muammer gülen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
muammer gülen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Aralık 2018 Perşembe

17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu Olarak Bilinen olayın SONUÇLARI., BÖLÜM 9

17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu Olarak Bilinen olayın SONUÇLARI., BÖLÜM 9


3. Resmi evrakın yok edilmesi.,

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının talimatları doğrultusunda Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce yapılan çalışmalar neticesinde tahkikat aşamasını takip etmekle görevli Nitelikli Dolandırıcılık Büro Amirliğince hazırlanmış olan söz konusu soruşturmaya ilişkin polis fezlekesi ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere sıralı amirlerin inceleyip paraflaması akabinde ise şube müdürünün imzalaması amacıyla hiyerarşik silsile doğrultusunda sıralı amirlere sunulmuştur. 
Görevlerine başladıkları andan itibaren sırasıyla Şube Müdür Yardımcısı Arzum NAZMAN, Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Hakan SIRALI ve İl Emniyet Müdür Yardımcısı Selami YILDIZ’a; Nitelikli Dolandırıcılık Büro Amiri Başkomiser Mehmet Akif ÜNER, soruşturmadan sorumlu ekip amiri Kom. Yrd. Hüseyin KORKMAZ ve Kom. Yrd. Savaş AKYOL tarafından soruşturma kapsamında her türlü bilgi ve belgeyi detayları ile birlikte kendilerine aktarılmıştır. 
Başta İl Emniyet Müdür Yardımcısı Selami YILDIZ olmak üzere Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Hakan SIRALI ve Şube Müdür Yardımcısı Arzum NAZMAN soruşturmanın her safahatından ve içeriğinden bilgi sahibi olmuşlardır.
Soruşturma kapsamında hazırlanan polis fezlekesi Polis Memuru Hakan ÜRKMEZ ve Kom. Yrd. Hüseyin KORKMAZ tarafından paraflanmak suretiyle büro amiri olan Başkomiser Mehmet Akif ÜNER’e sunulmuş, Mehmet Akif ÜNER tarafından da paraflanan fezleke Şube Müdür Yardımcı Arzum NAZMAN’a Kom. Yrd. Hüseyin KORKMAZ tarafından sunulmuştur. 
Hazırlanan fezleke Şube Müdür Yardımcısı Arzum NAZMAN tarafından Emniyet Müdürü Vefa KARAKURDU odasında incelenmiş ve kendisi tarafından paraflanmıştır. Fezlekeyi Arzum NAZMAN’a bizzat Kom. Yrd. Hüseyin KORKMAZ götürmüş ve Arzum NAZMAN’ın evrakı parafladığını bizzat görmüştür.
Ancak Şube Müdür Yardımcısı Arzum NAZMAN parafladığı fezlekeyi Şube Müdürü Hakan SIRALI’ya sunmak gerekçesiyle fezlekeyi alarak şube müdürlüğü katından dışarı çıkarmıştır. Yaklaşık 2 saat kadar söz konusu fezleke şube müdürlüğü katından dışarıda kalmış ve bu zaman diliminde Arzum NAZMAN tarafından ne yapıldığı bilinmemektedir. Bu arada Soruşturma Savcısı Celal KARA ise sürekli Kom. Yrd. Hüseyin KORKMAZ’I arayarak fezlekenin bir an önce ulaştırılması talimatını vermiş, Arzum NAZMAN geldikten sonra, önce Kom. Yrd. Hüseyin KORKMAZ’A fezlekenin imzasız haliyle adliyeye gitmesini emretmiş, yoldayken tekrar arayarak geri dönmesini emretmiştir.
Belirtilen yaklaşık 1,5 - 2 saat süreden sonra Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Hakan SIRALI hazırlanan fezlekenin imzalanmayacağı belirtmiştir. Başkomiser Mehmet Akif ÜNER tarafından, kendisine fezlekenin imzalanmamasının gerekçesi sorulduğunda; Şube Müdürü Hakan SIRALI tarafından İl Emniyet Müdür Yardımcısı Selami YILDIZ ve İl Emniyet Müdürü Selami ALTINOK tarafından fezlekenin imzalanmaması yönünde talimat geldiğini belirtmiştir. Bu sırada Başkomiser Mehmet Akif ÜNER, Şube Müdürü Hakan SIRALI’yı zora sokacağını, Soruşturma Savcısı Celal KARA’nın fezlekeyi beklediğini belirtmesi üzerine, İl Emniyet Müdür Yardımcısı Selami YILDIZ ile bir görüşme gerçekleştirmişlerdir. Buradaki görüşmeler sonrasında, söz konusu fezleke Şube Müdürü Hakan SIRALI tarafından kendisine soruşturma kapsamında her türlü bilgilendirme yapılmış olmasına rağmen gerekçesiz bir şekilde kasıtlı olarak imzalanmamıştır.

Diğer yandan, fezlekenin paraflı suretinin bulunduğu sayfanın klasörde olmadığını fark edilmiş, bunun üzerine Mehmet Akif ÜNER tarafından Şube Müdür Yardımcısı Arzum NAZMAN’a, Polis Memuru Hakan ÜRKMEZ’in, Kom. Yrd. Hüseyin KORKMAZ, Başkomiser Mehmet Akif ÜNER ve Şube Müdür Yardımcısı Arzum NAZMAN’ın paraflarının olduğu sayfanın nerede olduğu sorulmuş, kendisinin de parafının olduğu o sayfayı imha ettiğini belirtmiştir. Bahse konu evrakın paraflı suretinin (son) sayfası tekrar çıktı alınarak Polis Memuru Hakan ÜRKMEZ, Kom. Yrd. Hüseyin KORKMAZ ve Başkomiser Mehmet Akif ÜNER tarafından paraflanmış, paraflanarak Arzum NAZMAN ve Hakan SIRALI’ya parafa/imzaya çıkarıldığına dair tutanak tutulmuş, Emniyet Müdürü Hakan SIRALI ve Emniyet Amiri Arzum NAZMAN da fezlekeyi imzalamadıklarına dair tutanak tutmuşlardır.
Bu hadise ile ilgili kamera kayıtlarının incelendiğinde bilgiler teyit edilecektir.
Örgüt hiyerarşisi kapsamında Hakan SIRALI, Arzum NAZMAN Selami YILDIZ ve Selami ALTINOK’UN talimatları doğrultusunda hareket ederek suçluyu kayırma, resmi evrakı yok etme ve görevini kötüye kullanma suçlarını işlemişlerdir.

ÖRGÜT FAALİYETLERİ KAPSAMINDA İŞLENEN DİĞER EYLEMLER

EYLEM XIII.,

MEHMET KILIÇLAR SUÇ DUYURUSU

ADLİ MAKAMLARCA YÜRÜTÜLEN KAMUYOUNCA 17-25 ARALIK SORUŞTURMALARI OLARAK BİLİNEN 2012/120653 VE 2012/656 SAYILI SORUŞTURMALARLA İLGİLİ İFTİRA, HAKARET VE ADİL YARGILAMAYI ETKİLEMEYİ TÜŞEBBÜS EYLEMLERİ

EYLEM XIV.,

HAKARET, İFTİRA, HEDEF GÖSTERME. ADİL YARGILAMAYI ETKİLEMEYE TEŞEBBÜS.




11 Haziran 2014 tarihli Takvim Gazetesi ve Sabah Gazetesinde muhabir Ferit ZENGİN imzalı, içerik itibariyle birbirinin hemen hemen aynısı olan bir haber yayınlanmıştır. Takvim gazetesinin ilk sayfasında, 12 ve 13.sayfalarında “Gülen İstihbarat Teşkilatı” başlığı ile yayınlanan haber (EK-), aynı tarihli Sabah Gazetesinin 22.sayfasında “Mit Krizi Fırsatçılarına Taviz Yok- Casusluktan Yargılanacaklar!” başlıkları ile yayınlanmış (EK-), haberlerde fotoğrafım ve adım, başkaca isimlerle birlikte verilerek kişilik haklarımı ve itibarımı zedeleyici nitelikte ve gerçeğe aykırı olarak kurgulanmış bir yayın yapılmıştır.
Haberin içeriği incelendiğinde, haberi yapan muhabir tarafından kamuoyunda 17 ve 25 Aralık “Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonları” olarak bilinen ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü adli soruşturmalara “darbe”, bu operasyonu yapan biz görevlilere ise “casus” dendiği anlaşılmaktadır. Muhabir tarafından hiçbir hukuki veri ile desteklenmeyen ve hemen hemen tamamı yalan olan haber, şüpheli muhabirin mesleki yetersizliği ve tecrübesizliği varsa anlayışla karşılanabilecekken, ülkemizin iki saygın ulusal gazetesi ve internet sitelerinde düzeltilmeden, doğrulatılmadan yayınlanmış olması, ilgili yayın kuruluşlarının yıllardır yayın yapmalarından dolayı tecrübesizlik ve mesleki yetersizlikle açıklanamayacağı açıktır.  
Kişilik haklarımı ihlal eden, ayında, şahsiyet, itibar ve saygınlığıma yönelik gerçek dışı ithamlarda bulunularak, kişilik haklarıma saldırıda bulunulan haber incelendiğinde; 

“Gülen İstihbarat Teşkilatı Paralel yapı 2012'deki MİT krizi sonrası Başbakan Tayyip Erdoğan ve MİT Başkanı Hakan Fidan'ı takibe aldı. Kanunsuzca yapılan dinleme ve takip görüntüleri CD'lerle dış basına ve yabancı örgütlere servis edildi. Operasyonu yapan müdürler Mahir Çakallı ve Yakup Saygılı meslekten atıldı. İki paralel amire casusluk soruşturması açılması bekleniyor.” 
Hükümeti düşürmek için 17 ve 25 Aralık sürecini yürüten paralel yapının, iki yıl önce yaşanan MİT krizinin ardından Başbakan Tayyip Erdoğan ile yakın çevresini takibe aldığı ortaya çıktı. İki darbe girişimi sonrası işleme sokmak üzere önceden hazırladıkları fezlekede Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için 'dönemin Başbakanı' ve 'örgüt lideri' ifadelerini kullanan paralel yapının, Başbakan ve yüksek derece devlet görevlilerini takip ettiği, dinleme yaptığı ve elde ettikleri bilgileri de yurt dışına servis ettikleri de belirlendi.” satırlarına yer verilmiştir.
Yukarıdaki satırlar incelendiğinde muhabirin hayalinde oluşturduğu, Gülen İstihbarat Teşkilatı diye başlık attığı ve adına paralel yapı dediği bir suç grubunun Başbakanı, yüksek dereceli devlet görevlilerini ve Mit Müsteşarını takibe aldığı, yasadışı olarak telefonlarını dinlediği, bu dinlemeleri yabancı basına ve örgütlere servis ettiği, 17 ve 25 Aralık isimlerinde iki adet darbe girişiminde bulunduğu anlaşılmaktadır. 

Gerçekte ise konu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü 2012/120653 ve 2012/656  sayılı soruşturmalar kapsamında, 17 ve 25 Aralık 2013 tarihinde adli makamların operasyon yapılması emrini vermiş olması sonucu icra edilen faaliyetlerdir. 17 Aralık 2013 tarihinde adli amirlerin emirlerini uygulayan veya basından öğrendiğim kadarıyla 25 Aralık 2013 tarihinde uygulamayan birimin adı ise Gülen’e bağlı paralel yapı değil, sivil otoriteye bağlı, devlet tarafından eğitilen, görev verilen, maaşları ve operasyon giderleri devlet tarafından karşılanan adli kolluk görevlileridir. 

O tarihte operasyonları icra eden birim olan Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü idim.  2012/120653 ve 2012/656 sayılı soruşturmalar kapsamında, ben ve arkadaşlarım tarafından imzalanarak adliyeye gönderilen hiçbir dokümanda muhabirin iddia ettiği gibi 'dönemin Başbakanı' ve 'örgüt lideri' ifadelerinin kullanılmadığını 08.06.2014 tarihindeki www.twitter.com internet sitesinden açıklamama rağmen (EK-) muhabir bu iftirayı gündemde tutmayı tercih etmiş ancak söz konusu gazetelerin bu durumdan neyi amaçladığı anlaşılamamıştır.  Sn Başbakanın Yalova Mitinginde söz ettiği 17 Aralık fezlekelerinde kendisinden bahisle “Dönemin Başbakanı” tabirlerinin kullanıldığı iddiasının doğru olmadığına dair Sn Başbakan hakkında Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı’na 28.05.2014 tarihinde 2014/2360 sayısı ile suç duyurusunda bulundum. Bu konu medyada yer aldı (Ek-). Yayın grubunun ve muhabirin bu durumu bilmelerine rağmen şahsımı ve mesai arkadaşlarımı karalama, itibarsızlaştırma amacına hizmet ettiği anlaşılmaktadır. 

Ayrıca yine 08.06.2014 tarihinde twitter.com adresinden (EK-) kamuoyuna yaptığım açıklamada haberdeki ifadelerin aksine, Başbakan dâhil yasama dokunulmazlığı olan hiç kimsenin ve Başbakanın aile fertlerinin telefonlarının dinlenmediğini duyurmuştum. Bu durum bilinmesine rağmen haberde konunun bu şekilde işlenmesi sadece iftira kapsamında değerlendirilebilir. 
Haberde yine muhabir tarafından yasa dışı dinlemelerden bahsedilmekte ve bu dinleme verilerinin yabancı servislere verildiğinden casusluk soruşturmasının açılacağı belirtilmektedir. Bu durumun gerçek dünyadaki gerçek adli işlemlerle bağdaşmadığı açıktır. Bahsedilen operasyonlar, adli birimlerin onayı ve emri ile yapılan adli telefon dinlemeleri (CMK md.135) ve adli izlemeler (CMK md.140) ile gerçekleştirilmiştir. Bu da dinleme ve izlemelerin mahkeme kararlarına dayandığı ve tamamen yasal olduğunu gösterir. Haberde kastedilen dinlemeler, adli birimlerin talimatıyla tarafımızca icra edilen operasyona ait dinlemeler ise, bu durum habercinin mesleki yeterliliğini tekrar tartışmaya açacaktır ki adli kolluk tarafından şüpheliler sadece mahkeme kararı ile dinlenebilir ve bu da dinlemeleri kanuni yapar. Yok, eğer kastedilen sosyal medyada yayınlanan dinlemeler ise şahsım da bu dinlemeleri yayınlayan twitter sosyal platformu kullanıcıları hakkında Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığına 2014/21966 sayısı ile suç duyurusunda bulundum. Bütün bu açıklamalara rağmen haberci tarafından hakkımda casusluk suçlaması başlatılacağı iddiasıyla “İŞTE CASUSLAR” diyerek fotoğrafımı basmasını şaşırtıcı buluyorum. Hiçbir hukuki dayanağı olmayan bu iddianın, bırakın hüküm giymeyi, yargılanmayı, kendisine casuslukla ilgili bu güne kadar hiçbir soru yöneltilmeyen bir kişinin “İŞTE CASUSLAR” diye ilan edilmiş olması sadece son günlerde tırmandırılan bir algı çalışmasının parçası olarak izah edilebilir. Zira hakkımda, suç uydurularak, sahte delillerle operasyon yapılacağına dair yapılan algı çalışmaları sebebiyle Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN, İçişleri Bakanı Efkan ALA, Gazeteci Elif ÇAKIR, gazeteci Abdülkadir SELVİ ve bazı bazı kamu görevlileri hakkında savcılık makamına 2014/2561 sayı ile suç duyurunda bulundum. Bu suç duyurusundan sonra dahi, bu tip hiçbir dayanağı olmayan haberlerin yayınlanıyor olması, suç duyurusu konusunda şahsımı haklı çıkarmaktadır.   

      Haberde Ayrıca;

GİZLİ ÖRGÜTE SERVİS.

Darbe sürecinin ardından İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'nde yer alan paralel yapıya bağlı bazı polislere soruşturma açılmıştı. Yaklaşık 5 ay süren soruşturmaların ardından, daha önce görev yerleri değiştirilen, silah ve rozetlerine el konan ve açığa alınan eski İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şubesi'nden Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı Mahir Çakallı ile eski İstanbul Mali Şube Müdürü Yakup Saygılı, geçen hafta meslekten ihraç edildi. 

YASA DIŞI DİNLEME. 

Başını, Çakallı ile Saygılı'nın çektiği ilk kadronun, Başbakan Erdoğan'ın 10-17 Nisan 2012'de Haliç Kongre Merkezi'nde yaptığı bir görüşmeyi takip ettiği ve elde ettiği görüntü ve dinleme kayıtlarını servis ettiği ortaya çıktı. İddiaya göre; Çakallı, Organize ve Narkotik Suçlardan Sorumlu İl Emniyet Müdür Yardımcısı görevindeyken kendi sorumluluk alanına girmemesine rağmen, resmi yazıyla Haliç Kongre Merkezi'ne başvuran Çakallı, kongre merkezinden temin ettiği güvenlik kamerası görüntülerini müfettiş raporlarına göre dönemin Mali Suçlarla Mücadele Müdürü Yakup Saygılı'ya verdi. Saygılı ve ekibi de bu görüntüleri, fotoğrafa ve CD'ye dökerek önce iç basına ardından da dış basın ve gizli örgütlere servis etti. 

CASUSLUK DAVASI. 

Bu örgütlerin arasında Türkiye'ye düşman tutumları olan devletlerin gizli örgütleri de var. Yine Başbakan Erdoğan ve yakın çevresini kanunsuz dinleyip, dinleme kayıtlarını sosyal medyadan yayan paralel yapı, sözde suç kapsamına sokmaya çalıştığı bu görüntü ve dinleme kayıtlarını topladıktan 20 ay sonra ise sözde yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarına kalkıştı ve devletin parasıyla otomobil kiralayıp bakan takip etti. Müfettiş raporlarıyla belgelenen bu gerçekler ışığında ihraç edilen isimlerin casusluk suçlamasıyla yargılanmaları bekleniyor. 

100'DEN FAZLA İHRAÇ VAR.

İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu, önceki günlerde Yakup Saygılı'nın yardımcısı Kazım Aksoy ile emniyet amiri İbrahim Şener, başkomiser Arif İbiş, komiser Mustafa Demirhan ve polis memuru Ercan Taş'ı meslekten ihraç etti. Kurul, müfettiş raporları doğrultusunda İstanbul Emniyet Müdürlüğü'yle ilgili 30'un üzerinde raporu değerlendirmeye aldı. İçinde mükerrer ihraçların da bulunacağı 100'ün üzerinde ihraç kararının, önümüzdeki günlerde açıklanacağı belirtildi. 

İŞTE O CASUSLAR. 

Yakup Saygılı Mahir Çakallı .,

Paralel müdürler 10-17 Nisan tarihleri arasında Haliç Kongre Merkezi'nde gerçekleşen görüşmelerde MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı da izleyerek dinleme yaptılar Dönemin İstanbul Narkotik Şube Müdür Yardımcısı Mahir Çakallı, Başbakan'la ilgili kayıtları yetkisini aşarak topladı ve paralel meslektaşı Yakup Saygılı'ya verdi. İfadeleri kullanılmaktadır. 

Aynı konu ile ilgili Cumhuriyet Gazetesinin 21 Şubat nüshasında “Haliçte Karanlık Zirve” olarak yayınlandı (EK-5). O haberde takip edilen şahsın Başbakan ve devlet büyükleri değil, hakkında mahkeme kararı olan, o dönemde ülkemize girişi yasak olan, başbakanlık koruma ekipleri tarafından pasaport kontrolünden geçirmeden ülkeye sokulan ve korunan Yasin El-Kadı isimli şahsın bulunduğu Haliç Kongre Merkezinin güvenlik kamerası görüntülerinin alınması ile haberdeki fotoğrafların ortaya çıktığı belirtilirken, şüpheli muhabir ve yayın grubunun  aslında takip altındaki Yasin El-Kadı’nın fotoğrafına ve bilgilerine hiç yer vermemesi ile, sanki Başbakan’ın takip edildiği izlenimini oluşturarak bir algı faaliyeti gerçekleştirerek,  neredeyse tamamı yalan olan bir habere imza atmalarına sebep olmuştur. Soruşturmanın gizliliği sebebiyle burada göreve ilişkin bilgiler tarafımca açıklanmayacak, gizlilik kalktıktan sonra bu bilgiler ek bir dilekçe ile tarafınıza bildirilecektir. 
Haberde müfettişler tarafından suç işlediğimizin tespit edildiğinden bahsedilmektedir. Bahsedilen disiplin soruşturmasını başlatan  Emniyet Genel Müdürü Mehmet KILIÇLAR, soruşturmayı yöneten Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı, soruşturma müfettişleri Erhan GÜLVEREN  ve Kenan AYDOĞAN hakkında Görevi Kötüye Kullanma, Adil Yargıyı Etkilemeye Teşebbüs, Göreve İlişkin Sırrın Açıklanması,  Evrakta Sahtecilik, Suç Uydurma suçlarını işlemesi iddiası ile adli makamlara suç duyurusunda bulundum. 
Kaldı ki soruşturmanın başlaması sonrası istifa etmek zorunda kalan ve hakkında fezleke hazırlanarak TBMM’ne gönderilen eski İçişleri Bakanı yerine atanan yeni İçişleri Bakanı Afkan ALA’nın 18 Aralık 2013 gecesi İstanbul Valisi H.Avni MUTLU ile yaptığı telefon konuşmaları (EK-6), sosyal medyada yayınlandıktan sonra  13.03.2014 Perşembe günü CHP  Milletvekili Umut ORAN tarafından Adana CHP binasında yaptığı basın açıklamasında bu sesleri tablet bilgisayarından dinleterek alenileştirdiği konuşmalara(EK-7) göre Sn ALA 18 Aralık tarihinde tarafımı görevden aldırmış ve İl Valisine “görevden derhal alın ki ifade alamasınlar. İş işten geçer yoksa” anlamında bir ifade kullanarak tarafsızlığını yitirmiştir. Şimdi ise dönemin Başbakanlık Müsteşarı olan SN ALA günümüzün İçişleri Bakanı’dır ve tarafımı ihraç eden kurul doğrudan kendisine bağlıdır. Bu durumda soruşturmanın  tarafsız ve bağımsız” yapılması ilkesinin uygulanmasının mümkün olmadığı soruşturma dosyasına bakıldığında net bir şekilde görülmektedir. 
Sonuç olarak habere imza atan ve yayınlayanlar, gerçekle ilgisi olmayan haberlerle kişilik haklarımı ihlal etmiştir. Yayında, şahsiyet, itibar ve saygınlığıma yönelik gerçek dışı ithamlarda bulunularak, kişilik haklarıma saldırıda bulunulmuştur. Haberin somut verilere değil, tümüyle yanlış varsayımlara dayandığı açıkça görülmektedir. Yazıda kamuoyuna aktarılan bilgilerin hiçbirinin doğruluğu teyit edilmemiş, yazının konusu ile ilgili hiçbir araştırma ve soruşturma gerçekleştirilmemiş, kısacası basın meslek etiği hiçe sayılarak şahsımı karalama politikası izlenmiştir.  Haberde iddia edildiği gibi görev aldığım hiçbir soruşturmada gizliliği ihlal etmedim ve görevin gereklerine aykırı davranmadım. Aksine meslek hayatım boyunca Sicil Notum her zaman yüksek puanlardaydı. Görev aldığım soruşturmalar neticesinde onlarca Takdirname, Başarı Belgesi, Üstün Başarı Belgesi ve yüzlerce taltif aldım.
Bu haber ile şahsi itibarım ve kişilik haklarım açık ve ağır bir şekilde saldırıya uğramıştır. Bu haber başlıkları ve içerikleri hukuk kuralları ve basın meslek ilkelerine açıkça aykırı olup kişilik haklarını ihlal eden kara propaganda niteliğindedir. Haberde ismim başkaca isimlerle anılarak ihlal daha da ağır bir hale getirmiştir. Haber ve içerik, görevini layıkıyla yapan kamu görevlilerini ve icra ettikleri görevleri itibarsızlaştırma ve haklarında sahte delillerle yapılacak olası bir operasyonu kamuoyuna haklı gösterme amacı gütmektedir.





 Türk Ceza Kanunu'nun 125'inci maddesinde;
 "(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ya da yakıştırmalarda bulunmak veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir. 
  (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur. 
  (3) Hakaret suçunun; 
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı, 
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz. 

(4) Ceza, hakaretin alenen işlenmesi hâlinde, altıda biri; basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, üçte biri oranında artırılır.
(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır.  " denilmektedir.
Türk Ceza Kanunu'nun 126'inci maddesinde ise;

"(1) Hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır."
Türk Ceza Kanunu'nun 125'inci ve 126'ıncı maddelerinin gerekçelerine bakıldığında ise; 
"MADDE 125– Madde metninde hakaret suçu tanımlanmıştır. Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukukî değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığıdır. 
Bu düzenlemede 765 sayılı Türk Ceza Kanununda benimsenen haka¬ret ve sövme suçu ayırımı kaldırılmıştır. 
Hakaret suçunun oluşabilmesi için, kişiye somut bir fiil veya olgu is¬nat edilmelidir. Örneğin, kamu görevlisinin bir kişiden bir iş karşılığında belli bir miktar rüşvet aldığı yönünde isnatta bulunulması durumunda haka¬ret söz konusudur. Kişiye isnat olunan somut fiilin gerçek olup olmaması¬nın, hakaret suçunun oluşması bakımından bir önemi yoktur. Ancak, iddia olunan hususun gerçek olduğunun ispat edildiği durumlarda, fail cezalandı¬rılmayacaktır.
 Maddenin dördüncü fıkrası hakaret suçunun alenen işlenmesi, bu su¬çun bir nitelikli şekli olarak kabul edilmiştir. Aleniyet için aranan temel öl¬çüt, fiilin, gerçekleştiği koşullar itibarıyla belirli olmayan ve birden fazla kişiler tarafından algılanabilir olmasıdır. 
Keza, aleniyetin basın ve yayın yoluyla gerçekleşmesi durumunda ar¬tırma oranı ayrıca düzenlenmektedir. 
MADDE 126: Hakaret suçunun oluşabilmesi için mağdurun belli veya belirlenmesinin olanaklı bulunması gereklidir. İşte bu maddeyle suçu işleyen tarafından mağdurun kimliğinin açıkça belirtilmediğinde, ne gibi bir durumun varlığı hâlinde ismin belirtilmiş ve hakaretin açıklanmış sayılaca¬ğına ait ölçü gösterilmektedir. 
Madde, aslında usûl hukuku bakımından ispata yönelik, karineye ben¬zer bir ölçü getirmiş bulunmaktadır." denilmektedir.
Basın Kanunu'nun 3. maddesinde, basın özgürlüğü ve hakları tanımlanırken "Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. " denilmektedir. Ne haberin manşeti, ne de haberin içeriği kanun koyucu tarafından basın yayın organlarına tanınan bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma hakları cümlesinden değildir.
Söz konusu haber yukarıda yer verilen eylemlerden tarafımın da ihraç edilmesi sonrasında basında yer almıştır. Bu durum benzer haberlere imza atan gazeteci ve yayın organlarının kamuoyunca 17 ve 25 Aralık olarak bilinen soruşturmaları etkilemeye yönelik olduğunu göstermektedir. Nitekim tarafımın ve birlikte görev yaptığım adli kolluğun hukuk dışı yöntemlerle meslekten ihracı yapılan soruşturmaları itibarsızlaştıran doneler olarak haberde yer almıştır. İsimlere kadar varan detaylı bilgilerin haberde yer alması da süreklilik prensibi içinde yukarıda adı verilen örgüt üyelerinin ve yöneticilerinin işlediği suçlara katkı sağlamakla birlikte ancak adı geçen kamu görevlisi olan şüphelilerden temin edilebilecek bilgilerdir.

SUÇ İŞLEMEK AMACI İLE KURULAN YARGI AYAĞI VE FAALİYETLERİ EYLEM I.,

SUÇ DELİLLERİNİ YOK ETME, GİZLEME VEYA DEĞİŞTİRME SUÇLUYU KAYIRMA

Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde 18 Aralık 2013 tarihine kadar birlikte adli kolluk görevini yerine getiren emniyet personeli hakkında Efkan ALA’NIN talimatı ile başlayan hukuksuzluklar dizisinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na 17 Aralık 2013 tarihinden sonra yeni atanan Başsavcı ve Cumhuriyet Savcılarının de önemli bir yer aldığı görülmektedir.
Suç işlemek amacı ile kurulan örgütün emniyet birimlerine yeni atanan vasıfsız personeli marifeti ile atılan iftiralar, düzenlenen sahte belgeler vasıtası ile görevini hakkıyla yerine getiren 17 Aralık 2013 öncesi personeli hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurularında bulundukları ve asılsız suç duyuruları ile ilgili Başsavcı Hadi Salihoğlu’nun görevlendirdiği Cumhuriyet Savcılarının harekete geçtikleri görülmüştür. Atılan iftiralar ve düzenlenen sahte belgeler hakkında, ayrıca idari soruşturmalar yürüten Polis Başmüfettişlerinin tarafsızlıklarını yitirdikleri ve görevini kötüye kullandıkları iddiaları hakkında yapılan tüm suç duyurularının da yine Hadi Salihoğlu’nun görevlendirmesi ile Cumhuriyet Savcısı Basri Aydın’a yönlendirildiği görülmüştür. 18 Aralık 2013 tarihine kadar İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde görev yapan, başarısını ispatlamış, adli kolluk görevini ifa etmiş personel hakkında yürütülen soruşturmalarda CMK’daki usulleri uygulamaktan çekinmeyen Cumhuriyet Savcılarının 18 Aralık 2013 tarihinden sonra aynı birimde görev yapan yeni personel ve Polis Başmüfettişleri hakkında yürütülmesi gereken soruşturmalarda aynı hareketleri sergilemedikleri görülmektedir. Nitekim yapılan suç duyurularının nerdeyse tamamı aynı Cumhuriyet Savcısına, Basri Aydın’a, tevdi edilmiştir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Bürosu’ndaki tek Cumhuriyet Savcısının Basri Aydın olmadığı da bilindiğine göre örgütün emniyet ayağını teşkil eden personelin korunduğu anlaşılmaktadır. Nitekim yapılan suç duyuruları üzerine herhangi bir yaptırımla karşılaşan emniyet personelinin olmadığı bilinmektedir.
Örgütün adliye ayağında görev yapan Cumhuriyet Savcılarından İsmail UÇAR da 17 ve 25 Aralık soruşturmalarında görev yapan personel ile ilgili soruşturmaları yürütmektedir. Şahsın aynı zamanda İrfan FİDAN, Murat ÇAĞLAR ve Fuzuli AYDOĞDU ile birlikte 25 Aralık dosyası olarak bilinen 2012/656 sayılı soruşturmayı yürütmekle görevli Cumhuriyet Savcısı olarak atandığı da görülmektedir. Bu üç Cumhuriyet Savcısının 18 Aralık yargı darbesi ile içeriği bakımından oldukça vahim iddialardan müteşekkil bir dosyaya atandıktan sonra yaptıkları ilk iş soruşturmanın başından sonuna kadar görev almış emniyet personeli Kazım AKSOY, M. Habip KUNT ve M. Fatih YİĞİT’İN tanık ifadelerini almak olmuştur. Bağımsız olduklarına inanmak istenilen bu Cumhuriyet Savcılarının soruşturmadaki iddiaları ve şüphelileri soruşturmak yerine soruşturmayı yürütenleri şüpheli olmakla itham edip tanık ifadelerini almaları, soruşturmayı yaklaşık 2 (iki) yıl boyunca yürüten Cumhuriyet Savcısı Muammer AKKAŞ’IN verdiği gözaltı talimatını kaldırdıkları, soruşturmada şüpheli iş adamları ve diğer şahıslar için verilen mahkeme kararının kaldırılmasında rol oynadıkları ve sonrasında adı geçen şüphelileri adliyeye çağırıp ifadelerini aldıktan sonra saldıkları görülmüştür. Bu durum adil olmaları gereken Cumhuriyet Savcılarının başka saiklerle ve örgütün ihtiyaç duyduğu nitelikte çalışmalar yaptıklarını göstermektedir. Nitekim 23.08.2014 tarihi itibari ile kamuoyunun yakından takip ettiği dosya hakkında herhangi bir işlem yapılmamıştır.
Soruşturmayı ilerletmek bir yana 2012/656 sayılı soruşturma kapsamında elde edilen delillerin karartıldığı kamuoyuna yansıyan aşağıdaki belgeden anlaşılmaktadır. Soruşturmanın ilk savcısı Muammer AKKAŞ tarafından …… tarihli verilen sonlandırma kararı bulunmasına rağmen kamuoyuna da yansıyan ses kayıtlarından da anlaşılacağı üzere örgüt üyelerinin kuvvetle muhtemel suça konu görüşmelerinin olabileceği ses kayıtları imha edilmek istenmiştir. Söz konusu ses kayıtlarının suç unsuru içerip içermediğine bakmak yerine suç işlemek amacı ile kurulan örgütün adliye ayağındaki Cumhuriyet Savcıları İsmail UÇAR, İrfan FİDAN ve Murat ÇAĞLAR suç unsuru içerme ihtimali olan ses kayıtlarının imha edilmesi talimatı vermişlerdir .

Ayrıca 2012/656 sayılı soruşturmayı yürüten yeni savcılardan İsmail Uçar, 2012/656 ve 2012/120653 sayılı soruşturmalarda görev alan emniyet personeli hakkında da soruşturma yürütmektedir. Bu durum da aynı savcının tarafsızlığına muhalif bir durumdur.

Cumhuriyet Savcısı İsmail UÇAR’IN örgütün ihtiyaç duyduğu şekilde hareket ettiğini ve örgütün amaçlarına uygun düşecek şekilde 2012/656 ve 2012/120653 sayılı soruşturmalarda görev alan personel hakkında gerek psikolojik gerekse maddi baskı uyguladığını gösterir bir durum da, daha önce İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü adli kolluk görevini yerine getiren emniyet personeli hakkında 2014/40457 sayısına kayden yürüyen soruşturmadır. Soruşturma usulü ve kapsamı bu gayeyi anlamakta bize yardımcı olacaktır. Nitekim soruşturmaya konu belgeler incelendiğinde-soruşturma savcısından yazılı dilekçe ile CMK 153 kapsamında alınan dosya suretinden herhangi bir belgenin gizlenmediği varsayılırsa- adli kolluk olarak görevini yerine getirmiş personel hakkında Polis Başmüfettişleri tarafından hazırlanan raporlar ile suç isnadında bulunulduğu, Cumhuriyet Savcısı İsmail UÇAR’IN herhangi bir soruşturma ve araştırma faaliyetinden ziyade dosyaya gelen evraklar üzerinden soruşturmaya devam ettiği, soruşturma kapsamında ilgili-ilgisiz tüm evrakların değerlendirildiği ve böylece normal şartlar altında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosu tarafından yürütülmesi gereken ayrı ayrı soruşturmaların ortada bir ‘örgüt’ varmış gibi topluca ve bir arada, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından İsmail UÇAR tarafından örgütlü bir soruşturmaya konu edindiği, ancak 2014/40457 sayılı soruşturma kapsamında şüpheli olduğu iddia edilen şahıslara teslim edilen dosya suretlerinde örgütün TCK 220. Maddesi ve Yargıtay içtihatlarında belirtilen; 

1- Suç işlemek amacı ile kurulmak,
2- Suç işleme kastında süreklilik,
3- Suç işleme imkân ve kabiliyetine sahip olmak,
4- Suç işleme kastında hiyerarşik hareket etmek

Unsurlarından herhangi birine rastlanılmadığı anlaşılmıştır.  Dosyanın sipariş usulü maddi gerçeği araştırmak yerine bazı siyasi yakınlarının ve siyasilerinin adlarının karıştığı yolsuzluk dosyalarında çalışan adli kolluk görevlilerini itibarsızlaştırmak, dolayısı ile soruşturmaları itibarsızlaştırmak için açık tutulduğuna dair Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 07/05/2014 tarih ve 29367668.2039 sayılı yazısı örnek gösterilebilir. Bu yazı içeriğinde bahse konu yolsuzluk dosyalarında görev almış Komiser Mustafa DEMİRHAN’IN yasal haklarının kullandırılması konusundaki bir telefon görüşmesinde suç işlediği değerlendirilmiş ve evrak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na sevk edilmiştir. Yazı sonunda “… Şikâyetimizin Başsavcılığınız uhdesinde bulunan 29.04.2014 tarih ve 2014/2-2081 sayılı soruşturma dosyası ile birleştirilmesi…” şeklinde soruşturma Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu’na ve C.S. İsmail UÇAR’A yönlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu da mesnetsiz iddialardan oluşan soruşturma dosyasının kabarık gösterilmesi amacı ile örgüt üyelerinin kendi aralarında önceden yaptıkları anlaşmaya uygun olarak yürümektedir. Aksi halde, sadece bir şahsı içeren şikâyetin Terör ve Örgütlü Suçlar bürosunda yürüyen 2014/40457’ye dâhil edilmesi mümkün değildir.

Benzer şekilde 2014/40457 sayılı soruşturma ekinde yer alan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na hitaben yazılan 27/02/2014 tarihli yazıda birtakım internet sitelerinden yayınlanan ses kayıtlarını sızdıranlar hakkında soruşturma yapılması hususu talep edilmiş olup dosya 2013 Aralık ayına kadar Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde görev yapan adli kolluk görevlilerinin şüpheli olarak yer aldığı 2014/40457 sayılı soruşturma ile birleştirilmiştir.  Bu da yukarıdakine benzer bir durum olmakla birlikte yukarıda adı geçen müştekilerin itibarsızlaştırılarak haklarında sahte ve gerçeklikten uzak delillerle hazırlanacak bir örgüt soruşturmasında kullanılmak üzere gönderilmiş bir evrak olduğunu göstermektedir. Nitekim 2014/40457 sayılı soruşturmada 18 Aralık 2013 tarihinden sonra İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde görevine başlayan Hakan Sıralı, Arzum Nazman gibi isimler söz konusu ses kayıtlarını ve bilgi-belgeleri sızdırabilecek iken şüpheli dahi olmamışlardır. Bu durum da aynı örgütün üyelerinin çıkarları doğrultusunda hareket ettiklerini göstermektedir. 



***

17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu Olarak Bilinen olayın SONUÇLARI., BÖLÜM 8

17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu Olarak Bilinen olayın SONUÇLARI., BÖLÜM 8





Eylem-7’den anlaşıldığı üzere, adı geçen Polis Başmüfettişleri, Başkomiser Hakan KORKMAZ ile birlikte sahte bir tespit tutanağı düzenleyip, güya düzenleme tarihi olan 07.04.2014 tarihinden sonra, 08.04.2014 tarihinde alınan ifadede bu tespit sorulmadığı halde, sorulmuş ve buna cevap verilmiş gibi YANILTICI bir (18.04.2014 tarihli) Disiplin Soruşturması Raporu tanzim ettikleri görülmektedir. Sözde 07.04.2014 tarihli tutanaktaki gerçeğe aykırı tespitin, 08.04.2014 tarihli ifadede sorulmaması, esasında bu tutanağın (Eylem-3’te de ortaya konduğu üzere) bu tarihten daha sonra düzenlendiğine işaret etmektedir.
Müfettişlerce düzenlenen 18.04.2014 tarihli Disiplin Soruşturması Raporu’nda ifade üzerinden yapılan çarpıtmalar bununla sınırlı kalmamıştır. İfadede,
(Adı geçen bakanları kastederek) “soruşturma kapsamında adı geçen şahıslarla ilgili direkt bir çalışma olmayıp, TCK md.220 ve TCK md.252, CMK md.135/6’da sayılan katalog suçlardan olduğundan böylece elde edilen deliller hukuki anlamda neyi işaret ediyorsa görevimiz gereği bunu rapora yansıttık. İddia edildiği gibi Yasama Dokunulmazlığı bulunan şahıslarla ilgili bir isnatta bulunmak, görevi kötüye kullanmak anlamına gelmez. Bilakis kamu görevlisinin suçu bildirmeme suçunu işlemesi anlamına gelir. Şöyle ki; haklı gerekçelere dayanan ihbar, şikayet, dilekçe ve isnat, anayasal bir haktır. Adli kolluk görevlisi için ise bir görevdir. Anayasanın 83. Maddesinde Yasama Dokunulmazlığı kapsamına giren hususları, kanun koyucu sınırlı bir şekilde saymıştır” “bu madde ‘haklarında şikayetçi olunmaz’ veya (başka bir şüphelinin dinlenmesinden ve katalog suç olmasından kaynaklanmasını işaret ettiği yukarıdaki açıklamaya atıfta bulunarak) daha önce açıklanan şekilde ‘elde edilen deliller, adli makamlara intikal ettirilemez’ şeklinde anlam taşımaz” şeklinde belirtilmiştir.

Görüldüğü üzere ifadede özetle, yapılan soruşturmada adı geçen bakanlarla ilgili direk delil toplama çalışmamızın olmadığı, ancak Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurmak (TCK md.220) ve Rüşvet (TCK md.252) suçlarının, CMK md. 135/6’da sayılan katalog suçlardan olması sebebiyle, soruşturma kapsamında takibi yapılan diğer şüpheliler ile ilgili toplanan aynı deliller, aynı zamanda Yasama Dokunulmazlığı bulunan şahıslarla ilgili olarak hukuki anlamda neye işaret ediyorsa –adli görevimizin gereği olarak- bunu rapora yansıttığımız, bu sebeple (soruda) iddia edildiği gibi Yasama Dokunulmazlığı bulunan şahıslarla ilgili bir isnatta bulunmanın görevi kötüye kullanma anlamına gelmeyeceği, aksi halde kamu görevlisinin suçu bildirmeme suçunu işlemesi anlamına geleceği, çünkü Adli Kolluk olarak tespit edilen bir suçu adli makamlara intikal ettirmekle görevli olunduğu belirtilmiştir. (Bu konuda detaycı açıklamalar için bakınız: EK-)
Bu açıklamaların ışığında, diğer şüpheliler ile ilgili yapılan bir soruşturma kapsamında katalog suçlarla ilgili elde edilen aynı deliller, Yasama Dokunulmazlığı bulunan şahıslar açısından da katalog suçlara işaret ediyorsa, bu hususun adli makamlara intikal ettirilmesi gerekir ve bu çerçevede yapılan işlem olan “Yasama Dokunulmazlığı bulunan şahıslarla ilgili suç isnadında bulunmak görevi kötüye kullanmak anlamına gelmez” şeklindeki beyan, müfettişlerce düzenlenen 18.04.2014 tarihli Disiplin Soruşturması Raporu’nun 8. safyasında ifade özetinden bahsedilirken; “Yasama Dokunulmazlığı bulunan şahıslarla ilgili bir isnatta bulunmadıklarını” şeklinde, hatta kalın (bold) karakterlerle, beyanın tam zıttı bir şekilde çarpıtılmıştır.

Yine bahse konu Disiplin Soruşturması Raporunun 9. Sayfasında, hakkında disiplin soruşturması yapılan tüm görevlilerin ifadeleri birlikte özetlenmiş ve burada da, son cümlede “suç isnadında bulunmadıklarını belirtmişlerdir” şeklinde ibare kullanılmıştır.

Ancak alınan ifadelerin hiçbirisinde böyle bir beyanda bulunulmamıştır. İfademizde böyle bir beyanda bulunduğumuzu belirtmek tamamen iftiradır, yanıltıcıdır. Nitekim bahse konu disiplin soruşturmasında “suç isnadında bulunmak”la suçlanırken, ben dahil tüm görevliler “suç isnadında bulunmak” fiilinin hukuka uygunluk nedenlerini ortaya koyarak bu eylemi reddetmemişizdir. (Ayrıntılı açıklamalar için bakınız; ifadeler ve EK-) Ancak müfettişler tarafından düzenlenen 18.04.2014 tarihli Disiplin Soruşturması Raporu’nda sanki bu eylemi reddetme yolunu seçerek suçlamayı mesnetsiz ve gerekçesiz bir şekilde inkar etmişiz imajı ortaya konulmuş, böylece konu saydığımız hukuka uygunluk nedenleri ile birlikte değerlendirmekten kaçınılmıştır.
Resmi belgelerle görüldüğü üzere, Polis Başmüfettişleri Ercüment ÖZBEYLİ, Cemil ZAFER, Refik FELEK ve Nevzat YAZICI, yürüttükleri ilgi (b) sayılı disiplin soruşturması kapsamında 08.04.2014 günü CMK. md 147 kapsamında aldıkları ifadede, (sözde) 07.04.2014 tarihli (ve sahte olduğu Eylem-3’te ortaya konan) tutanakla tespit ettiklerini belirttikleri ve Disiplin Soruşturması Raporu’nda bu konu ile suçlayarak ceza istedikleri konu ile ilgili olarak hiçbir soru sormadıkları, bu konuda aleyhime var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırma ve lehe olan hususları ileri sürme olanağını tanımayarak CMK md.147’ye aykırı davranarak mağduriyete yol açtıkları, böylece Görevi Kötüye Kullanma suçunu işledikleri,
Bununla kalmayıp, sormadıkları bu konu ile sordukları ve hukuka aykırı bir unsur içermeyen konuyu Rapor’un anlatımında birleştirip, sordukları soruya verdiğim cevabı sanki hem sorulan hem de sorulmayan bu iki soruya verilen cevapmış gibi çarpıtarak YANILTICI ve GERÇEĞE AYKIRI RAPOR düzenledikleri, bu suretle mağduriyete yol açarak Resmi Belgede Sahtecilik suçunu işledikleri,
Dahası, ifadede geçen beyanları ve açıklamaları tam zıt anlamda ve kalın (bold) karakterlerle çarpıtarak YANILTICI ve GERÇEĞE AYKIRI RAPOR düzenledikleri, bu suretle şahsımı mağdur ederek Resmi Belgede Sahtecilik suçunu işledikleri,
Bahsi geçen bu usulsüzlüklere dayanarak düzenlenen 18.04.2014 tarihli Disiplin Soruşturması Raporu’nu İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu’na “Meslekten Çıkarma Cezası” istemiyle gönderdikleri ve böylece işlemediğimi bildikleri halde, idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için hakkımda hukuka aykırı fiil isnat ederek şahsına İFTİRA attıkları, atılan bu iftiraya konu isnadı uydurabilmek için Eylem-3’te sahte olduğu belgelerle açıklanan (sözde) 07.04.2014 olup 15.-18.04.2014 tarihleri arasında düzenlendiği anlaşılan tespit tutanağını gerçeğe aykırı olarak tuttukları anlaşılmıştır.

EYLEM X.,

İFTİRA, GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA ŞÜPHELİLER: 

ERCÜMENT ÖZBEYLİ, 
CEMİL ZAFER, 
REFİK FELEK, 
NEVZAT YAZICI

Disiplin soruşturması kapsamında ifademiz alınırken tüm şüphelilere, “adı geçen bakanları örgüt yöneticisi ve örgüt üyesi olarak gösterip suç isnadında bulunduğunuz anlaşılmaktadır” denilip bu suretle görevimizi kötüye kullandığımız iddia edilmişken, 18.04.2014 tarihli Disiplin Soruşturması Raporu’nda “suç tasnii” kelimesinin yazılı olduğu dikkatimi çekmiştir.
“Suç tasnii”; 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanununun 283. Maddesinde “suç tasnii ve adli mercileri iğfal”, 5237 sayılı TCK’ nun 271. Maddesinde de “suç uydurma” başlığı altında; “işlenmediğini bildiği bir suçu yetkili makamlara işlenmiş gibi ihbar etmek ya da işlenmeyen bir suçun delil ve emarelerini soruşturma yapılması için uydurmak” şeklinde tanımlanmaktadır.
Hakkımda “suç tasnii” suçlaması; müfettişlerin ancak yargılama neticesinde karar verilebilecek bir dava konusunda KENDİ GÖRÜŞLERİNİ, ADLİ MAKAMLARIN VE YÜCE DİVANIN ÜSTÜNDE GÖREREK yetki gaspına girdikleri anlaşılmaktadır.

Nitekim bahse konu raporun içeriği ile ilgili, bir yandan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca adli soruşturma devam etmekte, diğer yandan da dokunulmazlığı bulunan bakanlarla ilgili Meclis Soruşturması işlemleri devam etmektedir. Bahse konu rapor, basından öğrendiğim kadarıyla onlarca klasör evrakla birlikte TBMM’ye gönderilmiş ve iktidar partisinin de verdiği teklifle yapılan meclis oturumunda, adı geçen bakanlarla ilgili Meclis Komisyonu kurulmasına karar verilmiştir. Şu haldeyken, idari bir soruşturma yapan Polis Başmüfettişleri, hem yetkisini aşarak hem de onca klasörden oluşan soruşturma dosyasından sadece (309) sayfalık rapora göz gezdirmek suretiyle böyle bir iddiada bulunmaları tam anlamıyla yetki gaspı ve görevi kötüye kullanmadır.
Adı geçen bakanların örgüt yöneticisi veya üyesi olup olmadıklarına, Polis Başmüfettişlerinin incelemesiyle değil, ancak kendilerine özel yargılamanın sonucunda karar verilebilir. Ayrıca, müfettişlerin bu yetkilerini aşan tutumları, şüphelilerin örgüt faaliyetindeki rolünün/rollerinin ancak yargılama sonunda anlaşılabileceğini belirten Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 10/12/2013 gün, 2013/483 Esas ve 2013/599 sayılı Kararı ve Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 17/01/2014 gün, 2013/16791 Esas ve 2014/516 sayılı Kararına aykırıdır.
Diğer yandan eğer hakkımda “suç tasnii” suçlaması ile şöyle bir usulsüzlük de ortaya çıkmaktadır; bu konu ifadelerimizin tümünde suç isnat etmek şeklinde sorulmuş ve bu kapsamda herkes savunmasını yapmıştır. Ancak hiçbir şüphelinin ifadesinde “suç tasnii” suçlaması yapılmamıştır. Bu durumda CMK md.147 kapsamında alınan ifademizde yine CMK md.147’ye aykırı davranılmış, şahsıma isnat edilen suçlamalar yapılmamış, yasal olarak sağlanması gereken kendimi savunma imkânım verilmemiş ve lehime delilleri sunmanın önüne geçilmiştir, bu müfettişler açısından tam anlamıyla bir görevi kötüye kullanmadır.

Konunun özeti, Cumhuriyet Savcısının sözlü talimatı üzerine rapor kendisine gönderilmiştir. Bu raporu da ihtiva eden adli soruşturma, gizlilik kararı kapsamında halen devam etmektedir. Diğer yandan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından raporun gönderildiği TBMM’de ise yasama dokunulmazlığı bulunan Bakanlarla ilgili komisyon oluşturma kararı alınmış ve süreç devam etmektedir. Asıl soru şudur, adli soruşturma devam ederken ve TBMM’de Meclis Soruşturmasına yönelik işlemler başlamışken, raporun muhteviyatı disiplin soruşturmasını yürüten polis müfettişlerinin yetki alanına girer mi? Yargı ve meclis soruşturması devam ederken raporun içeriğindeki adli soruşturmayla toplanan delil ve değerlendirmeler hakkında yorum yapmak disiplin soruşturmasını yürüten müfettişlerin yetki alanında mıdır? Bu disiplin soruşturmasını yürüten Polis Başmüfettişleri bu davranışlarıyla, Cumhuriyet Savcılarının, Hakimlerin, Meclis Soruşturma Komisyonu Üyelerinin ve Anayasa Mahkemesi Üyelerinin görev alanına girmişlerdir.
Diğer yandan, adı geçen (4) müfettiş tarafıma yaptıkları “suç tasnii” suçlamasını hiçbir hukuki zemine oturmamaktadırlar. Ne 15.04.2014 tarihli tevdii raporunda ne de 18.04.2014 tarihli Disiplin Soruşturması Raporu’nda “suç tasnii” kavramı açılarak, adı geçen (3) bakanla ilgili gerçekte olmayan bir suç uydurduğuma yönelik hiçbir dayanak gösterilememiştir, gösterilemez de. Soruşturma savcısının emri üzerine düzenlenen bu rapordaki hususlar, (3) soruşturma savcısı tarafından da kabul görmüştür ki, Başsavcı Vekili aracılığıyla TBMM Başkanlığı’na sunulan fezlekeye esas olmak üzere kullanılmış ve TBMM Başkanlığı’na gönderilmiştir. Akabinde, iktidar partisinin de verdiği öneri üzerine TBMM’de yapılan oturumda raporda geçen suç adları ve daha fazlası ile ilgili adı geçen (3) bakan hakkında komisyon kurulmasına karar verilmiştir.
Bu durumda, hem devam eden adli soruşturma, hem devam eden Meclis Soruşturması işlemleri, hem TCK md.220’nin (Örgüt Yöneticiliği ve Örgüt Üyeliği’nin) kişisel suçlardan olması ve bu sebeple yapılan işlemlerin Adalet Bakanlığı’nın 100/1 no’lu Genelge’sine uygun olması, hem de Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 10/12/2013 gün, 2013/483 Esas ve 2013/599 sayılı Kararı ve Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 17/01/2014 gün, 2013/16791 Esas ve 2014/516 sayılı Kararı birlikte dikkate alındığında, adı geçen (4) Polis Başmüfettişi’nin hakkımdaki “suç tasnii” suçlaması bir yandan görev (yetki) aşımı suretiyle görevi kötüye kullanma, bir yandan da bu yönde hazırlanan bir raporun İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu’na “Meslekten İhraç” talebiyle sunulmasıyla yetkili makamlara işlenmediğimi bildikleri halde idari bir yaptırım uygulanması için hakkımda hukuka aykırı bir fiil isnat etmek anlamına gelir ki, bu da bir iftira suçudur.




EYLEM XI.,

ADİL YARGILAMAYI ETKİLEMEYE TEŞEBBÜS ŞÜPHELİLER: 

ERCÜMENT ÖZBEYLİ, 
CEMİL ZAFER, 
REFİK FELEK, 
NEVZAT YAZICI

Son olarak, müfettişlerin, bile bile ve aleni olarak ağır hukuk ihlalleri yapmaları, masumiyet karinesi vb. evrensel kuralları hiçe saymaları, savunma hakkımızı hiçe sayarak lehimdeki delilleri toplamama ısrarları, konuya, adil soruşturmaya gayret edilen bir disiplin soruşturmasından başka anlamlar yüklendiği izlenimini doğurmaktadır. Müfettişlerin, ısrarla, hiçbir dinleme ve izleme faaliyetine konu olmayan, yasama dokunulmazlığı olan kişilerle ilgili doğrudan delil topluyormuşuz izlenimi oluşturma çabası içinde olmaları, soruşturmaya konu olarak istifa eden eski bakanlarla ilgili yolsuzluk fezlekelerinin, TBMM’de görüşülmesinden önce sonuçlandırılarak, kamuoyuna, “bu soruşturmayı yapan polisleri hukuka aykırı delil toplama vb. suçlardan ihraç ettik. Böylece bu fezleke içeriklerindeki delillerin de hukuka aykırı olarak toplandıkları görüldü. Bu sebeple fezlekeler hükümsüzdür” imajını verme çabası olduğunu akla getirmektedir. Kısaca, başlangıcı dahi taraflı olan bu soruşturma, taraflı kişilerce yapılan, hukuk kuralları içinde yapılıyormuş görünümü verilmeye çalışılan ve sonucundan adil bir karar değil de siyasi bir karar umulan bir soruşturma görünümündedir.
Müfettişlerce yürütülen ilgi (b) sayılı disiplin soruşturması, bile bile ve aleni olarak ağır hukuk ihlalleri barındırması, savunma hakkımı hiçe sayarak lehimdeki delilleri toplamama ısrarları, beyanların çarpıtması, sahte tutanak tutup isnat edilen suçlamalarda bunun dayanak gösterilmesi, ifadelerde sorulmayan konularla suçlamaları vs. hususları barındırmasına rağmen yapılmakta olan ilgi (a) sayılı soruşturmayı etkilemesi, hukuka aykırı bir karar verilmesi amacıyla, hazırlanan tevdii raporu, ilgi (a) sayılı soruşturmanın yürütüldüğü Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiş ve hatta bu evrak ilgi (c) sayılı soruşturmayla birleştirilerek, ilgi (a) sayılı soruşturmayı yürüten aynı Cumhuriyet Savcısına düşülmüştür.

EYLEM XII.,

GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA, SUÇLUYU KAYIRMA, RESMİ BELGEYİ YOK ETME ŞÜPHELİLER: 

SELAMİ YILDIZ, 
HAKAN SIRALI, 
ARZUM NAZMAN

18 Aralık 2013 günü Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünden sorumlu Emniyet Müdürü Hamza TOSUN ve Şube Müdürü Yakub SAYGILI’nın tayini çıkmış ve yerlerine Emniyet Müdürü Selami YILDIZ ve Emniyet Müdürü Hakan SIRALI atanmıştır. Yine 18 Aralık 2013 günü Şube Müdür Yardımcıları Kazim AKSOY ve Yasin TOPÇU’nun da tayini çıkmış, yerlerine Emniyet Müdürü Vefa KARAKURDU ve Emniyet Amiri Arzum NAZMAN atanmıştır.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2012/120653 sayılı soruşturması ile ilgili soruşturma savcılığının talimatına istinaden gözaltı işlemlerinin devam ettiği süreçte, soruşturmada görevli personel görevine hassasiyetle devam etmiş, gözaltına alınan şüphelilerle ilgili olarak mevzuata uygun bir şekilde adli tedbirlerin uygulanmasına ve soruşturmanın her yönüyle akamete uğramaması yönünde çaba sarf edilmiştir. Bununla birlikte yeni atanan idarecilere gerek soruşturma ile ilgili, gerekse de yapılacak işlem ve uygulamalarla ilgili her türlü bilgi detaylarıyla aktarılmıştır.
Ancak gözaltı, ifade alma ve adliyeye intikal süreçleri içerisinde, görevlerine yeni başlamış olan İl Emniyet Müdür Yardımcısı Selami YILDIZ, Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Hakan SIRALI ve Şube Müdür Yardımcısı Arzum NAZMAN tarafından soruşturmada görevli personel üzerinde psikolojik baskı oluşturmak suretiyle soruşturmayı akamete uğratacak şekilde davrandıkları kanaatini oluşturan somut hadiseler yaşanmıştır. 
Söz konusu şahıslar tarafından sergilenen tavır ve eylemlerin adli ve idari anlamda soruşturmayı gerektiren eylemler olduğundan ilgili suç duyurusu gerçekleştirilmiştir (Ek).
1. Şüphelilere ifadelerinde sorulması için hazırlanan hukuki ve maddi delillere dayalı soruların eksiltilmesi ve CMK md. 147’ye aykırı bir şekilde ifade alınması konusunda baskı
Bahse konu operasyonda, ifadelerde sorulacak sorular Başkomiser Mehmet Akif ÜNER’in koordinesinde, büroda görevli Kom Yrd. Savaş AKYOL ve Kom. Yrd. Mustafa ŞİMŞEK tarafından, daha öncesinde Kom. Yrd. Hüseyin KORKMAZ tarafından soruşturmaya konu eylemlerle ilgili hazırlanan (dijital ortamdaki-word dosyasıı halindeki) raporlar baz alınarak (bu raporlardan ilgili kısımlar kopya edilmek suretiyle) hazırlanmıştır.
Bu raporlardaki eylemler, soruşturma savcılığının talimatları ve ilgili mahkeme kararları neticesinde toplanan ve tamamen hukuki olan delillerin belli bir olay/eylem silsilesi içerisinde anlatılıp, açık bir şekilde şüphelinin hangi suç ile isnat edildiği delileri ile birlikte izah edilmesini ihtiva etmekte idi. Sorular da aynı bu eksende hazırlanmaktaydı. Hatta şüpheliler lehine ve aleyhine toplanan tüm deliller (tapeler, fiziki takipler, bilirkişi/müfettiş raporları, dijital deliller, aramalarda çıkan belge, doküman, suça konu para ve materyaller, vs.) yazılı ve görsel bir şekilde, raporlarda olduğu gibi aynen ifadelerdeki sorularda da işlenmekte ve tüm bu deliller neticesinde şüphelilerin hangi suçtan dolayı gözaltında olup ifade verdikleri açıkça kendilerine belirtilerek açıklama yapmaları için müdafileri huzurunda kendilerine sorular yöneltilmekte, ifade alma işlemi bitince de aynı ifadeden bir suret şüpheli müdafisine imzalı olarak verilmekte idi. Bu hususlar CMK. Md. 147 ve 148’e ve ilgili yönetmeliğe göre adli kolluk açısından kanuni bir zorunluluktur. 

İl Emniyet Müdür Yardımcısı Selami YILDIZ, Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Hakan SIRALI ve Şube Müdür Yardımcıları Arzum NAZMAN ve Vefa KARAKURDU yeni görevlerine başladıkları andan itibaren soruşturma kapsamında büro amiri Başkomiser Mehmet Akif ÜNER, Kom. Yrd. Hüseyin KORKMAZ ve Komiser Yardımcısı Savaş AKYOL tarafından sürekli olarak detaylıca bilgilendirilmiştir. 
Şüpheli ifadelerinin alınma işlemlerinin devam ettiği süreçte; 

İl Emniyet Müdür Yardımcısı Selami YILDIZ ve Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Hakan SIRALI şüpheliler için (özellikle de dönemin İçişleri Bakanı Muammer GÜLER’in oğlu şüpheli Barış GÜLER için) hazırlanan soruları görmek istemişlerdir. 
Başkomiser Mehmet Akif ÜNER tarafından, Barış GÜLER ve bazı şüpheliler için hazırlanan sorular kendilerine verilmiştir. Devamında ise İl Emniyet Müdür Yardımcısı Selami YILDIZ ve Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Hakan SIRALI hazırlanan sorulara şiddetle karşı çıkmışlar, Başkomiser Mehmet Akif ÜNER’e hazırlanan sorularda suç isnadında bulunulmaması yönünde CMK hükümlerine aykırı bir şekilde talimat vermişler, özellikle Barış GÜLER’e suç isnadında bulunulmaması ve diğer tüm şüphelilerin ifadelerinde soruların son bölümlerinin değiştirilmesi yönünde talimat vermişlerdir. Başkomiser Mehmet Akif ÜNER, sıralı amirleri ile yaptığı bu görüşmeleri, soruşturmadan sorumlu ekip amiri Kom. Yrd. Hüseyin KORKMAZ’A aktarmıştır.
Başkomiser Mehmet Akif ÜNER tarafından, adı geçen amirlere, sorularda delillerin veya suç isnadının açıklandığı kısımların sorulardan çıkarılması durumunda, kronolojik bir sıra ile hazırlanmış olan eylemlerin bütünlükten koparak anlaşılmaz bir hal alacağı, şüphelilerin gözaltına alınmasına sebep olan suç isnadının sorularda yansıtılmamasının CMK’nın ilgili maddelerine aykırılık teşkil ettiğinden görevi kötüye kullanma anlamına geleceği hususu dile getirilmiştir. Ancak buna rağmen İl Emniyet Müdür Yardımcısı Selami YILDIZ ve Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Hakan SIRALI bu talimatlarında ısrarcı olmuşlar ve akabinde Şube Müdür Yardımcısı Arzum NAZMAN, Komiser Yardımcısı Mustafa ŞİMŞEK’e sorulardan eksiltme yapması talimatını vererek, soruları ifadelerde sormadan önce bizzat kendisine getirilerek verdiği talimatın yerine getirilip getirilmediğini kontrol edeceğini söylemiştir. 
İfade alma işlemleri devam ederken, Soruşturma Savcısı Celal KARA, Kom. Yrd. Hüseyin KORKMAZ’I arayarak ifade alma işlemlerinin nasıl gittiğini, herhangi bir olumsuz durum veya aksilik olup olmadığını sorması üzerine; Kom. Yrd. Hüseyin KORKMAZ bahse konu gelişmelerle ilgili Soruşturma Savcısı Celal KARA’yı bilgilendirmiştir. Bunun üzerine sorumlu Cumhuriyet Başsavcı Vekili Zekeriya ÖZ, İl Emniyet Müdürlüğü Vatan yerleşkesine gelerek Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Hakan SIRALI ve Şube Müdür Yardımcısı Arzum NAZMAN ile Başkomiser Mehmet Akif ÜNER’in de bulunduğu ortamda görüşmüştür. Bu görüşmede savcının, soruların CMK’ya aykırılık teşkil edecek ve soruşturmayı akamete uğratacak bir şekilde eksiltilmemesi hususunu belirterek, soruların ilk halini bir CD içerisinde kendisine verilmesi talimatını vermiştir. Bunun üzerine Kom. Yrd. Mustafa ŞİMŞEK ve Polis Memuru Hakan ÜRKMEZ tarafından hazırlanan mühürlü zarf içerisinde hazırlanan CD, Cumhuriyet Başsavcı Vekili Zekeriya ÖZ’e teslim edilmiştir. Cumhuriyet Başsavcı Vekili Zekeriya ÖZ’ün İl Emniyet Müdürlüğüne ziyareti ve mühürlü zarf alarak ayrılması görsel medyaya da yansımıştır. Bu durum şikâyete konu iddialarımıza somut bir delildir.
Yukarıda anlatılan hadisede, İl Emniyet Müdür Yardımcısı Selami YILDIZ, Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Hakan SIRALI ve Şube Müdür Yardımcısı Arzum NAZMAN, beyanları ve eylemleri ile sorumlu oldukları tarafsızlık ilkesini çiğnemişler, böylece görevlerini kötüye kullanmışlar, aynı zamanda da suçluyu kayırmaya yönelik eylemlerde bulunmuşlardır.




2. Şüpheli Barış GÜLER’in ifadesine müdahale edilmesi ve ifade sırasında görevli personele yapılan psikolojik baskı;

Şüphelilerden Barış GÜLER’in 19.12.2013 günü saat: 10:00 sıralarında ifadesine başlanması için avukatlarına öncesinden haber verilmiştir. Ancak buna rağmen Barış GÜLER’in avukatlarından hiçbirisi akşam 21:00 – 22:00 civarına kadar gelmemişlerdir. Gün içerisinde, bu ifadeyi alacak olan Kom. Yrd. Mustafa ŞİMŞEK ve Pol. Mem. Oğuzhan YAMAN, avukatları sürekli aramalarına rağmen her defasında “gelmek üzereyiz” cevabıyla oyalanmışlardır. Bu konu ile ilgili tutanak tutularak soruşturma dosyasına eklenmiştir. Bu oyalama devam ederken diğer yandan da, yeni atanan Emn. Md. Selami YILDIZ, Emn. Md. Hakan SIRALI ve Emn. Amr. Arzum NAZMAN –yukarıda anlatıldığı şekliyle- Barış GÜLER’in ifadesinden bir kısım delillerin ve suç isnatlarının çıkarılması konusunda hukuka aykırı müdahalelerde bulunmaya devam etmişlerdir. Nihayet saat: 22:00 civarında ifadeye henüz başlandığı sırada, Emn. Md. Hakan SIRALI ve Emn. Amr. Arzum NAZMAN önce Büro Amiri Mehmet Akif ÜNER’in odasına gelmişler ve Barış GÜLER’in ifadesinin başlayıp başlamadığını sormuşlar, ifadenin başlandığı söylenmesine rağmen Emniyet Müdürü Hakan SIRALI “dur bakalım biraz muhabbet edelim” diyerek ifadenin alındığı odaya giderek ifadeyi bölmüşler ve Emn. Md. Hakan SIRALI ve Emn. Amr. Arzum NAZMAN bir müddet şüpheli Barış GÜLER ve avukatları ile sohbet etmişlerdir.
Bu sohbet sırasında Emn. Md. Hakan SIRALI, Barış GÜLER’e sürekli olarak “biz zaten sizin suçsuz olduğunuza inanıyoruz. sizler için buradayız, biz arkadaşlarla da konuştuk, rahat olun” şeklinde maksadını aşan ve imalı beyanlarda bulunmuş. Hatta bu sırada Arzum NAZMAN, ifadeyi alan Kom. Yrd. Mustafa ŞİMŞEK ve Pol. Mem. Oğuzhan YAMAN’a sürekli kaş göz işaretleri yaparak Hakan SIRALI’nın bu söylediklerine uyulup ifade sırasında şüphelinin kayrılmasına yönelik zımni bir baskı oluşturmaya çalışmış. Akabinde ifade alma işlemine başlanmış, bu sırada Emn. Amr. Arzum NAZMAN ifadenin alındığı odadan ayrılmayarak ifadeyi alan Kom. Yrd. Mustafa ŞİMŞEK’in başında beklemeye başlamış. Gerek ifadeyi alan Kom. Yrd. Mustafa ŞİMŞEK gerekse ifadeyi yazan Polis Memuru Oğuzhan YAMAN, ifadeyi her aşaması ve hususlarıyla CMK ve ilgili yönetmeliğe uygun bir şekilde almaya ve yazmaya devam ederken, -ifadenin başlamasından kısa bir süre sonra- Emn. Amr. Arzum NAZMAN, mevzuata uygun gidişata çıkışırcasına yüksek ve sinirli bir sesle ifade almada görevli mukayyit Polis Memuru Oğuzhan YAMAN’a “kalk çay getir bize, Barış Bey’e ve avukat beylere de getir” diyerek şüpheli ve avukatlarının karşısında ifadede görevli Polis Memurunu maksatlı olduğu gayet anlaşılır bir şekilde küçük düşürüp rencide ederek görevlilere psikolojik baskı uygulamıştır
Bunun üzerine Pol. Mem. Oğuzhan YAMAN çay ocağına giderek bir tepsi içerisine çayları koymuştur. Tam o sırada, Kom. Yrd. Hüseyin KORKMAZ Pol. Mem. Oğuzhan YAMAN’ın ellerinin titrediğini ve moralinin açıkça fark edilir şekilde bozuk olduğunu görünce “hayırdır Oğuzhan” şeklinde sormuş, Pol. Mem. Oğuzhan YAMAN “Komiserim vallahi ben bu şartlarda ifade falan alamam, ömrümde böyle bir şey görmedim, kafayı yiyeceğim, Mustafa Komiserime söyleseniz değiştirse beni, başkasıyla alsın” demesi üzerine, moralini bu derece neyin bozduğunu sormuş, Pol. Mem. Oğuzhan YAMAN “Komiserim, Arzum Amirimiz ifadeye ara verdirip, bağırarak benden odadakilere çaycılık yapmamı emretti, beni ifade aldığım şüpheli ve avukatların karşısında ezdi” demesi üzerine, Kom. Yrd. Hüseyin KORKMAZ “Tamam Oğuzhan, sen bırak çayı, ben konuşurum Arzum Amirle, sen bozma moralini” diyerek çay tepsisini orada bulunan ve ifadede görevli olmayan başka bir Polis Memurunun (kim olduğunu şuan hatırlayamıyorum ancak kamera kayıtları incelenmesi durumunda kim olduğu net bir şekilde anlaşılacaktır) almasını ve odaya götürmesini söylemiştir. Pol. Mem. Oğuzhan YAMAN ifadenin alındığı odaya geri dönmüş Kom. Yrd. Hüseyin KORKMAZ Emn. Amr. Arzum NAZMAN ile baş başa görüşmek istediğini söylemiş kendisiyle koridordaki görüşmesinde, gayet saygılı bir şekilde “Amirim, ifadeyi alan Oğuzhan’ı çay almaya göndermişsiniz, ifadede görevli mukayyit olduğu için arkadaşın morali çok bozulmuş, rencide olmuş, o yüzden çayı getirmesi için başka bir arkadaşı görevlendirdim” şeklinde bilgi vermiştir.
Yukarıda anlatılan hadisede Emn. Md. Hakan SIRALI ve Emn. Amr. Arzum NAZMAN, şüpheli Barış GÜLER’in ifadesinin görevli personelce usulünce alınmasını engellemeye yönelik beyanları, tavırları ve eylemleri ile sorumlu oldukları tarafsızlık ilkesini çiğnemişler, Kom. Yrd. Mustafa ŞİMŞEK ve Pol. Mem. Oğuzhan YAMAN üzerinde psikolojik baskı oluşturarak mobbing uygulamışlar ve böylece görevini kötüye kullanmışlardır. 
Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nün bahsedilen tarih ve saat aralığındaki kamera kayıtlarına bakıldığında, anlatılan hadisenin aynen yaşandığı net bir şekilde görülecektir. Ayrıca, bu hadiseyle ilgili Kom. Yrd. Mustafa ŞİMŞEK ve Pol. Mem. Oğuzhan YAMAN, tanık olarak dinlenilebilir.

9 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu Olarak Bilinen olayın SONUÇLARI., BÖLÜM 7

17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu Olarak Bilinen olayın SONUÇLARI., BÖLÜM 7





A) USUL DIŞI (YANLIŞ) TANIMLAMA: 

Başkomiser Hakan KORKMAZ’ın dar ve usul dışı (yanlış) bir rapor tanımlaması ile bahse konu (309) sayfalık raporun olmaması gereken bir yöntemmiş imajı uyandırılarak disiplin soruşturmasının görevlendirilme konusunun dışına çekilmesi Emniyet Müdürü Ramazan BAL’ın Polis Akademisi Öğretim Görevlisiyken yazmış olduğu Başkomiser Hakan KORKMAZ’ın mezunu olduğu Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi’nde uzun yıllar ders kitabı olarak okutulan “Soruşturma ve Yazışma Kuralları” isimli kitabında, mesleki raporun tanımı şu şekilde yapılmıştır; “Polisin adli, idari, siyasi ve teknik görevlerini ifa sırasında; bir olay, bir konu veya şahıs hakkında, yetkili amir veya üst makamlara bilgi vermek için düzenlediği, raporun niteliğine göre, düzenleyen görevlinin görüş ve önerilerinin de yer aldığı, imzalı yazılı belgelere mesleki rapor diyoruz.” 
Bu açık ve net tanımdan, polisin adli görevini ifası sırasında, soruşturma kapsamında elde edilen değerlendirme veya neticeleri adli amiri olan Cumhuriyet Savcısına bilgi vermek için imzalı yazılı belge yani rapor düzenleyebildiği ve bunun için de bir yazılı veya sözlü talimat gerekmediği anlaşılmaktadır. Uygulamada da aynen böyledir.
Başkomiser Hakan KORKMAZ’ın usul dışı ve dar tanımına göre ise rapor, ancak teknik ve fiziki takip kararları alınmadan önce ve Cumhuriyet Savcısının yazılı talimatı üzerine gönderilir. Bu dar ve uygulama dışı (yanlış) tarifin hemen akabindeki ise “(309) sayfalık Şubede bulunan rapor ise, teknik takip ve fiziki takip işlemlerinden sonra savcılığa gönderilmiş” ve “dosyada bildiğim kadarıyla böyle bir raporun hazırlanması için savcılık talimatının olmadığını gördüm” cümleleri ile sanki (309) sayfalık raporun uygulama ve usul dışı bir şekle sahip olduğu imajı ortaya konmuştur.
Adli kolluk birimi olarak görev yapan başta Mali, Organize ve Narkotik birimleri olmak üzere Türkiye’nin her yerinde görev yapan ve adli kolluk görevini ifa eden meslektaşlarımın binlerce, belki yüzbinlerce rapor yazdıklarını ve bunların çoğunun bir talimattan ziyade bir ihbar, bilgi edinme veya çalışma sonucu düzenlendiğini meslekte çok kısa görev yapan bir polis memuru dahi bilecekken soruşturma açılması için oynanan mizansende rol alan emniyet müdürlerinin ve diğer personelin bunu bilmemesi mümkün değildir. Bu sebeplerle alınan ifade ve çarpıtmalar neticesinde sonucu meslekten ihraç yaptırımına kadar gitmesi arzulanan soruşturmalar art niyetli ve iş bilmeyen personel tarafından yapılmaktadır. Bahsettiğim hususlar birkaç ilde adli kolluk yazışmaları incelenerek teyit edilebilir.
Müfettişlerin, mesleki eğitim ve tecrübeleri dikkate alındığında, Başkomiser Hakan KORKMAZ’ın başka da bir yerde de bulunamayacak bu yanlış rapor tanımını dikkate almalarını gerektirecek hiçbir mantıklı gerekçe yoktur. Bu nedenle ne Başkomiser Hakan KORKMAZ’ın bu dar ve usul dışı rapor tanımı, ne de müfettişlerin bu tanımı baz alarak disiplin soruşturmasını görevlendirilmedikleri bir mecraya yöneltmeleri konusunda iyi niyetli oldukları kabul edilebilecek bir durum değildir. Bu birbirini tamamlayan hareket, idare ve müfettişlerin ortak bir mizansenle hareket ederek kötü niyetli olduklarına ve diğer yandan Başkomiser Hakan KORKMAZ ve adı geçen (4) Polis Başmüfettişinin sayılan eylemlerinde kasten hareket ettiklerine delalet etmektedir. Nitekim disiplin soruşturmasının ilerleyen bölümlerinde hep bu yanlış tanım üzerinden, yani “hali hazırda devam eden bir soruşturma kapsamında bir raporun soruşturma savcısına gönderilmesi için savcılığın yazılı talimatı gereklidir” şeklindeki yanlış hükümden hareket edilmiştir. Ancak bahse konu disiplin soruşturmasındaki dokümanlara bakıldığında bu hükmün hukuki dayanağı nedir şeklinde bakılsa; yalnızca “Hakan KORKMAZ böyle tanımladığı için” cevabından başka bir şeyle karşılaşılmayacaktır.



B) YALAN BEYAN: 

Başkomiser Hakan KORKMAZ’ın raporun hazırlanması için savcılık talimatının olmadığını görüp, bu durumu sıralı amirlerine bildirmesi üzerine amirlerinin tutanak tutmasını söylemeleri

Bir önceki maddede Başkomiser Hakan KORKMAZ’ın usul ve uygulama dışı bir rapor tanımlamasında, raporun hazırlanışını (kendine göre) Cumhuriyet Savcısının yazılı talimatına bağladığı belirtilmiştir. Bu tanımından hareketle Hakan KORKMAZ, 10.03.2014 tarihinde tuttuğu tutanaktan (EK) bahisle (309) sayfalık rapor ile ilgili “dosyada bildiğim kadarıyla böyle bir raporun hazırlanması için savcılık talimatının olmadığını gördüm. Durumu sıralı amirlerime bildirdim. Bana durumu tespit eden bir tutanak tutmamı ilgili birimlere yazmamı söylediler.” şeklinde YALAN BEYANDA bulunmuştur. Nitekim Başkomiser Hakan KORKMAZ’ın 10.03.2014 tarihinde tuttuğu tutanak dahil bu beyanına kadar tutulan tutanakların hiçbirisinde ve bu beyana kadar disiplin soruşturması kapsamındaki yazışmaların hiçbirisinde böyle bir husus bulunmamakta, ima bile edilmemektedir.
Bu konu, ilk defa burada dile getirilmesine rağmen sanki soruşturmanın başlangıcına temel dayanak oluşturan 10.03.2014 tarihli tutanakta (EK) varmış gibi davranılmıştır. Başkomiser Hakan KORKMAZ’ın sıralı amirlerine bilgi vererek tuttuğu 10.03.2014 tarihli bu tutanakta sadece disiplin soruşturmasının temelini teşkil eden “görevden alınan bir şube müdürünün aynı tarihte savcılığa bir yazı göndermesinin suç olup olmadığı” konusuna işaret edilmekte, bilgi edinme ifadesinde beyan ettiği üzere dosyada herhangi bir yazılı savcılık talimatının bulunup bulunmadığı ile ilgili en ufak bir husus veya bunu ima eden hiçbir emare bulunmamaktadır.
Netice itibariyle, adı geçen (4) Polis Başmüfettişi, Hakan KORKMAZ’ın yanlış ve yalan beyanlarına dayanan ifadesi kullanılmak suretiyle, soruşturma onayı çerçevesinde hareket etmemişler, soruşturmayı kötü niyetli olarak görevlendirme dışı konulara çekmişler ve böylece görevlerini kötüye kullanmışlardır.

EYLEM VII.,

RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK, GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA

ŞÜPHELİLER: 
ERCÜMENT ÖZBEYLİ, 
CEMİL ZAFER, 
REFİK FELEK, 
NEVZAT YAZICI, 
HAKAN KORKMAZ

Başkomiser Hakan KORKMAZ’ın bilgi edinme ifadesine kadar hiçbir tutanak ve yazışmada yer almayan “raporun gönderilmesi ile ilgili savcılık talimatının bulunup bulunmadığı” ile ilgili bu durum, sanki 10.03.2014 tarihli tutanakta bulunuyormuş gibi yalan bir beyana dayanmasına rağmen müfettişlerce soruşturmanın görevlendirilmedikleri bir mecraya çekilmesinde kullanılmıştır. Zira alınan ifadelerde disiplin soruşturmasının görevlendirilme sebebi kapsamındaki soruları değil, Hakan KORKMAZ’ın bu yalan beyanına dayanan hususlar tarafımıza sorulmuştur.

Hakan KORKMAZ’ın 07.04.2014 tarihli ifadesindeki yalan beyanının, işaret ettiği 10.03.2014 tarihli tutanakla (EK) çelişki göstermiş olması kendilerinin de dikkatini çekmiş olacak ki, bu sefer adı geçen (4) Polis Başmüfettişi ve birlikte hareket ettiği anlaşılan Başkomiser Hakan KORKMAZ, birlikte imza altına aldıkları (sözde) 07.04.2014 tarihli SAHTE BİR TUTANAK (EK) ile bu yalan beyanı perdeleyen usulsüz bir delil oluşturup disiplin soruşturmasının görevlendirme ve yetki alanı dışına çekilmesini sağlayan bir manevra geliştirmişlerdir.

(Sözde) 07.04.2014 tarihli Tespit Tutanağı’nda, “(309) sayfalık bu raporla ilgili inceleme ve tespit raporu tanzim edilmiş, bunun haricinde soruşmanın seyri sırasında delillerin toplanması aşamasında yasama dokunulmazlığı bulunan üç Bakan ile ilgili suç işledikleri bilgisine ulaşılır ulaşılmaz görevlilerce delil toplamaya devam edilip edilmemesi ile ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına yazılmış herhangi bir yazının olmadığı ve Cumhuriyet Başsavcılığının da soruşturmaya devam edilmesi ve bu raporun hazırlanması ile ilgili de yazılı talimatının bulunmadığına dair iş bu tutanak tarafımızdan tanzimle imza atına alınmıştır.” şeklinde belirtilmiş olup, bu tutanak Polis Başmüfettişleri Ercüment ÖZBEYLİ, Cemil ZAFER, Refik FELEK, Nevzat YAZICI, Başkomiser Hakan KORKMAZ ve yeminli katip Polis Memuru Cihan ÇEKİN tarafından imza altına alınmıştır. Görüldüğü üzere, güya tutanakla yapılan tespitle, Hakan KORKMAZ’ın 07.04.2014 tarihli ifadesindeki yalan beyanının 10.03.2014 tarihli (ilk) tutanakla çelişki göstermiş olmasının üzeri örtülmeye çalışılmıştır. Bu tutanak düzenlenme zamanı açısından sahte, muhteviyatı açısında yanıltıcı ve imzalayanlar açısından da yetki aşımına sahiptir.

1. (Sözde) 07.04.2014 tarihli bu tespit tutanağı SAHTEDİR.

Sözde 07.04.2014 tarihli tutanağın adı geçen şahıslar tarafından, 07.04.2014 tarihli ifadedeki yalan beyanın 10.03.2014 tarihli tutanakla çelişki gösterdiğinin anlaşılması üzerine sahte olarak üretildiğinin kanıtı şudur;
Polis Başmüfettişleri Ercüment ÖZBEYLİ, Cemil ZAFER, Refik FELEK ve Nevzat YAZICI, Başkomiser Hakan KORKMAZ ve Polis Memuru Cihan ÇEKİN tarafından birlikte imza altına alınan sözde 07.04.2014 tarihli tutanağın saati: 14:00’dür (EK). Ancak, bu durum maddi gerçekle çelişmektedir ve başka bir resmi tutanak, bu tutanağın sahte olduğunun ispatıdır. Nitekim Hakan KORKMAZ’ın Polis Başmüfettişleri Ercüment ÖZBEYLİ, Cemil ZAFER, Refik FELEK ve Nevzat YAZICI’ya verdiği ve birlikte imza altına alınan 07.04.2014 tarihli bilgi edinme ifadesinin başlama saati: 13:50, bitiş saati: 14:20’dir (EK). Yani, Hakan KORKMAZ’ın yalan beyanının disiplin soruşturmasına dayanak teşkil eden 10.03.2014 tarihli tutanakla (EK) (bu tutanak da gerçeğe aykırı tutulmuştu) çelişki göstermiş olmasının anlaşılmasından sonra, müfettişler tarafından, soruşturmanın görevlendirme alanı dışına çıkmasında kullanılacak geçmiş tarihli bir tespit tutanağının tutulmasına ihtiyaç hasıl olmuş ve böylece adı geçen (4) Başmüfetttiş ve Başkomiser Hakan KORKMAZ tarafından imza altına alınan tespit tutanağının, o zaman diliminde adı geçen şahısların tümünün ifade alıyor/veriyor/yazıyor olmaları ile çelişerek gerçeği yansıtmadığı, tutanağın gerçek dışı bir mizansenle tutulduğu açık ve net bir şekilde anlaşılmıştır. Bu sahte tutanağın, 15.04.2014 tarihinden sonra düzenlendiği anlaşılmıştır, şöyle ki; müfettişler tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsvcılığı’na gönderilen ve ilgi (c) sayılı soruşturmaya dahil edilen 15.04.2014 tarihli tevdii raporu eklerinde bu sözde 07.04.2014 tarihli sahte tutanak bulunmazken, aynı müfettişler tarafından aynı disiplin soruşturması neticesinde hazırlana 18.04.2014 tarihli Disiplin Soruşturma Raporu ekinde bulunmaktadır. Buradan bahse konu sözde 07.04.2014 tarihli sahte tutanağın 15-18.04.2014 tarihleri arasında düzenlendiği açıkça anlaşılmaktadır. (Tutanağın 07.04.2014 tarihinde tutulmadığı ile ilgili olarak ayrıca bakınız; Eylem-9) Bu sahte olarak üretilen delil kullanılmak suretiyle soruşturma geçiren personele atılan iftira ile ilgili ilerleyen bölümlerdeki eylemlerde detaylı açıklamalar yer alacaktır.
Hakan KORKMAZ’ın 07.04.2014 tarihli Bilgi Edinme İfadesi’nin Başlama-Bitiş Saatleri


(Sözde) 07.04.2014 tarihli SAHTE Tespit Tutanağı’nın Saati

2. (Sözde) 07.04.2014 tarihli bu tespit tutanağında, gizlilik kararı bulunan ve halen devam eden adli bir soruşturma ile ilgili ancak soruşturma savcılısının doğrulayacağı bir bilgi çarpıtılmak suretiyle bir tespitmiş gibi sunulmuştur, muhteviyatı itibariyle yanıltıcıdır.

(Sözde) 07.04.2014 tarihli Tespit Tutanağı’nda geçen tespitin, muhteviyatı itibariyle de gerçeklerden uzak ve yanıltıcı olduğu anlaşılmaktadır. Şöyle ki;

Müfettişlerin onlarca klasörden oluşan ve gizlilik kararı bulunan ilgi (a) sayılı soruşturma kapsamında, savcılık makamından alınan izinle inceledikleri tek doküman (309) sayfalık rapordur. Sadece bu rapor dikkate alınarak tutanakta belirtilen tespitlerin yapılması mümkün değildir. Böyle gerçeklerden uzak iddialardan oluşan bir tespitin; hangi görevlendirmeyle neyin incelenmesi, hangi izinle hangi klasörlere bakılması, neredeki hangi belgeler üzerinden araştırılması ve hangi makamlara yazılı veya sözlü sorulması sonucunda elde edildiğine ve bu tespitin maddi dayanağının ne olduğuna yönelik hiçbir mesnet veya ima yoktur. Bu sebeple tutanağın kendisi sahte olduğu gibi, muhteviyatı da gerçekten uzaktır.

Soruşturma seyrederken, adı geçen bakanların, takibi yapılan şüpheliler tarafından işlendiği iddia edilen suçların bir tarafı olduklarına yönelik elde edilen bulgular konusunda, soruşturma savcısına derhal ve detaylıca bilgi verilmiştir. Bu bilginin doğrulunun anlaşılabileceği tek mercii olan soruşturma savcısı ile hiçbir yazışma veya görüşme yapılmadığı açıktır.

Tutanaktaki sözde tespitlerde iddia edildiği gibi adı geçen bakanlar hakkında kesinlikle delil toplanmamış veya delil toplamaya devam edilmemiştir. Bu iddia tamamen asılsızdır. Aşağıda detaylıca anlatılacağı üzere, ilgi (a) sayılı soruşturma kapsamındaki tüm deliller, soruşturma kapsamında takibi yapılan şüpheliler hakkında ve savcılık makamının soruşturma talimatı, ilgili mahkeme kararları ve savcılık makamının görevlendirmeleri ile toplanmıştır. CMK md. 135 ve 140 kapsamında toplanan deliller, katalog suçlar kapsamında, suçun diğer tarafının adı geçen bakanlar olduğuna işaret etmesi sebebiyle, doğrudan bakanlar hakkında toplanmayan bu delillerden oluşan (ve aynı zamanda soruşturma içerisinde de bulunan bu) eylemler, soruşturma savcısının sözlü talimatına istinaden ayrı bir rapor halinde başsavcılığa gönderilmiştir. Buna rağmen tutanakta hiçbir somut dayanağı bulunmaksızın, soruşturma kapsamında bakanlarla ilgili delil toplanmaya devam edildiğine dair bir hüküm vardır. Bu hüküm somut bir veriymiş gibi kullanılarak disiplin soruşturması bu hüküm üzerine bina edilmiştir. Ancak bu hükme neye göre, hangi yetkiyle, hangi merciyle yazışarak, hangi klasör veya hangi belgeler incelemek suretiyle varıldığına dair hiçbir ima dahi yoktur, adeta (4) Başmüfettiş ve (1) Başkomiser’e aynı anda ilham gelmiş ve bunu tutanak haline getirmişlerdir.

Tutanakta kurgulanan hüküm üzerine bu sefer de, Soruşturma savcılığıyla hiçbir yazışma veya görüşme olmaksızın, “Cumhuriyet Başsavcılığının da 
soruşturmaya devam edilmesi ve bu raporun hazırlanması ile ilgili de yazılı talimatının bulunmadığı” şeklinde bir hükme varılmakta ve Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan bu ithamla, disiplin soruşturmasını yürüten Polis Başmüfettişleri ve yetkisi olmadan tutanağa imza atan Başkomiser Hakan KORKMAZ açıkça yetkilerini aşmış bulunmaktadırlar. Öncesinde bakanlar hakkında delil toplandığı ve toplanmaya devam edildiğine dair gerçek dışı bir hüküm verilmiş, akabinde de buna  dair Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturmaya devam edilmesi için bir yazılı talimatının bulunmadığı hükmüne varılmıştır. Peki kendisini HSYK yerine koyarak bu itham da bulunan Polis Başmüfettişleri ve Başkomiser, Cumhuriyet Başsavcılığı ile bu konuda bir yazışma yapmışlar mıdır? Elbette yapmamışlardır, çünkü bu hükme varmak için kurguladıkları bir önceki hükümlerinde gerçek dışı bir iddialarının olduğunun farkındadırlar. Bu tespitin bulunduğu (sözde) 07.04.2014 tarihli sahte tutanak, 15-18.04.2014 tarihleri arasında düzenlendiğinden, müfettişlerce İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilen 15.04.2014 tarihli tevdii raporunda bulunmadığından, bu yetki aşımının Cumhuriyet Savcılılarınca fark edilemeyeceğinin rahatlığıyla hareket edildiği anlaşılmaktadır.

3. (Sözde) 07.04.2014 tarihli bu tespit tutanağında, ihbar gibi değerlendirilen 10.03.2014 tarihli tutanağı tutan Başkomiser Hakan KORKMAZ, hakkımızda soruşturma yapan bir görevli gibi gösterilmiş, böylece adı geçen müfettişler yetkilerini aşarak görevlerini kötüye kullanmışlardır.

Disiplin soruşturmasının üzerine bina edildiği bu sahte tespit tutanağındaki en fahiş hukuk ihlallerinden biri de, güya müfettişlik makamınca 
yapılan bu tespit tutanağının, Disiplin Soruşturmasında görevli olmayan (olması da mümkün olmayan) ve soruşturmanın başlangıcına temel teşkil eden 
(yani ihbar sayılan) tutanağı tutan Başkomiser Hakan KORKMAZ tarafından imzalanmış olmasıdır. Eylem-1’de anlatıldığı üzere gerçeğe aykırı 
(ihbar mahiyetindeki) tutanağı tutan ve Eylem-2’de anlatıldığı üzere resmi belgenin düzenlenmesinde gerçeğe aykırı yalan beyanda bulunan 
Başkomiser Hakan KORKMAZ’ın, bu sefer “Tespit Tutanağı” başlıklı bu sahte belgede, soruşturma için müfettişliğin görevlendirildiği belirtilmesine rağmen 
ilgisiz bir şekilde imzası bulunmaktadır. Başkomiser Hakan KORKMAZ’ın disiplin soruşturması kapsamında, müfettişlerle birlikte tespit yapması konusunda 
yetkilendirilmiş veya görevlendirilmiş midir? 3. ve 4. Sınıf Emniyet Müdürleri hakkında yürütülen bir disiplin soruşturması olması sebebiyle bu durum hukuken mümkün olamaz. Bu yetki aşımı anlamına gelen harekete yol veren Polis Başmüfettişleri görevlerini kötüye kullanmışlardır.

Bu yetki dışı ve usulsüz hareketle sahte tutanağı birlikte düzenleyen Polis Başmüfettişleri ile Başkomiser Hakan KORKMAZ’ın birlikte hareket ettikleri, 
Eylem-2’de bahsedildiği üzere bu şahıslar arasında usulsüzlük ve kanunun suç saydığı eylemler üzerinde fiili bir birliktelik sergiledikleri anlaşılmaktadır.  
Nitekim bahse konu disiplin soruşturmasının konusu “18.11.2013 tarihinde görevden alınan bir şube müdürünün aynı tarihte savcılığa bir yazı göndermesinin suç olup olmadığı” iken, Hakan KORKMAZ’ın 07.04.2014 tarihli bilgi edinme ifadesinde geçen dar ve usul dışı rapor tanımlaması esas alınarak  sanki hukuken bir gereklilikmiş gibi- “raporun gönderilmesi ile ilgili savcılık talimatının bulunup bulunmadığı” konusu soruşturmaya dahil edilerek görevlendirilme alanı dışına taşırılmış ve akabinde de sözde 07.04.2014 tarihli bu sahte tespit tutanağı ile gerçekte olmamasına rağmen “bakanlar hakkında delil toplandığı” hükmü kurgulanmış, soruşturma görevlendirildiği alanla hiçbir alakası olmayan ve yetkisi gaspı anlamına gelen bir boyuta taşınmıştır. 

Bu 3 merhalede de, adı geçen (4) Polis Başmüfettişi tarafından Hakan KORKMAZ’ın ya gerçeğe aykırı tuttuğu tutanak, ya dar ve usul dışı rapor tanımlaması, ya yalan beyanı ya da birlikte düzenledikleri sahte tutanak dayanak olarak kullanılmıştır. Tüm bu birbirini tamamlayan hareketler, kanunun suç saydığı bu fiiller ile ilgili Polis Başmüfettişleri Ercüment ÖZBEYLİ, Cemil ZAFER, Refik FELEK ve Nevzat YAZICI’nın Başkomiser Hakan KORKMAZ ile birlikte hareket ettiklerini anlamına gelmektedir.

EYLEM VIII.,

GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA.

ŞÜPHELİLER
ERCÜMENT ÖZBEYLİ, 
CEMİL ZAFER, 
REFİK FELEK, 
NEVZAT YAZICI

Adı geçen (4) Polis Başmüfettişi tarafından yürütülen ilgi (b) sayılı disiplin soruşturmasında, yasal olarak toplanması gereken lehe olan deliller toplanmamıştır. Açık bir yetki gaspı ile disiplin soruşturmasına konu edilen (309) sayfalık raporun, Soruşturma Savcısı Celal KARA’nın sözlü talimatıyla düzenlenerek gönderildiği cümlesi, tüm ifade tutanaklarında geçmesine rağmen, konunun doğruluğu ile ilgili savcılık makamı ile müfettişlerin hiçbir yazışma yapmayarak lehimize olabilecek delilleri kasıtlı olarak toplamadıkları görülmüştür.

Adı geçen (4) Polis Başmüfettişi, lehe belirttiğim delilleri toplamadıkları gibi, bu konuda basit bir mantıksal yaklaşımda dahi bulunmamışlardır. Şöyle ki, müfettişlerin Cumhuriyet Savcısının talimatı olmadan düzenleyip savcılığa gönderdiğimizi iddia ederek bizi suçladıkları bahse konu (309) sayfalık rapor, iddia edildiği gerçekten soruşturma savcısının emri üzerine hazırlanıp kendisine götürülmemiş olsaydı, bu durumda Cumhuriyet Savcısı bu raporu teslim alır mıydı? Halbuki soruşturma savcısının emri üzerine hazırlanarak teslim edilen bu rapor, (3) soruşturma savcısı tarafından da kabul görmüştür ki, Başsavcı Vekili aracılığıyla TBMM Başkanlığı’na sunulan fezlekeye esas olmak üzere kullanılmış ve TBMM Başkanlığı’na gönderilmiştir.

Ayrıca, müfettişlerce, “…savcıdan talimat almadan delil toplamaya devam ettikleri…” gibi bir hüküm cümlesi kurulduğu görülmüştür. Yasama dokunulmazlığı olan kişilerle ilgili delil toplanmadığı yukarıda yeterince anlatılmıştı. (Ayrıca bakınız EK-) “Savcıdan talimat almadan” ibaresinin ise doğrulatılabileceği tek yer savcılık makamı iken, bu işlemin yapılmayarak, hakkımda bu kadar ağır bir ceza istenmesi, müfettişlerin hukuk formatından ne kadar uzakta olduklarını göstermektedir. Ayrıca, “suç uydurma” kapsamında değerlendirilecek bu eylemleri/eylemsizlikleri ile ilgili olarak kendileri hakkında her türlü hukuk mücadelesini vereceğimi bilmelerine rağmen, suç uydurarak kariyerlerini riske atmaları, yakın gelecekte istikbal beklentisi içinde olabilecekleri gibi bir ihtimalin akla gelmesine yol açacak şüpheleri doğurmaktadır. Nitekim başka soruşturmalarda, 17 Aralık sürecinin kolluk amirleri hakkında, hukuksuz olmasına rağmen, ağır ceza talep edenlerin bazılarının derhal terfi ettiğini de görmekteyiz. 
Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı Araştırma, Soruşturma ve Ön İnceleme Yönergesi’nin “Delillerin Toplanması” başlıklı 28. Maddesinde 
“Müfettişler; araştırma, soruşturma ve ön inceleme yaptıkları Emniyet Teşkilatı personeli hakkında 4483 sayılı Kanunun 2 nci ve 6 ncı maddeleri uyarınca yaptıkları soruşturmalarda görevlilerin leh ve aleyhindeki bütün delilleri toplarlar, ihbar ve şikâyet yazılarında ve tutanaklarında, soruşturma görev emirlerinde yer almayan suç konusuyla ilgili diğer kişileri tespit etmeleri halinde,  Kurul Başkanlığına bildirip, bunların da soruşturma kapsamına alınmasını talep ederler” şeklinde hüküm bulunmaktadır. Ancak adı geçen (4) Polis Başmüfettişinin bu amir hükme aykırı olarak, lehime belirttiğim hususu araştırmak için herhangi bir yazışma yapmadıkları veya ilgili kurumlar aracılığıyla tanık ifadesine başvurma yoluna gitmedikleri, böylece görevlerini kötüye kullandıkları anlaşılmıştır.


EYLEM IX.,

RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK, İFTİRA, GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA ŞÜPHELİLER
ERCÜMENT ÖZBEYLİ, 
CEMİL ZAFER, 
REFİK FELEK, 
NEVZAT YAZICI

 “İfade ve Sorgunun Tarzı” başlığı altında CMK md. 147/b’de “Kendisine yüklenen suç anlatılır” ve 147’f’de “Şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı tanınır” hükmü bulunmaktadır. Yani bu madde hükmüne göre, ifadeyi alan görevliler, soruşturma kapsamında şüphelilere isnat edilen/edecekleri suçlamaları ifadede açıklamak ve şüphelinin lehine olan hususları ileri sürme imkânını tanımak için ifadesinde bu suçlamaları sormak zorundadırlar.
İlgi (b) sayılı disiplin soruşturması kapsamında adı geçen (4) başmüfettiş tarafından 08.04.2014 günü CMK md. 147 kapsamında Komiser Yardımcısı Hüseyin KORKMAZ’IN ifadesine başvurulmuş, bu ifadede (3) adet soru yöneltilmiştir. Bu sorular şöyledir;

Sorulan sorularda açıkça görüldüğü üzere, disiplin soruşturması neticesinde müfettişlerce hazırlanan 18.04.2014 tarihli Disiplin Soruşturması Raporu’nda “bakanlarla ilgili delil toplamaya devam edilip edilmemesi ile ilgili Cumhuriyet Savcısının bir talimatının bulunup bulunmadığı” suçlaması ile ilgili kesinlikle bir soru sorulmamıştır. Bana ve ifadesi alınan diğer görevlilere, “raporun hazırlanıp Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi ile ilgili bir talimatının bulunup bulunmadığı” sorulmuştur. Aşağıda belgesiyle gösterileceği üzere bu iki konu çok farklı şeylerdir. Şöyle ki (309) sayfalık rapor, -böyle bir hukuki şart olmamasına rağmen- Cumhuriyet Savcısının sözlü talimatı üzerine düzenlenip gönderilmiştir. Ancak, soruşturmanın hiçbir safhasında adı geçen (3) bakanla ilgili herhangi bir delil toplanmadığından, bakanlarla ilgili delil toplanması veya toplanmaya devam edilmesi için Cumhuriyet Savcısından bir talimat alınmamıştır, çünkü bakanlar hakkında kesinlikle delil toplanmamış, böyle bir yola başvurulmamıştır. Diğer şüpheliler ile ilgili toplanan deliller konusunda ise, zaten savcının soruşturma talimatı, ilgili mahkeme kararları ve savcılık makamının görevlendirme talimatları –yazılı olarak- soruşturma evrakında mevcuttur.
İfadede sorulan “raporun hazırlanıp Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi ile ilgili bir talimatının bulunup bulunmadığı” suçlaması ile, ifadede sorulmayan “bakanlarla ilgili delil toplamaya devam edilip edilmemesi ile ilgili Cumhuriyet Savcısının bir talimatının bulunup bulunmadığı” suçlamasının farklı şeyler olduğu, müfettişlerce hazırlanan 18.04.2014 tarihli Disiplin Soruşturması Raporu’nun 10. sayfasında açıkça görülmektedir. Raporun 10.sayfasında;

Görüldüğü üzere sorulan soru ile sorulmayan sorunun farklı şeyler olduğu (mavi kutu içerisindeki) “… , AYRICA …” bağlacı ile ortadadır. (Not: Kırmızı kısım sorulan değerlendirmeyi, mavi kısım ise sorulmayan değerlendirmeyi göstermektedir) Bu iki husus çok farklı şeyler olmasına ve ikinci (kırmızı çizgili) kısım soru olarak sorulmamasına rağmen, hemen bir sonraki cümlede “hakkında disiplin soruşturması alınan beyanlarında soruşturma savcısının sözlü talimatının olduğu şekilde izah etmeye çalıştıkları” şeklinde esasında sadece birinci (kırmızı çizgili) kısım için verilen cevabı, sanki her iki soru da ifadede sorulmuş ve her iki soruya da bu şekilde ortak bir cevap verilmiş çarpıtması yapılmış ve müfettişler tarafından yanıltıcı bir rapor düzenlenmiştir. Bu çarpıtma alenen iftiradır. Hâlbuki o dönemin adli kolluğu olarak bakanlarla ilgili direk delil topladığımıza yönelik hükmü kabul etmediğimiz gibi, bu konuda bir savcılık talimatının olmayacağı da vurgulanmıştır. 
Diğer dikkat çekici bir husus da; 08.04.2014 tarihli ifadede sorulmayıp daha sonradan 18.04.2014 tarihli Disiplin Soruşturması Raporu’nda suçlama olarak belirtilen (mavi çizgili) bu kısmın, raporun ekindeki (mavi yuvarlak) EK.13’ten alıntı yapıldığı vurgulanmaktadır. İfadede sorulmayan bu kısmın hangi belgeden alıntı yapıldığını anlamak için Dizi Pusulasına baktığımızda; 

Bahse konu EK.13’ün, Eylem-7’de SAHTELİĞİNİ BELGELERİYLE ORTAYA KOYDUĞUM, sözde 07.04.2014 tarihli olup, 15-18.04.2014 tarihleri arasında düzenlendiği anlaşılan ve adı geçen Polis Başmüfettişleri ile Hakan KORKMAZ tarafından birlikte imza altına alınan SAHTE TESPİT TUTANAĞININ olduğu görülmektedir.


8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu Olarak Bilinen olayın SONUÇLARI., BÖLÜM 6

17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu Olarak Bilinen olayın SONUÇLARI., BÖLÜM 6





EYLEM II

RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK.,

Tarafımın ve birlikte görev yaptığım adli kolluk personelinin tasfiye edilmesi ile başlayan çok sayıda idari soruşturma mevcuttur. Bu soruşturmaların ortak özelliklerinin hemen hepsinin aynı müfettişler tarafından soruşturulması ve soruşturma safhası devam ederken raporlar tamamlanmış gibi tarafımın dahi henüz ulaşamadığı bilgilerin bazı basın yayın organlarında yayımlanmasıdır.
Tarafımın da dâhili olduğu idari bir soruşturmayı yürütmek üzere Polis Başmüfettişleri Erhan GÜLVEREN ve Kenan AYDOĞAN görevlendirilmiş hakkımda (02.36.14) sayılı soruşturma kapsamında müfettişlerce bir defa Devlet Memurluğundan Çıkarma ile toplam 3 defa Meslekten Çıkarma cezalarıyla tecziye talep edilmiştir. Soruşturmacılar dosyadaki ifade ve belgeleri raporlarına kasıtlı olarak yanlış ve eksik yansıtıp gerçeğe aykırı belge düzenleyerek suç işlemişlerdir.
Polis Başmüfettişleri Kenan AYDOĞAN ve Erhan GÜLVEREN"in Teftiş Kurulu Başkanlığına Hitaben 14/04/2014 tarih 2014/95 sayı ile sunduğu ve 30.04.2014 tarihinde elime geçen Disiplin Soruşturması Raporunun (Ek-3) Tahlilinde;
Raporun 1. Sayfasında; “Suçun Yeri ve Tarihi:    2- İstanbul Emniyet Müdürlüğü bila gün ve 04/ 2014” olarak belirtilmiş ancak; 
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik Şube Müdürlüğü"nün bahse konu yazısı 04/2012 tarihlidir. Suç tarihin farklı yazılmasının zamanaşımı hususunun göz ardı edilmesi kastıyla yapıldığı ve raporun gerçeğe aykırı olarak düzenlendiği değerlendirilmektedir.  
Raporun 4. Sayfasında; “…… gösterilen tutanağa konu olan olayı hatırladığını, 19.04.2012 tarihinde gri renkli bir doblo tipi araçla,……” 
Özel güvenlik görevlisinin beyanına göre; İstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik Şube Müdürlüğü"nün bila gün 04/2012 tarihli yazısının 19/04/2012 tarihinde Haliç Kongre Merkezine teslim edildiği anlaşılmaktadır. Buna göre bahse konu belgenin düzenlenme tarihi 19/04/2012 olduğundan, zamanaşımı süresi dolmuştur. Fakat müfettişler tarafından suç tarihi açıkça beyana rağmen rapora farklı yansıtılmıştır. 
 Müfettişlerce düzenlenen Raporda Polis Memuru İsa Karayiğit"in kendisine gösterilen kamera kayıtlarından üç tane fotoğrafa ait tutanağı hazırladığı ifade edilmektedir. Ancak İsa KARAYİĞİT ifadesinde “kendisine gösterilen kamera kayıtlarından üç tane fotoğrafa ait tutanağı hazırlamadığını” beyan etmektedir. Burada müfettişler Kurulu yanıltmak amacıyla ifadede geçmeyen bir hususu tam aksi varmış gibi raporlarında belirtmişlerdir.  
“…… bu görüntüler uzun olduğundan kendisi sürekli incelemeye katılmış olsaydı hatırlayacağını, ancak Ercan’ın tutanağı getirip imzalaması için verdiğini hatırlamadığını, ……..” Müfettişlerce düzenlenen Raporda Polis Memuru İsa Karayiğit"in Ercan"ın tutanağı getirip imzalaması için verdiğini hatırlamadığı ifade edilmektedir. Ancak İsa KARAYİĞİT ifadesindeki beyanı “ancak Ercan"ın tutanağı getirip imzalaması için verdiğini hatırlıyorum.” şeklindedir. Müfettişler Kurulu yanıltmak amacıyla ifadede geçmeyen bir hususu tam aksi varmış gibi raporlarında belirtmişlerdir.  
14.04.2014 günü saat 12.40 da faks ile yazılı ifade verme talebine dair bir tutanak tanzim edilmiştir. Polis Başmüfettişlerine hitaben 14.04.2014 tarihli savunma hakkı etkin kullanabilmek üzere bir dilekçe yazılmıştır. Bu dilekçeyi 14.04.2014 tarihinde Personel Şube Müdürlüğünün 0212 636 14 12 numaralı faks numarasına gönderilmiştir. Dilekçenin Personel Şube Müdürlüğüne ulaştığını ise 14.04.2014 tarih saat 12.27 de 0212 636 13 94 numaralı telefon ile yaptığım 29 saniyelik görüşme ile teyit ettim. İfade saatimin 12.30 olduğunu ise Disiplin Soruşturması Raporundan öğrenmiş bulunmaktayım. Dilekçemin 12.27 de ulaşmış olmasına rağmen Müfettişlerce 12.40 olarak tutanağa bağlanmış olması ve dilekçemin üzerine benim faksıma ait olmayan bildirimin eklenmesi, ifade saatinden sonra faksın geldiğini vurgulamak amacıyla kasıtlı olarak tutanağın yanlış düzenlendiğini düşündürmektedir.  
Bu tutanak gerçeğe aykırı olarak düzenlenmiştir ve Kurulu yanıltma amacını taşımaktadır.  
Raporun 10. Sayfasında Hakkında Disiplin Soruşturması Yapılan Polis Memuru Mahmut Yavuz bölümünde; “…… görüntüleri izlediğini, ancak üzerinde herhangi bir işlem yapmadığı…..” 
Raporda Polis Memuru Mahmut Yavuz"un görüntüleri izlediğinden bahsedilmektedir ancak Polis Memuru Mahmut Yavuzun ifadesinde “Görüntülerin içeriğinden kesinlikle bilgim yoktur. Görüntüleri izlemedim, görüntüler üzerinde herhangi bir işlem yapmadığım gibi bu şekliyle aidiyet numaramı kullanarak bir tutanak hazırlayabilmem mümkün değildir.” dediği anlaşılmaktadır.   
Raporu hazırlayan Müfettişlerin Kurulu yanıltmak amacıyla ifade de olmayan beyanları olmuş gibi rapora ekledikleri ve tezlerini gerçeğe aykırı hususlara dayandırdıkları görülmektedir. 
Raporun Tahlil Bölümü 13. Sayfası, 4. İfade ve Belgelerin Karşılaştırılması Başlıklı Bölümde; “…… alınan yeminli tanık ifadelerinde, hatırlamadıkları bir tarihte, sivil bir doblo araçla……” 
Raporda özel güvenlik görevlilerinin hatırlamadığı bir tarihten bahsedilmektedir ancak özel güvenlik görevlisi Aydın GÜMÜŞ"ün ifadesinde “kendisine gösterilen tutanağa konu olan olayı hatırladığını, 19.04.2012 tarihinde gri renkli …..” dediği anlaşılmaktadır. Raporu hazırlayan Müfettişlerin Kurulu yanıltmak amacıyla ifadede olan beyanı olmamış gibi rapora ekledikleri ve lehime olan delilleri kararttıkları aşikar olup bu durum mezkur soruşturmanın mesnetsiz, yanlı ve neticesi önceden planlanmış bir faaliyet olduğunu ortaya koymaktadır.
Yukarıda yer verilen sahtecilik sebepleri ile hakkımda ve daha önce birlikte görev yaptığım personel aleyhinde sonuçlar doğuran müfettiş raporu sahte olarak düzenlenmiş, alelacele kurula sevk edilerek cezalandırılmamız amaçlanmıştır.
Ayrıca söz konusu rapor ile ilgili basın yayım organlarında da çarpıtılmış haberlere yer verildiği, yalnızca düzenlenen makamın ve tevdi edildiği Cumhuriyet Başsavcılığının elinde olduğu anlaşılan rapor örgütün iki ayağından biri tarafından üçüncü ayağı olan medyaya servis edilmiş ve birtakım ekleme çıkarmalarla kamuoyunda algıyı yanlış yönlendirmek amacıyla kullanılmıştır.

EYLEM III.,

İFTİRA

Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne 18 Aralık 2013 tarihinde getirtilen Hakan SIRALI tarafından şube müdürlüğünce o tarihe kadar yapılan operasyonel çalışmalarda kullanılmak üzere KOM Daire Başkanlığı tarafından gönderilen çok sayıda projeli çalışmada yer alan harcama tutanakları ile ilgili usulsüzlük olduğundan bahisle henüz idari soruşturma da yapılmadan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulmuş olup öncesinde birlikte görev yaptığım personelin şüpheli sıfatı ile ifade verdikleri soruşturma neticesinde soruşturma savcısı tarafından “Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar” verilmiştir. (Ek-4) Suç duyurusunda bulunan kamu görevleri aynı gayreti görev alanına giren suçlarda da göstermiş olsalardı tarafımın görev yaptığı süre zarfınca yapılan çalışmaların belki bir kısmına karşılık gelebilecek başarı gösterebilirlerdi.
Bu soruşturma başlangıcı için suç uydurarak görevini kötüye kullanan Hakan Sıralı iftira suçunu işlemiştir. Herhangi bir somut veriye dayanmadan Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü sıfatı olmasına rağmen Hukuk İşleri Şube Müdürlüğü personeli gibi tarafımın ve birlikte görev yaptığım adli kolluk personelinin gündelik hayatın olağan akışına uygun yazışma ve faaliyetleri ile aleyhime sonuç doğuracak her türlü faaliyetin titizlikle araştırılması, Hakan Sıralı isimli şahsın bu işlemleri aldığı talimatlarla yerine getirdiğini ortaya koymaktadır. Nitekim bu şahsın neden Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne getirildiğini ve bu durumun kimin menfaatine olduğu hususlarına yukarıda yer vermiştim.



EYLEM IV.,

SAVUNMA HAKKININ KULLANDIRILMAMASI GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA

Efkan Ala'nın talimatları doğrultusunda Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'ne atanan Hakan Sıralı'nın imzası ile başlatılan çok sayıda idari soruşturma mevcuttur. Soruşturmaların birçoğunda hakkında soruşturma yürütülen sıfatı ile ifadesi alınan şahıslar ve tarafımın savunma hakkı kısıtlanmıştır. Anayasanın 36. Maddesinde tanımlanan Hak Arama Hürriyeti İdarenin keyfi tasarrufları neticesinde sınırlanmıştır.
Bunlardan;

1.  (02.36.14) sayılı disiplin soruşturması kapsamında şehir dışında olduğum sırada ikametime usule aykırı tebligat yapılmış, Tebligatın alınmasından hemen sonra DMK ve CMK'ndaki savunma hakkı kapsamında soruşturma dosyasının nüshası ve savunma süresinin dosyanın tesliminden sonra başlatılması talep edilmesine rağmen usule aykırı tebligat dikkate alınmadan, zamanında dosya gönderilmeyerek yazılı savunma hakkımdan mahrum bırakıldım. 

2.  {03.136.14) sayılı disiplin soruşturması ile ilgili 30.04.2014 tarihinde 7 gün içinde yazılı savunma yapmam gerektiği tarafıma bildirildi. 01.05.2014 tarihinde faksla" 02.05.2014 tarihinde ise EBYS ile soruşturma dosyasının tarafıma gönderilmesi ve savunma süresinin dosya tesliminden sonra başlatılmasını talep ettim. Her hangi bir cevap alamayınca 05.05.2014 tarihinde aynı taleplerimden oluşan yeni bir dilekçe yazdım. Neticesinde savunma sürem dolduğundan soruşturma dosyası tarafıma gönderilmediğinden, dosya münderecatı incelenemeden 07.05.2014 tarihinde yazılı savunma yapmak zorunda kaldım. 
İdare, dosyayı teslim etmek için savunma süresinin bitmesini beklemiştir. Ayrıca, dosyayı gönderdikten sonra savunma süresini başlatması gerekirken bunları yapmayarak açıkça savunma hakkımı ihlal etmiştir.

3. (03.181.14) sayılı disiplin soruşturması ile ilgili 20.05.2014 tarihinde 7 gün içinde yazılı savunma yapmam gerektiği tarafıma bildirildi. 22.05.20|4 tarihinde faksla 23.05.2014 tarihinde ise EBYS ile soruşturma dosyasının tarafıma gönderilmesi, savunma süresinin dosya tesliminden sonra başlatılmasını ve konunun DMK ve CMK kapsamında savunma hakkı olarak değerlendirilip, bilgi edinme kapsamında değerlendirilmeyerek ücret talep edilmemesini talep ettim. 26.05,20|4 tarihinde, idare tarafından tarafıma, ilgili bankaya 146 TL yatırdığım taktirde soruşturma dosyasını alabileceğim tebliğ edilirken, yazıda savunma süresinin tebligattan sonra başlatılmasına dair hiçbir ibare görülmedi. Neticesinde savunma sürem dolduktan sonra soruşturma dosyası tarafıma ulaştırıldığından, dosya münderecatı incelenemeden 27.05.2014 tarihinde yazılı savunma yapmak zorunda kaldım. İdare, dosyayı teslim etmek için savunma süresinin bitmesini beklemiştir. Ayrıca, dosyayı gönderdikten sonra savuna süresini başlatması gerekirken bunları yapmayarak açıkça savunma hakları ihlal etmiştir.

4.  (02.49.14) sayılı disiplin soruşturması ile ilgili 23.05.2014 tarihinde 7 gün içinde yazılı savunma yapmam gerektiği tarafıma bildirildi. Aynı gün yani 23.05.2014 tarihinde EBYS ile soruşturma dosyasının tarafıma gönderilmesi, savunma süresinin dosya tesliminden sonra başlatılmasını ve konunun DMK ve CMK kapsamında savunma hakkı olarak değerlendirilip, bilgi edinme kapsamında değerlendirilmeyerek ücret talep edilmemesini talep ettim.
Taleplerime hiçbir cevap verilmediğinden soruşturma dosyasında tarafım için hangi suçlardan hangi cezaların talep edildiğini öğrenemeden savunma sürem dolduğundan, 29.05.2014 tarihinde bu durumu ve taleplerimi bildirir 14 sayfalık bir dilekçe gönderdim. Savunma süresinin bitiminden 3 gün sonra yanı 02.06.2014 tarihinde ilgili bankaya 66 TL yatırarak dosyayı alabileceğim tarafıma tebliğ edildi. Neticesinde savunma sürem dolduktan sonra soruşturma dosyası tarafıma ulaştırıldığından, dosya münderecatı incelenemediğinden savunma yapamadım.
Yukarıda yer verdiğim soruşturmalarda ayrı ayrı savunma haklarım kısıtlanmış, soruşturmayı CMK hükümlerine göre sürdürdüklerini iddia eden Polis başmüfettişleri ve diğer sorumlular savunma haklarının kullanılmasının önüne geçerek ayrıca görevlerini kötüye kullanmışlardır. Burayı Yakub müdüre danışalım. Diğer sorumlular?





ÖRGÜTÜN EMNİYET BİRİMLERİNDEKİ PERSONELİ VASITASI İLE İŞTİRAK ETTİĞİ ZİNCİRLEME FAALİYETLER VE TÜRK CEZA KANUNU’NDAKİ KARŞILIKLARI

Aşağıda tamamen resmi belgelere dayanan delillerle ortaya konacağı üzere; İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde görevli Başkomiser Hakan KORKMAZ ve Polis Memur Caner METİNER tarafından tutulan gerçeğe aykırı tutanak dayanak gösterilerek açılan ve “18.11.2013 tarihinde görevden alınan bir şube müdürünün aynı tarihte savcılığa bir yazı göndermesinin suç olup olmadığı” konulu disiplin soruşturmasını yürüten adı geçen (4) Polis Başmüfettişi , bu suçlamanın hukuken mesnetsiz olduğunun açıkça anlaşılması üzerin bu sefer Başkomiser Hakan KORKMAZ’ın yalan beyan içeren ifadesi ve birlikte imza altına aldıkları ikinci bir sahte tutanağı dayanak gösterip disiplin soruşturmasının görevlendirilme alanı dışına çıkmışlar, Başsavcılık ve TBMM tarafından halen gizlilikle devam eden bir işlemi, açıkça yetki gaspına rağmen disiplin soruşturmasına konu ederek şahsımı da şüpheli olarak soruşturmaya dâhil etmişler, bunun üzerine soruşturmada şüpheli personelin lehine belirtilen delilleri toplamadan, isnat edilen suçlama hakkında hiçbir soru sorulmadan, ifadelerdeki beyanlar hazırlanan fezlekede özetlenirken çarpıtılıp tam zıt bir anlamda gösterilerek, yazılı mevzuat hükümlerinin hiçbirisine atıfta bulunmadan ve yapılan işlemin hukuka aykırı olduğu yönünde bir tane bile hukuki/mevzuattan bir dayanak gösterilmeden sade bir yorumlama ile personel hakkında “Meslekten Çıkarma” cezası istenmiş, aynı disiplin soruşturması kapsamında hazırlanan tevdii raporu İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiş, böylece adı geçen şahıslar resmi belgede sahtecilik, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan, iftira ve görevi kötüye kullanmak suçlarını işlemek suretiyle şahsımı mağdur etmişler, yine bu suretle devam eden bir soruşturmayı itibarsızlaştırma ve yapılan işlemleri hukuka aykırı göstermek suretiyle adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ettikleri anlaşılmıştır.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen 2012/120653 sayılı soruşturma kolluk tarafından hukuka uygun çalışma yöntemleriyle, şüpheli şahıslarla iddia edilen suçlar arasındaki illiyeti net bir şekilde ortaya koyan çok ciddi maddi delillerin toplanabildiği bir soruşturmadır. Soruşturmadaki bu deliller, bazı yüksek düzeyli devlet büyükleri ve aile fertlerinin suç işleme şüphesi altında kalmalarına sebebiyet vermiştir. Soruşturmanın, ülkemizin alışık olmadığı çapta ve mahiyette olması sebebiyle, bu operasyona karşı kamuoyunda her geçen gün dozu artan şekilde itibarsızlaştırma, sulandırma ve algı operasyonu faaliyetlerine girildiği görülmüştür. Bu süreçte, görevini kanun namına ve hakkıyla yapan adli kolluk görevlilerinin haklarında asılsız ve mesnetsiz soruşturmalar açılarak, adil yargılama etki altına alınmaya çalışıldığına kamuoyu şahit olmuştur.
Bu algı operasyonu imajı uyandıran konulardan biri de, soruşturma kapsamında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sunulacak fezlekeye esas olmak üzere, soruşturma savcısı Celal KARA’nın emri üzerine tarafımızca soruşturmaya esas eylemlerden ilgili yerlerin kopyalanması suretiyle hazırlanarak Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilen ve Rıza SARRAF liderliğindeki suç örgütünün eski İçişleri Bakanı Muammer GÜLER, eski Ekonomi Bakanı Zafer ÇAĞLAYAN ve eski AB Bakanı Egemen BAĞIŞ’la ilgili iddia edilen eylemlerinin bahsedildiği 18.12.2013 tarihli (309) sayfalık raporun –yetki ve görev gaspına rağmen- Emniyet Genel Müdürlüğü Polis Teftiş Kurulu Başkanlığı’nca yürütülen 2014/84  sayılı disiplin soruşturmasına konu edilmesidir. Disiplin soruşturması ile ilgili görevlendirme emrine bakıldığında, bu disiplin soruşturmasının görevlendirilme alanının, (309) sayfalık raporun ekte savcılık makamına gönderildiğini belirten 18.12.2013 tarihli üst yazıda tarafımca ifade edilen “… 18.02.2014 tarihi itibariyle adli kolluk görevim sona erdiği, görev yapmış olduğum dönemde 2012/120653 sayılı soruşturma kapsamında yapılan çalışmalar neticesinde …hakkında düzenlenen raporun her sayfasının paraflanarak yazı ekinde gönderildiği…” ibaresinin geçtiği, Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nün soruşturulmasını istediği ve Emniyet Genel Müdürü’nün soruşturulması talimatı verdiği asıl konunun, “18.11.2013 tarihinde görevden alınan bir şube müdürünün aynı tarihte savcılığa bir yazı göndermesinin suç olup olmadığı” hususu olduğu görülmektedir. Buna rağmen disiplin soruşturmasını yürüten Polis Başmüfettişlerinin, aşağıda delilleriyle bahsedileceği üzere Hakan KORKMAZ ile birlikte kötü niyetle hareket edip bahsedilen bu görevlendirme alanı dışına çıktıkları, Adli ve Meclis Soruşturmasının halen devam etmesine rağmen, yetkisini aşarak yapılan adli bir işlemle ilgili inceleme yapıp kendilerini Hakim ve Yüce Divan Üyeleri yerine koyarak hüküm verdikleri görülmüştür.
Her bir eylem, somut delilleri ve şüphelileriyle birlikte tek tek ele alınacaktır.

EYLEM V.,

RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK VE GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA ŞÜPHELİLER: 

HAKAN KORKMAZ, 
CANER METİNER

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen 2014/55422 sayılı soruşturma kapsamında tedarik edilen soruşturma evrakının başlangıcına, ilgi (b) sayılı disiplin soruşturması kapsamında müfettişler tarafından savcılık makamına hitaben yazılan tevdii raporunun da dayanak teşkil ettiği görülmüş ve adı geçen Polis Başmüfettişlerince hazırlanan tevdii raporu ve aynı disiplin soruşturması neticesinde İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu’na gönderdikleri Disiplin Soruşturmasın Raporu tarafımca incelenmiştir. Bu evraklar içerisinde bulunan 10.03.2014 tarihinde hazırlanan ve Başkomiser Hakan KORKMAZ ve Polis Memuru Caner METİNER tarafından imzalanan tutanakta (EK) imzası olan görevliler, Cumhuriyet Savcısı Ekrem AYDINER ile görüştüklerini ve savcının makamında yaptıkları görüşmede kendilerine “… belirtilen hususun idari işlem gerektirdiği, adli yönden bir hususun bulunmadığı ...” beyanında bulunarak bu tutanağı imzalamak suretiyle, yazdıkları konuların doğru olduğunu tasdik etmişlerdir. Ancak 07.04.2014 tarihinde, müfettişler tarafından bilgi alma tutanağı (EK) yapılarak beyanına başvurulan Polis Memuru Caner METİNER, anılan görüşmede savcı beyle Başkomiser Hakan KORKMAZ’ın görüştüğü, kendisinin görüşme sırasında yanında olmadığı beyanında bulunmuştur. 
Bu çelişki, disiplin soruşturmasının başlangıcına temel olan tutanağın, adı geçen iki görevli tarafından gerçeğe aykırı olarak tutulduğunu açıkça göstermektedir. Bu sebeple, adı geçen iki personel hakkında “Resmi Belgede Sahtecilik” suçundan, haklarında adli işlem yapılması gerekmektedir.
07.04.2014 tarihinde, hakkında Bilgi Edinme Tutanağı tanzim edilen Başkomiser Hakan KORKMAZ, beyanında (EK) Cumhuriyet Savcısı’nın kendisine “bu konu idari bir konudur” dediğini belirtmiş, ancak 10.03.2014 tarihinde tuttuğu tutanakta (EK), Cumhuriyet Savcısı’nın kendisine “bu konu idari işlem gerektirir” ibaresini yazdığı, bu şekildeki bir anlam kaymasıyla sanki Cumhuriyet Savcısı’nın kendisine “bu konu için idari işlem yapın” talimatı vermiş algısını oluşturduğu ve bu görüşmeye şahit olmayan bir polis memuruna, sanki savcı ile beraber görüşme yapmış gibi tutanağa imza attırmak suretiyle, suç olmayan bir konu ile ilgili zorlamalar yaparak suç bulma/uydurma gayretinde bulunulduğu açıkça ortaya konmaktadır. Bu eylemleriyle tutanakta imzası bulunanlar, görevlerini kötüye kullanmışlardır. Yıllarca adli soruşturma yapmış, yıllardır da disiplin soruşturması yapan müfettişlerin ise, bu gerçeğe aykırı tutanak tutma eylemini görmezden gelmeleri ve soruşturmayı bu temel üzerine bina etmeleri iyi niyetle açıklanamaz. Bu durum, ilk başında bu çelişkiyi görmezden gelerek bir soruşturma başlatılmasını sağlamak suretiyle, maksatlı bir soruşturma yapıldığı izlenimi verdiğinden, ilgili müfettişler de suça iştirak etmişlerdir.
Soruşturmanın başlangıcına temel oluşturan tutanaktaki başka bir çelişki ise, halihazırdaki Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü yönetiminin bahse konu (309) sayfalık rapordan haberi olmayıp ilk defa bilgileri oluyormuş gibi tutanağın tutulmasıdır. Soruşturma kapsamında 20.12.2013 günü (504) sayfalık fezlekenin savcılığa gönderilmesi işlemlerinde, Şube Müdür Yardımcısı Arzum NAZMAN ve Şube Müdürü Hakan SIRALI ile o dönem soruşturmacı olarak görev yapan Komiser Yardımcısı Hüseyin KORKMAZ o dönemde sırası ile yaptığı yüz yüze görüşmede, Arzum NAZMAN “bu fezlekede yazanlar önceki gönderdiğiniz raporda da yazıyor muydu?” şeklinde sormuş, Hüseyin KORKMAZ da “fezlekede rapordakilerden fazlası var” dediğini akabinde ise Cumhuriyet Savcısı Celal KARA ile telefonla görüşen Hakan SIRALI’NIN, bana “savcı söyledi, zaten bu fezlekedeki bilgilerin aynısını raporla göndermişsiniz, bu durumda fezlekede bizim imzamıza gerek yok” dediğini yapmış olduğu suç duyurusunda (Ek) ifade etmiştir. Yani bahse konu (309) sayfalık raporun savcılığa gönderildiğinden hem halihazırdaki Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Hakan SIRALI ve Şube Müdür Yardımcısı Arzum NAZMAN’ın bilgisi bulunmaktaydı.
Soruşturmanın başlangıcına temel dayanak oluşturan tutanaklarda, adı geçen personelin bahse konu rapordan ilk defa haberleri varmış gibi gerçeğe aykırı bir senaryo işlendiği, bununla yetinmeyip gerçeğe aykırı ve Cumhuriyet Savcısının beyanlarını çarpıtan tutanak tuttukları görülmektedir. Bunun ise, Cumhuriyet Savcısı Ekrem AYDINER’in yazısından (EK) da anlaşılacağı üzere bahse konu (309) sayfalık raporun TBMM’ye sunulan fezlekeye esas olmak üzere kullanıldığından, bu raporun meclis ve yargı dışında muhteviyatının tartışmaya açılacağı usulsüz ve yetki dışı bir disiplin soruşturmasına zemin oluşturma mizansenin bir parçası olduğu görülmektedir. Nitekim bir aşağıdaki bölümlerde açıklanacağı üzere, bahse konu disiplin soruşturmanın konusu “üst yazının yazılmasının hukuka uygunluğunu araştırmak” olduğu halde, bu konuda alınan şüpheli ifadelerinde hiçbir soru sorulmayıp, gizlilik kararıyla devam eden bir ADLİ soruşturma kapsamındaki “Rapor” başlıklı yazının muhteviyatı ile ilgili -yetki ve usul dışı- suç isnatlarına gidildiği anlaşılmaktadır.

EYLEM VI.,

RESMİ BELGENİN DÜZENLENMESİNDE YALAN BEYAN, GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA

ŞÜPHELİLER: 

HAKAN KORKMAZ, 
ERCÜMENT ÖZBEYLİ, 
CEMİL ZAFER, 
REFİK FELEK, 
NEVZAT YAZICI

Soruşturmanın başlangıcına temel dayanak oluşturan işlemlerin sahibi Başkomiser Hakan KORKMAZ ile adı geçen Polis Başmüfettişlerinin, bir üst maddede bahsedilen mizansen çerçevesinde ortak hareket ettikleri görülmüştür. Adı geçen (4) Polis Başmüfettişi, Hakan KORKMAZ’ın yanlış ve yalan beyanlarına dayanan ifadesi kullanılmak suretiyle, soruşturma onayı çerçevesinde hareket etmemişler ve soruşturmayı kötü niyetli olarak görevlendirme dışı konulara çekmişlerdir.

? 10.03.2014 tarihinde Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde görevli olup, tuttukları tutanak ve yaptıkları işlemlerle, işlerinde yeterli niteliğe sahip olmadıkları anlaşılan iki görevlinin tutanak (EK) tuttuğu,
? 10.03.2014 tarihinde Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nden Hukuk İşleri Şube Müdürlüğü’ne konunun yazıldığı (EK),
? 17.03.2014 tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğü’ne konu ile ilgili yazı (EK) yazılarak müfettiş talep edildiği,
? 19.03.2014 tarihli, Emniyet Genel Müdürü tarafından, müfettiş görevlendirmesi talimatının (EK) gönderildiği görülmüştür. 

Yukarıdaki bütün tutanak ve yazılarda 18.02.2014 tarihli üst yazıda “….18.02.2014 tarihi itibariyle adli kolluk görevim sona erdiği, görev yapmış olduğum dönemde 2012/120653 sayılı soruşturma kapsamında yapılan çalışmalar neticesinde …hakkında düzenlenen raporun her sayfasının paraflanarak yazı ekinde gönderildiği…” ibaresinin geçtiği ve Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nün soruşturulmasını istediği ve Emniyet Genel Müdürü’nün soruşturulması talimatı verdiği asıl konunun, “18.11.2013 tarihinde görevden alınan bir şube müdürünün aynı tarihte savcılığa bir yazı göndermesinin suç olup olmadığı” hususu olduğu görülmektedir. Müfettişlere 19.03.2014 tarihinde gönderilen ve araştırılıp gerekirse soruşturma yapılması onayı verilen konu budur. 
Müfettişler, 19.03.2014 tarihinde, görevlendirildikleri konu ile ilgili bir suç unsuru olmadığını görmelerine rağmen, kendilerine verilen görevin dışına çıkarak, savcılıktan, “Rapor”u inceleme izni isteyerek (EK), adli bir evrakla ilgili içerik araştırmasına ve yorumlamasına girmiş ve görevlendirilmedikleri bir çalışma yapmışlardır. Bu durum ise, asıl maksadın, baştan beri, yasama dokunulmazlığı olan Bakanların adının geçtiği eylemlere dair hazırlanan “Rapor”un içeriğini incelemek ve Bakanlarla ilgili fezlekenin Meclis Soruşturması görüşmeleri sırasında, kamuoyuna, bu fezlekenin hukuka aykırı olarak hazırlandığı imajının verilmesi olduğu anlaşılmaktadır. 
Müfettişlerin, “üst yazının yazılmasının hukuka uygunluğunu araştırmak” görevi yerine, “Rapor” başlıklı yazının içeriğini incelemeye ve yorumlaya yönelik çalışmalara yönelmesindeki yetki dışı manevranın, yine Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde görevli ve gerçeğe aykırı tutanak tutarak soruşturmanın başlangıcına temel teşkil eden işlemleri gerçekleştiren Başkomiser Hakan KORKMAZ’la yapılan ince bir mizansenle gerçekleştiği görülmektedir.
28.03.2014 günü Polis Memuru Hakan ÜRKMEZ’in müfettişlere verdiği bilgi edinme ifadesiyle (EK), 18.12.2013 tarihli üst yazının ve bu yazıya ek (309) sayfalık raporun Şube Müdürü Yakub SAYGILI-tarafım- tarafından ilişik kesmeden önce imzalandığı ve herhangi bir usulsüzlük olmadığı açıkça anlaşılmıştır. Nitekim disiplin soruşturması neticesine tarafım ile ilgili bu konuda Ceza Tayinine Mahal Olmadığı görüş ve kanaati belirtilmiştir. (EK) Yani 28.03.2014 günü disiplin soruşturması kapsamında artık çalışmalara başlanmış, mesafe alınmış, ancak incelemeye konu hususla ilgili bir usulsüzlük olmadığı görülmüştür. Bunun üzerine “üst yazının yazılmasının hukuka uygunluğunu araştırmak”la görevli müfettişler, mesafe aldıkları bu soruşturmadan biz görevlilere işlem yapılamayacağını anlayınca, savcılık tarafından TBMM’ye gönderilen bahse konu Rapor başlılık yazıyı bir şekilde tartışmaya açmak için, daha önceden (27.03.2014 tarihinde) bir araya gelip inceleme yaptıkları Başkomiser Hakan KORKMAZ’ın bilgi edinme ifadesini alma yoluna gitmişlerdir. Soruşturmanın başlangıcına temel dayanak oluşturan tutanakları tutan Başkomiser’in ilk etapta ifadesine başvurulmazken, soruşturmada mesafe alındıktan sonra, yani disiplin soruşturmasına konu yazıda parafı olan Polis Memuru Hakan ÜRKMEZ’in ifadesinden herhangi bir usulsüzlüğün olmadığının anlaşılmasından 10 gün sonra, yani 07.04.2014 günü ifadesine neden ihtiyaç duyulduğu manidardır. Madem Başkomiser Hakan KORKMAZ’ın bilgi edinme ifadesine ihtiyaç duyulmaktaydı, neden hakkında soruşturma yürütülen Komiser Yardımcısı Hüseyin KORKMAZ gibi disiplin soruşturmasına konu yazıda parafı olan Polis Memuru Hakan ÜRKMEZ’in ifadesinden önce ifadesi alınmamıştır? Bu sorunun cevabı, gerçeğe aykırı tutanak tutarak soruşturmanın başlatılmasını sağlayan Başkomiser Hakan KORKMAZ’ın, bu sefer ise, bilgi ifadesinde geçen literatür ve usul dışı (yanlış) bir rapor tanımlaması ile yalan bir beyanı üzerine, müfettişlerin yetki dışı bir manevra ile bahsi geçen raporun muhteviyatının yorumlanması çalışmalarına yönelmesinde gizlidir. Bu durum Başkomiser Hakan KORKMAZ ile müfettişlerin, belli bir mizansen çerçevesinde ortak hareket ettiklerinin ve kötü niyetli olduklarının açık bir göstergesidir. Şöyle ki;
Başkomiser Hakan KORKMAZ, müfettişlere verdiği 07.04.2014 tarihli bilgi edinme ifadesinde (EK), “Normalde Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan raporlar, bir şikayet veya ihbar üzerine bir konunun araştırılması için Cumhuriyet Savcısının talimatı üzerine hazırlanır. Bu tür raporlar, teknik takip ve fiziki takip kararlarının alınmasından önce, bir suçun varlığının olup olmadığına yönelik emarelerin olması üzerine hazırlanarak Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. (309) sayfalık Şubede bulunan rapor ise, teknik takip ve fiziki takip işlemlerinden sonra savcılığa gönderilmiş, dosyada bildiğim kadarıyla böyle bir raporun hazırlanması için savcılık talimatının olmadığını gördüm. Durumu sıralı amirlerime bildirdim. Bana durumu tespit eden bir tutanak tutmamı ilgili birimlere yazmamı söylediler.” şeklinde belirtmiştir.
Müfettişlerce dikkate alınıp görevlendirme dışı araştırmalara yönelmelerine güya zemin teşkil eden bu beyanlarda bir usul dışı tanımlama ve bir de yalan beyan vardır.

7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***