Recep Tayyip Erdoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Recep Tayyip Erdoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mart 2019 Pazar

Başkanlık Sisteminin Türkiye’de Uygulanabilirliği Tartışmaları,.BÖLÜM 1

Başkanlık Sisteminin Türkiye’de Uygulanabilirliği Tartışmaları,. Ekseninde Türk Tipi Başkanlık Sistemi., BÖLÜM 1


Samed Kurban*
* Arş. Gör., Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü.
  İletişim: samed_kurban@hotmail.com. Ondokuz Mayıs Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kurupelit 
Kampüsü, 55139, Kurupelit/ Samsun.


Özet: 

Bu çalışmada Türkiye’de 1980 darbesinden sonra sıklıkla dile getirilen başkanlık sistemi ve bu hükümet sisteminin Türkiye modeli üzerinde durulmuştur. 35 yıllık bir süreçte özellikle koalisyon hükümetlerinin zayıf ve parçalı görüntüsünün ve uygulamalarının uzun ömürlü olmamasının suçunun parlamenter sisteme yüklenmesi, başkanlık sistemi tartışmalarının çoğunlukla siyasî istikrar ekseninde yürümesine sebep olmuştur. Maalesef siyasî istikrarın sadece hükümet istikrarından oluştuğuna kanaat getiren düşüncelerin etkisiyle, güçlü yürütmeye 
duyulan ihtiyaç, genellikle analizlerin tek bir perspektiften yapılmasına neden olmuştur. Bu sebeple çalışmanın ilk başlığı siyasî istikrar ve hükümet istikrarı ikilemi üzerine olmuştur. Daha sonra detaylarına fazla inilmeden, klasik 
Amerikan modeli başkanlık sisteminin genel özellikleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu bölümden sonra Özal ve Demirel dönemindeki başkanlık sistemi tartışmalarına değinilmiştir. Son olarak Erdoğan döneminde yeniden 
alevlenen başkanlık sistemi tartışmaları ele alınarak özellikle son zamanlarda gündemi meşgul eden “Türk tipi başkanlık” modeli üzerinde durulmuştur. Erdoğan’ın başbakanlığı dönemindeki ilk 9 yılda hükümet modeli olarak 
benimsenmesini istediği Amerikan modelinden, 2012 yılından beri dile getirdiği Türkiye modeline giden süreçte yaşananlar analiz edilmeye çalışılmıştır. Sonuç kısmında ise Türk siyasal sisteminde uygun bir hükümet modeli 
oluşturacak düzenlemeler üzerine önerilerde bulunulmaya çalışılmıştır.


Giriş

Devletin temel işlev alanları olan yasama, yürütme ve yargının, görev yetki ve sorumluluk alanlarının, hangi organlar tarafından ne şekilde kullanıldığı meselesi esasen kuvvetler ayrılığı teorisinin özünü oluşturur. Söz konusu kuvvetlerden yasama ve yürütme arasındaki ilişki, bir başka ifade ile egemenliğin kullanılma biçimi ise bizi parlamenter sistem, yarı başkanlık sistemi ve başkanlık sistemi olmak üzere üçlü bir ayrıma götürür.

Türkiye’de 1921 Anayasası ile kabul edilen ve 1924 Anayasası’na kadar hükümet modeli olarak benimsenen meclis hükümeti sistemi hariç tutulursa, 1924’den günümüze yasama ve yürütme arasındaki ilişki parlamenter sistemin esaslarına uygun olarak işlemektedir. Ancak 35 yılı aşkın bir süredir, hükümet modeli değişikliğinin gerekliliği üzerinde görüşler dile getirilmektedir. Benimsenmek istenen modelin başkanlık sistemi olması, özellikle koalisyon dönemlerinde yasama ve yürütme erki arasındaki ilişkiden kaynaklı sorunların gerekçe olarak gösterilmesine dayanmaktadır. Esasen 2011 seçimlerinden sonra hükümet 
sistemi değişikliğinin başkanlık sisteminden yana olması yönünde dile getirilen talepler, önceki dönemlerde ve siyasî iktidarlar zamanında ortaya konulan sebeplerden, özellikle de hükümet istikrarsızlıkları açısından farklılaşmaktadır. Bu doğrultuda benimsenmek istenen model için gösterilen örnek uygulama da Amerika Birleşik Devletleri olmaktan çıkmıştır. 

“Türk tipi başkanlık sistemi” adıyla 2011 seçimlerinden sonra Ak Parti iktidarı tarafından ortaya konulan model, Amerikan tarzı başkanlık sisteminden neredeyse en temel yönleriyle bir hayli faklı görünüm arz etmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 90 yılı aşkın bir süredir uygulanan parlamenter hükümet modelinin etkinliği üzerine yapılan tartışmaların çok boyutlu olarak irdelenmesi, bireysel isteklerin vücut bulduğu bir başkanlık sistemi üzerinde çalışıldığı yönündeki eleştirilerin anlaşılması için elzem görünmektedir. Bu sebeple farklı siyasî iktidarlar döneminde dile getirilen başkanlık sistemi taleplerinin arka planında yer alan dinamiklere bakmak gerekir.

Siyasî İstikrar-Hükümet İstikrarı İkilemi,

Türkiye’de başkanlık sisteminin bir hükümet modeli olarak benimsenmesi yönünde ortaya konan görüşlerin dayandığı en önemli gerekçe hiç şüphesiz, Türk siyasal hayatında yer edinmiş koalisyon hükümetleridir. Yasama ve yürütme arasında sert bir ayrıma dayanan, yürütme organının tek başlı bir görüntü arz ettiği, başkanın ve yasama organının birbirlerinin görevlerine son veremedikleri başkanlık sistemi kurtarıcı bir hükümet modeli olarak 
görülmüştür. Özellikle son 35 yıldır bu minvalde dile getirilen başkanlık sistemi tartışmaları, Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde ve cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra ise “Yeni Türkiye” vizyonu çerçevesinde hükümet istikrarsızlığı sebebinin önceliğini alan bir süreçte devam etmektedir. Tek başlı bir yürütme organının, kararların hızlı alınması yönündeki etkisiyle ülkenin bulunduğu konumdan daha ileri bir düzeyde olabileceğini savunan Erdoğan, hükümet istikrarsızlıklarının öncelikli sebep olmadığı bir başkanlık 
sistemi özlemini sürdürmektedir. Bununla birlikte, siyasal sistemin istikrarının sadece hükümet istikrarından geçtiği yönündeki ağırlıklı görüşler başkanlık sistemi tartışmalarının sağlıklı bir zeminde yürümesine engel olmaya devam etmektedir. Bu sebeple kısaca daha büyük bir resmi betimleyen siyasî istikrar olgusuna bakmak gerekir.

Siyasal istikrar, demokrasilerde parti sistemleri ve anayasal düzenlemelerle ilgili tartışmalarda temel bir temadır. Kısa ömürlü hükümetler, demokrasilerde ve diğer sistemlerde iyi olmayan bir başarının kanıtı olarak ele alınmaktadır (Powell, 1990, s. 13). Siyasal istikrarın ya da siyasal istikrarsızlığın ele alınmasında dikkat edilecek bazı hususlar vardır. Bunlardan ilki, yukarıda bahsedildiği üzere siyasal istikrar kavramından neyin anlaşılması gereğidir. Hükümet etkinliği-uzunluğu, siyasal meşruiyet, sivil düzen (siyasal şiddet gösterileri, toplu 
protestolar, iç savaş), anayasanın dayanıklılığı, yapısal değişimin yokluğu gibi olgular siyasal istikrara ait en bilinen göstergelerdir (G. E. Tosun ve T. Tosun, 1999, s. 15). Bu bağlamda sadece parçalı koalisyon hükümetlerinin sergilediği istikrarsız yönetimler siyasal istikrarsızlığa yol açmamaktadır.

Siyasal istikrar ile ilgili olarak değinilmesi gereken diğer bir önemli faktör de etkinlik olgusudur. Parlamenter sistem istikrarlı hükümet sağlıyorsa aynı zamanda etkin hükümeti de sağlıyor demektir. İstikrar, etkinlikle beraber işleyen parlamenter demokrasinin göstergesi olarak değerlendirilir (Yavuz, 2000, s. 159). Tek başına siyasal istikrar kavramı demokratik siyasal sistemler için gerekli değildir. Toplumu şiddet kullanarak sindirdiği için genel olarak istikrarlı 
bir profil çizen otoriter rejimler, siyasî, sosyal ve iktisadî gelişmenin gerçekleştirilmesi ve ülkelerin iyi yönetilmesi olarak tanımlanabilecek etkinlik açısından başarısızdır (Kılınç, 2013, s. 402). 

Sadece uzun bir dönem içinde ülkeyi yönetmek yetmemek de aynı zamanda 
sisteme işlerlik kazandıran etkinlik de gerekmektedir. Hükümet sistemi ise Montesquieu tarafından idealize edilen kuvvetler ayrılığı teorisine göre, yasama ve yürütme arsındaki karşılıklı ilişkiler çerçevesinde ortaya çıkan üç modeli betimleyen bir ifadedir. Bu doğrultuda, parlamenter sistem, yarı başkanlık sistemi ve başkanlık sistemi, hükümet sistemini oluşturan modeller olarak ortaya çıkar.

Siyasî istikrarsızlığı sadece hükümet istikrarsızlığına indirgemek, bu noktada sorunların çözümü için gerçek manada bir çözüm önerisi getirmeye engel olabilir. Hükümet istikrarı, siyasal sistemin dengeli ve kararlı idamesinde yararlı olmakla birlikte, hükümet istikrarının her zaman istikrar yarattığını söylemek mümkün değildir (Yavuz, 2000, s. 463). O yüzden siyasî istikrar ile gerçekte tam olarak ne kastedildiği iyi anlaşılmalıdır.

Bir Hükümet Sistemi Olarak Başkanlık Sisteminin Genel Karakteristiği

Başkanlık sistemi denildiğinde bu hükümet modelinin en iyi uygulama örneği gösterdiği Amerika Birleşik Devletleri kastedilir ve bu ülkedeki ampirik uygulamadan hareket edilerek sistemin genel çerçevesi çizilir. Başkanlık sistemi; yasama ve yürütme arasında sert bir ayrımın olduğu, yürütme organının başkan denilen tek adamdan oluştuğu, bu yürütme organını oluşturan başkanın halk tarafından seçildiği ve gerek görevine başlarken gerekse görevini icra etmesi sırasında parlamentonun güvenoyuna ihtiyaç duymadığı, aynı şekilde 
kendisinin de parlamentonun varlığına son veremediği bir hükümet sistemidir.

Ortaya konulan bu tanımdan hareketle başkanlık sisteminin ABD’de yasama ve yürütme organları ekseninde nasıl bir tablo çizdiğine kısaca değinmek gerekir. Aslında bu modelin en önde gelen özellikleri arasında güçler ayrılığı ilkesine dayanması, görev sürelerinin sabit olması ve yürütmenin tek kişinin elinde toplanması bulunmaktadır (Akçalı, 2013, s. 406). 
Kuvvetler arasında sert bir ayrımın yaşanmasından kastedilen, hem yasama organının hem de yürütme organının birbirlerinin mevcudiyetlerine son verememeleridir. Zira ABD’de başkan da kongre de farklı zamanlarda yapılan seçimlerle sabit bir görev süresi için seçilir. Yürütme organı tek adam yönetiminin elinde somut bir görüntüye bürünür. Başkan hem hükümetin 
hem de devletin başı sıfatıyla ülkenin genel siyasetinden sorumlu başlıca aktör olur.

Başkanlık sisteminde tıpkı başkan gibi yasama organı da belirli bir süreliğine halk tarafından seçilir. Başkan halk tarafından, başkana yardımcı sekreterler (parlamenter sistemdeki bakanlar gibi) de başkan tarafından meclis dışından seçildiğinden yasama organında yürütmenin herhangi bir temsilcisi yer almamaktadır. Esasen sahip olduğu bu konum ile yasama organının bağımsızlığı ortaya çıkmaktadır (Keser, 2013, s. 431). 

ABD’de 18. yüzyılda uzun tartışmalar sonucu vücut bulan başkanlık sisteminin aslında en önemli özelliği güçlü kral modelinin engellenmek istenmesidir. 

Bu ise yasama, yürütme ve yargının birbirini frenleyerek dengelemesi ile gerçekleşmektedir (Aydıntaçbaş, “İyi de bu başkanlık değil”, 2015). Başkanlık sisteminde güçler ayrılığı çerçevesinde, görev ve sorumlulukları belirtilmiş olan yasama, yürütme ve yargı organları arasında frenleyici ve dengeleyici 
işleve sahip birtakım mekanizmalar geliştirilmiştir (Akçalı, 2014, s. 97). Kuvvetler arasındaki bu denge, yasama ve yürütme organının birbirinin işlevine kısmen katılmasının sağlanması ve birbirlerini bir ölçüde durdurma yetkisine sahip kılınmaları sayesinde gerçekleşmektedir (Erdoğan, 1996, s. 6). Vernon’a göre bu sistemi kuranlar kuvvetli devlet kavramından korktukları için devleti denetim altına almanın ve sınırlandırmanın gerekli olduğunu düşünmüşlerdir 
(Vernon, 1961, s. 123). Bu fren ve denge mekanizmasının araçları içinde başkanın kullandığı araçları veto ve dolaylı yasa teklifi oluştururken, kongre ise malî denetim yetkisini, impeachment yetkisini, antlaşmaların ve atamaların onaylanma yetkisini elinde tutmaktadır.

Özal ve Demirel Döneminde Başkanlık Sistemi Tartışmaları ve Ortaya 
Konulan Gerekçelerin Analizi

Türkiye’de başkanlık ve yarı başkanlık sistemlerinin kapsamlı olarak tartışılması ilk olarak 1980 yılında Tercüman gazetesinin düzenlediği Anayasa Semineri’nde ve Yeni Forum dergisinin önerdiği Anayasa Projesi’nde tartışma konusu yapılmıştır. Farklı kuruluşların dile getirdiği ortak görüş, salt bir başkanlık ya da yarı başkanlık modelinin benimsenmesi yerine cumhurbaşkanına özellikle hükümet krizlerini çözecek fesih yetkileri gibi güçlü yetkiler tanınması 
yönünde olmuştur. Bunun nedeni ise başkanlık sisteminin Türkiye için uygulanabilirliği tartışmalarında öncelikli olarak öne sürülen diktatörlük kaygılarıdır (Yazıcı, 2013, s. 159-160).

Başkanlık rejiminin model olarak Türk siyasal sisteminde yer alması gerekti ğini kuvvetle savunan ilk siyasetçi Turgut Özal olmuştur. Bunun arka planında yatan çeşitli sebepler vardır. 

Bunlardan ilki 12 Eylül darbesinden sonra sivil hayata geçilmesiyle birlikte tek başına iktidar olan Anavatan Partisi Genel Başkanı Başbakan Turgut Özal’ın güçlü bir başbakan profili çizmek isteyişine karşılık her defasında Cumhurbaşkanı Evren tarafından engellenmesidir. Özal, planladığı birçok reformdan Bakanlar Kurulu’nu oluşturmak istediği kişilere kadar Evren ile anlaşmazlıklar yaşamıştır. Cumhurbaşkanı olduktan sonra planladığı reformları hayata geçirme noktasında istediği gibi bir ortam oluşmaması gerekçesine dayanarak tekrar başkanlık sistemi tartışmalarını gündeme taşımıştır. Vesayet altındaki rejimle icra etmek 
istediği uygulamaları hayata geçiremeyeceğini düşünmüştür (Fedayi, 2013, s. 684-685). Ayrıca uzlaşma geleneği zayıf olan Türkiye’nin koalisyon hükümetleriyle zaman kaybettiğini belirterek Türkiye’nin heterojen yapısına başkanlık sisteminin daha uygun olacağını dile getirmiştir. Ona göre bu, çoğunluğun seçtiği başkanın ülkenin bütünlüğünü temsil etmesi bakımından daha demokratiktir (Yılmaz, 2013, s. 630). Bütün bunların yanında Özal’ın hep 
birinci adam ya da tek adam olmaya yönelik tutkusunun da payı büyüktür. Amerikan sistemini benimsemek istemesinin arkasında bu yatmaktadır. “Benim önemli gördüğüm konu, Türkiye’yi belli bir noktaya götürebilmek. Bizim inandığımız bazı şeyler var. Onu ne şekilde yapmam daha güçlü olursa, orada olmaya çalışırım’’ şeklinde ifade ettiği beyanıyla Özal sadece kendi şahsında somutlaştıracağı sistemle Türkiye için uygulamaya koymak istediği 
reformlardan bahsetmiştir (Cemal, 1989, s. 122). 

Özal esas itibariyle, halk tarafından seçilen bir devlet başkanını arzulamıştır. Anayasanın cumhurbaşkanına tanıdığı yetkilerin korunmasından yana olmakla birlikte görev süresinin en fazla iki dönemi kapsayan 5 yıllık bir süreyi kapsaması gerektiğini ifade etmiştir. 

Özal’ın yarı başkanlık sistemini andıran önerisi, ona yakın kaynaklara göre Amerikan tipi başkanlık modeli için bir geçiştir (Yazıcı, 2013, s. 160-161). Turgut Özal’ın kardeşi ve dönemin Malatya milletvekili Yusuf Bozkurt Özal da reformist kararların alınmasında başkanlık sisteminin uygun model olduğunu öne sürmüştür. Başkanlık sistemini Osmanlı sistemine benzeten Özal, “Başkanlık sistemi Osmanlı sisteminin bir nevi demokrasiye adapte edilmiş şeklidir’’ 
demiştir (“Başkanlık sistemini TBMM’de”, 1992). Buna karşılık, Özal’ın bu istekleri kendisi için gündeme getirdiği iddia edilerek cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Özal’ın siyasî gücünün sınırlanmasını istemediği yönünde tepkiler doğmuştur (Duman, 2013, s. 643). 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***

15 Şubat 2019 Cuma

28 ŞUBATIN GEREKÇESİ VE SONUÇLARI ERDOĞAN DÖNEMİ BÖLÜM 4

28 ŞUBATIN GEREKÇESİ VE SONUÇLARI ERDOĞAN DÖNEMİ BÖLÜM 4



15 Şubat'ta başta Avrupa'da olmak üzere dünyada yaklaşık 10 milyon kişi Amerikan emperyalizmine ve savaşa karşı gösteri düzenledi.

16 Şubat'ta Kıbrıs'ta yapılan bir ankette, "Avrupa Birliği çatısı altında bile bir arada yaşamak istemeyen TÜRK ve Rumlara 'Neden?' diye soruldu. TÜRKLER'in yüzde 69'u, 'Rumlar'a güven olmaz', Rumlar'ın yüzde 29'u 'TÜRKLER'e güven olmaz' yanıtını verdi." Ama kim dinler??? Özal'dan bu yana hemen bütün Başbakanlar Kıbrıs'ı âdetâ paketleyip Rumlar'a sunmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Kıbrıs'ı ALLAH koruyor!

17 Şubat'ta ABD Heyeti, üs ve limanların "modernizasyon"u çerçevesinde Mersin ve İskenderun limanlarında incelemelerde bulundu. Aslında "Biz asker ve malzemeyi buradan nasıl geçiririz?" incelemesi yaptılar... İki ay önce Urfa'da öldürülen elektrik mühendisi Hasan Balıkçı'nın Adana'da kaçak elektrik kullanan fabrikaları tespit ettiği, 500 milyon lira ödeyen fabrikaların faturalarını 13-14 milyar liraya çıkardığı, teklif edilen 120 milyar liralık rüşveti elinin tersiyle ittiği anlaşıldı. Hasan Balıkçı, Beyaz Enerji Operasyonu kapsamında Urfa'ya tayin edilen Balıkçı, 5 ayda Urfa'da elektrik kaçağını % 20 azaltmış, ancak Adana'da plastik fabrika sahibi Zeki Akkoyun'un 600 milyon TL'ye tuttuğu Yılmaz Çakmak tarafından öldürülmüştü!.. Devlet kadroları o fabrika sahipleri gibi hırsız-soysuz ile dolu olduğundan, Hasan Balıkçı gibileri korunmaz, aileleri perişan olur!.. Halbuki azmettireni de, öldüreni de asmalı, Hasan Balıkçı'nın heykelini Urfa TEDAŞ şubasi önüne dikmeli, ailesine de o soyguncu fabrikalardan tahsil edilen büyük bir tazminat ödemeli!..

18 Şubat'ta Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK Kanunu'nda değişikliği öngören taslağı tartışmaya açtı... Bu YÖK yasasında bir büyü var. Kimse özüne dokunamıyor. Türkiye'de üniversite eğitiminin canına okuyan Yahudi dönmesi beynelmilel mason İhsan Doğramacı'nın marifeti olduğu için herhalde... 2013'te "yeni ihanet anayasası" maddeleri görüşülürken Meclis'teki 4 parti birden "YÖK'ün adının değiştirilmesine, ancak Anayasa'da kalmasına" karar vermişti!... Aynı gün Kürt aşiret reisi Mesut Barzani ailesinin yahudi olduğu ortaya çıktı.

19 Şubat'ta işgal hazırlığı yapan ABD heyeti, Sabiha Gökçen uluslararası havaalanında incelemelerde bulundu... Aynı gün Faslı Münir El Mutasaddık, 11 Eylül 2001'deki saldırılardan yargılanan ilk kişi oldu ve sözde yataklık yaptığı gerekçesiyle 15 yıl hapse mahkûm oldu. İran'ın güneydoğusundaki Sistan ve Belucistan eyaletinin başkenti Zahedan'dan Kirman'a giden Rus yapımı İlyuşin-76 tipi uçak Kirman'a inmeye hazırlanırken düştü. Kazada 275 Devrim Muhafızı öldü. Yine 19 Şubat'ta Güney Kore'deki Daegu kentinde kundaklama sonucu çıkan yangında 200 kişi öldü.

20 Şubat'ta IMF heyeti, ekonomi yetkilileriyle krizlerin durumunu inceledi. Aynı gün ABD'li heyetler Mardin ve Batman'da incelemelerde bulundular.

21 Şubat'ta Cumhurbaşkanı Sezer, Joel Hafley Başkanlığındaki işgâlci ABD Kongresi Temsilciler Meclisi üyelerini kabul etti. Heyet, Başbakan Gül ve hiç bir resmî sıfatı olmayan Erdoğan tarafından da kabul edildi. Aynı gün ABD'nin Avrupa Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Burwell Bell, Mersin'de incelemelerde bulundu. Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği, TBMM kararı olmadan yabancı ülke muharip unsurlarının (birlik, tank, top, savaş uçağı gibi) Türkiye topraklarına kabulünün söz konusu olmadığını bildirdi. Yemin etse, başı ağrımazdı. Çünkü Meclis buna çanak tutan Tezkere'yi daha kabul etmemişti. Ne var ki silahlar limana yığılmak üzere idi!..

23 Şubat'ta Necmettin Erbakan'ın 5 yıllık siyasi yasağı sona erdi. Genç Parti 1. Olağan Kongresi yapıldı. Genel Başkanlığa Cem Uzan seçildi. Aynı gün Türkiye ile Yunanistan arasında doğalgaz hattı anlaşması imzalandı.

24 Şubat'ta bölücü kürtçü parti HADEP 2. Olağan Kongresi TÜRK bayrağı olmadan, Apo'nun resimleri ve sloganları ile toplandı. Genel Başkanlığa Ahmet Turan Demir seçildi... İskenderun Limanı'na yanaşan Ro-Ro gemisi işgâlci Amerikalılar için araç ve mühimmat boşaltmaya başladı. Türkiye'de yabancı asker bulundurulması ve Türkiye'nin yurtdışına asker gönderilmesine ilişkin Başbakanlık Tezkeresi, Bakanlar Kurulu'nda imzaya açıldı.


25 Şubat'ta Tezkere AKP içinde bile çatlaklara yol açtı. TBMM Başkanı Bülent Arınç, ''Hükûmete sesleniyorum: Sizden tezkere değil, 2003 bütçesini bekliyoruz,'' dedi. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır, ''Tezkerenin uluslararası meşruiyeti yok. Tezkerenin geçmemesinde yarar var. Geçmez ise demokrasi güçlenir,'' dedi. Ama Tayyip Erdoğan bir kere Amerikalılar'a söz vermişti, dönüş yoktu. AKP İstanbul Milletvekili Göksel Küçükali, Irak'la ilgili tezkerelere yönelik eleştirilerinin ardından partiden kesin ihraç istemiyle Merkez Disiplin Kurulu'na sevk edildi... Böylece Tayyip kendisine muhalefe edeceklere dişlerini gösterdi. Başbakanlık Tezkeresi TBMM'ye sunuldu. İskenderun Limanı'na ABD donanmasına ait kargo gemisi yanaştı. Amerikalılar 1 Mart Tezkeresi'nin kabul edileceğinden hiç kuşku duymuyor, indirme-bindirmelerini şimdiden yapıyorlardı.

Aynı gün AKP Hükûmeti bir vergi affı çıkardı.

26 Şubat'ta Özelleştirme Yüksek Kurulu otoyolların işletmeye açık kesimleri ile Boğaz köprülerinin özelleştirme kapsamına alınmasına karar verdi. Pamukbank ve bazı iştiraklerinin elinde bulunan Yapı Kredi Bankası ile Turkcell hisseleri bir protokol kapsamında TMSF'ye devredildi... ABD'nin 9 gündür Hatay'ın İskenderun Limanı'na yaptığı yığınağın 100 araçlık bölümü, Güneydoğu'ya doğru yola çıktı. Askerî konvoyda Patriot füze savunma sistemleri de yer aldı. "Körfez Savaşı'nda ABD'nin ve Araplar'ın TÜRKİYE'ye verdiği sözlerin sadece bir kısmının yerine getirildiğini" belirten Paul Wolfowitz, "Ankara'nın endişelenmekte haklı olduğunu" söyledi. Böylece kendini cin sanan Turgut Özal'ın hem Amerikalılar, hem de Araplar tarafından iyice kazıklandığı itiraf edilmiş oldu.

27 Şubat'ta "Vergi Barışı Kanunu" Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi... Nedense birileri millete bu "barış" kelimesini pompalayıp durmuyor... Halbuki TÜRKİYE son 400 yıldır kimseye savaş ilan etmemiş, ancak saldırılara karşılık vermiş bir ülke... İngilizce "peace" kelimesinin karşılığı bazen "barış" bazen "huzur"dur. Bizimkiler "huzur ortamı" dileyecekleri yerde "barış ortamı" diyerek sanki savaş varmış gibi bir durum yaratıyorlar. Ama burada kastettikleri "savaş-barış" değil, barışmak... Kiminle?? Vergi kaçakçıları ile! Gene vergi affı ve indirimi getirilecek, vergisini düzenli ödeyeni cezalandıracak, ödemeyeni mükâfatlandıracaklar. Nitekim getirilen affa, 7,9 milyar liralık borç için 3 milyon 415 bin 144 başvuru yapıldı. Tahsilat ise 4,7 milyar lira oldu. Tahsilat oranı yüzde 60’ta kaldı.

Yine 27 Şubat'ta TÜRKİYE'nin Kuzey Irak'a girmesinden ödü kopan IKYB Lideri Talabanî, bağımsız bir Kürdistan istemedikleri mesajını yineledi. Ne var ki, öteki Yahudi- Kürt Barzanî'nin temsilcisi, ABD-Türkiye arasındaki anlaşmayı "ihanet" diye nitelendirdi ve "TÜRK askerine direneceklerini" söyledi... Eski Bosna Sırp Cumhuriyeti Devlet Başkanı Bilyana Plavsiç, Lahey savaş suçları mahkemesince 11 yıl hapse mahkûm edildi.

28 Şubat'ta Hatay'ın İskenderun Limanı'na yığınak yapmayı sürdüren ABD'nin birkaç gündür açıkta bekleyen askerî malzeme yüklü 6'ncı gemisi de limana girdi. İskenderun Limanı'ndan önceki gün yola çıkan ve gece Şanlıurfa'da konaklayan patriot rampaları ve ateşleme sistemlerini taşıyan 95 araçlık konvoy, Diyarbakır'a geldi.

1 Mart 2003'de Tayyip Erdoğan'ın, Başbakan Abdullah Gül'ün ve daha sonraki itirafları ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Öztürk'ün desteklemesine rağmen, asker göndermeye ve ülke içine yabancı asker kabulüne ilişkin Başbakanlık Tezkeresi Meclis'te reddedildi. Önce kabul edildiği sanılan "1 Mart Tezkeresi" Anayasa'da öngörülen ''salt çoğunluk'' sağlanamadığı için reddedilmiş oldu. Yeni seçilmiş olan AKP milletvekillerinin bir kısmı da, daha vatanseverliklerini kaybetmemiş oldukları için, red oyu kullanmışlardı. Çünkü Tezkere 62.000 yabancı askerîn 
6 ay süreyle Türkiye'de bulunmasını öngörülüyordu. Yani bunlar Irak'a geçip orayı işgal edecek grup değildi, BUNLAR TÜRKİYE'Yİ İŞGAL EDECEKLERDİ!.. Ayrıca 255 uçak ve 65 helikopter ile TÜRKİYE'de konuşlanacaklardı!.. Hopa'ya kadar bütün limanlar ve havaalanları Amerika'nın kontrolüne girecek, Irak'a yapılacak saldırı yüzünden Güneydoğu Anadolu hava sahası TÜRK uçaklarına kapatılacaktı!.. Buna "evet" diyenler, hain değil de, neydi?.. Biz daha mandacı İsmet İnönü'nün 1947'de Missouri zırhlısı ile TÜRKİYE'ye soktuğu askerleri, Sabetayist Menderes'in açtığı "TÜRK askeri giremez" Amerikan üslerini, hatta takunyalı-takkeli Turgut Özal'ın davet edip getirttiği "Çekiç Güç"ü başımızdan defedememiştik!

Tezkere'nin reddedilmesi TÜRKİYE'yi koyun gibi itaatkâr görmeye alışmış Amerikalılar'da hayal kırıklığı yarattı. Irak işgâli için bütün hazırlıklarını "kuzeyden ve güneyden girme" şeklinde yapmış oldukları için, büyük zaman ve maddî kayıplara uğradılar. İçlerinden "sorarız size" dediler!

Yine 1 Mart'ta 11 Eylül saldırılarının ''beyni'' olduğu söylenen ve El Kaide örgütünün üçüncü adamı Halid Şeyh Mohammed İslamabad'da yakalandı.

2 Mart'ta her bakımdan Amerika'ya ve Batı Avrupa'ya bağımlı olan Borsa, Tezkere'nin kabul edilmeyişinin ardından son 2 yılın en büyük düşüşünü yaşadı. Çünkü kumardan başka birşey olmayan Borsa, tamamen dışa, gavurlara dayanır. Çoğu hisseleri onlar alır, satar... Tezkere'nin kabul edilmemesi faizleri de yükseltti. Aynı gün Başbakan Abdullah Gül, ''Tasarruf ve Gelir Artırıcı Tedbirler'' paketini açıkladı.

3 Mart'ta Tezkere'nin reddedilmesinin ardından, ABD, Türkiye'deki üs ve limanlarda başlattığı modernizasyon çalışmalarını askıya aldı. Yani "modernizasyon" bizim için değil, kendileri içindi!..

6 Mart'ta Çankaya Köşkü'nde, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in başkanlığında; KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Başbakan Gül, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özkök, KKTC Başbakanı Derviş Eroğlu ile Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış'ın katıldığı Kıbrıs Zirvesi düzenlendi. Zirveden sonra yapılan açıklamada, Annan Planı'nın mevcut haliyle Türk tarafının temel kaygı ve beklentilerini karşılamaktan uzak olduğu bildirildi. Buna rağmen Erdoğan, Başbakan olunca Annan Planı'nı hem TÜRKİYE'ye hem de KIBRIS TÜRKLERİ'ne kabul ettirmek için neredeyse bir yerlerini yırtı.

Aynı gün KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş, TBMM Genel Kurulu'nda milletvekillerine hitap etti ve Annan Planı 'nın kabulü için "büyük ölçüde tadilat" yapılması gerektiğini söyledi. TBMM'den KKTC'ye destek deklarasyonu yayınlandı. Deklarasyonda, Kıbrıs sorununa çözümün tarafların eşit statüsü ve eşitliğine ilkesi çerçevesinde gerçekleştirilmesi gerektiği vurgulandı. Annan Planı'nda bu eşitlik yoktu. Zaten hiçbir Hıristiyan Batı anlaşmasında diğerleri için eşitlik yoktur.

8 Mart'ta IMF, TÜRK yetkililer ile 4. gözden geçirmenin niyet mektubu üzerindeki tüm ana unsurlar üzerinde anlaşmaya varıldığını açıkladı. Yani TÜRKİYE, AKP i ktidarı eliyle IMF'ye "kayıtsız şartsız teslim" olmuştu!.. Ama Potamyalı Erdoğan ileriki yıllarda bunun unutulduğunu sanarak, kendisinden önceki hükûmetlir IMF'yle anlaşmış olmakla suçlayacaktı!

9 Mart'ta Recep Tayyip Erdoğan Siirt'teki düzmece seçimi kazanarak parlamentoya girdi.

10 Mart'ta hep belirttiğimiz gibi "özelleştirme" o haliyle kalmadı, "yabancılaşma" dönüştü. Bundan özel sektör bile nasibini aldı. Türk makarna pazarında en büyük paya sahip Filiz Gıda'nın tamamı İtalyan Barilla'ya geçti. Orim Cam, Hollandalı Schott Glaverbel'e satıldı. Hacı Şakir sabunları bile gavurun eline geçti... Acaba Hacı Bekir şekerlemeleri kurtuldu mu?.. Aynı gün iktidarı daha da sıkıştırmak için Dünya Bankası Türkiye Temsilcisi Ajay Chhibber ''Dünya Bankası, AKP hükûmetinin bu bütçesine destek vermeyecek'' dedi, planı açık etti.

11 Mart'ta Abdullah Gül başkanlığındaki 58. Hükümet istifa etti. Aynı gün ABD'ye gitmek için yola çıkan Chhibber, İstanbul'dan Ankara'ya döndürüldü. Chhibber'in yaptığı açıklamanın yer aldığı bant Washington'daki Dünya Bankası merkezinde incelemeye alındı.

12 Mart'ta Tezkere'nin reddine rağmen, ABD'nin askerî yığınak yaptığı İskenderun Limanı'nda, Sosyalist Demokrasi Partisi Genel Başkanı Akın Birdal'ın da aralarında bulunduğu bir grup gösteri yapmak istedi. Türk askeri havaya ateş açtı. Göstericiler gözaltına alındı. Aynı gün Anayasa Mahkemesi, bölücü Kürtçü HADEP'i kapattı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, bölücü Kürtçü DEHAP'ın da temelli kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı.

Yine 12 Mart'ta Sırbistan Başbakanı Zoran Cinciç, Belgrad'daki hükümet binasının girişinde uğradığı suikast sonucu öldü. Cinciç, 50 yaşındaydı. Suikastın ardından başlatılan 42 günlük olağanüstü hal uygulaması sonucu mafyaya karşı benzersiz bir savaş başlatıldı.

14 Mart'ta Tayyip Erdoğan başkanlığında 59. Hükûmet kuruldu. Bu hükûmet kurulana kadar Tayyip Erdoğan deli danalar gibi kendini yurt dışına atmış, Fransa'ya, Almanya'ya, Amerika'ya gitmişti. Başkan Bush "parti başkanı" olmasından başka hiç bir resmî sıfatı olmayan Erdoğan'ı kabul etmiş, görüşmüştü. Bunda şaşacak bir şey yok!.. Aydınlık Dergisi'nin 20 Ekim 1996'da yazdığı gibi, Amerika Erdoğan'ı Erbakan'ın yerine o tarihten bu yana 
hazırlamıştı. !

Burada birşeyleri belirtmek isteriz... Erdoğan liderliğinde AKP hükûmetlerinin yaptığı her 10 işten 3'ü devlet-millet-memleket yararına, 7'si devlet-millet-memleket zararınadır!.. Terazinin kefesinde hangisinin ağır basacağını ancak Allah bilir. Ve "Onlar tuzak kuradursunlar, Allah da tuzak kuruyordu. Allah, herkesten daha iyi tuzak kurar" (Enfal Sûresi, 30. Âyet) mucibince, biz Allah'ın Erdoğan'ı Amerikalılar'dan Avrupalı gavurlardan daha iyi kullanacağına inananlardanız. O yüzdendir ki, devlet-millet-memleket hayrına yaptığı o 3 güzel iş, kendinden önceki politikacıların hayal bile edemiyecekleri kadar önemlidir. Devlet-millet-memleket zararına yaptığı, ihanet boyutundaki kötü işlerin ise, ilerde yine Allah'ın lûtfuyla düzeltileceğini, hatta Erdoğan'ın, kafasına kiremit düşmüş gibi uyanıp, bizzat kendisinin bunları düzeltmeye çalışacağını tahmin ediyoruz. PKK'ya "çözüm süreci" diye önce olmadık tavizler verip, sonra kendinden öncekilerden çok daha şiddetli tepesine binmesi gibi!..

Ne diyelim, inşaallah kısa zamanda öyle olur.

15 Mart'ta İş Güvencesi Yasası yürürlüğe girdi. Ama aslında bu yasa güvence değil, güvensizlik veriyordu. Bırakın, Devlet dairelerinde çalışan işçileri; Belediyeler'de, özel sektörde "taşaronluk" aldı yürüdü. Sigortasız, güvencesiz çalışmak zorunda kalanlar perişan oldu. Aynı gün İskenderun Limanı'ndan vagonlara yüklenen işgalci Amerikalılar'a ait askerî araç ve malzemelerin demiryolu ile Irak'a sevkiyatına başlandı. Yani tezkeresiz iş yapıldı.

Yine 15 Mart'ta Çin Devlet Başkanı Jiang Zemin yerini Hu Jintao'ya bıraktı. Orta Afrika Cumhuriyeti'nin başkenti Bungui'ye tamamen hâkim olan isyancı general François Bozize, kendisini Devlet Başkanı ilan etti ve geçiş hükümeti kurdu.

16 Mart'ta Amerikan yardakçısı İngiltere Başbakanı Tony Blair ve bir başka Amerikan yalakası İspanya Başbakanı Jose Maria Aznar ile Azor Adaları'nda bir araya gelen ABD Başkanı George Bush, Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin ve oğullarının sürgüne gitmesi için 48 saatlik ültimatom verdi. Aynı gün İspanyol adaleti Bask bölgesinin bağımsızlığı için mücadele eden ETA örgütünün siyasi kanadı Batasuna'yı kanundışı ilân etti. Batasuna, 7 Mayıs'ta da ABD tarafından terörisdt örgütler listesine alındı.

17 Mart'ta Irak'a savaş ihtimalinin artması sebebiyle borsa düştü, dolar ise serbest piyasada 1 milyon 715 bin liradan işlem gördü. Devlet tahvili faizi 6 puan birden yükseldi. Borsa'daki şirketlerin bir günlük kaybı 4 milyar dolar oldu.

18 Mart'ta Irak'ı ve Saddam'ı iyice sıkıştırmak için ''petrol karşılığı gıda'' programı askıya alındı. Emperyalist Hıristiyan Batı ülkelerinin sahip olduğu uluslararası petrol şirketleri Irak petrolü alımlarını durdurdu. Irak halkı açlığa mahkûm edildi.

19 Mart'ta Bakanlar Kurulu, Türk askerinin Kuzey Irak'a gönderilmesi ve ABD uçaklarının Türk hava sahasından geçişlerine izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresini TBMM'ye gönderdi. Aynı gün eski A.B. Komisyonu Temsilcisi Karen Fogg ve casuslarının e-maillerini açıkladığı için yargılanan İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, beraat etti.

20 Mart'ta zalim ve emperyalist Amerikan-İngiliz koalisyonu güneyden Irak'a girerken, başkent Bağdat havadan bombalanmaya başladı. Saddam Hüseyin, televizyondan direniş çağrısında bulundu. Irak'a "özgürlük ve demokrasi" getirdiğini iddia eden Amerika, bu savaşta 1991 Körfez Savaşı'ndan farklı bir taktik uyguladı. Körfez Savaşı, bilhassa CNN aracılığıyla âdeta "naklen yayın" gibi verilmiş, savaşın vahşeti, bombalanan sığınaklar, parçalanan, yanan insanlar gösterilmiş, Amerika aleyhine kötü propoganda olmuştu. Akıllanan zalim Amerikalılar bu sefer "embedded journalists" yani ordu ile birlikte hareket eden, sansürlü yayın yapan gazeteciler kullandı. Diğer yayınlara izin vermedi. Bu suretle dünya Afganistan ve Irak'taki yıkıcı, yokedici, zulüm dolu savaşı ancak Amerikalılar'ın izin verdiği kadarıyla görebildiler. Vidyodaki savaş oyunları gibi sahte bir savaş seyrettik. Ama hakikat gizlenemez. İlerde gerçekler yavaş yavaş ortaya çıktı.

Cumhurbaşkanı Sezer, "Irak konusunda ABD'nin tek taraflı davranışını doğru bulmadığını" söyledi. Buna rağmen TÜRK askerinin Kuzey Irak'a gönderilmesi ve ABD uçaklarının TÜRK hava sahasından geçişlerine izin verilmesine ilişkin 2. Tezkere, TBMM'de kabul edildi. Aslında bu 2. Tezkere, reddedilen 1 Mart Tezkeresi'nin yarattığı boşluğu doldurmak için çıkarıldı. 62.000 Amerikan askeri gelip Türkiye'ye çöreklenmedi ama, Türkiye'den tıpış tıpış Irak'a geçtiler. Limanlardan, havalanlarından, bizim askerin giremediği üslerden yararlandılar... AKP iktidarının Amerikan güdümüne girdiğinin ilk işareti budur. Bu arada TÜRKİYE'de ve dünyanın çeşitli ülkelerinde "savaşa hayır" gösterileri yapılıyordu.

21 Mart'ta Necmettin Erbakan, Saadet Partisi'ne katılarak aktif siyasete döndü.

22 Mart'ta hakkında üç ayrı gıyabî tutuklama kararı bulunan ve ABD'den dönen, yolsuzlukları ile meşhur Sabetayist işadamı Halil Bezmen, cezaevine konuldu.

23 Mart'ta Potamyalı Erdoğan'ın kurduğu 59. Hükümet, Meclis'teki AKP çoğunluğu sayesinde rahatça güvenoyu aldı... TRT Genel Müdürü mason ve Sabetayist Yücel Yener, görevinden istifa etti... Bu adam göreve geldiğinde "3.000 olan TRT personelinin sayısını 1.000'e indireceğini" vaadetmiş, ancak 8.000'e çıkarmıştı!.. TRT logosunun değiştirilmesi için TÜRKLER dururken uluslararası yarışma açmış, ihaleyi bir Avustralyalı firma kazanmış, onlar da Sidney olimpiyatları sembolü yarışmasında kazanamayan "iki bumeranglı" logoyu hiç emek sarfetmeden TRT'ye yüzbinlerce dolar karşılığında kakalamıştı!.. Bu logo daha sonra, ancak TÜRK ressamlar tarafından düzeltilerek kullanılabilmişti. Halen de TRT-3, TRT-Türk, TRT-Belgesel TRT-Diyanet, TRT-Müzik kanallarında, sol üst köşede kullanılmaktadır. (2014) Yener ayrıca Atatürkçüler'e şirin görünmek için bir "Cumhuriyet Treni" icat etmiş, bununla yurdu dolaşmıştı. Hapse atılacak, malına mülküne, yediklerinin, yedirdiklerinin karşılığı olarak elkonulacak iğrenç bir yaratıktır...

Yine 23 mart'ta Çeçenistan'da anayasa referandum yapıldı. Seçmenlerin yüzde 90'ı ''Evet'' oyu kullandı. Referandum birçok kuruluş tarafından sert dille eleştirildi. 5 Ekim'de yapılan seçimlerde de Moskova yanlısı Ahmed Kadirov'ın iktidarı meşrulaştı.

24 Mart'ta Borsa, 8.892,65 puandan günü kapatarak, yılın en düşük seviyesine indi. Aynı gün THY Ağrı, Erzincan, Batman ve Muş seferlerini, "ticarî nedenler"le geçici olarak durdurdu. Yani bir Devlet kurumu "zarar ediyorum, kâr edemiyorum" diye hizmet vermekten vazgeçti! Yine aynı gün işgalci Amerikan birliklerinin, dereyi görmeden paçayı sıvayıp ta Mardin Nusaybin'de kurdukları lojistik destek merkezi boşaltıldı.

25 Mart'ta ABD Başkanı Bush, "tezkere" pazarlıklarını açıkladı. TÜRKİYE'ye doğrudan kredi olarak 8,5 milyar dolar destek önerdiği bildirildi. Hibe değil ha!.. Halbuki Körfez Savaşı'nda Mısır'ın 6 milyar dolar borcunu silmişlerdi de, bizim salak Turgut Özal, "Biz erkek adamız, borcumuzu öderiz. Kota kaldırılsın, yeter" demişti, o bile kaldırılmamıştı!.. Bizi ne kadar dirayetsiz insanlar idare etmiş te, farkında olmamışız!.. Bunlar da "at pazarlığı" yapmakla itham edildiler. Paçaları tutuşan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, kredinin ''kuzey cephesi''nin açılmasıyla ilgili olmadığını söyledi.

Aynı gün Başbakan Erdoğan, daha önce Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne yaptığı şikâyet başvurularını geri çekti. DOĞRU YAPTI!.. Biz, Devlet memuru, politikacı olup ta, kendi devletini Avrupa'ya, Amerika'ya şikâyet edenleri "vatan haini" sayarız. Onlara Adalı Hüseyin''in ibret verici davranışını hatırlatırız.

26 Mart'ta Özelleştirme İdaresi, Maliye Bakanlığı'na ve gelmiş geçmiş en insafsız Maliye Bakanı olan Kemâl Unakıtan'a bağlandı. Unakıtan, "müşteri bulsam, olsa, anamı bile satarım," diyemediği için "babalar gibi satarım," demesiyle meşhurdur!.. Aynı gün Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan HADEP'in 35 belediye Başkanı, DEHAP'a geçti.

28 Mart'ta kapatılan DEP'in eski milletvekilleri Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan ve Selim Sadak'ın DGM'de yeniden yargılanmalarına başlandı. Mahkeme, sanıkların tahliye taleplerini reddetti. Aynı gün THY'nin İstanbul-Ankara seferini yapan Ergene adlı yolcu uçağı, Özgün Gençaslan adlı kişi tarafından kaçırıldı. Uçak, Atina'ya indirildi. AKP milletvekilleri Vahit Erdem, Turan Çömez ve Ali Rıza Alaboyun'un da içinde bulunduğu uçak kaçırma eylemi, olaysız sona erdi. Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesine bağlı Dağyağı Köyü Büyükmedres Mezrası yakınlarına bir Tomahawk füzesi düştü. Daha önce de Urfa'nın Birecik ilçesine yakınlarına yolunu şaşıran iki Tomahawk düşmüş, bunun üzerine Türk hava sahası füzelere kapatılmıştı. Kapatılmış ta, füzeler yine yolunu bulup geliyor! Acaba kim atıyor??? Acaba Tezkere'nin reddedilmesinin intikamını mı alıyorlar???

30 Mart'ta Mardin'den yola çıkan ABD askerî malzemesi yüklü TIR konvoyu, İncirlik ve İskenderun'a giderken geçtiği Şanlıurfa'da bir grup tarafından taşlandı. Bombalanan Bağdat'ta dün de sivil hedefler vuruldu. Bağdat, Amerikan ve İngiliz uçaklarının bombardımanı ve füze saldırılarına maruz kaldı. Kentin Zafraniye Mahallesi'nde 6 Iraklı sivil ölürken, 6'sı yaralandı. Ölen ve yaralanan daha çoktur. Bunlar Batılı kaynakların verdiği sansürlü haberler...

2003 Irak Savaşı Görüntüleri      VİDEO

2003 Irak Savaşı Görüntüleri      VİDEO

Yine 30 Mart'ta Belçika Başbakanı Guy Verhofstadt, Amerika'yı, ''çok tehlikeli bir süper güç'' olarak nitelendirdi. Verhofstadt, basına yaptığı açıklamada, ''ABD, 11 Eylül'de derinden yaralanmış bir güç, bu nedenle çok tehlikeli bir hal aldı ve bütün Arap dünyasını kendine mal etmek istiyor,'' dedi. Amerika'nın kudurmuş köpek gibi etrafa saldırdığını imâ etti. Kuzey Irak'a paraşütle indirilen Amerikan askerlerinin desteğinde Musul ve Kerkük'e doğru yürüyen peşmergeler, Irak askerlerinin döşediği 340 mayını bir araya toplayarak imha etti. Böylece düşmana hizmetle, ülkelerine ihanet etmiş oldular.

31 Mart'ta DİE, Türkiye ekonomisinin 2002 yılında yüzde 7,8 büyüdüğünü açıkladı. 2001 yılında küçülen ekonomi AKP iktidarından önce düzelmiş, büyümeye başlamıştı. Küçülmelerden sonraki rakamlar hep böyle yüksek çıkar. Bunu hükûmetin bir başarısı saymak pek doğru olmaz...

"Şok ve dehşet bombardımanı" ve "yıldırım harekât stratejileri" savaş meydanına uymayan ABD, savaş planlarını gözden geçirmeye başladı. ABD'nin 1'inci Körfez Savaşı'ndaki gibi, daha yoğun bir askerî güçle, daha yavaş, ancak daha düzenli hareket edeceği geleneksel savaş stratejisine geri döneceği belirtildi. Rus uzmanlar, ‘‘Tomahawklar niye yön şaşırıp komşu ülkelere düşüyor’’ sorusuna şu yanıtı verdiler: "Tıpkı cep telefonlarının uçaklara zarar vermesi gibi, bölgedeki elektronik sinyal kirliliği füzeleri etkileyebilir. Füzeler, depolarda beklerken halk diliyle ‘bayatlamış’ olabilirler." ... 1'inci Körfez Savaşı'nın yıldız muhabiri Peter Arnett, Irak Televizyonu'na ‘‘ABD’nin savaş planları başarısız oldu’’ yorumu yapınca, NBC televizyonundaki işinden oldu... Yani sanılmasın, emperyalist Batı ülkelerinde sansür, baskı yok!.. Ne ABD medyasında, ne İngiliz medyasında devlet politikasına aykırı haber yayınlayamazsınız!

1 Nisan'da elektrikte 150 kwh'i aşan, her kwh için yüzde 50 zamlı tarife uygulamasına son verildi. bu tarz uygulamalar "orta direk" edebiyatı yaparak sözde orta sınıf halkı koruduğunu iddia eden Turgut Özal'ın getirdiği insafsız kurallardan biri idi. Bir diğeri de Peşin (geçici) vergi dir. Yani esnaftan daha kazanmadan yeni yılın vergisi alırdı. Hâlâ bu uygulama sürmektedir. Vazgeçemiyorlar, çünkü vazgeçmek demek, bu yılın vergisi peşin alındığı için bir yıl vergi almamak demektir!

2 Nisan 2003 TÜRK TARİHİ ve AKP iktidarı için kara bir gündür. O gün Başbakan Abdullah Gül, ABD Dışişleri Bakanı Powell ile gizli 2 sayfa, 9 maddelilk anlaşmayı imzalamış, TÜRKİYE'yi ABD boyunduruğuna sokmuştur. Sırf bu anlaşma için Gül'ün Divan-ı Harp'te yargılanıp idam edilmesi gerekir.

Abdullah Gül utanmadan bu anlaşmayı nasıl imzaladığını Vatan gazetesi yazarı Sedat Sertoğlu’na şöyle anlatmıştır:

“Şimdi senin oturduğun koltukta (eliyle koltuğa vurdu) ABD Dışişleri Bakanı Powell oturuyordu. Onunla 2 Sayfalık 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştık. Ama ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki.. Powell Suriye’ye giderken de benimle konuştu. Gizli olan bir sürü gelişme var.” 
(Vatan, 24 Mayıs 2003).

Bu 9 MADDE Şunlardır:

1. Irak'ın kuzeyinde bulunan bütün TÜRK birlikleri ve TÜRK ordusuna baglı özel kuvvetler, Türkiye sınırları içine çekilecek! TÜRK ordusu bundan boyle hangi gerekçeyle olursa olsun, sınır ötesi harekâtta bulunmayacak ve PKK'ya askerî harekât için ABD'den izin alınacak. PKK/KADEK'in TÜRKİYE egemenlik alanı dışında takip ve bastırılması harekâtlarına son verilecek. Ayrıca PKK/KADEK'e karşı TÜRK DEVLETİ'nin egemenlik alanı içinde yapılacak askerî harekât için ABD askerî makamlarına bilgi verilecek.

2. Eğer TÜRK Silahli Kuvvetleri, PKK/KADEK'e karşı ABD askerî makamlarına bilgi vermeden ve izin almadan harekât yapacak olursa, ABD hukûmeti, Kürt halkına karşı şiddet kullanıldığı ve soykırım uygulandığı çerçevesi içinde uyarıda bulunma hakkını kullanabilecek. Bu durumda ABD gerekli gördüğü ambargo ve silahlı mudahale gibi siyasal ve askerî yaptırımları saklı tutacak.

3. TÜRKİYE, ABD'nin İran'a ve diğer Ortadoğu ülkelerine karşı uygulayacağı sınırlı askerî harekâtlara, ABD'nin talep etmesi halinde şartsız olarak üs ve taşıma kolaylıkları sağlayacak, askerî birlik verecek. TÜRK birliklerinin üst komuta yetkisi, ABD komutanlığında olacak.

4. TÜRK ordusunun asker sayısı ve silah kuvveti, ABD'nin uygun buldugu sayı ve kabiliyete indirilecek! Özellikle tank ve ağır silahlarin miktarı düşürülecek, savaş uçağı sayısı sınırlanacak. Bütün silah ve cephane bundan sonra ağırlıklı olarak kısa menzilli taktik savunma kavramına (belgede 'konsept' deniyor) göre ayarlanacak. TÜRKİYE'de bulunan ABD ve NATO irtibat subaylarının gorev alanları ve yetkileri genişletilecek.

5. Irak'ın kuzeyinde kurulmuş olan ve sözümona 'Kürdistan' adı verilen kukla devlet, resmen ilan edildikten sonra, TÜRKİYE tarafından da resmen tanınacak! TÜRK devletinin kukla devletin kuruluşunu 'savaş nedeni' sayan Millî Guvenlik Siyaset Belgesi ve bu yöndeki politika ve kararları kaldırılacak. (Kuzey Irak-'Kürdistan' sınırları içinde kalacak olan ve özellikle Kerkük, Musul ve Süleymaniye'deki TÜRKMENLER, ABD tarafından güvenli bir şekilde başta Bağdat ve diğer Güney Irak şehirlerine nakledilecek. ABD yetkilileri göç edecek olan tüm TÜRKMENLER'e iş olanakları sağlayacak.)

6. Abdullah Öcalan ve diğer dört lideri dışında, bütün PKK/KADEK yonetici ve elemanlarına geniş kapsamlı af çıkarılacak. Etnik grupların yasal siyasete katılmaları önündeki bütün yasal kısıtlamalar ve engeller kaldırılacak. Af yasasıyla bağlantılı olarak PKK/KADEK'e yasal siyaset düzleminde yer alma olanağı sağlanacak. hapiste veya dağda bulunan yöneticilerin siyasal mücadeleye katılmalari için gerekli hukukî ve siyasî önlemler alınacak ve uygulanacak.

7. "Kamu Reformu Yasası" ve yeni "Yerel Yonetim Yasası" hızla çıkartılarak, TÜRKİYE'deki Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı şehir ve kasabaların belediyelerinin özerkleşmesi süreci kararlı olarak yürütülecek! TÜRKİYE, dört yıl içinde uygulanacak bir planla, "üniter devlet" yapısını terk ederek, "federasyon"a gececek!

8. KIBRIS'ta KKTC Cumhurbaşkanı RAUF DENKTAŞ, "Arafat modeli" denen uygulamayla devredışı bırakılacak! "Annan Planı" küçük değişikliklerle uygulanacak! EGE kıta sahanlığı konusunda TÜRKİYE,Yunanistan'ın taleplerine esnek tavır alınacak! TÜRK jetlerinin uçus alanı daraltılacak! Sık sık ortaya çıkan "it dalaşı" sorunu, Yunanistan rahatsız edilmeden çözülecek.

9. TÜRKİYE'nin Ermenistan ile ilişkileri normalleştirilecek ve iyileştirilecek. Sınır ticaretinde Ermeniler lehine düzenlemeler yapılacak. Ermeniler'in TÜRKİYE'ye gezilerindeki bazı kısıtlamalar kaldırılacak.

Şimdi bir düşünün... Uzun süre Irak'ın kuzeyine harekât yapılabildi mi?.. Başbakan Potamyalı Erdoğan Barzani'yi Diyarbakır'a davet edip, Kürt türkücülerle birlikte "Kürdistan" diyerek ağırlamadı mı?.. Belediyelere il İdare meclislerinin yetkileri devredilip, bir de çevre ilçe ve köyler "mahalle" olarak büyük şehir belediyesine bağlanmadı mı?.. Rahmetli Rauf Denktaş binbir iftira ile Kıbrıs Türk halkının başından uzaklaştırılmadı mı?.. Ege denizindeki 152 adamız Yunan'a sessiz sedâsız devredilmedi mi?.. Yunan askerinin burnumuzun dibindeki adalara bayrak dikmesine göz yumulmadı mı?.. E, bunları yapanları, İtfaiye Meydanı'nda asıp, leşlerini ibret için günlerce ortada bırakmak gerekmez mi?..

Utanmazlık ve yüzsüzlük devam etmiş, 17 Temmuz 2003’te Filistin Dışişleri Bakanı Nebil Şaat ile görüşen Abdullah Gül, Amerika ziyaretini açıklamaya çalışırken, 2 Nisan 2003’te Powell ile yaptığı anlaşmaya ilişkin önemli bir ayrıntıyı da itiraf etmiştir. Açıklama şöyledir:

“Tezkerenin reddinden sonra Powell’in Türkiye’ye yaptığı ziyarette bölgede yapılması gerekenleri beraber kararlaştırdık.”

13 Mart 2006 günü AKP’nin Kızılcahamam toplantısında milletvekillerine verilen brifingde konuşan Abdullah Gül;

“Biz İran’ın nükleer programıyla ilgili olarak BOP kapsamında ABD ile birlikte hareket edeceğiz. Amacımız İslâm ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek” demiştir.

ABD tarafından NATO toplantılarında duvarlara yansıtılan ve Türkiye’yi bölünmüş olarak gösteren bu BOP haritasının oluşturulmasında ABD ile birlikte hareket ettiklerini şöyle açıklamıştır:

“ABD ile ilişkilerimiz önemlidir. Dünyanın süper gücünün gündem maddeleri bizim de gündem maddelerimizdir. Aramızdaki işbirliğinin stratejik boyutta olmasının anlamı, bu meselelerde ulaşılması gereken hedeflere ilişkin görüşlerimizin örtüşmesidir” (19 Ocak 2007).

Şimdi yıl 2014!.. Potamyalı Erdoğan ve AKP'deki yakın çevresi münafıklık edip, bu 9 MADDE'yi, hâşâ, KUR'AN ayetleri gibi kutsal sayıp, birer birer uygulamışlardır!.. Bunlara ek olarak ne haltlar yemişlerdir, bir bilseniz!.. ATATÜRK döneminde binbir zorlukla millileştirdiğimiz kuruluşlar, inşa ettiğimiz limanlar, havalanları ile MİLLET'in anasütü gibi ak ve helâl parasıyla kurduğu tesisleri gavurlara satılmıştır!.. Bankacılık, sigorta, enerji, telekomünikasyon, sağlık, eğitim, adalet gibi hizmetlerin gavur eline geçmesini sağlamışlartır!.. Tarım ve hayvancılık politikaları gavurların istediği gibi yürütülmüş, yerli tohum alış-verişi, bazı ürünlerin ekimi yasaklanmış, çiftçimiz ve köylümüz perişan edilmiştir. Bu da yetmezmiş gibi gavurlara toprak, hatta sularımızı satılmıştır!.. Bu bir "anayasa suçu" falan değil; düpedüz VATANA İHANET'tir! Hepsinin dediğimiz gibi YÜCE DİVAN'da yargılanıp İtfaiye Meydanı'nda asılması, ibret-i âlem için 3 gün sehpada sallandırılması gerekir!

DEVAM EDECEK!.. YAZILAR SÜREKLİ YENİLENİYOR!.. TEKRAR TEKRAR KONTROL EDİN!

http://www.angelfire.com/rnb/atadiyar/ata39.html

***

28 ŞUBATIN GEREKÇESİ VE SONUÇLARI ERDOĞAN DÖNEMİ BÖLÜM 3

28 ŞUBATIN GEREKÇESİ VE SONUÇLARI ERDOĞAN DÖNEMİ BÖLÜM 3



8 Aralık'ta DYP genel başkan adayı Mehmet Ağar, "Yaptıklarımla iftihar ediyorum. Merkez sağı toparlayacağım," dedi ama kendi paçasını bile toparlayamadı... Bu politikacıların ve aydın geçinen yazar-çizer takımının anlamadığı iki husus var. Birincisi, sağ-sol diye bir şey kalmadı... İkincisi TÜRKİYE'de halk, takım tutar gibi parti tutmuyor. Lider seçiyor. Lider beceriksiz çıkarsa, hemen onu tarihin çöp sepetine atıyor!.. Bir üçüncü husus daha var. Kötü olduğunu bilse de, yerine doğru-dürüst birini bulamazsa, baştakini kerhen desteklemeye devam ediyor... Turgut Özal bunu sezdiği için bir dönem "Alternatifim yok" demişti... 2014 yılına kadar da Erdoğan'ın alternatifi çıkmadı.

Aynı gün İngiltere'de bir mahkeme, evine giren hırsızı öldüren adamı beraat ettirdi. Doğru da yaptı. A.B.D.'de dahi öyledir.

9 Aralık'ta Endonezya hükûmetiyle Aceh'teki ayrılıkçılar arasında 26 yıllık savaşı sona erdiren anlaşma imzalandı. Aynı gün ABD ve dünyanın ikinci büyük havacılık şirketi United Airlines konkordato başvurusunda bulundu.

10 Aralık'ta parti başkanlığından başka hiç bir sıfatı olmayan Potamyalı Tayyip Erdoğan, Beyaz Saray’da ABD Başkanı George Bush tarafından ağırlandı... Kendisine ne talimat verildi, bilmiyoruz. Aynı gün Jet Fazıl" diye bilinen, Siirt`teki seçimin iptaliyle milletvekilliği düşen Fadıl Akgündüz, hakkındaki gıyabî tutuklama kararının vicahiye çevrilmesi sonucunda tutuklanarak Kartal Cezaevi`ne konuldu... Neyi anlamam, biliyor musunuz?.. Bu adam onca insanı dolandırdıktan sonra, memleketi Siirt'te nasıl onca insandan oy alabildi?.. Ya dolandırdığından daha fazla insana hizmet etti, ya da diğer adaylar ondan daha dolandırıcı, daha sahtekâr idi, Siirtliler Fadıl'a razı oldular.

Yine 10 Aralık'ta Kuzey Kore'den gelen Scud füzeleri taşıyan bir gemi Umman denizinde İspanyol donanması tarafından durduruldu. Ne hakla durduruldu, İspanya'nın bu işle ne alâkası vardı, anlaşılamadı.

11 Aralık 2002 bir başka ihanet günü idi. Kopenhag siyasi kriterlerine uyum ile Anayasa`ya uyum çerçevesinde hazırlanan ve çeşitli yasalarda değişiklik öngören yasa tasarısının, yürütme ve yürürlük maddeleri dışındaki tüm maddeleri, TBMM Genel Kurulu`nda kabul edildi... Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyofizik Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Metin Tulgar, özellikle felçli hastalar tarafından kullanılan ve ABD'den 30 bin dolara ithal edilen beyin pilini bin 500 dolara mal etti...Türkiye'de, Bülent Ersoy gibi transseksüeller yıllar önceden pembe kimlik kartına kavuşup, nikáh bile kıydırırken, İngiliz transseksüeller bu haklarına yeni kavuşmaya hazırlanıyor. İngiliz Hükûmeti yasağı kaldıracakmış.

12 Aralık'ta Bush ile görüşen Erdoğan, ‘‘Saddam bize göre de bir diktatördür. Biz de hemen yanımızda diktatör olmasını istemeyiz. Yine yanıbaşımızda teröristler olmasını da istemeyiz,'' dedi... Peki, diktatör Saddam gidince ne oldu?.. Teröristler arttı mı, azaldı mı?. . Tayyip Erdoğan, gavur diyarında olduğunu unutarak ve KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ı kastederek, ‘‘Masadan kaçan taraf değil, uzlaşı arayan taraf olmak gerekir,’’ dedi. Denktaş'ı kaçıyormuş, kendini kovalıyormuş gibi göstermek istedi. Kıbrıs'ın fedakâr ve cefakâr Cumhurbaşkanı Denktaş, hayatı boyunca gavurdan görmediği eziyeti "türk" politikacılardan görmüştür. Tabii pabuç bırakmadı, "Rum tarafıyla müzakereden kaçmadığını, ancak 9.000 sayfalık Annan Planı'nı imzalamak için zamana ihtiyacı olduğunu belirtti. Okumadan, incelemeden uluslararası bir belge imzalanır mı, hiç!.. Aynı gün AGSP konusunda Türkiye rahatladı. Avrupa Birliği ülkeleri, kurulacak Avrupa ordusunda Kıbrıs ve Malta'ya yer vermeyeceğini açıkladı. AB Kopenhag doruğunda, AB Dönem Başkanı Danimarka'nın Başbakanı Anders Fogh Rasmussen, Kopenhag kriterlerini yerine getirdiğine karar verilirse, 2004 Aralık ayında Türkiye ile müzakerelere başlama kararının değerlendirileceğini bildirdi... Ölme eşeğim, ölme! Yonca ektim, yaz gelsin. Yer, AB'ye girersin!..

Aynı gün Kuzey Kore, 1994 yılında ABD ile yaptığı anlaşma çerçevesinde dondurduğu nükleer programı tekrar aktif hale getireceğini açıkladı. Çünkü Amerika söz veriyor ama, asla tutmuyordu. O tarihte Kuzey Kore'ye yüklü miktarda yiyecek yardımı yapacağını belirtmiş, ancak yeterince yapmamıştı.

13 Aralık'ta CHP'nin ve bilhassa Deniz Baykal'ın desteği ile Erdoğan'ı Meclis'e sokma harekâtının 2. safhası gerçekleşti. TBMM`de 3 maddelik mini anayasa değişikliği paketi benimsendi. Paketteki en önemli değişim, AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan`ın seçilmesinin önündeki en büyük engeli oluşturan 76`ncı maddedeki değişiklik idi. Bu maddenin 2`nci fıkrasındaki "ideolojik veya anarşik eylemlere" ibaresi, "terör eylemlerine" şeklinde değiştirildi. Böylece, Erdoğan`ın Siirt konuşmasından dolayı siyasi yasağına yol açan 312`nci madde mahkûmiyeti, Anayasa`nın öngördüğü yasak kapsamından çıkarılmış oldu. Ah, bir de akıllarına gelip "Cumhurbaşkanlığı için üniversite diploması gerektiği" hükmünü kaldırsalardı, Tayyb'in önünü açmış olurlardı!

Yine 13 Aralık'ta AB Kopenhag doruğunda Estonya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Litvanya, Letonya, Malta, Polonya, Slovakya, Slovenya ve Kıbrıs Rum kesimi 1 Mayıs 2004'te üyeliğe davet edilirken, Bulgaristan ve Romanya'nın üyelik tarihleri 2007 olarak kararlaştırıldı. Türkiye??? Türkiye'nin vuslatı bir başka bahara, çıkmaz ayın son Çarşamba'sına kaldı!

14 Aralık'ta Çankırı`da Vali Ayhan Çevik`e yönelik düzenlenen bombalı saldırı olayına karıştığı gerekçesiyle aranan TKP-ML-TİKKO üyesi Selma Korkut, Sivas Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekiplerine teslim oldu. "Ayfer-Süheyla" kod adlı Selma Korkut tutuklandı. "Ümraniye Sapığı olarak bilinen, 12 kız çocuğuna tecavüz edip 3 kız çocuğuna da tecavüz teşebbüsünde bulunan Yaman Özçelik savcı "en az 240 yıl hapis cezası" istedi... Saçma bir rakam!.. İdam edilmesi gerekir. Belki hapishanede kalemini kırarlar... Dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, ‘‘Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği Anlaşması'nı TÜRKİYE'nin daha fazla yararına olacak şekilde yeniden gözden geçirmek gerekiyor,’’ dedi. Doğru söyledi, ama gözden geçirilmedi. Kazık yemeye devam ettik... Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen, ihale yasası değişikliği konusundaki tepkiler için, ‘‘Yok öyle bir hazırlık. İhale Yasası'yla ilgili bu söylentiler ‘İrtica var' lâflarına benziyor,’’ dedi. Tabii yalan söyledi. Ama yalandan kim ölmüş??? 12 yılda ihale yasası 164 defa değiştirildi!.. İhaleler yandaşlara gitsin diye!..

Yine 14 Aralık'ta Irak'taki BM silah denetçileri şefi Hans Blix, Irak'tan geçmişte ve şu anda kimyasal, biyolojik ve balistik füze programlarıyla ilgili çalışan bilim adamlarının listesini istedi... Sen bana Amerika'nın bilim adamları listesini veriyor musun??? Irak'tan niye istiyorsun?

15 Aralık'ta, Kopenhag Zirvesi'nde Rumların Avrupa Birliği üyeliğinin onaylanması Güney Kıbrıs'ta bayram havası estirirken, Kıbrıslı Türkler büyük bir düş kırıklığına uğradı... Kürtçü yazar Yaşar Kemal, "Türkler'in 200 yıldır Avrupa'da yer almak istediğini" belirterek, "AB'nin belirlediği tarihten önce demokrasimizdeki eksikleri tamamlayacağız," dedi. Batıcı olduğunu bir kere daha gösterdi. Halbuki "solcu" olarak bilinir! İngiltere'de kanserli bir hastayla karıştırılarak sağlıklı göğsü alınan bir kadın, 346 bin 957 sterlin (853 milyar lira) tazminata hak kazandı. TÜRKİYE standartlarına göre biraz fazla olmuş ama, bizde de böyle uygulamalar gerekli.

16 Aralık'ta Aydın Menderes ve İlhan Kesici'nin de aday olduğu DYP 7. Olağan Büyük Kongresi`nde, Elazığ Milletvekili Mehmet Ağar, Genel Başkan seçildi. Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun, Zorunlu Tasarruf parasının çalışanlara şubat veya mart ayında ödeneceğini açıkladı. Adalet Bakanı Cemil Çiçek,dokunulmazlıklar konusunda, yolsuzluk yapan milletvekillerini kastederek, "Yakınlarının dokunulmazlığı yoktu, onlara kimse dokunmadı.Biz dokunacağız,’’ dedi. Dedi de, ne 17 Aralık 2013'te yolsuzluğu ortaya çıkan 4 Bakan'a, ne 25 Aralık 2013'te paraları sıfırlayan Başbakan Erdoğan ile oğul-kız-damat-enişte hane halkına dokunan çıkmadı!.. Ayvalık'ın Şirinkent mevkiinde ve sahilden 250 metre açıkta bulunan Çiçek Adası 7.8 trilyon lira muhammen bedelle satışa çıkarılacağı ilan edildi... Ada nasıl satılır da, "özel mülk" olur???

Aynı gün terörist grupların finansmanını araştıran İngiliz dedektifler, Londra ve Cheshire'da yaptıkları baskınlarda ikisi kadın, dördü erkek, 6 kişiyi tutuklayarak yasadışı terör örgütü DHKP-C'ye büyük darbe vurdular... ABD'li yazar ve dilbilimci Yahudi Noam Chomsky, "Irak'ta silah denetimi yapanların raporu ne olursa olsun, ABD ve İngiltere'nin daha başından beri savaşa gitmeye kararlı olduğunu" söyledi. "İsrail'in elinde de binlerce nükleer silah var. Saddam Hüseyin, bölgenin tek sorunu değildir," dedi. Japonya'da bir firma, hiç acıtmayan iğne yaptı. Kanadalı uzmanlar, hastaların bazı lifli bitkileri tüketerek vücutlarındaki kolesterol oranını ilaç kullanmadan düşürülebileceklerini kanıtladılar. Zaten Mandiolog Prof. Dr. Canan Karatay'ın belirttiği gibi, kolestrolün zararlı olduğu palavradır. Tıpkı "domuz gribi" gibi ilaç satmak için uydurulmuş bir yalandır. Kolestrol ilaçları karaciğeri tahrip eder.

17 Aralık'ta hiç bir resmî sıfatı olmayan Recep Tayyip Erdoğan, yanında Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen'le birlikte Aydın-Denizli duble yolunun temelini attı! Törende bu ilk duble yol için nutuklar çekildi. Ne zaman projjesi yapıldı, ne zaman ihaleye çıkarıldı, ne zaman inşaat hazırlığı yapıldı, bilinmez!.. Başbakan Gül, YAŞ toplantısında 7 subayın ihracına muhalefet şerhi koydu. Bu AKP'nin askerle ilk sürtüşmesi oldu... Vakıfbank'ın liderliğinde 15 alacaklısı ile anlaşan Kamuran Çörtük'ün Bayındır Holding'i, 399 milyon dolarlık borcunu yeniden yapılandırdı... Tokat'ta, kürtçü-ermenici-bölücü DHKP-C'ye yönelik sürdürülen operasyonda, örgütün üst düzey sorumlusu olan "Yalçın" kod adlı Celalettin Ali Güler öldürüldü. İstanbul, Bursa, Ankara, İzmir, Eskişehir ve Antalya'da çeşitli tarihlerde 48 ayrı bombalama eylemini gerçekleştirdiği belirtilen İBDA-C üyesi Levent Dülger Bursa'da yakalandı. Tıp Fakültesi mezunu Dülger, patlayıcı düzenekleri çorap içine yerleştirdiği için "Çoraplı bombacı" olarak tanınıyordu. Alman vakıfları soruşturması kapsamında, 15 kişi hakkında 8'er yıldan 15'er yıla kadar ağır hapis istemiyle açılan davaya başlandı. 5 kişiyi öldürdüğü, 1 kadına tecavüz ettiği, 4 gasp olayı gerçekleştirip 2 kez de polisle çatışmaya girdiği iddiasıyla aranan Durmuş Anuçin yakalandı.

Aynı gün Londra'da toplanan Amerikancı rejim muhalifleri, Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinin ardından 2 yılı aşmayacak bir sürede demokratik ve federal bir Irak'ın kurulması, serbest seçimlerin yapılması ve Anayasa'nın hazırlanması üzerinde anlaşmaya vardılar. Değil 2 yıl, Irak 12 yıl sonra bile kendini toparlıyamıyacaktı!.. İşgalciler ancak 10 yıl sonra çekilecek, ama arkalarında bir enkaz ve Iraklılar'a değil, kendilerine çalışan bir anayasa bırakacaklardı!.. Ha, bir de 50.000 kadar silahlı asker, 18 üs ve iyice silahlandırılmış 50.000 kadar Kürt bölücü peşmerge!

Yine 17 Aralık'ta Yugoslavya Federal Cumhuriyeti Parlamentosu, Bosna-Hersek'te 43 ay süren savaşa son veren Dayton Barış Anlaşması'nı yedi yıl sonra onayladı. Barış Anlaşması'nı emperyalist Batılılar iki tarafa da zorla imzalatmışlar, anlaşma ne Yugoslavya'nın, ne de Bosna-Hersek'in işine yaramıştı! Üstelik zalim Batılılar Bosna-Hersek'e müslümanları âdeta azınlık haline getiren bir anayasa yapmış, Boşnaklar'a dayatmışlardır... O yüzden ben "yeni anayasa" lâfından çok korkarım! Arkasında mutlaka yabancı güçler ve vatan satan hainler vardır!

Bosna-Hersek Anayasası İngilizce Metin

18 Aralık'ta radyo ve televizyonda, Türk vatandaşlarının "günlük yaşamlarında kullandıkları farklı dil ve lehçeler"de yayın yapılmasına ilişkin usûl ve esasları düzenleyen yönetmelik, Resmî Gazete`de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Yani TRT'de Kürtçe, Zazaca, Boşnakça, Lazca yayınlara ve dolayısiyle bölücülüğe kapı açıldı. Buna ilk itiraz Türkiye'deki Boşnak kökenlilerden geldi, "Biz hep Türkçe konuşuruz, Boşnakça da nereden çıktı?" dediler!.. Ardından Mahsun Kırmızı Gül, "Benim anam Zaza. Ama TRT'nin Zazaca yayınını anlamıyor," dedi. Anlamaz, çünkü "Kürtçe" diye bir dil yok!.. 50 ayrı ağız var. Çoğu yerde iki komşu köy halkı bile birbirini anlamaz. O yüzden "ana dilde eğitim" fiilen mümkün değil!.. Sağır kulaklara duyurulur!

Yine 18 Aralık'ta Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Perinçek ve İP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Yalçın`ın yargılandığı davanın gerekçeli kararını açıkladı. Eski AB Komisyonu Türkiye Temsilcisi Karen Fogg`un elektronik yazışmalarını açıklayarak "bilişim suçu" işlediği iddiasıyla yargılandığı davada beraat eden İP Genel Başkanı Doğu Perinçek`in, sözkonusu olayda menfaat sağlamadığı ve siyasî parti lideri olarak toplumu bilgilendirmek kastıyla hareket ettiği belirtildi. Bu bilgilendirme tabii Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand, Şahin Alpay, Ahmet Altan gibilerinin casusluk faaliyetini ortaya koymak şeklinde olmuştu... Aynı gün Ankara Üniversitesi öğretim görevlilerinden Dr. Necip Hablemitoğlu, Çankaya`da evinin önünde silahlı saldırıya uğradı ve öldü. Hablemitoğlu, Alman Vakıfları ile "siyanürlü altın" , "Bergama köylüleri" olaylarının içyüzünü ortaya dökmüştü. Büyük ihtimalle yurdumuzda fing atan Alman ajanlar tarafından öldürüldü. Bir diğer ihtimalde kurcaladığı Fetullahçı faaliyetlerden dolayı öldürülmüş olmasıdır. Mâlûm, bu konuyu işleyen "Köstebek" kitabı ölümünden sonra yayınlandı...

Saddam'ı silahlandıran 207 firmadan 86'sının Alman, 24'ünün Amerikan firması olduğu belirlendi. Yani emperyalist Hıristiyan Batı hem silah satar, hem de "Sen de niye silah var?" diye saldırır!.. Kürt aşiret reisi Celal Talabani'nin örgütü IKYB'den Kosrat Rasul, ‘‘Bağdat'ın bir bölümünü istiyoruz. Bağdat'ta, en az on bin kişilik bir gücümüz olmalı’’ dedi. Sen hele ülkene ihanet et, Amerika sana o imkânı verir!.. Sonsuz olduğu bilinen "Pi" sayısının (3,14159...) virgülden sonraki yaklaşık 1 trilyon 400 milyar basamağı hesaplanarak dünya rekoru kırıldı.

19 Aralık'ta Cumhurbaşkanı Sezer "Anayasa'nın Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun"u bir kez daha görüşülmek üzere TBMM`ye iade etti. Yani Tayyip Erdoğan'ın böyle saçma bir şekilde kayırılmasına itirazı vardı.

20 Aralık'ta İstanbul Belediye BaşkanıAli Talip Özdemir, ANAP'ın 11-12 Ocak günlerinde yapacağı olağanüstü kongrede genel başkan adayı olacağını açıkladı... Tayyip Erdoğan'ın Belediye Başkanlığı'ndan parti başkanlığına geçmesi, seçim kazanması Talip Özdemir'in ve Melih Gökçek'in ağzını sulandırmıştı. Ama Potamyalı Tayyip koltuğunu kaptırmak niyetinde değildi, kısa zamanda Özdemir'i ekarte etti, Gökçek'i de hevesinden vazgeçirdi.

23 Aralık'ta Irak, ülkenin güneyinde, ABD'ye ait pilotsuz bir keşif uçağını vurarak düşürdü. Aynı gün İran'ın Ardestan kenti yakınında Trabzon aktarmalı Ukrayna uçağı düştü. Uçaktaki Ukraynalı ve Rus 46 bilim adamı öldü... Bilim adamı öldü mü, hep kuşkulanırum. Uçak niye düştü, nasıl düştü? Kinm düşürdü?

26 Aralık'ta Meclis, Anayasa Mahkemesi'nin iptal gerekçelerine uygun düzenlemeler getiren "şartla salıverme" yasasını kabul etti. Bu yasa 80 yıllık Cumhuriyet tarihinin 53. Af Yasası oldu. 1999'daki 51.si Rahşan Affı diye bilinir. SSK Genel Müdürlüğü'nden CHP Genel Başkanlığı'na terfi eden Kemâl Kılıçdaroğlu'nun 5 milyar dolarlık yolsuzluğu bu af ile ört-bas edilmiştir... Bu adam kendini "kürt alevisi" ve de "seyyit" diye yutturur ama, geçmişin Ermeni'si bol Dersim'den olması, beni hep kuşkulandırmıştır. Hiç "TÜRK" dememesi, ATATÜRK'e çamur atması, "yeni CHP" diye tutturup, geçmişi inkâr etmesi kuşkularımı güçlendiriyor.

Aynı gün Sağlık Bakanlığı'nın, Dünya Bankası kredisiyle 26 milyon 400 bin adet prezervatif alacağı açıklandı. Tabii o tarihte, doğum kontrolünde yaygın olarak kullanılan prezervatiflerin Potamyalı Erdoğan'ın "her eve üç çocuk" projesinden haberi yoktu. Olsaydı, kendilerini delerek intihar ederlerdi de, Dünya Bankası'ndan yalvar yakar alınan kredi boşa gitmiş olurdu... TOBB, " 2001 ekonomik krizinde kapanan şirket ve firma sayısının önceki yıla göre yüzde 17,4 artarak 26 bin 990'a ulaştığını, yeni kurulanların sayısının ise yüzde 10,4 azalarak 49 bin 69'a düştüğünü" bildirdi... Manisalı gençlerden Ayşe Mine Balkanlı, ‘‘10 ay özgürlüğünden mahrum kaldığı’’ gerekçesiyle açtığı davada, 5 milyar lira tazminat kazandı.

Aynı gün Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Saud El Faisal'ın, "Birleşmiş Milletler'in askerî harekâta izin verse dahi, Irak'a saldırıda topraklarındaki üsleri kullandırmayacaklarını" bildirmesi, petrol fiyatlarını 25,02 dolara düşürdü. Amerikan uşağı Suudlu bile tezkereyi peşînen reddetmiş!

31 Aralık'ta 2002 tarihinde Swissotel'i basan Muhammed Tokcan 11 yıl 10 ay hapis cezasına mahkum oldu. Rusya'nın Çeçenistan'a yönelik müdahalesini protesto amacıyla İstanbul Swissotel'i basan 13 sanık, 3 yıl 10 ay 20 gün ile, 11 yıl 10 ay 6 gün arasında çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı. Olayda çete suçunun oluşmadığına karar veren mahkeme heyeti, eylemin planlayıcısı Muhammed Emin Tokçan dışındaki sanıkları tahliye etti.

1 Ocak 2003'te Asgari ücret brüt 306 milyon, net 225 milyon 999 bin lira olarak açıklandı. Yine 1 Ocak'ta Brezilya'da ilk kez bir solcu devlet başkanı olan Luiz Inacio Lula da Silva, göreve başladı.

2 Ocak'ta işadamı Fadıl Akgündüz hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan 494 yıl ile 1235 yıl arasında ağır hapis cezası istemiyle dava açıldı... Bayılıyorum böyle âfâkî "ağır" hapis cezalarına!.. Herifin dolandırdığı paraları geri alma, servetine el koyup mağdurlara dağıtma gibi gerçek ceza hiç verilmiyor!

3 Ocak'ta Türkiye'nin 2002 ihracatının 36,2 milyar dolar olduğu açıklandı. Ama unutmayalım, bunun içinde, işçilik ucuz olduğu için gavur firmalarının Türkiye'de üretip te alıp gittikleri mallar da "ihracat" sayılıyor... 2002 yılında enfilasyon yüzde 30,8 oldu.

5 Ocak'ta Tel Aviv'de 2 intihar komandosunun düzenlediği saldırıda 23 kişi öldü.... 27 Aralık günü Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, TBMM Dışişleri Komisyonu'nda Irak brifingi verirken, "Eğer biz bu savaşa katılmazsak, daha çok Amerikan askeri ölecek. Ve Amerikalılar ömür billah, 'Eğer Türkler katılsaydı bu kadar şehit vermezdik. Türkler nasıl müttefik?' diyecekler," dediği iddiasını, bir mektupla yalanladı. Ancak Oktaş Ekşi ve Şaban Sevinç adlı gazeteciler bu sözleri toplantıda bulunan milletvekillerine doğrulattıklarını belirttiler.

6 Ocak'ta Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığı'nın "Neşter Operasyonu" çerçevesinde SSK'ya 1992 yılından itibaren iyileştirici tıbbî malzeme alımlarında yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla, İstanbul'da 15 kişi gözaltına alındı. Aslında bunların arasında kendini alevi-kürt-seyyit olarak tanıtıp ta Ermeni asıllı olan Kemâl Kılıçdaroğlu'nun da olması gerekirdi, ama Rahşan Affı onu kurtardı. A.B.D.'nin çasusu olduğu gerekçesiyle Pakistan'da tutuklanan Türk vatandaşı Murat Kurnaz'ın annesi, Türk yetkililerinin oğlunun iadesi için hiçbir girişimde bulunmadığını öne sürdü... Irak'a da saldırmaya kafasına takmış olan Bush, BM silah denetçileri Irak'ın gizli silahlarını aramak için ülkenin dört bir yanına dağılırken, topyekün savaş hazırlığı yaparak, Kuveyt'teki tanklarını Irak sınırına 15 km mesafedeki bölgeye yığdı. Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurulmasının önünü kesmek için gereken önlemleri alan TÜRKİYE, bölgede bir diğer önemli gücü oluşturan yaklaşık 3 bin TÜRKMEN'e askerî eğitim vermeye başladı. Tabii bunda Potamyalı Erdoğan'dan daha çok, Genelkurmay'ın payı var!.. TBMM Başkanı Bülent Arınç Kuvvet Komutanları'nı ziyaretinden sonra, "Fevkalâde olumlu, fevkalâde güzel ziyaretler gerçekleştirdim. Komutanlarımızı daha yakından tanımış olmaktan bahtiyarlık duyuyorum. Fevkalâde birikimli, fevkalâde iyi yetişmiş insanlar... TÜRK Silahlı Kuvvetleri'nin gözbebeği komuta kademesinde bulunanan bu değerli şahsiyetlerin bizleri nezaketle kabulleri, karşılamaları ve uğurlamaları gerçekten bizleri çok memnun etti," dedi. O tarihlerde bütün AKP'liler gibi onun da askerden ödü kopuyordu!..

7 Ocak'ta Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a 1 saat 40 dakika süreyle eğitim konusunda brifing verdi. Mumcu, ‘‘8 yıllık kesintisiz eğitim konusunda hiç bir şekilde geri dönüş olmayacak. Sistemin değiştirilmesi sözkonusu değil. 8 yıllık kesintisiz eğitim eski yıllara kıyasla giderek oturuyor. Başlagıçtaki aksaklıklar da gideriliyor,'' dedi... Ne sistem oturdu, ne aksaklıklar giderildi!.. Sonunda 4 + 4 + 4 gibi ondan beter bir sisteme geçildi.

8 Ocak'ta Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt da, ''28 Şubat süreci devam ediyor mu?" sorusuna, "Türkiye'de irticaî süreç devam ediyorsa, o süreç devam ediyordur, diye cevap verdi. Aynı gün THY'nin İstanbul-Diyarbakır seferini yapan RC-100 tipi uçağı Diyarbakır'a inişi sırasında düştü, 74 kişi öldü, 3 kişi yaralı kurtuldu. Yine aynı gün İbrahim Şahin'in de aralarında bulunduğu 10 polis hakkında açılan ''kayıp silahlar'' davası "zaman aşımı"na uğradı.

9 Ocak'ta Tempo dergisinin son sayısında yer alan bir röportajda, Çinli işadamı Muzi Lee, "Denizanası ve yosun ticaretinin Türkiye için yeni bir kazanç alanı olabileceğini" söyledi. Doğrudur. Çin, Japonya ve Kore denizanası ve deniz yosunu yerler. Hatta Çinliler köpek eti yerler. Bu açıdan bakınca, sokak köpeklerinin toplanıp Çin'e ihraç edilmesi dahi düşünülebilir... Hayvansever geçinenler hiç itiraz etmesin. Tavuk, bıldırcın, koyun, keçi, dana, balık yiyecek oluyorsa, köpek niye birilerine gıda olmasın???

Aynı gün ABD haber ajansı AP, TÜRKİYE'nin Kuzey Irak'ta bulundurduğu birlik sayısının iki kat artarak 12 bine çıktığını bildirdi. Ankara'dan üst düzey bir istihbarat yetkilisi ajansa yaptığı açıklamada, "takviye askerlerin gerektiğinde hızla Irak içlerine kaydırılabileceğini" söyledi... AKP Hükûmeti'nin Kıbrıs'ı Rumlar'a Yeni Yıl hediyesi" " olarak sunduğu öne sürüldü.

10 Ocak'ta Başbakan Abdullah Gül, "ABD'nin, TÜRKİYE'deki liman ve üslerde inceleme yapmasına izin verildiğini" bildirdi. Genelkurmay Başkanlığı da ABD silahlı kuvvetlerinden 150 kişilik heyetin TÜRKİYE'ye gelerek 13 Ocak'tan itibaren bazı üs ve limanlarda incelemelerde bulunacağını açıkladı. Yani biz savaşa girmesek te, himanlarımız ve üsler girecek!.. Aynı gün Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in, 315 kişilik işadamı heyetiyle savaş öncesi Irak'a gidişi basında eleştirilere neden oldu. Bazı Amerikanofiller bunu "Saddam'a destek" olarak gördüler.

Yine 10 Ocak'ta ABD'nin çok damarına bastığı Kuzey Kore, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'ndan çekildiğini açıkladı.

11 Ocak'ta ANAP 3. Olağanüstü Büyük Kongresi'nde Genel Başkanlığa eski İstanbul Belediye Başkanı Ali Talip Özdemir seçildi. Aynı gün SSK'ya iyileştirici malzeme alımlarıyla ilgili ''Neşter Operasyonu'' kapsamında DGM'ye sevk edilen 11 kişiden 5'i tutuklandı... Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır, ''TÜRKİYE ve dünya, bir savaşın tehdidi altındadır. Irak'ta, yakınımızda cereyan eden olaylar, bu tehdidi her geçen gün artırıyor,'' dedi. Bush yönetiminin, Saddam'ı devirip Bağdat'ı işgal amacıyla yapacağı askerî harekát için gereken parayı, Irak petrollerinden çıkarmayı planladığı ortaya çıktı.... Tabii, kendi kesesinden harcayacak değil ya!.. Körfez Savaşı'nda da (1991) masrafı, kurtardıkları Kuveyt'e yüklemişlerdi. Yalnız savaşlar sadece "masraf"la olmuyor. Akan kanlar, giden canları ödetmek mümkün değil!.. Viagra'nın, kalp krizi ve inmeye neden olabildiği ortaya çıktı. Buna karşılık Yarasaların salyasında bulunan bir tür proteinin beyin damarlarının tıkanması nedeniyle oluşan felci tedavi edebileceği öne sürüldü.

12 Ocak'ta Ankara ve İstanbul'da Irak'a saldırı için nabız yoklayan ABD'nin eski TÜRKİYE Büyükelçisi Parris, küstah bir tavırla, ‘‘Zaman kaybetmeden bizim yanımızda yer alın. Aksi halde, ABD'nin TÜRKİYE'yi dikkate almaz. Uzatırsanız Beyaz Saray meşgul çalar. Masaya gelmeye kalkarsanız, sizi paltonuzla bekletirler,’’ dedi. O tarihten itibaren Erdoğan ve şürekasına bir ürkeklik geldi, Amerika'ya hiç lâf etmediler!.. Başbakan Abdullah Gül, ABD'nin Türkiye'den yeni teleplerinin sözkonusu olduğuna dikkat çekerek, ‘‘Hükümetin yetkisini aşan konular var. Bu konularda TBMM karar verecektir,’’ dedi. Başbakan Gül, Ürdün'den sonra Suudi Arabistan ve İran'ı içeren ikinci Ortadoğu gezisine çıktı. Tayyip Erdoğan'ın ‘‘sağ kolu'' olarak nitelenen danışmanı Cüneyd Zapsu'nun ABD'ye gitmesi, ABD yönetimine özel bir mesaj gönderilip gönderilmediği sorularına neden oldu...

Efsanevî Beatles Grubu'nun 1970'lerde çalınan ve yaklaşık 500 orijinal kayıtın bulunduğu kasetleri, Hollanda'da ele geçirildi.

13 Ocak'ta Başbakan Yardımcısı Aldüllatif Şener, 2003 yılı özelleştirme hedefini şimdiye kadar yapılanların yarısı kadar (4 milyar dolar) olarak açıkladı... Abdüllatif Şener nâdir dürüst politikacılardan biridir. Hatta ona "devlet adamı" bile denilebilir. İlerde dayanamayıp AKP'den istifa edecek, parti kuracaktır.

14 Ocak'ta 150 kişilik Amerikalı uzman heyet, Mardin Havaalanı ile Mersin ve Silifke limanlarını inceledi.

15 Ocak'ta Türkiye, idam cezasını kaldıran Avrupa Sözleşmesi'ni imzaladı. Aynı gün Meclis lojmanları, Milli Emlâk Genel Müdürlüğü''ne devredildi. Amerikalı uzman heyet, Sabiha Gökçen Havaalanını inceledi.

16 Ocak'ta babalarının tarlası gibi Türkiye'yi dolaşan ABD'li askerî uzmanlar, Mersin'in Tarsus İlçesi'ndeki Yenice tren istasyonunda incelemelerde bulundu.

17 Ocak'ta Erdoğan, Çin'e yaptığı gezi de, bu ülkeye hayran kaldığını belirterek, "Tanıdığım komünizmi ben burada görmedim. Liberal bir anlayış var. Türkiye'de komünizmi anlayanlara, gelin buradaki havayı teneffüs edin demek lâzım" dedi... Hazine, 500 milyon euro tutarında tahvil ihracı gerçekleştirdi. Yani borç aldı. BDDK, 1998 yılındaki bazı kredilere ilişkin, Pamukbank ve Etibank arasında, ''karşılıklı kredi kullanımıyla Pamukbank'ın zarara uğratıldığı'' gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu... Bu "karşılıklı kredi" bir yolsuzluk çeşididir. "Al gülüm, ver gülüm" diye adlandırılabilir. Eğer karşı bankaya kredi verebilecek kadar paran var ise, ondan niye kredi alırsın? Maksat faizi "masraf" gösterip vergiden düşmek!..

18 Ocak'ta ABD'li uzmanlar Çorlu Havaalanı ve İskenderun Limanı'nda inceleme yaptı... Yani, herifler askerî sırlarımıza vâkıf oldular!..

19 Ocak'ta Millî Eğitim Bakanı Erkan Mumcu, 2003-2004 yılından başlamak üzere ilk etapta ilköğretim, sonra da tüm eğitim kurumlarına ders kitaplarının ücretsiz dağıtılacağını söyledi. Ama kitapların Devlet matbaalarında değil, özel şirket matbaalarında basılacağını, böylece birilerinin zengin edileceğini söylemeyi unuttu... Dikkat edilirse şu husus çok açık olarak görülecektir: Erdoğan ve AKP'nin iktidara gelmesi ile Devlet'in yaptığı ve yapması gereken hizmetler özel sektöre devredildi. Devlet'e çalışan memur ve işçilerin yerine "taşaron işçi" sistemi getirildi. Böylece bir takım yandaş kişiler kurdukları firmalar aracılığıyla zengin oldular. Onlara giden para, çalışanların maaşından, yevmiyesinden kesildi. Hizmetler daha pahalı ve daha kalitesiz oldu.

20 Ocak'ta PETKİM satışa çıkarıldı. Böylece Turgut Özal ile başlayan "özelleştirme" furyasının üçüncü safhası açılmış oldu. Aynı gün Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi (MERNİS) projesi hizmete girdi. Proje kapsamında her vatandaşa bir kimlik numarası verildi... Aynı gün Yüksek Seçim Kurulu 9 Mart'ta Siirt'te yapılacak seçimde bağımsız aday olmak isteyen Fadıl Akgündüz'ün başvurusunu reddetti. Yine aynı gün Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı Hamza Keleş, Fethullah Gülen'in ''Anayasal sistemi değiştirerek yerine İslami esaslara dayalı devlet kurmak amacıyla yasadışı terör örgütü kurarak faaliyette bulunduğu'' iddiasıyla 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezasına çarptırılmasını istedi. Ama o tarihte Fethullahçılar Tayyb'in koruması altında idiler. Daha "paralel yapı" yaygarası başlamamıştı.

Yine 20 Ocak'ta BM Güvenlik Konseyi kimyasal, biyolojik ve nükleer maddelerin teröristlerin eline geçmesini önleyecek bir karar tasarısını oybirliğiyle kabul etti. Ama Amerika gibi, Fransa gibi, İsrail gibi terörist devletlerin ellerinde bulunan kimyasal ve biyolojik silahları önleyecek bir karar alınmadı. Aynı gün Libya, B.M. İnsan Hakları Komisyonu başkanlığına seçildi. ABD bu seçime karşı çıktı.

21 Ocak'ta Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, eski BOTAŞ Genel Müdürü Gökhan Yardım'ın da aralarında bulunduğu 7 kişi hakkında Mavi Akım Projesi'nde, Samsun-Ankara Doğalgaz Boru Hattı Projesi'nin fizibilite etüdünün yapılması ihalesine fesat karıştırdıkları gerekçesiyle dava açtı. Aynı gün AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, "haksız malvarlığı edindiği" iddiasıyla yargılandığı davada suç unsurları oluşmadığı gerekçesiyle beraat etti. Herhalde hâkim, mal varlığı nın "çocuklarına sünnet düğününde yapılan takılar"dan oluştuğu iddiasını ciddiye almıştı!.. Daha sonra "Sıfırla oğlum, sıfırla!" "Az kaldı, babacığım, 30 milyon" noktasına gelindi, yine hesap sorulmadı. Ama bir gün gelir hesabı sorulur. Bu âlemde olmasa dahi öbür âlemde sorulur!

22 Ocak'ta Anayasa Mahkemesi, Erdoğan'ın ''kurucu üyelikten ayrılmış olmakla genel başkanlığının da sona erdiğini'' sonucuna vardı. AKP'nin MKYK'sı, Erdoğan'ın genel başkanlık görevini sona erdirdi. Erdoğan, ertesi gün AKP Genel Başkanlığı'na yeniden seçildi.

23 Ocak'ta A.B.D.'nin, AKP iktidarının ne yapmaya çalıştığını anlamadığı ortaya çıktı. Sebep Potamyalı Erdoğan'ın Kuzey Irak üzerinden 2'inci bir cephe açılması için, 300'e yakın uçak ve 80 bin ABD askerine TÜRKİYE topraklarını açıp açmama konusunda bir türlü karar verememesi... Kendisine kalsa, hemen "gel" diyecek! Ama askerin ve milletin tepkisinden korkuyor!.. Bu arada İngiltere Genelkurmay Başkanı Amiral Sir Micheal Boyce, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özkök'ü ziyaret etti. Boyce, İncirlik Üssü'nde de incelemelerde bulundu. İngiltere de Irak savaşına bulaşmaya hazırlanıyordu!

24 Ocak'ta NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı Orgeneral James L. Jones Türkiye'ye geldi.

25 Ocak'ta eski Halk Bankası Genel Müdürü Yenal Ansen'in de aralarında bulunduğu 9 kişi hakkında usulsüz kredi verdikleri iddiasıyla 7 yıl 6'şar aya kadar hapis istemiyle dava açıldı. Aaa!.. 10 yıl önce de Halk Bankası Genel Müdürü yiyici imiş!.. Acaba o da paraları ayakkabı kutusunda mı saklıyordu?.. Peki, usülsüz kredi alanlar ne oldu?

27 Ocak'ta, daha önce elkonulmuş olan Pamukbank'ın ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi, eski sahiplerine devredildi. Niye, anlaşılamadı... Ancak bu Pamukbank'ı batmaktan kurtaramıyacak, Pamukbank 2004 yılında Halkbank'a devredilecektir.

30 Ocak'ta aralarında eski Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral'ın da bulunduğu 38 kişi hakkında mahkeme kararı olmadan telefon dinledikleri iddiasıyla açılan dava beraatle sonuçlandı.

Yine 30 Ocak'ta ayakkabısına yerleştirdiği patlayıcıyla Paris'ten Miami'ye giden American Airlines şirketine ait uçağı havaya uçurmayı planlamakla suçlanan Richard Reid, ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Adam ne Ortadoğulu, ne Afrikalı, ne de müslümandı. "Beyaz" bir terörist idi. Aynı gün America On Line (AOL) ve ortağı kablo TV şirketi Time Warner, 2002 yılında yaklaşık 100 milyar dolar zarar ettiklerini açıkladılar.

31 Ocak'ta AKP'li Mervan Gül, Siirt'te 9 Mart'ta yapılacak seçimde adaylıktan çekildi. Böylece, Potamyalı Erdoğan'a listede birinci sırada yer alma yolu açıldı... Aynı gün Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice'ın, ‘‘Türkler iyi niyetimizi cömertçe harcıyor,'' dediğini öğrenildi. TÜRKLER değil, Amerikan uşağı, yanar-döner Potamyalı Tayyip harcıyorsa harcıyor!.. Üstelik sizin niyetiniz hiç te iyi değil!.. B.M. silah denetçilerinin şefi Hans Blix, "B.M. Güvenlik Konseyi'ne sundukları sert raporun, bir savaşın patlak vermesini haklı çıkaracak nitelikte olmadığını" belirtti.

1 Şubat'ta uzay mekiği Columbia, atmosfere girerken, 62 km irtifada parçalandı, mekikteki 7 astronot öldü. ABD'nin Ankara Büyükelçisi Robert Pearson, Başbakan Abdullah Gül ile yaptığı son görüşmede ‘‘artık sabırlarının kalmadığı’’ mesajını verdi. Danimarka Başbakanı Anders Fog Rasmussen, "AB'nin genişlemesinin tarihî ve ahlâkî bir zorunluluk olduğunu" söyledi. "Sakın bunu yanlış anlamayın. Biz hıristiyan ülkeleri kastediyoruz," demedi, ama kastettiği oydu! Müslüman TÜRKİYE'ye Avrupa Birliği'nde yer yok! "Tarihî" ve "ahlâkî"den kasıtları o!.. Enerji Bakanı Hilmi Güler, 2 katrilyon YTL elektrik borcu için endeksleme yapacaklarını belirterek, ‘‘kayıp ve kaçakları önlemek için daha etkin denetim gerekiyor. Bazı büyük elektrik kullanıcılarının, sayaçları sıfırlayabilen uzmanları uçakla taşıdıklarını duyuyoruz,’’ dedi. Zaten kaçak elektrik kullananlar zenginlerin firmaları ile, Güneydoğu'da PKK'ya güvenen Kürt aileler!.. Fakir TÜRKLER ler tıkır tıkır odüyor, hem haksız yere onlara fatura edilen kaçak payını da!

4 Şubat'ta Turkcell, Pamukbank'a ait olan Turkcell hisselerinin, önce TMSF tarafından satın alınacağını, daha sonra da bu hisselerin Çukurova Grubu'na satılacağını duyurdu. Maliye Bakanı, 2002 yılı bütçesinde harcamaların 115,5 , bütçe açığının 39,1 , faiz dışı fazlanın ise 12,8 katrilyon lira olarak gerçekleştiğini söyledi... Bu "faiz dışı fazla" tâbiri de son derece komiktir. Bütçeden önce borçların faizi ödenir, kalan kısım ise "fazla", sanki gökten inmiş nimet gibi kabul edilir... Aynı gün Zorunlu Tasarruf kesintilerinin ödenmesine ilişkin takvim açıklandı.

Yine 4 Şubat'ta Yugoslav parlamentosu, yaptığı tarihi toplantıda, Yugoslavya Federal Cumhuriyeti'ni ortadan kaldırdı, Sırbistan-Karadağ birliğini oluşturan anlaşmayı onayladı. Irak Devlet Başkan Yardımcısı Taha Yasin Ramazan, Türkiye'ye geldi.

5 Şubat'ta "askerî üs ve tesisler ile limanlarda gerekli yenileştirme, geliştirme, inşaat ve tevsi çalışmaları" ile ilgili olarak, "ABD'ye mensup teknik ve askerî personelin Türkiye'ye gelmesi"ne ilişkin Başbakanlık Tezkeresi TBMM Başkanlığı'na sunuldu. Başbakan Gül, "Artık stratejik ortağımız ABD ile beraber hareket etmemiz gerektiğine inanıyoruz. Günah bizden gitti," dedi... Siz "stratefik ortak" değil, maalesef "stratejik uşak"sınız!.. Tabii ki, efendinizin dediğini emir telakki edip müslüman bir ülkeye gavurlarla birlikte saldırmaya kalkarsınız.

Yine 5 Şubat'ta ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, B.M. Güvenlik Konseyi'nde Irak ile ilgili yaptığı sert konuşmada, bir sürü yalanı peşpeşe sıraladı. "Bağdat yönetiminin kitle imha silahlarına sahip olduğunu reddederek, savaşa davetiye çıkardığını" söyledi ve Irak'ı El Kaide terör örgütüyle ilişkide bulunmakla suçladı... Amerika saldıracak ya, "gözünün üzerinde kaşın var" diyerek bahane arıyor!.. 7'si NATO'ya aday, Amerika güdümüne girmiş 10 Doğu Avrupa ülkesi, ABD'nin Irak politikasına destek veren bir mektuba imza koydu. Bu girişim, 17 Şubat'ta Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac tarafından eleştirildi.

6 Şubat'ta TBMM, kapalı oturumda, "Türkiye'deki ABD'ye mensup teknik ve askeri personelin üç ay süreyle Türkiye'de bulundurulmasına, bununla ilgili gerekli düzenlemelerin hükümet tarafından yapılmasına ilişkin Başbakanlık Tezkeresi"ni kabul etti.

7 Şubat'ta 37 ile yeni vali atandı, 22 valinin yeri değiştirildi. Böylece AKP iktidarı, Bakanlıklar'dan sonra Valilik'lerde de hâkimiyetini kurdu ki, bu 2013'te T.C. Bursa Valiliği'den "T.C." ibâresinin kaldırılmasına kadar gidecekti. Aynı gün THY'nin Ankara-İstanbul seferini yapan ve Atatürk Havalimanı'na inen yolcu uçağında bir kişi iki mürettebat ile bir yolcuyu rehin aldı. Ali İlker Urbak adlı kişinin eylemi operasyonla sona erdirildi. Maksadı anlaşılamadı.

8 Şubat'ta AKP Hükûmeti, ABD ile "6 üssün kullanılması ve Türk topraklarına 50 binden fazla asker sokulmaması" konularında anlaştı. Lâfa bak, lâfa!.. "50 binden fazla asker sokulmaması"... Sanki bir kısıtlama getiriyor!.. Aslında 50 bin gavur askerinin Türkiye'ye girmesine izin veriyor!.. Anlaşmanın yürürlüğe girmesi TBMM'nin onayına kaldı... Başbakan Abdullah Gül, ''Ulusa Sesleniş'' programında, ''Irak'taki herhangi bir savaş, Türkiye'nin savaşı olmayacaktır,'' dedi. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?.. Daha doğru bir ifade ile, bu nasıl iman, bu nasıl domuz eti yemek?.. Aynı gün ABD Hazine Bakan Yardımcısı John Taylor ile heyetlerarası çalışmalar sonucunda, "muhtemel" bir Irak operasyonunda Türkiye'nin zararlarının tazmin edilmesi konusunda mutabakata varıldı. Bu zararlar "tazmin" edildi mi, bilinmez, ama demek ki zararımız olacağı ta o günden biliniyormuş.

9 Şubat'ta Kızılay, Irak'a muhtemel bir müdahale sonucunda Türkiye'ye gelecek sığınmacılar için Silopi'deki ana deposuna 100 bin kişilik çadır ve malzeme gönderdi.

10 Şubat'ta Fransa, Almanya ve Rusya ile birlikte, Irak'ta silah denetimlerinin devamından yana ortak bir tavır alıp, savaşı engellemek için ''barış cephesi'' oluşturdu. Chirac, Fransa'nın BM Güvenlik Konseyi'nde veto hakkını kullanmaya hazır olduğunu açıkladı. Fransa herhalde Irak'tan ucuz petrol alıyordu ki, savaş çıkmasını istemiyordu.

11 Şubat'ta Kaide örgütü lideri Usame Bin Ladin, El Cezire'de yayınlanan bir ses bandıyla, Irak rejimine destek çağrısında bulundu.

12 Şubat'ta Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ve Devlet Bakanı Ali Babacan, g örüşmelerde bulunmak üzere ABD'nin başkenti Washington'a gitti. Ne görüştüler, ALLAH bilir!

14 Şubat'ta Türk kuruluşu TAI, ABD firması Boeing ile 500 milyon dolarlık yeni bir üretim programını üstlendi.. Aynı gün B.M. Güvenlik Konseyi çoğunluğu, B.M. silah denetçilerinin yeni raporunun ardından Irak'ta silah denetimlerinden yana olduğunu açıklarken, ABD azınlıkta kaldı. Fransa Dışişleri Bakanı Dominique de Villepin, Bugün güce başvurmayı haklı çıkaracak bir gerekçe yok'' '' dediğinde, oturumlarda yasak olmasına karşın alkışlandı. BM ayrıca (saldırı kesin ya,) savaş sonrası "Irak'ın yeniden inşası" için bir "görev gücü" kurdu. Ama bir işe yaramadı. Irak "yeniden inşa" edilemedi!

Yine 14 Şubat'ta Kuzey Kore ile Güney Kore 50 yıldır ilk kez turistlerin geçişi için kara sınırını açtı. Yine aynı gün klonlanmış kopya koyun Dolly, kopyalanmasından 6 yıl sonra uyutuldu, yani zehirli iğne ile öldürüldü. Çünkü büyük sağlık sorunları yaşıyordu. Bu olayın ardından klonlanmış hayvanların sağlık sorunları tartışması başladı. Bu da, genlerle oynamak gibi, klonlamanın da öyle rastgele yapılamıyacak bir şey olduğunu ortaya koydu... Bu gavurlar çok hayvancıldırlar. "Öldürdük" demezler de, "uyuttuk" derler... ALLAH ta sizi uyutsun!..

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***