25 Nisan 2015 Cumartesi

"FETULLAH GÜLEN MASON ÇIKTI" !!!



"FETULLAH GÜLEN MASON ÇIKTI" !!!





Fetullah Gülen Masondur İddiası ve Servis Edilen Belgeler


Görünen o ki; Bu iddia çok konuşulacak ve tartışılacak...

İşte Yeni Şafak'ın o yayını:










Paralel yapının 1 numarası Fethullah Gülen’in şimdiye kadar hiç bilinmeyen ilişkileri açığa çıktı. Yeni Şafak’ın ulaştığı tarihi belgelere göre Gülen daha ilk gençlik yıllarında Masonluk yemini etti ve üstün hizmetlerinden dolayı taltif madalyası aldı.












Yeni Şafak'ın ulaştığı belgelerde Mason Mahfili'nden 1972 ile 1976 yılları arasında Fethullah Gülen'e yapılan toplantı davetleri de var. Davetiyeleri gönderen isimler arasında İlhami Madenoğlu, Orhan Demiriz, Onnik Karakaş, Hüseyin R. Yavuz gibi Mason yetkililer bulunuyor.


Konumuz: "Hoşgörü"

21 Nisan 1974 tarihli 'Orhan Demiriz/Sekreter' imzalı davetiyede, "Aziz Kardeşim, M. Fetullah Gülen. 10 Mayıs 1974 Cuma günü saat 19.00'da yapacağımız toplantıya katılmanızı, kardeşçe sevgi ve saygılarımla rica ederim" deniliyor. 10 Mayıs 1974 tarihli toplantının gündemlerinden birinin "hoşgörü" olması dikkat çekiyor:

- 1. Çalışma: F. Buyurman K.mizin konuşması: Hoşgörü.

- 3. Çalışma: S. Oktay K.mizin önerdiği E. Dönmez ve O. Demiriz K'mizin önerdiği Kemal Tangay adlı haricilerin istek belgelerinin okunması.

Fetullah Gülen, 20 Mayıs 1974'te A. Kürkçüoğlu, F. Buyurman, S. Hattatoğlu, A. Kıymaz ve E. Kadaster'in 7 Haziran'daki yükseliş törenlerine çağrılıyor. Davetiyeyi gönderen yine Sekreter Orhan Demiriz.







































Her Cuma Eskrim Kulübü'nde

Fetullah Gülen'e 5 Temmuz 1974'te gönderilen davetiyede ise Orhan Demiriz imzasıyla "Her tatil devresinde olduğu gibi, bu tatil devresinde de tuz ve ekmeğimizi paylaşmak üzere, kardeş soframızı kuracağız. Bütün kardeşlerin teşriflerini, sevgi ve saygıyla rica ederiz" deniliyor.

19 Temmuz 1974 günü Tarabya’daki Filiz restoranda yapılacak toplantıya davet eden mektupta "Hemşirelerimiz ve yakın dostlarımızla buluşmak arzusundayız. Bu gecemize katılmanızı kardeşçe sevgi ve saygılarımızla rica ederiz" ifadeleri yer alıyor. Mektuba göre, davete katılmak isteyenlerin bunu 'Sekreter K.'ye bildirmeleri gerekiyor.
Mektubun altındaki not ise Mason biraderlerin ana buluşma mekânı olarak kullandıkları mekânı da açıklıyor: "Taksim Tenis Eskrim ve Dağcılık Kulübü"







































Gülen'e 'taltif madalyası' veriliyor

17 Temmuz 1969 tarihli belge ise Fethullah Gülen'in Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Locası tarafından taltif madalyası ile ödüllendirilmesini konu alıyor.

Belgenin üst kısmında "Arayış Muh: Lo:" şeklinde bir ibare, sayı kısmında ise "116" yazıyor. Gülen'in masonlar için çok kritik bir isim olduğunu ortaya belgede şu ifadeler yaralıyor: "Kardeşlerimizin daima bir arada bulunmaları, 'MAH'in haricinde birbirleriyle ve ailelerine samimi münasebetler idamesi en büyük emellerimizden biridir. Tanışmadan, görüşmeden sevmek pek nazaridir. Birbirimizi içten anlayarak teati efkâr etmek çok mutit semereler doğurabildiği herkesçe malumdur.

Bir müessesenin idamei hayatı her zaman o taazzuvu idare eden insanlar arasında ahenk ve anlaşma ile meydana gelebildiğini düşünerek, bu işe çok kıymet ve ehemmiyet veren vazifederan 'KK'iniz, resmi celseleri takip eden her Salı günü akşam veya öğleden sonra, yahut geceleri olmak üzere muhtelif toplantılar yapan yeni fikir ve mutallerle görüşmelere katkı sunan Muhammed Fetullah Gülen biraderimizin 'KK' katılacağı törenle taltif madalyasıyla ödüllendirilmesine oy birliğiyle karar verildi."



Orijinal Link: 




Fetulah Gülen cephesinden yapılan açıklama:




İlgili Gazete:



Her yerde Fetullah Gülen Hoca efendiye destek veren ve birlikte fotoğraf veren, Mason olduğu açıklanan ve  MOON TARİKATI'nın ilk Türkiye Başkanı Kasım Gülek'in konuya ilişkin resmi bir açıklaması... 



Alttaki fotoğrafta sol baştaki Kasım Gülek'tir!



















Ve anılardan bir demet !......








Amerika, AKP-CHP Koalisyonu İster mi?



Amerika, AKP-CHP Koalisyonu İster mi?




Pazartesi, 06 Haziran 2011 16:37
Erol Manisalı

Amerika, AKP-CHP Koalisyonu İster mi?










Ünlü İngiliz Türkolog Dr. Andrew Mango, 2010 yılının başlarında, sorduğum soruya şöyle yanıt verdi: “ABD ve AB için AKP iktidarı ‘ehveni şer’dir.
Mango bu değerlendirmeyi yaptığında “yeni CHP” henüz oluşmamıştı. Acaba bugün aynı yanıtı verir miydi? Seçimlere birkaç gün kala Batı’nın ideal tercihi ne olabilir?
Seçimin matematiksel sonuçlarından düşünülebilecek bazı olasılıkları ele alalım. Hatta biraz da uçuk zorlamalar yapalım.
- Birinci olasılık, AKP’nin tek başına iktidar olması.
- İkinci olasılık ise koalisyon zorunluluğu.
Herkesin aklına ilk gelen CHP-MHP koalisyonu olur. Ancak ABD’nin işine, ideal bir çözüm olarak neden AKP-CHP koalisyonu gelmesin?
Uçuk ve gerçekdışı görünmesine rağmen “küresel hesaplara” uygun olduğunu söylemek, yanlış olmayacaktır.
Nedeni ise Kürdistan projesinin tamamlanması ile ilgilidir. ABD, AB ve İsrail için “hayati” önem taşıyan bu projenin tamamlanması, ancak iki büyük partinin desteği ile “Türkiye’ye kabul ettirilebilir.”
AKP ya da CHP’nin bunu tek başına yüklenmeleri, yalnız partileri açısından değil, Türkiye’nin mevcut zemini açısından da imkânsızdır.
İlk bakışta “gerçekdışı görülen” bu olasılık projenin Batı için taşıdığı olağanüstü önceliği dolayısıyla, “uygulanabilir hale dönüştürülebilir.”
- Madem ki Kürdistan projesi ABD, AB ve İsrail tarafından her ne pahasına olursa olsun gerçekleştirilmek isteniyor:
- Proje, bölgedeki dört ülkeyi kapsayacak bir biçimde ele alınıyor.
- Türkiye Batı’nın, bölgedeki temel dayanağı durumuna sokulmuş bulunuyor.
O halde küresel güçler bu koalisyonu gerçekleştirmek için ellerinden geleni yapacaklardır. İç dinamiklerdeki engeller, küresel güçlerin zorlaması ile çözülebilecektir.
21 yıl önce, W. W. Bush’un talebinin, Ankara tarafından reddedilmesinden bugüne çok şey değişti.
- Erbakan gitti, yeni AKP geldi.
- Eski CHP’nin yerine, biraz geç de olsa yenisi doğdu.
- TSK NATO zeminine iyice oturtuldu.
Yan faydaları da var
Böyle bir koalisyonun, ABD ve AB için yan faydaları da bulunuyor:
- Türkiye’deki İslami yeniden yapılandırmanın önü kesiliyor; Batı’yı rahatsız eden gelişmeler dengeleniyor.
- Sosyal demokrat, laik ve Atatürkçü çevrelere biraz nefes alma olanağı sağlıyor.
- Türkiye’de Batı yaşam tarzına uygun sosyal dokudan geriye dönüş olmuyor.
- Batı karşıtı, radikal şeriatçı ya da solcu akım ve örgütlenmeler frenlenmiş oluyor.
- Dincilerle laikler, ulusalcılarla küreselciler arasındaki kutuplaşma ve çatışmalar azalıyor.
- Türkiye’nin yeni küresel düzene iktisadi, siyasi, kültürel ve askeri entegrasyonu daha rahat hale geliyor.

‘Türkiyeleştirme’ mi?

Son yıllarda hep tartışıldı. Hele son aylarda Türkiye’nin bazı Arap ülkelerine örnek olması fiilen gündeme de geldi.
Yalnız Arap ülkelerinin değil, özellikle İran’ın da “Türkiyeleştirilmesi” ve küresel sisteme entegrasyonu, Batı için yaşamsal bir önem taşıyor.
C. Rice’ın sekiz yıl önce kastettiği de zaten bu değil miydi? 22 bölge ülkesinin rejimlerinin ve sınırlarının değiştirilmesi planı... Plan yavaş yavaş gerçekleşiyor.
Ortadoğu’daki Kürdistan projesi ABD, AB ve İsrail için temel olan bir hedeftir. Herkes için hayal sanılan ya da uçuk görülen bir AKP-CHP koalisyonunu, Batı açısından bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
Türkiye için sonuçlarına gelince, o apayrı bir mesele. Kimileri içinden, “Erol Hoca şimdi sırası mıydı bu konulara değinmenin” diye serzenişte bulunabilir. Ama ben bir bilim insanı olarak izlenen politikalara ve fiili gelişmelere bakarım. Bunların ortaya koyduğu eğilimlerden sonuçlar çıkarmaya çalışırım.
Politik gibi görünmesine karşın yaptığım iş oldukça teknik ve sayısal bir sonuçtur. Fotoğraf makinesi böyle bir resim çiziyorsa bunun suçu bende değil... Gerçeklere gözlerimizi kaparsak sorunları hiçbir zaman çözemeyiz.

..

Bir “Yıldönümü” ve Ergenekon


Bir “Yıldönümü” ve Ergenekon 



Salı, 14 Nisan 2015 00:00

Bir “Yıldönümü” ve Ergenekon [Erol Manisalı]







Bir ‘Yıldönümü’ ve Ergenekon
 Erol Manisalı
Bıçak Sırtı – 14 Nisan  2015 - Cumhuriyet
erolmanisa@yahoo.com



Bugün 13 Nisan; 6 yıl önce 13 Nisan 2009’da evim basıldı ve sabahın kör karanlığında gelen 8 polis, 8.5 saat evi talan ettikten sonra beni gözaltına alıp Vatan Caddesi’ndeki emniyet müdürlüğüne götürdüler.
Oraya varınca, 12. dalga olarak 5 rektörle birlikte gözaltına alındığımı anladım.
M. Haberal, F. Hilmioğlu, M. Yurtkuran, T. Bernay O. Öztürk ve bendeniz “sade” profesör Erol Manisalı.
13-17 Nisan 2009 boyunca 4 gün gözaltında tutulduk.
Dördüncü gün gece yarısı saat 02.00’de polisler tarafından yapılan ön sorgulamam başladı, saat 08.00’de bitti.
Bitkindim, büyük sağlık sorunlarım zaten vardı. Sonra Beşiktaş’taki mahkemeye getirildik.

Sorgulamayı Zekeriya Öz yaptı.

Bana karşı tutumundan işin nereye vardırılacağını açıkça görüyordum.
Gece yarısı yine, dört günlük uykusuzluğun arkasından hâkimin önüne çıkarıldım.
Hâkim yüzüme bile bakamıyordu, hep önüne, masanın üzerine ya da yere bakıyordu.
Sonucun zaten belli olduğunu çoktan anlamıştım.
Hâkimi, “Lütfen yüzüme bakar mısınız” diye uyardığımı hatırlıyorum.
Hocalıktan gelen bir alışkanlık işte!
Kumpas en baştan belliydi.
Tabii ki tutuklandık; önce Metris’e, oradan da Silivri’ye.
Bir ay kadar Silivri’de tutuldum, Fatih ve Mustafa dostlarla aynı koğuşta, sonra yoğun sağlık sorunlarım yüzünden Haseki Hastanesi’ne apar topar gönderildim.
Haseki ne tesadüf, benim 1940’ta doğduğum hastane idi.
Bir ay kadar daha Haseki’de tutuklu kaldım.
Tuvalete bile jandarmalar nezaretinde gittim, hem de hasta hasta.
Kanser ameliyatı olacaktım.
5 Haziran 2009’da ben ameliyat olurken mahkeme de “yargılanmamın tutuksuz yapılmasına” karar veriyordu.
Ölüp ellerinde kalırım diye korkmuşlardı herhalde.

Yoğun bakımda evrak teslimi!

Ameliyatım sonrasında yoğun bakıma alınınca benden sorumlu cezaevi memurları, yasak olmasına rağmen zorla yoğun bakıma girmişler, bana “kimliğimi iade etmek için”.
Daha sonradan öğreniyorum.
Öyle ya, o an ölüp kalırsam, “ellerinde ölmüş olacağım”.
Oysa bir an evvel beni ellerinden çıkarmaları gerekiyor.
Yoğun bakım odasında rüya, hayal arası bir şeyler hatırlıyorum; “Bu kimliğiniz, onu size veriyoruz” gibisinden sözler kulağıma geliyor, belli belirsiz.
Acaba öbür dünyaya göçtüm de burada bana yeni bir kimlik mi veriyorlar” diye düşünüyorum. Sonradan, kendime gelince bağlantıları kurmaya ve henüz göçmediğimi anlamaya başlıyorum.
İşte bugün gözaltına alınmamın ve devamındaki olayların yıldönümü; 13 Nisan 2009, faşist Ergenekon kumpasının 6. yılı.
12. faşist dalga olarak anılan kumpas Türkiye’de demokrasinin, aydınların ve Cumhuriyet’in yolunun kesilmesi için yürütülen bir operasyondur.
Ne ilginçtir; evimin basılıp götürüldüğüm 13 Nisan 2009 günü Cumhuriyet gazetesinde, Bıçak Sırtı köşemde çıkan makalemin başlığı şuydu: “Batı Atatürk’ü Yargılıyor”. “...Yargılatıyor” da olabilirdi.

‘Ergenekon’ kitabım yok mu?

Kimi dostlardan, bazı yayınevlerinden soranlar oluyor:
“Erol Hoca, Ergenekon’dan sonra bu konuda yüzlerce kitap yayımlandı, sen niye yazmadın ki?”
Ben de şu yanıtı veriyorum:
“Ben Ergenekon kitaplarımı Ergenekon’dan önce zaten yayınlamaya başlamıştım”.
Birkaç tanesini belirteyim
- Sessiz Darbe (2004)
- Bıçak Sırtındaki Cumhuriyet (2005)
- İslamcı Siyaset ve Cumhuriyet (2006)
- AKP, Ordu ve Amerika Üçgenindeki Türkiye (2007)
- Faşizmin Ayak Sesleri (2007)
- Askeri Darbeden Sivil Darbeye (2008)
- Türkiye’nin Askersiz İşgali (2008)
Bu yayınlar Ergenekon kumpasının hazırlanışını ve gelişini anlatan kitaplardı.
Ayak seslerini” herkesin anlayacağı bir dilde defalarca yazdığımı sanıyorum.
13 Nisan 2009 faşist kumpasının 6. yılında Ergenekon (ve Balyoz) gerçeği bugün daha iyi anlaşılmaya başlandı. Ama ne yazık ki toplum demokraside geri gitti, insanlar öldüler, hasta edildiler, eziyet çektiler ve hâlâ da çekiyorlar.

6. yılında bu faşist darbeyi kınayarak anıyorum.

http://www.gazetevatanemek.com/index.php/component/k2/itemlist/user/164-erolmanisali.html

..

23 NİSANDA KABİNE DEĞİŞİKLİĞİ



23  NİSANDA  KABİNE DEĞİŞİKLİĞİ

Barzani, Başbakanımız olsun. 

BOP Eşbaşkanı Teccaldan nesi eksik, kökenleride topukcu Yakupun torunlarına kadar iner ikisininde? Hem çifte avrata izin verdi.
Talabani Cumhurbaşkanımız olsun. 

İnönüden nesi eksik kuklanın? Neymiş efendim, adam abd lilerle yatıp kalkıyormuş.
İnönü, abd askerlerine TBMM etrafına karargah kurdurmadı mı?
Milli Eğitimi 1948 de abd lilere teslim etmedi mi?
Talabani, Türklere kedi bilem vermem demiş, Eşkiyalara kol kanat germiş.
Eee, İnönü, Bağımsızlık Savaşımız karşıtları, iç düşmanlarla, Dolmabahçe Sarayının Bahçesinde, Barış Yemeği yemedi mi?
Hem, Talabani bizim eski vatandaşımız değil mi?

 Anayasaya bir delik açan, bankerler kanunu ile, hazineyi ilistire çeviren TÖın hurilerin ortasında kulağı çınlasın,  haramla dolu göbeği hoplasın.
Öcalan Genelkurmay Başkanımız olsun.

Herifcioğlu öğrenciliğinden beri, MİTin, afedersiniz yerli CIAnın, bir dediğini iki etti mi?

Öldürt dediler, geberttirmedi mi?
Güpe gündüz, dört yüz kadar kandırılmış, yoksul doğu köylüsü çocuklarını, Irakdan, hadi kurbanlar, Türkiyeye hücum.
Şimdi siz kesimlik kuzlar oldunuz demedi mi?
Bunun üzerine,
Bizim havada kendikendine düşen 13 fantomdan bazıları, bu müthiş düşmanlara karşı korkunç, ani bir hava saldırısı ile bu zavallı kürt çocuklarının üç yüz tanesinin cesetlerini, hamsi gibi yanyana dizilmiş olarak, boyalı basında hepimiz ibretle görmedik mi?
Bekka Vadisinde, ‘Kürtler, korkak, kalleş, cahil ve alçakları çok olan bir halk’ diyerek basına demeç vermedi mi? Hangi kürt genelkurmay başkanı bunu yaptı?
İnönü, Gürsel, Büyükanıt, Güneş, elini kudüsde taşın altına sokan Başbuğ?
Bunların hepsi, haçlı ordusu Natonun emrindeyiz demediler mi?
Adam hapisten ağrı kaş gözle, ışmarla eğitim verdiği çetesine, TSK daki ABD oğlanlarının eğitim verdiği askerlerimize karşı oldukça başarılı saldırılar düzenletiyor.
Düşünün bu kıymetli kürt vatandaşımız Öcalan,  ABD oğlanları generaller yerine,  Genelkurmay Başkanlığna yayılmış, göbeğini kaşıyarak emir yağdırıyor.
-Ulan, Bolu Dağ Komando Birliği ne bok yiyor? 

Hemen gitsinler, İncirlik Hava Üssünü yerle bir etsinler, hepsini toplayıp Akdamar Kilisesine doldursunlar, onlara ben gidip soracam, siz gardaşı gardaşa gırdırmaya galkarsınız ha!
Sizi tepe gözler sizi, kızılderili soykırımcıları, canlılar alemine iki atom bombası atmak ha, alın bakim bunuda benden.
-Ulan, şu Eğridir Komando Birliği ne halt ediyor, ha?
Pakistana, Afganistana işbirlikci hain yetiştiriyor ha.
Getirin ulan komutanlarını, sünnet edecem Ermeniyi.
Nedir ulan bu yurdun hali?

Sanki yer yarılmış yerin dibine girmiş, haçlı ordusu işbirlikci generalleri?
Çekilsin, ulan şu abdliler, israilliler vede İngilizler hem Ortadoğudan hemde Ortaasyadan,
Yoksa Hürriyet Anıtını, Beyaz Sarayın başına geçiririm,
İngiliz Avam Kamarasını, timsahlara yem ederim,
İsraillileri iki bin yıl geriye götürürüm, diye nara atar ve dediğini de yapar,
bu zamana kadar olduğu gibi, herifin arkasında nede olsa, kapı gibi CIA, FBI, Mossad, M16 ve Glodya var.
Adamın sırtı yere gelirmi, kucaktan kucağı hop hop atlıyor.
Bizim Generallerin Pabucunu Genelkurmayın damına atar, ihanette.
 
Leyla Zana Kültür Bakanımız olsun.

Kültür bakanlığını herşeyi ile iyi doldurur.
CHP nin ilbaşkanının, milletvekilinin, genelbaşkan adayının, Beyazitteki kuleye kızıl bayrak çeken sosyalistinin yaptığı kültürbakanlığını bir kalça hareketiyle geçer.
Ne demişti Yeşiller Milletvekili C. Rota.
-Rol yapma çekil.
Bizim Powerle ihanet anlaşması yapan Gülümüz var.
Diyarbakırlı Osman Fırça Atma Bakanımız olsun.
BOP Eşbaşkanı Teccala ve tüm hain devlet görevlilerine adam dümdüz gitti.
Demeye terbiyemin müsade etmediği bir dille adam milyonların kalbine tercuman oldu.
-Meclise gireriz, BOP Eşbaşkanınıda, çetesinide asarız!
-Bunula yetinmeyip,
Rockefeller Beslemesini, çarşaflı toplumcuyu ve çetesini de halleder,
erken seçim kararı alan milliyetçiyi ve çetesinide kendi ipiyle çeşni olarak asarız.
-Tüm özelleştirme adı altında yağmalanan, kamu mallarını alanıda, satanıda anasından doğduğuna pişman eder, Sorarız ulan,
Mal sahibi, mülk sahibi nerede ulan bunun ilk sahibi, uçlan ulan tapuları, diye.
İçişleri Bakanlığına Cemil Bıyık gelsin.
Tüm imam hatipleri, tamir edilen kiliseleri, özel üniversiteleri, kapatılan KİTleri tutuk evi yapar,
Son hainler meclisi üyelerini,
Tüm parti il başkanlarını ve çetelerini,
Nato eğitim birimlerinde eğitilen, ajan polis ve generalleri, Tüsiad üyelerini doldurur içeri.
Yargılıyacak, savcı ve hakim bulmakta güçlük çekmez.
Silivridekileri hemen oraya atar.
Evet, amaç devlet ise,
İçte Türk Devleti,
Dün olduğu gibi, bu günde onun bunun elinde.
Ha onalar, ha bunlar ne fark eder?
Dil işine gelince, biz Türkler ganayak milletiz.
Kürtcede öğreniriz, önce yedi Kürtce şivesinin, ağzının hangisini öğreneceğiz?
Antalyadaki yahudi kökenli 200 bin alman, 200 bin ingiliz, 200 bin rusda kürtçe herhalde öğrenecekler. Yoksa hep beraber ibranice mi öğreneceğiz?
Hem osmanlı döneminde devlet dili Türkçe olmadı da ne oldu, sazımız sağ olsun, türkülerimiz susmasın.
Yeterki ayrılık olmasın!

Ölüm Allahın emri.
Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar,

28-29 kere sıçrar mı?
El kaşığı ile çorba yiyenin ağzı yanmaz mı?
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış,
Hırant Dinki bu dünyadan kovdurdu, topukcu Yakupun torunları ve uşakları,’ halimize bakında ibret alın’ dediği için!
Tüm silah fabrikalarının kapandığı bir dünyada, Mutlak barış içinde hep beraberce yaşamak dileklerimle.
Saygılarımla,
 İsmet Aydemir,


21 Nisan 2015 Salı

İNSAN HAKLARI VE ÖZGÜRLÜKLERE AYKIRI BULARAK KALDIRILMASINA KARAR VERMİŞTİ.






AİHM, TÜRKİYE’DEN BİR ALEVİ YURTTAŞIN TALEBİ ÜZERİNE, ZORUNLU DİN DERSİ UYGULAMASINI, 


İNSAN HAKLARI VE ÖZGÜRLÜKLERE AYKIRI BULARAK KALDIRILMASINA KARAR VERMİŞTİ.

Son derece sahtekâr bir demokratlıkla 12 Eylül’ü yargılayıp, zorunlu din dersinin, bir 12 Eylül faşistliği olduğunu görmezden gelen iktidar yetkilileri, “Matematik, fizik zorunlu oluyor da din dersi niye zorunlu olmasın” gibi kendilerine yakışır akılcılıkta(!) cevaplar yetiştirdiler. 
Sonra da AİHM’ye “isterlerse Alevilere de Alevilik öğretiriz” mealinde pek akilâne(!) tezlerle itiraz ettiler. Ama reddedildiler. 
Aynı iktidarın 2006’da yayımladığı Nüfus Hizmetlerinin Uygulanmasına Dair Yönetmelik’te (m. 82) “Aile kütüklerindeki din bilgisine ilişkin talepler, kişinin yazılı beyanına uygun olarak tescil edilir, değiştirilir, boş bırakılır veya silinir” hükmü var. 
Pek çok yurttaş bu hakkı kullandı. Kaytarmadan araştırılsa, nüfus müdürlüklerine başvurarak kimliklerindeki “dini” bölümünü sildiren, boş bırakan, değiştiren vatandaşların sayısı hakkında, “yüzde doksan dokuzu Müslüman, yüzde 70’i muhafazakâr” sakızını çürütecek şaşırtıcı bir sonuç ortaya çıkabilir. Böyle bir ülkede böyle bir uygulamaya cesaret edebilen şeriatçı bir iktidarın, din dersinin tercihe bağlı olmasına bu kadar karşı olması tuhaf.

Yasalar herkes için eşit mi? 

Ama zorunlu din dersine veya zorunlu din dersinde ısrara karşı çıkanların da konuyu sadece Sünni-Müslüman olmayanlar ve genellikle Aleviler üzerinden tartışması daha da tuhaf. 
Bu ülkede kanunların mülkiliği ilkesi geçerli: Usulüne uygun olarak parlamentodan çıkıp yürürlüğe giren bütün yasaların ülke sınırları içindeki herkese eşit olarak uygulanması gerek. 
Ama “din dersleri Sünniler için olabilir; Aleviler veya Müslüman olmayanlar için mecburi olmasın” gibi bir hava var.

Şeriatçıların inadı 

İktidar dahil şeriatçıların zorunlu din dersi inadını izah etmek mümkün. 
Ama zorunlu din dersine karşı olanların hassasiyetinin sadece Alevilerle, Hıristiyanlarla, Musevilerle vb. ilgili olması o kadar kolay izah edilemiyor ve anlaşılmıyor. 
Bir Sünni Müslüman da “ben din dersi okumak istemiyorum” diyemez mi? Özgürlük, demokrasi, Sünnilere lazım değil mi? Sen hakkı eşit olarak ver, istemeyen kullanmasın. 
Devleti yönettiklerini sananların sadece Alevileri, hele Müslüman olmayanları değil, Sünniler dahil hiç kimseyi, cennetlik Sünni Müslüman yapmak gibi bir görevi, yetkisi yok.

Din dersi zorunluluğu 

Din dersi hiç kimse için zorunlu olmamalıdır. 
Nasıl imam hatip okumanın bir hak ve özgürlük olduğu söyleniyorsa, Sünni Müslümanın dahi hiç din dersi okumamasının, hatta dinsiz olmasının da aynı saygıya layık bir hak ve özgürlük olduğu kabul edilmelidir. Mahalle baskısı zaten var; kanun metninde bari bu hak olmalıdır.

Demokrasiye ters 

İnsanlık için iyi, güzel olduğu kafalara dan dan vurulan demokrasinin, özgürlüklerin, sadece mağdur oldukları “Allah’ın emri” sayılan gruplara layık görülme saplantısından artık vazgeçilmelidir. 
Bu da çok yaralayıcı, ilkel, hatta “vahşi” bir ayrımcılıktır. 
Demokrasi, özgürlük, ne Amerika’nın Ortadoğu’da yapmak istediği gibi döve döve, insanları birbirine kırdıra kırdıra getirilir; ne de böyle ayrımcılık mantığıyla tartışılır. 

AİHM kesin bir kural koyuyor: 

Din dersi hiç kimse için zorunlu olamaz! 

Uygarlığa, demokrasiye, özgürlüğe “sadece şunlar layıktır, gerisi önemli değil” diyecekseniz, “Medeniyetler Çatışması” ukalası, kendini beğenmiş Huntington’tan farkınız yok demektir.  

Ali TARTANOĞLU 

Gazeteci Kaynak :
www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/235657/AKP_icin_Ruzg_r_Tersten_Esiyor.html



Ali TARTANOĞLU,  KİMDİR..



1954, Karaman

ÖĞRENİM

Konya Gazi Mustafa Ke­mal İlkokulu, Konya Maarif Ko­­leji, Ankara Üni­versitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (1977).
ÇALIŞMA YAŞAMI

Kamu
Bayındırlık Bakanlığı (memur), Yerel Yönetim Bakanlığı (müfettiş), Devlet İstatistik Enstitüsü (memur), Turizm ve Tanıtma Bakanlığı -daha sonra Kültür ve Turizm, sonra yine Kültür Bakanlığı-(müfettiş), memuriyetten (1978-1983) istifa. Yeniden memuriyet: 2002, Kültür Bakanlığı (Milli Kütüphane – Kültür ve Turizm Uzmanı), 2008 TBMM.
Özel sektör:
Ekinciler Holding (yatırım danışmanlığı - 1983-84).
Gazetecilik:
Yeni Halkçı (Ankara) ve Konya’nın Sesi gazeteleri: Köşe Yazarı (1974-1978)
İran Resmi Haber Ajansı (IRNA) (1984-86), Tercüman (1986-87, 89-90) ve Tur­kish Daily News (1987-88) ga­ze­te­le­ri: Diplomasi muhabiri.
Anadolu Ajansı: Bağ­dat tem­silcisi. (1988-89).
Radyo An­ki.: Haber müdürü ve program yapımcısı. (1990-94).
Ankara Bülteni ve Bizim Gündem dergileri (Ankara Büyükşehir Belediyesi yayın or­ga­nı): Yazı İşleri Müdürü. (1992-94).
Uğur Mumcu Vakfı: Yayın yönet­men­i. (1995-98).
Anti dergisi (Yunan): Ankara temsilcisi (1991-2000.)
Bursa Olay: Köşe yazarı (1994)
Ayrıca 1997’den bu yana Uğur Mumcu Vakfı Araştırmacı Gazetecilik seminerlerinde “Uğur Mumcu’nun Hayatı, Kişiliği ve Gazeteciliği” konusunda ders veriyor.
YAZILARI

İlk yazı: Yeni Halkçı gazetesi (Ankara, 1974).
Şiir: Abece (Ankara), KARŞIN Edebiyat (Ankara), Bay (Prizren-Yugoslavya) 
Öykü: Sesimiz (Ankara).
Deneme: Anadolu Ekini (Ankara), Çağdaş Türk Dili (Ankara), Düşün (Kon­ya), Sesimiz, Karşın Edebiyat.
Makale, köşe yazısı, dizi yazı: ADA Kentliyim, Ankara Bülteni, ANKARA Der­gisi, ANTİ (Yu­nanistan), Bizim Gündem, Bursa Hakimiyet, Cumhuriyet (İstanbul), Çağdaş Basın, Ça­lış­ma Ortamı, Düşün (Konya), Exim Pazar, Konya’­nın Sesi, Kuvayı Milliye, Mü­dafaai Hukuk (Antalya), MK, Mülkiye, Mülkiyeliler Birliği, Mülkiye Bülteni, Yeni Hayat, İlk Kurşun,www.heddam.com

KİTAPLARI (Çeviri)

1- “Kirli Ger­çek­ler” (Michael Parenty, Dirty Truths, İmge Yayınevi, Ankara, 1997).
2- “Tarihçinin Toplumsal So­rumluluğu” (yedi tarihçinin makaleleri, The Social Responsibility of the His­to­ri­an, İmge Yayınevi, Ağustos 2001).
3- “İlerleme ve Sonrası” (Norman Birnbaum, After Progress, Dost Kitabevi Yayınları, Haziran 2002.)
4 – “Avrupa Tarihi” (Norman Devies, A History for Europe, İmge Kitabevi Yayınları, 2006 Ankara. Dört çevirmenden biri, yayınevi ile anlaşmazlık üzerine imzasını çekti.)
5- “İktisat Düşünürleri” (Robert Heilbroner, Worldly Philosophers, Dost Kitabevi Yayınları, birinci baskı Eylül 2003, üçüncü baskı Nisan 2013, Ankara.)
KİTAPLARI (Telif)

1- Aşktadır Dervişlik, Şiirler, 2011 Ankara…
2- Irak, Saddam, Körfez (Çark Kitabevi Yayınları, 1991, Ankara).
3- Baskın “Basın”ın Mı? (Çağdaş Gazeteciler Derneği Yayınları, 1994, Ankara).
4- Yalnız Adam Mustafa Kemal (1. baskı: Öncü Yayıncılık, 2002, Ankara. 2. Baskı Barana Yayınları, 2008, Ankara).
5- Tür­ki­ye’­de Devlet Eliyle Yabancı Dil öğretimi, KMKD Yayınları No.1, 2005, Ankara.
6- Korkma, Referans Yayınları, 2005 Ankara.
7- Avrupa’dan İnme Demokrasi… Dikkaaaat!. Demokrat Olunacaaak!!!.. Referans Ya­­yın­ları, 2005 Ankara.
8- Yerel Yö­ne­tim­ler ve Rad­yo Yayıncılığı (Derleyen, Ankara Büyükşehir Belediyesi Yayını, 19­93, Ankara.).
9- Uğur Mumcu’ya Armağan (-yayına hazırlayanlardan.- Çağdaş Ga­ze­te­ci­ler Der­ne­ği Ya­yını, 1994, Ankara).
10- Basın Gün­cesi (-yayına hazırlayanlardan.-Çağdaş Gazeteciler Derneği yayını, 19­94,­ Ankara).

Sürekli Basın Kartı sahibi,

İki dönem Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Sekreter Yardımcılığı görevini yürüttü.
Balkan Gazeteciler Konfederasyonu kurucu yönetim kurulu üyesi.
Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ-FIJ) üyesi
Mülkiyeliler Birliği üyesi.

Evli, iki çocuk babası.


...

Çankaya Dolaylarında Bir Vaşington Türküsü





Çankaya Dolaylarında Bir Vaşington Türküsü 


Ali Tartanoğlu 
09.02.2015 5:00   




Moskova'da çarların bile sızım sızım kemikleri Lenin'i teselli ediyor Petro!



İşçi tulumu, ezik teslim bayrağı
Şimdi Kremlin burçlarında
Marks, şaşkın!

Mavi çiçekli pembe gerdek çarşafı değil işçi tulumu
liberal Amerikan soysuzluğunun yatağındaki.

Sözde barış ve silahsızlanma ekiyorlar
dünyanın rahmine Buş'la Gorbi

Şu çile çile yüzü, ağar ağar saçı
paçavra paçavra giysileri
mavi mavi sönen gözleriyle
Kızıl Meydan'da dilenen ihtiyar teyzecik
işçi anası bir işçiydi gerçi
Ama ne gam!..
Perestroyka akıyor ya Moskova ırmağından
Vals mavisi zehirli sanayi yeşiline döndü ya Tuna'da
Budapeşte çoktaaan glasnost ya
"Acı ilaç" buyurdular ya ekonomüştler, zerdüştane

...perestroyka, glasnost, liberalizm ihracat, kredi, ticaret, akreditif
küreselleşmenin altın çağı...
akıyor ya dünyanın gettolarına
Bush'la Gorbi'nin dosyalarından
Artık daha bol ve ucuz Macar dilberi
Margit adasının liberal turistlerine;
daha bol ve ucuz ciklet, naylon çorap, adidas ayakkabı
Macar dilberlerine

Gerçekteyse, beyinlerde cehennem üşümesi
Yürek dökülüyor lağımlara si-en-en vidanjörlerinden

Atlanmamış çağların
düş ötesi ve aydınlık kuytularına büzülüp sinmiş
amerikanca bilmeyen ve hala akabilen sular,
açabilen çiçekler, yakabilen ateşler
hala okşanabilen çocuklar, doğurabilen kadınlar
ve hala sevebilen erkekler

Dolarla amerikanca kucaklaşırken bilgisayar
Kan kırmızı bir şehvetle sarılırken savaş teknolojiye

inanılmaz çıplak
ve akıl almaz yalnızlıklarının üstüne
giymişler Bolu dağlarını binlerce kömür akı adam
yürüyorlar yarık ayaklarıyla
Yorgunluklarını, emeklerini, inançlarını büyüterek

Hüdayda değil
ALLLÇAKKK!!
çalıyor sazlar Çankaya dolaylarından

Kısır çöl kişniyor taze kısrak oynaklığıyla
Mıncıklanıyor günde on bin kez
humuslanıyor erkek bombaların öldüren aşkıyla

Fizik, kimya, metal,
     asit, çelik, barut ve petrol
          kol, bacak, kan, korku, dehşet
                 uluslararası hukuk, bilim, teknoloji
                                                                  ve AHHH!..
                                                                             lakk!..

Çöl değil, artık ölüm yeşerebilir
Amerikan gübreli, Birleşmiş Milletler sulamalı
Arap çukurovasında

Lodos değil
ALLLÇAKKKK!
esiyor hava
Çöl değil kan fırtınası
Vaşington üzerinden

Aranırken ak gövdeli analarını
kara, kocaman gözlü bebeler
kapkara bir dehşetin uçuştuğu
Mezopotamya yıkıntıları arasında
Kara bomba bulutlarıyla çıldırırken
ak tenli kara talihli Ümmü Mustafalar,
Halide binti Ali’ler
kucaklarında ve düşlerinde ölen bebeleri
ve kara bıyıklı erkekleriyle
Kirletirken Dicle'yi Doğu'nun saddamlığına gizlenip
aşüfte Apaçelerin kıçından dökülen
uğursuz Batı namussuzluğu

Kopmuş bacağını sıvazlayıp duran
gazi yüzbaşı Hasan Müeyyed
bir uygar bombanın Dicle'ye gömdüğü
Cumhuriyet köprüsünün altında
Şimdi artık bir muvazzaf DELİ!

sayısız çiçek yürekli
Yürek yürek ağlarken güzelim Bağdat'a,
Şuh bir karabasan dellenmesiyle
kadın asker Melisa çökmüş
hi-ç-okmilyon satışlı Buştiyet sayfalarına


Ali Tartanoğlu
(Aşktadır Dervşlik, s.23, Ulus Dağı Yayınları, Ankara 2012)

http://www.gercekedebiyat.com/haber-detay/cankaya-dolaylarinda-bir-vasington-turkusu-ali-tartanoglu/1816


.