Dağlık Karabağ Uyuşmazlığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dağlık Karabağ Uyuşmazlığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Kasım 2020 Çarşamba

Dağlık Karabağ Uyuşmazlığında Self-Determinasyon Tezlerinin Göreceliği. BÖLÜM 4

Dağlık Karabağ Uyuşmazlığında Self-Determinasyon Tezlerinin Göreceliği. BÖLÜM 4 


Av. Dr. Deniz AKÇAY, Dağlık Karabağ Uyuşmazlığı, Self-Determinasyon, Tezlerinin Göreceliği, Avrasya İncelemeleri Merkezi,
Ruhi Alagöz, Mehmet Oğuzhan Tulun, Selim Seçkin,Ermenistan, Azerbaycan,Gürcistan,Karabağ, Minsk Üçlüsü ,



Bunu takiben, 22 Haziran 2006’da AGİT Minsk Grubu eş-başkanları İ. Aliyev ve Koçaryan’a sunduklarını belirttikleri yedi maddeden oluşan bir ‘temel 
prensipler’ listesini hazırladıkları bir raporda kamuoyuyla paylamıştır. Açıklanan prensipler şunlardır:32 
- Kelbecer ve Laçin’le ilgili özel yöntemler belirlenmek kaydıyla, Ermeni birliklerinin Azerbaycan topraklarından aşamalı geri çekilmesi; 
- Bu toprakların askerden arındırılması; 
- Dağlık Karabağ’ın nihai statüsünün belirleneceği, tarihi ve yöntemi sonraki görüşmelerde belirlenecek bir referandum veya halk oylaması; 
- Uluslararası bir barış gücünün konuşlandırılması; 
- Anlaşmanın uygulanması için ortak bir komisyonun oluşturulması; 
- Mayınların temizlenmesi, tahrip olan altyapının yeniden inşası ve yerinden edilmiş kişilerin (IDP) yeniden yerleştirilmeleri için uluslararası yardımın sağlanması. Geçici düzenlemelerle Dağlık Karabağ’ın yardım kuruluşlarıyla dolaysız ilişkilerinin sağlanması. 
- Güç kullanımı veya güç kullanma tehdidinin reddedilmesi; 
- Uluslararası ve ikili güvenlik teminatları. 
Bu raporda dikkat çeken bir husus, sürecin ilerlememesinden duyulan rahatsızlığın açıkça ifade edilmesi ve tarafların uzlaşı yönünde adım atmaması 
halinde AGİT Minsk Grubu’nun bu konuda daha fazla çaba sarf etmeyeceğinin ima edilmesidir.33 

Dağlık Karabağ’ın statüsünün belirleneceği referandumla ilgili prensip tarafların farklı nedenlerle itirazlarına neden olmuştur. 
Azerbaycanlı yetkililer referandumun sadece Dağlık Karabağ’da değil, tüm Azerbaycan’da yapılması gerektiğini öne sürmüşlerdir. Azerbaycan bu görüşünü günümüzde de savunmaktadır. Dağlık Karabağ’daki de facto yetkililer ise, muhtemelen Erivan’ın görüşünü de yansıtan bir şekilde, hâlihazırda 1991 yılında Dağlık Karabağ’da bir referandum yapıldığını ve Dağlık Karabağ halkının bağımsızlıktan yana bir tercihte bulunduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca, yapılacak 
bir referandumun Dağlık Karabağ’ın çevresindeki bölgelerden Ermeni birliklerin çekilmesinden sonra değil önce yapılması gerektiğini iddia etmişlerdir.34 10 Aralık 2006’da Dağlık Karabağ’da bölgenin bağımsızlık ve egemenliğiyle ilgili bir maddenin de bulunduğu “anayasa” referandumun yapılması,35 bu itirazlar çerçevesinde atılmış stratejik bir adım olarak düşünülebilir. Esasen, Dağlık Karabağ’ın nihai statüsünün belirleneceği referandumun zamanı ve yöntemi, bununla bağlantılı olan Dağlık Karabağ’ın etrafındaki işgal altındaki bölgelerden Ermeni birliklerinin çekilmesi konusuyla birlikte, en çok tartışma yaratan husus olarak karşımızda durmaktadır. 

‘Temel prensipler’in açıklamasından sonra tarafların sergiledikleri tavır Kasım 2007’de düzenlenen AGİT Minsk Grubu toplantısında Azerbaycan ve 
Ermenistan dış işleri bakanlarının bir araya gelmeyi reddetmesine kadar varmıştır. Buna karşılık AGİT Minsk Grubu, dış işleri bakanlarına ayrı ayrı 
prensiplerin son halini içeren ve ‘Madrid Prensipleri’ diye anılmaya başlanan belgeyi sunmuştur.36 

Mayıs 2009’da AGİT Minsk Grubu’nun ABD’li eş-başkanı Matthew Bryza Doğu Ortaklığı Girişimi’nin (İng. EasternPartnership Initiative) ilan edildiği 
zirve çerçevesinde bir araya gelen iki cumhurbaşkanının ‘Madrid Prensipleri’nin üzerinde durduğu bazı temel meseleler hakkında anlaşmaya vardıklarını duyurmuştur. 10 Temmuz tarihinde İtalya’da AGİT Minsk Grubu eş-başkanı ülkelerin devlet başkanları bir açıklama yaparak İ. Aliyev ve Serj Sargsyan’ın bazı ufak ayrılıklar hariç ‘Madrid Prensipleri’nin biraz daha işlenmiş halleri olan ‘temel prensipler’ üzerinde anlaştıklarını duyurmuş ve bazı kaynaklara göre toplam on dört maddeden oluşan ‘Madrid Prensipleri’nin altı temel prensibinin yer aldığı bir belgeyi kamuoyuyla paylaşmışlardır. 

Açıklanan belgede yer alan prensipler şunlardır:37 

- Dağlık Karabağ’ın çevresindeki bölgelerin Azerbaycan’ın kontrolüne geri verilmesi; 
- Dağlık Karabağ’a güvelik ve öz yönetim garantileri sağlayan geçici bir statü; 
- Ermenistan’ı Dağlık Karabağ’a bağlayan bir koridor; 
- Dağlık Karabağ’ın nihai yasal statüsünün gelecekte yasal olarak bağlayıcı bir irade bildirimiyle belirlenmesi; 
- Tüm yerlerinden edilmiş kişilerin ve muhacirlerin eskiden yaşadıkları yerlere dönme hakkı; 
- Barış gücü operasyonunu da içeren uluslararası güvenlik garantileri. 
Ne var ki, özellikle Dağlık Karabağ’ın statüsünün belirlenmesiyle ilgili madde olmak üzere, açıklanan prensipler bir kez daha Azerbaycan, Ermenistan ve 
Dağlık Karabağ kamuoylarında tepki ve hararetli tartışmalara neden olmuştur.38 Bunun yanında, Azerbaycan bazı çekincelerle birlikte ‘temel prensipler’e karşı 
daha olumlu bir yaklaşım sergilemiş, Ermenistan ise prensiplere dair yeni bir taslak talep etmiştir.39 
‘Madrid Prensipleri’ halen barış görüşmelerinin üzerinde yürütüldüğü zemini teşkil etmektedir. Ne var ki, bu prensipler sunulurken yaşanan bu sahne bile, 
yani Azerbaycan ve Ermenistan dış işleri bakanlarının bir araya gelmemesi, Dağlık Karabağ sorunun çözümünden ne denli uzakta olunduğunu bir kez daha 
gözler önüne sermiştir. Bundan sonra da, bu çerçevede dikkate değer bir mesafenin kat edildiğini söylemek mümkün değildir. Taraflar birbirlerini 
açıklanan prensipleri kendi çıkarına olacak şekilde kötü niyetli yorumlamakla suçlamaya devam etmektedirler. Bu durum karşısında AGİT Minsk Grubu 
yaşanan durumdan dolayı yaşadıkları hayal kırıklığını açık olarak ifade etmekten imtina etmemektedir. Öyle ki, AGİT Minsk Grubu, Dağlık Karabağ sorununun çözümünün sorumluluğunun Azerbaycan ve Ermenistan’da olduğu belirten açıklamalar yaparak bir yandan artık kendilerinin yapabileceği şeylerin 
sınırına gelindiğini ima etmekte, öte yandan üstü örtük bir şekilde de olsa sorunun çözülememesinin sorumluluğunun Azerbaycan ve Ermenistan’da 
olduğunu belirtmektedirler. Sonuçta, ‘Madrid Prensipleri’nin açıklanması, Dağlık Karabağ sorununun çözümüyle ilgili AGİT Minsk Grubu’nun son önemli adımı olmuştur; bundan sonra, günümüze geçen süre zarfında, dikkate değer bir başka girişimi söz konusu olmamıştır. 

‘Madrid Prensipleri’nin açıklanmasının ardından, 19 Şubat 2008’de Ermenistan’da gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında kanlı olaylar yaşanmış, 4-9 Mart’ta ise Azerbaycan-Ermenistan cephe hattında yoğun çatışmalar yaşanmıştır. Bu çatışmaları, 25 Nisan’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun, Ermenistan’ın işgal ettiği topraklardan çekilmesini talep eden bir karar alması takip etmiştir. Bu kararla ilgili olarak, AGİT Minsk Grubu eş başkanı olan üç ülkenin bu karar aleyhine oy kullanmış olması dikkat çekicidir.40 
 
  ABD, Fransa ve Rusya’nın bu ve benzeri tavırları AGİT Minsk Grubu’na karşı duyulan güvenin zedelenmesine neden olan önemli etmenlerdir. 

   Kasım 2007’de ‘Madrid Prensipleri’nin açıklanması, yukarıda ifade edildiği üzere AGİT Minsk Grubu’nun Dağlık Karabağ sorununun çözümüyle ilgili 
geliştirdiği son önemli öneridir. Bunun yanında, bundan sonra yaklaşık dört senelik süreçte konuyla ilgili AGİT Minsk Grubu’nun eş-başkanlarından 
Rusya’nın öne çıkan girişimleri olmuştur. Bu süreç içerisinde, Haziran 2008’den 2012 yılı Ocak ayı sonuna kadar İ. Aliyev ve Sargsyan arasında gerçekleştirilen on beş görüşmenin on biri dönemin Rusya Cumhurbaşkanı Dmitry Medvedev’in ev sahipliğinde gerçekleştirilmiştir.41 
   Dağlık Karabağ sorununun çözümüne liderlik etme çabasının Rusya’nın daha geniş perspektifli jeopolitik hesaplarının bir yansıması olduğu akla gelmektedir. 
Rusya’nın çabalarının ilk meyvesi 2 Kasım 2008’de Medvedev’in ev sahipliğinde bir araya gelen İ. Aliyev ve Sargsyan’ın Moskova Deklarasyonu adıyla anılan belgeyi imzalamalarıdır. Ne var ki, ‘Moskova Deklarasyonu,’ esasında oldukça genel geçer iyi niyet bildiriminden öte bir belge değildir. Öte yandan, Mayıs 1992’de imzalanan Tahran Deklarasyonu ve 1994’te Bişkek’te imzalanan ateşkes anlaşmasından sonra iki ülkenin imza koyduğu ilk ortak metin olması itibariyle sembolik bir öneme sahip olabilir.42 

Süreç içinde son önemli girişim, AGİT Minsk Grubu eş-başkanı ülkelerin Azerbaycan ve Ermenistan devlet başkanlarını Medvedev’in ev sahipliğinde 
Haziran 2011’de Rusya’nın Kazan kentinde düzenlenen toplantıda ‘Madrid Prensipleri’ üzerinden formüle edilmiş ve kimi kaynaklarda ‘Kazan Belgesi’ 
olarak anılan bir metni imzalamaları için baskı yapmaları olmuştur. Ne var ki, bu baskıya rağmen Kazan toplantısı da bir sonuç elde edilememesi dolayısıyla 
diğer süreçler gibi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu çerçevede son bir toplantı Haziran 2012’de Rusya’nın Soçi kentinde düzenlenmiş ancak bundan da bir 
sonuç çıkmamıştır. Böylelikle, Medvedev’in esas aktör olarak ortaya çıktığı 2008-2012 süreci son bulmuştur.43 

Medvedev’in girişimlerinin damgasını vurduğu 2008-2012 yıllarından sonraki süreçte yaşananlar, uluslararası toplumda Dağlık Karabağ sorununun 
çözümüne dair ümitlerin iyice azaldığını düşündürmektedir. Öyle ki, geldiğimiz noktada AGİT Minsk Grubu’nun esas çabasının iki ülke arasındaki tüm bağların kopmasıyla barış sürecinin çökmesini engellemek ve iki ülke arasında sıcak çatışmaları önlemek çerçevesine sıkıştığı görülmektedir. Bir başka deyişle, son yıllarda AGİT Minsk Grubu’nun tek hedefinin Dağlık Karabağ sorununun çözümü değil, sıcak çatışmaların önlenmesi haline geldiği söylenebilir. Ne var ki, sıcak çatışmaların önlenmesi çabalarının da sonuç vermediğini, cephe hattında sürekli bir hal alan ve her iki taraftan da kayıplara neden olan irili ufaklı ateşkes ihlalleri göstermektedir. Bunun yanında, 2016 yılı Nisan ayında yaşanan ‘Dört Gün Savaşı’44 ve 12 Temmuz 2020 tarihinde Karabağ cephe hattının yaklaşık 100 km kuzeyindeki Tovuz bölgesinde başlayıp birkaç gün süren büyük çaplı çatışma,45 ateşkes ihlallerinin ötesinde bir savaşın yaşanmasının ihtimal dışı olmadığına işaret etmektedir. Bu durum, ‘Madrid Prensipleri’nin duyurulduğu 2007 yılı milat alınırsa, sonraki yaklaşık on üç yıllık sürede ihtilafın çözümüne ilişkin aslında ilerleme değil bir gerileme kaydedildiğini göstermektedir.
 
Sonuç 

Toparlamak gerekirse, iki yüz yılı aşan bir tarihsel arka planı olan Dağlık Karabağ sorunu, 1987 yılının sonlarında SSCB içinde bir etnik çatışma olarak ortaya çıkmış ve SSCB’nin dağılmasıyla bağımsızlığını kazanan iki devlet olan Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki bir devletlerarası savaş halini almıştır. 
Çatışmanın devletlerarası bir savaş halini alması üçüncü devletlerin ve uluslararası kuruluşların çatışmanın sonlandırılması ve barışın sağlanması için 
devreye girmesini beraberinde getirmiştir. Böylece, ihtilaf aynı zamanda uluslararasılaşmıştır 1994 yılında, günümüzde halen faaliyette olan, AGİT 
Minsk Grubu barış sürecindeki temel üçüncü aktör konumundadır. Bu çerçevede, 1997’den bu yana AGİT Minsk Grubu eş-başkanları olan ABD, Fransa ve Rusya’nın, Azerbaycan ve Ermenistan’la birlikte, sürecin en önemli üçüncü aktörleri olduğu da söylenmelidir. ABD, Fransa ve Rusya arasında ise 
Rusya daha da öne çıkan bir ülkedir. 

1998’de görevi bırakıncaya kadar Ermenistan’ın cumhurbaşkanı olan Levon Ter-Petrosyan sorunun karşılıklı tavizler yoluyla çözümüne yönelik görece olumlu bir yaklaşım sergilemişse de, Ermenistan’daki elit ve halkın muhalefeti nedeniyle, Ter-Petrosyan döneminde çözüme dair bir başarı sağlanamamıştır. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

32 Remler, Chained to the Caucasus, 95. Bu prensiplerle ilgili AGİT Minsk Grubu’nun açıklaması için bk. “Statement by the OSCE Minsk Group 
    Co-Chairs,” OSCE, Temmuz 06, 2006, erişim Eylül 05, 2020, https://www.osce.org/mg/47496. 
33 Remler, Chained to the Caucasus, 95. 
34 Remler, Chained to the Caucasus, 96-97. 
35 Remler, Chained to the Caucasus, 97-98. 
36 Remler, Chained to the Caucasus, 97-98. 
37 Remler, Chained to the Caucasus, 103-104. Ayrıca bk. “Joint Statement on the Nagorno-Karabakh Conflict,” The White House, Temmuz 10, 2009, erişim Eylül 05, 2020, 
 https://obamawhitehouse.archives.gov/the-press-office/joint-statement-nagorno-karabakh-conflict. 
38 Remler, Chained to the Caucasus, 104. 
39 de Waal, Black Garden, 301. 
40 Remler, Chained to the Caucasus, 98.
41 Remler, Chained to the Caucasus, 100.
42 de Waal, Black Garden, 295; Remler, Chained to the Caucasus, 102.
43 de Waal, Black Garden, 302-303; Remler, Chained to the Caucasus, 109-110.
44 ‘Dört Gün Savaşı’ hakkında bir değerlendirme için bk. Turgut Kerem Tuncel, “Güney Kafkasya’da 25 Nisan 2016’da Yaşanan 4 Gün Savaşı,
     ” Ermeni Araştırmaları 53 (2016): 301-338. 
45 Bu çatışma hakkında bir değerlendirme için bk. Turgut Kerem Tuncel, “Azerbaycan-Ermenistan Sınır Hattında 12 Temmuz 2020’de Patlak Veren 
    Çatışma ve Karabağ İhtilafı Hakkında Değerlendirmeler,” Analiz No: 2020 / 27, AVİM, Temmuz 23, 2020, erişim Eylül 05, 2020, 
     https://avim.org.tr/tr/Analiz/AZERBAYCAN-ERMENISTAN-SINIR-HATTINDA-12-TEMMUZ

DAĞLIK KARABAĞ UYUŞMAZLIĞINDA SELF-DETERMİNASYON TEZLERİNİN GÖRECELİĞİ 
Av. Dr. Deniz AKÇAY* 
* Doctorat d’Etat en Droit Public, Ortak Hükümet Ajanı, Emekli T.C. Dışişleri Bakanlığı Mensubu 


Dağlık Karabağ Uyuşmazlığında Self-Determinasyon Tezlerinin Göreceliği. BÖLÜM 1

Dağlık Karabağ Uyuşmazlığında Self-Determinasyon Tezlerinin Göreceliği. BÖLÜM 1 


Av. Dr. Deniz AKÇAY, Dağlık Karabağ Uyuşmazlığı, Self-Determinasyon, Tezlerinin Göreceliği, Avrasya İncelemeleri Merkezi,
Ruhi Alagöz, Mehmet Oğuzhan Tulun, Selim Seçkin,Ermenistan, Azerbaycan,Gürcistan,Karabağ,


AVİM 
AVRASYA İNCELEMELERİ MERKEZİ 
Rapor • No: 18 • Eylül 2020 



Dağlık Karabağ Uyuşmazlığında Self-Determinasyon Tezlerinin Göreceliği 
Av. Dr. Deniz AKÇAY 
Ankara • 2020 
Avrasya İncelemeleri Merkezi 
Eylül 2020 
Ankara 
AVİM Rapor No: 18 
TERAZİ YAYINCILIK 
Terazi Yayıncılık Bas. Dağ. Dan. Eğt. Org. Mat. Kırt. Ltd. Şti. 
Abidin Daver Sok. No. 12/B Daire 4 06550 Çankaya/ANKARA 
Tel: 0 (312) 438 50 23-24 • Faks: 0 (312) 438 50 26 
E-mail: teraziyayincilik@gmail.com 
Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) 
ISBN: 978-605-69199-5-4 
YAZAR 
Av. Dr. Deniz Akçay 
EDİTÖR 
Selim Seçkin 

REDAKSİYON 
Mehmet Oğuzhan Tulun, 

TASARIM 
Ruhi Alagöz, 
BASKI 
Sonçağ Yayıncılık Matbaacılık 
İstanbul Cad. İstanbul Çarşısı No: 48/48-49 İskitler / ANKARA 
Tel: +90 312 341 36 67 
Sertifika No: 47865 
BASKI TARİHİ 
Eylül 2020 

© Avrasya İncelemeleri Merkezi - 2020 Her hakkı saklıdır. Bu yayının hiçbir bölümü izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz ya da çoğaltılamaz. 
Bu ve diğer AVİM yayınlarına ulaşmak için: www.avim.org.tr adresini ziyaret Ediniz. 

İÇİNDEKİLER 
Sunuş ............................................................................................................................................................V 
Yazar Hakkında ......................................................................................................................................VII 

Giriş 
Dağlık Karabağ İhtilafının Kısa Tarihçesi ...................................................................................1 
Dr. Turgut Kerem TUNCEL 
Dağlık Karabağ Uyuşmazlığında Self-Determinasyon Tezlerinin Göreceliği.......21 
A) Hocalı Katliamı, Birleşmiş Milletler Üyeliği, Güvenlik Konseyi Kararları........21 
1) Minsk Grubu: BM İlkelerinin Görecelileşmesi...............................................................23 
2) Minsk Grubu'nun Çözüm Arayışı: “Ortak Devlet” Formülü ve Devam Eden Görecelilik..........26 
3) BM Genel Kurulu'nun Dağlık Karabağ Sorununun Çözümüne İlişkin Çizdiği Çerçeve: 14 Mart 2008 tarihli ve 62/243 sayılı Karar ....28 
4) Minsk Grubu'nun Çözüme Yönelik Mevcut Eğilimi: 9 Mart 2019 tarihli Açıklama..................29 
B) Self-Determinasyon İlkesinin Dağlık Karabağ Uyuşmazlığında Uygulanabilirliği..................31 
1. Self-determinasyon İlkesinin Devletler Hukuku'nda Uygulanma Koşulları.......31 
1.1. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 1514 (XV) sayılı Bildirisinin Uygulanma Koşulları ve Sınırları ....32 
1.2. Self-determinasyon ve BM Genel Kurulu'nun 2625(XXV) sayılı Bildirisi .........................................34 
1.3. UAD'nin 22 Temmuz 2010 Tarihli Kosova Kararı .............................................37 
2. Dağlık Karabağ Açısından Self-Determinasyon Tezlerinin Geçerliliği......................39 
2.1. Self-Determinasyona İlişkin Koşullar.............................................................39 
2.2. Chiragov Kararı Işığında Dağlık Karabağ Hakkındaki Selfdeterminasyon Tezlerinin “Gerçekliği”..........41 
Sonuç ......................................................................................................................................44 
Kaynakça...................................................................................................................................46 

AVİM Rapor No: 18 • Eylül 2020 

SUNUŞ 
Kasım 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Aralık 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, yaklaşık kırk beş yıl süren iki bloklu Soğuk 
Savaş dönemi sona ermiş, önce tek kutuplu, kısa bir süre sonra çok kutuplu dünya düzeni olarak adlandırılan yeni bir döneme girilmiştir. Tarihte yaşanan 
en önemli ideolojik ve jeopolitik dönüşümlerden biri olan bu sürecin, yaşanan değişimlerin boyutlarına kıyasla görece istikrarlı ve çatışmasız bir şekilde 
yaşanmış olması dikkat çekicidir. Bu anlamda, Doğu Blokunun dağılması ideolojik ve siyasi bir ‘medeni boşanma’ olarak tanımlanabilir. SSCB’nin 
dağılmasının, Rusya Federasyonunun kimliğini korumasının da, bu sürecin fevkalade sonuçları düşünüldüğünde, aynı şekilde, göreceli olarak oldukça 
‘yumuşak bir geçiş’ olduğu söylenebilir. 
Bu süreçte, ‘medeni olmayan’ boşanmalar da yaşanmıştır. Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin dağılması ile bu federatif yapıyı oluşturan altı 
anayasal sosyalist cumhuriyetin ve Kosova’nın bağımsız devletler olarak ortaya çıkması sürecinde yaşanan etnik çatışma, savaş ve katliamlar, ‘medeni 
olmayan’ boşanmaların dramatik bir örneği olarak görülebilir. Eski Sovyetler Birliği’nde ise Çeçenistan (Rusya), Transdinyester (Moldova), Abhazya ile 
Güney Osetya’da (Gürcistan) ve Karabağ’da (Azerbaycan) yaşanan çatışmalar diğer örnekler olarak karşımızda durmaktadır. 
1989-1991 yıllarındaki büyük altüst oluşun bir sonucu olarak ortaya çıkan bu çatışmaların bir kısmı çözüme ulaşmışken, diğer bir kısmı halen 
süregelmektedir. Yaklaşık otuz yıldır çözüme kavuşmamış bu sorunları bir kısım yazar ‘donmuş çatışma/ihtilaf’ olarak adlandırmaktadır. Ancak bu 
adlandırmanın var olan durumu tanımlamakta yetersiz olduğu da görülmektedir. Bu çatışmalar ‘donmuş’ olmak bir yana sürekli evrilmekte, 
tarafların iddiaları şekil değiştirmekte, yeni çözüm önerileri gündeme getirilmekte ve dünya siyaseti dönüştükçe bu çatışmaların niteliği de 
farklılaşmakta, bunun bir sonucu olarak üçüncü tarafların tutumları da değişmektedir. Bu nedenle, bu çatışmalar için ‘sürüncemede kalmış 
çatışma/ihtilaf’ adlandırması günümüzde daha çok kabul görür hale gelmiştir. Ermenistan’ın mücavir alanlarıyla işgal ettiği Dağlık Karabağ (Azerbaycan) 
bölgesi böyle bir çatışmanın önde gelen örneğini oluşturmaktadır. 
1989-1991 sürecinde ortaya çıkan sürüncemede kalmış çatışmaların tümünün Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölgede yer alan ülkelerde olması Türkiye 
açısından ayrı bir önem arz etmektedir. 
Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Karabağ çatışması kapsamında ortaya çıkan ve çatışmanın farklı boyutlarını ve tarafların iddialarını şekillendiren 
temel hususlardan birisi, çatışmanın özüne dair farklılaşan iddialardır. Ermeni tarafı çatışmayı kendi kaderini tayin hakkı – self-determinasyon ilkesi 
çerçevesinde tanımlarken, Azerbaycan ülkesel bütünlük – toprak bütünlüğü ilkesine dayandırmaktadır. Bu iki ilkenin uluslararası hukuktaki temel 
ilkelerden olması, çatışmanın hukuki boyutu konusunda kavram karışıklıklarına ve fikir ayrılıklarına neden olabilmektedir. 
Avrupa Konseyinde Daimi Temsilcilik dönemimde beraber çalışmakla üstün niteliklerini yakından gözlemlediğim, Avrupa Konseyi ve bünyesinde bulunan 
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile iki ortak hükümet ajanından biri olarak atanan, değerli hukukçu Dr. Deniz 
Akçay, daha önce Ermeni Araştırmaları dergisinin altmış beşinci sayısında aynı başlıkla Türkçe, Review of Armenian Studies dergisinin kırk birinci 
sayısında “The Relativity of Self-Determination Conceptions Regarding the Nagorno-Karabakh Conflict” başlığıyla İngilizce yayınlanan, “Dağlık Karabağ 
Uyuşmazlığında Self-Determinasyon Tezlerinin Göreceliği” başlıklı çalışmasında, uluslararası anlaşmaları, mahkeme kararlarını ve 
tavsiye görüşlerini, Birleşmiş Milletler kararlarını inceleyerek, Karabağ çatışmasında kendi kaderini tayin hakkı – self-determinasyon tezinin ne ölçüde 
uygulanabilirliğini değerlendirmektedir. Bu değerlendirmenin, çatışmanın özüne dair aydınlatıcı bir çalışma olduğu kanaatindeyiz. 
Karabağ çatışmasının izini sürmeye en az iki yüz yıl öncesinden başlamak mümkündür. Son otuz yıldır çözülememiş bir çatışma olarak uluslararası 
gündeme yerleşmiştir. Bu ihtilaf, yukarıda belirtildiği üzere ‘sürüncemede kalmış’ ve otuz yılı aşkın süre boyunca farklı boyutlar edinmiştir. Bu süreçte 
sürdürülen barışçı bir çözüm sağlama görüşmelerinde maalesef arzulanan sonuç sağlanamamış, işgalin cezalandırılması bir yana, Ermenistan’ın işgali 
kalıcı bir statüye dönüştürme girişimlerine sessiz kalınmıştır. Barış görüşmelerinin sürdürülmesi sorumluluğunu üstlenen AGİT Minsk Grubunun 
çalışmalarında da değişimler gözlemlenmiştir. Karabağ ihtilafının tarihsel köklerinin ve barış süreci de dâhil olmak üzere bu ihtilaf kapsamdaki 
gelişmelerin genel hatlarıyla okuyucuya sunulması maksadıyla, elinizdeki rapora Merkezimizin kıdemli uzman analisti Dr. Turgut Kerem Tuncel’in 
kaleme aldığı “Dağlık Karabağ Sorununun Kısa Tarihçesi” başlıklı bir giriş bölümü de dâhil edilmiştir. 
Değişen küresel jeopolitik ve evrim içinde bir Avrasya oluşumu bağlamında, hem Avrupalı hem Asyalı olan ve Avrasya’nın bağlantısını oluşturan 
Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sorun ve fırsatların anlaşılmasına katkı sağlamak amacıyla Avrasya bölgesindeki gelişmeler hakkında çalışmalar yapan 
bir düşünce kuruluşu olarak, elinizdeki bu raporu, Karabağ ihtilafıyla ilgili önemli bir kaynak oluşturduğu inancıyla sunmaktan mutluluk duyuyoruz. 
Alev KILIÇ 
E. Büyükelçi 
AVİM Başkanı 
AVİM Rapor No: 18 • Eylül 2020 

Av. Dr. Deniz AKÇAY 
1982 yılında Nancy Üniversitesi’nden Devlet Doktorası (Doctorat d’Etat en Droit Public) diploması 
alan Deniz Akçay, 1986-1988 yılları arasında BNP-AK Bankası’nda hukuk müşaviri olarak görev yapmış, 1988 
yılında Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Avrupa Konseyi Nezdindeki Daimi Temsilciliği’nde uzman 
hukukçu statüsünde çalışmaya başlamıştır. 1998 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla Ortak Hükümet Ajanı 
unvanına layık görülülen Deniz Akçay, 2005 yılında Avrupa Konseyi İnsan Hakları Yönetim Komitesi’nin 
(CDDH) yardımcı başkanlığına, 2007’de de aynı Komitenin başkanlığına seçilmiştir. 
Deniz Akçay, 2010 yılında emekli olmuştur. 
Giriş 

DAĞLIK KARABAĞ İHTİLAFININ KISA TARİHÇESİ., 

Dr. Turgut Kerem TUNCEL 
Dağlık Karabağ Sorununun Tarihsel Arka Planı 

16. yüzyılın ortalarından itibaren doğuya doğru genişlemeye başlayan Moskova Çarlığı, 1721’de Rusya İmparatorluğu adını almıştır.1 Rusya 
İmparatorluğu, 18. yüzyılın sonlarında Kafkasya’ya doğru yayılmaya başlamış, Gürcistan’ı ilhak ettikten sonra, güneye doğru ilerleyişini sürdürmüştür. 1804 
yılında başlayan Rus-İran Savaşı devam ederken, 1805 yılında Karabağ Hanlığı, Rusya İmparatorluğu’nun himayesine girmiştir. 1813’de Rus-İran 
Savaşı’nı sonlandıran Gülistan Anlaşması imzalanmış, böylece İrevan ve Nahçıvan hanlıkları haricindeki kuzeydeki etnik Azerbaycan topraklarıyla (İng. 
Ethnic Azerbaijani territory) birlikte Karabağ Hanlığı Rusya İmparatorluğu’nun topraklarına katılmıştır. Rusya İmparatorluğu’nda yaşanan 
kargaşalı dönemden yararlanarak kaybettiği toprakları geri almak niyetindeki İran, 1826 yılında Rusya İmparatorluğu’yla yeniden savaşa girişse de bu savaşı 
da kaybetmiş ve 1828 yılında iki devlet arasında İrevan ve Nahçıvan hanlıklarının da Rusya İmparatorluğu topraklarına dâhil edildiği Türkmençay 
Anlaşması imzalanmıştır. Böylece etnik Azerbaycan toprakları Rusya İmparatorluğu hâkimiyetindeki ‘Kuzey Azerbaycan’ ve İran hâkimiyetindeki 
‘Güney Azerbaycan’ olarak ikiye bölünmüştür. 
Dr. Turgut Kerem TUNCEL 
1828 Türkmençay Anlaşması, İran içinde yaşayan Ermenilerin Rusya İmparatorluğu sınırlarına dâhil olan Güney Kafkasya’ya göçlerinin önünü 
açmıştır. Bunu, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra imzalanan Edirne Anlaşması ile Osmanlı Ermenilerinin Güney Kafkasya’ya göçleri izlemiştir. 
1828-1830 yıllarında Güney Kafkasya’ya, 18.000’i Karabağ Hanlığı topraklarına olmak üzere, 130.000 Ermeni’nin göç ettiği varsayılmaktadır. 
Bundan sonraki on yılda, yani 1830-1840 yıllarında, ise en az 84.000 Ermeni’nin bölgeye geldiği düşünülmektedir. Bu rakam bazı kaynaklarda 
200.000’e kadar çıkabilmektedir. 1853-1856 Kırım Savaşı ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı da bölgeye yönelen Ermeni göçlerinin arttığı dönemler 
olmuştur. 1896-1908 yılları arasında da 300.000’den fazla Ermeni’nin bölgeye yerleştirildiğini gösteren belgeler mevcuttur. Aynı dönemde aksi yönde, yani 
Rusya İmparatorluğu’nun hâkimiyetine giren topraklardan İran ve Osmanlı topraklarına doğru Azerbaycanlıların göçleri olduğu da bilinmektedir. Bir başka 
deyişle, 1828 yılından 20. yüzyılın ilk yıllarına kadar geçen süre zarfında bir yandan Güney Kafkasya’ya Ermenilerin büyük çaplı göçleri yaşanırken, diğer 
yandan Azerbaycanlıların bu bölgenin dışına doğru hareketleri söz konusu olmuştur. 
Bu nüfus hareketleri neticesinde, 1823 yılında Dağlık Karabağ’da %9 olan Ermeni nüfus oranı 1880 yılında %53 seviyesine çıktığı, Karabağ genelinde 
ise, 1917 yılında, nüfusun %57’sinin Azerbaycanlılar, %41’inin Ermeniler tarafından teşkil edildiği belirtilmektedir. Farklı kaynaklarda verilen nüfus 
oranlarının mutlak anlamda doğru olmayabileceği akla gelse bile, kesin olan şey içeri doğru (Ermenilerin Güney Kafkasya’ya göçleri) ve dışarı doğru 
(Azerbaycanlıların Kafkasya’dan göçleri) yaşanan nüfus hareketlerinin bölgedeki etno-demografik dengeyi ciddi şekilde değiştirmiş olduğudur. Bunun 
yanında, Kafkasya’yı ilhak eden Rusların, bu bölgede İran ve Osmanlı ile tarihi, dini ve etnik bağları nedeniyle güvenilmez unsurlar olarak gördükleri 
Azerbaycanlılara karşı daha güvenilir bir unsur olarak addettikleri Ermenilere yönelik kayırmacı bir politika sergilemeleri, bölgedeki etnik gruplar arasındaki 
sosyo-ekonomik ve siyasi dengelerin Ermeniler lehine değişmesi sonucunu da doğurmuştur.2 
1804-1828 sürecinde etnik Azerbaycan topraklarının ikiye bölünmesi, Güney Kafkasya’ya yönelen Ermeni ve Güney Kafkasya dışına doğru yaşanan 
Azerbaycanlıların göçleri ve Rusya İmparatorluğu’nun politikaları bölgedeki sosyo-ekonomik ve siyasi dengeleri bozmuştur. Bu gelişmeler günümüzde otuz 
yılı aşkın süredir devam eden Dağlık Karabağ sorununun arka tarihsel arka planını oluşturan tarihsel olgulardır. 
20. Yüzyıl Başlarında Güney Kafkasya’da Etno-Teritoryal Mücadele Güney Kafkasya’da Azerbaycanlılar ve Ermeniler arasındaki ilk büyük etnik 
çatışma 1905 yılında, 19. yüzyılın sonlarına doğru petrol endüstrisinin gelişmesi sonucu önemli bir merkez haline gelen Bakü’de ve Karabağ’ın Şuşa 
kentinde yaşanmıştır. Erivan, Gence ve Nahçıvan’da da benzer çatışmalar meydana gelmiştir. Bu olayların neden ve sonuçları hakkında farklı yorumlar 
söz konusudur. Ermeni Devrimci Federasyonu-Taşnaksutyun’un (ARFTaşnaksutyun) Azerbaycanlılara saldırılarının olayları başlattığı ve bu olaylar 
neticesinde 10.000 civarında Azerbaycanlının hayatını kaybettiğini belirten araştırmacılar vardır. Ermeni yanlısı yazarlar ise olayların Azerbaycanlıların 
saldırıları ve Ermenilerin bu saldırılara karşılık vermesi nedeniyle ortaya çıktığını iddia etmektedir.3 
Bundan on üç yıl sonra, 1918 yılının Mart ve Eylül ayları arasında, yine Bakü başta olmak üzere çeşitli bölgelerde Azerbaycanlılar ve Ermeniler arasında 
önemli kayıpların yaşandığı etnik çatışma ve katliamlar meydana gelmiştir. Aynı yılın 28 Mayıs’ında Azerbaycan ve Ermenistan bağımsızlıklarını ilan 
etmişler ve bunu takiben ‘sınır anlaşmazlıkları’ nedeniyle özellikle Erivan, Karabağ, Nahçıvan, Zengezur’da çatışmalar yaşanmıştır. ARF-Taşnaksutyun 
önderliğindeki Ermeni birlikleri sınırları belli olmayan Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti’ne nüfusu Ermenilerden oluşan bir ülke oluşturmak üzere 
buralardaki Azerbaycanlı nüfusun temizlenmesine yönelik, yani etnik temizlik kastıyla, silahlı faaliyetlerde bulunmuşlardır. 
1918 yılının sonlarında İngilizler bölgede hâkim hale gelmiştir. İngilizlerin büyük ölçüde Rusların 19. yüzyıldaki politikalarına benzeyen, ancak bunlardan 
farklı olarak Azerbaycanlıları gözeten politikalarına rağmen, Ermeniler bu dönemde de, özellikle Karabağ, Nahçıvan ve Zengezur’da Azerbaycanlılara 
karşı saldırılarına devam etmiştir. Bu dönem, Kızıl Ordu’nun 1920 yılında Kafkasya’yı işgal etmesinden sonra ARF-Taşnaksutyun’un Zengezur’da kalan 
son unsurlarını da yok ettiği 1921 yılına kadar devam etmiştir.4 
Büyük oranda Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti’nde iktidarda olan ARF-Taşnaksutyun’un nüfusu Ermenilerden oluşan homojen bir Ermenistan ülkesi 
oluşturma maksadıyla Azerbaycanlılara karşı giriştiği etnik temizlik kampanyasının bir sonucu olan bu çatışmalar, farklı şartların hâkim olduğu 
farklı bir tarihsel dönem içinde yaşanmış olsa da, günümüzde halen devam eden Dağlık Karabağ sorununun öncülü olan bir tarihsel dönem olarak 
düşünülebilir. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

1 Dağlık Karabağ ihtilafının özet tarihçesinin sunulduğu bu metinde, başlıca olayların kronolojisi çıkartılırken, çok sayıda çevrimiçi haber, yorum ve 
analiz portalı, AGİT Minsk Grubu resmi websitesi ve Azerbaycan ile Ermenistan’ın ilgili devlet kurumlarının websitelerinden faydalanılmıştır. 
Bunun yanında, temel olarak şu kaynaklar kullanılmıştır: Cavid Abdullahzade, Hukuki Yönleriyle Dağlık Karabağ Sorunu (Ankara: Adalet Yayınevi, 2014); 
Svante E. Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, Report no. 46 (Uppsala, Department of East European Studies Uppsala University, 1999), 
https://is.muni.cz/el/1423/podzim2012/MVZ208/um/35586974/Cornell_The_NagornoKarabakh_Conflict.pdf; 
Thomas de Waal, Black Garden: Armenia and Azerbaijan through Peace and War (New York ve Londra: New York University Press, 2013). 
Philip Remler, Chained to the Caucasus: Peacemaking in Karabakh, 1987-2012 (New York: International Peace Institute, 2016). 
Metinde, çok sayıda dipnottan kaçınmak maksadıyla, olayların kronolojisi çıkartılırken faydalanılan çevrimiçi portallara, AGİT Minsk 
Grubu resmi websitesine ve devlet kurumlarının websitelerine atıf yapılmamış, yalnızca yukarıda başlıkları anılan kaynaklara referans verilmiştir. 
2 Abdullahzade, Hukuki Yönleriyle Dağlık Karabağ Sorunu, 26-42; Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 5-6. 
3 Abdullahzade, Hukuki Yönleriyle Dağlık Karabağ Sorunu, 44; Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 6; 
4 Abdullahzade, Hukuki Yönleriyle Dağlık Karabağ Sorunu, 45-52; Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 6-8. 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***