19 Ocak 2020 Pazar

ORGENERALLER’E AÇIK MEKTUP

ORGENERALLER’E AÇIK MEKTUP



23 Aralık 2013 Pazartesi
E.Tümg.Ali İhsan GÜRCİHAN: 

Sizlerin de sadakat duymanız gereken, vefat eden Komutanımız Teoman KOMAN'a dinden, imandan nasibini almamış Bakan denen bir adamın "Hesap vermeden öldü" sözleride mi sizlerin vicdanını sızlatmamış tır. E.Tümg.Ali İhsan GÜRCİHAN

Doğrusu o sözler benim vicdanımı acıttı, ruhumda fırtınalar koparmıştır.
Umarım o malum dinden, imandan, nasip almamış bakan denilen adam için hesap vermeden öldü demeyiz.
Bu hesapların sorulmasını, hem de acı acı sorulmasını yürekten istiyorum.

Karikatürize etmek gibi olacak, ancak kafası basmayanlar için benzetme yapayım.
Hapiste öldürülenler, onurları ayaklar altına alınanlar kahpe Bizans filmlerindeki Tarkanlar, Karaoğlanlardır.
Onlar ömürleri savaş meydanlarında, çatışmalarda geçmiş yiğitlerdir.
Ülkenin ne kadar netameli, ne kadar belalı işleri varsa onlar orada oldular.
Onlar Türk milletinin içinden çıkmış kendini ona feda etmiş, şerefli fedailerdir.
Onları bu duruma sokanlar ise kahpe Bizansın hainleri, işbirlikçileri filmlerdeki tabirle çaşıtlarıdır.

Tekfurun adamları, bozgunculardır.

Ve emin olun hepsinin de soyu, geçmişi kahpe Bizans örneğindeki gibi karışıktır.

Bu insanları yatak odasında para sayma makinası bulunduran, ayakkabı kutulu, parfüm kokan, pembe yanaklı, şunun bunun adamı, müridi olan, mürtecilerle bir kıyaslayın lütfen.

Oraj POYRAZ

E.Tümg.Ali İhsan GÜRCİHAN: ORGENERALLER'E AÇIK MEKTUP

Emekli bir General olarak özellikle Orgeneral ve Oramirallere açık mektubumdur.
AKP ve Cemaat odaklı son gelişmeleri bir kamu görevlisi ya da en azından bir vatandaş olarak sizlerin de takip ettiğini düşünüyor ya da öyle sanıyorum.

MGK'dan sızan dokümanlar, dershaneler üzerinden başlayan tartışmalar, rüşvet ve yolsuzlukla ilgili son operasyon, bu Ülke'de on yılı aşkın bir süredir yapılan tüm demokrasi dışı uygulama ve pislikleri, çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Yıllardır ifade etmeye ve duyurmaya çalıştığımız gibi;

Cumhuriyet'le hesaplaşma ortak amacı ile AKP ve Cemaat'in çok yakın zamana kadar sıkı bir dayanışma ve işbirliği içerisinde bulundukları,
Güvenlik ve İstihbarat birimleri ile Yargı içerisinde özel yapılanmalara giderek bu özel kadroları paylaştıkları,
Amaçlarına ulaşmak için Adalet, Hak, Hukuk tanımaksızın muhalefet eden insanları vicdansızca karaladıkları,
Bugün meşruluğu her açıdan tartışılması gereken çıkar ve rüşvete dayalı bir hükümranlık yarattıkları,
Asker Vesayetini gerekçe göstererek Cumhuriyet'e sahip çıkan TSK'ni, sahte demokrasi söylem ve yaklaşımları ile yıprattıkları,

Ergenekon, Balyoz ve benzeri bir çok özel dava ile küçük doğrular üzerinden, düzmece özel senaryolar yaratarak Komutanlarımızı,Arkadaşlarımızı yıllardır hapislerde tuttukları ve tutmaya da devam ettikleri, birçok genç ve idealist arkadaşımızın ise gelecek-lerini kararttıkları, AKP ve Cemaat sürtüşmesi sonucu tüm açıklığı ile ortaya çıkmış ve bugüne kadar iddia ettiğimiz demokrasi ve hukuk dışı yaklaşımlar kanıtlanmıştır.

General ve Amiral arkadaşlar kısacası ;

Kendi düzenlerini kurmak ve devam ettirmek adına, Komutanlarımız ve Arkadaşlarımız vicdan ve hukukla ilgisi olmayan keyfi bir şekilde yargılanarak kişisel ve ailevi olarak mağdur edildikleri gibi Türk Silahlı Kuvvetleri'nin de kurumsal itibarı hafife alınmıştır.

Kendisi de işin en başından itibaren Aile'ce haksızlığa uğrayan ve o zaman için kimsenin ilgilenmediği bir emekli olarak sesimiz ancak bu kadar çıkabilmekte, ne yazık ki kamuoyunda istenen etkiyi de yaratmamaktadır.

Her kesim ve Kurumun, mensupları adına haksızlıkları dile getirdiği bir ortamda, merak ediyorum sizlerin Komutanlarımız ve Arkadaşlarımızın uğradığı bu demokrasi dışı haksızlık için bireysel sorumluluk anlamında söyleyeceği hiçbir şey yok mudur?

Sizlerin de sadakat duymanız gereken, vefat eden Komutanımız Teoman KOMAN'a dinden, imandan nasibini almamış Bakan denen bir adamın "Hesap vermeden öldü" sözleri de mi sizlerin vicdanını sızlatmamıştır.

Hizmette iken şartsız ve sonsuz itaat gösterdiğiniz için, emsalleriniz arasından sizleri tercih eden, sizleri o rütbe ve makamlara getiren Komutanlarınızın suçlu olduğuna yoksa sizlerde mi inanıyorsunuz?

Eğer, inanmıyorsanız, bu keyfilik ve haksızlık karşısında insani yaklaşım, düşünce ve değerlendirmenizi Demokratik bir şekilde açıkça kamuoyuna ifade ederek sıkıntı yaşayan bu insanlar için en azından sadakatinizi göstermenizi bekliyoruz.

Bütün pislik uygulamaların ortaya birer birer çıktığı bu ortamda bile eğer söyleyecek tek kelimeniz yok ise işte o zaman düşünmek ve sizlerin sadakatini sorgulamak gerekir.

Hiç düşündünüz mü ve gerçekten kendinizi hiç sorguladınız mı?

Bizlere her açıdan emeği geçen bu Komutanlarımız, neden beraber darbe yapacakları adamları değil de, bu üst düzey görevler için sizler gibi İktidar'ın da sonsuz güvenini kazanacak Generaller'i tercih edip terfi ettirdiler.
Bu ne çelişkidir ki ;

Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanı olarak sözüm ona darbe için hazırlık yapacaksın ama darbede görev alacakları emekli edip sonra da hep beraber ceza evinde yatacaksın, bu işle ilgisi olmayan General ve Amiralleri ise üst rütbe ve makamlara yükselterek bugünlerin Komuta Kademesini oluşturacaksın.

Suçlamaların tutarsızlığını ve asılsızlığını, tek başına dahi zayıflatması ve çürütmesi gereken, bir gerçek.

Ancak anlamak mümkün değil..
Sizleri de, yapılan bu yargılamadaki mantığı da…

17 Aralık 2013

http://orajpoyraz.blogspot.com/2013/12/10-etumgali-ihsan-gurcihan.html


***

ATATÜRK’ÜN BAĞIMSIZLIK HAREKETLERİNDEKİ ÖNCÜLÜĞÜ

ATATÜRK’ÜN BAĞIMSIZLIK HAREKETLERİNDEKİ ÖNCÜLÜĞÜ


Ayten DİRİER
mardintoplumsaldayanisma@hotmail.com
20 Mayıs 2014 
Salı 07:16 


1- BAĞIMSIZLIĞIN ANLAMI

Siyasî bağımsızlık, devletin Devletler Hukuku tarafından kendisine tanıdığı bir milletlerarası yetkidir. Bağımsız devlet, diğer devletlerle olan ilişkilerinde,

Devletler hukukunun tanıdığı bu yetkileri serbestçe kullanır ve milletlerarası yükümlülükleri de serbestçe yerine getirir.

Devletler hukukuna göre bağımsızlık, diğer bir devlete veya milletlerarası bir
kuruluşa bağlı olmamak demektir.

2-ATATÜRK’E GÖRE BAĞIMSIZLIK

Umutsuzluğun en koyu karanlığına düşen Türk milleti için tek umut ışığı, geniş ve şerefli tarihinden aldığı bağımsız yaşama bilinci ve azmi idi. Bu nedenle kurtuluş parolası “Ya İstiklâl, Ya Ölüm!” oldu.

Yıllar öncesinden;

“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,

Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?”
diye haykıran vatan şairi Namık Kemal’e, Mustafa Kemal şöyle karşılık veriyordu:

“Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,

Bulunur elbet kurtaracak bahtı kara maderini.”

Nitekim Amasya Genelgesi’nden itibaren, Sivas ve Erzurum Kongreleri’nin kararı ve Ankara’da kurulan T.B.M.M’nin hedefi hür ve bağımsız yaşamayı gerçekleştirme ve bu yolda düşmanlara karşı savaşmak idi. Kurtuluş Savaşı, hürriyete ve bağımsızlığa derin bir aşkı olan milletin şahlanması, zulûm ve baskıya, haksızlığa karşı direnmesidir. Millî egemenliğe dayalı, kayıtsız şartsız bağımsız yeni Türk Devleti’nin kurulması ve onurlu bir millet olarak insanlık ailesi içinde yaşaması yeni kurulan devletin temel politikası olmuştur. Kurtuluş Savaşını izleyen yıllarda, yeni devletin diğer devletlerle olan ilişkilerinde siyasî bağımsızlığa verilen önem; politik tutumun özünü, temelini oluşturmuştur.

Atatürk, Türk milletinin bağımsızlığına özel bir değer vermiş, esir yaşamaktansa, mahvolmanın daha iyi olacağını, tanınmış parolası ile bütün dünyaya ilan etmiştir:

“Türk’ün haysiyet ve şerefi çok yüksek ve büyüktür. Öyle bir millet esir yaşamaktansa, mahvolsun daha iyidir. Bunun için, YA İSTİKLÂL, YA ÖLÜM!”

“Ne kadar zengin ve müreffeh (gönençli) olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olmaktan yüksek bir davranışa layık olamaz.”

Sanki çağlar ötesinden, MÖ.44’te “Türkü Türke kırdırarak” egemenlik altına almaya çalışan Çinlilerin, bağlaşığı Hunlarla yüzbine ulaşan orduyla bir kalede kıstırdıkları Hun hükümdarı Çi-Çi Yabgu ve yanındaki 1518 kişi dirilmiş, esarete karşı haykırıyordu:

“Boyun eğmeyeceğiz. Çünkü bu, şan ve şerefle yaşamış olan ecdadımıza karşı büyük bir ihanet olur. Atalarımız, bizlere geniş ülkelerle birlikte hürriyet ve istiklâli de emanet ettiler. Savaşçı ve süvari hayatımız sayesinde yabancıları titreten bir millet olduk. Korumakla vazifeli bulunduğumuz bütün bu emanetleri, adi bir ömür uğruna fedâ edemeyiz. Hepimizin bildiği gibi savaşta erlerin kaderi ölümdür. Biz ölsek de kahramanlığımızın şanı yaşayacak. Çocuklarımız ve torunlarımız diğer kavimlerin efendisi olacaktır”.

Bağımsızlıktan yoksun bir milletin uygar devletler topluluğunda yaşayamayacağını, yaşamaya hakkı olmadığını büyük Nutuk’ta veciz bir şekilde belirten Atatürk, böyle bir olgu karşısında Türk halkının durumunu şöyle dile getirmiştir:

“Türkiye halkı asırlardan beri hür ve müstakil yaşamış ve istiklâli, yaşamak için şart saymış bir milletin kahraman evlatlarıdır. Bu millet istiklâlsiz yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.”

Atatürk bir diğer konuşmasında da Türk devleti’nin bağımsızlığına verilen önemi açıklayarak, ebedî niteliğini değerlendirmiştir:

“Türkiye Devleti’nin istiklâli kutsaldır. O ebediyen güvenilir ellerde olmalı ve korunmalıdır.”

*Atatürk bağımsızlıktan tam bağımsızlık, kısıntısız, kayıtsız ve şartsız bağımsızlık anlamaktadır:

“Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir.” (1921

“Tam istiklâl denildiği zaman, gerçekten siyasî, malî, ekonomik, adlî, askerî ve kültürel gibi her sahada tam istiklâl ve tam serbesti demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde istiklâlden mahrumiyet, millet ve memleketin tam manasıyla bütün istiklâlden mahrumiyeti demektir.”(1922)
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” (1923)

“Ekonomik açıdan zayıf olan bir ulus yoksulluktan kurtulamaz. Güçlü bir uygarlığa, refaha ve mutluluğa kavuşamaz; sosyal ve siyasi hastalıklardan yakasını kurtaramaz.” (1924)

“Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine özgü bir siyasi fikre sahip olmak, seçtiği dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve özgürlüğüne sahiptir. Kimsenin vicdanına ve düşüncesine engel olunamaz.” (1925)

“Din bir vicdan işidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünce ve düşünmeye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya özen gösteriyor, eyleme dönüşen, tasarruftan sakınıyoruz.” (1925)

“Kadınlarımız da bizim gibi kavrayışlı ve düşünceli insanlardır. Onlara ahlaka ait kutsal kavramları telkin etmek, milli ahlakımızı anlatmak ve onların beyinlerini nur ile temizlemekle donatmak esası üzerinde bulunduktan sonra fazla bencilliğe gerek duyulmaz.” (1925)

“Bağımsızlığını, varlığını emin görmek isteyen ulusların önüne hiçbir yasal sınır çekilemez.”

"Bütün işleri Avrupa'nın emellerine göre yürütmek, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi bir takım zihniyetler açılımı bulundu. Halbuki hangi bağımsızlık vardır ki yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin. Tarih böyle bir hadise kaydetmemiştir."

Kendi çıkarları için kan döken, insan ve insanlık duygusunu yok sayan emperyalistlerin ezdiği uluslar için düşüncelerini, 1933 Martında bir gece sabaha karşı Mısır Elçiliğinde konukluktan ayrılırken elçiye şöyle açıklayarak, geleceğin müjdesini verir:

“Doğudan doğacak olan güneşe bakınız. Bugün güneşin ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün Doğu uluslarının da uyanışlarını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşacak olan çok kardeş ulus vardır. Onların yeniden doğuşu, kuşkusuz ki ilerlemeye ve gönence yönelik olarak görülecektir. Bu uluslar bütün güçlüklere ve bütün engellere karşın galip çıkacaklar ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerine uluslar arasında hiçbir renk, din ve ırk ayrımı gözetmeyen ye işbirliği egemen olacaktır. Size bu sözleri söyleyen Cumhurbaşkanı değil, sadece Türk Ulusunun bir bireyi olarak Mustafa Kemal’dir. Buna özellikle dikkatinizi çekerim”

3-ATATÜRK’ÜN BAĞIMSIZLIK HAREKETLERİNDEKİ ÖNCÜLÜĞÜ

Emperyalizme karşı ilk bağımsızlık hareketini XVIII. Yüzyılda başlatan Amerikalıların ardından, böyle güçlü bir hareketi XX. Yüzyılda M.Kemal Atatürk başlatmıştır. Türk Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla sonuçlanması, emperyalizmin pençesinde inim inim inleyen esir milletlere umut ışığı olmuş, Asya’dan Afrika’ya bu uğurda savaşanlara bayrak olmuştur. Fransızlara karşı savaşan Cezayirli askerlerin göğüs cebinde Atatürk’ün kalpaklı resmi, Asya’da, Güney ve Orta Amerika’da adı dillerde esin kaynağı olmuştur. Esir milletler sadece kurtuluş savaşlarında değil, çağdaşlaşma hareketlerinde de onu örnek aldılar.

19l9’da devletlerarası sorunları çözmek ve barışı sağlamak amacıyla kurulan Milletler Cemiyeti’ne 1939 yılına kadar 60 ülke üye olurken, günümüzde Birleşmiş Milletlere üye 191 devlet bulunmaktadır. Milletler Cemiyeti’ne ilk davetli(6 Temmuz 1932'de üyeliğe davet etmiş, 9 Temmuz'da TBMM giriş davetini onaylamış ve 18 Temmuz 1932'de resmen üye) onurunu taşıyan Modern Türkiye’nin kurucusu Atatürk’ün bağımsızlık hareketlerindeki öncülüğünü düşmanı ve onu örnek alan liderlerin ağzından dillendirelim:

*1922'de Türk ordularının zaferi neticesi Anadolu'daki emelleri gerçekleşmeyen İngiltere'nin Türk düşmanı olarak bilinen Başbakanı D.Lloyd George, Parlamento'da kendisine yöneltilen suçlama ve tenkitleri şöyle cevaplandırmıştır: 
"Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki o büyük dahi çağımızda Türk Milleti'ne nasip oldu. Mustafa Kemal'in dehasına karşı elden ne gelirdi."

* Aristide Briand - Fransız Başbakanı, 1921 

"Dağ başındaki haydutlar diye isimlendirdiğiniz kahraman Mustafa Kemal ve O'nun tüm askerleri burada olsalardı, teker teker hepsinin heykellerini dikerdik. Böylesine kahramanla andlaşma imzalamaktan gurur duyuyorum." 

* Sir Charles Townshend - İngiliz Generali, 1922 
"Ben şimdiye kadar on beş hükümdar ve cumhurbaşkanı ile özel ve resmi konuşmalar yaptım. Bu geceki kadar ezildiğimi hatırlamıyorum. Mustafa Kemal'de büyük bir ruh kudretinin esrarı var." 

* Ernest Hemingway - Amerikalı Romancı, Yazar, 1922 
"Marmara kıyısındaki sıcak, toz toprak içinde, eciş bücüş yollu ikinci sınıf kıyı kasabası Mudanya'da, Batı ile Doğu karşı karşıya geldiler. İsmet Paşa'yla görüşecek Müttefik generallerini taşıyan İngiliz sancak gemisi Iron Duke'ın kül rengi öldürücü kulelerine rağmen, Batılılar buraya barış dilenmeye geliyordu; yoksa barış istemeye, ya da şartlarını dikte ettirmeye değil... Bu görüşmeler, Avrupa'nın Asya üzerindeki egemenliğinin sonunu gösteriyor. Çünkü Mustafa Kemal, herkesin bildiği gibi, Yunanlıları silip süpürmüştü." 
* Claude Farrere - Fransız Yazar ve Diplomat, 1930 
"Sevr'den sonra Türkiye'nin öldüğünü sanmıştım. Ama Türkiye yaşıyor; hem, Mustafa Kemal başına geçeli beri öylesine canlı yaşıyor ki; bir Lloyd George'un bütün çabaları, bütün imkânları, sağduyuya meydan okuyan bu şiddetli yaşama isteğinin karşısında erimekten başka bir şey yapamıyor..." 
Edouard Herriot - Fransa Başbakanı, 1933 
" Paşa, size nasıl hayran olmayayım? Ben Fransa'da laik bir hükümet kurmuştum. Bu hükümeti Papa'nın Paris'teki temsilcisinin yardımı ile papazlar devirdi. Sizse bir Halifeyi kovdunuz ve gerçek anlamıyla laik bir devlet kurdunuz. Siz, bu taassup içinde laikliği bu topluma nasıl kabul ettirdiniz? Dehanızın büyük eseri laik bir Türkiye yaratmak olmuştur." 
* Eleftherios Venizelos - Yunanistan Başbakanı, 1933 
"Bir ulusun hayatında bu kadar az sürede bu denli kökten değişiklik pek seyrek gerçekleşir... Bu olağanüstü işleri yapanlar, hiç kuşkusuz kelimenin tam anlamıyla büyük adam niteliğine hak kazanmışlardır. Ve bundan dolayı Türkiye övünebilir." 
* EL-EYYAM Gazetesi, Şam- 1938
"Atatürk'ün ölümü yalnız Türk Milleti için değil, onun örneğine çok muhtaç olan bütün Doğu milletleri için en büyük kayıptır.” 

Elifba Gazetesi, Şam- 1938

"Vatanını muhakkak bir parçalanmaktan kurtararak gemisini güvenilir bir limana götürdükten sonra milletinden bir taht istemedi. O, kelimenin bütün anlamıyla bir insan, eşsiz bir dahi, kahraman bir asker ve siyaset adamı idi. Hayatını milleti'nin mutluluğuna adadı, bu uğurda genç yaşda hayata gözlerini kapadı.” 
İzvestia Gazetesi, Moskova, 1938
”Adı, Türk Milleti'nin millî kurtuluş savaşında ve Türkiye'nin siyasi alanda yeniden örgütlenmesine gayet sıkı bir surette bağlı olan Kemal Atatürk'ün ölümü gerek Türkiye için, gerekse bütün dostları için derinliği ölçülmez bir kayıptır. Türk Milleti'nin en samimi dostları arasında bulunan Sovyetler, zamanımızın bu örneksiz devlet adamının öneminden dolayı derin bir acı içindedirler.” 
* Uluslararası Kadınlar Birliği Delegesi, Prenses Aleksandrina
”Atatürk, dünya üzerinde yeni bir devir açmış bir insandır. Ben, O'nun Türk kadınlarına hak vererek ve bir ülkede anayı, yakışır olduğu yüceliğe eriştirerek Batı'ya ders verdiğini nasıl unuturum.” 
* Arriba Gazetesi, Portekiz, 1938 
”Atatürk, başı dumanlı doruklarda yüce bir dağ tepesidir. Siz O'na yaklaştıkça o yükselir ve aranızdaki mesafe sonsuza değin aynı kalır. Devirlerinde büyük gözüken, zamanla küçülen benzerlerinden farkı budur ve böyle kalacaktır.” 
* El-Mısri Gazetesi, Mısır, 11 Kasım 1938
”Uzun bir yol aşılmış, yüce bir eser ortaya konmuş, bir çok zaferler elde edilmiştir. Bütün bunlar Atatürk'ün eseridir. Atatürk'ün yaptıkları insanoğlunun kolay kolay yapabileceği şeylerden değildir. O; büsbütün başka bir insandı.”
* Eski Ujsag. Macar
” Yüzyılımızda, 'olmayacak hiçbir şey yoktur' şeklindeki tarihi gerçeği ispatlayan ilk adam olmuştur.”
* An Nahar, Beyrut 
”Dünyanın çok nadir yetiştirdiği dahilerdendir. Dünya tarihinin gidişini değiştirmiştir.” 
* The Japan Chronicle, Kobe
”Yüzyıldanberi Küçük Asya'nın çıkardığı en büyük lider.” 
* Franklin Roosevelt - ABD Başkanı, 1938 
"Beyaz Saray'daki görevim tamamlanınca ilk yapmak istediğim şey, zamanımızın bu en dikkate değer şahsiyetini ülkesinde ziyaret etmekti. Kader buna izin vermedi... Bu çapta insanlar dünyaya sık gelmezler." 
* Bayan Sucheta KRIPALANI, Hint Parlamento Heyeti Başkanı
”Atatürk, yalnız Türk Milleti'nin değil, özgürlüğü uğruna savaşan bütün milletler önderiydi. O'nun direktifleri altında siz bağımsızlığınıza kavuştunuz. Biz de o yoldan yürüyerek özgürlüğümüze kavuştuk.”
* Fransız, Berthe Georges-Gaulis“Denilebilir ki onsuz, İslâm alemi yolunu bulabilmek için elli yıl daha bekleyecekti.” 
* Fransız Gazetesi Sanerwin
”Atatürk öldü. Barış kubbesinin Doğu sütunu yıkıldı. Artık evrende barışı kimse garanti edemez. Nitekim Avrupalı devlet adamları; O'nun 1930'da yaptığı uyarı ve tavsiyeleri dinlememiş ve dünyayı 1939 yılında ikinci büyük savaş felâketinin içine sürüklemişlerdir.” 
* L'Illustration, Fransa
”Tarih çok büyükler gördü. İskenderler'i, Napolyon'ları, Washington'ları gördü. Fakat yirminci yüzyılda büyüklük rekorunu Atatürk, bu Türk oğlu Türk kırdı.”
* National Tidence Gazetesi, Danimarka, 11 Kasım 1938
”Atatürk, yirminci yüzyılın en büyük mucizesidir.”
* Libre Belgique Gazetesi
”Türkiye'nin uluslararası ünü, prestij ve otoritesi durmaksızın yükselmiştir. 
Milletine bu kadar az zamanda bu ölçüde hizmet edebilen tek devlet adamı Atatürk'tür.”
* Alman Askeri Dergisi Vissen Und Vehr
”Bir yenilginin uçurumuna düştüğü halde, ilkin neticesiz sanılan İstiklâl Mücadelesini yapan Türk Milleti, önünde saygıyla eğilmeden bu satırlara son veremez. 
Zafer neşesiyle kendinden geçmiş bir diplomasinin kararını 'hayır' diyerek yırtmak ve yüzlerine fırlatmak örneğini biz Almanlar, Türklere borçluyuz.” 
* Tahran Gazetesi, İran, 1939 
“İslam dünyasının büyük insan yetiştirme gücünü yitirdiğini öne sürenler, Atatürk'ü hatırlamalı ve utanmalıdırlar.” 
* Muhammet Ali Cinnah-Kaidiâzam, Pakistan Cumhurbaşkanı, 1954 
”O, Türkiye'yi kurmakla bütün dünya uluslarına Müslümanların seslerini duyuracak kudrette olduğunu ispat etti. Kemal Atatürk'ün ölümüyle Müslüman dünyası en büyük kahramanını kaybetmiştir. Atatürk gibi bir önder önlerinde bir ilham kaynağı olarak dikildiği halde Hind Müslümanları bugünkü durumlarına hâlâ razı olacaklar mı? 
* Tchang Yang Yee Pan Gazetesi, Çin, 1958
”Eğer tarih bir kalbe sahip olsaydı, Mustafa Kemal'i mutlaka kıskanırdı. 
Atatürk, bütün Asya kıtasının Ata'sıdır.”
* Muhammed İkbal - Pakistan Milli Şairi, 1958 
"Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken O'nun bakışıyla cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik." 
* Muhammed Eyüp Han - Pakistan Devlet Başkanı, 1963 
"Kemal Atatürk yalnız bu yüzyılın en büyük liderlerinden biri değildir. Biz Pakistan'da Onu, gelmiş geçmiş bütün çağların en büyük adamlarından biri olarak görüyoruz. O, yalnız sizin ulusunuzun sevgili önderi değildir. Dünyadaki bütün Müslümanlar gözlerini sevgi ve hayranlık duygularıyla Ona çevirmişlerdir." 
* Jawaharlal Nehru - Hindistan Başkanı, 1963 
"Kemal Atatürk veya bizim Onu o zamanlar tanıdığımız ismiyle Kemal Paşa, gençlik günlerimde benim kahramanımdı. Büyük devrimlerini okuduğum zaman çok duygulandım. Türkiye'yi modernleştirme yolunda Atatürk'ün giriştiği genel çabayı büyük bir takdirle karşıladım. O'nun dinamizmi, yılmaz ve yorulmak bilmezliği insanda büyük bir etki yaratıyor. O, Doğu'da modern çağın yapıcılarından biridir. Onun en büyük hayranları arasında bulunmakta devam ediyor."
* Ben Gurion, İsrail Başbakanı, 1963) 
“Mustafa Kemal Atatürk, kuşkusuz 20. yüzyılda dünya savaşından önce yetişen en büyük devlet adamlarından biri, hiçbir millete nasip olmayan cesur ve büyük bir inkılâpçı olmuştur.' 
* Habib BURGİBA, Tunus Devlet Başkanı, 1965
Sakarya Savaşı, Sakarya Zaferi, yirmi yaşımın en kuvvetli hatırası olmuştur. O zamanlar, kendi kendime diyordum: Acaba ben de ulusumu böylesine seferber edemezmiyim, onun ruhuna kurtarıcı hamleyi, bu dizgin tanımaz ihtirası aşılayamaz mıyım? 
* W. Somerset Maugham - İngiliz Romancı, Yazar, 1953 
"Bir insanın değerinin en belirli ölçüsü kendi alanındaki üstünlüğünü dostuna düşmanına kabul ettirebilmesindedir. İşte Atatürk bu yüceliğe ermiş dâhilerden biridir. Bir ihtilâlci olarak modern Türkiye'yi yaratmış, davasında muzaffer olmuş ve yüzyılımızın büyük devlet adamları arasına katılmıştır." 
* Dwight D. Eisenhower - ABD Başkanı, 1953 
"Kemal Atatürk için daimi bir anıt tesisi münasebetiyle Türkiye'ye tebriklerimi arz ile gurur duyuyorum. O'nun gösterdiği yolda yürüyen büyük ulusunuz çok önemli başarılar elde etmiştir. Türk birliğinin ve ilerleyişinin mimarı Atatürk'ün hatırasını anmak için yapılan tören, dünyanın her tarafından hür insanlara ilham kaynağı olmuş zâtâ çok yerinde bir saygıdır." 
* Lord Kinross - İngiliz Devlet Adamı, 1960 
"Atatürk, tarih boyunca gelip geçmiş en büyük devlet adamlarından biridir. Hiç bir zaman yaşadığı zamanın üzerinde durmamış, ileriyi görerek ona göre iş yapmıştır. Atatürk'ü Mussolini ve Hitler gibi yöneticilerden ayıran nokta işte bu niteliktir. Onlar her yaptıklannda kendilerini düşünerek hareket ediyorlardı. Atatürk, kendisinden ötesini, 2030 yıl ilerisini görerek hareket ederdi." 
* Kurt Georg Kiesinger -Federal Almanya Başbakanı, 1968 
"Ben Türk Alman dostluğunu yakından tanıyan bir neslin çocuğuyum. Küçük yaşımda bir adamın kahramanlıklarını, yaptığı hizmetleri, ülkesi için giriştiği özverileri gördüm. Bu adam Mustafa Kemal'di. Bugün daha iyi kavrıyorum ki, o insan büyük bir devlet adamıydı. Büyüktü, çünkü, ölçüyü korumasını her zaman bildi ve eserini tehlikeye sokacak sınırları aşamadı. Yürekliliğin ve kendi yürekliliğinin sınırlarını da çizebilecek kadar anlayışlıydı
* Fidel Castro – KÜBA Devlet Başkanı
"Devrimci Kemal Atatürk, bizim esin kaynağımız oldu. 1919'da Anadolu'dan emperyalistleri atmak için, Bandırma gemisiyle Samsun'a çıktı. Büyük bir zafer kazandı. Biz de tam 40 yıl sonra, ülkemizden faşistleri kovmak için Granma gemisiyle Havana'ya çıktık. Biz de zaferle kucaklaştık. Ben de devrim gerçekleştirdim ama Atatürk'ün yaptıklarını yapamazdım. Türkler sağdan sola doğru yazarken Harf Devrimi ile tam tersi yönde yazmaya başladı. Kıyafet Devrimi ve Medeni Kanun'la kadınlara getirilen statü çok önemliydi. Ona ve devrimlerine hayranım. Kendinize başka bir önder aramayın." 

KAYNAKLAR

1-A.Afet İnan : M.Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım,(Atatürk’ün el yazısıyla), Ankara-1969
2-M.Kemal Atatürk: NUTUK, Ankara 1975
3-Enver Ziya Karal: Atatürk’ten Düşünceler, Ankara-1969
4-Genel Kurmay Bşk.lığı: ATATÜRKÇÜLÜK-I, Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri, s.43-47, M.E.Basımevi, İstanbul-1984
5-G.A.T.S.E.B.Yay. ATATÜRK-Komutan-Devrimci ve Devlet Adamı Yönleriyle, Ankara-1980
6-Hamza Eravşar: Çi-Çi Yabguhttp://www.milliyetciforum.com/ci-ci-yabgu-1316.html-
7-Hamza Eroğlu: Türk Devrim Tarihi, İstanbul-1982
8-H.Nail Kubalı : Türk Devrim(İnkılâp) Tarihi,İstanbul-1973
9-Hüseyin Cevizoğlu: Atatürkçülük, 1973
10-Muzaffer Ender: Ağlayan Dünya, İstanbul-1964
11- Sami N. Özerdim: Atatürkçü'nün El Kitabı, Ankara-1981
12-Suna Kili       : Türk Devrim tarihi, Ankara-1982
13-Genel Türk Tarihi ders notlarım.
14-Ayten Dirier : Atatürk İlkeleri, İzmir -1984


https://www.artukluhaber.net/yazar-ataturk%C2%92un_bagimsizlik_hareketlerindeki_onculugu-934.html

***

Taraf.., Yeni Cumhuriyettir.,

Taraf.., Yeni Cumhuriyettir.,


Kategori: Siyaset
2008-09-23
Behiç Gürcihan, Açık İstihbarat, taki 

“Taraf Yeni Cumhuriyettir” yazısında, her zaman olduğu gibi, bazı orijinal fikirler ve bilgiler içeren, okunmaya değer olan, ama temeli doğru olmayan bir analiz yapmış. Behiç Gürcihan, “liberal-demokrat kesim”i sert şekilde eleştiren birçok diğer fikir adamı(Nihat Genç, Yalçın Küçük vb.) gibi, orijinal şeyler söylüyor ama yanlış noktada duruyor.

Behiç Gürcihan yazıya şöyle girmiş:

“Taraf, Yeni Cumhuriyet’tir.
Mehmet Altan da yeni İlhan Selçuk.”

İlhan Selçuk / Cumhuriyet, “Laiklik Söylemi”nin medyadaki ve hatta toplumdaki temel imtiyaz sahibi/sembolü gibiydiler. Ama “Demokrasi Söylemi”nin temel imtiyaz sahiplerinin/sembollerinin Mehmet Altan/Altanlar/Taraf olduğunu iddia etmek pek gerçekçi değil.

Mehmet Altan/Taraf, “liberal-demokrat sesler”in içindeki odak noktalarından sadece bir tanesi. Kendine İlhan Selçuk’u ve Cumhuriyet’i idol bellemiş, onları tabulaştırmış elitimsi bir (gerçi Türkiye’deki hiçbir elit gerçek elit değil ya, anladınız siz ne demek istediğimi) kitle var. Ama kendine Mehmet Altan ve Taraf’ı idol belleyen, tabulaştıran (avam ya da elit) kitlelerin varlığından söz etmek çok gerçekçi değil. (İlle de liberal kesimin tabulaştırdığı bir olgudan söz edilecekse, o olgu Orhan Pamuk’tur.) Ağırlıklı olarak Cihangir kafelerinde okunduğunu düşündüğüm Taraf’la ve tüm popülerliklerine rağmen her zaman için tartışmalı bir konumda olmuş olan Altanlar’la “Cumhuriyet eliti”nin sembolleşmiş gazetesini ve bu gazetenin sembolleşmiş başyazarını kıyaslamak mantıklı değil.

Behiç Gürcihan’a, Altanlar’ın da tıpkı İlhan Selçuk gibi kendilerini tekrarladıkları konusunda hak veriyorum; Altanların siyasi/sosyolojik konularda yazdıkları şeylerin yaratıcılık düzeyi de tartışılabilir, ama buna rağmen varlıklarının olumlu. Bir gazetecinin gerekli ve yararlı olması için, sosyolog/siyasetbilimci olması gerekmez. Altanlar, bildikleri doğruları sürekli tekrarlıyor olabilirler ama en azından İlhan Selçuk gibi yanlışları tekrarlamıyorlar. Behiç Gürcihan’ın bazı düşüncelerini Altanlar’ınkilere kıyasla daha orijinal bulmama rağmen, Altanlar’ın duruşlarını daha sağlam ve doğru buluyorum. Behiç Gürcihan’ın, yaratıcılık sorunu çeken yüzlerce köşe yazarı içinde seçe seçe Altanlar’ı hedef olarak seçmesi, asıl öfkelendiği noktanın yaratıcılık olmadığını gösteriyor bence.

“Demokrasi söylemi”, “Laiklik söylemi” gibi tepeden inmeci değil. Demokrasi söyleminin bir “entelijensiya grubu"nun manipülatif kontrolü altında olduğunu düşünmek de gerçekçi değil. Demokrasi söylemi, tabandan, halktan, Anadoludan yükseldi, entelijensiya ise “olay”a sonradan dahil oldu. Türkiye’deki demokrasi söyleminin (doğrularıyla/yanlışlarıyla) sembolü olarak bir isim seçilecekse, o isim Mehmet Altan vb. bir gazeteci/entelektüel/kalemşör değil Recep Tayyip Erdoğan olacaktır. İlhan Selçuk’un “öteki kamp”taki karşılığı Mehmet Altan değil Recep Tayyip Erdoğan’dır. Hatta Recep Tayyip Erdoğan, yarattığı polemiklerle, kendine özgü hitabet üslubuyla, esprileriyle vb. Altanların toplamından çok daha etkili ve orijinal bir köşe yazarı olarak görülebilir. (Zaten Ahmet Hakan’ın, Aydın Doğan’a Tayyip Erdoğan’ı köşe yazarı yapması için teklif götürmesi de boşuna değildir.) Gazete köşelerinden, entelektüel ahkamlarından, elit gruplardan yükselen laiklik söyleminden farklı olarak, demokrasi söylemi, halktan yükselmiştir, o halkın sözcüsü de Recep Tayyip Erdoğan’dır; Mehmet Altan / Taraf vb. çevrelerse, işin “ekstra”sıdır, deyim yerindeyse Cihangir şubesidir.

Behiç Gürcihan, “Yeni Devlet’in ideolojik totemi demokrasidir” demiş. Yeni devletin laiklik gibi her türlü manipülasyona açık bir kavramdansa demokrasi gibi klasik ve net bir kavramın üzerinde yükselmesi daha olumlu değil mi? Totemleştirilmiş olsa bile, demokrasi, yeterince net bir kavram değil mi? Behiç Gürcihan Ahmet Altan’ın sürekli demokrasiden bahsederek demokrasinin içini boşalttığını söylemiş. Gazete köşelerinde sürekli demokrasiden bahsedilmesi, demokrasinin içini boşaltmaz, bir “demokratlık faşizmi”ne de yol açmaz; en kötü ihtimalle, sürekli demokrasiden bahseden köşe yazarlarının okura sıkıcı gelmesine ve okur kaybetmesine yol açabilir, bu da söz konusu olan köşe yazarlarının sorunudur, rejimin sorunu değildir. Behiç Gürcihan’ın şu cümlesi de ilginç ama yanlış : “Birilerinin Selçuk’a “aydınlanma çağının”, Altanlar’a da “bilgi çağının” sona erdiğini anlatması gerekir.” Doğrusu bence şu olmalı: “Birilerinin Selçuk’a “aydınlanma çağının”bittiğini, Altanlar’a da “bilgi çağından” bahsetmenin artık orijinal olmadığını anlatması gerekir.”

Behiç Gürcihan, Altanlar’ı ve Taraf’ı çok sert bir şekilde eleştiriyor olmasına rağmen, onları obsesif bir ölçüde ciddiye alıyor ve büyütüyor. Peki nasıl oluyor da Taraf’ı ve Altanlar’ı benden çok daha fazla ciddiye alan Behiç Gürcihan, onlara bu kadar karşı olabiliyor? Acaba Behiç Gürcihan, bilinçaltında Taraf’a ve Altanlar’a gizli bir hayranlık duyuyor olabilir mi? Onlara kafasında onların bile sahip olma iddiası taşımadıklarını tahmin ettiğim büyüklükte bir güç atfetmesine başka açıklama bulamıyorum. Taraf, “öteki kamp”ın Behiç Gürcihan gibi onu aşırı ciddiye alan insanları sayesinde büyüyor. Taraf’a karşı olanlar, Taraf’ı, Taraf’ın okurlarından daha fazla ciddiye alıyorlar. Örneğin Taraf’a karşı olan kimi tanıyorsam hepsi bana sürekli Alev Er’den bahsediyor, ama Taraf okuyan arkadaşlarımın çoğu Alev Er’in adını bile bilmiyor. Kısacası, Taraf’ı bir yerlere getiren asıl güç, İslami sermaye değil, Behiç Gürcihan gibi “fanatik liberalizm eleştirmenleri”dir. Behiç Gürcihan ve onun frekansındaki insanlar, Taraf'ı adeta Türkiye'deki en büyük karanlık güç olarak görmekteler. Ben de komplo teorisyenliğine eğilimli olsam, Behiç Gürcihan'ın Taraf'ı (negatif yönde olsa bile) bu kadar büyütmek için Taraf'tan para aldığını düşünebilirdim...

Kısacası: Taraf da Altanlar da, “ Karşı Kamp ”a göründükleri kadar güçlü ve etkili değiller, ama ne olursa olsun, var olmaları olumlu. Behiç Gürcihan, Nihat Genç, Yalçın Küçük gibi yanlış ama orijinal şeyler düşünen insanların var olmaları da aynı derecede olumlu. Ulusalcılık gibi yaratıcılıktan uzak bir ideolojiye bu kadar yakın olan insanların orijinal fikirlere sahip olabilmelerinin nedenini ise ayrı bir yazıda incelemekte fayda görüyorum… 

http://acikistihbarat.com/Haberler/7849-Haberler-Behi%C3%A7%20G%C3%BCrcihan,%20Taraf%20ve%20Cumhuriyet%20-Re%C5%9Fat%20%C3%87al%C4%B1%C5%9Flar

***

Devlet ABD'den Hesabını Sormalı : Altınlarımız Nerede?

Devlet ABD'den Hesabını Sormalı : Altınlarımız Nerede? 



Açık İstihbarat.,
www.acikistihbarat.com 
05.11.2012

 Merkez Bankalarında, özellikle ABD Merkez Bankası'nda tutulan altın külçelerinin yerlerinde olmayabileceği ve içi tungsten, dışı altın kaplı sahte altın külçelerle değiştirilmiş olabileceği yolunda "komplo teorisi" boyutunda başlayan fısıltılar , Almanya Merkez Bankasını harekete geçirecek noktaya kadar geldi.

Almanya Merkez Bankası resmi bir süreç başlatarak ABD Fed'e , "altınlarımız nerede" diye sordu ve denetlemek istedi.

Almanya'nın altınları ile FED'in ne alakası var diye soruyorsanız... 

Dünyada su altından yürüyen, uluslararası sistemi paniğe sürüklememek için sessize alınan bir kriz var.

Merkez bankalarında, özellikle ABD Merkez Bankası'nda tutulan altın külçelerinin yerlerinde olmayabileceği ve içi tungsten, dışı altın kaplı sahte altın külçelerle değiştirilmiş olabileceği yolunda "komplo teorisi" boyutunda başlayan fısıltılar , Almanya Merkez Bankasını harekete geçirecek noktaya kadar geldi.

Almanya Merkez Bankası resmi bir süreç başlatarak ABD Fed'e , "altınlarımız nerede" diye sordu ve denetlemek istedi.

Almanya'nın altınları ile FED'in ne alakası var diye soruyorsanız...

Dünyanın altın rezervlerinin %20'ye yakını FED bünyesinde depolanmış durumda. ABD , Merkez Bankalarının altınlarını kendi depolarında saklıyor, üstüne bir de depolama ücreti alıyor. 
Ve bu senaryoyu ilginçleştiren önemli bir ayrıntı son Sandy kasırgası ile ilgili.
FED'in altınları sakladığı meşhur deposu Liberty Street 33 nolu binada.

Dünyanın en önemli noktalarından biri.

Ve dünyanın en korunaklı mekanlarından biri olarak adlandırılan deponun da , New York metrosu gibi su altında kalmış olma ihtimali mevcut.
Su altında kalmış olsun veya olmasın; devletimizin ülkenin altınlarının hesabını FED'den sorması ve hatta yerinde denetlemesi zamanı gelmiş olabilir.
ABD dünya finansal sistemini alt üst edecek bir hamle yapmadan önce (Örnek : 1 Yeni ABD Doları=100 ABD Doları)  o altınları oradan çıkarma seçeneği de düşünülmeli.

Söylemedi demeyin.
Açık İstihbarat

http://acikistihbarat.com/HaberGoruntule.aspx?id=10211


***

Başsağlığı.,

Başsağlığı.,



Ali İhsan Gürcihan"
Açık İstihbarat
www.acikistihbarat.com 
07.11.2012


Hatta kendi tutukluluk durumlarının,anne babanın sağlıklarını daha da kötüleştirdiğini düşünerek acı çekerler..
Cezaevlerinde tutuklu komutanlarımızın,arkadaşlarımızın uğradıkları haksızlığa ve tutukluluk hallerine üzülmemizin yanı sıra birçoğunun ilerleyen yaşları sonucu anne,baba ve hatta evlat acısı yaşamalarını ne yazık ki çaresizce izliyoruz..
Bedenimiz özgür olsa da,beynimizde çaresizliğimizin ve ihanetin tutsaklığını yaşıyoruz. 

Cezaevi günleri,hasret dolu hüzünlü bir yaşamdır..
Haksızlığa uğradığına inananların hüznü ise daha bir başkadır.
Yaşı ilerlemiş yetişkin tutukluların, aklı çocuklarında ve varsa torunlarındadır.
Onları sevemeden boşa geçen zamana kahrederler.

Ana, baba, eş, ağabey, abla gibi bir ömrü paylaşmış yaşlı büyüklerinin son günlerinde üzerlerine düşeni yapamadıkları, zor ve sıkıntılı günlerinde onlarla destek olamadıkları için kan ağlarcasına düşünüp dururlar..
Hatta kendi tutukluluk durumlarının,anne babanın sağlıklarını daha da kötüleştirdiğini düşünerek acı çekerler..
Cezaevlerinde tutuklu komutanlarımızın,arkadaşlarımızın uğradıkları haksızlığa ve tutukluluk hallerine üzülmemizin yanı sıra birçoğunun ilerleyen yaşları sonucu anne,baba ve hatta evlat acısı yaşamalarını ne yazık ki çaresizce izliyoruz..
Bedenimiz özgür olsa da,beynimizde çaresizliğimizin ve ihanetin tutsaklığını yaşıyoruz.
Bu çaresizlik içerisinde tüm acıları en azından düşünce bazında paylaşırken,son olarak kıymetli annesini kaybeden saygıdeğer Komutanım E.Orgeneral Hasan IĞSIZ’a ve ailesine başsağlığı diliyor...

Bir gün hak ve adaletin yerine bulacağına olan inancımı koruyorum. 

http://acikistihbarat.com/HaberGoruntule.aspx?id=10212

***

ABD, Nasıl Bir Suriye İstiyor

ABD, Nasıl Bir Suriye İstiyor


Nuh Yılmaz 
Haber10
08.11.2012
Açik İstihbaratTürkiye'ye Üye Olun
www.acikistihbarat.com

 Son Müdahale ile ABD Suriye Direnişi'nin öncülüğünün İslamcılarda olmasına müsaade etmeyeceğini söylemiş oldu.
 Anti-tank ve Stinger tipi roketler Batıcı, ABD yanlısı ve laik unsurlar muhalefette kontrolü alırsa verilecek muhalefete.

Şimdi artık direniş ekseni neymiş, sahadaki mücadeleyi kimler yürütüyormuş bir daha konuşulsun. 
Suriye'de ABD'nin işaret ettiği Riyat Seyf Sadık el Azm gibi isimlerin de 50 kişilik bir kurul olmasını istedi.
Son müdahale ile ABD Suriye Direnişi'nin öncülüğünün İslamcılarda olmasına müsaade etmeyeceğini söylemiş oldu.

Anti-tank ve Stinger tipi roketler Batıcı, ABD yanlısı ve laik unsurlar muhalefette kontrolü alırsa verilecek muhalefete.
Şimdi artık direniş ekseni neymiş, sahadaki mücadeleyi kimler yürütüyormuş bir daha konuşulsun.
Son müdahale ile ABD Suriye Direnişi'nin öncülüğünün İslamcılarda olmasına müsaade etmeyeceğini söylemiş oldu.

ABD-İSRAİL ÇIKARLARI HİZALANDI

Bunların istenen sonucu üreteceğini varsaymak bölgedeki sair aktörlerin gücünü yok saymaktır. Ancak ABD-İsrail çıkarları hizalandı yeniden.

İsrail Suriye'ye girer, ABD SUK'ta istemediği isimlerin üzerini çizer, kartlar yeniden dağıtılır.

SURİYE'DE İŞLER DAHA ZOR

Suriye'de işler artık daha da zor olacak. Sadece Türkiye için değil Esad için de.

ABD İslamcılardan arınmış bir Suriye beklentisi ile bakalım ne kadar etkili olabilecek Suriye'de.

http://acikistihbarat.com/HaberGoruntule.aspx?id=10213

***

14 Ocak 2020 Salı

SURİYE MUHALEFETİ’NİN ANTALYA TOPLANTISI: SONUÇLAR, TEMEL SORUNLARA BAKIŞ VE TÜRKİYE’DEN BEKLENTİLER, BÖLÜM 4

SURİYE MUHALEFETİ’NİN ANTALYA TOPLANTISI: SONUÇLAR, TEMEL SORUNLARA BAKIŞ VE TÜRKİYE’DEN BEKLENTİLER, BÖLÜM 4




4.6. ABD’de Faaliyet Gösteren “CAIR-Chiago” İsimli İnsan Hakları Örgütü Üyesi ve İnsan Hakları Avukatı Suriyeli Eylemci Yaser Tabbara ile Mülakat 

ORSAM: Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? 

TABARA: İsmim Yaser Tabbara. Suriye kökenli Amerikalı avukatım. Chicago’da on yıldan bu yana hukuk alanında çalışıyorum. Suriye kökenliyim, 

Chicago’da doğdum, Şam’da büyüdüm ve daha sonra tekrar ABD’ye döndüm. 
Siyaset Bilimi ve Hukuk öğrenimi gördüm. İlgi alanım İnsan Hakları ve Bireysel 
Haklar konusudur. Chicago’da faaliyet gösteren “CAIR-Chicago” isimli bir örgütün üyesiyim. 
Bu örgütün amacı ABD’de yaşayan Arap ve Müslüman kökenli halkların haklarının korunmasıdır. Halen Chicago’da bir avukatlık bürom bulunmaktadır. 

Antalya’daki muhalefet toplantısındaki konumunuz nedir? 

Ben toplantıyı muhalefet toplantısı olarak nitelendirmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Toplantı bütün dünyaya bu hareketin ana güç olduğunu, marjinal bir hareketolmadığını göstermiştir. Biliyorsunuz Suriye muhalefeti hep organize olamamakla, parçalı olmakla, zayıf olmakla ve Suriye’de yaşamıyor olmakla suçlanıyordu. Dünya tarafından Suriye muhalefetinin algılanışı bu şekildeydi. Bağımsız olan, herhangi bir siyasi harekete üye olmayan veya siyasi gündemi olmayan birçok özgür düşünen Suriyeli bulunmaktaydı. Şimdi burada bütün bu insanlar bir araya gelerek bütün dünyaya çok güçlü bir mesaj gönderiyorlar. 
Bu mesaj da “Suriye’de devrimi destekliyoruz” mesajıdır. Bu konferansın en büyük başarısı bu olmuştur. 

Konferans sonunda bir Komite kurulacak ve burada Müslüman Kardeşler’den Kürt gruplara kadar değişik kesimlere pay verilecek. Bu Komite hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Bence bu konferans hakkındaki yanlış algılamalardan biri de Libya örneğinde olduğu gibi bir Geçici Konsey oluşturulacağıdır. Bu doğru değil. Bu konferansın düzenlenmesinin tek bir amacı vardır ve o da Suriye Devrimi’ni desteklemektir. Esasen burada kurulacak olan bir Konsey değil Komite olacaktır ve bahsettiğim 
amaca dönük olarak çalışacaktır. Bu doğrultuda dünyanın dört bir yanındaki Suriyeli eylemcileri bir araya getirmeye çalışacaktır. ABD, Avrupa, Arap ülkeleri ve dünyanın geri kalan bölgelerinde yaşayan Suriyeliler tarafından bu yönde birçok çaba gerçekleşmişti. 

Ancak bu çabalar çok da koordineli bir şekilde yürümüyordu. Bu konferans, bütün eylemciler arasında bir uyum, işbirliği sağlama çabasının ürünüdür. Böylece yapılan işin etkisini artırmak amacındayız. Bu nedenle konferansın sonucu işbirliğinin sürekliliğinin sağlanması olacaktır. İşbirliğini sağlayacak 
bir organa ihtiyaç duymaktayız. İşte bu organ kurulacak Komite’dir. Bu Komiteyi oluşturmak için farklı yöntemler söz konusu ancak en fazla kabul gören seçim yapılması. Oylama yoluyla Müslüman Kardeşler, Kürtler ve herkesin temsil edilmesini sağlamaya çalışıyoruz. Böylece gerçek temsil gücü olan bir Komite 
olacaktır. 

Konferansta gruplar arasında herhangi bir sorun yaşanıyor mu? Farklı muhalif gruplar ortak bir zeminde buluşabildiler mi? 

Konferansa ilk geldiğimde beklentim çok düşük seviyedeydi. Birkaç nedenden ötürü olumlu anlamda şaşırdığımı söyleyebilirim. Ayrımın boyutunu görünce, sorunları görünce, farklı vizyonları görünce açıkçası konferansın başarısız olacağını düşünmüştüm. Sadece sloganlar atılarak, marşlar söylenerek tamamlanacağını düşünmüştüm. Ancak böyle olmadı. Konferans şaşırtıcı derecede medeni bir havada geçti. Şaşırtıcı derecede verimli oldu. Evet, egolar vardı, başkaları ile çalışmayı sevmeyen klasik lider karakterleri vardı. 
Ancak benim görüşüme bu unsurlar burada hiçbir siyasi gündemi olmadan bulunan Suriyeli gençlerin varlığının gölgesinde kaldı. Bu gençlerin aklında tek bir düşünce vardı ki o da çalışmak ve sonuç almak. 

Burada başarılan bir diğer konu çalıştayların, komitelerin oluşturulması oldu. Bunlar işbirliğinin nasıl sağlanacağı, kanıtların korunması gibi konularda uzun tartışmalar gerçekleştirdiler. Kanıtların korunması yasal süreçlerin yürütülmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bunun yanı sıra medya alanında nasıl organize olabileceğimizi konuştuk. Aynı anda dünyanın farklı yerlerinde aynı mesajı verecek ve yüz binlerce Suriyelinin katıldığı Suriye Devrimi’ne destek verme amaçlı toplu protesto gösterilerinin nasıl organize edileceği konusunda 
tartıştık. Yani çok önemli konularda ilerleme sağlandı. Bu da konferanstan memnun kalmamı sağlayan ikinci unsurdu. 

Ancak buradaki gruplar arasında çok fazla görüş farklılığı olduğunu düşünmüyor musunuz? Bu farklılık devrimin başarını engelleyebilir mi? 

Şunu fark etmemiz gerekir ki bu konferans modern Suriye tarihinde ilk kez farklı geçmişlere sahip grupların bir araya geldiği bir toplantıdır. Suriye toplumu tam bir mozaiktir. 
Dini, etnik, siyasi olarak farklı kesimler bulunmaktadır. Beşar Esad rejimi tarafından sürekli olarak mezhepsel korkulara maruz bırakıldık. 
Yani rejim kendi alternatifi olarak hep istikrarsızlık ve çatışmayı sundu. Böylece ne umudumuz ne de geleceğimiz oldu. Ancak bu konferans gösterdi ki aramızda ki bütün farklara rağmen bir araya gelebiliyoruz. Bir araya gelerek ortaya bir şeyler koyuyoruz, çalıştaylar düzenliyoruz ve ortak hareket yönünde 
adımlar atıyoruz. Bazı çalıştaylara katılmanızıçok isterdim. İzleyiciler daha çok konferansın siyasi sürecine dahil oldu ve takip etti. Siyasi kısımlar hep tartışmalı olur. Bu nedenle sanki tartışmalar, görüş farklılıkları çok fazlaymış gibi görülmüş olabilir. Siyasi kısımlar her zaman tartışmalı olur. Bu süreç pazarlıkların 
olduğu, her grubun daha fazla temsil hakkıkazanma çabası içinde olduğu süreçlerdir. 

Bence bu da sağlıklı bir süreçtir. Suriyeliler ilk kez demokratik bir süreçte bir araya geliyorlar. Bazı tartışmaların olması çok doğaldır ancak çok olumsuz bir durum oluşmamıştır. Herhangi bir kişi ya da grup konferansı terketmemiştir. Kimse “ben bunu ummuyordum” dememiştir. Açıkçası ben bu tarz sorunlar 
bekliyordum gelmeden önce. Dolayısıyla bence çok başarılı bir konferans ve beklentilerimin üzerinde gerçekleştiğini söyleyebilirim. 

Türk halkı ve hükümetine ne mesaj vermek istersiniz? 

Bu konferanstaki herkes aynı mesajı sürekli olarak veriyor. Herkes Türk halkına bizi misafir ettiği, bizi kabul ettiği, bizim durumumuzu anladığı, davamızı desteklediği, ülkelerini bize açtıkları için minnettar. Bu son derece hassas bir siyasi konu. Bu durumun Türkhalkı ve hükümeti açısından çok da kolay ve 
memnuniyet verici bir durum olmadığını biliyoruz. 

Bunu takdir ediyoruz. Konferansın ilk gününde Suriye rejiminin siyasi tutuklulara af çıkardığına ilişkin haber geldi. Verdiğimiz ilk tepki hemen bir gösteri düzenlemek oldu. 

Gösterinin sonunda herkes “Şükran Şükran Türkiye” (Teşekkürler Teşekkürler Türkiye) şeklinde bağırıyordu. Herkes tek bir ağızdan bunu söylüyordu. Bu slogan buradaki insanların duygularını yansıtmaktadır. Siyasi boyutta ise Türk hükümetinden Beşar Esad yönetimine karşı daha sert tavır almasını bekliyoruz. 
Türk hükümetinin şu ana kadar yapmış oldukları da inanılmaz. Ancak bir adım ileri gidilmesi gerekmektedir. Bu adım da Beşar Esad rejiminin tartışmasız bir şekilde meşru olmayan bir yönetim olduğunu açıklaması ve Beşar Esad’a şiddet kullanmaya son vererek demokratik sürecin önünü açması çağrısında 
bulunmasıdır. 

Sayın Tabbara, değerli fikirlerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz. 

4.7. Suriye Türkmen Hareketi Sözcüsü Ali Öztürkmen ile Mülakat 

ORSAM: Sayın Öztürkmen öncelikle Suriye Türkleri hakkında genel bir bilgi verebilir misiniz? 

ÖZTÜRKMEN: Suriye Türkmenlerinin bugün bilinen Suriye coğrafyasına geliş tarihleri 1060-1070’li yıllar arasındadır. Selçuklu Dönemi’nde Oğuz boylarının bu topraklara göç etmesiyle başlamıştır. Selçuklular, Selçuklu Devletini kurup yönetimi atabeylere bırakmasından sonra Türkmenler bu coğrafyada etkin bir rol oynamaya başlamıştır. Özellikle Haçlı Seferleri’nde ve Kudüs’ün fethi sırasında 
önemli faktör olmuşlardır. Türkmenlerin bu topraklardaki varlıkları, Selçuklularla başlayıp, Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı sonucubu toprakları kaybetmesine kadar, 1000 yıllık bir tarihe dayanmaktadır. Daha sonra Fransız mandasına bırakılan topraklar, bugünkü Ortadoğu’yu oluşturmaktadır; Suriye, Filistin, 
Lübnan ve Irak. Türk unsuru bu toplumları oluşturan gruplardan biridir. 

Suriye Türkmenleri’nin şu an ki nüfusu nedir? Genel olarak nerelerde yaşamaktadırlar? 

Yoğunluk olarak Halep vilayetinde yaşamaktadırlar. Halep vilayetinin şehir merkezinde ve yaklaşık olarak 140 köyünde yaşamaktadırlar. 

Bu köyler doğuda Celavlus sınırından başlayıp, Azez ve Afrin’e doğru uzanır. Halep’ten sonra, Türklerin yoğun olarak yaşadıklarıikinci il Humus’tur. Humus’ta şehir merkezinde ve yaklaşık 60 köyde Türkler yaşamaktadır. 

Türklerin yoğun olarak yaşadığı diğer bir il Lazkiye’dir. Lazkiye’de “Bayır Bucak Türkmenleri” olarak bilinmektedirler ve 70’ten fazla köyümüz vardır. Ayrıca Şam’ı “kutsal kent” kabul edip oraya yerleşen çok sayıda Türkmen vardır. Şam’ın kırsal kesiminde ise 4-5 Türkmen köyü vardır. Golan Tepeleri’nin işgal 
edilmesinden sonra burada bulunan yaklaşık 20 tane Türkmen Köyü’ndeki Türkmenler Şam şehir merkezine ve varoşlarına gelmiştir. Türkiye ile sınır olan Rakka vilayetinde yaklaşık 10, Hama’da 10, İdlip’te 5 ve Dara’da 5 Türkmen köyü bulunmaktadır. Türkmenler Suriye’de çok geniş bir coğrafyaya dağılmış 
durumdadır. Bu nüfusa rağmen Türkmenlerin bugün Suriye siyasetinde yer alamamalarının nedeni yıllardan beri büyük baskı altında yaşamış olmalarıdır. Fransız mandası döneminde başlayan ve milliyetçi Arap rejimlerinde, Baas rejiminde süren bu ağır baskılar sonucu Türkmenler Türk Dünyası’ndan kopmuş 
ve asimile olmuştur. Bugün Ortadoğu’da Tunus’tan başlayıp Suriye’ye kadar esen bu bağımsızlık rüzgarı Türkmenlere, Suriye’nin bu yeni oluşumu içerisinde etkin bir rol oynama isteği uyandırmıştır. 

Şu an Suriye’deki halk hareketleri içinde Türkmenler de yer almakta mıdır? 

Türkmenler bir örgütlenme çerçevesinde değil, bireysel olarak hareket etmekte dir. Suriye Türkmenleri olarak amacımız, yeni oluşumda haklarımızın korunmasını sağlamak ve Suriye’yi oluşturan üç ana unsurdan (Arap, 
Kürt, Türkmen) biri olduğumuzu kabul ettirmektir. Bugünkü verilere göre Suriye’de yaklaşık 3,5 milyon Türkmen vardır. Suriye Türkmenleri’nin % 99’u Sünni, Halep’te bulunan az bir bölümü ise Şii’dir. Bunlar Anadolu   Alevileri’n den dir. Suriye Türkmenleri genellikle Halep’te geçmişteki boy yapılarını korumakta dır. Aşiret yapısına sahiptirler. Diğer Türkmen bölgelerinde bunu göremeyiz. 

En büyük Türkmen aşiretleri hangileridir? 

En büyüğü Beydili Boyu’dur. Diğeri İlbeyli Boyu’dur. Her iki boy da Halep’tedir. Sivas’tan gelmektedirler. 

Suriye’deki Türkmen nüfusu için 3,5 milyon dediniz. Bu rakama dilini unutmuş olan Türkmenleri katıyor musunuz? Eğer katıyorsanız dilini ve kimliğini koruyan Türkmenlerin sayısı nedir? 

Dilini koruyan Türkmen sayısı yaklaşık 1,5 milyondur. Bu da yaklaşık olarak % 5’e tekabül eder. Diğer 1 milyon kişi ise Türkçeyi unutmuş ama kimliğini kaybetmemiştir. Halep’te, Humus’ta dilini unutmuş ama Türkmen kimliğini 
bilen, koruyan Türkmen ailesi vardır. 

Suriye Türkmeni’nin kimliğinin yapı taşı sizce nedir? Müslümanlık mı daha belirleyicidir, Türkmen olmak mı yoksa Suriyeli olmak mı? 

Yılların getirdiği baskı nedeni ile çoğu bölgelerde İslam kimliği ön plandadır. Türklüğün unutulması, Türkmenlerin pasifleştirilmesi nin sonucudur. Çoğu Türkmen, özellikle, iç bölgelerde ve kırsal kesimlerde yaşayanlar, Türkmen’in ne anlama geldiğini bilmemektedir. Bu kendi kültüründen, tarihinden baskı sonucu koparılmanın sonucudur. 

Suriyeli Türkmenlerin bir çatı örgütü var mı? Bildiğim kadarıyla partileşme olmadı ama mesela bir derneğiniz var mı? 

Eski Baas rejiminde Suriye Türkmenlerine hiçbir örgütsel hak tanınmamıştır. Ne bir dernek kurma ne de siyasi hareket imkanı bulabilmişlerdir. Bazı bölgelerde Türkmenlerin kendi dillerinde türkü söylemeleri bile yasaklanmıştır. Böyle bir rejimde Türkmenler örgütsel hayata geçme imkanı bulamamıştır. 
Ama bu yeni oluşum içinde umut ediyoruz ki Türkmenler siyasal ve toplumsal bir hareket olarak haklarını savunabilecek duruma gelirler. 

Türkmen kimliğini savunacak bir hareket için taban olduğunu düşünüyor musunuz? 

Türkmen halkı, özellikle aydın kesim büyük bir istek içerisindedir. Böyle bir hareketi halk arzulamaktadır. Bugüne kadar olmaması Suriye Türkmenlerinin büyük bir bölümünün eğitimsiz olmasından ve Baas propagandalarının etkin olmasından kaynaklanmaktadır. 
Ayrıca din faktörü yanlış yansıtılmıştır. Dinin üstün kimlik olarak tanınması ve Türkmen kimliğinin asimile edilmesi en büyük engellerden olmuştur. Bu da rejim tarafından desteklenen din adamlarının yaptığı propagandalarla sağlanmıştır. Benim kanaatime göre Suriyeli Türkmenler bu hareketin büyük arzusu içindedir ler. Suriye’de bugünden sonra uygulanacak rejim, sivil demokratik bir sistem 
olacaktır. Suriye’deki tüm halkların çıkarlarını gözetecek, modern ve sivil bir demokrasi gerekmektedir. Başka bir sistem Suriye halklarının çıkarlarını gözetemeyecektir. 

Suriye’de yaşanan son ayaklanmalarda Türkmenlerin pozisyonu nedir? Ortak bir tavır sergiliyorlar mı? Rejimi destekleyenler bulunmakta mıdır? 

Türkmenler yıllardır bu fırsatı beklemektedir. Türkmenler dünya şartları içinde bu rejimin daha uzun sürmeyeceğini bilmektedir. Fakat ne yazık ki kendi örgütlenmelerini bu olaylardan önce gerçekleştiremediler. Bunun da tek nedeni az önce de söylediğim gibi yılların getirdiği korkudur. Türkmenler muhalif 
hareketlere destek vermektedir. Örneğin Humus Türkmenleri muhalif hareketlerde büyük rol oynamaktadır. Humus’ta 15’ten fazla şehit verdik. Ayrıca yüzlerce kayıp ve tutuklu Türkmen var. Lübnan sınırındaki iki Türkmen köyü 
ayaklandıkları için Baas çeteleri tarafından bombalanmıştır. Oralara ulaşma imkanımız olmadığı için tahmini rakamlar verebiliyorum. Bugün Suriye Türkmenler yaklaşık olarak 100 kayıp vermiştir. Şam ve Lazkiye’de 2 şehidimiz var. Kayıplarımız ve tutuklularımız hakkında elimizde kesin bilgiler yoktur. 

Bu tür değişim dönemlerinde bir grubunsiyasi bir hareketi olması çok önemlidir. 
Bu sayede yeni oluşacak yapıda mümkünolduğu kadar çok paya sahip olmak için çaba sarf edilebilir. Antalya’da düzenlenmekte olan Suriyeli muhaliflerin toplantısında Türkmenlerin sesini duyurma noktasında bir eksikliği olduğunu düşünüyor musunuz, daha fazla neler yapılabilir? 

En büyük eksiklik Türkmen hareketinin örgütlenmemiş olmasıdır. Bu konuda çok geç kalındı. Çünkü Suriye Türkleri yıllardır unutulmuş dış Türklerdi. 1996’da Baas rejimi tarafından yapılan katliamlar sonucu dünya gündemine gelebildik. Ayrıca Türkmenlere baskılar sonucu örgütlenme şansı tanınmamışken Kürtler eski sistemden yararlanmıştır. 
Örgütsel alt yapılarını hazırlamıştır ve bugün imkanları vardır. Türkmen hareketinin en kısa zamanda örgütsel hale gelmesi gerekmektedir. 
Bunun için Suriye Türkleri Derneği ve Suriye İnsan Hakları Derneği kurulması ve bunlar da siyasal bir partinin tabanını oluşturacak şekilde faaliyet göstermelidir. 

Rejim değişikliği durumunda nasıl bir siyasi sistem öngörüyorsunuz. Laiklik, federalizm tartışmalarına nasıl bakıyorsunuz? 
Bunun yanı sıra Türkmenlerin ne gibi talepleri vardır? 

Öncelikle Suriye Türkmenlerinin yeni anayasada Suriye halkını oluşturan esas unsurlardan biri olarak yer almasını bekliyoruz. Ayrıca anadilde eğitim hakkının ve diğer sosyal hakların verilmesini istiyoruz. Bugüne kadar Arap faşizmi uygulanmıştır ve Türkmenlere hiçbir sosyal hakları verilmemiştir. 
Bu nedenle birçok Suriye Türkmen’i kendi kimliğini kaybetmiştir. Bizim amacımız kimliklerini yeniden kazanmalarını sağlamaktır. Diğer konulara gelince, Suriye’de federatif yapı olmasını beklemiyorum. Çünkü Suriye insanı içinde bulunduğu olguyu çok iyi kavramış durumdadır. 

Hiçbir etnik yapı belirli bir bölgede sınırlanmamıştır. Halk diğer etnik gruplarla iç içedir. Bu gruplardan bazılarının federatif yapıda toplanması mümkün değildir. Coğrafik dağılım da bu oluşuma elverişli değildir. Örneğin Türkmenler Suriye’nin birçok bölgesine dağılmış durumdadır. Bu Arap Aleviler, Hıristiyanlar ve Kürtler için de geçerlidir. 

Örneğin Fransız mandası döneminde bugünkü Suriye topraklarında söz konusu gruplara farklı siyasi yapılar oluşturulmuştu. Böyle bir yapı günümüzde mümkünmüdür? 

Bugünkü oluşum içinde mümkün değildir. Cumhuriyet döneminde gruplar çok dağılmıştır. Bu şartlar altında federatif yapı oluşması mümkün değildir. Örneğin Kürtlerin çoğunlukla yaşadıkları Haseke vilayetindeki Kamışlı. Kamışlı şehir merkezi Kürt ağırlıklıyken kırsal Arap ağırlıklıdır. Şehir merkezinin ayrıtutulup kırsalın ayrı tutulması düşünülemez. Kamışlı’da Kürtler, Hıristiyanlar, Ermeniler 
ve Süryaniler vardır. Burayı federatif bir yapıya dönüştürmek düşünülemez. Hem o grupların hem de Türkmenlerin hakkını koruyacak demokratik bir merkezi yapının daha uygun olacağını düşünmekteyim. Din açısından ise Suriye halkının %15’ini Hıristiyanlar ve farklı mezheplerden insanlar olduğu için teokratik bir siyasal sisteme kesinlikle karşıyım. Bu nedenle Suriye için en uygun sistemin sivil demokrasi olacağı kanaati içerisindeyiz. Laiklik de bunun bir parçasıdır. Bugün Suriye’de Şeriatı savunacak çok az bir grup olacağını düşünüyorum. 

Suriye muhalefeti içinde ve Antalya toplantısında Müslüman Kardeşler hareketinin rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Ben çok etkili olduklarını düşünmüyorum. Antalya toplantısına Müslüman Kardeşlerden katılanlar, parti adına değil şahısları adına katılmıştır. 
Şeriat propagandası yapılmıştır ama katılımcılar tarafından ilgi görmemiştir. Laikliğin şuan tartışılacak bir konu olmadığı, halk hareketlerinin başarıya ulaşması durumunda konuşulması gerektiği vurgulanmıştır. 

Müslüman Kardeşlerin daha çok Sünni Arap halk tarafından desteklendiğini biliyoruz. Sizce Suriye’de Müslüman Kardeşleringerçek güç kaynağı nedir? 

Artık halk eski düşünceleri taşımamaktadır. Suriyeliler katı dini görüşü bir kenara bıraktı ve yenidünya şartlarına uygun görüşlere kavuştu. 
Ben artık Müslüman Kardeşlerin eski gücünde olduğuna inanmıyorum. 

Müslüman Kardeşlerin olası bir rejim değişikliğinde ön plana çıkacağına inanmıyorsunuz? 

Suriye halkının isyan hareketi sivil ve barışçıl bir harekettir. Hiçbir siyasi partinin güdümünde değildir. Bugünkü siyasi oluşumların tümü bu hareketle paraleldir. Hiçbir oluşum bu hareketin önüne geçmemektedir. Bunu Antalya toplantısında çok açık gördük. Bu Türkmenler için de, Kürtler için de Müslüman Kardeşler için de geçerlidir. 

Türkmenlerin Suriye’deki diğer gruplarlailişkileri nasıldır? 

Biz tüm gruplarla iyi ilişkilere sahibiz. Tüm gruplar diğer grupların çıkarlarına olumlu şekilde bakmaktadır. Hepsi bizim mağdur olduğumuzun farkındadır ve neden kendimizi bu kadar geç tanıttığımızı sormaktadır. Muhalif grupların hepsi Türkmenlerden olumlu söz etmektedir ve ileride haklarımızın korunacağını söylemektedirler. 

Muhalif hareketin nasıl sonuçlanacağını düşünüyorsunuz? Sizce Beşar Esad reformlar yapıp devam mı etmeli mi yoksarejim değişikliği kaçınılmaz mıdır? 

Bugün gelinen noktaya bakarsak, rejim ve halk arasında barış yolunun kalmadığını görürüz. Şu an Suriye’de 2000’den fazla insan ölmüştür. Ayrıca isimleri tespit edilmeyen birçok insan ölmüştür. Humus’ta barışçıl bir oturma eyleminde Suriye güvenlik güçleri tarafından rastgele ateş açılmıştı. 18 kişinin cesedi bizim arkadaşlarımız tarafından toplanmıştır. 50’den fazla ceset ordu arabalarına atılarak götürülmüştür. Birçok toplu mezar tespit edilmiştir. Birçok bölgeden cesetlerin verilmediğine dair haberler gelmektedir. 

Lazkiye’de toplu mezarlar vardır. Bu cesetler konteynırlara doldurulup denize dökülmektedir. Rejim yıllardan beri gizlediği yüzünü deşifre etmiştir. Halkı yönetecek bir sistemin halktan yetki alması gerekmektedir. 

Beşar Esad rejiminin reform yapabileceğine inanıyor musunuz? 

Beşar Esad’ın rejimi babasının rejiminin uzantısıdır. Halkın sevgisi göstermeliktir. Sevgi baskıyla olmaz. Rejim bugüne kadar halka makyaj yaparak yaklaştı. Bizim Türkmen olarak yeni dönemde birçok başvurumuz oldu. Tümüne karşı gelindi, başvuru yapan arkadaşlarımız fişlendi. Siyasi tutuklulara af getirileceği söylendi. Ben de onlardan birisiyim. Devletle ilgili olan tüm işlemlerde engellerle 
karşılaşıyorum. Bu rejim artık yasallığını kaybetmiştir. Suriye halkının istekleri Suriye’de yeni bir rejimin gelmesiyle karşılanabilir. 

Suriye rejimi meşruluğunu kaybetti diyorsunuz fakat Tunus’tan farklı olarak Suriye’de rejim bütünlüğünü korumakta. Ordu, güvenlik birimleri bastırma iradesi göstererek rejimin yanında yer alıyor. Bu durumda rejim değişikliği nasıl gerçekleşecek? 

Suriye’nin verilerine bakarsak bugün gelinen nokta iç savaşa gitmektedir. Rejim bu noktaya bizi bilerek getirmektedir. Halk bugüne kadar direnmemiştir. Ama gidilen noktada direnecektir. Rejimin hala ayakta olması, aile yapısının üstüne kurulmasından kaynaklanmaktadır. Bu ordu için de istihbarat için de geçerlidir. Ordu içinde alt kademedeki subaylarda iç çatışmalar olduğu görülmektedir. 
Bazı askerler halka silah doğrultmamaktadır. Bu askerlerin rejimin güvenlik birimleri tarafından anında infaz edildiği ve teslim alınan asker cesetlerini tümünde işkence izleri olduğu görülmektedir. 

Yani rejimin kendi içinde ayrılmalar olacağını savunuyorsunuz. Uluslararası bir müdahale olabilir mi? 

İleriki dönemlerde katliamlar artacaktır. Bu durumda halk daha güçlü bir hale gelecek ordu güçsüzleşecektir. Ordu artık farklı bölgelerden direk bilgi alamamaktadır. Kendi içindeki çatlakları duydukça yıpranacaktır. Suriye’ye yapılacak bir askeri müdahaleyi savunmuyorum. 
Sadece rejim baskı altına alınmalıdır. 

Suriye’de rejimin yıkılmasından sonra eli silahlı grubun ülkeyi iç savaşa götürmesi ihtimali var mıdır? 

Bunun yanşamasını istemiyoruz. Bazı gruplar refleks gösterebilir. Böyle bir risk var. Suriye Ortadoğu’da en dikkat çeken, bazı politikaların oluşumunda etkin rol oynayan bir ülkedir. Suriye’de oluşabilecek siyasi boşluğu bazı terör grupları bahane edip eylemler yapabilirler. 
Suriye’de Şabiha örgütü var örneğin. Rejimin silahlı çeteleri. Ama Şabiha örgütü o kadar güçlü bir örgüt değildir. Kaynağı kesildiği anda kendi içerisinde biter. 
Şu an ki gücü rejim tarafından tanınan imkanlar sayesindedir. 

Türkiye’nin bu olaylar karşısındaki duruşunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Suriye halkı Türkiye’den etkin bir rol beklemektedir. Bu hem Türkmenler hem de diğer gruplar için geçerli. Ayrıca Batı ülkelerine ve İran’a karşı duyulmayan güven Türkiye’ye karşı duyulmakta. Sayın Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar Suriye halkını çok etkilemiştir. Bazı bölgelerde yapılan halk gösterilerinde Araplar tarafından çok sayıda Türk bayrağı a-sılmakta ve Türkçe pankartlar bulunmakta dır. Ama Türkiye şu an yetersiz tavır almaktadır. Suriye halkı daha çok desteklenmeli. Bizim yaşadığımız katliamlara tercüman olmalıdır. 

Bizlerin yaşadıkları uluslararası kamuoyuna yansımamaktadır. Türkiye bu olayları dünya gündemine taşımalıdır. Biz Libya halkının düştüğü duruma düşmek istemiyoruz. 

Rejimin yıkılması durumunda halk arasında bir iç savaş yaşanma ihtimali var mıdır? 

Suriye’de Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında hiçbir zaman çekişme olmamıştır. Ama rejim yanlısı olan ailelere halk tarafından tepkiler gelebilir. Dürziler geçmişte rejime yakınlardı. Şu an ise temkinli yaklaşmaktadırlar.Halk Suriye yönetimini Şii bir yönetim olarak algılamaktadır. İktidarın tüm kaynaklarından ve milli servetten en çok yaralanan grup Alevilerdir. Ama Dürzilerin aydınları halk hareketlerine destek vermektedir ve değişimden yanadır. Yine Hıristiyan aydınları halk hareketini desteklemektedir. Ama etkin rol oynamamaktadırlar. 
Kısaca rejimden muzdarip olan gruplar daha etkindir. 

Muhalif hareketler Şam ve Halep’e çok etkin şekilde sıçramamış durumdadır. Burada belirleyici olan Sünni Arap zengin kesimin rejimi desteklemesi midir? 

Halep ve Şam’ın etkin olmamasının nedeni güvenliğin daha fazla olmasıdır. Toplumsal harekette en büyük rol oynayan yerler camilerdir. 
Oralarda halkın toplanması için bir imkan tanınmamıştır. Toplanmak yasaktır. Cuma namazları ve şehitlerin cenaze namazları halkın toplanması için ortam sağlamaktadır. Bazı din adamları camide rahatça görevlerini yapamadıklarını söylemiştir. Bazı camilere girişlerde kimlik kontrolü yapılmaktadır. Camiler rejim yanlılarıyla, Baas partililerle, güvenlik görevlileriyle doldurulmaktadır. Halka 
hareket etme imkanı tanınmamaktadır. Rejim bu iki büyük kente ağırlığını koymuştur. 

İran’ın rolü nedir? 

Aldığımız bazı haberlerde Hizbullah’ın halkı bastırmak için militan gönderildiği söylenmektedir. Ayrıca Suriye güvelik görevlilerine eğitim verildiği, bilgi aktarıldığı ve silah yardımı yapıldığı söylenmektedir. 

Son olarak Türkmenler özelinde Türkiye neler yapmalıdır? 

Biz Türkiye’den Suriye Türkmen halkının sesini dünyaya duyurmasını istiyoruz. Ve ileri-ki dönemlerde Suriye’de oluşacak sistemde Türkmen haklarının korunmasına destek olunmasını istiyoruz. Şu ana kadar Türkmenler için hiçbir şey yapılmadı. 3,5 milyon Türkmen’in dünya kamuoyunda adı geçmemektedir. Bizim isteğimiz yeni oluşumun içinde var olup haklarımızı korumaktır. 

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. 

EK – 1: Suriye’de Değişim Konferansı Sonuç Bildirgesi 

Bugün Suriye acı dolu ve zor günler geçirmektedir. Ancak, aynı zamanda meydanlarda barışçıl protestolar düzenleyen Suriye gençliğinin kan ve fedakarlık bedeliyle yeni bir özgürlük şafağının ülke üzerinde yükseldiği de görülmektedir. Bu durum, dünyanın dört bir yanındaki tüm Suriyelilerin, ülkeleri için yeni bir gelecek kurmak üzere kardeşleriyle birlikte el ele çalışmalarını gerektirmektedir 

Bu yüzden, çok farklı kesimlerden bir grup vatansever Suriyeli, biraraya gelerek “Suriye’de Değişim Konferansı” çağrısında bulunmuştur. 

Halkımızın akan kanını durdurmak, vatanımızdaki gelişmelere ve baskıcı Suriye rejiminin halkın haklı özgürlük ve demokrasi taleplerine asker ve güvenlik güçleriyle müdahale etmesine karşı kararlı bir duruş sergilemek üzere, çok çeşitli yelpazeden siyasi aktivistler davet edilmiştir. 

“Suriye’de Değişim Konferansı”, Suriye Devrimi ile dayanışma halinde, Suriye’yi baskıdan kurtarıp özgürlük ve haysiyet mücadelesini geliştirecek çözümler bulmak amacıyla, 31 Mayıs – 3 Haziran 2011 tarihleri arasında Antalya’da gerçekleşmiştir. Katılımcılar aşağıdaki noktalarda uzlaşmıştır: 

1- Katılımcılar, Suriye halkının, Devlet Başkanının istifa etmesi, rejimin yıkılması ve özgürlük ve haysiyet yolunda Suriye halkının barışçıl devriminin desteklenmesi taleplerine bağlılık göstermektedir. 

2- Katılımcılar, Başkan Beşar Esad’ın tüm görevlerinden bir an önce istifa etmesini ve istifasından sonra bir yılı geçmeyecek bir süre içerisinde serbest ve şeffaf parlamenter ve başkanlık seçimler yapılmasını sağlayacak bir anayasayı hazırlayıp uygulayacak bir geçici konseyin seçilmesine kadar tüm yetkilerini anayasal prosedürlere uygun olarak Başkan Yardımcısına devretmesini talep etmektedir. 

3- Katılımcılar, herhangi bir partiyi temsil etmeyen veya herhangi bir grubu hedef almayan, barış, yurtseverlik, Suriye’nin ülke bütünlüğü, yabancı askeri müdahalenin açıkça reddi ve ulusal birliği vurgulayan Suriye Devrimini amaçlarına ulaşana kadar desteklediklerini ortaya koymaktadır. 

4- Katılımcılar, Suriye halkının Arap, Kürt, Keldani, Asuri, Süryani, Türkmen, Çeçen, Ermeni ve diğer etnik unsurlardan oluştuğunu teyit etmektedir. Konferans, tüm unsurların meşru ve eşit haklarını, ulusal birlik, sivil yönetim ve çoğulcu, parlamenter ve demokratik bir rejim temelinde yeni bir Suriye Anayasası ile tanımaktadır. 

5- Katılımcılar, demokrasi ve seçim sandığını tek yönetim aracı olarak benimseyen, yasama yürütme ve yargı erklerinin ayrılmasına dayanan 
bir sivil yönetim altında, inanç, ifade ve dinin gereklerini yerine getirme özgürlüğü de dahil olmak üzere tüm Suriyelilerin insan haklarına saygı duyulduğu ve özgürlüklerinin korunduğu bir demokratik Suriye’ye ulaşmak üzere gereken tüm çabayı göstereceklerini ifade etmektedir. 

6- Katılımcılar adalet, barış ve güvenlik şemsiyesi altında ekonomik refahın ve bilimsel ve kültürel gelişmenin sağlanması gibi zor ve ciddi görevleri üstlenmektedir. 

7- Katılımcılar, tüm Arapları, İslami Konferans Örgütü’nü, Arap Birliği’ni ve uluslararası toplumu yasal ve ahlaki bir sorumluluk alarak, insan hakları ihlalleri ve silahsız sivillere yönelik insanlık suçlarını önlemeye ve Suriye halkının özgürlük ve demokrasi isteklerini desteklemeye davet etmektedir. 

Konferans, bir danışma kurulunun seçilmesiyle sonuçlanmıştır. Seçim listeleri bir grup katılımcı tarafından belirlenmiştir. 

Danışma kurulu, barışçıl bir değişim amacıyla Suriye Devrimini desteklemek üzere girişilen etkinlikleri koordine etmek için bir eylem planı hazırlayıp bir icra kurulu atayacaktır. 

DİPNOTLAR;

1 Şam Deklarasyonu Genel Sekreteri ve Suriye Adalet ve Kalkınma Hareketi Genel Başkanı Anas Abdullah ile Röportaj, Antalya, 2 Haziran 2011. 
2 Şam Deklarasyonu Genel Sekreteri ve Suriye Adalet ve Kalkınma Hareketi Genel Başkanı Anas Abdullah ile Röportaj, Antalya, 2 Haziran 2011. 
3 Suriye’de Değişim Konferası’nda Suriyeli muhaliflerle yapılan mülakatlar, Antalya, 1-2 Haziran 2011. 
4 Şehitlerin Şeyhi, Diyalog, Bağışlama ve Dinin Yenilenmesi Kurumu Başkanı, Suriyeli Kürtlerin Temsilcilerinden Muhammed Murat El Haznevi ile Röportaj, Antalya, 1 Haziran 2011. 
5 Şehitlerin Şeyhi, Diyalog, Bağışlama ve Dinin Yenilenmesi Kurumu Başkanı, Suriyeli Kürtlerin Temsilcilerinden Muhammed Murat El Haznevi ile Röportaj, Antalya, 1 Haziran 2011. 
6 Suriye İçin Çağdaşlık ve Demokrasi Partisi Üyesi ve Antalya Konferansına Suriye Arap Alevi Toplumunu Temsilen Katılan Sunda Süleyman ile 
Röportaj, Antalya, 2 Haziran 2011. 
7 Suriye Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Radvan Ziadeh ile Röportaj, Antalya, 1 Haziran 2011. 
8 Şam Deklarasyonu Genel Sekreteri ve Suriye Adalet ve Kalkınma Hareketi Genel Başkanı Anas Abdullah ile Röportaj, Antalya, 2 Haziran 2011. 
9 Şam Deklarasyonu Genel Sekreteri ve Suriye Adalet ve Kalkınma Hareketi Genel Başkanı Anas Abdullah ile Röportaj, Antalya, 2 Haziran 2011. 
10 Fransa’da Yaşayan Suriyeli İnsan Hakları Savunucusu Emel Atasi ile Röportaj, Antalya, 1 Haziran 2011. 
11 Suriye’de Değişim Konferası’nda Suriyeli muhaliflerle yapılan mülakatlar, Antalya, 1-2 Haziran 2011. 
12 Fransa’da Yaşayan Suriyeli İnsan Hakları Savunucusu Emel Atasi ile Röportaj, Antalya, 1 Haziran 2011. 
13 Suriye Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı ve George Washington Üniversitesi Öğretim Üyesi Radvan Ziadeh ile Röportaj, 1 Haziran 2011. 


***