26 Haziran 2019 Çarşamba

17 ARALIK OPERASYONU BAKANLAR FEZLEKESİ - BÖLÜM 3

17 ARALIK OPERASYONU BAKANLAR FEZLEKESİ - BÖLÜM 3 




TK:2025438958 - 07.04.2013 12:56 Yaşar Aktürk – Rıza Sarraf görüşmesinde;
Rıza Sarraf: “Ankara’dayım şu anda Yaşar amca …1 buçukta dedim 2 idi 1 buçuga aldım ben”, Yaşar Aktürk: “oldu canım benim oldu çok selamlarımı saygılarımı söyle” Rıza Sarraf’ın Muammer Güler’in makamında saat 13:30 da bulunacağı, Barış Güler’in de bu buluşmaya katılacağı anlaşılmıştır.
Rıza Sarraf’ın Muammer Güler ve Barış Güler ile yaptığı bu ilk buluşmanın hemen akabinde;
TK:2025584363 - 07.04.2013 14:26 Rıza Sarraf – Yaşar Aktürk görüşmesinde;
Yaşar Aktürk: “nasıl geçti iyi mi geçti”, Rıza Sarraf: “sağolun çok iyi geçti …DEDİLER ONU 1 BUÇUK YAP… sıkıntım var onu senden rica ediyorum”, Yaşar Aktürk: “iyi etmişsin şimdi nese geldiğinde özel konuşuruz”, Rıza Sarraf: “evet çok mutlu oldu yani söyleyim”, Yaşar Aktürk: “tabi tabi tabi …benim 30 senelik arkadaşım hiç anlatamam sana”
Görüşmeden, Rıza Sarraf’ın Muammer Güler ile yaptığı yüz yüze görüşme (ilk buluşma) için çok iyi geçtiğini, (taleplerde bulunacağı diğer görüşmelerden anlaşılmıştı), MUAMMER GÜLER’in İSE 1.500.000,00 (BİR BUÇUK MİLYON DOLAR) İSTEDİĞİ, -diğer görüşmelerle daha net anlaşılmıştır-, bunun üzerine Yaşar Aktürk’ün de telefonda değil yüz yüze olacak şekilde özel konuşmayı telkin ettiği anlaşılmıştır.
Bahse konu görüşmelere ve –eylemler kısmında anlatıldığı üzere- devam eden süreçteki eylemlere bakıldığında, bu ilk görüşme ile birlikte Rıza SARRAF ile Muammer GÜLER arasında rüşvet ilişkisinin başladığı, bunun yüz yüze yapılan görüşmedeki anlaşmaya dayandığı anlaşılmıştır.
Muammer GÜLER’e sağlanacak maddi menfaatin yanında, bu eylemlerin ve rüşvete aracılığın takibini yapacak Barış GÜLER’e de “Danışmanlık” adı altında maddi menfaat sağlanacağı konusunda anlaşmaya varıldığı anlaşılmıştır. Yani aşağıdaki eylemlerde detaylıca anlatılacağı üzere Barış GÜLER hem Rıza SARRAF ile babası Muammer GÜLER arasında rüşvete aracılık eylemlerini organize edecek (devamını sağlayacak) hem de bu ilişkiden dolayı Rıza SARRAF’tan maddi menfaat sağlayacaktır.

***
TK.2360889520 - 08.10.2013 17:50 Rıza Sarraf – Abdullah Happani görüşmesinde; 
Rıza Sarraf: “dedi bu düzmece bu şantaj için yaa zaten dedi ama aldı aldı onun fotokopisini MASAK'a da sorucak bana söylemedi ama beni götüren arkadaşa söyledi söylemiş demiş ki MASAK'a sorayım bakayım neyin nesidir bu”, Abdullah Happani: “araştıracak yani”, Rıza Sarraf: “MASAK ona bağlı yaa… SENCE GÖRÜŞMEM KÖTÜ MÜ OLDU İYİMİ SANA GÖRE SENCE”,Abdullah Happani: “yaa şu şekilde iyi mi kötü mü mesela o şeyin kopisini almışya…MUHAKKAK BUNU BİR KONTROL EDİN DER ARTIK yani ordaki senin şirketlerin de dahil olmak üzere herşeyin inceleceği garantisi geldi haa ıhh işte BU HABER YAYINLANDIĞINDA İŞİN AÇISINDAN OLABİLECEK TEHLİKE BUYDU ZATEN BU DA ARTIK ZATEN EN YÜKSEK MERCİYE SEN KENDİ ELİNLE BİLDİRMİŞ OLDUN”, Rıza Sarraf: “peki sence iyi mi oldu kötü mü”, Abdullah Happani: “hayır iyi bir sonuç yok burda”, Rıza Sarraf: “ONLAR BİLİYORSUN ALİ BABACAN'LA HANİ ŞEYLER YAA O O AYNI KAFA YAPISINDALAR İKİSİ DE YANİ O İHRACAT RAKAMLARIYLA ÇOK İLGİLENMİYOR ONLARLA ÇOK MUTLU OLMUYOR ANLADIN MI…kağıdı almamıştı sonradan aldı yaa yani çık çıktıktan sonra”, Abdullah Happani: “defterlerin incelenmesine hazırlanmak lazım…yaa bizim açımızdan birşey olmaz ne olacak yani zaten eninde sonunda dediğim gibi öbür şirketlerde eninde sonunda araştıralacaklar yani sonuçta kaçarı yok bu işin çok fazla”, Rıza Sarraf: “TUHAF BİR İNSAN SÖYLÜYİM SANA DİĞERLERİ GİBİ DEĞİL...bana gitmeden söylemişlerdi yani dur bakalım…kağıdı alması iyi olmadı o şey oldu”
Görüşmede, Rıza Sarraf ve Abdullah Happani’nin, konuyu Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile görüşmüş olmalarının kendileri açsından iyi mi yoksa kötü mü olduğunu değerlendirdikleri, Mehmet Şimşek’ten, diğer irtibatlı oldukları bakanlardan farklı tavır görmeleri üzerine endişeye kapıldıkları, Ali Babacan’dan çekindikleri gibi Mehmet Şimşek’ten de çekinir oldukları, zira Mehmet Şimşek’in Rıza Sarraf’ın çıkacak haberin metni olduğu anlaşılan kağıdı alarak konuyu MASAK’a inceleteceğini söylemiş olmasını “en yüksek mercie kendi elleriyle kendilerini bildirdikleri” olarak yorumladıkları, yapılabilecek muhtemel bir incelemeye karşı muhasebe defterlerinin lehlerine sonuç verecek şekilde düzenlenmesi gerektiğinin belirtildiği, usulsüz işlemlerin açığa çıkmaması amacıyla başka bir usulsüzlüğün gerçekleştirilmesi gerektiği düşüncesi ile hareket edildiği, neticede görüşmelerinin olumlu bir sonuç getirmeyeceğini düşündükleri anlaşılmıştır.
Akabinde,

TK.2361009343 - 08.10.2013 18:59 Rıza Sarraf – Rüçhan Bayar görüşmesinde; 
Rıza Sarraf: “yanına gittim Maliye Bakanının…o biraz soğuk”, Rüçhan Bayar: “peki bu İÇİŞLERİ BAKANLIĞI’NDA HERHANGİ BİR İSTİHBARAT’TAN BÖYLE BİR ÇALIŞMA FELAN OLMUŞ MU”, Rıza Sarraf: “hiç bir şey yok hayır”, Rüçhan Bayar: “öyle bir bilgi yok OLSA ZATEN İLK AĞIZDAN SEN DUYACAN ONU HEMEN”, Rıza Sarraf: “onlar yok onla da görüştüm bugün…pozitif mi negatif mi onu anlamadım”, Rüçhan Bayar: “ya çok daha artık kurcalama ama abi bence”, Rıza Sarraf: “yok artık kurcalamam artık ama işte o orası nereye gider ucu bilmiyorum”, Rüçhan Bayar: “YAPMASAK BELKİ DAHA İYİYİDİ BELKİ”, Rıza Sarraf: “KÖZ ACABA ALEVLENDİ Mİ”, Rüçhan Bayar: “BELKİ UYUYAN ŞEYİ DE UYANDIRDIK BELKİ BİLMİYORUM İNŞALLAH ÖYLE YAPMAMIŞIZDIR DA…Abdullah ile konuştum şeyi mutlaka bizim hiç bişeyimiz olmasa da senin üstündeki yani gayrimenkul tarafını biz hafifletelim”
Görüşmede, Rüçhan Bayar’ın İçişleri Bakanlığı bünyesinde İstihbarat’ın kendileri hakkında bir çalışmasının olup olmadığını sorduğu, Rıza Sarraf’ın olmadığını söylemesi üzerine Rüçhan Bayar’ın, Muammer Güler ile olan ilişkilerini kastederek böyle bir araştırmanın olması durumunda (ilk ağızdan) haberlerinin olması gerektiğini söylediği, Rıza Sarraf’ın, Mehmet Şimşek’in kendileri hakkında MASAK’a inceleme yaptıracağını söylemesi üzerine Rüçhan Bayar’ın “YAPMASAK DAHA İYİYDİ” “UYUYAN ŞEYİ DE UYANDIRDIK” dediği, Rıza Sarraf’ın da yine bu durum için “KÖZ ACABA ALEVLENDİ Mİ” şeklinde yorum yaptığı, böylece şahısların yaptıkları usulsüzlüklerin inceleme neticesinde gün yüzüne çıkacağı endişesine kapıldıkları, yapılan işlemlerdeki usulsüzlüğün bilincinde olarak hareket ettikleri,Rıza Sarraf üzerindeki gayrimenkullerin devirlerini yapmayı planladıkları anlaşılmıştır.

***

TK.2360895950 - 08.10.2013 18:11 Rıza Sarraf – Muammer Güler görüşmesinde; 
Muammer Güler: “gidebildiniz mi Maliye Bakanlığına”, Rıza Sarraf: “gittim görüştüm beyefendiyle”, Muammer Güler: “başka bir gelişme oldu Fatih Karaca beni aradı dedi ben konuya el koydum”, Rıza Sarraf: “sayın bakanımız Zafer Bey’in de yanına gittim o da aramış onu”, Muammer Güler: “Orhan konusunda ben zaten takip ediyorum sen hiç merak etme o konuyu hiç şey yapma”, Rıza Sarraf: “sayın bakanım asıl önemli konu o işte herşeyden önemli”, Muammer Güler: “tamam baba o konu benim işim o konu abinin işi sen merak etme…

SEN MERAK ETME BEN O PEZEVENGE BUNUN ONUN SANA YAPTIĞI ÇEKTİRDİĞİNİ BEN ONDAN KAT BE KAT BURNUNDAN FİTİL FİTİL GETİRİRİM O İTOĞLU İTİN SEN KAFANI YORMA”  Görüşmeden, Muammer Güler’in Bugün Gazetesi yetkilisi Fatih Karaca ile görüştüğünü, haberin yayınlanmayacağını söylediğini, Rıza Sarraf’ın Zafer Çağlayan’ın da Fatih Karaca ile görüşme yaptığını söylediğini ilettiği, Muammer Güler’in Orhan İnce hakkındaki soruşturma konusunu takip ettiğini söylediği, Rıza Sarraf’ın bu konunun çok önemli olduğunu söylemesi üzerine Muammer Güler’in de “O KONU BENİM İŞİM” ve “O PEZEVENGE BUNUN ONUN SANA YAPTIĞI ÇEKTİRDİĞİNİ BEN ONDAN KAT BE KAT BURNUNDAN FİTİL FİTİL GETİRİRİM” şeklinde Orhan İnce hakkında yapacaklarından (burnundan fitil fitil getireceğinden) ve bu konuyu kendine görev addettiğinden bahsettiği, bu şekilde Rıza Sarraf’ın rüşvet ilişkisi içerisinde bulunduğu bakanlar aracılığıyla aleyhlerine hüküm doğurabilecek gazete yayınlarının yapılmasını engellediği, ayrıca polis müdürü Orhan İnce’nin Rıza Sarraf’ın usulsüzlüklerini ortaya çıkarma ihtimalini ortadan kaldırmak amacıyla Muammer Güler’in görev olarak addettiği bu konuyu içselleştirerek bedelini ödetme düşüncesinde olduğu anlaşılmıştır.

***
TK:2211836553 - 16.07.2013 17:34 Rıza Sarraf – Rüçhan Bayar görüşmesinde;
Rıza Sarraf: “o yazı neyi ifade ediyor bir de biliyorsun di mi REAL TİCARET ODUĞUNU”, Rüçhan Bayar: “ya çok güzel canım bunlarla bankalardan bir yüzer milyon dolarlık kredi alırız hahah”, Rıza Sarraf: “hayır yani bu REAL TİCARET OLDUĞUNU ŞEY YAPIYORbiliyorsun di mi …artık Kunlun munlun zırt pırt ...birtane Kunlun genel müdürlüğüne yazdı Pinganınkine yazdı”, Rüçhan Bayar: “TÜM SORUNUMUZU ÇÖZECEK GİBİ DURUYOR BURDA”, Rıza Sarraf: “EN AZINDAN ŞEYE MIRIN KIRIN EDEMEZLER BU REAL Mİ DEĞİL Mİ KONŞİMENTO CART CURT”, Rüçhan Bayar: “yok … Kunlun’la en üst düzeyde kendimizi ifade edebiliriz artık yani direk aracıyada gerek yok” Görüşmede, İçişleri Bakanı Muammer Güler tarafından düzenlettirilen referans mektuplarından bahsedildiği, Çin’deki bankalar ve bankalara sorgu yapan kurumlar nezdinde, referans olunan firmalar hakkında –öyle olmamasına rağmen- GERÇEK (REEL) TİCARET yaptığı konusunda kanaat oluşturacağı değerlendirilmesinde bulunulmuş, böylece şüpheli şahısların paravan ve sahteciliğe dayanan işlemler zincirinin Çin basamağındaki usulsüzlükleri, Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı makamının alet edilmesi suretiyle örtbas edilmeye çalışıldığı anlaşılmıştır. Kaldı ki referans mektubunun yazıldığı Kunlun Bank’ın uluslararası camiada kötü bir nam altında faaliyet gösteren bir banka olduğu gözönünde bulundurulduğunda,diğer eylemlerde de detaylarıyla açıklandığı üzere, uluslararası boyutta faaliyet gösteren suç örgütünün lideri Rıza Sarraf ile Muammer Güler arasındaki rüşvet ilişkisiyle kamu gücünün nasıl satın alınabildiği, bunun da uluslararası camiada ülkemiz imajına nasıl etki edeceği aşikardır. Söz konusu organizasyonun Çin ayağını koordine eden Rüçhan Bayar’a rüşvet ilişkisine binaen elde edilen imtiyazlarla ilgili Rıza Sarraf tarafından bilgi verildiği, suç örgütünün eylemleri ile ilgili Çin ayağını koordine etmek amacıyla biliçli bir şekilde örgüt yönetimine katılan Rüçhan Bayar’ın referans mektubu ile rahat bir şekilde eylemleri gerçekleştirecbileceği anlaşılmıştır.

***
TK.2361009343 - 08.10.2013 18:59 Rıza Sarraf – Rüçhan Bayar görüşmesinde; 
Rüçhan Bayar: “İÇİŞLERİ BAKANLIĞI’NDA HERHANGİ BİR İSTİHBARAT’TAN BÖYLE BİR ÇALIŞMA FELAN OLMUŞ MU”, Rıza Sarraf: “hiç bir şey yok hayır”, 
Rüçhan Bayar: “öyle bir bilgi yok OLSA ZATEN İLK AĞIZDAN SEN DUYACAN ONU HEMEN”, Rıza Sarraf: “onlar yok onla da görüştüm bugün”
Görüşmeden, örgüt yöneticisi Rüçhan Bayar’ın kendileri hakkında İçişleri Bakanlığı (Emniyet) İstihbarat’ta bir çalışma olup olmadığına yönelik 
bilgileri rüşvet ilişkisi içerisinde oldukları İçişleri Bakanı Muammer Güler’den (ilk ağızdan) öğrenebileceklerini söylemesi üzerine, 
Rıza Sarraf’ın Mumammer Güler ile görüştüğünü, Emniyet İstihbarat’ta haklarında bir çalışma olmadığını öğrendiğini söylediği, böylece örgütün deşifre 
edilmemek amacıyla yapılacak olası adli takiplere karşı bilinçli bir gizlilik ağı kurma emeliyle hareket ettikleri anlaşılmıştır.

(Para Teslimi-14)’te paranın Rıza SARRAF’ın elemanlarından teslim alınarak Barış GÜLER’e teslim edilmesinin akabinde,

TK:2400253937 - 25.10.2013 15:00:18 Rıza Sarraf – Barış Güler görüşmesinde;

Rıza Sarraf: “bu ne olabilir”, Barış Güler: “kesin yani sivil gibi geldi…çünkü orada çakmakımsı bişeyle fotoğraf filan çekiyorlar sağ solun fotoğrafınıçekiyorlar … TEDİRGİN OLDUK YANİhani niye onlar orda duruyorlar”, Rıza Sarraf: “öyle olduysa yani nasıl bi birim olurki bizim haberimiz olmaz”, Barış Güler: “YANİ Bİ BİŞEYİ Mİ TAKİP EDİYOR NE YAPIYORLAR BİLEMEDİM YANİ ORA ARKADAŞLAR … çünkü hoşumuza gitmedi o görüntü hoşumuza gitmedi …şey ofisiniz arkada tarafında İŞTE KAPINI ORDA ADAMLAR BEKLİYORLAR DA SAATLERCE BEKLİYORLARDI BİZİMKİLER DE BİZİMKİLERLE … ALAKALI Bİ KONU MU DİYE MERAK ETTİK YANİ”, 
Görüşmeden örgüt üyelerinin takip edildiklerinden şüphe ettikleri ve Barış GÜLER’in tedirgin olduğu, takip edildiği hissi ile rahatsızlık duyduğu ve alacağı rüşvet parasının görüntülenmesinden çekindiği ve polis olduğundan şüphelendikleri şahıslarla ilgili  “işte kapını orda adamlar bekliyorlar da saatlerce bekliyorlardı bizimkiler de bizimkilerle … alakalı bi konumu diye merak ettik yani”dediği ve katılmış oldukları suça konu eylemlerin takip edilmesinden çok çekindiği tespit edilmiştir.
TK:2400319509 - 25.10.2013 15:30 Rıza Sarraf – Barış Güler görüşmesinde;
Rıza Sarraf: “bişey söylecek bizim arakadaşlar he ...bizimkiler baktılar orda şuan öyle birisi yok…BU MUHTEMELEN SİZLE ALAKALI OLABİLİR”, Barış Güler: “e anladım tamam tamam BEN GEREKEN ÖNLEMLERİ ALACAM”
TK:2400338770 - 25.10.2013 15:36 Rıza Sarraf – Barış Güler görüşmesinde;
Barış Güler: “ortaya çıkarırız bi iki güne kadar ortaya çıkarırız onu”, Rıza Sarraf: “YANİ SİZLE ALAKALI OLMA İHTİMALİ YÜKSEK”, Barış Güler: “YANİ BEN ORTAYA ÇIKARIRIM BEN ORTAYA ÇIKARIRIM ONU BEN ORTAYA ÇIKARIRIM…bizimkiler onların fotoğrafını çekmiş hani onlar ÖZGÜR BİREŞ ŞEY OL TEDİRGİN OLUNCA BİZE SÖYLEDİbizim arkadaşlar da yanına gittiler binanın içerisine orda o bekleyen arkadaşların fotoğraflarını çekmişler”
Görüşmelerde fiziki takip yapıldığından şüphelenen örgüt lideri Rıza SARRAF ile Abdullah HAPPANİ arasında gerçekleşen görüşmelerin neticesinde Rıza SARRAF’ın Barış GÜLER’E “bu muhtemelen sizle alakalı olabilir” dediğiBarış Güler’in de “ben gereken önlemleri alacam”şeklinde cevap verdiği, örgütün istihbarat karşı koyma faaliyetlerinde konumu itibari ile önemli bir yeri haiz İçişleri Bakanı Muammer GÜLER’in oğlu olması münasebeti ile konunun Barış Güler’i ilgilendirdiği, her nevi fiziki takip çalışmasından rahatsız olan Barış Güler’in çalışmalara karşı koymak amacıyla önlemler alacağını belirttiği anlaşılmıştır.
TK:2401959070 - 26.10.2013 13:37 Hikmet – Barış Güler görüşmesinde;
Hikmet: “Barış bey bunlar kuvvetli muhtemelen şey ya polisler ya…YA İSTİHBARATIN YA DA MALİ ŞUBENİN POLİSLERİDİR şey birinin resmini çekmiş elinde doğru kamera var böyle ceketinin kolunun içinde arkadan çekmiş”,Barış Güler: “niye çekiyorlar”, Hikmet: “hafta içerisinde şey yapalım Barış Özgür bey şeyi arasın Nuruosmani'ye yi ben geliyorum desin bu diyo ki ben hep telefon edip gittiğimde diyor aynısı oluyor özgür hoca öyle diyo bir daha telefon etsin oraya gitsin bizde gerekirse oraya gideriz bakarız tekrar gelip çeken bar mı bunu”, Barış Güler: “polisler takip ediyor öyle mi…adamların fotoğrafı var mı Özgür de”, Hikmet: “var …yüzde 99 polis yüzde 99”, Barış Güler: “tamam konuşalım bunu peki” 
TK:2401974668 - 26.10.2013 13:44 Özgür Özdemir – Barış Güler görüşmesinde;
Özgür Özdemir: “konuştuk ta …Mali Şube falan olabilir diyo…şimdi hani anladın mı olayı başka sıkıntılı şeylerde olmasın şimdi burda bi nasıl bişey yapmak lazım bilmiyorum yani niye böyle bi MALİ ŞUBENİN BÖYLE Bİ ÇALIŞMASI VAR MI FALAN FİLAN ONU Bİ BİRİLERİNİN SORDURMASI LAZIM YANİ ÇOKTA DİKKAT ÇEKMEDEN” Yukarıdaki görüşme içeriklerinden Barış GÜLER, Özgür ÖZDEMİR ve Hikmet isimli şahısların takip edildiklerinden ciddi manada şüphe ettikleri ve katılmış oldukları suç faaliyetlerini de göz önünde bulundurarak Mali Şube’den veya İstihbarat Şube’den çekindikleri için bu şubelerin polisleri tarafından takip edildiklerini düşündükleri ve dikkat çekmeden bu durumu Muammer GÜLER vasıtası ile kontrol ettirecekleri anlaşılmıştır.

4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

17 ARALIK OPERASYONU BAKANLAR FEZLEKESİ - BÖLÜM 2

17 ARALIK OPERASYONU BAKANLAR FEZLEKESİ - BÖLÜM 2 



(B) SUÇ ÖRGÜTÜNÜN YAPILANMASI VE FAALİYETLERİ

Soruşturma kapsamında elde edilen delillerden; soruşturmaya konu şüphelilerin tek bir irtibat çatısı altında ve yöneticileri itibariyle birbirleri ile koordineli 
hareket edebilen3farklı örgüt yapılanmasıyla bir araya geldikleri,
Soruşturmaya konu eylemlerin merkezinde Rıza SARRAF liderdiğindeki örgütün olduğu, Rıza SARRAF’ın ambargoyu delerek İran’ın sıcak para ihtiyacını 
karşılamak için geliştirdiği komisyon karşılığında uluslararası para döndürme sistemi için sahtecilik, kaçakçılık ve rüşvet suçlarını işlemek amacıyla bir 
araya gelen şahısların hiyerarşik bir yapı ile hareket ettikleri, örgüt lideri Rıza SARRAF ile örgüt yöneticisi/üyesi şüphelilerin arasında patron-işçi ilişkisinden 
ziyade, örgüt lideri ile elemanı arasındaki ilişki şeklinde olduğu, nitekim şüphelilerin Rıza SARRAF’ın talimatlarını legal-illegal ayrımı yapmaksızın aidiyet 
duygusuyla yerine getirdikleri, bahse konu örgütü oluşturan şüphelilerin fiili birlikteliklerinin altında haksız ekonomik kazanç için suç işleme amacının olduğu 
görülmüştür.

Rıza SARRAF liderliğindeki örgütte, Abdullah HAPPANİ, Rüçhan BAYAR, (Sadık) Mohammadsadegh RASTGARSHISHEHG, Ahmet Murat ÖZİŞ, Yücel ÖZÇİL ve 
Mohammad ZARRAB isimli şahısların, suçların işlenişinde etkin rol oynadıkları, Umut BAYRAKTAR, Murat CESURTÜRK, Emin HAYYAM, Cemalettin HAPPANİ, 
Emir EROĞLU, Muacet KORKMAZ, Nesteren Zarai DENİZ, (Umit) Omid SAEİDZAMAN, Hüsamettin ALTINBAŞ, Halil İbrahim AKKAYA,Turgut HAPPANİ, 
Ercan SAĞIN, Murat YILMAZ, (Şehram) Shahram Mohaghegh OROMİ, (Miandapçı) Aresh MİANGOGGIAN, Adem GELGEÇ, Ertuğrul BOZDOĞAN, 
Vidadi BADALOV ve İrfan IŞIKGÜN isimli şahısların örgüt yöneticilerinin talimat ve telkinleri doğrultusunda suçun işlenişi noktasında fiili bir birliktelikle 
hareket ettikleri, aynı şekilde Taha Ahmet ALACACI ve Türker SARGIN’ın da bahse konu örgütün faaliyetleri çerçevesinde hareket edereken bu örgütten 
ayrılıp kendi komisyon grubunu oluşturmaya çalıştıkları, bundan sonra Rıza SARRAF’a rakip olmaları sebebiyle Rıza SARRAF liderliğindeki örgürün rüşvet 
ilişkileri sayesinde sindirildikleri anlaşılmıştır.

Yapılan teknik ve takip çalışmalarında, Rıza SARRAF liderliğindeki örgütün, Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer ÇAĞLAYAN, İçişleri Bakanı Muammer GÜLER, 
Avrupa Birliği Bakanı Egemen BAĞIŞ ve Halk Bank Genel Müdürü Süleyman ASLAN ile örgüt faaliyeti çerçevesinde haksız maddi menfaat ilişkisi geliştirdiği, 
bu kapsamda Ekonomi Bakanı Zafer ÇAĞLAYAN yöneticiliğinde ve İçişleri Bakanı Muammer GÜLER yöneticiliğinde iki ayrı gurubun, Rıza SARRAF liderliğindeki 
örgüt ile rüşvet suçunu işleme amacıyla ve tek bir organizasyonun çatısı altında fiili ve sürekli bir birliktelik sergiledikleri, bu örgütlerin rüşvet vermek ve 
rüşvet almak suçlarını belli bir hiyerarşi ve koodinasyon ağıyla, belli sistemde ve sürekli olarak işledikleri belirlenmiştir.
Ekonomi Bakanı M. Zafer ÇAĞLAYAN yöneticiliğindeki örgütte Halk Bank Genel Müdürü Süleyman ASLAN, oğlu Salih Kaan ÇAĞLAYAN, özel kalemleri 
Onur KAYA ve Mustafa Behçet KAYNAR’ın faaliyet gösterdiği,bu şahısların Rıza SARRAF liderliğindeki örgüt ile aralarındaki rüşvet eylemlerini örgüt faaliyeti 
çerçevesinde gerçekleştirdikleri anlaşılmıştır. Fatma ASLAN’ın Süleyman ASLAN’a getirilen rüşvetlerle ilgili bilinçli bir şekilde aracılık ettiği anlaşılmıştır. 
Rüşvet eylemlerinde Zafer ÇAĞLAYAN’ın kardeşi Mehmet Şenol ÇAĞLAYAN’ın da iştirakinin olduğu belirlenmiştir.
İçişleri Bakanı Muammer GÜLER yöneticiliğindeki örgütte, oğlu Barış GÜLER, Özgür ÖZDEMİR, Hikmet TUNER ve Barış KIRANTA isimli şahısların faaliyet 
gösterdiği, bu şahısların sistemli bir şekilde Rıza SARRAF liderliğindeki örgüt ile aralarındaki rüşvet eylemlerini örgüt faaliyeti çerçevesinde gerçekleştirdikleri  
görülmüştür.

Bahse konu örgütlerin tek bir irtibat ağı altında, Rıza SARRAF’ın liderliğindeki suç örgütünün eylemleri doğrultusunda rüşvet faaliyetleri gerçekleştirdikleri 
anlaşıldığından, soruşturmamızda eylemler, Rıza SARRAF liderliğindeki örgütün faaliyetleri, sistemleri, menfaatleri ve rüşvet ilişkileri odak alınarak ele alınmıştır. 

Ekonomi Bakanı Zafer ÇAĞLAYAN, İçişleri Bakanı Muammer GÜLER, AB Bakanı Egemen BAĞIŞ ve Halk Bank Genel Müdürü Süleyman ASLAN’a verilen paralar ve karşılığında sağlanan menfaatler, Rıza SARRAF liderliğindeki örgütün rüşvet faaliyetleri içerisinde bölümler halinde anlatılacaktır. 
Diğer yandan örgüt ile ilgili …

Bu kapsamda Rıza SARRAF liderliğindeki suç örgütünün;

? Sahtecilik
? Altın Kaçakçılığı
? Rüşvet
? Fuhşa Aracılık Etmek suçlarını işlediği anlaşılmıştır.


(C) SUÇ ÖRGÜTÜNÜN ÖZELLİKLERİ

220. Maddeye ilişkin Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 2006/1054 E. 2006/4780 K. ve 2007/110 E. 2007/3049 K. sayılı içtihat kararları “Suç İşlemek İçin Örgüt Kurmak” suçunu detaylı bir şekilde açıklamaktadır. Her iki içtihat kararına göre örgütün varlığından söz edebilmek için özetle: 

1. Üye sayısının en az 3 kişi olması, 
2. Üyeler arasında soyut bir birleşme değil, gevşek de olsa hiyerarşik bir ilişkinin bulunması, 
3. Suç işlenmese bile suç işleme amacı etrafında fiili bir birleşmeninolması, 
4. Niteliği itibariyle devamlılık göstermesi gereklidir. 

Bu kapsamda,soruşturmaya konu suç örgütlerininözellikleri;

“Suç İşleme AmacıEtrafındaki Fiili Birleşme”
“Örgütsel İlişkiler; Hiyerarşi, Talimat, Yönlendirme ve Geri Bildirim”
“Devamlılık”
“Örgütsel Baskı ve Kamu Gücünün Haksız Kullanıması” başlıkları altında örneklerle irdelenecektir.


SUÇ İŞLEME AMACI ETRAFINDAKİ FİİLİ BİRLEŞME

Yapılan tüm çalışmalar neticesinde, şüphelilerin suç işlediklerinin farkındalığı içerisinde hareket ettiklerive şüphelileri birlikte,sürekli ve sistemli hareket etmelerinin temel gayesinin haksız kazanç sağlamak olduğu anlaşılmıştır. “F-Eylemler” bölümünde her bir eylemde haksız menfaatin nasıl ve ne miktarda sağlandığı tek tek detaylarıyla izah edilip, “G-Şüphelilerin Konumları” bölümünde de her bir şüphelinin hangi eylemde, ne tür ve ne miktarda menfaat sağladığı belirtilecektir. Bu bölümde ise; şahısların rüşvet,sahtecilik, kaçakçılık ve fuhşa aracılık suçlarını işleme kastı etrafındaki fiili birliktelikleri ve “haksız maddi menfaat”i bu eylemlerle elde ettikleri örneklerle açıklanacaktır.
Şüphelilerin örgütteki konumu ve eylemlerdeki rolüne göre haksız maddi menfaatin türü ile ilgili farklı motivasyonlarının olduğu anlaşılmıştır. Şöyle ki;
Rıza SARRAF liderliğindeki örgüte mensup şüphelilerin motivasyonunun;

o İran’ın parasını aktarma işlemleri için alınan komisyon
o Sahte transit gıda ticareti işlemlerine göz yumulması, yol verilmesi
o İstisnai yoldan Türk vatandaşlığının kazanılması
o Bankanın aldığı yasal komisyon oranlarının düşürtülmesi
o Kaçak altının yurda sokulma teşebbüsünde altınlara el konulmaması ve akabinde Duabi’ye uçuşunun sağlanması
o Halk Bank nezdinde rakiplerin engellenerek kartel haline gelinmesi
o Usulsüzlüklerini ihbar eden kamu görevlisinin tayininin çıkarttırılarak sürülmesi
o Koruma Polis Memuru görevlendirilmesi ile emniyet şeridini kullanmak amacıyla imtiyaz kazanma
o Usulsüzlüklerle ilgili basında çıkacak haberlerin engellenmesi
o Halka açık şirketlerin yönetiminin ele geçirilmesi
o Çin’deki paravan firmaların bankalar nezdinde yaşadığı sıkıntının atlatılması için İçişleri Bakanlığı’ndan bu firmalar adına referans mektubu yazılması
o Rıza Sarraf liderliğindeki örgütle ilgili adli ve istihbari çalışmalara karşı koyma faaliyetleri gerçekleştirilmesi
o Otel yatırımı için kredi çekimine onay alınmasıKamu görevlisi şüphelilerin motivasyonunun;
o Rüşvete konu yüksek meblağda paralar
o Mücevherat
o Lüks ve pahalı saatler
o Danışmanlık adı altında alınan aylıklarşeklinde olduğu anlaşılmıştır.

Şüpheli şahısların, soruşturmaya konu suçları işleme amacı etrafındaki fiili birliktelikleri, bu suçları farkındalık içerisinde işlediklerine dair teknik takip çalışmalarında geçen örnekler aşağıda verilmiştir.
Rıza SARRAF, Muammer GÜLER’in İçişleri Bakanı olmasının medyada yayınlanmasının hemen akabinde; örgüt yöneticilerinden Rüçhan BAYAR’ın Muammer GÜLER ile olan akrabalık ilişkisini kullanmayı hedeflediği anlaşılmıştır.
TK:1888176608 - 24.01.2013 18:52 Rıza Sarraf – Rüçhan Bayar görüşmesinde;
Rıza Sarraf: “hayırlı uğurlu olsun gözün aydın … GÜCÜMÜZE GÜÇ GELDİ … BENİM KAFA DENGİM Mİ onu söyle bana”, Rüçhan Bayar: “aynen”, Rıza Sarraf: “TABİ BURDAN O BU ÇİN’E DE BAĞLANTI KURAR BURDAN”, Rüçhan Bayar: “vallaha her yere kurar abi yani ordayken valiyken bile kuruyordu bütün dünyayla bağlantıyı bütün valileri karşılıyordu ya … çok güzel oldu”, Rıza Sarraf: “İŞİMİZ DÜŞÜK bişey söyleyecem ABİMİN ŞU VATANDAŞLIK İŞİNE DE Bİ EL ATARSIN ARTIK İÇİŞLERİ BAKANI”, Rüçhan Bayar: “haa haa atarız atarız atarız”
Görüşmede geçen 3 ana hususu açacak olursak;

Rıza Sarraf’ın Muammer Güler ile geliştireceği ilişkiyi “GÜCÜMÜZE GÜÇ GELDİ” şeklinde tanımlaması, Zafer Çağlayan ile Egemen Bağış’tan sonra bir bakanla ilişki geliştireceği hususunu akıllara getirmiş, kamu gücünün satın alınmasının örgüt lideri tarafından güç olarak görülmesi ise soruşturmaya konu rüşvet eylemlerinin vahametini göstermesi açısından örnek teşkil etmiştir.
Rıza Sarraf’ın “BENİM KAFA DENGİM Mİ” şeklindeki sorusuyla Muammer Güler’in maddi menfaat ilişkisine meyilli olup olmadığını öğrenmek istediği anlaşılmıştır. Zira Çin’deki banka yetkilerine rüşvet verme eylemleri ile ilgili yine Rüçhan Bayar ile yaptığı başka bir görüşmede (TK:1936434637 - 19.02.2013 18:44) Rıza Sarraf: “görüştün müdürle sen kendin”, Rüçhan Bayar: “görüştüm”, Rıza Sarraf: “KAFA DENGİ Mİ”, Rüçhan Bayar: “KAFA DENGİ”, Rıza Sarraf: “mama mama mama şey yeptınız mı”, Rüçhan Bayar: “ya bizim tanıştıranlarla mamalaştık”, Rıza Sarraf: “kimse ma ma mamasız olmaz biliyosun ya ondan”, Rüçhan Bayar: “fazla verince de azıyorlar abi bu seferde olacak işte olmuyor” şeklinde konuştukları, “kafa dengi” tabirini rüşvet almaya meyilli yetkili anlamında kullandıkları anlaşılmıştır. Böylece yukarıdaki görüşmede Rıza Sarraf’ın, Muammer Güler ile tanışmadan evvel kendisiyle maddi menfaat ilişkisi kurmayı hedeflediği anlaşılmıştır.
Görüşmede geçen “işimiz düşük” “ÇİN’E DE BAĞLANTI KURAR” ve “ABİMİN ŞU VATANDAŞLIK İŞİNE DE Bİ EL ATARSIN ARTIK İÇİŞLERİ BAKANI” konuşmaları ise, eylemler bölümünde detaylarıyla anlatılan rüşvet karşılığındaki eylemlere tekabül etmektedir ki, Çin bankaları nezdindeki paravan işlemlerde yaşanan sıkıntıların çözülmesi amacıyla Muammer Güler adına Referans Mektubu hazırlandığı ve Rıza Sarraf’ın ağabeyi ve örgüt yöneticilerinden Mohammed ZARRAB’ın istisnai yoldan Türk Vatandaşlığına alındığı anlaşılmıştır.
Özetle, Muammer Güler’in bakan olmasının hemen akabinde gerçekleşen bu görüşme ile Rıza Sarraf’ın Muammer Güler’le geliştireceği rüşvet ilişkisinin kodları açıkça görülmüştür.

3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

17-25 ARALIK OPERASYONU BAKANLAR FEZLEKESİ., BÖLÜM 1

17-25 ARALIK OPERASYONU BAKANLAR FEZLEKESİ.,  BÖLÜM 1





R A P O R

Soruşturma No : İstanbul CBS 2012/120653
Tarih : 18.12.2013 

İlgi : a) Muh. Elk. Şube Müd.’nün 07.05.2010 tarihli ve İhbar No:6484 sayılı e-posta ihbar formu.
  b) Kapatılan Şişli C.Başsavcılığı’nın 08.10.2008 tarihli ve 2004/46272 sayılı yazısı.
  c) Kaç. ve Org. Suç. Müc. Dai. Başk.’nın 06.06.2011 tarihli ve 298907 sayılı yazısı. 
  d) 18.07.2012 tarihli bila sayılı isimsiz faks ihbarı.
  e) 13.09.2012 tarihli ve 2012/1958 sayılı yazımız.

SORUŞTURMA KAPSAMINDA SİYASİ DOKUNULMAZLIĞI BULUNAN ŞÜPHELİLER İLE İLGİLİ EYLEMLER

(A) SORUŞTURMAYA BAŞLANGIÇ

Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğümüze gönderilen ilgi (a) sayılı ihbarda özetle; İranlı Rıza ZARRAP isimli şahsın kendisinin İstanbul’da, babasının ise Dubai’de olduğu, yurtdışından milyonlarca doları Türkiye’ye soktukları, bu işi İstanbul Beyazıt Kapalı çarşıda faaliyet gösteren Durak Döviz isimli işyerinde farklı kişileri kullanarak yaptıkları ve bunun gibi birçok kişinin bulunduğu iddia edilmiştir.
Kapatılan Şişli Cumhuriyet Baş savcılığı’nın ilgi (b) sayılı yazısı ekinde yine Şube Müdürlüğümüze gönderilen Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı’nın 10.06.2008 tarihli 6517 sayılı yazısında ekli bulunan Bankalar Yeminli Murakıbı Mehmet Tahir ÖZSOY tarafından düzenlenen 13.05.2008 tarih ve R-61 sayılı, “ATİK-İŞÇEN Rumuzlu Aklama İncelemeleri” konulu rapora konu olan, Kapalıçarşı Halıcılar Caddesi No: 93 Eminönü faaliyet adresli Vala Dış Ticaret Ltd. Şti. (Vala Döviz) ünvanlı firma ortaklarının; Bahram Dargahi MOGHADDAM, Hassan Dargahi MOGHADDAM, Orman Memarı KHAMENEH isimli şahıslar olduğu, İstanbul Ticaret Odası kayıtlarından yapılan sorgulama neticesinde; adı geçen şirketin 31.01.2011 tarihinde oda kaydının askıya alındığı yani iptal olduğu anlaşılmış, bu nedenle şirketin faaliyet gösterdiği adrese faal olup olmadığının tespiti için 02.05.2011 günü gidildiğinde, şirketin faaliyet adresinde Saran Kuyumculuk ve Dış Tic. Ltd. Şti. unvanlı firmanın faaliyet gösterdiği anlaşılmıştır.
 Saran Kuyumculuk ve Dış Ticaret Ltd. Şti. (Sicil No:501576) ile ilgili olarak İstanbul Ticaret Odası kayıtlarından sorgulama yapıldığında, şirketin 180.000,00 TL sermayeli ve Kapalıçarşı Halıcılar Cd. No: 93 Eminönü/Fatih adresine kayıtlı olduğu, ortaklarının Mehmet HAPPANİ ve Gülpembe HAPPANİ isimli şahıslar olduğu, Abdurrahman İŞÇENisimli şahsın 17.01.2005’e kadar şirketin eski yetkilisi olduğu anlaşılmış, ayrıca R-61 sayılı raporda Abdurrahman İŞÇEN’in Vala Döviz’in çalışanı olduğu, şahsın mali gücünün çok üstünde son derece şüphe arz eden para transferleri tespit edildiği ve R-61 sayılı raporun Özet ve Sonuç (sayfa 40) kısmında; 
Rapor içerisinde izah edilen şüpheli para hareketleri incelendiğinde, genel itibariyle bu işlemlerin tutar, işlem sıklığı ve sair nedenlerden dolayı şüphe arz ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Buna karşın raporda belirtilen gerçek ve tüzel kişilerin faaliyetlerinin gerçek mahiyetinin ortaya konulmasının ve hukuki açıdan nihai değerlendirmede bulunmaya yetecek somut bilgi ve belgelerin toplanmasının ancak ilgili şüpheli işlemleri gerçekleştiren şahısların polisiye takip veya uygun görülecek diğer usullerle Türkiye çapındaki faaliyetlerin izlenmesi yoluyla temin edilebileceği düşünülmektedir. Zira, yetkili makamlarca polisiye yöntemler de dahil olmak üzere istihbari açıdan takip edilmeden, sadece banka hesaplarındaki şüpheli hareketler dikkate alınarak karapara aklandığına dair bir değerlendirmede bulunmak sağlıklı görülmemektedir. Dolayısıyla gelinen bu aşamadan sonra ilgili şahıslar arasındaki ilişkilerin banka hesapları dışında da ortaya konulabilmesi zaruri görülmektedir. Bunun ise ancak polisiye takip ve sair yöntemlerle gerçekleştirilebileceği ve konunun Bankalar Yeminli Murakıpları’nın görev, yetki, sorumluluk ve uzmanlık alanı dışında kaldığı izahtan varestedir.
Takip sonucunda izah edilen türden ilişkilerin tespit edilmesi durumunda, rapor içerisinde ifade olunan nedenlerden dolayı şüphe arz eden hesap hareketleriyle de bağlantı kurulabilmesi olasıdır.” şeklinde belirtilmiştir.



Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı, Mali Suçlar ve Suç Gelirleriyle Mücadele Şube Müdürlüğü’nün ilgi (c) sayılı yazısı ekinde gönderilen “Happani Grubu Değerlendirme Raporu” başlıklı 03.06.2011 tarihli raporda; 
“12.02.2007 tarihinde Kapıkule Hudut Kapısından yurtdışına çıkış yapmak isteyen bir TIR aracında 202 kg Eroin maddesi ele geçirilmiş, akabinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2007/1258 soruşturma dosyası ile mahkeme kararı çerçevesinde Edirne KOM Şube Müdürlüğünce gerçekleştirilen iletişimin dinlenmesi tedbirinin uygulanması sürecinde, değişik gerçek/tüzel kişiler arasında kaynağı belli olmayan yüksek miktarda paranın uluslararası transferinin yapıldığı, bu transferlere aracılık yapan kişiler arasında Durak Döviz isimli işyeri ve Abdullah isimli çalışanının da bulunduğu tespit edilmiştir. 
İstanbul Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğü’nün 07.05.2010 tarihli ve İhbar No:6484 sayılı e-posta ihbar formunda İranlı Rıza ZARRAP isimli şahsın kendisinin İstanbul’da, babasının ise Dubai’de olduğu, yurtdışından milyonlarca doları Türkiye’ye soktukları, bu işi İstanbul Beyazıt Kapalı çarşıda faaliyet gösteren Durak Döviz isimli işyerinde farklı kişileri kullanarak yaptıkları iddia edilmiştir. 
21.12.2010 tarihli ulusal basında Moskova Havalimanı’ndaki gümrük görevlilerinin kontrolleri esnasında İstanbul’dan Rusya’ya giden üçü Azeri biri İranlı olmak üzere dört kişinin bavul ve sırt çantalarında 14,5 Milyon Dolar ve 4 Milyon Avro ele geçirildiği ve şahısların gözaltına alındığı haberinin yer almış, bahse konu habere istinaden 23.12.2010 tarihinde Rusya İnterpolü’nden polisiye iş işbirliği kapsamında bilgi talep edilmiş ve 16.03.2011 tarihinde alınan cevabi yazı ile, Azeri vatandaşları VagifBADALOV, Ramin ISMAILOV, Gusein ISMAILOV ve İran vatandaşı Mohammadsadig RASTGARSHISHEGARHANEKH isimli şahısların üzerinde yüklü miktarda nakit para ile 16.10.2010 tarihinde İstanbul’dan Moskova’ya uçakla geldikleri, ancak herhangi bir bildirimde bulunmadıklarından adı geçen şahıslar hakkında gümrük yetkilileri tarafından Rusya Ceza Kanunu’nun 188. Maddesine (Kaçakçılık) göre işlem yapıldığı, soruşturmanın halen devam ettiği bilgisi alınmıştır.

15.04.2011 tarihli ulusal basında ise, genel olarak “150 milyon Doları bavulla kaçırdılar” başlığı altında, Rusya Federal Gümrük Servisinin başlatmış olduğu çalışmalar neticesinde 14 kuryenin tespit edilerek isimlerinin ülkemiz makamlarına bildirildiği ve para transferlerinin soruşturulmasının istenildiği, söz konusu şahısların Dubai’den gelen ve Azeri işadamlarına ait olduğu iddia edilen 40 milyon dolar ve 10 milyon Avro’yu 37 seferde valizlerle Rusya’ya taşıdığı, Ebru GÜNDEŞ’in eşi Reza ZARRAB’ın şoförü olan Turgut HAPPANİ isimli şahsın 14 kurye arasında yer aldığına ilişkin iddialar yer almıştır.

Yukarıda adı geçen gerçek/tüzel kişiler ve faaliyetleri hakkında MASAK, İstanbul ve Edirne Emniyet Müdürlükleri ile Daire Başkanlığımız Mali ve Narkotik Şube Müdürlüklerince değişik tarihlerde yürütülen çalışmalarda somut bir neticeye varılması mümkün olmamış ise de gelinen nokta itibariyle yürütülen çalışmaların neticelerinin anlamlı bir şekilde birleştirilerek analize tabi tutulması ihtiyacı hasıl olmuştur. Bu amaç doğrultusunda hazırlanan eldeki raporda Durak Döviz ile ortakları Turgut HAPPANİ, Abdullah HAPPANİ, Serdal HAPPANİ, Şenel HAPPANİ ve Rıza SARRAFisimli şahısların kimlik ve adres bilgileri, yasa dışı faaliyetleri, vergi mükellefiyet, mal varlığı ve yurt dışına giriş-çıkış bilgileri mercek altına alınmıştır.
Yapılan incelemelerde bahse konu şahısların çoğunun Azeri uyruklu olduğu, çok sayıda şahsın birlikte hareket ettiği ve kurye olarak para taşımacılığı yaptıkları anlaşılmışolup bu para taşımacılığının hangi amaçla yapıldığı/yapılıyor olabileceğine ilişkin değerlendirmeler şu şekildedir;

? MASAK’ın aldığı istihbaratlar doğrultusunda; Royal Holding A.Ş.’nin alt firmaları olan Durak Döviz A.Ş., Tural Ltd. Şti. ve Pırlanta Ltd. Şti.’nin İran ve Dubai’ye külçe altın ihracatı ve İran’da Atasay Kuyumculuk ile ortak hurda altından külçe altın imalatı yapıyor, ihraç bedelleri ile bankalardan ve Rona Döviz A.Ş.’den yine külçe altın alıyor olabilecekleri, bu kapsamda İran bağlantılı ticari işlemler kaynaklı paraların giriş çıkışına aracılık ediyor olabilecekleri,
? Yurtdışında kazanılan ancak legal/illegal kaynağı bilinmeyen paraların Rusya’ya ulaştırılması için Dubai’den ülkemize sokuluyor olabileceği,
? Bu kişilerce ya da üçüncü kişilerce işlenmiş suçlardan (herhangi bir tespit bulunmamaktadır) elde edilen gelirin izini kaybettirmek için ülke dışına çıkartılıyor, bu kapsamda Türk Ceza Kanunu’nun 282. Maddesinde düzenlenen “Suçtan Kaynaklanan Malvarlığı Değerlerini Aklama” suçunun işleniyor olabileceği, 
? Bu paraların Türkiye’de veya başka bir ülkede kayıt dışı ticaret kapsamında kazanılmış olabileceği ve bu şekilde vergi incelemesine tabi tutulmaması amacıyla ülkemizden çıkartılıyor olabileceği değerlendirilmiştir.”  şeklinde belirtilmiştir.


Şube Müdürlüğümüz hizmetlerinde kullanılan 0212 6362780 numaralı faks aracılığı ile 18.07.2012 tarihinde gönderilen bir sayfadan ibaret ilgi (d) sayılı faks ihbarında; “Arabacı Döviz ve Sapan Döviz bürolarının İran ve Kuzey Irak üzerinden getirdikleri paraları akladıklarını,  bu kişilerin terör ve uyuşturucu mafyaları ile bağlantılı olduklarını, ancak bu kişilerin asıl piri ve bütün irtibatları sağlayan Rıza SARRAF ve Abdullah HAPPANİ isimli şahıslar olduğunu,Kilisli Happanilerin sahibi oldukları Royal Denizcilik, Safir Altın, Hicran Kuyumculuk, Atanur Kuyumculuk, Taha Kıymetli Madenler, Mümtaz Kuyumculuk, Dimet Kuyumculuk isimli firmalar ile İran’a, Arabistan’a ve Irak’a altın ihracatı yapıyor gibi gösterip yıllardır uyuşturucu ve kaçakçılık çetelerinin paralarını döndürdüklerini, Durak Döviz, Atlas Döviz ve Malan Döviz’i de bu işlerde kullanıldığını, Rıza SARRAF’ın 0532-2026666 ve 0533-3500000 nolu telefonları kullandığını, Abdullah HAPPANİ’nin de 0530-3107445 nolu numarayı kullandığını, Rıza Sarraf isimli şahsın şarkıcı Ebru GÜNDEŞ’in kocası olduğunu, haberlerde karsına milyon dolarlık yat, kat, pırlanta aldı diye haberlerin çıktığını,  bu paranın nerden geldiğini, kaynağının uyuşturucu ve kaçakçı parası olduğunu, bütün dövizcileri organize ettiklerini, vatanını milletini seven biri olarak gururuna dokunduğunu, bunlarla ortak çalışanlar İran bağlantılı Taha Kıymetli Madenler sahibi Nesteren DENİZ’in  0532-3642199 nolu numarayı kullandığını, Arabistan bağlantılı Atanur Kuyumculuk sahibi Taha Ahmet ALACACI’nın 0532-2913749 nolu numarayı kullandığını, İranlı Babak BEHRAVESH ALAMDARİ’nin  0507-7665079 nolu numarayı kullandığını, ünlü karaparacı İranlı Cafer Einaki KOÇHEH BAGH’in 0533-4227178 nolu numarayı kullandığını, Royal Denizcilik ortakları Abdurrahman NENEM’in 0532-2144264 nolu numarayı kullandığını, Rıza SARRAF’ın şöförü Turgut HAPPANİ’nin 0530-8740404 nolu numarayı kullandığını, İranlı Muhammed ZARRAB’ın 0533-2531015 ve 0532-3153584 nolu numarayı kullandığını, Cemallettin HAPPANİ’nin 0530-7603621 nolu numarayı kullandığını, Abdurrahmen İŞCEN’in 0533-3569363 nolu numarayı kullandığını, Pötürgeli Türker SARGIN’ın 0536-3478492 nolu numarayı kullandığını, sadece Turgut HAPPANİ isimli şahsı anlatsa, karapara aklamada yeterli olacağını,  bu şahsın Rıza SARRAF’ın şoförü olduğunu, hatta gazetelerde haberlerinin çıktığını, Rusya’da 150 milyon dolar parayla yakalandığını, bu paranın da Rıza SARRAF’ın olduğunu, Rıza SARRAF’ın Turgut HAPPANİ’yi kurye olarak kullandığını, gazeteler araştırılırsa bu adamın nasıl Rusya’da yakalandığının görüleceğini, hatta Turgut HAPPANİ’nin gazetelerde balya balya paralarla çekilmiş fotolarının olduğunu, Rıza SARRAF’ın İran’a altın satıyor gibi görünüp karapaları bu yöntemle Türkiye’ye geri soktuğunu, bir yıl içinde ne kadar İran’a altın satıldığını,  son günlerde gazetelerde çıkan İran’a altın ihracatı haberlerine bakıldığında bu çetenin döndürdüğü uyuşturucu ve kaçakçılık parasının büyüklüğünün görüleceğini, bu adamların altınları ihraç etmiş gibi göstererek karşılığında karapara akladıklarını, bu paraların uyuşturucu çetelerine dolayısıyla PKK’ya akan para olduğunu, PKK ve uyuşturucu baronları paralarını bunlarla transfer ettiğin, bu adamların üstüne gidilirse Türkiye tarihinde karapara rekoruyla karşılaşılacağı” iddia edilmiştir. 

Ayrıntıları yukarıda izah edilen Şube Müdürlüğümüze gönderilen ihbarlar, MASAK Raporları ve görsel basında çıkan haberlerden elde edilen bilgilerin birlikte değerlendirilmesi neticesinde derlenen rapor 13.09.2012 günü ilgi (e) sayılı yazımız ekinde Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 158. ve Adli Kolluk Yönetmeliği’nin 6. maddeleri uyarınca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiştir.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Sor.No:2012/120653 sayısına kayden başlayan soruşturma kapsamında yapılan çalışmalarda ilgili raporlar, değerlendirmeler ve yapılan istihbari çalışmalar neticesinde ihbarların doğruluğu anlaşılması üzerine Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurmak, Kaçakçılık ve Suçtan Elde Edilen Malvarlığının Aklanması suçlarına yönelik İstanbul 5. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 17.09.2012 tarihli ve Değ.İşNo:2012/561 sayılı kararına istinaden 17.09.2012günü itibariyle CMK md.135 kapsamında teknik takip çalışmalarına başlanmıştır.

Ayrıca soruşturma hakkında Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 153/2-3. maddeleri gereği İstanbul 5. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 17.09.2012 tarihli ve Değ.İş No:2012/562 sayılı KISITLAMA KARARIverilmiştir.

Konu ile ilgili olarak ilk etapta Kaçakçılık ve Suçtan Elde Edilen Malvarlığının Aklanması suçlarıyla ilgili dinleme tedbirine başlanmış olup, yapılan çalışmalarda şahısların Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurmak ve Rüşvetsuçlarını da işlediklerine dair delillere rastlandığından, daha sonraki süreçte bu suçlarlada ilgili olarak İletişimin Dinlenmesine devam edilmiştir.

Yapılan Çalışmalar Sonucunda Özetle;



Şüpheli Şahısların Örgüt Faaliyeti Kapsamında hareket ederek;

? Rusya’daki bankaların sıcak para ihtiyacını, uluslararası bankacılık teamüllerine takılmayacak şekilde karşılamak üzere geliştirdikleri (eski) sistemle, paravan firmalar üzerinden komisyonla para transferleri ve para kuryeliği yaptıkları,

? İran’a uygulanan ambargoyu aşarak İran’ın diğer ülkelerdeki parasını İran’a taşımak ve  sıcak para ihtiyacını uluslararası bankacılık teamüllerine takılmayacak şekilde karşılamak üzere geliştirdikleri (yeni) sistemle, gerçek veya paravan firmalar üzerinden komisyonla para transferleri ve altın ihracatı yaptıkları,

? İran’a uygulanan ambargoyu aşarak İran’ın Türkiye’deki parasını İran’a taşımak ve  sıcak para ihtiyacını karşılamak üzere geliştirdikleri (yeni) sistemle, Dubai ile İran arasında gerçekte olmayan ihracatlara dair Halk Bank’aa sahte belgeler sunarak transit gıda/ilaç ticaretiyle komisyon karşılığında para taşımacılığı yaptıkları,

? İran’a gönderilen külçe altınların toplanması ile ilgili olarak Gana’dan gümrük usulüne aykırı olarak gelen 1,5 Ton altınla ilgili resmi makamlara sahte belge vererek kaçakçılığa teşebbüs ettikleri,

? Bahsedilen bu usulsüzlüklerin gerçekleşmesi, kolaylığı, yol verilmesi, aynı işlemleri yapan rakiplerinin engellenmesi, usulsüzlüklerine veya işlemlerine zorluk çıkaran Gümrük veya Emniyet Görevlilerinin tayinini çıkartılması, usulsüz veya usulünce her türlü işlemlerini çözdürmek amacıyla üst düzey siyasi kamu görevlileri ile rüşvet ilişkisi geliştirdikleri,

? Dubaili Emniyet Görevlilerine, İstanbul’da lüks otellerde kadın sağlayarak fuhşa aracılık ettikleri anlaşılmıştır.

Soruşturmaya konu suç örgütlerinin oluşumu, yapılanması ve gerçekleştirdiği eylemler ; 1



A- PROJEYE BAŞLANGIÇ
B- SUÇ ÖRGÜTÜNÜN YAPILANMASI ve FAALİYETLERİ
C- SUÇ ÖRGÜTÜNÜN ÖZELLİKLERİ
D- SUÇ ÖRGÜTÜNÜN PRENSİPLERİ
E- SUÇ ÖRGÜTÜNÜN YAPTIĞI PARA DÖNDÜRME SİSTEMLERİ

1- Rusya Odaklı Eski Sistem
2- İran Odaklı Yeni Sistem
a. Altın ihracatıyla İran’ın parasını döndürme sistemi
b. Sahte transit gıda/ilaç ticareti ile İran’ın parasını döndürme sistemi

F- EYLEMLER.,


1- Altın Kaçakçılığı (Gana’dan getirilen 1.5 ton altın olayı)
2- Rüşvet Eylemleri
a. Ekonomi Bakanı Zafer ÇAĞLAYAN ve grubu ile olan rüşvet ilişkisi
b. İçişleri Bakanı Muammer GÜLER ve grubu ile olan rüşvet ilişkisi
c. AB Bakanı Egemen BAĞIŞ ile olan rüşvet ilişkisi., başlıkları altında ayrıntılı olarak anlatılacaktır. 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

21 Haziran 2019 Cuma

Musul ve Kerkük için verilen mücadele ve günümüze yansıyanlar.,

Musul ve Kerkük için verilen mücadele ve günümüze yansıyanlar.,




Paylaş

Zekeriya Türkmen’e göre, İngiltere’nin Çarlık Rusya ile “Doğu Sorunu”na (Şark Meselesi) [[1]] yönelik mutabakata varması Osmanlı’nın Musul Vilayeti’nin [[2]] ilerleyen yıllardaki kaderini tayin etti. Bu mutabakat sonrası İngiltere, müstemlekelerine karşı Almanya’nın giriştiği talepkâr politikaya karşı, Rusya’yı yanına alarak batıda Almanya’ya karşı yeni bir cephe açmış, doğuda ise Hindistan yolunu güvence altına alarak Güney Mezopotamya’nın yer altı zenginliğini ele geçirmiştir.
Osmanlının son döneminde Musul Vilayeti. Kaynak: http://www.orsam.org.tr/files/Kitaplar/5tr.pdf
İngiltere, Osmanlı Devleti Birinci Dünya Harbi’ne iştirak etmeden önce, “Hindistan İstila Gücü” isimli askeri birliklerini 23 Ekim’de Bahreyn’e konuşlandırdı ve Şii Arap aşiretleri arasında istihbarat faaliyetlerini başlattı. 29 Nisan 1916 tarihinde Osmanlı Ordusu’nun İngilizlere karşı kazandığı Kut-ül Amare Zaferi, İngilizlerin Irak’taki ileri harekâtına ket vurmuştu. Ancak Haziran 1916’da başlatılan Arap İsyanı sonucu 1917 Mart ayında Bağdat düşmüş ve Musul yolu İngilizlere açılmıştı.

Mondros Ateşkes Antlaşması ve sonrası

30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması sırasında İngilizler Musul’un 60 km güneyinde bulunmakta; Türk Ordusu ise, Musul-Erbil-Süleymaniye üçgenini kontrol altında tutmaktaydı. Kerkük merkezi hariç, Süleymaniye ve genel olarak Musul vilayeti 6. Ordu komutanı Ali İhsan Sabis Paşanın denetimi altındaydı.
İngilizler, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 7. maddesini gerekçe göstererek “bölgedeki Hıristiyan halkın katledildiği” yalanını bahane ederek Musul’un boşaltılmasını Ali İhsan Paşadan istediler. Ali İhsan Paşa her ne kadar bu gerekçe ve teklifi reddetmiş, direnmişse de sonrasında İstanbul’dan gelen emir üzerine kuvvetlerini Musul’dan Zaho hattına kadar geri çekmek zorunda kaldı. Şehrin boşaltılmasının ardından İngilizler 1 Kasım 1918 tarihinde Musul’u işgal ettiler.
İngilizler, Musul’a girmelerinden sonra bölgedeki Türk hâkimiyeti algısını kırmak ve işgali meşrulaştırmak için Kürt aşiretlerine yönelik propaganda faaliyetlerine hız verdiler. Bu doğrultuda Birinci Cihan Harbi’nde Güneybatı İran’da Alman istihbaratçı Wilhelm Wassmuss’a karşı üstünlük kuran Binbaşı Edward Noel görevlendirdiler. İngiliz ajanlarından Binbaşı Noel Musul ve Kerkük hattında, Binbaşı Soon Süleymaniye bölgesinde, Binbaşı Hay ise Erbil çevresinde örtülü faaliyetlere başladılar.
Noel, 7 Nisan 1919’da cepheyi genişleterek Anadolu’ya geçmiş ve Mardin’e gelerek Türklere karşı topyekûn bir Kürt Ayaklanması için aşiretlerle temasta bulunmuş ancak amacına ulaşamamıştı. Bölgedeki Kürt aşiretleri Osmanlı Mebusan Meclisi’ne gönderdikleri telgraflarla bölücü İngiliz propagandasını protesto etmişler; “Kürtlük ve Türklük bir bütündür. Birbirlerinin öz kardeşi ve din kardeşidir. Her iki toplum için vatan birdir… Kürtler vatanlarının kurtuluşu uğrunda şimdiye kadar Türklerle ilk savaş safında kanlarını akıtmışlar dır. Bundan böyle de hükümetimizin devamı ve mutluluğu için aynı şekilde davranacaklardır…” deklarasyonunu yapmışlardı. Benzer şekilde Musul-Kerkük hattındaki halkın da gayrimüslim bir istilacının idaresini kabul etmemesi, İngilizlerin Nasturi ve Asurîlere karşı imtiyazlı tavırları ve Müslüman halka uygulanan vergiler, İngilizler ve yerel halk arasında sokak çatışmalara sebebiyet vermiştir.
Bölgenin müslüman halkı TBMM’nin açılmasıyla beraber Milli Mücadeleyi desteklediler, Türkiye’nin tarafında yer aldılar.  Bölge halkı üzerinde Türk propagandası etkili oldu. Cizre Kaymakamı Sultan Maslat Bey, Van Valisi Ali Haydar Bey ve Musul’da Ankara Hükümeti tarafından desteklenen “Cemiyet-i Hilaliye”, halkı İngiliz işgaline karşı manevi olarak örgütlediler.

Misâk-ı Milli kararı

28 Ocak 1920 tarihinde son kez İstanbul’da toplanan Osmanlı Mebusan Meclisi, Ankara Hükümeti’nin teşvikleri ile Misâk-ı Milli kararını aldı (EK-1). Mustafa Kemal Paşa, Ankara Ziraat Mektebi’nde Ankara halkına hitaben yapmış olduğu konuşmada Misak-ı Milli’nin sınırlarını; “Bu hudut İskenderun Körfezi cenubundan Antakya’dan Halep ve Katma istasyonu arasından Cerablus Körfezi cenubundan Fırat nehrine mülaki olur (kavuşur). Oradan Deyr-i Zor’a iner; daha sonra Şarka temdit edilerek, Musul, Kerkük, Süleymaniye’yi ihtiva eder…” ifadeleri ile açıkladı.
Bu sıralarda Anadolu’da Milli Mücadele başlamıştı. Doğuda Ermenilere karşı Batıda ise Yunanlılara karşı önemli başarılar kazanılmaktaydı. Anadolu’da mücadelenin başarıyla devam ettiği bu tarihlerde milli sınırlar içinde ifade edilen Kerkük, Süleymaniye ve Musul da TBMM’nin hedefleri arasındaydı.

Misak-i Milli sınırları

Gazi Mustafa Kemal Paşa TBMM’nin açılışından yaklaşık  bir hafta sonra Meclis kürsüsünden Misâk-ı Millînin güney sınırlarını şu şekilde ifade ediyordu:
“Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-u millîmiz, İskenderun’un cenubundan (güneyinden) geçer, şarka doğru uzanarak Musul’u, Süleymaniye’yi, Kerkük’ü ihtiva eder. İşte hudud-u millîmiz budur dedik!”
Mustafa Kemal Paşa, Musul’u, Kerkük’ü ve Süleymaniye’yi Anadolu’nun bir parçası olarak tanımlıyordu.
Kurtuluş Savaşında Musul Vilayeti İçin Verilen Mücadele
Sakarya Zaferi’nden ardından Ekim 1921’de Türk-Fransız diplomatik görüşmelerinin başlaması, Musul Meselesi’nde İngilizleri telaşa düşürmüştü. İstanbul’daki İngiliz yüksek komiseri Sir Rumbold’un 12 Ekim 1921’de Lord Curzon’a gönderdiği telgrafta, Türklerin Yunanlılara son darbeyi vurduktan sonra, Musul’a askerî bir harekât düzenleyeceklerini bildirerek, Musul için hem diplomatik hem de askeri tedbirler alınmasını tavsiye etmiştir.
Bölgedeki Türkmenler ve Revandiz-Erbil hattında bulunan Sürücü ve Zibar gibi Kürt aşiretleri, İngilizlere karşı çete harbine başlamışlar ve Ankara’dan da destek talep etmişlerdi. Bunun üzere Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle 1 Şubat 1922 tarihinde Kuzey Irak’a gönderilmek üzere bir milis birliği oluşturuldu. Birliğin başına Birinci Dünya Harbi’nde Filistin Cephesi’nde bulunmuş, gayrinizamî harp tecrübesi olan Teşkilat-ı Mahsûsa mensubu Şefik Özdemir Bey getirildi. Yapılan plana göre müfrezedeki rütbeli subaylar Türk olmakla birlikte er kademesinde Fransız Ordusu’ndan kaçan Tunus ve Cezayir asıllı Müslüman bedeviler ve bölgedeki Türkmen ve Kürt aşiretler yer alacaktı. Zira İngilizlerle diplomatik görüşmelerden dolayı “Musul Harekâtına resmi bir mahiyet verilmeyecek, görünüşte Türkiye ile hiçbir ilgisi olmadığı, şahsi ve mahalli teşebbüslerle meydana gelmiş olduğu kanaati uyandırılacaktı.
12 Haziran 1922 tarihinde, Elcezire cephe komutanı Cevat (Çobanlı) Paşa tarafından iaşe, silah ve cephane bakımından donatılan 100 mevcutlu müfreze Hakkâri’den Kuzey Irak’a girmiş, güzergâhı üstündeki halk tarafından büyük bir coşku ve heyecanla karşılanmıştı. Diyarbakır ile Şemdinan arasında iletişimi sağlamak için telgraf hattı çektiren Özdemir Bey, bölgenin ileri gelen aşiretleri ile de temasa geçerek hem müfrezeye milis hem de asayişi sağlamak için jandarma birlikleri oluşturdu. Ankara Hükümeti ise eş zamanlı olarak müfrezenin geçtiği yerlere mülkî amirler atayarak siyasi boşluğu doldurmaya çalışıyordu. 22 Haziran 1922’de Revandiz’e ulaşan Şefik Özdemir Bey Müfrezesine, İngilizler 10 Temmuz’da ağır bir hava bombardımanı başlattı. İngilizler ile ilk sıcak temas ise 31 Ağustos günü Derbent’te gerçekleşmişti. Derbent Muharebesini kazanan müfreze 5 Eylül günü Köysancak’ı alarak İngilizleri güneye püskürtü.
Müfrezenin ileri harekâtı karşısında tutunamayan İngilizler taktik değiştirerek kendi kontrollerinde Süleymaniye ve çevresinde yarı otonom bir “Kürt bölgesel yönetimi” oluşturmaya, Binbaşı Noel’in etki alanında olan Şeyh Mahmut’u Birinci Melik unvanı ile tahta geçirmeye çalıştılar. Ancak Şeyh Mahmut, Şefik Özdemir Bey’in kendisine gönderdiği heyet ile görüşerek İngilizlere karşı Süleymaniye’ye ortak bir harekât yapmayı teklif etti. Şeyh Mahmut’un bu siyasetinin arkasında İngilizlerin desteklediği Kral Faysal’a karşı Türk Devleti’nin desteğini alarak hâkimiyet alanında otonom bir bölge oluşturmak yatmaktaydı.
Eylül 1922’de Anadolu’daki mili mücadelenin başarıya ulaşmasını takiben İngilizler, Şefik Özdemir Bey Müfrezesi’ne karşı tazyiklerini arttırdılar. Köysancak’a ağır bombardıman başlatıp, uçaklar vasıtasıyla aşiretlere yönelik propaganda beyannameleri attılar. Ayrıca İran-Irak-Türkiye arasındaki sıfır noktasında konuşlanmış olan Simko İsmail Ağa’nın aşireti, İngiliz güdümlü Nasturi çeteleri ve Kral Faysal’ın emrindeki “şehhabe” adlı paralı askerlerin taarruzları; Şefik Özdemir Bey’in Müfrezesinin -en güçlü olduğu nokta olan Revandiz-Hoşnav hattında- savunmaya çekilmesine neden oldu.
7 Eylül günü Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ın Bornova’dan Elcezire Cephe Komutanlığı’na gönderdiği tarihi telgrafta, Musul’un silahla alınması için gerekli hazırlıkların yapılması emredildi. Harekât planına göre; “Elcezire Cephesi bütün gücüyle Dicle’nin iki tarafından, nehir boyunca Musul yönünde taarruz edecek… 
Van, Hakkâri ve Iğdır sınır birliklerinden oluşan dağ bataryalarıyla takviye edilen bir piyade tümeni, bir süvari tugayı ve aşiretlerden oluşan süvarilerle İmadiye, Süleymaniye hattı üzerinden Musul ve Kerkük’e taarruzla görevlendirilmişti.

Lozan Barış Konferansı’nda Musul vilayeti

11 Kasım 1922’de Lozan Barış Konferansı başlatıldı. Konferansta görüşmelerin önemli başlıklarından biri Musul meselesi oldu.  Bu konunun hararetle tartışıldığı günlerde 2 Ocak 1923’te Mustafa Kemal Paşa TBMM’de şunları söylüyordu:
“…Musul vilayetinin hudud-ı millimize dâhil araziden olduğunu biddefaat ilan ettik. Lozan’da elyevm (bugünkü günde) karşımızda ahz-ı mevki etmiş olanlar bunu pekâlâ bilirler. Vatanımızın hudutlarını tayin ettiğimiz zaman büyük fedakârlıklara katlandık. Menafiimize mugayir (menfaatlerimize aykırı) olmakla beraber müsalemet perverane (barıştan yana) hareket ettik. Artık milli arazimizden en ufak bir parçasını bizden koparmaya çalışmak pek haksız bir hareket olur. Buna kat’iyen muvafakat etmeyiz”.  
Mustafa Kemal Paşanın bu açıklamalarının benzerleri milletvekilleri tarafından da ifade edildi. Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Bey, TBMM’de yaptığı heyecanlı bir konuşmada; “Paşa, ordunun başına otur, başka işin yoktur. Başkumandanlık vazifesini ifa et ve hudutlara bayrağımızı rekzet, bayrağını süngünü İngiliz’in gırtlağına daya!”  diyordu.
Türk tarafı Lozan Konferansında Musul ve Kerkük’ün çoğunluğunun Türk olduğunu, Kürtler ve Araplarla beraber Anadolu’nun bir parçası olduğunu savundu. İngilizler, Türklerin petrol zenginliği için Musul’u istediklerini öne çıkartarak konferansa katılan diğer devletleri de kendi taraflarına çektiler. Türk tarafı Musul meselesi de dâhil, kapitülasyonlar, Ermeni meselesi gibi konularda taviz vermedi. Gerilen ortam nedeniyle görüşmeler 4 Şubat 1923’te kesildi.
İngilizler; 1923 Şubat ayında Mareşal John Salmon’ın komutasındaki 8. Hava filosuna takviyeler yapmış, bölgeye Hindistan’dan kara gücü sevk etmiş, hava bombardımanı ve zırhlı birlikleri vasıtasıyla halk üzerinde algı operasyonu yapmış ve aşiretlere para dağıtmıştılar. Yürütülen bu faaliyetler en başından beri Türk tarafında olan Barzani ve Balik aşiretlerinin İngiliz safına geçmelerine neden olmuştu. Tüm bunlarla -zaten iaşe ve mühimmat sıkıntısı çeken- Özdemir Bey Müfrezesi zor durumda bırakılmıştı. 22 Nisan 1923 tarihinde Revandiz’in düşmesi ise Müfrezenin hareket kabiliyetini ortadan kaldırdı. 29 Nisan günü silah ve mühimmatıyla İran’a çekilen müfreze 10 Mayıs’ta Van’a geldi. Arabulucuların devreye girmesiyle Lozan’da görüşmeler 23 Nisan 1923’te yeniden başlatılmıştı. Gösterilen çabalara rağmen bölgede verilen askeri mücadele İngilizlerin lehine gelişmişti. Bu durumdan dolayı Lozan’da Musul Meselesi hakkında yapılan müzakerelerde diplomatik çaresizlikler yaşanmaktaydı.
Lozan’da Musul konusunda bir sonuca ulaşılamamış, Türkiye ile İngiltere yeni bir savaşın eşiğine gelmişti. Mustafa Kemal Paşa ise savaştan uzak durulması düşüncesindeydi. Musul’a yapılacak bir harekâtın ülkeyi sonu belirsiz bir savaşa sürükleyeceğini ifade etmeye başlayan Mustafa Kemal Paşa askeri seçenek yerine konunun konferansta çözülmesinin gerekliliğini öne çıkarmaya başladı. Kesilen Lozan görüşmelerinin tekrar başlamasının ardından Musul’un geleceği sonraya Türkiye ve İngiltere arasında yapılacak görüşmelere bırakıldı.

Musul vilayeti hakkında Milletler Cemiyeti kararı

Lozan konferansından sonra Türkiye-İngiltere ikili görüşmeleri başladı. İngilizler petrol bölgesi olan Musul ve Kerkük civarını Türkiye’ye bırakmayacaklarını açıkça ifade ettiler. Uyuşmazlığı gidermek amacıyla 19 Mayıs 1924’de İstanbul’da yapılan görüşmelerde İngiltere’nin Irak lehine Hakkâri üzerinde de hak iddia etmesi üzerine görüşmelerden sonuç alınamadı.
İngiltere Musul meselesini 6 Ağustos’ta -Türkiye’nin üyesi olmadığı- Milletler Cemiyeti’ne götürdü. Milletler Cemiyeti Musul meselesini 20 Eylül 1924’te görüşmeye başladı. Görüşmelerde Türk tarafı daha önceki görüşlerinde ısrar ederek Musul’da bir halk oylaması yapılmasını istediyse de İngiltere bu talebi de daha önce Lozan’da yaptığı gibi “bölgede yaşayan halkın cahil olduğu ve sınır işlerinden anlamadığı” gibi küstah bir gerekçeyle kabul etmedi.
Türkiye bölge ile ilgili tezlerini (Kürtlerin Türkiye’ye bağlanmak istediğini), Milletler Cemiyeti’nde de savundu. Ancak bu tarihlerde Türkiye’nin doğusunda çıkan Şeyh Sait isyanı ve hemen ardından bölgeye yönelik uygulamalar, Türkiye’nin tezinin zayıflamasına sebep oldu.
Milletler Cemiyeti, bir soruşturma komisyonu kurdu. Komisyon Irak’ta incelemede bulunarak Musul halkının görüşlerine başvuracaktı. Ancak, komisyonun çalışmalarını sürdürdüğü sırada İngilizlerin saldırgan tavırları ve kuzeye doğru yeni toprakları işgal etmesi, kanlı olayların meydana gelmesine neden oldu. Bunun üzerine komisyon Türk-Irak sınırını tanımlayan “Brüksel Hattı” adıyla bir rapor hazırladı. Bu raporu 16 Temmuz I925’te Milletler Cemiyeti Meclisi’ne sundu. Raporda yer alan temel görüşler ana hatlarıyla şöyleydi:
  • Brüksel Hattı’nın coğrafî sınır olarak tespit edilmesi,
  • Musul vilâyetinde çoğunluğun, sayıları 500 bini bulan Kürtlerden meydana geldiği,
  • Kürtlerin Türk ve Arap nüfustan fazla olduğu,
  • 1928 yılında sona erecek olan Irak’taki manda yönetiminin 25 yıl daha uzatılması,
  • Bölgedeki Kürtlere yönetim ve kültürel haklarının verilmesi kaydıyla Musul’un Irak yönetimine bırakılması,
  • Milletler Cemiyeti Meclisi’nin, bölgenin iki ülke arasında taksimine karar vermesi halinde Küçük Zap çizgisinin sınır olarak kabul edilmesi,
  • Milletler Cemiyeti, “Irak’taki manda yönetiminin uzatılmasını ve Kürtlere imtiyazlar tanımak suretiyle bölgenin Irak’a bırakılmasını uygun görmediği takdirde”, Musul’un Türkiye’ye bırakılmasının uygun olacağı,
  • İngiltere’nin Hakkâri üzerindeki iddia ve isteklerinin kabul edilmemesi.
Türkiye’nin bu komisyon raporuna itiraz etmesi üzerine, Konsey, 19 Eylül 1925’te La Haye Adalet Divanı’ndan görüş istedi. Divan’ın verdiği karar, Milletler Cemiyeti Meclisi’nin işini kolaylaştırır nitelikteydi. Milletler Cemiyeti Meclisi, Türkiye’nin karşı çıkmasına rağmen, 8 Aralık 1925’te Divan’ın kararını benimsediğini açıkladı. Hemen arkasından da 16 Aralık 1925’te Soruşturma Komisyonu Raporu’nu kabul ederek, Brüksel Hattı’nın güneyindeki toprakların Irak’a bırakılmasını kabul eden kararını aldı.
Türkiye’nin Milletler Cemiyeti kararına tepkisi büyük oldu. Ancak dönemin iç sorunları, Türkiye’nin henüz yeni savaştan çıkmış olması ve uluslararası alanda yalnız konumda bulunması, daha fazla direnilmesine engel oldu. Türkiye defalarca Musul konusundaki İngiliz oyunlarını kabul etmeyeceğini açıklamasına rağmen sonunda mecbur bırakılarak, Milletler Cemiyeti Meclisi kararına uydu ve 5 Haziran 1926’da yapılan Ankara Antlaşması ile Musul’u Irak’a terk etmeyi kabul etti.

Ankara Antlaşması

Türkiye ile Irak arasındaki sınırı belirleyen ve komşuluk ilişkilerini düzenleyen Ankara Antlaşması, 05 Haziran 1926 tarihinde Türkiye, Irak ve İngiltere arasında imzalandı. Antlaşma, 7 Haziran 1926’daTBMM’de onaylandı. Oylamaya katılan 145 milletvekilinden  142’si kabul, 2’si ret, 1’i çekimser oy verdi (TBMM Zabıt Ceridesi, C, 26, s. 164-195). Antlaşma, 18 Haziran 1926’da yürürlüğe girdi. Böylece bugünkü Türkiye-Irak sınırı çizildi.
Antlaşma; sınır, iyi komşuluk ilişkileri ve genel hükümler adları ile üç bölüm ve toplam 18 maddeden meydana geliyordu:
  • Antlaşmanın 1. ve 2. maddeleri ile Türk-Irak sınırı, “Milletler Cemiyeti’nin 29 Ekim 1924 tarihli Kararı”na (Brüksel Sınır Çizgisi’ne) atıf yapılarak çizildi.
  • Anlaşmanın 5. Maddesinde de bu sınırın herhangi bir şekilde değiştirilmesi eylemine geçilemeyeceği kabul edildi.
  • madde ise bölgedeki petrol gelirinin %10’unun 25 yıl süreyle Türkiye’ye bırakılmasını öngörmüştü. Türkiye daha sonra 500 bin İngiliz lirası karşılığında bu hakkından vazgeçti.
Antlaşma sınırlar konusunda “süresiz”di. İsmail Soysal’ın ifadesiyle  “Başka bir değişle sınır değiştirilmemek üzere çizilmişti.”  Antlaşmanın  sınırların değişmezliğine vurgu yapan  “birinci kesimi” süresizdi, ama  “ikinci kesimi” 18 Temmuz 1936’da sona eriyordu. Türkiye ile Irak, 8 Aralık 1936’daki “nota verişimi” ile antlaşmanın “ikinci kesimini” uzattılar. 1932’de Irak’taki İngiliz mandasının sona ermesiyle Türkiye-Irak arasında 1937  Sadabat Paktı’yla sonuçlanacak iyi ilişkiler kuruldu.
1. Dünya Savaşı’ndan sonra29 Mart 1946’da Irakve Türkiye arasında  Ankara’da bir antlaşma daha yapıldı. O antlaşmanın 1. maddesinde de  “1926 Antlaşması ile belirlenmiş ve çizilmiş sınıra saygı gösterileceği”  belirtildi (İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları,  C.1, s. 312-325).
Türkiye-Irak sınırını değiştirecek herhangi bir girişim,  1926 ve 1946 Ankara Antlaşması’na aykırıdır. Barzani’nin bağımsızlık referandumu,  Ankara Antlaşması’yla belirlenen Türkiye-Irak sınırının  “kesinliğini ve bozulmazlığını değiştirmeyi amaçlayan bir girişimdir.” Yani, Barzani’nin referandumuyla Irak’ın kuzeyinde kurulacak bir Kürt devleti, Ankara Antlaşması’na göre  “değiştirilemez” olan Türkiye-Irak sınırını değiştirecektir,  daha doğrusu  ortadan kaldıracaktır.
Ankara Antlaşması’nın hâlâ yürürlükteki “sınır rejimi”, antlaşmanın 1. maddesinde açıkça ifade edildiği gibi“Milletler Cemiyeti’nin 29 Ekim 1924 günlü oturumunda kararlaştırılmış çizgiye uygun olarak”  belirlenmişti. Türkiye-Irak sınırını belirleyen “Bürüksel Sınır Çizgisi”  anlaşmanın ekinde ayrıntılı olarak yer almıştı. Ankara Antlaşması  üç ülke; İngiltere, Türkiye  ve Irak arasında imzalanmış olsa da, antlaşmadaki Türkiye-Irak sınırını üç ülke değil, o zamanki dünyanın en önemli uluslararası örgütü  Milletler Cemiyeti Komisyonu  belirlemişti. Dolayısıyla Barzani’nin referandumu, her şeyden önce  Ankara Antlaşması’nın Milletler Cemiyeti  kararlarına dayanan uluslararası  “sınır rejimine” aykırıdır.

Musul’a Müdahale hakkı doğar mı?

Öncelikle, Ankara Antlaşması’nda “Irak’ın toprak bütünlüğü bozulursa Türkiye, Musul ve Kerkük’te hak iddia eder” diye bir madde yoktur. Ancak Ankara Antlaşması’nın  “Bozulmaz/değişmez”  Türkiye-Irak sınırı, tarafların onayı olmadan bozulursa, taraflar antlaşmadan doğan hukuki haklarını arayabilirler. Ayrıca  Ankara Antlaşması’nın Türkiye-Irak sınırı,  Milletler Cemiyeti Komisyonu’nun belirlediği “Bürüksel Hattı”na dayalı olduğundan, sınırı bozmaya yönelik teşebbüsler, uluslararası hukukun ihlali anlamına gelecektir. Bu durumda taraflar önce uluslararası hukuku  devreye sokmayı deneyebilirler,  buradan bir sonuç alamadıkları  takdirde  ise  Ankara Antlaşması’nın yürürlükteki “sınır rejimini”  korumak için gerekirse  güç  kullanabilirler. Türkiye sağduyulu, hesaplı ve gerçekçi hareket etmelidir.
Diğer bazı konu uzmanlarına göre ise Misak-ı Milli sınırları içinde kalan Kerkük ve Musul, 1926 yılında yapılan Ankara Antlaşması ile toprak bütünlüğü sağlanması şartıyla terk edilmişti. Irak’ın toprak bütünlüğü esas alınarak yapılan anlaşmaya göre, bugün  bölünmüş yapısı  ve bölgenin  illegal örgütlerin kontrolüne geçmesi Türkiye’nin haklarını gündeme getirmiştir. Buna göre, otorite boşluğundan kaynaklanan kaos ortamı, Türkiye’nin Kerkük ve Musul’a girebilmesi için uluslararası hukukta meşru zemini  hazırlıyor.  Yani  Türkiye eğer isterse, Kerkük ve Musul’daki haklarını uygulamaya koyabilir.
Yine de yapılacak eylem planı öncesi, Uluslararası hukuk iyi bir şekilde incelenmeli ve mevcut konjüktür gerçekçi olarak değerlendirilmelidir.

Kaynaklar

Cengiz EROĞLU, Murat BABUÇÇUOĞLU, Orhan ÖZDİL. 2012. Osmanlı Vilayet Salnamelerinde Musul. ORSAM Kitapları No:5. ORSAM Ortadoğu Kitapları No: 3.  http://www.orsam.org.tr/files/Kitaplar/5tr.pdf
Musul-Kerkük Meselesinin Tarihçesi: http://www.kerkuk-musul.com/tarihce_2.html
Sinan TAVUKÇU. 2015. Osmanlının Eski Eyaleti Musul Nereye? http://www.sde.org.tr/tr/newsdetail/osmanlinin-eski-eyaleti-musul-nereye/4267
Sinan MEYDANLI, 2017. 91 Yıllık Sigorta: ANAKARA ANTLAŞMASI. http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/sinan-meydan/91-yillik-sigorta-ankara-antlasmasi-1715685/
Zekeriya TÜRKMEN, “Musul Meselesi: Askeri Yönden Çözüm Arayışları (1922-1925). Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 2011, 182 sayfa, ISBN: 978-975-16-1646-3”
[[1]] Hıristiyan Batı’ya göre Şark Meselesi Türklerin Anadolu’ya girdiği Malazgirt Savaşı’yla başlar, günümüze kadar gelir ve Türklerin Anadolu’dan tamamen çıkarılmasına kadar devam edecektir.
[[2]] Musul vilayeti, 1912 Osmanlı salnamesine göre Musul, Kerkük ve Süleymaniye sancaklarından oluşmaktaydı.

***