINIR-HATTINDA-12-TEMMUZ

DAĞLIK KARABAĞ UYUŞMAZLIĞINDA SELF-DETERMİNASYON TEZLERİNİN GÖRECELİĞİ 
Av. Dr. Deniz AKÇAY* 
* Doctorat d’Etat en Droit Public, Ortak Hükümet Ajanı, Emekli T.C. Dışişleri Bakanlığı Mensubu 


Dağlık Karabağ Uyuşmazlığında Self-Determinasyon Tezlerinin Göreceliği. BÖLÜM 3

Dağlık Karabağ Uyuşmazlığında Self-Determinasyon Tezlerinin Göreceliği. BÖLÜM 3 


Av. Dr. Deniz AKÇAY, Dağlık Karabağ Uyuşmazlığı, Self-Determinasyon, Tezlerinin Göreceliği, Avrasya İncelemeleri Merkezi,Ruhi Alagöz, Mehmet Oğuzhan Tulun, Selim Seçkin,Ermenistan, Azerbaycan,Gürcistan,Karabağ, Minsk Üçlüsü ,


Sonu Gelmeyen Barış Süreci 

AGİT’in Aralık 1996’da Lizbon’da gerçekleştirdiği zirve, Dağlık Karabağ sorununun çözümü konusunda AGİT Minsk Grubu’nun ilk önemli girişimine sahne olmuştur. Lizbon Zirvesi’nde Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne yönelik iddialarının savunulduğu çözüme yönelik prensiplerle ilgili bir açıklama yapılmış, ancak Ermenistan’ın itirazı nedeniyle sonuç bildirisine dâhil edilmemiş, Ermenistan’ın cevaplarıyla birlikte ek kısmında yer almıştır.17 

Bunun yanında, sorunun çözümüne yönelik Dağlık Karabağ’a ‘Azerbaycan içinde en yüksek derecede özerklik’ fikri bu zirvede gündeme gelmiş, Azerbaycan bu fikri çekinceleri olsa da kabul etmiştir.18 

1997 yılının başında AGİT Minsk Grubu’nun yapısında bazı değişikler yaşanmış, Azerbaycan’ın itirazına rağmen Fransa eş-başkan olmuştur. Aynı süreçte, Azerbaycan’ın itirazlarını dindirmek için ABD de bir diğer eş-başkan olarak kabul edilmiştir.19 Böylece, ABD ve Fransa, 1994’ten bu yana İsveç ve sonrasında Finlandiya’yla birlikte eş-başkanlık görevini yürüten Rusya’yla birlikte20 AGİT Minsk Grubu’nun daimi eş-başkanları olarak barış görüşmelerinin en önemli üçüncü aktörleri haline gelmiştir. 
Günümüzde de, 1997’de belirlenen eş-başkanlar –ABD, Fransa, Rusya– görevlerine devam etmektedir. 
AGİT Minsk Grubu eş-başkanlığında yaşanan değişimi Mayıs 1997’de sunulan yeni bir barış önerisi takip etmiştir. Ermenistan itiraz etse de, bu öneri 
Azerbaycan ve Ermenistan tarafından prensipte kabul edilmiştir. Detayları kamuoyuna açıklanmayan bu planın, ilk aşamada, Dağlık Karabağ’ın çevresindeki işgal edilmiş diğer bölgelerden Ermeni güçlerin çekilmesi karşılığında, Dağlık Karabağ’ı Ermenistan’a bağlayan Laçin koridorunun Ermeni güçlerinin kontrolü altında kalmasını öngördüğü Haydar Aliyev tarafından kamuoyuna duyurulmuş tur.21  
Bundan sonraki süreçte, Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’ın çevresindeki işgal ettiği bölgelerden çekilmesi konusu barış görüşmelerinin en temel tartışma konularından biri haline gelmiştir. Planın Dağlık Karabağ’daki de facto yetkililerin itirazıyla karşılaşması nedeniyle, Eylül ayında, ilk olarak Ermeni birlikleri Dağlık Karabağ’ın etrafındaki işgal ettikleri yerlerden çekilmeleri ve yerinden edilmiş kişilerin yerlerine geri dönmelerini, bu aşamadan sonra Dağlık Karabağ’ın statüsüne karar verilmesini öngören yeni bir ‘adım-adım’(İng. step-by-step) barış planı sunulmuştur. Barış için karşılıklı tavizlerin şart olduğunu düşünen Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan bu planı desteklemiş, ancak bu tutumu çalışma arkadaşları ve Ermenistan kamuoyu tarafından tepkiyle karşılanmıştır. 

Dağlık Karabağ’daki de facto yetkililer ise ‘adım-adım’ çözüme dair güvenlikle ilgili çekincelerini öne sürerek planı reddetmiş ve bir ‘paket çözüm’ün (İng. 
package solution) gerekli olduğunu savunmuşlardır.22 Aynı yetkililer, konfederasyon tipi bir çözümün tartışılabileceğini, ancak bunun Dağlık 
Karabağ’ın Bakü’nün kontrolüne girmesi anlamına gelmemesi gerektiği fikrini ifade etmiştir. Bu tepkilere rağmen, Ermenistan bu planı bazı çekincelerle 
sonraki müzakereler için bir temel olarak kabul etmiştir. Aralık ayında Kopenhag’da gerçekleştirilen AGİT Minsk Grubu toplantısında ise ‘adım adım’ 
çözüm önerisi Ermenistan’ın itirazları nedeniyle reddedilmiş, buna ek olarak, Ermenistan’ın 1996 ‘Lizbon Prensipleri’nin vurgulanmasına karşı çıkması nedeniyle yeni bir belge ortaya çıkartılamamıştır. Bu toplantıda Dağlık Karabağ’daki de facto yapının üçüncü bir taraf olarak görüşmelerde yer alması 
önerisi de reddedilmiştir. 

1998 yılının başında Dağlık Karabağ sorununun çözümü için taviz vermeye hazır bir görüntü veren Ter-Petrosyan’a karşı Ermenistan’daki siyasi elitin tepkisi iyice artmış ve 3 Şubat’ta Ter-Petrosyan cumhurbaşkanlığından istifa etmiştir. 
Bu istifa sonrasında, Mart ayında, Robert Koçaryan’ın Ermenistan’ın ikinci cumhurbaşkanı olarak göreve başlamıştır. Her ne kadar Koçaryan, TerPetrosyan’a göre daha katı ve uzlaşmaz bir tutum sergiler gibi görünse de 1999 yılından H. Aliyev’in Aralık 2003’teki ölümüne kadar geçen sürede sorunun çözülebileceği hakkında umut yaratan adımların atılmış olması dikkat çekicidir. 

1998 Kasım ayında AGİT Minsk Grubu çözüm için “ortak devlet” önerisini getirmiş, ancak Dağlık Karabağ’daki de facto yetkililerin olumlu yaklaştığı bu 
öneri Azerbaycan tarafından reddedilmiştir.23 
1999 yılı Nisan ayında H. Aliyev ve Koçaryan NATO’nun kuruluşunun 50. yılı dolayısıyla Washington’da  gerçekleştirilen zirvede baş başa bir görüşme gerçekleştirmişlerdir. Bu görüşme, 1993 yılından sonra iki ülkenin cumhurbaşkanlarının bir araya geldiği ilk buluşma olarak kayda geçmiştir. Bundan sonra iki cumhurbaşkanı arasındaki görüşmeler yaklaşık iki yıl kadar devam etmiştir. Bu süre içinde yaklaşık on beş kez görüşmüşlerdir.24 
1999 yılının Temmuz-Ekim aylarında birçok kez bir araya gelen H. Aliyev ve Koçaryan, Azerbaycan’la Ermenistan arasında, Dağlık Karabağ ile Ermenistan’ı bağlayan ‘Lâçin Koridoru’ na - ve muhtemelen Dağlık Karabağ’a - karşılık Meğri bölgesinde Azerbaycan ve Nahçıvan’ı bağlayacak bir koridorun - ve muhtemelen Meğri bölgesinin - takas edilmesini öngören bir planı müzakere etmiş ve anlaşmaya çok yaklaşmıştır. 1997 yılından sonra bir kez daha Karabağ sorununun çözümünün sağlanabileceği umudunun ortaya çıktığı bu süreçte, aynı zamanda, bu plana karşı Azerbaycan’da ama daha da çok Ermenistan’da ciddi tepkiler ortaya çıkmıştır. Sonuçta, Ermenistan’daki tepkiler nedeniyle ve bu ülkede 27 Ekim 1999’da yaşanan ve Ermenistan siyasetinin iki ağır topunun da aralarında olduğu sekiz kişinin hayatını kaybetmesiyle son bulan parlamento baskını sonrasında ‘toprak takası planı’ gündemden düşmüştür.25 

İki cumhurbaşkanı Eylül 2000’de New York’ta gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Binyıl Zirvesi’nde (İng. UN Millenium Summit) ve 2001 yılının Ocak ve Mart aylarında Paris’te ikili görüşmelerde bulunmuştur. Bunları, aynı yılın Nisan ayında Florida, Key West’teki süreç içindeki en önemli noktalardan biri 
olarak görülen görüşmeler takip etmiştir. Ne var ki, bazı yazarların üzerinde büyük oranda anlaşıldığını söyledikleri Key West’te müzakere edilen plan 
üzerinde de nihai anlaşmaya varılamamış ve H. Aliyev ve Koçaryan’ın Kasım ayı sonunda geçekleştirilmesi beklenen görüşmeleri gerçekleşmemiştir.26 

Remler, bu planın iki tarafın üzerinde müzakere ettiği ve nihai barışın şartlarını belirleyen, yani Azerbaycan-Ermenistan savaşını sonlandıracak en son plan 
olduğunu belirtmektedir.27 

H. Aliyev ve Koçaryan arasında Dağlık Karabağ sorunun çözümüne yaklaşıldığına dair ümit veren görüşmelerin gerçekleştirildiği bir dönemde, Azerbaycan ve Ermenistan’da sürece dair yükselen ve zaman zaman dozu oldukça artan eleştirilerin ortaya çıkmış olması, bir kısım elitle birlikte iki toplumda da karşılıklı tavizler üzerinden şekillenecek bir barış anlaşmasına karşı bir havanın oluşmakta olduğuna işaret etmektedir. Buradan yola çıkarak, her iki ülke kamuoyunun da zaman geçtikçe karşılıklı tavizler yoluyla uzlaşı anlayışından uzaklaştığı ve bu durumun sorunun çözümünde engel teşkil eden bir unsur olarak belirdiği düşünülebilir. Günümüzde, bu hususun daha da belirgin bir hal aldığını gösteren işaretler mevcuttur. Liderler arasında içerikleri toplumlara açıklanmayan gizli görüşmelerle sürecin yürütülmeye çalışılması, toplumlarda ortaya çıkan güvensizlik ve endişelerin bir nedeni olabilmektedir. 

2003 yılının ortalarından itibaren Haydar Aliyev’in sağlığı iyice bozulmuş, Ekim ayında oğlu İlham Aliyev Azerbaycan’ın cumhurbaşkanı seçilmiştir. 12 Aralık 
2003’de Haydar Aliyev’in vefat ettiği duyurulmuştur. Böylece, sorunun çözümüne yönelik H. Aliyev ve Koçaryan tarafından yakalanan ivme de son bulmuştur. 
İ. Aliyev iktidara geldikten sonra, 2004 yılının hemen başlarında, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığını veya Ermenistan’a bağlanmasını hiçbir zaman kabul etmeyeceğini açıklamış, Dağlık Karabağ’ın etrafındaki işgal edilmiş bölgelerden Ermeni güçlerinin çekilmesine karşılık, Azerbaycan’ın Ermenistan’a uyguladığı ekonomik ambargonun kaldırılmasını içeren bir teklif sunmuştur. Aynı öneriyi, Avrupa Parlamentosu’nun Güney Kafkasya Baş Raportörü Per Gahrton’da dile getirmiştir. Ancak, Ermenistan bu öneriyi reddetmiş, Avrupa Parlamentosu da Gahrton’un teklifini desteklememiştir. Ermenistan’ın sorunun çözümü yönünde adımlar atmasına karşılık ekonomik ödüllerin sunulması anlayışı olarak özetlenebilecek bu yaklaşım, bundan sonra Azerbaycan’ın temel söylem ve taktiklerinden biri haline gelmiştir. Ancak, Ermenistan’ın bu öneriye başından beri olumlu yaklaşmadığı da görülmektedir. 

Temmuz ayına gelindiğinde AGİT Minsk Grubu bundan sonra sorunun çözümüne yönelik yeni öneriler getirmeyeceğini, sorunun çözümünü sağlayacak anlaşma için sorumluluğa sahip olan tarafların Azerbaycan ve Ermenistan olduğunu açıklamıştır. Taraflara bir uyarı mahiyetinde değerlendirilebilecek bu açıklama, AGİT Minsk Grubu’nun sürecin ilerletilmesi anlamında gitgide daha ümitsiz ve etkisiz bir noktaya geldiğine işaret eden göstergelerinde ilklerindendir. 

2005 yılının Ocak ayında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgalini eleştiren bir karar almıştır. 
Kararda, bölgelerde Ermeni güçlerin Azerbaycanlılara karşı gerçekleştirdiği etnik temizliğe dair imaların olması dikkat çekmektedir.28 Şubat ayında ise 
AGİT, Ermenistan’ın kontrolündeki Azerbaycan topraklarındaki ilk gözlem misyonunu gerçekleştirmiştir.29 

AGİT, gözlemleri sonucunda Dağlık Karabağ’ın çevresinde sayısı artmaya başlayan Ermeni yerleşimlerinin ortaya çıkmasında Ermenistan’ın ciddi bir dahlinin olmadığını, Laçin’deki ve daha az olmakla beraber Agdere’deki (Erm. Mardakert) yerleşimlerin ise Dağlık Karabağ’daki de facto yetkililerin bir noktaya kadar desteğiyle geçekleştiğini belirtmiştir. Sorun çözüm sürecinin önemli adımlarından biri olarak tartışılan Dağlık Karabağ’ın çevresindeki bölgelerdeki işgalin sonlandırılması konusuyla bağlantılı olan Ermeni yerleşimciler konusu günümüzde de gitgide derinleşen bir sorun olmaya devam etmektedir. 

16-17 Mayıs 2005’te Avrupa Konseyi Varşova Zirvesi’nde de İ. Aliyev ve Koçaryan, Dağlık Karabağ’ın çevresindeki bölgelerden Ermeni güçlerinin 
çekilmesi konusunu görüşmüşlerdir. Bunun yanında, bu görüşmede, kapsayıcı bir barış planı yerine, barış sürecinin genel prensiplerinin ne olacağının 
tartışılmış olması önemlidir. Buna göre, taraflar ilk olarak ‘temel prensipler’ üzerinde anlaşmaya vardıktan sonra üzerinde anlaşma sağlanan bu prensipler 
üzerinden müzakereler ve barış süreci sürdürülecektir. Bu prensiplerin ne olduğu kamuoyuna açıklanmamış olsa da, Ermeni tarafının yaptığı açıklamalarda bunlardan en önemlilerinin Dağlık Karabağ’ın etrafındaki Ermeni işgali altında bölgelerden Ermeni birliklerinin geri çekilmesi ve Dağlık Karabağ’ın statüsünün sonraki yıllarda, üzerinde mutabık kalınacak bir mekanizma yoluyla belirlenmesi olduğu anlaşılmıştır.30 Mayıs 2005’teki barış sürecinin ‘temel prensipleri’ne dair görüşmenin ardından günümüze kadar geçen süreçte bu prensipler üzerinde anlaşmaya varılmaya çalışılmaktadır. Bir başka deyişle, geçen yaklaşık on beş yıllık sürede halen ‘temel prensipler’ üzerinde anlaşma sağlanıp barış süreci ileri aşamalarına geçilememiştir. İkinci olarak, Mayıs 2005’e kadar genel barış süreci üzerinde tartışılırken bundan sonra bu sürecin temellerini oluşturacak prensiplerin tartışılmaya başlanması 2005 yılına gelindiğinde 1994 yılından daha geri bir noktada bulunulduğunu, sürecin başladığı noktadan daha geriye gittiğini göstermektedir. 

2006 yılında da detaylı barış planının yerine ‘temel prensipler’in tartışıldığı süreç devam etmiştir. Bu kapsamda, 10-11 Şubat tarihlerinde Fransa’nın Rambouillet kentinde gerçekleştirilen görüşme ümit yaratmış, ancak Dağlık Karabağ’ın etrafındaki bölgelerden Ermeni işgal güçlerinin çekilmesi ve nihai statü hakkındaki referanduma dair anlaşmazlıklar nedeniyle bu görüşmeden de bir sonuç çıkmamıştır. Süreçte bir türlü anlamlı ilerlemelerin kaydedilememesi AGİT Minsk Grubu eş-başkanları arasında hayal kırıklığını arttırmış ve iki tarafın niyetinin gerçekten soruna bir çözüm bulmak olup olmadığı sorgulanmaya başlanmıştır.31 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

17 de Waal, Black Garden, 267. 
18 Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 123-124. 
19 Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 124; de Waal, Black Garden, 269. 
20 Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 123; de Waal, Black Garden, 266. 
21 de Waal, Black Garden, 269. 
22 Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 125; de Waal, Black Garden, 269-270. 
23 Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 127-129. 
24 de Waal, Black Garden, 274. 
25 de Waal, Black Garden, 274-275&277; Remler, Chained to the Caucasus, 78-83. 
26 de Waal, Black Garden, 277-278; 
27 Remler, Chained to the Caucasus, 84-85. 
28 Bu karar için bk. “The Conflict over the Nagorno-Karabakh Region dealt with by the OSCE Minsk Conference,” Council of Europe Parliamentary Asembly, Ocak 25, 2005, erişim Eylül 05, 2020, 
https://pace.coe.int/pdf/71abaad2a06910e613bdedda2048c0d7d7e987183326667a8259ffe25682ae848428feba12/resolution%201416.pdf. 
29 AGİT Minsk Grubu’nun bu gözlem misyonuyla ilgili açıklaması için bk. “OSCE Minsk Group Fact-Finding Mission Visits Occupied Regions of Azerbaijan,”OSCE, Şubat 10, 2005, erişim Eylül 05, 2020, 
https://www.osce.org/mg/57187. U gözlem misyonu sonrası hazırlanan rapor için bk. “Report of the OSCE 
Fact-Finding Mission (FFM) to the Occupied Territories of Azerbaijan Surrounding Nagorno-Karabakh (NK),” European Parliament, Şubat 28, 2005, erişim Eylül 05, 2020, https://www.europarl.europa.eu/ 
meetdocs/2004_2009/documents/fd/dsca20050413_08/dsca20050413_08en.pdf. Bölgede ikinci bir gözlem misyonu 7-12 Ekim 2010 tarihlerinde gerçekleştirilmiş tir. Ancak bu misyonla ilgili bir sayfadan da kısa bir ‘özet rapor’ yayınlanmıştır. Bu ‘özet rapor’ için bk. “Executive Summary of the “Report of the OSCE Minsk Group Co-Chairs’ Field Assessment Mission to the Occupied Territories of 
Azerbaijan Surrounding Nagorno-Karabakh,” OSCE, erişim Eylül 05, 2020, 
https://www.osce.org/files/f/documents/7/d/76209.pdf. 
Ocak 2018’de üçüncü bir gözlem misyonunun gerçekleştirilmesi gündeme gelmiştir. Bu fikre Bakü olumlu yaklaşmış, Ermeni tarafı ise aksi bir tutum sergilemiştir. Aynı yıl Nikol Paşinyan’ın Ermenistan’da iktidara gelmesinin ardından, Erivan bir gözlem misyonunu gündeme getirmiş, ancak bu misyonun Sovyet dönemindeki Dağlık-Karabağ bölgesinin savaşın sıcak evresi sonrasında Bakü’nün kontrolünde kalan çok küçük bir kısmında gerçekleştirilmesini önererek ciddiyetsiz ve açıkça propaganda amaçlı bir şekilde tavır sergilemiştir. Bu öneriyi Bakü reddetmiştir. 
30 Remler, Chained to the Caucasus, 92-93. 
31 de Waal, Black Garden, 287-288; Remler, Chained to the Caucasus, 94. 



***

Dağlık Karabağ Uyuşmazlığında Self-Determinasyon Tezlerinin Göreceliği. BÖLÜM 2

Dağlık Karabağ Uyuşmazlığında Self-Determinasyon Tezlerinin Göreceliği. BÖLÜM 2 


Av. Dr. Deniz AKÇAY, Dağlık Karabağ Uyuşmazlığı, Self-Determinasyon, Tezlerinin Göreceliği, Avrasya İncelemeleri Merkezi, Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan,Karabağ, Minsk Üçlüsü ,Sonu Gelmeyen Barış Süreci , 


Sovyetler Birliği ve Güney Kafkasya’da Teritoryal Düzenlemeler 

Bunun yanında, günümüzdeki Dağlık Karabağ sorununun tarihsel başlangıç noktası olarak Kızıl Ordu’nun 1920 yılının Nisan ayında Azerbaycan’ı, Mayıs 
ayında Karabağ’ı ve Kasım ayında Ermenistan’ı işgal etmesiyle, Güney Kafkasya’da Bolşeviklerin hâkim hale gelmesi gösterilebilir. 

1 Aralık 1920’de Azerbaycan’ın Bolşevik lideri Nariman Narimanov, Nahçıvan, Zengezur ve Karabağ’ı Sovyet Ermenistan’ın birer parçası olarak ilan etmiş, sonraki aylarda Nahçıvan Sovyet Azerbaycan’a bırakılırken, Zengezur ve Karabağ’ın Sovyet Ermenistan’ın kontrolüne verilmesine karar verilmiştir. 
Bahsi geçen bölgelerde yoğun etno-demografik değişikliklerin yaşandığı bu dönem 5 Temmuz 1921’de Karabağ’ın nihai olarak Sovyet Azerbaycan’a bağlanmasıyla son bulmuştur. 

Böylece, üç yılı aşkın bir mücadelenin sonunda, Sovyet Azerbaycan ve Sovyet Ermenistan’ın üzerinde mücadele yürüttüğü üç bölgeden ikisi, Nahçıvan ve 
Karabağ, Sovyet Azerbaycan’a bağlanırken, Zengezur, Sovyet Ermenistan sınırlarına dâhil olmuştur. Ne var ki, Karabağ ve Nahçıvan hakkındaki 
tartışmalar bundan sonra da devam etmiştir. 7 Temmuz 1923’de Karabağ’ın dağlık kesimleri Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi (Oblastı) adı altında Sovyet 
Azerbaycan içinde otonom bir bölge (oblast) haline gelmiştir. Bu karar Kasım 1924’de resmi olarak ilan edilmiştir. Yine 1924 yılında Nahçıvan, Sovyet 
Azerbaycan’a bağlı özerk bir cumhuriyet haline getirilmiştir. Ne var ki, 1930 yılların ortalarına kadar Ermeniler, Karabağ ve Nahçıvan’ın Sovyet Ermenistan’a katılması konusundaki ısrarlarına devam etmişlerdir.5 

İkinci Dünya Savaşı’nın son bulmasıyla Sovyet Ermenistan, yaklaşık yirmi dört yıl önce bir sonuca bağlanan Karabağ meselesini yeniden gündeme getirmeye başlamıştır. Kasım 1945’te Ermenistan Komünist Partisi Genel Sekreteri Grigory Arutyunov’un Stalin’den Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanmasını istemesi bunun ilk örneğidir. 1963’de Bakü’nün Dağlık Karabağ’daki Ermenilere karşı kültürel ve ekonomik alanlarda ayrımcı politikalar uyguladığına dair iddialar çerçevesinde Ermenistan’da Moskova’ya sunulmak üzere bir imza kampanyası başlatılmıştır. Bu süreçte ortaya çıkan etnik gerginlikler sonucunda yaşanan olaylarda on sekiz kişinin yaşamını yitirdiği, 1968 yılında da can kaybı rapor edilmese de benzer gerginliklerin yaşandığı söylenmektedir. 1977 yılında Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması talebiyle Dağlık Karabağ’daki Ermeniler tarafından bir gösteri düzenlenmiştir.6 

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Dağlık Karabağ’a ilişkin taleplerin zaman zaman gündeme getirilmiş olması, günümüzde devam etmekte olan sorunun 
nedeninin Sovyetler Birliği’nin son yıllarında yaşanan gelişmeler olmadığını, 1920’li yıllarda Karabağ ve Nahçıvan’ın Sovyet Azerbaycan’a bağlanmasını 
bir türlü kabul etmeyen Ermenilerin meseleyi ulusal dava haline getirdiklerini göstermektedir. 

Günümüzdeki Dağlık Karabağ Sorunun Ortaya Çıkışı 

Günümüzde süregiden Dağlık Karabağ sorununun ve Azerbaycan ile Ermenistan arasında yirmi dokuz yıldır devam eden savaşın başlangıcı 1987 yılına kadar gitmektedir. Bu yılın Ağustos ayında Erivan’daki Ermenistan Bilimler Akademisi tarafından hazırlanan Dağlık Karabağ ve 1979 nüfus sayımına göre nüfusunun %97’si Azerbaycanlı olan Nahçıvan’ın Ermenistan’a bağlanmasını talep eden bir dilekçenin Dağlık Karabağ ve Ermenistan’daki Ermenilerin imzalarıyla Moskova’ya sunulması7 bu sürecin başlangıç noktası olarak düşünülebilir. 

Aynı yılın Ekim ayında Azerbaycan’ın kuzeybatısında bulanan ve nüfusunun büyük bölümü Ermeni olan Çardaklı köyündeki devlet çiftliğine yönetici olarak bir Azerbaycanlının atanmasının gerginliğe neden olması, Azerbaycanlılar ve Ermeniler arasında bu dönemde bazı sürtüşmelerin ortaya çıkmaya başladığına 
işaret etmektedir. Çardaklı’yla ilgili haberler çevre ile ilgili gösterilerin devam ettiği Erivan’a ulaştığında göstericilerin çevre ile ilgili sloganlarının yerini 
Dağlık Karabağ ve Nahçıvan’ın Ermenistan’a bağlanmasına yönelik sloganlara bırakması dikkat çekicidir. 

Bu dönemde Moskova’nın Ermenistan’dan gelen taleplere karşı olumsuz bir tavır sergilememesinin, ayrıca Mihail Gorbaçov’un yüksek düzeyli danışmanlarından bazılarının Ermeni olmasının, Ermeniler arasında taleplerinin olumlu karşılanacağı yönünde bir umudu beslediğini ve onları taleplerinde ısrarcı olma yönünde cesaretlendirdiğini düşünmek yanlış olmayacaktır.8 

Böylesi bir atmosferde, Kasım ayında, Ermenistan’ın Kapan bölgesinde Azerbaycanlılar ve Ermeniler arasında Dağlık Karabağ sorunu nedeniyle ortaya çıkan ilk ciddi şiddet olayları yaşanmıştır. 

Bunu takiben, zorla yerinden etmelerin ilk örneği, Ocak 1988’de bu bölgedeki Azerbaycanlıların yurtlarını terk etmek zorunda kalmasıyla yaşanmıştır. 
Bundan sonra da Azerbaycanlıların Ermenistan’dan kovulduğu iki dalga yaşanmıştır. Ermenistan’dan kovulan Azerbaycanlıların büyük bir bölümü 
Bakü ve Sumgait’e yerleştirilmiştir. 
Bu esnada Dağlık Karabağ ve Ermenistan’daki Ermeniler taleplerini elde etme yönünde yönetim organlarında karar alma ve Moskova nezdinde lobi faaliyetleri yürütme gibi çabalarını sürdürmüştür. Yine bu esnada Ermenistan’da, bağımsızlık yolunda ve Dağlık Karabağ mücadelesinde liderlik yapacak olan ‘Karabağ Komitesi’ kurulmuştur. Buna ek olarak, Ermenilerin Dağlık Karabağ’da yürütülecek bir gerilla savaşının hazırlığına 1986 yılından itibaren başlandıklarına işaret eden bazı veriler mevcuttur.9 1989 yılının Mayıs ayına gelindiğinde ise Dağlık 
Karabağ’da silahlı Ermeni gruplar ortaya çıkmaya başlamış, 1990 yılı bahar aylarında Ermenistan’dan Dağlık Karabağ’a yapılan askeri teçhizat aktarımı 
önemli ölçüde artmıştır. 1991 yılına gelindiğinde Ermeni silahlı grupların faaliyetleri ve çatışmalar ciddi boyutlara ulaşmıştır.10 

26 Şubat 1988’de Azerbaycan ve Dağlık Karabağ idari sınırının Dağlık Karabağ tarafında yaşanan olaylarda iki Azerbaycanlının hayatını kaybetmesinden sonra, 27-29 Şubat 1988 tarihlerinde Azerbaycan’ın Sumgait kentinde yaşanan ve Ermeni anlatısında Sumgait katliamı veya pogromu olarak anılan olaylarda resmi rakamlara göre yirmi altısı Ermeni, otuz iki kişi hayatını kaybetmiş ve bu olaylardan sonra Ermeni nüfus kenti terk etmiştir. 

Sumgait’teki olayların nasıl başladığı ve daha da önemlisi Sovyet güvenlik güçlerinin olayları bastırmak için neden harekete geçmediğine ilişkin çeşitli 
varsayımlar yapılmakla beraber bu soruların yanıtları halen açıklığa kavuşturulmamıştır. 

Sumgait’teki olaylardan sonra, Mart ayında, özellikle Ermenistan’daki Ararat ve Zengezur bölgelerindeki Azerbaycanlılar kitleler halinde Ermenistan’dan 
kovulmuştur. Bunu, Haziran ayında yine Ararat bölgesi ve Ermenistan’ın Türkiye’yle sınır bölgelerindeki Azerbaycanlıların, Eylül ayında da, Dağlık 
Karabağ’ın Şuşa kentindeki Ermenilerin ve Hankendi (Stepanakert) kentindeki Azerbaycanlıların yerlerinden edilmeleri takip etmiştir. 

Kasım ayında, yine Ermenistan’daki Azerbaycanlıların kitleler halinde ülkeden kovuldukları bir süreç yaşanmıştır. Kasım ayı sonunda, Ermenistan’daki 
Azerbaycanlı nüfus tamamen ortadan kalkmıştır. Ermenistan’da bunlar yaşanırken, Azerbaycan’daki Ermeniler de yaşanan olaylar veya böylesi 
olayların yaşanabileceği korkusuyla Azerbaycan’ı terk etmeye başlamıştır. Sorunun gitgide açık bir çatışma ve sonrasında savaşa dönüştüğü dönemlerde 
de göçler ve zorla yerinden etmeler devam etmiştir. 
13-15 Ocak 1990 tarihlerinde Bakü’de yaşanan olaylarda yaklaşık doksan kişinin hayatını kaybettiği iddia edilmiş ve bu olaylar nedeniyle Ermeniler bu kentten ayrılmıştır. Ermeni anlatısında Bakü katliamı veya pogromu olarak anılan bu olayları takiben, 19-20 Ocak tarihlerinde tanklarla desteklenen Sovyet birlikleri kente girmiş, yaşanan çatışmalarda, farklı kaynaklar farklı rakamlar verse de, en az yüz Azerbaycanlı yaşamını yitirmiştir.11 Bundan yaklaşık iki yıl sonra, Dağlık Karabağ sorunun Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir savaş halini aldığı bir dönemde, 25-26 Şubat 1992’de, Karabağ’daki Hocalı kasabasında Ermeni birliklerinin Azerbaycanlı sivillere karşı giriştiği ve farklı rakamlar söz konusu olsa da muhtemelen 485 ila 613 kişinin yaşamını yitirdiği katliam ise Dağlık Karabağ çatışması süreci içinde yaşanan en acımasız katliam olarak tarihe geçmiştir. Sonuçta, 1988 yılından itibaren yaşanan zorla yerinden etmeler, insanların duydukları korku nedeniyle yerlerini terk etmeleri ve katliamlar, 1918-1921 yıllarında bölgede yaşanan etnik temizlik süreçlerini akla getiren olaylar olarak tarihteki yerlerini almıştır.
 
Azerbaycan ve Ermenistan’da bunlar yaşanırken, 23 Mart’ta, Sovyetler Birliği’ndeki en üst karar alıcı makam olan Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti, 
Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’dan ayrılarak Ermenistan’a bağlanmasının, Sovyetler Birliği Anayasası’nın 78. maddesi uyarınca mümkün olmadığını 
belirten bir karar almıştır. 28 Haziran ve 18 Temmuz’da Gorbaçov ve Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti Başkanlık Heyeti bu kararı teyit eden açıklamalar 
yapmıştır. Ne var ki, bu karara rağmen, Ermenistan Yüksek Sovyeti, Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a katılmasına dair kararlar almaktan ve bildiriler 
yayınlamaktan geri durmamıştır. Bu kapsamda, Ocak 1990’da Dağlık Karabağ ve Ermenistan için ortak bir bütçe açıklanmıştır. Nisan 1990’da ise 
Ermenistan’daki yetkililer Dağlık Karabağ Ermenilerinin Ermenistan’daki seçimlerde oy kullanabileceklerini ilan etmiştir.12 

Ermenistan ve Dağlık Karabağ sovyetlerinin, Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’dan ayrılarak Ermenistan’a katılmasına dair aldığı kararların, Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti tarafından Sovyetler Birliği Anayasası neden gösterilerek geçersiz kılınmış olması günümüzde Dağlık Karabağ sorununun hukuki boyutu hakkındaki tartışmalar açısından önemli bir olgudur. Bunun yanında, Dağlık Karabağ meselesinin gündeme gelmesindeki esas hususun Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığı değil, Ermenistan’a bağlanma talebi olması, bu talebin yalnızca Karabağ Ermenileri tarafından değil Erivan tarafından da gündeme getirilmesi, nitekim en azından 1993 yılına kadar hem Dağlık Karabağ Ermenilerinin hem de Ermenistan’ın esas söyleminin Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması olması çok önemli olgulardır. Bu olgular, günümüzde Ermeni tarafının söyleminin temelinde yer alan ve sorunun ‘Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’dan bağımsız bir devlet olmak arzusu’ olduğu argümanının gerçekleri yansıtmadığını göstermekte dir. Bu, özellikle Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’ın kendisine bağlanması yönündeki ısrarı göz önünde bulundurulduğunda daha da anlaşılır bir hal almaktadır. Sorunun özüne dair bu husus, hem siyasi hem de hukuki boyutları açısından önem arz etmektedir.13 Ayrıca, 2 Eylül 1991’de Karabağ Ulusal Konseyi adını alan Karabağ Sovyeti’nin bağımsızlık ilan ederken sadece Dağlık Karabağ Otonom Bölgesi topraklarını değil, buranın dışında kalan Azerbaycan’ın Goranboy bölgesi üzerinde de hak iddia etmiş olması akılda tutulmalıdır.14 

Dağlık Karabağ İçin Azerbaycan-Ermenistan Savaşı 30 Ağustos 1991’de Azerbaycan bağımsızlığını ilan etmiştir. 2 Eylül 1991’de ise Dağlık Karabağ Ermenileri Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’ni, 6 Ocak 1992’de bağımsızlığını ilan etmiştir. 23 Eylül 1991’de de Ermenistan bağımsızlık ilanında bulunmuştur. 1991 yılı Aralık ayı sonunda ise Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) resmen ortadan kalkmıştır. Böylece, 1987 yılının sonlarında SSCB içinde bir etno-teritoryal çatışma olarak başlayan süreç, iki bağımsız devlet arasında yaşanan bir savaş halini almıştır. 

30 Ocak 1992’de Azerbaycan ve Ermenistan, Dağlık Karabağ sorununun çözülmesi için bir platform olma iddiasında olan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği 
Konferansı’na (AGİK) kabul edilmiştir. AGİK 1994 yılında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) adını alırken Dağlık Karabağ sorunun çözümü için bünyesinde faaliyet gösterecek olan Minsk Grubu oluşturulmuştur. Böylece AGİT Minsk Grubu, Dağlık Karabağ sorunun çözümünde en önemli uluslararası platform haline gelmiştir. Öte yandan, bazı üçüncü devletler de arabulucu rolü oynamak için girişimlerde bulunmuşlardır. Sonuçta, çatışmanın iki devlet arasında yaşanan bir savaşa dönüşmesinden kısa bir süre sonra günümüzde halen devam etmekte olan uluslararası arabuluculuk çabaları da başlamış, dolayısıyla sorun uluslararası bir boyut da kazanmıştır. 

Mayıs 1992’de, Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanacak bir barış anlaşmasının genel ilkelerine dair bir bildiri İran’ın aracılığıyla Tahran’da 
imzalanmıştır. Bu bildiri, uluslararası bir girişimle hazırlanan ve iki ülkenin üzerinde anlaşarak imzaladığı ilk belgedir. Ne var ki, 8-9 Mayıs tarihlerinde 
Ermeni güçlerinin Şuşa’yı işgaliyle bu girişim kadük kalmıştır. Esasen bu girişim, günümüze kadar üzerinde anlaşılıp sonradan kadük kalacak pek çok girişimin ilk örneğidir. 

Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki savaş tüm hızıyla sürerken 24 Ekim 1992’de ABD Kongresi, ABD’nin Azerbaycan’a yardımını yasaklayan 
‘Özgürlükleri Destekleme Yasası 907. Bölüm’ü (İng. Section 907 of the Freedom Support Act) kabul etmiştir. Pek çok araştırmacı, ABD Kongresi’nin aldığı bu kararda ülkedeki Ermeni lobisinin önemli bir rolü olduğu kanaatindedir. 1992 yılında ABD Kongresi’nin aldığı karar, Dağlık Karabağ sorunu kapsamında Ermeni lobi faaliyetlerinin ilk ve en başarılı örneklerinden biri olarak  tanımlanabilir. Nitekim, farklı ülkelerdeki Ermeni toplulukları halen bulundukları ülkelerde Ermenistan lehine lobi faaliyetlerine günümüzde de devam etmektedir. Özgürlükleri Destekleme Yasası 907. Bölüm, 2002 yılının Ocak ayında dönemin ABD Başkanı George W. Bush tarafından yürürlükten kaldırılmıştır. 

1993 yılında Azerbaycan’daki elit arasında iktidar mücadelesi devam ederken, bu mücadelenin neden olduğu karmaşa ve bozukluk, Ermeni birliklerinin Azerbaycan topraklarını işgalini kolaylaştıran önemli bir neden olmuştur. Ermeni birliklerinin Azerbaycan içindeki hızlı ilerleyişi, uluslararası toplumu işgal karşısında tepki vermek zorunda bırakmıştır. Böylece 1993 yılı Nisan ve Kasım aylarında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Ermeni güçlerin işgal ettikleri topraklardan çekilmesini isteyen dört karar almıştır.15 Bu kararlara rağmen, iki tarafın da ağır kayıplar vermesine neden olan çatışmalar 1993’den 1994’e artarak devam etmiştir. 

Sonunda, birkaç kısa süreli ateşkesten sonra, 5 Mayıs 1994 tarihinde Bişkek’te Rusya’nın içinde yer aldığı AGİT Minsk Grubu’nu dışarıda bırakan tek taraflı 
girişimiyle,16 Azerbaycan, Ermenistan, Dağlık Karabağ Ermenileri ve Bağımsız Devletler Topluluğu’nun temsilcilerinin katıldığı bir toplantıda 12 Mayıs tarihinde yürürlüğe girmek üzere iki taraf arasındaki ‘kalıcı’ ateşkesi sağlayan Bişkek Protokolü imzalanmıştır. Bu ateşkesle birlikte, yirmi binden fazla insanın hayatını kaybettiği, bir milyon civarında insanın yerinden edildiği, sadece Dağlık Karabağ değil çevresindeki yedi bölge de dâhil olmak üzere Azerbaycan topraklarının, Azerbaycan’ın resmi söylemine göre, %20’sinin Ermeni işgali altına girdiği savaşın ‘sıcak’ faslı son bulmuştur. Bunun yanında,   günümüze kadar savaşı bitiren bir barış anlaşmasının imzalanamadığının ve bu nedenle savaşın de jure devam ettiğinin de altı çizilmelidir. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

5 Abdullahzade, Hukuki Yönleriyle Dağlık Karabağ Sorunu, 64-67; Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 8-11. 
6 Abdullahzade, Hukuki Yönleriyle Dağlık Karabağ Sorunu, 69; Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 11-12. 
7 Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 13. 
8 Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 13. 
9 Bk. de Waal, Black Garden, 18-19. 
10 Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 22&25-26. 
11 Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 16-20& 24. 
12 Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 19-25&33. 
13 Bununla alakalı olarak, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın 5 Ağustos 2019’da Karabağ’daki de facto Ermeni yönetiminin başkent olarak nitelediği Hankendi’nde halka yaptığı bir konuşmada “Artsakh [Karabağ] Ermenistandır, o kadar” şeklinde bir ifade kullanmış olması dikkat çekici bir örnek olarak akla gelmektedir. 
14 Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 26. 
15 Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin aldığı kararlar şunlardır: 822 (1993) - 30 Nisan 1993; 853 (1993) - 29 Temmuz 1993; 874 (1993)  - 14 Ekim 1993; 884 (1993) - 12 Kasım 1993. 
16 Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 122; de Waal, Black Garden, 265. 

3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***