26 Kasım 2017 Pazar

İktidar, ‘Büyük Oyun’u Kaybetti


İktidar, ‘Büyük Oyun’u Kaybetti


Orhan Bursalı 
14 Mar 2014


Başbakan “Kefilim” diyor... Oğlu Bilal, bir özel toplantıda onunla kim bilir nelerin pazarlığını yaparken görüntüleniyor... Atilla Kart, “4 kez MİT ve Başbakanlık’ta gözüktü” iddiasını ileri sürüyor. ABD ise onu terör örgütü El Kaide ile kesin bağlantılı görüyor. 
O ünlü, Suudi yurttaşı Yasin el Kadı.. Gerçekten El Kaide ile bağlantısı var mı? Bilemem... ABD “kafayı takmış”... Avrupa ve BM’nin ağından kurtulmuş ve ABD’nin “kara listesi”nden çıkamamış. ABD yurttaşlarının El Kadı ile iş yapması yasak. Erdoğan ise güveniyor, inanıyor... Türkiye’de şirketleri var, eh Bilal Erdoğan ile de iş yaptığına göre... Başbakanlık nezdinde bir korunma, kollanma var. Müthiş özel muamele edildiğine dair iddialar gırla... 
Neden bir Suudi “yatırımcısı” bu kadar önemli Başbakan için? 
Adamda para bol... Yatırım bol.. Onunla iş tutan da, öyle anlaşılıyor ki bal tutmuş gibi oluyor ve parmağını yalıyor. Bilal Erdoğan ile bal yapacak hangi işler üzerine konuşup anlaşıyorlardı? Biliyorsunuz, şimdi üzerine yasak konan ikinci operasyonun dava - iddia konularından birisi! Yasak kondu mu, bilin ki siyasi aşna fişna olayları işin içine karışıyor... Bu aşna fişnalı yasakların içine biliyorsunuz Deniz Feneri yolsuzluğu da sokulmuştu! Sonuç mafiş... 
Paranın, tıpkı bir altın madeni olarak görülüp gözleri parıldattığı bir yapı tepede olduğu sürece, iktidarın sloganı şudur: “Bir Yasin el Kadı yetmez; iki, üç, dört, beş, daha çok El Kadı!” Rıza Sarraf nasıl İran’a nakit dolar aklama, akıtma ve bunun iktidar üyeleri arasında komisyon dağıtım kaynağı olarak el üstünde tutuldu ise El Kadı da kısa yoldan ve hızlı bal yapan bir arı olarak görülüyor. 
Ee paraya, yeşil dolarlara bu kadar zaafı olunca, daha doğrusu “kılavuzu yeşil dolar olunca insanın burnu şeyden kurtulmaz”mış diyelim.. Ben değil, hayat söylüyor bunu. 
Nitekim bunun dışta yansıması şöyle: Amerikalıların başını çektiği, terörün finansmanı ile mücadele amaçlı kurulan Finansal Eylem Görev Gücü (FATH), Hürriyet Washington yazarı-habercisi Tolga Tanış’tan okuyoruz ki Türkiye’yi riskli ülkeler arasında görüyor; 11 ülke arasındayız! Dahası, ABD’de “birileri”nin Türkiye’yi “terör ülkeleri listesi”ne sokma gayreti içinde olduğunu öğreniyoruz Tolga’dan. 

***
Olayın dış cephesini bırakın, iç cephede olan bitenler bile iktidarın, dolayısıyla Türkiye’nin başını belaya sokacak olaylar patlıyor... Biliyorsunuz bunlardan biri Güneydoğu’da yakalanan ve savcılarla MİT - İçişleri Bakanlığı elemanları arasında neredeyse “silahlı çatışma” noktasına gelen silah-mühimmat yüklü TIR olayı... “Türkmenlere gidiyor” palavrası saman alevi gibi yanıp sönünce, TIR, hükümetin kucağında kaldı. Kocaman bir şey; atsan atamazsın satsan satamazsın..
Türkiye Suriye’nin doğrudan içişlerine, üstelik silahlı teröristler gönderilmesine, barındırılmasına, korunmasına bizzat katılarak karışan bir ülke durumuna düşüyor. ABD’nin parmağı yok mu orada diye sorun. Bugün ortada onlardan geride ne kaldı diye sorabilirsiniz. Evet bilinen ÖSO’ya yardım (Özgür Suriye Ordusu) ettiği.. Türkiye’nin ise en kanlı terör örgütlerine destek verdiğine ilişkin ortada bol iddia - kanıt var. TIR’lar nerede, kime kardeşim!?
Irak ve Suriye topraklarının bir kısmında bir de bu örgütlerin İslami devleti kurulmuş. Bu “bölünme” meselesi, Ankara için de büyük sorun. Zaten Irak merkezi hükümetini hiç takmadan, Irak Kürdistanı ile işler geliştirdiği, Irak’ı birbirine düşürdüğü somut olaylarla ortada iken... 

***
Bir de şu Şam çevresinde atılan “kimyasal silah olayı” var. Çoğu çocuk, 1500’e yakın insanın kurban olduğu... Ertuğrul Özkök, Amerika’nın en önemli üniversite kurumlarından MIT’nin (Massachusetts Institute of Technology) raporunu haberleştirdi geçen gün. 
Öğreniyoruz ki kimyasal silah Esad hükümet kuvvetlerince atılmamış. Zaten bunu o sıralarda, Birleşmiş Milletler görevlileri de söylemişti! Raporla kesinleşmiş bir durum var şimdi... 
MİT ise o sıralarda “çok gizli” raporla, Esad’ın attırdığını iddia etmişti... 
Bu rapor da tıpkı TIR’lar gibi MİT’in ve hükümetin kucağında kaldı. Atsalar atamazlar, satsalar satamazlar. 
Bu kimyasal silah olayı ve MİT raporu hangi koşullarda patlamıştı biliyor musunuz? 
Ben biliyorum; Başbakan’ın ve Davutoğlu’nun bütün kartlarını, ABD’nin Suriye’ye askeri müdahale etmesi veya Türkiye’ye müdahale izni vermesi üzerine oynadıkları zaman.
“Kumar” tutmamıştı, şimdi her şeylerini yitirmekle karşı karşıya kaldılar.
Evet, iktidarları dahil...  


***

TÜRKİYEDEKİ PETROL KUYULARI NEDEN MÜHÜRLÜ BÖLÜM 2



TÜRKİYEDEKİ PETROL KUYULARI NEDEN MÜHÜRLÜ BÖLÜM 2

Petrol Efsaneleri – Türkiye’de Petrol Neden Yok?

Petrol Efsaneleri – Türkiye’de Petrol Neden Yok?
Soru : Türkiye’nin bütün komşularında petrol çıkıyor da bizde neden çıkmıyor?  Türkiye petrol denizi üzerinde mi yüzüyor?

http://enerjienstitusu.com/petrol-efsaneleri-turkey-oil-turkiyede-petrol-neden-yok/#

Cevap : Ülkemiz, Alp Himalaya Dağ Kuşağı adı verilen bir kuşak üzerinde yer almaktadır. Bu kuşak, jeolojinin aşırı deformasyon, aşırı kırılma, parçalanma ve yükselme gibi unsurları bünyesinde taşımaktadır. Bu unsurlar ise petrol potansiyeli açısından oldukça olumsuz görülen faktörlerdir. Dünyada bilinen büyük petrol sahaları (Hazar, Ortadoğu, Kuzey Afrika ülkeleri) bu kuşağın güney kısımlarında yer almaktadır.  Ülkemizde ise petrol üretimi yapılan Güney Doğu Anadolu Bölgesi, bu petrol bölgesine komşu bulunmaktadır. Zengin petrol yataklarına sahip Ortadoğu ülkelerine komşu olmak, ilk bakışta, ülkemizde de benzer petrol yataklarının olabileceğine çağrıştırsa da, ülkemiz bölgesindeki petrol zengini bir ülke konumunda değildir. Bu konu ile ilgili olarak, ülkemizin jeolojik yapısının önemli bir ilişkisi bulunmaktadır.
Ülkemizdeki petrol üretiminin tamamı Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden sağlanmaktadır. Bu bölgemiz Alp Kuşağı’nın hemen güneyinde bulunmakla birlikte onun dışında kalmakta ve jeolojik olarak Arap Levhası’na dahil olmaktadır. Ancak, bu bölgemiz dahi, jeolojik olarak, Arap yarımadası ile birebir benzememekte ve o yüzden bizdeki petrol sahaları çok daha küçük boyutta kalmaktadır. Bu küçük yapılar, aramacılığı daha riskli hale getirmektedir.

Ülkemizin gelişmesi, refahın paylaşılmasında enerji kaynaklarına olan ihtiyacın önemi bilinmektedir. TPAO, nerede olursa olsun, ekonomik olan bir damla petrolün kara ve deniz alanlarında aranıp, bulunup çıkarılması, hizmete sunulması ve ülke ekonomisine kazandırılması yönünde gerekli olan her türlü duyarlılığı göstermektedir.

Bu kapsamda, denizlerimizde ve başta Karadeniz olmak üzere hidrokarbon potansiyelinin tespiti için son yıllarda yapılan sismik çalışmalarının değerlendirilmesi neticesinde, belirlenen noktalardaki sondaj faaliyetlerimiz yoğun bir şekilde sürdürülmektedir. Ancak unutulmaması gereken şey“Petrolcülükte zafer matkabın ucundadır” sözüdür. Sondajla ispatlanıncaya kadar dünyada hiç bir şirket ve hiç bir metod burada yüzde yüz petrol vardır diyememektedir.

Açılan Her kuyudan Petrol çıkar mı?

Açılan her kuyuda petrol çıkar diye bir şey söz konusu değildir. Kuyular çok değişik amaçlar için açılabilir.Bazen sadece çalışan bölgeyi jeolojik olarak daha iyi anlayabilmek için kuyu kazılır. Bu tip kuyular parametre kuyusu olarak isimlendirilir.Bir kuyuda petrol keşfi yapıldıktan sonra, petrolün yayılımını görmek için tespit kuyuları açılabilir. Bu kuyular muhtemel üretim sahasının kenarına yakın yerlerde açıldığı için, petrol yerine su alma ihtimalide oldukça yüksek olur.Hatta üretim sahasının içinde bile normal şartlarda görünmeyen küçük bir fay veya içinde petrol barındıran jeolojik birimin ani son bulmaları petrol yerine su alınmasıla sebep olabilir. Petrol sisteminin bulunduğu (kaynak kaya, rezervuar(hazne) kaya ve örtü kaya) havzalarda bir yapı tarifi yapılırsa, o yapıyı tespit etmek için kuyu açılabilirki bu tip kuyular arama kuyusu olarak isimlendirilir. Ancak burada göç-yapı iyi kurulamadığı takdirde, boş kuyu açma olasılığı ortaya çıkar. Birçok bilinmeyeni olan bir ortamda boş kuyu açmak şaşılacak bir durum değildir.Günümüzde arama,sondaj ve bilişim teknolojileri ile artan görüntüleme olanakları, açılan boş kuyu oranlarında dramatik bir düşüşe sebep olmuştur.

Bir Kuyu neden Açılır ?

Bir Yerde Kuyu:

a) Bilgi eksikliğini gidermek için ( parametre kuyusu )

b) Yeni saha bulmak için ( arama kuyusu)

c) Bulunan sahanın sınırlarını görmek için ( tespit kuyusu)

d) Üretim yapmak ve yapılan ğretimi arttırmak için ( geliştirme ve üretim kuyuları)

Arama kuyuları, Petrol sisteminin bulunduğu (kaynak kaya, rezervuar kaya ve örtü kaya) havzalarda petrolü içinde barındırabilecek bir yapı tarifi yapılırsa o yapıyı test etmek için açılır.

Türkiye’nin bütün komşularında petrol çıkıyor da bizde neden çıkmıyor?

Türkiye’nin özellikle Güneydoğu komşuları (İran, Irak ve Suriye) petrol zengini iken, Türkiyenin petrol fakiri olması tesadüf değildir. Bunun altında 1. Dünya savaşının asıl çıkış sebebi olan petrol ve petrol üreten ülkelerinin kontrolü yatmaktadır. Türkiyenin ‘nin Güneydoğu sınırının çizilmesine İngiliz jeologların etksi yadsınamaz. Petrolün kontrolü için kurulacak olan İngiliz güdümlü Irak Devleti’nin bayrağı, o günlerde Irak’ta İngiltere adına çalışan ingiliz bayan jeoloğun babasına yazdığı mektupta çizilerek gösterilmiştir.

Gelelim işin Jeoloji kısmına:

İTÜ’de Türkiye Jeolojisi dersini alırken , Hocamın Prof. Dr. Yücel Yılmaz  u soruya şöyle bir cevap vermişti: “Aslında Türkiye’nin Güneydoğusu ile IRak ve Arabistan yarımadası aynı kıta. Bunu şöyle örnekleyebiliriz: Boydan bota halı kaplanmış bir oda düşünelim. Odanın kapısını açtığımızda ne olur? Halının kapıya yakın olan kısmı kapının açılması ile büzülür ve kıvrılır. İşte halının bu kıvrılmış kısmı Türkiyenin güneydoğusunu oluştururken, kapıdan uzak kısım ise kıvrılmamı olarak duran Arap yarımadasını oluşturur. Dolayısı ile halının düz kısmında petrol aramak ve üretmek, kıvrılmışkısma göre çok daha kolay olacaktır.”

Gerçekten de tektonik (yer hareketleri) olarak kıvrılmış ve kırılmış olan Güneydoğu Anadolu’da rezervuarlar parçalanmış; zamanında petrol içeren yapıların daha genç yer hareketleri ile parçalanarak, korunaksız hale gelen yapı odaları içerisindeki petrol kaçmıştır.Sonuç olarak petrol içeren yapılar parçalanarak hacimsel olarak daha küçük hale gelmiştir. Bu küçük yapılar aramacılığı daha riskli hale getirmektedir.

Irakta 1500-2000m derinlikteki Miyosen yaşlı karbonat kayalarından petrol ve gaz üretimi yapılmaktadır. Türkiye’de ise Miyosen yaşlı kayalar yüzeydedir. Irak ve Arap yarımadasında daha az deforme olmuş Kretase ve Palezoik yaşlı rezervuarlarından ciddi üretim yapılırken, Türkiye’de ise bu rezervuarlar hem çok deforme olmuş hemde çok derine gitmiştir. Bu durum aramacılığı daha riskli hale getirmiştir. Dolayısı ile bu rezervuarlar Türkiye’de hem hacim olarak küçük miktarda petrol içermekte, hem de üretim maliyeti yüksek olmaktadır.

Güneydoğu fokur fokur petrol kaynıyor mu ?

Güneydoğu Anadolu Türkiye’nin petrol bölgesi olmakla beraber, altı fokur fokur petrol kaynamıyor ne yazık ki.

Yabancı petrol şirketleri, aradıkları her yerde petrolü rahatlıkla bulabiliyor mu?

Petrol aramacılığının gizlisi saklısı kalmadı. Tüm şirketler aynı yöntemleri kullanarak petrol arıyorlar. Dolayısı ile yabancı petrol şirketlerinin aramacılıkta daha başarılı olduğu çok da doğru bir ifade değil.

Sismik cihazlar petrolün tam olarak nerede olduğunu gösterir mi ?

Sismik cihazlar aracılığı ile toplanan sismik veri uygun şekilde işlenirse, özellikle doğalfaz söz konusu olduğunda direk hidrokarbon göstergeleri ile aramacılara yardımcı olur. Petrol konusunda ise bölgede işleyen bir petrol sistemi varsa,sismik veri petrolü içinde barındırabilecek yapıları tariflemek için kullanılır.

Uydular ile uzaydan nerelerde petrol olduğu kesin olarak tespit edilebiliyor mu?

Sadece uygu görüntüsü ile “işte kuyuyu tam buraya açalım” denemez. Uzaktan algılama yöntemleri ile yüzeyde bir petrol sızıntısı veya hidrokarbon emareleri varsa onu görmek mümkün olabilir. Petrol sızıntısı, işleyen bir petrol sisteminin bir göstergesidir ve aramacılara söz konusu bölgeye daha dikkatli bakmalarını söyler.

Türkiye petrol denizi üzerinde mi?

Türkiye petrol denizi üzerinde değil. Ancak bu arama yapmayı bırakalım anlamına gelmez.Mevcut arama alanlarında aramacılığa devam ederken, Türkiye’nin aranmamış kısımlarına ve denizlere de ayrı bir önem vermek gerekir.

Türkiye’de petrol varmış ama yerin 6000-7000 metre altındaymış!

Şimdiye kadar arama yapılan kara alanlarında böyle bir durum ile karşılaşılmadı. Ancak bu uygun petrol sistemi varlığında bu derinlikte hidrokarbona rastlanmayacaktır anlamına gelmez Burada önemli olam 6-7 bin metreyi geçince her yerin petrol kaynadığı iddiasıdır ki hiçbir bilimsel temele dayanmamakta. İster 700 metre ister 7000 metre olsun, bir kuyunun açılması bilimsel verilere bağlıdır. Elinizdeki veriler sizi yerin altındaki hangi noktaya yönlendiriyorsa oraya ulaşmaya çalışırsınız. Üstelik TPAO 2009 Temmuzunda Yuvaköy-1 kuyusu ile 7.216 metreye ulaşan sondaj gerçekleştirmiş, bu kuyu dünyanın en derin 46. kuyusu olmuştur. Yani bizde derinlere inebilecek sondaj teknolojisi de mevcuttur.


Bir kuyu, petrole rastlansa dahi hangi gerçeklerle terk edilir?

Kuyuda petrole rastlansa bile, kuyuya yapılacak olan üretimin ekonomik olmamasından dolayı yada rezervuar kısıtlılığından dolayı kapatılabilir.

Kuyulara cıva döküp kapatıyor muyuz?

Kuyulara cıva döküp kapatmıyoruz. Ne cıva döküyoruz ne de güvenli ve ekonomik olduğu sürece kapatıyoruz. Üstelik cıva, kuyuya dökmek için çok pahalı bir malzeme. Bir sondaj kuyusuna, çeşitli kimyasallar katılabilir. Bunun amacı sondajın güvenle ilerleyebilmesi veya üretim fazında üretimin sağlıklı yapılabilmesi olabilir.

Sondaj sırasında kuyunun çökmemesi istenir. Bunun için de muhafaza borusu dediğimiz boru, çimento ile kuyu çeperine sabitlenerek yerleştirilir. Yani her kuyu çimentolanır, ama keşif yapılan petrolü gizlemek için değil!

Kuyudan basınçlı bir geliş ( petrol, yanıcı veya yanıcı olmayan gaz) varsa ve normal çamur ağırlığı ile bu geliş engellenemiyorsa, çamur kademeli olarak daha ağdalı hale getirilerek ağırlığı arttırılıp kuyudan geliş engellenir. Bu şekilde kuyu kontrol altına alınmış olur. Kontrol edilemeyen kuyu daha büyük felaketlere neden olabileceğinden amaç kuyudan gelişi durdurarak tehlikeyi savuşturmaktır. Eğer kuyudan ekonomik miktarda bir petrol veya gaz gelişi olduğu tespit edilirse kuyunun civarında arama faaliyetlerine devam edilir. Uygun sonaj yeri bulunduğunda yeraltındaki yüksek basınca uygun bir ondaj programı ile hedefe yeniden ulaşılır.

ABD’li şirketler Güneydoğu’da buldukları petrol kuyularını beton döküp kapattı mı ?

Hiç bir şirket ekonomik petrol keşfi yaptığı kuyuyu beton döküp kapatmaz. Kuyulara ya ekonomik sebeplerden ya da rezervuar kısıtlılığından dolayı kapatılmıştır.

Biz Petrolü buluyoruz ancak başka ülkelerin Baskısıyla kapatıyor muyuz?

Zaman zaman kuyuda petrol ve gaz testi yapıp kapattığımız kuyular olmuştur. Ancak bu ya ekonomik sebeplerden yada rezerbuar kısıtlılığından meydana gelmiş bir olaydır. Diyelim ki yeraltında 100TL’lik petrol var, ancak bunu çıkarmak için 500 TL’lik harcama yapmamız gerekiyor. Böyle bir durumda işin ekonomikliği ortadan kalktığı için bulunan 100 TL’lik petrolü yerinde bırakırsınız. Bu şartlarda yapılan keşif ekonomik bir keşif olmaz. Ya da petrolü keşfedersiniz ancak  rezervuar şartları o kadar kötüdür ki, petrolü içinde barındıran kaya içinde ki petrolü bırakmaz ve kuyudan  üretim yapılamaz. Sonuç olarak kuyu “petrol emareli” (ekonomik olmayan miktarda petrol içeren) olarak terk edilir.

Sultan II. Abdülhamid’in yaptırdığı petrol haritasındaki bilgiler doğru mudur?

Haritanın yaptırıldığı dönem göz önüne alındığında, sadece yüzey jeolojisinden bu günkü petrol trendine yaklaşık bir trend yakalanmış denebilir. Alman maden mühendisi Psul Groskoph ve Habip Necip Efendi yönetimindeki araştırma ekibinin çalışmaları ile oluşturulduğu iddia edilen bu harita ve tespit edilen hedef noktalar, teknik yönden bugün için bir şey ifade etmese de dönemin idarecilerine ışık tutabilecek bir çalışma olduğu aşikar. Kaldı ki bu tür yüzey jeolojisi çalışmaları o dönemde pek çok batılı devlet tarafından zaten yapıldığı için, Sultan II.Abdülhamid’in de bu konuda bilgi sahibi olmak için çaba sarf etmesi takdir edilmesi gereken bir durum.

Teknik yönden günüzde bir şey ifade etmesinin sebebi ise; dünyanın en büyük petrol sahalarının olduğu bu coğrafyanın geçen zaman zarfında pek çok kez, daha çeşitli ve daha yüksek teknik imkanlarla derinlemesine araştırılmış olduğu ve araştırmaya da devam edildiği gerçeğidir. Bu noktada tarihi olarak büyük değer taşıyan bu haritanın, günümüz petrol şirketleri açısından profesyonel bir değerinin olmadığının altını çizmek lazım.

Petrolde kalite ne anlama geliyor? Bizde petroller yüksek kaliteli mi? (Kaliteli petrol keşfi!” haberleri zengin olduk anlamına mı gelir?)

Petrolün kalitesi petrolün akıcılığı ile ilgili bir olaydır ve birimi API dır. Kolay akan petrolün API değeri yüksektir. Ağdalı petrolün API değeri düşüktür. Rafineriler genelde düşük API’lı (düşük kaliteli) petrolü, maliyetleri arttırdığı için almak istemezler. Şirketler de bir sahada elde ettikleri düşük kaliteli petrolü başka bir sahadan ürettikleri yüksek kaliteli petrolle karıştırılarak (paçal yaparak) rafinerilerin kabul edebileceği bir petrol kalitesini tutturmaya çalışırlar. Kaliyesine göre ham petrolün satış fiyatı da değişir. Ancak bu çok da ciddiye alınacak bir fark değildir. Bizdeki petroller hem düşük kaliteli hem de orta kalitelidir.


Türkiye’de ki tüm petrolü bulup çıkardık mı ki yurt dışında petrol arıyoruz, paramızı harcıyoruz?

Bu soruya en güzel cevap petrol ülkesi olmayan Fransa’nin TOTAL, İtalya’nın ENI, İspanya’nın REPSOL ve Avusturya’nın OMV şirketleri ile verilebilir. Türkiye gibi petrol ülkesi olmayan bu ülkeler, büyük ölçekli petrol şirketlerine sahiptirler. Petrolün kolayca taşınabilir bir emtia olmasından dolayı yurtdışında ürettikleri petrolü ülkelerine getirerek petrol ihtiyaçlarını karşıladıkları gibi getiremedikleri petrolü ürettikleri yerde satıp, aşağı yukarı aynı fiyattan kendilerine yakın bir petrol üreticisinden petrol satın alma yolu ile yurtdışında ürettikleri petrolü kendi ülkelerine getirmiş olur. Hatta, yukarıda ismi zikredilen TOTAL ve ENI gibi şirketler “ yurt dışında kendi ürettiklerinin petrol ihtiyacından daha fazla üretim yaparak” ülkelerini net petrol ihraç eden ülke konumuna getirmişlerdir.


Sürekli Petrol keşifleri oluyor ama neden hala petrol ithalatımız yüksek?

Petrol keşifleri yapıyoruz. Bu TPAO gibi ana faaliyeti arama ve üretim olan şirketler için önemlidir. Bu tür şirketler varlıklarını sürdürebilmek için ürettikleri petrol kadar rezervi, yapılan keşifler ile yerine koymak zorundadır.Yeraltındaki petrol rezervi bu tür şirketlerin sermayesidir. Ürettiği petrol kadar rezervi yapılan keşifler ile yerine konamıyorsa şirket öz sermayesinden kayba uğramış olur. Sahalar da yapılan keşifler, üretimdeki düşme eğilimini durdurmuş ve bir miktar da artış sağlamıştır. Tüm bu olumlu gelişmeleri yanında, artan ülke nüfusu ile birlikte petrol talebi de artmaktadır ve yerli üretimin ihtiyacı karşılama oranı %9 civarında kalmaktadır.

Ne kadar petrol bulursak benzin fiyatı yarıya iner?

Benzin fiyatları bulunan petrol ile alakalı değildir.Petrolün uluslar arası pazarda satış fiyatı dünyadaki petrol borsalarında belirlenir. Bu baz  fiyatın üzerine her ülke kendi mali politikalarına uygun bir vergilendirme uygular. Türkiye’deki yüksek akaryakıt önemli bir bölümü akaryakıt üzerindeki vergilendirmedir. Akaryakıt temininde ağırlıklı olarak dışa bağımlı olduğumuzdan, yüksek miktarda petrol çıkarıp ihraç eden bazı ülkeler gibi, iç piyasada ucuz akaryakıt satışını tercih etmiyor olabiliriz. Çünkü petrol ihraç eden bir ülke ile petrol ithal eden bir ülkedeki akaryakıt ve maliyetlerinin ülke ekonomileri üzerindeki etkileri de farklı olacaktır.

Bir yerde Petrol bulunursa oraya hemen rafineri kurulur mu?

Bir yerde petrol bulunursa orada hemen rafineri kurulmaz. Rafinerinin kurulması için rafinerinin işletme ömrünce işleyeceği petrolün kolayca temini gerekir. Bunun için rafineri ya uzun süreli olarak çok büyük bir petrol üretiminin gerçekleştiği yerde, ya da petrolün içerden ve/veya dışarıdan kolayca ve kesintisiz olarak getirebileceği yerlerde kurulur. Petrol en kolay şekilde yüzen tankerlerce taşındığı için, rafinerilerin çoğu deniz kenarında ya da petrol taşıyan boru hatlarının kesişme yerlerinde kurulur.

Arazimde Petrol çıkarsa zengin olur muyum?

Arazinizde petrol çıkarsa zengin olamazsınız. Türkiye’de yeraltı zenginlikleri devlete aittir. Devlet de PİGM ( Petrol İşleri Genel Müdürlüğü) aracılığı ile petrol ve doğalgaz arama ve üretimi ruhsatlarını belirli şartlarda başvurmuş firmalara verebilir. Bu durumda arazi sahibine, ancak kuyunun üzerinde oturduğu arazi parçasının kamulaştırma bedeli ödenir.

Bu bölüm TPAO dergisinde Tayland Efeoğlu (TPAO Yurt Dışı Projeler / Daire Başk. Yrd. ) tarafından hazırlanılan yazıdan derlenmiştir.

http://enerjienstitusu.com/petrol-efsaneleri-turkey-oil-turkiyede-petrol-neden-yok/

TÜRKİYEDEKİ PETROL KUYULARI NEDEN MÜHÜRLÜ BÖLÜM 1

TÜRKİYEDEKİ PETROL KUYULARI NEDEN MÜHÜRLÜ, ? BÖLÜM 1




Petrol kuyularımız nasıl kapatılıyor? 

"Türkiye petrol denizinin üzerinde yüzüyor ama petrolün çıkarılmasına izin verilmiyor" komplosunu yıllarca duyduk. Ancak bundan daha vahim olan petroldeki ince oyun: 

Petrol kuyularımız oyunla kapatıldı 

Yeraltı zenginliklerimiz özellikle son yıllarda ulusalcılar tarafından çok sık kullanılan bir argüman oldu. 

Onların ürettiği komplo teorileri yüzünden Anadolu topraklarının altındaki değerler hakkında gerçekler de dikkatlerden kaçıyor. Madenlerimiz hakkında yanlış doğru birçok bilgi kirliliği söz konusu. 

Örneğin, “Türkiye petrol denizi üzerinde; ama çıkarmamıza izin verilmiyor”, “Petrol kuyularımızı çimento ile kapattılar” bu gibi söylemleri hatırlayın. Samanyolu Televizyonu’nda muhabir olarak görev yapan genç bir gazeteci Mahir Etyemez, “Türkiye’de Petrol Gerçeği” isimli eseri ile gerçek ile hayalin birbirine girdiği bu alan’da önemli bir açığa cevap verdi. Etyemez araştırmalarında ulaştığı ilginç bilgileri bizimle paylaştı. 




Açılan petrol kuyularımızın birileri tarafından betonla kapatıldığı iddiaları hep konuşulur. Gerçekten böyle bir şey yapılabilir mi? 

Evet yapılır. Bunun örnekleri var. Her yıl Türkiye’de CERA adıyla düzenlenen, dünya petrol patronlarının katıldığı toplantıya başkanlık eden Daniel Yergin’in bir kitabı var, “Petrol” isimli. Pulitzer ödüllüdür. Yergin, 2. Dünya Savaşı sırasında Doğu Hint adalarında, İran Körfezi’nde ve Suudi Arabistan’da petrol kuyularının çimento ile kapatıldığını anlatır. Yine Türkçe’ye ‘Petrol Oyunu’ ismiyle çevrilen kitapta da Libya’daki kuyuların çimentolandığı izah edilir. Yani bizdeki kimilerinin, “ Olmaz kapatılmaz canım petrol kuyuları çimentoyla dolmaz,” demeleri boşunadır. 

Peki Türkiye’de kapatılmış mıdır? 

Evet. Kitapta anlattığımız bir örnek var mesela. Bismil Jandarma Komutanlığı yapan merhum, Albay Cevat Öztarhan; Bismil’de bir ilkokulun bahçesinde yapılan sondajdan sonra buradan müthiş petrol fışkırdığını, sonra 3 vagon dolusu çimento getirilip kuyunun kapatıldığını anlatıyor. Buna benzer olaylar çok yaşanmıştır. Sivas’ta, Hakkari’de, Isparta’da… Örnek olay çok; ama asıl mesele başka… Mesele çimento, civa meselesi değildir. 









Nedir peki? 


Türkiye’deki petrol rezervleri matematik formülle kapatılmıştır. Ve o matematik formül, Petrol Kanunu’nun içindedir. Yabancı petrol arama-çıkarma şirketleri kendi kontrollerinde hazırlanan yasanın oluşturduğu avantaj ile petrol olması muhtemel alanların ruhsatlarını alıp, ruhsat süresi boyunca ellerinde tutmuşlardır. Ve böylelikle saha direkt aramalara kapalı hale gelmiştir. Bunu, devletin resmî kurumu Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nün resmî rakamlarını incelerseniz görürsünüz. 

Petrol bulunmasını sağlamak için yapılması gereken jeolojik, jeofizik ve sondaj çalışmasının büyük bölümünü tek başına TPAO yaptı. Peki diğerleri ne yaptı? Az önce de söylediğim gibi petrol olması muhtemel alanların ruhsatlarını aldılar. Arama yapmayarak böylece üretim yapılmasına engel oldular. 

Devlet şirketi bu duruma engel olamaz mıydı? 


Olamazdı. Zaten Türkiye’nin kendine yetecek petrolü çıkaramamasının sebebi de bu anlatacağım noktada yatıyor. İşte bu nokta en önemli meseledir. Türkiye’nin yerli petrolü Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden çıkıyor. Ve Amerikan Jeoloji Kurumu’nun haritasına göre bu bölgemiz, bol petrollü Arap plakasının kuzey ucundadır. Yani 100 milyar varil ve üzerindeki petrolün… O bol petrollü Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nün düzenlemesine göre 3 petrol arama bölgesinin içinde kalıyor. Petrol Kanunu’nun 53. maddesi, bir petrol şirketinin petrol arama bölgesinde sadece 400 hektarlık alanda petrol arayabileceğini söylüyor. Yani TPAO, 3 petrol arama bölgesinde toplam 1.200 hektarlık alanda petrol arayıp çıkarabilir. Dolayısıyla geri kalan bölümlerde arayamaz. Çünkü devlet şirketi TPAO da sonuçta şirkettir. Ve o Petrol Kanunu’na tabidir. Kanun da böyle demektedir. Bir nevi kanun çıkarken kendi kendimizi engellemişiz. TPAO kendisine ait bu 1.200 hektardan yaklaşık 2 milyon ton petrol çıkarıyor. Ama TPAO dışında Petrol Kanunu’na tabi 20 şirket daha var. 



Bu şirketler TPAO’nun çıkardığı kadar petrol çıkarmışlar mıdır? 

Hayır. Hepsinin 2 milyon ton çıkardığını düşünün. TPAO’dan çok daha güçlü şirketler var. Ne eder? 40 milyon ton. Türkiye’nin ihtiyacı ne kadar? Yıllık 28 milyon ton. Basit bir hesapla ihtiyacımızdan fazlası etmiyor mu? Ediyor… Bakın şu andaki Petrol Kanunu çıkarken, devletin madencilik kurumu MTA’da yayınlamış makaleler var. Diyor ki bunlardan biri, “Biz bu çıkacak Petrol Kanunu ile sadece kendi ihtiyaçlarımızı karşılamayacağız aynı zamanda ihraç eden ülke olacağız…” Demek ki hesabımız doğru. Peki yanlış olan ne? O da şu: Kanuna o dönem “tamam” diyenler bütün şirketlerin petrol arayıp çıkaracağını hesaplamışlardı. Öyle olacağını sanıyorlardı. Ama mevzu petrol olunca kusura bakmayın uluslararası ticaret arenasında kimse kimsenin gözünün yaşına bakmaz. Türkiye, her yıl 10 milyar dolarlık ham petrol alıcısıdır. Ruhsatları alırken ödedikleri azıcık paranın yanması onlar için önemli değildir. Çünkü Türkiye her yıl 10 milyar dolarlık ham petrol alıcısıdır. 

Nasıl böyle bir durum oluştu? 

Petrol Kanunu, kimi uzmanlara göre Marshall yardımının sonunda oluşan doğal sürecin ürünüdür. Marshall yardımını da 1947 yılında kabul etmiştik. Marshall yardımı, Daniel Yergin’in ifadesiyle petrol yardımıdır. Petrol Kanunu hazırlandığı tarih ne? 1954. Bizim ilk petrol mühendislerimiz mezun olduğunda, ki sadece iki tanedir, tarih 1960’ı gösteriyordu. Oysa Petrol Kanununu hazırlayan kişi Max Ball, hem jeolog hem de avukattır. Max Ball bizim kanunumuzdan önce 1952 İsrail Petrol Kanununu hazırlamıştı. Maalesef Türkiye’nin yerli petrolleri bazılarınca insanımızı yabancıya, yabancı sermayeye düşmanlaştırmanın aracı olarak kullanılıyor. 







Nasıl yapıyorlar bunu? 


Bunun için zaman zaman yalanlar uyduruluyor. Örneğin “Türkiye petrol denizinin üzerindedir” sözü bunlardan biridir. Petrol denen madde yerin altında ne denizdir, ne de okyanus. O yüzden yabancı sermaye düşmanlığı yapmaya çalışanların planlarına da alet olmamak gerekir. 





Türkiye'de Petrol Üretimi

Türkiye'de Petrol Üretimi İstatistikleri

Petrol Üretimi (2016):2,6 milyon ton
Ortalama Günlük Üretim (2016):51.000 varil/gün
Üretimin Tüketimi Karşılama Oranı (2016):%7
Toplam Üretilebilir Rezerv:188,1 milyon ton
Kümülatif Üretim (1954 – 2016):142,6 milyon ton
Kalan Üretilebilir Rezerv (2016):334,5 milyon varil

Yerli Ham Petrol Üretimi Trendi (1965 – 2016)


Üretimin Tüketimi Karşılama Oranı ( 2004 - 2016 )
 

Kuyu İstatistikleri (1934 – 2016)

Açılan Kuyu Adedi:4.734
Kuyuların Cinslerine Göre Dağılımı:1.751 Arama Kuyusu 
1.745 Üretim Kuyusu 
822 Tespit Kuyusu
Kuyuların Toplam Metrajı:8,251 milyon metre
Ortalama Kuyu Metrajı:1.864 metre

 

Kuyu İstatistikleri (2016)

En Fazla Üretim Yapılan Ham Petrol Kuyusu (2016):Batı Raman / Batman
(günde ortalama 7013 varil)
En Az Üretim Yapılan Ham Petrol Kuyusu (2016):Çiksor / Diyarbakır
(günde ortalama 3 varil)
En Fazla Üretim Yapılan Doğalgaz Kuyusu (2016):Değirmenköy / Silivri
(günde ortalama 145.000 m3)
En Az Üretim Yapılan Doğalgaz Kuyusu (2016):Paşaköy / Edirne 
(günde ortalama 247 m3)

 

Ruhsat İstatistikleri (1954 – 2016)

Toplam Arama Ruhsatı Başvurusu:5.144
Verilen Toplam Arama Ruhsatı:3.232
Yürürlükteki Arama Ruhsatı (2016):175

 

Keşif İstatistikleri (1934 – 2016)

Toplam Ham Petrol Keşfi:121 üretim sahasında 1276 ham petrol kuyusu
Toplam Doğalgaz Keşfi:55 üretim sahasında 231 doğalgaz kuyusu
Türkiye'de Keşif İsabet Oranı:%32

 

Şirket İstatistikleri (1934 – 2016)

Toplam Yatırımcı Şirket Sayısı:42 (20 yabancı + 22 yerli)
Halihazırda Ruhsat Sahibi Şirket Sayısı (2016):223

 

Arama – Üretim Sektörünün Hazine'ye Katkısı (2016)

Devlet Hissesi:286 milyon TL
Vergi & Stopaj:451 milyon TL
Devlet Hakkı & Harçlar:0,7 milyon TL
Toplam:737,7 milyon TL

 

Arama – Üretim Sektörünün Türkiye Ekonomisine Katkısı (2001 - 2016)

Yatırım:9,5 milyar USD
Yerli Üretimin Piyasa Değeri:7 milyar USD
İstihdam:10.000 kişi

 

Türkiye'de Petrol Aramacılığının Tarihçesi

1887: İskenderun civarının petrol imtiyazı, bir fermanla Sadrazam Kamil Paşa'ya verilmiş; bu imtiyaz daha sonra Ahmet Necati Bey'e devredilmiştir.

1890: İskenderun Çengen'de yapılan ilk sondajda gaz emarelerine rastlanmıştır.

1898: Romanya'dan getirilen işçilerin yardımıyla Gaziköy civarında 108 metre derinlikte bir kuyu açılmış, ancak petrole rastlanamamıştır. Aynı dönemde Şarköy ve Mürefte'de Osmanlı Bankası ile Fransız firmaları tarafından birkaç kuyu açılmış; Şarköy kuyusunda 82 metre, Mürefte kuyusunda ise 74 metrede ekonomik olmayan petrole ulaşılmıştır.

1899:European Petroleum Company, Londra'dan bir jeolog getirterek inceleme yaptırmış; incelemeler neticesinde Hora Dere'de açılan bir kuyuda petrol bulunmuştur. Başlangıçta günde 2 ton petrol çıkartılmış, 1901 yılı sonuna kadar da toplam 47 ton üretim yapılmıştır. 2 yıl süren üretimin ardından verim düştüğü için kuyu terkedilmiştir.

1914: European Petroleum Company şirketine Musul ve civarında petrol arama ve üretimi izni verilmiş, ancak Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması nedeniyle çalışmalar başlatılamamıştır. Aynı yıl içerisinde Standart Oil, Mürefte - Hoşköy civarında jeolojik etüt yapmıştır.

1926: 24 Mart 1926 tarihinde kabul edilen 792 sayılı Petrol Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bütün petrol ve petrol bileşiklerinin tâbi olduğu madenlerin aranması ve işletilmesi hakkı Hükümete verilmiştir.

1930: Türkiye'nin ilk rafinerisi olan Boğaziçi Tasfiyehanesi, Türkiye Naft Sanayi A.Ş. tarafından kurulmuştur. İstanbul - Beykoz yakınlarında kurulan ve Romanya'dan getirilen ham petrolü işleyen rafineri, günde 40 ton işleme kapasitesine sahiptir. Rafineri, 1934 yılında vergi sorunlarından dolayı kapanmıştır.
 
1933: 27 Mayıs 1933 tarihinde yayımlanan 2189 sayılı Altın ve Petrol Arama ve İşletme İdareleri Teşkiline Dair Kanun'la birlikte arama faaliyetleri başlamıştır.

1935: 22 Haziran 1935 tarihinde yürürlüğe giren 2804 sayılı kanunla Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) kurulmuş, Altın ve Petrol Arama ve İşletme İdareleri kaldırılarak bütün görevleri MTA'ya devredilmiştir.

1940:Batman'ın güneyinde delinen Raman-1 kuyusunda petrole rastlanmış; ticari anlamda ilk petrol keşfi ise 1945 yılında delinen Raman-8 kuyusunda yapılmıştır.
 
1941: 14 Şubat 1941 tarihinde Milli Koruma Kanunu'na dayanılarak halk ve milli müdafaa ihtiyaçları için lazım olan her türlü petrol ve ürünlerini satın almak, satmak ve stoklamak, imkân nispetinde tasfiyehaneler tesis etmek ve işletmek amacıyla Ticaret Bakanlığı'na bağlı olarak kamu tüzel kişiliğine sahip Petrol Ofisi kurulmuştur.

1942: Raman sahasında Maymune Boğazı'nda Raman Tecrübe Tasfiyehanesi kurulmuştur. Boğaziçi Tasfiyehanesi malzemelerinden kurulan rafinerinin kapasitesi günde 10 tondur.

1945: Batman'da günde 200 ton işleme kapasitesine sahip bir rafineri kurulmuştur.

1954: 16 Mart 1954 tarihinde yürürlüğe giren 6326 sayılı Petrol Kanunu ile 792 sayılı kanun yürürlükten kalkmıştır. Kanun, 1952 tarihli İsrail Petrol Kanunu'nu da hazırlayan hukukçu ve jeolog Max Ball tarafından hazırlanmıştır. Kanun çıkarılırken MTA'nın üstlendiği petrol arama ve işletme görevinin jeolojik istikşaf hariç yeni kurulacak tüzel kişiliğe devri öngörülmüştür. Kanunla yasanın uygulanması görevi Petrol Dairesi Reisliği'ne verilmiştir. Hemen akabinde 6327 sayılı Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu Kanun, Bakanlar Kurulu'na, özel hukuk hükümlerine tâbi bir anonim şirket olan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nı (TPAO) kurma yetkisi vermiştir.
 
Petrol Kanunu ile petrol faaliyetleri yerli ve yabancı özel sermayeye açılmıştır. Kanunla özel şirketlerin araştırma, arama, işletme ve petrolün işlenmesi faaliyetleri mümkün kılınırken, petrol kaynakları ile ilgili olarak devlet adına tasarruf kullanmanın yürütümü için Bakanlar Kurulu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB) ve Petrol Dairesi Reisliği yetkilendirilerek bu iki konu birbirinden ayrılmıştır. Bu yasanın en önemli özelliği, işletmecilik faaliyetleri ile idari karar alma sürecinin birbirinden ayrılmasıdır. Yani genel bütçeden pay ayrılarak yürütülen işletmecilik faaliyetlerinin yürütümü kamu ve özel kesim girişimcilerine açılarak ticari bir hüviyete kavuşturulmuştur.
 
1955: 21 Mayıs 1955 tarihinde yürürlüğe giren 6558 sayılı kanunla Petrol Kanunu'nun bazı maddeleri değiştirilmiştir.
 
1957: 6 Haziran 1957 tarihinde yürürlüğe giren 6987 sayılı kanunla Petrol Kanunu'nun bazı maddeleri değiştirilmiştir. Aynı yıl içerisinde Mobil - BP - California Texas - Shell ortaklığıyla Anadolu Tasfiyehanesi A.Ş. (ATAŞ) kurulmuştur.

1959: TPAO - California Texas ortaklığıyla İstanbul Petrol Rafinerisi A.Ş. (İPRAŞ) kurulmuştur.
 
1973: 8 Nisan 1973 tarihinde yürürlüğe giren ve kamuoyunda Petrol Reformu Kanunu olarak bilinen 1702 sayılı kanunla birlikte Petrol Kanunu'nda devletçi nitelikte köklü değişiklikler yapılmıştır:
  • Yönetim yetkisi İşletmeler Bakanlığı'ndan alınarak ETKB'ye verilmiş; Petrol Dairesi, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü'ne (PİGM) dönüştürülmüştür.
  • Petrol kuyularına ilişkin ekonomik miktarda petrolü belirleme yetkisi PİGM'e verilmiştir.
  • TPAO'ya Bakanlar Kurulu kararı ile kapalı bölgelerde petrol faaliyeti yapma imkânı ile süresi sona eren sahalarda yeniden başvurma ayrıcalığı verilmiştir.
  • İşletme ruhsatnamesine konu sahaların müzayedeye çıkarılmadan önce TPAO'ya teklif edilmesi düzenlenmiştir.
  • İşletme ruhsatnamesi süresi 40 yıldan 20 yıla indirilmiştir.

1983: 20 Mayıs 1983 tarihinde yayımlanan 60 sayılı İktisadi Devlet Teşekkülleri ve Kamu İktisadi Kuruluşları Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname ile TPAO, Türkiye Petrol Kurumu'na bağlı bir ortaklık haline getirilmiştir. Aynı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile TÜPRAŞ ve POAŞ'ın kurulmasına, PETKİM ve İGSAŞ'taki TPAO hisselerinin Türkiye Kimya Sanayii Kurumu'na devredilmesine karar verilmiştir. 30 Mart 1983 tarihinde yürürlüğe giren 2808 sayılı kanunla Petrol Kanunu'nun bazı maddeleri değiştirilmiştir.
 
1984: 18 Haziran 1984 tarihinde yayımlanan 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye Petrol Kurumu'nun varlığına son verilmiş; TPAO Anonim Şirket ve Bağlı Ortaklık statülerinden çıkarılarak %100 hissesi devlete ait bir İktisadi Devlet Teşekkülü'ne dönüştürülmüştür. Ayrıca Petrol Ofisi A.Ş. (POAŞ), Deniz İşletmeciliği ve Tankerciliği A.Ş. (DİTAŞ), Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş. (BOTAŞ), Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş. (TÜPRAŞ)'ın TPAO'nun bağlı ortaklıkları olması hükme bağlanmıştır.

1988: Kamu Ortaklığı İdaresi'nin kararıyla İstanbul Gübre Sanayi A.Ş. (İGSAŞ) de TPAO'ya bağlanmıştır.
 
1994: 27 Kasım 1994 tarihinde yürürlüğe giren 4046 sayılı Özelleştirme Kanunu çerçevesinde Petrol Kanunu'nun belge alma koşulları değiştirilmiştir. Daha önceden hak olarak değerlendirilen rafineri, boru hattı işletmeciliği gibi belge gerektiren faaliyetler, Bakanlar Kurulu'ndan izin alabilen herkes tarafından yapılabilecek hale getirilmiştir.

1998: Bakanlar Kurulu Kararı ile akaryakıtlar için İtalyan piyasası fiyatlarını esas alan, tavan fiyat tespiti şeklinde Otomatik Fiyatlandırma Mekanizması kurulmuştur.
 
2000: Bakû-Tiflis-Ceyhan (BTC) Ham Petrol Boru Hattı'na yasal statü oluşturmak amacıyla 4586 sayılı Petrolün Boru Hatları ile Transit Geçişine Dair Kanun hazırlanmıştır. 23 Haziran 2000 tarihinde kabul edilen kanun ile petrolün transit geçişi Petrol Kanunu kapsamından çıkarılmıştır.

2001: Serbestleştirme ve AB direktifine uyum amacıyla 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanunu hazırlanmıştır. 2 Mayıs 2001 tarihinde yürürlüğe giren kanun ile doğalgaza ilişkin piyasa faaliyetleri petrol faaliyetlerinden ayrılarak Petrol Kanunu kapsamından çıkarılmış; doğalgaz ithalatı ve dağıtımını düzenleyen 397 sayılı KHK yürürlükten kaldırılmıştır.

Ayrıca 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile kurulan Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu'nun görev ve yetki kapsamına doğalgaz piyasası da alınmış; kurumun adı Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) olarak değiştirilmiştir.
 
2003: 27 Şubat 2003 tarihinde kabul edilen 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Petrol Kanunu'nun maddesi değiştirilmiş ve petrol hakkı sahiplerine, ETKB ile İçişleri Bakanlığı'nın görüşü alınarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nca verilen izinle yabancı idari ve mesleki personel ile uzman personel çalıştırabilme imkânı sağlanmıştır.
 
20 Aralık 2003 tarihinde yürürlüğe giren 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu ile petrol iletimi, rafinajı, büyük miktarlarda depolaması gibi icrası belge gerektiren faaliyetler Petrol Kanunu kapsamından çıkarılmıştır. Dağıtım, nakliye, benzeri faaliyetler ile serbest kullanım ise ilk kez yasal düzenleme kapsamına alınmıştır.

2007: TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu'nda taslak çalışmaları tamamlanan 5574 sayılı yeni Türk Petrol Kanunu, 17 Ocak 2007 tarihinde TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilmiştir. 10.Cumhurbaşkanı A.Necdet Sezer tarafından biri geçici dört maddesi yeniden görüşülmek üzere TBMM'ye geri gönderilen Kanun, Komisyon'da bir maddesi çıkartılarak yeniden kabul edilerek TBMM Genel Kurulu'na gönderilmiştir. Kanun, Şubat 2007'den bu yana TBMM gündeminde beklemektedir.
 
2013: 2007 yılından itibaren çalışmaları sürdürülen 6491 sayılı yeni Türk Petrol Kanunu 30.05.2013 tarihinde resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Yeni kanun bağlamında arama ve işletme ruhsat süreleri uzatılmış, arama ruhsatı alanlarından “Devlet Hakkı” alınması kaldırılmış ve acele kamulaştırma olanağı yaratılmıştır. Ayrıca petrol bulgusu tespit edilmemiş ya da geleneksel olmayan yöntemlerin uygulanması durumunda 'teminat' konusunun bakanlık takdirine bırakılmasına karar verilmiştir.
 
İstatistiki Veriler ve Haritalar: T.C.Petrol İşleri Genel Müdürlüğü
 
Resimler: Halit Edip Özcan, Fotoğraflarla Ulusal Petrol 1929-1954, TPAO Arşiv ve Tarih Yayınları, Ankara, 2006


https://www.petform.org.tr/arama-uretim-sektoru/turkiyede-petrol-uretimi/


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

25 Kasım 2017 Cumartesi

Tarihsel Dip Noktada ABD – Türkiye… Ne olur?

Tarihsel Dip noktada ABD – Türkiye… Ne olur?


Orhan Bursalı
 
 
Aile efradının Malta vergi cennetindeki şirketleri deşifre edilen Başbakan(*) ABD’ye gitti. İkinci Başkan ile görüşecek. Bu yolculuğun Cumhurbaşkanı’nın izniyle yapıldığı açık. türkiye abd resim ile ilgili görsel sonucu Dış ilişkiler ve bu tür temaslar tamamen Cumhurbaşkanı’nın yetkisi dahilindedir.
Anımsayın, Başbakan iken Ahmet Davutoğlu Beyaz Saray ile randevu ayarlamıştı, RTE’nin bilgisi dışında…
Ve gidemediği gibi, koltuğunu da kaybetmişti. yatay
Başbakan’ın açıklanan resmi programına bakıyorum, olağan işler ve ağırlıklı olarak lobicilik üzerine kurulan bir program…
Gezinin zamanlaması
Bu ziyaret ne zaman gerçekleşiyor? Türkiye ile ABD arasında ilişkilerin tarihin en diplerinde seyrettiği ve Amerikalı komutanların Suriye’de PKK ile dostuz ve iyi işler yapıyoruz dediği bir zamanda. Bu şu demek: PKK terör örgütü evet listemizde yazılı ama gerçekte müttefikiz.

Başka? Yaklaşan Rıza Sarraf davasında, Sarraf’ın itirafçı olacağı ve mahkeme dosyasına Cumhurbaşkanı RTE ile ilişkilerin de gireceğinin, Amerikan gazetelerinde açıklandığı bir dönemde.

Başbakan’ın resmi programında tabii ki görmeyeceğimiz, Amerikan hükümeti ile ikili görüşmelerde acaba bir pazarlık da gündeme gelir mi?

Ne pazarlığı demeyin. Öncelikle Sarraf davası…

İktidar, dış politikada yeni bir sayfa açılabileceğinin işaretlerini verip duruyor. Buna NATO üyeliğini de katıp, bir “saf değiştirme paketi”ni, sözel olarak Amerikalılara hissettirirler mi?
“Tamamen Batılı müttefik olarak kalırız, ama..” diyerek, Gülen’in iadesini ve PKK ile ilişkilerin kesilmesini de, bir istek olarak böyle bir pakete dahil ederler mi?
Resmi olarak değil, bu durumun Türkiye’yi ve kamuoyunu Batı ile ittifakta bir ayırım noktasına getirdiğini, “hissettirerek”…

ABD ne der?

Sarraf davasında gelinen nokta ve Suriye’deki resmiyet kazanan PKK itirafına bakacak olursak, Amerikan yönetiminin, çizdiği yolda gideceğini söylemek mümkün. AKP iktidarının değişmesine – düşmesine oynadığı görülebilir.
AKP, dış politikada büyük bir çöküş yaşadığı gibi, pek çok açıdan içeride de sürdürülemez bir yönetim tarzı izliyor… Ekonomik darboğaz da cabası.
Şüphesiz, ABD’nin “hegemonik büyük devlet” olarak, eğer Ankara’dan “saf değiştiririz” gibi bir hissiyat alırsa, buna “boyun eğmesi” zor.
ABD, Gülen’i ileride verebilir. Çünkü Gülen artık bir siyasal araç olmaktan çıkmış ve Türkiye’de oyunu tamamen kaybetmiştir. AKP iktidardan düşse bile, ülkemizde hiçbir siyasal gücün, FETÖ’yü bir kaldıraç olarak kullanması ve yeniden iktidar oyununun içine sokması imkânsızdır. Kimse buna cesaret edemez.

ABD vizeyi de kaldırabilir. Bu da en kolay iştir ve zaten komiktir.

Peki Sarraf davası?

Bu kadar Amerikan kamuoyuna mal olmuş ve ciddi bir hukuki düzeye ulaşmış bir davayı “düşürmesi”, istese de mümkün değil.

PKK’yi Suriye’de kullanmaktan vazgeçer mi?

En zor nokta bu. Amerikan politikası bölgede tamamen kontrol edeceği bir Kürt Devleti yaratmaya büyük yatırım yaptı. Bunu başarabilir mi, tartışmalı, çünkü Rusya tarafında Suriye’nin bütünlüğünü koruma kararlılığı var. Ayrıca Irak hükümeti de ülkenin birliğini parçalayacak girişimlere askeri müdahale içinde.
ABD bizzat savaşa girmeyi göze alır mı? Bu da tartışma konusu.
Özetle, sanırım ABD çizdiği yoldan ayrılmayacak şimdilik ve bizim heyeti sırtını sıvazlayarak geri gönderecek.

Tıpkı Cumhurbaşkanı’na son gezisinde yaptıkları gibi..

Zor dönemler…

(*) Şüphesiz bir hukuksuz durum yok, ama derin bir ahlaki sorun var. Ülke kaderinde rol oynayan bir liderin çocukları Malta gibi ülkelerde bol bol şirket kurarak, ülkemizden kurumsal vergi kaçırmış oluyor.
Böylece, parraaanın nasıl iktidarın kılcal damarlarında dolaştığını, dillerdeki söylem ile yapılanın birbirine zıtlığını bir kez daha yaşıyoruz.
Binali Yıldırım, koltuğunda ne kadar kalabilecek?



***

Vergi Cennetinin Çocukları,

Vergi Cennetinin Çocukları,


MURAT MURATOĞLU
Geçen yıl ifşa olan Panama Belgeleri'nden sonra şimdi de Paradise Belgeleri açıklanıyor. Az buz değil 91 medya kuruluşundan 382 gazeteci 13.4 milyon belge ile bir yıldır uğraşıyor.

Belgeler, gizlilik politikası uygulayan 19 farklı vergi cennetinin kayıtlarını içeriyor. Vergi cennetleri ne? Kaçırılan vergilerin biriktiği yerler olarak tanımlanıyor.

* * *
Kim bilir kimler çıkacak? 

Çıkanlardan biri belli, Başbakan Binali! Binali Yıldırım'ın Oğullarının 5, Dayısının 2, Yeğeninin yöneticisi olduğu 4 şirket bulunuyor.

İyi de oğulları neden vergi cennetinde şirket kurma ihtiyacı hissettiler? Babaları ülkeyi yönetirken ne tür bir zorluk yaşamışlar? Söyleseler de, Türkiye'de bu eksiklikler düzeltilse… Herkes nasiplense…

* * *
Bu şirketlerin iki tanesine İstanbul İhracatçılar Meclisi Yılın İhracatçısı Ödülü'nü alan Salih Zeki Çakır, Başbakanın ailesi ile birlikte ortaklar…
Salih Zeki Çakır Ulaştırma Bakanlığı'ndan aldığı ihalelerle tanınıyor. Şu şansa bakın ki Başbakan da daha önce 58, 59, 60, 61 ve 64'üncü hükümetler de Ulaştırma Bakanlığı görevlerini yürüttü.

* * *
Belgelerden dişe dokunur bir sonuç çıkar mı? Türkiye'de hiçbir şey çıkmaz! Çıksa da, “Cami yaptıracaktık, onun parasıydı bu!” derler, geçerler…
Daha önce demediler mi? Sıyrılıp gitmediler mi? Üç bakan rüşvet alırken suçüstü yakalandı. Meclis'te cayır cayır aklandı… Paraları faiziyle iade edildi. Adamlar bir de üzerine para alıp gitti!
Biri hâlâ saatine bakıyor, ötekisi takım elbiseleri giyip çikolatalarını yiyor, diğeri altı adet çelik kasanın yanına para sayma makinesi yerleştiriyor.

* * *
Gerçi hepsi tatmin edici açıklamalarla konuyu bağlamışlardı. Yalnız Amerika bunlara inanmadı, gitti Zarrab'ın rüşvet davasına bağladı! Aşk olsun, ne alakası var?
Oysa ekonomi bakanı Zafer Çağlayan 1 milyon 150 bin liralık saati peçeteden fatura göstererek akıllarda şüpheye yer bırakmamıştı. “Türkiye'nin şahlanışından rahatsız oldular” diyerek 52 milyon dolar değerindeki açıklamayı patlatmıştı…

* * *
Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış; “ Hediye Türk geleneğidir ” deyip, kaybolan değerlerimizi hatırlatıp adeta bir insanlık dersi verdi. Çikolataların neli olduğunu hiç söylemedi!
İçişleri bakanı Muammer Güler; “ Oğlum biraz pintidir, işyerini kapatınca kasalarını da evine taşıdı ” dedi… Meğer kasalar içleri doluyken taşımışlar, sırt ağrıları bir türlü geçmedi…

* * *
Zamanın Bilim bakanı Fikri Işık: “ Teknik incelemeye gerek yok, o ses kayıtlarının montaj olduğunu hissettim” deyip derin hissiyatıyla Savunma Bakanlığı'na terfi etti.
Amerika'nın teknolojisi montajı hissedemedi demek ki… Gitti inceledi.
Sonuçta ne olur? Önce dış mihraklar sonra Kılıçdaroğlu suçlu bulunur!

***