13 Haziran 2019 Perşembe

ZORUNLU ASKERLİK VE PROFESYONEL ORDU. BÖLÜM 9

ZORUNLU ASKERLİK VE PROFESYONEL ORDU. BÖLÜM 9



Bedelli askerlik uygulamasının getireceği sosyo-psikolojik problemlere yukarıda kısaca değinilmiştir. Muhtemel bir bedelli askerlik uygulamasının mevcut şartlar içerisinde olumlu etkileri de olacaktır. Öncelikle kanunda var olması ve daha önce uygulanması nedeniyle, yükümlüler arasında oluşan beklenti karşılanacak tır. Erteleme ve asker kaçağı nedeniyle yaş ortalaması 30’lar civarında olan ve askere de alınamadığı için adalet noktasında TSK’nın imajını ve güvenirliğini olumsuz etkileyen bir milyona yakın yükümlü kısmen eritilmiş olacaktır. 

Bedelli Askerlik uygulamanın yapılmaması ve mevcut zorunlu askerlik modelinin yeniden yapılandırılmaması durumunda, beklenti içinde olan yüz binlerce yükümlünün TSK’ya güveni azalabilecek; kırgınlığı, tepkisi ve gündeme getirdiği olumsuz propaganda artabilecektir. Yaş ortalaması yüksek ve ailevi/mesleki/ kişisel problemleri veya gerekçeleri olan insanlar, silâh altına alınsalar dahi, kurum için çok da faydalı olamayacaklar ve mevcut problemlerini TSK’ya 
taşıyacaklardır. 

1111 sayılı Askerlik Kanunu’nda yer alan, bedelli askerlikle birlikte işletilen ve yakın geçmişte uygulamaları bulunan Alternatif Kamu Hizmeti de, pek çok ülkede olduğu gibi, zorunlu askerliğin yeniden yapılandırılması temelinde, Bedelli Askerlik’le birlikte veya tek başına uygulanabilecek bir yöntem niteliğindedir. Yukarıda, Bedelli Askerlik için yapılan tespitler Alternatif Kamu Hizmeti için de geçerlidir. 

Alternatif Kamu Hizmeti’nin TSK ve toplum temelinde savunulması noktasında şu örtülü kabul aktarılabilir: “Kişiler orduevlerinde, sosyal tesislerde garsonluk ve temizlik işlerinde çalıştırılmış olmakla vatan hizmeti yapmış olacak, bu süreci okullar ve hastaneler gibi kamu kurumlarında çalışarak geçirmekle vatan hizmeti yapmış olmayacak!” Bu düşüncenin tutarlı bir tarafı yoktur. Vatan hizmetini, bağlı olunan kurumla değil yapılan işin niteliği ile değerlendirmek konusunda askerler arasında bile bir tereddüt bulunmadığı rahatlıkla ifade edilebilir. 

7. Türkiye’de Profesyonel Ordu Tartışmaları 

Profesyonel ordu konusu, önceki başlıklarda dünyadaki tartışmalar bağlamında kısmen açıklanmıştır. Burada profesyonel ordu ve özel ordu tartışmaları Türk Ordusu temelinde biraz daha ayrıntılandırılmaya çalışılmıştır. 

TSK’nın profesyonelleştirilmesi konusunda, 1980’lerin sonunda başlatılan uzman erbaş uygulaması ile önemli bir adımın atıldığı görülmektedir. Model niteliğindeki bu uygulama profesyonelleşmenin sadece bir ayağını oluşturmaktadır. 

Uygulamanın ikinci ayağını ise, zorunlu askerlik sisteminin yeniden yapılandırılması temelinde başlatılabilecek profesyonel er uygulaması (tam profesyonel ordu veya karma model içerisinde) oluşturacaktır. 

Mevcut durum ve uygulamalara rağmen, Türkiye’de zorunlu askerlik ve profesyonel ordu tartışmaları; daha çok, terörle mücadele kapsamında yaşanan problemler nedeniyle ve son beş yılda kamuoyu gündemine gelmiştir. 
Ülke zorunlu askerliğin sorgulanması ve kısmi de olsa profesyonel ordu yapılanması için bir geçiş süreci yaşamaktadır. Süreçte tartışmalar devam ederken, bu iki farklı uygulamanın avantajları ve ortaya çıkaracağı problemler, 
tartışmanın taraflarınca net bir şekilde sunulmamakta; konu, sert ama sığ mesajların aktarıldığı köşe yazılarına veya kokteyl sohbetlerine sıkışıp kalmaktadır. 

Profesyonel orduya geçiş ile ilgili tartışmalar içerisinde, zorunlu askerliğin ordu-millet bütünleşmesindeki rolü sıklıkla vurgulanmaktadır. Bu konu çalışma içerisinde önceki başlıklarda diğer ordulardaki örnekleri ile tartışılmıştır. Zorunlu askerliğin bu toplumsal rolü haklı gerekçelerle ortaya konmuş olmakla birlikte, şu önemli tespitin de yapılması gerekmektedir: ‘‘Zorunlu askerliği uygulayan ve bu nedenle savaşma yeteneği noktasında zafiyet yaşayan bir ordu, halkla bütünleşme noktasında mucizeler yaratsa da bunun hiçbir kıymeti olamaz.’’ Ayrıca ordunun halk ile arasındaki yegâne bağ, söylendiği gibi zorunlu askerlik yoluyla silâh altında tutulan erbaş ve erler ise, profesyonel kitle olan subay ve 
astsubaylarla ilgili önemli bir yabancılaşma probleminin de teslim edilmesi gerekir. 

Profesyonel ordu konusunda şu sorunun sorulması gerekmektedir: ‘‘Bugün için, zorunlu askerlik uygulamasını mutlaka sorgulaması ve yeniden yapılandırması gereken TSK, bu süreçte bir Karma Ordu’ya85 ve yakın gelecekte Tam Profesyonel Ordu’ya geçebilir mi?’’ Bu noktada, karma veya profesyonel orduya geçişin önündeki, yapısal engeller ve bütçe problemleri kadar, kültürel engellerin de tahmini ve tanımlanması gerekmektedir. 

Ordu, daha fazla kurumsallaşamadığı, iletişim ve bilgi işleme süreçlerinin kalitesini yükseltemediği, kuralcılığı ve öz disiplini yerleştiremediği, personeli için uygun kariyer hedeflerini koyamadığı, personel kalitesini yükseltemediği ve farklı statüler arası uzaklık ve kopukluğu ortadan kaldıramadığı sürece; profesyonel orduya geçiş ile ilgili adımların, farklı yönetim problemlerinin, süreçlerdeki karmaşıklığın, kurumsal çatışmaların, iletişimsizliğin ve verimsizliğin artması sonucunu doğurabileceğini de düşünmelidir. Ancak bu tespitler, zorunlu 
askerlik uygulaması ve profesyonel ordu seçeneklerinden herhangi birisinin doğruluğunu ya da yanlışlığını da göstermemektedir. Mevcut zorunlu askerlik uygulamasının sorunları konusunda tespitlerde bulunabilmemize rağmen; erbaş ve erlerin de içine dâhil edildiği tam profesyonel veya karma bir orduya geçiş, TSK’nın mevcut problemlerinin çözümü anlamına da gelmemektedir. 

Orduda birlik komutanlığı yapan lider personel, zorunlu askerlikle silâh altında tutulan erbaş ve erleri, kurumsal etkinlik noktasında yetersiz ve isteksiz bulmakla birlikte; aynı kitleyi kurum içinde ilave hiçbir talebi olmayan, en kolay yönetilebilir ve yönlendirilebilir kitle olarak da değerlendirmektedir. Kurumdaki subaylar; astsubayları ve uzman erbaşları ‘‘mutlak itaat’’ kavramının fazla işlemediği ve bilgi/tecrübe temelinde hakim olunması gereken ve yönetilmesi zor profesyoneller olarak algılamaktadır. Profesyonel orduya geçilmesi durumunda oluşturulacak ve muhtemel bir profesyonel er statüsü de, diğer statüler kadar  olmasa da, liderlerin yetkinliğine dönük yeni bir sorgulamanın önünü açacaktır. 

Türkiye’de, sözleşmeli askerlerle zorunlu askerliğin birlikte yürütüldüğü bir Karma Ordu modelinin bugün ve gelecekte daha fazla tartışılacağı ve geçiş süreci uygulaması olarak sistemde yerini alacağı görülmektedir. Almanya’nın halen uygulamakta olduğu karma modeli değerlendiren Bröchling,86 zorunlu askerlik süresinin kısaltılması ile birlikte bu ikili uygulamanın askerler arasındaki bölünmeyi daha da artıracağına dikkati çekmektedir. 

Burada, yazarın vurgu yaptığı nokta, statüleri ve maaşları ile birlikte görevleri de farklılaşan bu eş zamanlı iki askerlik uygulamasının yaratacağı problemlerdir. 

Profesyonel orduya geçişin önündeki engellerden birisi olarak ortaya konulan, daha yüksek bütçe gerekliliği konusuna da değinmek gerekmektedir. 2020 yılı için planlanan ve gizli tutulan bir kuvvet yapısının (kara ordusu) küçülme, modernizasyon ve profesyonelleşme boyutlarında ne getireceği kamuoyu için belirsizdir. Bu noktada, 2020 yılı için bugünden başlaması gereken profesyonel orduya geçiş faaliyetlerinde, ortaya konulan ve tartışılan bir model bile yokken, maliyetten ve bütçe problemlerinden bahsetmek mümkün değildir. 

Profesyonelleşmenin savunma bütçesini iki veya üç katına çıkaracağı şeklinde, geçmişte dile getirilmiş bir diğeri ile çelişen tespitlerin87 varlığı maliyet konusunda ölçülebilir verilere dayalı ciddi bir çalışmanın yapılmadığını da göstermektedir. 

Leander askerlik modelleri ile ilgili, ölçebilir veriler kadar ölçülemeyen değişken ve parametrelerin varlığına da vurgu yaparak, ordunun ihtiyaçlarına göre şekillenen bir zorunlu askerlik yapısında ne tam olarak bu modelin maliyeti, ne de buna alternatif olarak ortaya çıkacak modellerin maliyetleri konusunda genel yargılara varmanın mümkün olduğunu iddia etmektedir.88 Bu noktadan hareketle şu söylenebilir; mevcut zorunlu askerlik uygulamasının kurumsal etkinlik temelli yarattığı maliyet ile uygulamanın ulusal ekonomiye fırsat maliyeti tahmin edilebilir parametreler olmaktan oldukça uzaktır. 

Dolayısıyla, zorunlu askerliğe alternatif model aranması gerekiyorsa, maliyet unsuru düşünülmesi gereken son şey olmalıdır. Bu noktada, maliyeti sabit tek bir profesyonel veya karma ordu değil, maliyet temelinde değişikliğe izin veren modeller sözkonusudur. Ayrıca, TSK’nın profesyonel ordu konusunda ortaya çıkabilecek bütçe problemlerini siyasi iradenin çözümüne bırakması daha doğru yol olarak ortaya çıkmaktadır. 

SONUÇ 

A. Askerlik Uygulamaları Hakkında Kısa Değerlendirme: 

Pek çok Avrupa ülkesi, Soğuk Savaş Dönemi sonrası, tehdit algısındaki değişimin de etkisiyle, küçülerek profesyonel orduya geçmiştir. Amerika’da profesyonel orduya geçiş tarihi 1973, Britanya’da ise 1960’dır. 

Profesyonel orduya geçen Batılı bireyci kültürlerde (ABD başta olmak üzere), uygulamanın özellikle üst sosyal sınıflarla ordu arasında ve toplumdaki farklı sosyal katmanlar arasında kopukluk ve yabancılaşmayı getirdiği yönünde analiz ve eleştiriler bulunmaktadır. Uygulamanın Türkiye’de de benzer sonuçlar doğurabileceği, ancak halkın sahip olduğu toplulukçu kültür değerleri89 nedeniyle, sonuçlarının diğer ülkelerdeki kadar derin olmayacağı değerlendirilmektedir. 

Profesyonel ordulara sahip bazı ülkelerde gönüllü asker temini konusunda problemler yaşanmaktadır. Bu problemlerin kriz ve savaş dönemlerinde arttığı görülmektedir. ABD’nin özellikle son dönemde bu problemi yoğun olarak yaşadığı bilinmektedir. 

Almanya, Meksika ve diğer bazı ülkelerde, zorunlu askerlerden ve daha yüksek maaşlı sözleşmeli erlerden oluşan, karma ordu olarak adlandırılabilecek yapılar mevcuttur. 

Dünyadaki profesyonel/karma ordu ve zorunlu askerlik modelleri; kendi temel kategorisi içerisinde bile, süre, haklar ve uygulamalar temelinde bir diğerinden önemli derecede farklılaşmaktadır. 

Zorunlu askerlik modelini uygulayan, tehdit değerlendirmesi düşük Batılı ülkelerde, alternatif kamu hizmeti ve vicdani ret uygulamaları yasallaştırılmıştır ve sistem kişilerin tercihlerini dikkate almaktadır. 
İsrail gibi, tehdit değerlendirmesi yüksek bazı ülkelerdeki zorunlu askerlik  uygulamasında ise kamu hizmeti seçeneği olmakla birlikte, uygun olan fertleri devlet öncelikle askerlik görevi için seçmektedir. 

Batılı zorunlu askerlik uygulamalarında silâh altına alınacak yükümlülere devlet maaş dâhil bazı haklar sunmaktadır ve bu ülkelerde askerlik hizmeti sürecindeki, izin dâhil pek çok uygulama kişileri aile yaşamlarından koparmayacak ve toplumdan yalıtmayacak şekilde düzenlenmiştir. 


10 .CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

ZORUNLU ASKERLİK VE PROFESYONEL ORDU. BÖLÜM 8

ZORUNLU ASKERLİK VE PROFESYONEL ORDU. BÖLÜM 8



5.2 Türkiye’de Zorunlu Askerliğin Kişiye ve Ailesine Etkileri 



İletişim ve bilgiye erişim imkânlarının artması, toplumda öğrenim ve ailelerin refah düzeyinin yükselmesi, terörle mücadelenin 1990’dan günümüze izlediği genel seyir ve benzeri nedenler Türk toplumunda azımsanmayacak bir kesimi zorunlu askerliği sorgular hale getirmiştir. 

Süresi kısalmış da olsa, Türkiye’deki mevcut zorunlu askerlik uygulaması, şartları ve kuralları itibariyle, İkinci Dünya Savaşı ve öncesinin uygulama karakteristiklerini yansıtmaktadır. Süre dışında o dönemden farklı olan nokta ise, ulaşım ve haberleşme araçlarının bu süreçte getirdiği kolaylıklardır. 

Türkiye’deki zorunlu askerlik sürecinin, Avrupa ile kıyaslandığında, daha katı ve toplumdan yalıtılmış bir uygulama olduğunu tespit etmek gerekmektedir. 

Köyünden ve kasabasından çıkarak, toplamı 30 gün olan 2-3 izin dönemi dışında, ailesinden uzak kalan pek çok erbaş ve erin fiziksel tecrit edilmişliği üst düzeydedir. Sistem, evli olan ve ailesine bakacak kimsesi olmayan insanları dahi yaşadığı yerden farklı ve uzak bir garnizonda, ailesi için bir sosyal güvence sağlamadan askere alıp, şahsı ve aileyi sosyal, psikolojik ve ekonomik açıdan mağdur edebilmektedir. Askerliği süresince ailesini bir kaç defa görebilen pek çok asker ve ailesi için bu sürecin tahmin edilenden çok daha yıkıcı olabileceğinin düşünülmesi gerekmektedir. 

Askerler bugün bile, görev yaptığı birliğin bulunduğu yerleşim yerine, ayda 1-2 gün ve birkaç saatliğine günlük izne çıkabilmektedir. Birliklerin konuş yeri itibariyle bu şansı bulamayan askerler olduğu da söylenebilir. Bu şartlarda, zorunlu askerlikle ilgili olarak yukarıda (3. Md.) ortaya konulan, sosyal temelli pek çok olumlu gelişme kışla içinde sıkışmış bir iklimle sınırlı kalmaktadır. 

Belirli bir eğitim seviyesi ve yaşam düzeyinin altındaki bekâr vatandaşlar için zorunlu askerlik süreci beşeri olarak kısmen eğitici de bulunabilir, ancak sürdürmesi gereken belirli bir mesleği ve kariyeri olan ya da bakmakla yükümlü olduğu aile fertleri bulunan insanlar için zorunlu askerlik süreci, eğitici ve ülke için katma değer kazandırıcı olmaktan çok bir an önce tamamlanması gereken görev ve hatta angaryadan öteye geçememektedir. Erbaş ve erlerin askere davul zurnayla, bayram havasında gönderilmesi veya bu göreve kutsallık atfedilmesi bu durumu değiştirmemektedir. 

Zorunlu askerlik pek çok kişinin iş yaşamları ve kariyer hedefleri açısından en az 4-5 yıllık bir erteleme veya belirsizliği doğurmakta, insanlar yıllarca bu belirsizliğin sancısını çekmektedir. Bu kişilerin orduda geçirdikleri süre de ülke ekonomisi için doğrudan bir kayıp olarak değerlendirilebilir. Çünkü sektöründe çalışması durumunda ekonomiye bir aylık katkısı milyonlarca lira olan kişiler dahi, fırsat maliyeti hiç düşünülmeden ve bir alternatif ortaya konulmadan, ‘eşitlikçi’ anlayışla, savaş hazırlığı ile çok da ilgili olmayan bir görevde vatan 
hizmetine alınabilmektedir. 

Mevcut uygulamada, kariyer hedefleri ve diğer nedenlerle askerlik hizmetini sürekli erteleyen, kaçak durumuna düşen ve Dövizli Askerlik hakkından faydalanmak için yurtdışına çıkan kişilerin oranı ve her gün yükselen sayısı düşünüldüğünde, zorunlu askerlik uygulamasının sonlandırılması veya yeniden yapılandırılmasında, askeri ihtiyaçlar kadar toplumun ihtiyaç ve beklentilerinin de göz önünde bulundurulması gereği ortaya çıkacaktır. 

5.3 Türkiye’deki Zorunlu Askerlik Uygulamasının Olumlu ve Olumsuz Yönleri 



Yukarıdaki iki başlık altında incelen zorunlu askerlik uygulamasının olumlu ve olumsuz yönleri bu başlık altında kısa maddeler halinde özetlenmiştir: 

Mevcut zorunlu askerlik uygulamasının olumlu yönleri: 

i. Toplumda kısmen birbirine yabancı olan farklı sınıf ve grupların kaynaşmasına katkı sağlamaktadır. 
ii. Özellikle alt gelir grubundaki kişilerin eğitim ve sosyalleşme süreçlerine olumlu yansımaktadır. 
iii. Bazı askerlerin katıldığı meslek edindirme kursları sayesinde kişileri sivil yaşama hazırlamaktadır. 
iv. Doğru kadrolarda etkin çalıştırıldıkları durumda vatandaşların yurt sevgileri ve toplumsal değerlere adanmışlıkları yükselmektedir. 
v. Ordu ile toplum arasındaki yabancılaşma ve kopukluğu bir dereceye kadar önlemekte, ordunun dışa tamamen kapalı bir organizasyona dönüşmesini engellemektedir. 

Mevcut zorunlu askerlik uygulamasının olumsuz yönleri: 

i. Sistem kişileri hiçbir maddi karşılık ödemeksizin 15 ay silâhaltında tutmaktadır. 
ii. Devlet bu süreçte, bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin bakımını üstlenmediği gibi (müracaata bağlı bazı dolaylı tedbirler tanımlanmakla birlikte), yeni Sosyal Sigortalar kanunu düzenlemesine kadar ailelere sağlık güvencesi de sağlamamıştır.82 
iii. Askere alınan kişilerin çalışmasına ve gelirine bağımlı aileleri için askerlik ekonomik ve psikolojik bir yıkıma dönüşebilmektedir. 
iv. İşveren konumunda olan veya kariyer hedefleri olan insanlar için askerlik süreci önemli kayıplara sebep olabilmektedir. 
v. Ekonomiye katma değeri fazla olan kişilerin eşit şartlarda askere alınması nedeniyle, milli ekonomi kayba uğramaktadır. 
vi. İnsanlar uğurlama törenleri ile askere gönderilse de çoğunluğu gönülsüz ve isteksiz olarak hizmet etmektedir. 
vii. Kişilerin yetenek ve bilgileri temelinde bir görevlendirme çok da mümkün olmamaktadır. 
viii. Görevlendirmeler ile sivil meslek/iş arasındaki alan uyuşmazlığı, önemli derecede etkinlik ve verimlilik problemlerine neden olmaktadır. 
ix. Sistem kişileri, mutlak itaatin esas olduğu, üretimin, inisiyatifin ve yaratıcılığın olmadığı bir kısır döngüde çalıştırmaktadır. 
x. Psikolojik veya ailevi sorunları ile askere gelen kişiler (oranının %20’lerin altında olmadığı değerlendirilebilir) birliğine olumlu katkıda bulunmak bir yana, önemli sorunlar ve disiplin problemlerine neden olmaktadır. 
xi. Ordu malı silah, araç, teçhizat ve malzemenin ömrünün kısalmasına ve onarım ve idame maliyetlerinin artmasına neden olmaktadır. 
xii. Terörle mücadele gibi daha fazla tecrübe ve uzmanlık gerektiren görevlerde zafiyet yaratmaktadır. 

6. Türkiye’de Bedelli Askerlik ve Alternatif Kamu Hizmeti 

Cumhuriyet öncesi döneme bakıldığında, 1846 tarihli Kur’a Kanunu ile askerlikte yeni bir uygulama ve düzenlemeye geçildiği görülmektedir. Bu dönemde, söz konusu kanunla birlikte, kura sonucunda askere alınması gerekenlerden, askere gitmek istemeyen ve yerine başkasını bulamayanlar için ‘‘Bedel-i Nakdi’’ adıyla bedelli askerlik uygulamasının ilk uygulamaları yapılmıştır. 

Bugün yürürlükte olan 1111 sayılı Askerlik Kanunu ise, aşağıda verilen 10/2 maddesi ile; ihtiyaç halinde ve gerekli şartların oluşması durumunda, temel askerlik görevini müteakip, yükümlülerin askerlik hizmetlerini kamu kurum ve kuruluşlarında yerine getirmesini veya bedel ödeyerek askerlik hizmetinden muaf tutulmasını mümkün kılmaktadır. 

 ‘‘O yıl askere alınacakların tamamı, mevcut celp sistemine uygun olarak temel askerlik eğitimine tabi tutulur. Her celp döneminde eğitim merkezlerine sevk edilen miktar Genelkurmay Başkanlığınca belirlenenden fazla ise; ihtiyaç fazlası olan yükümlüler, temel askerlik eğitimini müteakip, o yılın 1 Ocak tarihindeki T.C. Merkez Bankası döviz alış kurları esas alınarak, dövizle askerlik için tespit edilen miktarın yarısının karşılığı Türk Lirası bedel ödemek veya istekte bulunan kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapmak suretiyle askerlik hizmetlerini yerine getirmiş sayılırlar.’’ 

Askerlik hizmetinin kamu kurum ve kuruluşlarında veya bedelli olarak yerine getirilmesi uygulaması; son dönemde 1987, 1992 ve 1999 yıllarında 3358, 3802 ve 4459 sayılı kanuni düzenlemelerle (Askerlik Kanununun Geçici 20, 33 ve 37nci maddeleri) üç defa uygulanmıştır. 

1987 tarihli birinci düzenleme; kanunun yürürlük tarihi itibariyle saklı, yoklama kaçağı veya bakaya durumundaki yükümlülerin, temel askerlik eğitimi sonrası, kamu kurum ve kuruluşlarında görevlendirme yoluyla veya bedel ödeyerek askerlik hizmetinden muaf tutulmalarını mümkün kılmıştır. Düzenleme kapsadığı kişiler açısından bir yaş sınırlaması getirmemekle birlikte iki yıllık başvuru süresiyle sınırlandırılmıştır. Kanunda belirlenen bedel üzerinden (dövizle askerlik bedelinin yarısı) uygulama yapılmıştır. Uygulamada 40 yaş ve üzerindeki yükümlüler, belirlenen bedeli iki kat ödemek kaydıyla temel askerlik eğitiminden muaf tutulmuştur. 

1992 tarihli ikinci düzenleme; saklı, yoklama kaçağı, bakaya veya tecilli olanlardan 28 yaşından gün almış veya daha büyük olanları kapsamıştır. Düzenleme sadece bedelli askerlik uygulaması getirmiş ve yükümlülerin temel askerlik eğitimi sonrası, kanunda belirlenen bedeli ödeyerek askerlik hizmetinden muaf tutulmalarını mümkün kılmıştır. Başvuru süresi 
bir yıl ile sınırlandırılmıştır. Uygulamada 40 yaş ve üzerindeki yükümlüler, 15.000 Alman Markı veya karşılığını ödemek kaydıyla temel askerlik eğitiminden de muaf tutulmuştur. 

1999 tarihli üçüncü düzenleme ise; 17 Ağustos 1999 depreminin hasar ve zararlarının finansmanına katkı sağlamak gibi özel bir amaçla çıkarılmıştır. Düzenleme sadece bedelli askerlik uygulaması getirmiş ve yükümlülerin temel askerlik eğitimi sonrası bedel ödeyerek askerlik hizmetinden muaf tutulmalarını mümkün kılmıştır. Uygulama 26 yaş ve üzeri yükümlüleri kapsamıştır (1 Ocak 1973 tarihinden önce doğanlar) ve başvuru süresi 6 ayla sınırlandırılmıştır. Uygulamada bedel olarak 15.000 Alman Markı tahsil edilmiştir. 40 yaş ve 
üzerindeki yükümlülerden belirlenen bedeli 20.000 Alman Markı olarak ödeyenler temel askerlik eğitiminden de muaf tutulmuştur. 

Milli Savunma Bakanı’nın bir soru önergesine verdiği cevap; bugüne kadar üç defa yapılan bedelli askerli uygulaması kapsamından; 1987 yılında 18.433, 1992 yılında 35.111 ve 1999 yılında 72.290 kişinin istifade ettiğini göstermektedir.83 

Her üç bedelli askerlik uygulamasında da, uygulamanın yaş ve benzeri sınırları ile uygulama süresinin değiştiği görülmektedir. 1999 yılı uygulamasında kanunda açıkça ifade edilen deprem gerekçesi varken, diğer iki uygulamanın sınırlarına bakıldığında, biriken kaçak-saklı-bakaya konumundaki problemli yükümlülerin eritilmesinin temel gerekçe olduğu anlaşılmaktadır. 

Ancak 1987 ve 1992 tarihli her iki uygulama 84 da, sadece saklı/kaçak/bakaya 
konumundaki personeli kapsaması nedeniyle adalet ve eşitlik temelinden uzak düzenlemeler olarak değerlendirilmektedir. Bu sebeple, her iki uygulamanın vergi affına benzer, etik de olmayan bir af anlamına geldiği de söylenebilir. 

Geçmiş uygulamalar ve yürürlükte olan kanun hükümleri, hem kurumların hem de Türk insanının bedelli askerlik uygulamasına yabancı olmadığını göstermekte dir. Uygulamadaki temel problem ise kanunda da öngörülen ve tehdit değerlendirmesi kapsamında tartışılan ‘ihtiyaç fazlası’ kavramında düğümlenmektedir. Bu noktada, uygulama için ihtiyaç fazlası yükümlü olması durumunda, dikkate alınması gereken çok daha önemli konu ise sosyo-psikolojik faktörlerdir. 

Uygulamanın sürekli olması ve gerekli sınırlamalar konulmaması durumunda gündeme gelebilecek en önemli problem, toplumdaki ekonomik temelli katmanlar arasında sosyal, psikolojik ve kültürel boyutta gözlenen farklılaşma ve kırılmanın artması olacaktır. Zorunlu temel eğitimle (diğer statüdekilerle birlikte) birlikte; yaş, evli/çocuk sahibi olma, işveren veya vergi mükellefi olma gibi farklı özelliklerden bazılarının ön şart olarak ve sınırlar konularak işletilmesi durumun da, yukarıda bahsedilen mahzurlar önemli ölçüde zayıflayacaktır. Bu 
noktada, bedelli askerlik uygulamasının ancak nesnel kriter ve sınırlarla çok özel şartlarda uygulanabileceği değerlendirilmektedir. Hatta bu düzenlemenin son defa uygulanarak ve müteakip beklentileri de ortadan kaldıracak şekilde kanundan çıkarılarak sonlandırılmasının çok daha doğru bir alternatif olacağı söylenebilir. 

9 .CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

ZORUNLU ASKERLİK VE PROFESYONEL ORDU. BÖLÜM 7

ZORUNLU ASKERLİK VE PROFESYONEL ORDU. BÖLÜM 7


Askerlik Modelleri ve Savaş Zayiatlarının Toplumsal Kabulü: 

Moskos’a göre, ayrıcalıklı sınıfların da askere alındığı savaşlarda zayiatların halk tarafından kabul derecesi yükselmektedir. 300.000 Amerikalının kaybedildiği II. Dünya Savaşında sağlıklı tüm erkek bireylerin orduda hizmet etmesi nedeniyle kayıplar toplum tarafından kabul edilmiştir. Halk tarafından fazla kabul görmeyen Kore Savaşında kaybedilen 33.000 kişi için de aynı şeyler söylenebilir. Ancak 47.000 kişinin kaybedildiği Vietnam savaşında ve kayıpların çok daha düşük olduğu Irak ve Afganistan Harekâtlarında zayiatların kabul derecesinin, 
ayrıcalıklı sınıfların askerlikten bir şekilde kaçınması nedeniyle azaldığı dikkati çekmektedir. 75 

Günümüzde ABD Ordusu’nun farklı görevlerdeki kayıplarına toplumun tepkisinin temelinde, azalan doğum oranı ve küçülen aile yapılarının da olduğu ifade edilmekle birlikte; bu tepkinin ayrıcalıklı sınıfların da askere alındığı bir zorunlu askerlik uygulamasında çok daha düşük olacağı vurgulanmaktadır. Bu anlamda, gönüllü kuvvetlerden oluşan orduların zayiat verdikleri sürece, halk tabanlı tepkilerin de etkisiyle, etkin olmayan güçler olarak algılanacağı ve kurumsal güvenirliklerinin azalacağı söylenmektedir.76 

Türkiye’de terör nedeniyle verilen zayiatlara karşı gösterilen kamuoyu tepkileri nin temelinde, ABD Ordusu için yapılan eleştirilerden farklı olarak, İki temel faktör bulunmaktadır. 

Bunlardan birincisi; zorunlu askerlik statüsünde askere alınan gençlerin terörle mücadele için uygun kişiler olmamasıdır. 

İkincisi ise; terör nedeniyle kaybedilen erbaş ve erlerle birlikte rütbeli personelin de orta ve alt sosyal sınıflara mensup olmasıdır. Türkiye’de üst sosyal tabakalarda bulunan ailelerin çocukları eğitimli olmaları nedeniyle uzun dönem askerlik yapmamaktadırlar. Bunlardan kısa dönem ve yedek subay olarak askere alınanlara ayrıcalıklı davranıldığı yönündeki iddialar ise, zorunlu askerlerin terörle mücadelede yetkinlik sorunuyla birleşince, ‘‘vatan sağ olsun’’ diyen pek çok insanı mevcut sistemi sorgular hale getirmiştir. 

Zorunlu Askerlik Modellerinin Olumlu ve Olumsuz Yönleri: 

Zorunlu askerlik uygulaması ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, uygulama ile ilgili olumlu algılardaki benzeşmenin de altını çizmek gerekmektedir. Leander, zorunlu askerliğin sosyal entegrasyona katkısı anlamında yarattığı olumlu algıları şu şekilde sıralamaktadır:77 

i. Kişilere toplumun diğer kesimlerini ve onların farklı düşüncelerini tanıma imkânı vermektedir.
  
Kişilerin yaşamın gerçeklerini, hiyerarşileri ve kendi yaşam alanı dışında var olan sosyal yaşamı ve problemleri görmesini mümkün kılarak daha sıkı bağları olan bir toplum inşasına yardım etmektedir. 
ii. Kişilerin görev yaptıkları bölgelerdeki geleneklere ve sosyal faaliyetlere katılımlarını sağlamakta ve hatta buralardan evlenerek farklı bölgeler arası sosyal bağları  kuvvetlendirmekte ve ülke içindeki sosyal mobiliteyi (hareketlilik/yer değiştirme) yükseltmektedir. 
iii. Askerde kazandığı veya geliştirdiği yetenek ve bilgisini sivil işinde kullanma imkânı sunabilmekte ve İnsanlara yeni bir kariyere başlama fırsatı yaratabilmektedir. 
iv. Askerlere uğrunda canını verebileceği değerlere saygı ve sadakat duygusunu  kazandırmaktadır. 

Zorunlu askerlik sistemlerinin yarattığı olumsuzluklar ve dezavantajlar konusunda tespitlerde bulunabilmek için, Avrupa orduları temelinde kısaltılarak yeniden yapılandırılan modellerden daha çok, Türkiye, İran, Mısır, Güney Kore vb. ülkelerin kitle ordu modellerine bakmak gerekmektedir. Bu ülkeler temelinde yapılacak tespitlerin de her ülke için geçerli ve aynı oranda etkili olmayacağını hatırlatmak gerekmektedir. Zorunlu askerlik sistemlerinin yarattığı 
olumsuzluklar genel hatları ile şu dört başlıkta sıralanabilir: 

i. Kişilerin askeri eğitim ve yeterlilikleri temelinde ortaya çıkan kurumsal etkinlik 
(savaşabilirlik) problemleri. 
ii. Kişilerin uzun süre silâh altında tutulması nedeniyle oluşan bireysel ve ailevi mağduriyetler. 
iii. Demokrasi ve kişisel hak arama mekanizmalarının fazla gelişmediği ülke ordularında karşılaşılan hak ihlalleri ve mağduriyetler. 
iv. Çok fazla kişinin uzun süre silâh altında tutulması nedeniyle oluşan, işgücüne dönük ülke temelindeki ekonomik kayıplar. 

4. Türkiye’de Askerlik Hizmetinin Kısa Geçmişi 

Bugünün askerlik uygulamasını tartışabilmek için, en azından yeniçeri uygulamasının sonlandırıldığı ve ilk düzenli ordunun teşkil edildiği 1826 yılına kadar olan uygulamaların bilinmesi gerekmektedir. 1826’dan günümüze askere alma konusundaki düzenlemeler ve askerlik süreleri aşağıda verilmiştir.78 

TABLO 3 

Tabloda ayrıntıları aktarılan 184 yıllık süreç içerinde, 1826-1914 yılları arasındaki dönemde, maaşlı askerlik uygulamasından kura ile askerliğe kadar, içerisinde bedelli askerliğin de (bedeli nakdi ve bedeli şahsi) olduğu farklı yöntemler uygulanmıştır. Bu dönem içerisinde pek çok grup ve kimseye getirilen muafiyetlerin de etkisiyle, askere alma uygulamasında çok da başarılı olunamadığı görülmektedir. 

Dünya’da zorunlu askerlik uygulamasının bugünkü anlamda başlangıcı Fransız İhtilali dönemine gitmekle birlikte, uygulama bizde ilk defa 12 Mart 1914 tarihli ve 296 Sayılı Mükellefiyet-i Askeriye Kanun-u Muvakkatı ile başlamaktadır. 1914 tarihinde başlayan zorunlu askerlik uygulaması ile askere almada eskiye nazaran hem yöntem hem de uygulama temelinde başarılı olunmuştur. 1927 yılında yine zorunlu askerliği temel alan ve bugün hala geçerli olan 1111 sayılı askerlik kanunu yürürlüğe girmiştir. 1927 yılından bugüne kadar, süresi kısalmakla birlikte, askere alma usul ve esaslarında önemli bir değişiklik olmadığı 
görülmektedir. 

Bugün, zorunlu askerlik 1111 Sayılı Askerlik Kanunu ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu çerçevesinde farklı statülerde yerine getirilmektedir. Dört yıllık üniversite (lisans) mezunlarından yedek subay adayı olarak seçilenler için 12 ay olan bu süre, aday olarak seçilmeyenler için erbaş ve er olarak altı aydır. Toplam en az üç yıl süre ile fiilen yabancı ülkelerde bulunan yükümlüler ise 21 günlük temel askerlik görevi ve 5112 Euro ödeme ile Dövizle Askerlik hizmetinden faydalanabilmektedirler. Bu şartları taşımayan diğer 
tüm erkek ve sağlıklı T.C. Vatandaşları için zorunlu askerlik süresi ise erbaş ve/veya er statüsünde 15 aydır. 

5. Türkiye’deki Mevcut Zorunlu Askerlik Uygulamasının Sorgulanması 

5.1 Zorunlu Askerliğin TSK’da Etkinliği 

Mevcut zorunlu askerlik uygulamasında, Askerlik Kanunu esaslarınca, hizmet için uygun olan ve olmayan, problemli olan ve olmayan herkes (sağlık nedeniyle “Askerliğe elverişli değildir” raporu alanlar hariç), bir seçim sürecine tabi tutulmadan silâh altına alınmaktadır. 

Uygulamanın tek amacı eşitlikçilikle izah edilmektedir. Problemli erbaş ve erlerin TSK içindeki varlığı ve her geçen gün yükselen oranı, kurumsal verimlilik noktasındaki endişeleri bir kat daha artırırken, askere alımda seçim sürecinin ve gönüllülüğün gerekliliğini de ortaya koymaktadır. 

Zorunlu askerlikte en azından ilk bir yıl, kişinin kuruma ve kadroya uyumu ile geçmektedir ve bu süreci verimlilik ve etkinlikten daha çok kişisel eğitim/yatırım dönemi olarak tanımlamak daha doğrudur (Bu noktada ABD Ordusu’nda er statüsünde profesyonel askerlerin temel eğitim sürelerinin bir yıl civarında olduğunu hatırlatmakta da fayda var). Türk Ordusu için mevcut 15 aylık askerlik süresi korunsa bile; uzmanlık gerektiren pek çok kadro için, göreve etkin hazırlık süresinin bir yılı bulması ve hatta bazı görevler için bu süreyi de aşması 
nedeniyle, maliyet-etkinlik hesabı çoğu zaman negatif olarak gerçekleşmektedir. Birliklerin her yıl tüm zorunlu asker mevcudunun yenilendiği79 düşünüldüğünde (bu durum her yıl işçilerini eğitimsiz yeni elemanlarla yenileyen bir fabrikaya da benzetilebilir), kurumsal etkinlik konusundaki zafiyetler de tahmin edilebilir. Moskos, ABD Ordusu’nda tekrar zorunlu askerlik modeline dönülmesini önerdiği çalışmasında, Avrupa’da bir yıl ve altına düşmesine rağmen, askerlik süresi olarak 15-18 ayı uygun görmektedir.80 

Kısa zorunlu askerlik süresine bağlı kurumsal etkinlik probleminin zorunlu askerlik uygulamasını devam ettiren ve askerlik süresi bir yıl ve altında olan diğer ordular için de geçerli olduğu iddia edilebilir. Ancak bu ordularda, zorunlu asker sayısının aktif ordu içindeki oranının %20-30’lar düzeyine indirilmiş olduğu ve ilave olarak uzmanlık gerektiren pek çok kadroda sivil uzmanların istihdam edildiği dikkate alındığında, iddia geçerliliğini kaybetmektedir. Ayrıca, Almanya Ordusu’nda 6 aylık zorunlu askerlik sonrası yükseltilmiş maaşlarla orduda hizmete devam eden askerlerin oranı (%80) düşünüldüğünde, ülkelerin kendi askerlik sistemleri içerisinde farklı çözümler ürettikleri de görülmektedir. Zorunlu askerliğin dünyadaki en ciddi ve başarılı uygulayıcılarından birisi olan İsrail incelendiğinde ise, söz konusu zafiyetin erkekler için 36 ve kadınlar için 21 ay olan askerlik süresi ile aşıldığı görülmektedir. 

Lagendijk’e göre, ‘‘Türk ordusunun başlıca görevleri uluslararası misyonlara katılmak ve sınırda veya sınırın hemen ötesinde terörizmle savaşmak. Her iki operasyon türü de, büyük miktarlarda kötü eğitimli piyadeyi değil, küçük, esnek ve yetenekli birimleri gerektiriyor.’’ 

Yazara göre, zorunlu askerliği sürdüren ordunun kapsamlı olan modernleşme ve 
profesyonelleşme süreçleri yavaş işliyor.81 

Orduda her yıl henüz uyum sürecinde olan yeni bir askere teslim edilen devlet malı silah, araç ve teçhizatın, yaşanan intibak süreci nedeniyle kullanım ömrü kısalmakta veya bakım idame maliyetleri çok yukarı çıkmaktadır. Bu şartlarda silah, araç ve teçhizatın barış zamanı bile etkin kullanımı sözkonusu değil iken, savaş ve diğer görevlerde bu önemli bir zafiyet de yaratacaktır. 

Zorunlu askerlik uygulamasına tabi yükümlülerin (yedek subay, erbaş ve erler) silâh altında bulundukları sürenin büyük bir yüzdesini gerçek askerlik ve eğitimle ilgili olmayan faaliyetlerle ve verimsiz olarak geçirmeleri ve sözkonusu yükümlülerin azımsanmayacak bir kesiminin askerî sosyal tesislerde veya askerlikle ilintisi zayıf görevlerde hizmetli olarak veya şahsi işlerde çalıştırılıyor olmaları da sorgulanması gereken temel konulardan birisi durumundadır. 

Yükümlüler, askerlik hizmetinin genel çerçevesinin dışında kalması gereken bu tip görevleri, kıta şartlarının olumsuzluğu ve/veya belirsizliğine göre tercih edilebilir bulabilmektedir. Yurt savunmasıyla ilişkisi olmayan ve tahammül dışında hiçbir vasıf gerektirmeyen bu görevlerden bazılarının yüksek öğrenim görmüş vatandaşlar tarafından dahi ayrıcalıklı ve tercih edilebilir hizmetler olarak algılanması, kıtanın daha ağır olan şartlarında kaçış olarak 
değerlendirilebilir. 

Zorunlu askerlerin temel görevleri dışında çalıştırılmasının iki temel konuda sorgulanması gerekmektedir. Bunlardan birincisi, uygulamanın ne kadar yasal olduğudur ki, bu noktada getirilebilecek delillerin tüm uygulamaları kapsaması da mümkün görülmemektedir. Yasallık tartışmaları hangi çerçevede sonlandırılır sa sonlandırılsın, uygulamanın etik değerler temelinde sınıfı geçmesi mümkün görülmemektedir. Sorgulanacak İkinci konu ise, zorunlu asker mevcudunun 1/5’inden az olmadığı değerlendirilen böyle bir kitle varken, düşük destekleme oranı ile çalışıldığı ve daha fazla askere ihtiyaç duyulduğunun beyan edilmesidir. 
Bu yöndeki ifadeler en azından bir çelişki olarak nitelenebilir. Ayrıca, askerliği 15 aya indirmenin etkisiyle kısmi bir küçülme yaşayan ordunun, Soğuk Savaş Dönemi sonrası teşkilat ve kadro temelinde yeniden yapılanarak küçülememekle birlikte eski ancak geçerli kadrolar temelinde bir ihtiyacı sürekli ortaya koymasını, masum bir çelişki noktasından bu işi yapan kişilerin ehliyeti temelinde bir sorgulamaya taşımak da gerekmektedir. Bu noktada, muharip 
birlikler temelinde 20 yıldır yeniden yapılanamayan ve küçülemeyen ordunun, yönetim fonksiyonu içeren yapılarındaki (karargâhlar) kadrolar bazında, küçülme söylem ve çabalarına rağmen büyüdüğü de görülmektedir. Bu durum da masum çelişkiler çerçevesine dâhil edilebilir. 

Pek çok değerli silah ve araç teslim edilen zorunlu askerlik statüsündeki personel, Güneydoğu Anadolu gibi fedakârlık gerektiren çatışma ortamları dışında, maalesef yarım gönüllü olarak, yetenek ve enerjisinin asgarisini harcayarak görevini yerine getirmeye, daha doğrusu askerlik süresini tamamlamaya çalışmaktadır. Bunun aksini iddia etmek hamaset temelli bir 
söylemden öteye geçmeyecektir. Bu sebeple, zorunlu askerliğin kültürel ve sosyal dengeleri ve gerekliliği gibi tartışmalardan sıyrıldığımızda, mevcut uygulamanın, hem yükümlüler hem de kurum açısından çok da verimli bir süreç olmadığı değerlendirmesi yapılabilir. 

Yönetilmeleri profesyonel askerlere veya rütbeli personele göre çok daha kolay olsa da; yükümlü askerlerin verimi konusunda, ordudaki subay ve astsubayların görüşlerinin olumlu olmadığını söylemek de yanlış olmayacaktır. Bu görüşler, zaman zaman kamuoyu önünde üst düzey komutanlar tarafından da dile getirilmektedir. 

8. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

ZORUNLU ASKERLİK VE PROFESYONEL ORDU. BÖLÜM 6

ZORUNLU ASKERLİK VE PROFESYONEL ORDU. BÖLÜM 6



3.2 Askerlik Modellerinin Toplumsal İlişkilere Etkisi 

ABD Ordusu modern anlamda profesyonel askerliğe geçen ilk ülkelerden birisi 
durumundadır. 1973 yılından bugüne kadar süren profesyonel ordu uygulaması nın, Amerikan toplumunda en üst sınıflar (upper classes) ile ordu arasındaki bağlar ve ilişkinin zayıflaması sonucunu doğurduğu yönünde eleştiriler gündeme getirilmektedir.59 Bunun yanında, dünyadaki zorunlu askerlik uygulamalarında da, zengin/elit kesim çocuklarının bu hizmetten kaçmanın bir yolunu mutlaka bulduğu ifade edilmektedir.60 

Profesyonel askerlik modelinin toplumsal sınıflar arasındaki bağları zayıflatması konusunda, ABD Ordusu’na getirilen eleştirilere Türkiye açısından bakıldığında; üst sınıflar ile ordu arasında, tüm sınıflar bir şekilde zorunlu veya temel askerliği yerine getirse de, ABD’dekine benzer bir kopukluğun Türkiye’de de en azından algı düzeyinde var olduğu söylenebilir. Türkiye’de üst sosyal sınıflara ait ailelerin çocuklarının zorunlu askerlik uygulaması ve sonuçlarından en az etkilenen kitle oldukları yönünde zaman zaman gündeme gelen eleştiriler de temelde profesyonel ordular için getirilen eleştirilerle benzeşmektedir. 

Ayrıca Türk Ordusu’nun yönetim kademesinin neredeyse tamamının orta ve alt gelir grubundan geldiği düşünüldüğünde, üst sosyal sınıflar ile arasındaki farklılığı tespit etmek çok da zor olmamaktadır. Bu sebeple, Türkiye’de tam profesyonelleşmeye veya karma sisteme geçmiş bir ordu ile zorunlu askerlik uygulamasına devam eden ordu arasında, diğer toplumsal tabakalarla ilişkiler bağlamında çok fazla bir fark olmayacağı öngörülebilir. Bu noktada, Amerikan toplumunun tersine, toplulukçu (kolektivist) kültür değerlerine daha fazla 
sahip olan Türk toplumunda,61 farklı toplumsal sınıflar arasındaki kopukluğun hiçbir zaman bireyci kültürlerdeki kadar derin olmayacağı da bilinmelidir. 

Burada, ‘‘Zengin/elit tabakanın çocuklarının bir şekilde kaçındığı ve kaçtığı, alternatifleri olan bir zorunlu askerlik uygulaması mı, yoksa bu sosyal tabakadan insanların aday bile olmadığı bir profesyonel ordu modeli mi daha uygun?’’ sorusu sorulabilir. Aslında iki uygulama da yukarıdaki bağlamda toplumsal sonuçları itibariyle bir diğerinden çok da farklı değildir. 

Kıyaslamaya alınmayan, eşitlikçi ve alternatifsiz bir zorunlu askerlik modeli ise dünyadaki birkaç istisnai ülke dışında savunulması mümkün olmayan bir sistem haline gelmiştir. Bu sebeplerle, askerlik modeli seçiminde toplumsal tabakalar arası yabancılaşma ve çatışma olgusu bir seçim kriteri olmaktan uzaktır ve sosyologların bu yabancılaşma problemine askerlik enstrümanı dışında bir çözüm araması gerekmektedir. 

Roth-Douquet ve Schaeffer’e göre profesyonel askerlik nedeniyle üst sosyal sınıflar ile ordu arasında artan mesafe ve yabancılaşma üç temel probleme işaret etmektedir. 

Bunlar; 

1) Ülkenin toplumsal ortak değerlerin zayıflaması, 
2) Sivil liderliğin kuvvetlenmesinde sorun yaşanması ve son olarak 
3) Bu durumun uzun dönemde orduyu zayıflatması olarak ifade edilmektedir.62 

Burada birinci problem olarak aktarılan ‘‘değerlerin incinmesi’’ konusu genel 
olarak yukarıda aktarılmıştır. İkinci problem olan ‘‘sivil liderliğin zayıflaması’’ konusu ise, her ülke için geçerliliği olmayan veya farklılaşan bir özellik durumundadır. Türkiye örneği ile bakıldığında; ülkenin halen devam eden zorunlu askerlik uygulaması döneminde, sivil liderlik ve sivil yönetim problemini zaten fazlasıyla yaşadığı görülmektedir. Bu anlamda Türkiye ve benzer ülkeler için bu problem öngörüsünün çok geçerli olmadığı bile söylenebilir. 

Profesyonel ordu nedeniyle, üst sosyal sınıflar ile ordu arasında artan mesafenin uzun dönemde orduyu zayıflatacağı yönündeki üçüncü problem öngörüsünün ise, en azından bir karar kriteri olamayacağı değerlendirilmektedir. 

Sivil liderlik konusunda yukarıda aktarılan endişe, bugün pek çok ülkenin zorunlu askerliği sonlandırmış olduğu Avrupa için de ifade edilmektedir. Leander’e göre, profesyonel sürekli ordular bir süre sonra politikada dominant aktörler haline gelebilecektir.63 

Zorunlu askerliğin olumlu sosyal sonuçları konusuna da değinen Leander; zorunlu askerliğin varlığını, ordunun kendi içinde, toplumda kabul görmeyecek değerler üretilmesini engelleyici bir faktör olarak görmektedir. Fakat zorunlu askerlik sistemine sahip ordular tarafından gerçekleştirilen müdahale ve darbeler bu öngörünün her ülke için ve her zaman çalışmayacağını da göstermektedir.64 

Zorunlu askerlik modelinin avantajı olarak savunulan ordu-toplum bütünleşmesi tezinin askerlik sistemlerinin toplumsal sonuçları bağlamında incelenmesi gerekmektedir. Toplum içinde üst ve alt sosyal tabakalar arasında yabancılaşma ve kopukluk problemini tanımlarken, hiyerarşinin öne çıktığı en temel organizasyon yapısı olan ordular içinde, tek ve homojen bir kültürel yapının olduğunu ve her statüden ve rütbeden kişinin aynı değerleri paylaştığını 
söylemek elbette mümkün değildir. Zorunlu askerlik modelinde ordu içinde geçici olarak bulunan vatandaşların, ordunun sürekli elemanları ile aynı ortamları ve benzer değerleri paylaşabilmesi halinde, bu durum modelin bir avantajı olarak değerlendirilebilir. Oysa, Türkiye örneğinde, ordu üst yönetim kademeleri, erbaş ve erler bir kenara bırakılsın, astsubay ve hatta subaylarla bile, yüksek güç mesafesi (high power Distance)65 nedeniyle oldukça farklı ve birbirinden yalıtılmış kültürleri ve değerleri paylaşmakta ve yaşamaktadır. 

Bu sebeple, toplumsal entegrasyon ve değerler noktasında zorunlu askerlik lehine ifade edilen olumlu görüşlerin; Türkiye için, mevcut uygulama temelinde ve kültürel değerler bağlamında çok da geçerli olmadığı söylenebilir. 

Fleckenstein, Alman Ordusu ile ilgili değerlendirmesinde;66 zorunlu askerliğin, sadece ordunun ihtiyaç duyduğu insan gücünü karşılamakla kalmadığını, aynı zamanda insanların sosyal ve politik ihtiyaçlarının tatminine de önemli katkı sağladığını vurgulamaktadır. Yazara göre, Alman Ordusu’nda zorunlu askerlik, üniforma içindeki ideal vatandaş tipini de sembolize etmektedir. Bu Prusya tipi askerlik yaklaşımının, uzun yıllar bu ülkenin askerlik modellerinden etkilenen Türkiye için de geçerli olduğu söylenebilir. Asker-millet kavramını daha fazla benimseyen ülkeler için daha fazla geçerli olan bu değerler, siyasi bağlamdan 
bağımsız olarak düşünüldüğünde doğru ya da yanlış olarak nitelendirilemez. Ancak bu noktada, Almanya’nın mevcut zorunlu askerlik sisteminde (süre 6 ay), sözkonusu değerlerle kısmen çelişen, gönüllü kamu hizmeti ve vicdanı ret uygulamasının da bulunduğunu hatırlatmak gerekmektedir. Yani bugünün Almanya’sında herkes üniforma giymemektedir. 

Zorunlu askerlik hizmetini kaldıran pek çok Batı Avrupa ordusuna yönelik, profesyonel ordu yapılanmasının toplumsal bağları zayıflattığı yönünde eleştiriler dile getirilmektedir. Bu eleştirilerden birisinde, insanların geleneksel askerlik hizmetini yerine getirmeksizin vatandaşlık haklarını korumak ve genişletmek çabasına girdiği belirtilmektedir.67 

Aktif ordunun nüfusa oranı %1’in altında olan Amerika’da, 1973’te başlayan profesyonel askerlik uygulaması nedeniyle, hiçbir üyesi orduda bulunmamış Amerikan ailelerinin oranının %76 olması,68 yukarıda aktarılan endişelerin Amerika için de geçerli olduğunu göstermektedir. Bu istatistiklerden hareketle, ABD Ordusu’nda zorunlu askerlik uygulamasının yeniden düşünülmesi gerektiğini belirten Moskos’a göre; askerliği toplumun geneline yayacak bir vatandaş-asker (citizen soldier) modelinin oluşturulması durumunda; ordu, toplumu daha iyi yansıtacak ve ABD Ordusu’nun kalitesi önemli derecede yükselecektir. Yazar, yeni askere alma modeli içerisinde, üst sosyal tabakadan vatandaşların kısa süreli bile olsa askere alınmasının askerliğe olan ilgiyi artıracağını ve bunun toplumsal avantajlar yaratacağını vurgulamaktadır.69 

ABD Ordusu’nun profesyonel askerlik sistemini ve bu sisteme geçişi tam anlayabilmek için Vietnam savaşı sonrası toplum ordu ilişkilerine de bakmak gerekmektedir. Vietnam savaşı sonrasında ordu-toplum ilişkisinde kültürel farklılaşma ve kopukluğun ortaya çıktığı ve müteakiben zorunlu askerliğin terk edildiği görülmektedir.70 Vietnam savaşı sonrası yapılan ordu eleştirileri ile Türk Ordusunun terörle mücadele sürecine dönük, özellikle son dönemde getirilen eleştirilerin benzerlikler noktasında analiz edilmesi de gerekmektedir. Çünkü ABD Ordusunun 1970’lerin başında yaşadığı yapısal değişimi ve bu konudaki kamuoyu tepkilerini Türkiye bugün yeni tartışmaktadır ve Türkiye’nin önünde askerlik modeli noktasında ders alabileceği pek çok örnek bulunmaktadır. 

Moskos tarafından ABD’nin tam gönüllü ordu sistemine (all-volunteer force) getirilen eleştirilere ve zorunlu askerliğe yeni bir model üzerinden dönüş önerilerine71 rağmen; Briem mevcut askerlik sistemi ile dünyanın en güçlü ordusu haline gelen ABD Ordusunun askerlik sistemi ile ilgili tüm problem tespitlerini doğru bulmakta; ancak, zorunlu askerlik sistemine dönüşü bu toplumsal problemlerin çözümünün bir parçası olarak görmemektedir.72 

Hiç kimsenin zorunlu askerliğe dönüşü tavsiye etmediğine vurgu yapan Ambrose de, Moskos’a benzer şekilde, yüksek ücretle tüm lise mezunlarının en az bir yıl süreyle askere alınması durumunda, ülkenin yokluğunu hissettiği vatanseverlik duygusunu tekrar kazanacağını söylemektedir.73 Van Aller de, vatandaş-asker konseptinin çağdaş bir modelinin oluşturulabileceğini ve bu modelde vatandaş-asker ile profesyonel rütbelilerin uyumlu bir çift halinde çalışabileceğini söylemektedir.74 

7.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,


***