Propaganda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Propaganda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Kasım 2017 Cumartesi

Propaganda, Lobicilik ve Kamu Diplomasisi BÖLÜM 2

Propaganda, Lobicilik ve Kamu Diplomasisi  BÖLÜM 2


IIl. Kamu Diplomasisi

A. Kamu Diplomasisi Nedir?

Günümüzde resmi siyasi ilişkiler artık ulusal hükümetlerden ziyade aktörler ile sıkı bağlar içerisine girmektedir. Devlet düzeyindeki geleneksel diplomasiden halk-vatandaş düzeyindeki diplomasiye doğru bir değişim gözlenmektedir. Hükümetler arası görüşmeler yerini hükümetler ile yabancı hükümetlerin haklarına bırakmıştır. Kamu diplomasisi, basitçe, bir hükümetin başka bir ulusun halkını ve aydınlarını, bu ulusun politikalarını kendi avantajına döndürmek amacıyla etkilemeye çalışmasıdır. Başka bir tanımla, ‘kamu diplomasisi, kendi ulusunun düşüncelerini ve ideallerini, kendi kurumlarını ve kültürünü aynı zamanda ulusal hedeflerini ve güncel politikalarını yabancı halklara anlatma amacı taşıyan bir hükümetin iletişim sürecidir.’[31]

Yumuşak Güç kavramının literatüre girmesinde en önemli role sahip Joseph Nye’a göreyse Kamu Diplomasisi, sadece halkla ilişkilerde ibaret değildir. Bilgiyi iletmek, olumlu imajı pazarlamak kamu diplomasisinin bir parçasıdır; ancak bunun yanında, kamu diplomasisi, devlet politikaları için uygun bir ortam hazırlayan uzun vadeli ilişkiler kurmayı da gerektirir.[32] Bir ülke dünya siyasetinde istediği sonuçları elde edebilir; çünkü onun değerlerine hayran olan, onu örnek alan, refah seviyesine fırsatlarına özenen diğer ülkeler, onu izlemek isterler. Bu yumuşak güç, yani diğerlerinin senin istediğin sonuçları istemelerini sağlamak, insanları zorlamak yerine kendi yanına çeker. Yumuşak güç işbirliğini sağlamak için baskı ya da para değil, farklı bir araç kullanır. Ortak değerlere çekme ve bu değerlere ulaşmaya katkıda bulunmanın doğurduğu sorumluluk.[33]

Kamu diplomasisi, ‘bir hükümetin açıkça yabancı kamuoyu oluşturma, ulusal hedeflere, çıkarlara ve amaçlara ulaşmak için yapılandırılmış doğru bilgiyi yayma girişimidir.’Yani, kamu diplomasisinde bilginin kaynağı bellidir ve doğruluğu kesindir. Bu özelliği ile de propagandadan ayrılır, çünkü propaganda da bilginin kaynağı her zaman belli olmayabilir, doğruluğu kanıtlanamayan rivayetler ve dedikodular üretilebilir. Başkaları için şüphe ve endişe yaratacak rivayetler üretilirken, kendi haklarında da inanılması güç efsaneler, bizzat kendileri tarafından üretilerek, kulaktan kulağa yayılması sağlanmaktadır.[34] Geleneksel diplomasiden farklı olarak kamu diplomasisi yabancı kamuoyunun dış ilişkilerde önemli bir rol oynadığını tasdik eder ve bu kamuoyunu etkilemeye çalışır. Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na göre kamu diplomasisin amacı yabancı aktörleri bilgilendirmek, cezp etmek ve etkilemek; aynı zamanda bir takım özel politikaların ve toplumsal konuların karşılıklı saygı ve anlayış bağlamında yöneltilebileceği bir güven ilişkisi kurmaktır.[35] Kamu diplomasisi faaliyetleri, ‘devletten-halka’ ve ‘halktan-halka’ iletişim olmak üzere iki ana çerçevede yapılmaktadır. Devlet-halk eksenindeki faaliyetler, devletin izlediği politikaları, yaptığı faaliyet ve açılımları resmi araçları ve kanalları kullanarak kamuya anlatmasıdır. Halktan halka doğrudan iletişim faaliyetlerinde ise STK’lar, araştırma merkezleri, kamuoyu araştırma şirketleri, basın, kanaat önderleri, üniversiteler, mübadele programları, dernek ve vakıflar gibi devlet dışı sivil araçların kullanılması esastır.[36]

B.  Kamu Diplomasisinin Tarihsel Gelişimi

Kamu diplomasisi uygulamalarının her ne kadar Amerika’da Birinci Dünya Savaşı sırasında başladığı genel kabul görse de, kamu diplomasisinin izlerini daha önceki dönemlerde de bulmak mümkündür. Fransa’nın Prusya savaşında aldığı yenilgiden sonra Fransız hükümeti bu savaşla sarsılan imajını düzeltmek adına 1883 yılında Alliance Française’i kurmuş, bu kurum aracılığı ile dilini ve edebiyatını teşvik etmeyi amaçlamıştır. Böylelikle, Fransız kültürünün yurt dışındaki izdüşümü Fransız diplomasinin vazgeçilmez bileşenlerinden biri haline gelmiştir.[37]

Birinci Dünya Savaşı sırasında birçok devletin farklı ülkelerde açtıkları ofisler ile yerel halk tabanında etkinlik kurmaya çalıştığını, savaş sonrasında ise 1920’de radyonun bulunmuş olmasıyla devletlerin yabancı dilde yaptıkları yayınlarda -özellikle komünizm ve faşizm gibi ideolojilerin yaygınlık göstermesiyle- yabancı kamuoyuna ulaşmak ve etkinlik kurmak için farklı yöntemleri de kullandığını söyleyebiliriz.[38]

Soğuk Savaş döneminde ise kamu diplomasisi dikkate değer bir önem kazandı. Bu dönem süresince kamu diplomasisi kavramı, ‘kalpler ve akıllar için verilen savaş’ olarak algılandı. Nitekim Soğuk Savaş ‘düşüncelerin savaştığı’ bir dönemdi. ABD ve Sovyetler Birliği yürüttüğü programlarla yabancı kamuoyunu düşüncelerini dolayısıyla hükümetlerinin düşüncelerini etkilemeye ve lütufkar bir imaj oluşturmaya çalıştı. Zira Thomas Bailey’e göre, düşünceler dayanıklıdır, silahlarla veya bombalarla yok edilemez. Uluslararası sınırları ve okyanusları aşan düşüncelerle başa çıkmak, daha iyi düşünceler üretmeyi gerektirir. 1950 yılında ABD Başkanı Truman, komünizm ile mücadelede batı düşüncesi ve fikirlerini yaymayı amaçlayan ‘Hakikat Kampanyası’ olarak da anılan bir kampanya sırasında yaptığı konuşmada; özgürlüğün ‘emperyal komünizm’ tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu, bu mücadelenin insanlığın aklı için önemli olduğunu ve komünist propagandaya karşı zafer kazanmanın yolunun da tüm dünyada duyulur hale gelerek gerçekleri ortaya çıkarmaktan geçtiğini dile getirmiştir.[39]

Joseph Nye ise televizyon ve sinemanın, Berlin Duvarı’nı, 1989 yılından çok daha önce delip geçtiğini, duvarı yıkmadan önce ihlal eden Batının, popüler kültürüne ait imgelerin uzun yıllar boyunca iletilmesinin, çekiçler ve buldozerler ile kıyaslanamayacağını belirtiyor.[40] Soğuk Savaş’ın bitimiyle kamu diplomasisine duyulan ihtiyaç sorgulanmaya başladı. Zira ‘düşman’ yenilmişti ve ‘fikirler savaşında’ özgürlük ve demokrasi komünizm karşısında ‘zafer kazanmıştı’. Bu dönemde gerek kültürel değişim programlarına gerekse de hükümetlerin yurtdışındaki imajına dönük çalışmalarına harcanan mesai, emek ve para en asgari düzeye indirilmiştir. 11 Eylül olayları uluslararası ilişkilerde yumuşak gücün ve kamu diplomasisinin yeniden keşfedilmesini sağlamıştır. ‘Teröre karşı mücadelede’ sert gücün kullanılması, meseleye bir çözüm getirmeyince, bu mücadelenin karşılıklı anlayıştan geçtiğinin farkına varılmış ve kamu diplomasisi uygulamaları yeniden hayat bulmaya başlamıştır.[41]

C.  Kamu Diplomasisinin Unsurları

Bir ülkenin yumuşak gücünün kaynaklarını Joseph Nye; Kültürüne (Başkalarına çekici geldiği yerlerde), siyasi değerlerine (yurt içi ve yurt dışında onlara göre yaşandığında) ve dış politikalarına (meşru ve ahlaki olarak otoriter görüldüğünde).

1.  Kültür

Eğer sizin kültürünüz başkaları tarafından beğeniliyor ve kabul ediliyorsa, kültürel anlamda bir yumuşak güç sahibi olmuşsunuz demektir. Kültürün beğenilmesinin bir takım şartları vardır; İnsan doğasına uygun olması, yaşamı kolaylaştırması, katlanılabilir hale getirmesi ve renklendirmesi gibi örnekler kültürün beğenilirliğini sağlayan örneklerdir. Zamanın ruhuna uygun olması – teknolojik imkanların kullanılması, demokratikleşme ve insan hakları gittikçe daha fazla kabul gören değerlerin son dönemlerde daha çok dikkate değer nitelik taşımaktadırlar.

2. Siyasi Değerler

Günümüzde batılı ülkelerin diğer ülkeler üzerinde yumuşak güç sahibi olmasını sağlayan demokratikleşme, hesap sorulabilirlik, şeffaflık, vatandaşların yasal koruma altında olması, azınlık hakları, konuşma özgürlüğü vb bir takım değerler bulunmaktadır. Aslında modern dönemde yaşanan ekonomik, sosyal ve hukuki süreçlerin doğal uzantıları niteliğinde olan bu değerler her geçen gün daha da yaygınlaşmaktadır.

3. Dış Politika Uygulamaları

Bir ülkenin uyguladığı dış politikanın yumuşak güç unsuruna dönüşebilmesi için kullanılan söylemin ve uygulamaların hedef ülkelerin halklarının zihinlerinde ve gönüllerinde pozitif karşılık bulabilecek nitelikte olmalıdır. Bunun içinse kendi içindeki uygulamaları ve politikalarıyla oluşturduğu örnekler ve başkalarıyla ilişkilerini sürdürme şeklinin yanı sıra uluslararası kanunları çıkarlarına ve değerlerine uygun biçimlendirmesi o ülkenin dış politika eylemlerinin başkalarının gözünde meşru görünme olasılığı fazladır.[42] Özellikle dış politika uygulamaları ile iç politik görünümün birbirine uyumlu olması zorunludur. Muhataplarını etkilemeye çalıştığınız konularda kendinizin büyük mesafe kat etmiş olmanız gerekir. Aksi takdirde, muhataptan istenen talepler dostluk ve kardeşlik mesajından çok salt çıkarcılık görünümüne bürünecektir.

4. Tanıtım

Tanıtma daha çok, çoğulcu demokrasilerin kullandığı bir yöntemdir. Özgürlüklerin bulunduğu ülkelerde gerçeği kamuoyundan gizlemek kolay olmadığına göre, bunu dünya kamuoyuna başka bir biçimde yansıtmak da kolay değildir. İletişim (haberleşme) araçlarının ve genellikle teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği bu günde, verilmek istenen bilginin gerçeği en doğru bir biçimde yansıtması onun etkinliği bakımından en iyi yoldur. İnsanları kandırmak, yanıltmak zorlaşmıştır.[43]

5. Ekonomik İlişkiler

Bir ülkenin ekonomik gücü bu ülkenin uluslararası alandaki imajını düzeltmenin temel araçlarından biri olduğu gibi, sahip olunan imaj da ekonomik güce dönüştürülebilir. Türkiye’nin son dönemde Ortadoğu halkları nezdindeki popülaritesindeki yükseliş ile ekonomik etkinliğinde görülen artış arasındaki paralellik bu anlamda oldukça dikkat çekicidir. Bazı Çin mallarının üzerine Türk malı damgası vurularak bölgede satışa sunulması yumuşak gücün ekonomik gelire dönüşebileceğinin en somut göstergelerinden birini teşkil etmektedir. Ama imaj düzeyinin yükseltilmesi için de belirli ekonomik düzeyin ve etkinliğin yakalanmış olması zorunludur.

6. Sivil Toplum Örgütleri

Kamu diplomasisinin en önemli unsurlarından biri sivil toplum örgütleridir. Sağlıktan eğitime ve sosyal dayanışma örgütlerine varıncaya dek her alanda faaliyet gösteren STK’lar kamu diplomasisi bağlamında hayati öneme sahiptirler. Kamu diplomasisi sadece dışişleri bakanlığının ya da hükümetin kullandığı bir araç değildir. Dolayısıyla, film sanayinden üniversitelere, STK’lardan din adamlarına varıncaya kadar geniş bir yelpazeye yayılan düzlemde faaliyet gösteren tüm aktörler dikkatli bir dil kullanmak zorundadırlar. Barışı, huzuru ve istikrarı sabote edecek söylem ve tavırlardan uzak durmalıdırlar.

7. Kitle İletişim Araçları

Kültürel faaliyetlerin ve bağların diğer halkları etkileme konusunda yeterli bir araç olduğu ve dolayısıyla kamu diplomasisi için bu kadar fazla enerji harcamaya gerek olmadığı ileri sürülebilir. Ama özellikle internet teknolojisinin bu denli gelişmiş olduğu çağımızda yanlış ve olumsuz etkiye sahip bilgiler kasıtlı ya da kasıtsız olarak hızla yayılabilmektedir. Bu nedenle hükümetlerin doğru ve olumlu etkiye sahip bilgilerin yayılmasında aktif olarak devrede olması bir zorunluluktur. Web siteleri, internet blogları, metin mesajlaşmaları, medya, yayıncılık (tanıtım için broşür, kitap), kütüphanelerin ve kültür merkezlerinin desteklenmesi, öğrenci değişimi, kamu diplomasisi bağlamında büyük önem arz etmektedir.[44]

Sonuç

Sonuç olarak her üç kavramda da karşı tarafı etkileme ve kendi istekleri doğrultusunda hareket ettirme amacı ön plandadır. Ama bu kavramlar arasındaki asıl fark eylemin tarafları ve yöntemleri arasındadır.  Propaganda, Lobicilik ve Kamu Diplomasisi kavramlarını karşılaştıracak olursak; Propaganda ‘devletten halka’, Lobicilik ‘belirli çıkar gruplarından siyasi karar alma mekanizmasına’, Kamu Diplomasisi ise  ‘devletten halka’ ve asıl önemlisi ‘halktan halka’ şeklindedir. Kamu diplomasisinde lobicilik ve propagandadan farklı olarak, yalan, korku, çıkar ilişkisi, rüşvet, güvensizlik yaratma gibi yöntemler yoktur. Propaganda tek taraflıdır ve karşı taraf sadece asılsız vaatlerle ve ya korku ile yönlendirilir ama lobicikte ‘kazan-kazan’ prensibi uygulanır. Yani hem çıkar grupları hem de karar alama mekanizmaları istediklerini elde ederler ve korku veya yalan gibi kavramlar neredeyse yoktur. Kamu diplomasisinde ise karşı taraf bilerek ve isteyerek Kamu diplomasisi uygulayan tarafın istekleri doğrultusunda hareket eder,  onun gibi olmaya çalışır veya onun meşruiyetine güvenir. Propaganda genellikle insanların duygularına yönelik yapıldığı için bilginin kaynağı ya belli değildir ya da kaynak pek önem arz etmez ve genellikle savaş veya seçim dönemlerinde yapılır. Kamu diplomasisinde bilginin kaynağı önemli olduğu gibi doğru ve güvenilir olması, bunun yanında da sürekli olması gerekmektedir. Aynı zamanda lobicilikte de bilginin kaynağı ve doğruluğu hayati önem taşımaktadır.



İBRAHİM HASANOĞLU

Akdeniz Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler A.B.D.

http://akademikperspektif.com


[1]Brown, J.A.C, Beyin Yıkama, çev. Behzat Tanç, İstanbul, Ağaç Yayınları, 2000, s. 9.

[2]Adolf Hitler, Kavgam, İstanbul, Emre Yayınları, 2002, s. 67.

[3]Arsev Bektaş, , Siyasal Propaganda Tarihsel Evrimi ve Demokratik Toplumdaki Uygulamaları, İstanbul, Bağlam Yayıncılık, 2002, s. 33.

[4]İbrahim Karataş, ‘‘İletişim Alanında Psikolojik Savaş ve Propaganda’’, (Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,Gebze İleri Teknoloji Enstitüsü, Gebze, 2008), s. 32.

[5]Huriye Kurtoğlu, Propaganda ve Özgürlük Aracı Olarak Radyo, Ankara, Nobel Yayın Dağıtım, 2006, s. 7.

[6] Pervin Sevgi, ‘‘Augustus Dönemi Din veDin Propagandası’’, (Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara Üniversitesi, Ankara, 2006), s.129.

[7] Karataş, op. cit., s.35.

[8]Osman Özsoy, Propaganda ve Kamuoyu Oluşturma, İstanbul, Alfa Basım Yayım Dağıtım,1998, s.17.

[9] Ertuğrul Zekai Ökte, ‘‘Uluslararası İlişkiler – Psikolojik Harekât ve Psikolojik Harekât Tehdidi’’, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Ankara, Sayı: 2, (Mart 1997), s. 117.

[10] Özsoy, op. cit., s.17.

[11] Karataş, op. cit., s.38.

[12] Hitler, op. cit., s.163.

[13] Ibid.,s. 161.

[14] Kartaş, op. cit., ss. 39-40.

[15] Ibid., s. 40.

[16]Osman Pamukoğlu, Kara Tohum, Ankara, İnkılâp Kitapevi, 2005, s. 272.

[17] Karataş, op. cit., s.42.

[18] Sezer Akarcalı, II. Dünya Savaşında Propaganda, Ankara, İmaj Yayınları, 2003, s.24.

[19][http://tdkterim.gov.tr/bts/], (Erişim Tarihi: 01.12.2011).

[20] Frank Farnel, Lobicilik: Müdahale Stratejileri ve Teknikleri, Paris, The Publishing Organisation,1994, s.19.

[21] Erdem Erdinç Gülbaş, ‘‘Liberal Demokrasilerde Karar Alma sürecinde Baskı Grubu Olarak Lobilerin rolü: ABD Örneği’’, ( Doktora Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Marmara Üniversitesi, İstanbul, 2007),  s. 62.

[22] Alain Bovard, ‘‘Politikaları Etkileme Süreçlerinde Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü’’, STK Yönetimi

Konferans Yazıları, No 2, İstanbul, 2003, s. 3.

[23] Farel, op. cit., s. 19.

[24] Ibid., s. 69.

[25] Ibid., s. 70.

[26] Bruce Wolpe, Lobbying Congress, How the System Works,Washington D.C., Congressional Quarterly,  1990, s.9-11.

[27] Gülbaş, op. cit., s.67.

[28] İbid., s.69.

[29] Jay Michael ve Dan Walters, Lobbyists, Money, and Power in Sacramento, Berkeley, Public Policy Press, 2002, s. 24-36.

[30] Gülbaş, op. cit., s.75.

[31] Emine Akçadağ, ‘‘Dünyada ve Türkiye’de Kamu Diplomasisi’’, Kamu Diplomasisi Enstitüsü, [http://www.kamudiplomasisi.org/pdf/emineakcadag.pdf], (Erişim Tarihi: 01.12.2011).

[32] Joseph Nye, Yumuşak Güç, Ankara, Elips Kitap, 2005, s. 107.

[33] İbid.,ss. 14-15.

[34] Oya Akgönenç, ‘‘Dış Politikada Diplomasinin Rolü, Önemi ve Metotları’’, Jeopolitik, (Ekim 2009), s. 14.

[35] Tüğçe Öztürk, ‘‘Dış Politikadaki Etkin Unsur: Kamu Diplomasisi ve Türkiye’nin Kamu Diplomasisi Etkinliği’’, Kamu Diplomasisi Enstitüsü, [http://www.kamudiplomasisi.org/pdf/tugceersoyozturk.pdf], (Erişim Tarihi: 01.12.2011).

[36]İbrahim Kalın, ‘‘Türk Dış Politikası ve Kamu Diplomasisi’’, Kamu Diplomasisi Enstitüsü,[http://www.kamudiplomasisi.org/makaleler/makaleler/100-tuerk-d-politikas-ve-kamu-diplomasisi.html ], (Erişim Tarihi: 01.12.2011).

[37] Joseph Nye, ‘‘Public Diplomacy and Soft Power’’, The Annals of American Academy of Political and

Social Science, Vol. 616, No. 94,( 2008), s. 96.

[38] Bekir Aydoğan, ‘‘Kamu Diplomasisi-1’’, [http://politikadergisi.com/okur-makale/kamu-diplomasisi-1], (Erişim Tarihi: 01.12.2011).

[39] Bekir Aydoğan, ‘Kamu Diplomasisi-1’, [http://politikadergisi.com/okur-makale/kamu-diplomasisi-1], (Erişim Tarihi: 01.12.2011).

[40] Nye, op. cit. ,  s.54.

[41] Akçadağ, op. cit., s. 6.

[42] Nye, op. cit., s. 17-19.

[43] Emine Yavaşgel, ‘‘Saygınlık Siyaseti; İletişim ve Dış Siyasa İlişkiselliği’’, Kamu Diplomasisi Enstitüsü, [http://www.kamudiplomasisi.org/pdf/sayginliksiyasetiemineyavasgel.pdf ], (Erişim Tarihi: 01.12.2011).

[44] Muharrem Hilmi Özev,’İKT Üyesi Ülkeler ve Kamu Diplomasisi’, Kamu Diplomasisi Enstitüsü, [http://kamudiplomasisi.org/makaleler/makaleler/106-kt-ueyes-uelkeler-ve-kamu-dplomass.html],


...

Propaganda, Lobicilik ve Kamu Diplomasisi BÖLÜM 1

Propaganda, Lobicilik ve Kamu Diplomasisi BÖLÜM 1

 28 Nisan, 2014 

Doğrudan karar verme organları ve süreçlerini etkileme ve yönlendirme stratejisi olarak yorumlayabileceğimiz lobicilikten farklı olarak propaganda ve kamu diplomasisi kavramları kitleleri etkileme ve yönlendirme stratejisi olduğundan bu iki kavramın benzer yönleri ön plana çıkarılarak birinin diğerinin bir parçası veya tamamlayıcısı olduğu şeklinde değerlendirmeler yapılmaktadır. Bu nedenle çalışmada neredeyse hayatın her alanına yüzyıllar öncesinde giren propaganda, 18. yüzyıldan itibaren başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerde kullanılmaya başlayan lobicilik ve son birkaç yıldır gündeme gelen ve artık birçok ülkenin uygulamaya başladığı kamu diplomasisi kavramlarını teorik çerçevede karşılaştırılmaya ve ana hatlarıyla bu kavramların ortak yönleri ve farklılıkları ortaya konulmaya çalışılacaktır.

I.     Propaganda
A.    Propagandanın Tanımı ve Tarihçesi
1.     Propagandanın Tanımı

Latincede propaganda ‘yayılacak şeyler’ anlamına gelmektedir. Latince ‘propagere’ kelimesinden gelen propaganda, ‘bir filizin toprağa dikilerek yeni bitkiler elde edilmesi’ anlamına da gelmektedir. Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre propaganda ‘herhangi bir düşünceyi, bir kanıyı yaymak ve ondan yana olanları çoğaltmak için söz, yazı ya da başka araçlarla yapılan etki’ olarak tarif edilirken, Oxford Sözlüğü, propaganda kelimesini, ‘bir fikre veya harekete taraftar kazandırmak amacı ile düzenlenen programların bütünü’ olarak tarif etmektedir. İlk olarak, Roma Katolik Kilisesi tarafından sosyolojik manada kullanılmış ve fikirlerin yayılması deyiminde ifadesini bulmuştur.[1]

Alman diktatörü Adolf Hitler, ‘Kavgam’ adlı kitabında, ‘Ustaca bir propaganda ile insanları cennetin cehennem olduğuna ve cennette en sefil hayatın yaşandığına inandırmak mümkündür’ diyor.[2] Propaganda bir bakıma ticari reklamcılığın siyasete uygulanmasıdır. Bu nedenle de Batı demokrasilerinde genellikle ‘siyasal reklamcılık’ deyimi ile ifade edilmiştir. Reklam türü propaganda, az ya da çok aralıklı kampanyalarla sınırlanır, örneğin seçim kampanyaları gibi.[3] Propaganda kelimesi reklamın tersine kuvvetli bir olumsuz anlam taşır. Propaganda reklamla birçok benzer tekniği kullanır. Reklama, bir ticari ürün için yapılan propaganda denilebilir. Ancak, propaganda genellikle politik veya milliyetçi temalar içerir.

Propaganda savaşta çok güçlü bir silahtır. Bu durumda amaç genellikle içerdeki veya dışarıdaki düşmanı insanlık dışı olarak göstermek ve ona karşı nefret yaratmaktır. Bazı özel kelimeler kullanarak veya bazı özel kelimeleri kullanmaktan sakınarak düşman hiç yapmadığı şeyler için suçlanır ve bu sayede zihinlerde hatalı bir imaj oluşturulur. Çoğu propaganda düşmanın gerçek veya hayali bir haksızlığın sebebi olduğu hissini vermek ister. Aynı zamanda halkın kendi milletinin haklı olduğuna da inanması gerekir. Propaganda psikolojik savaş yöntemlerinden birisidir.[4]

2. Propagandanın Tarihçesi

Temel işlevi, belirli bir fikir çerçevesinde insan davranışlarını güdüleme ve yönlendirme olan propagandanın tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir. En basit ve kapsayıcı anlamıyla propaganda süreci, bir ikna etme girişimidir. Herhangi bir eylemin propaganda sayılabilmesi için; bu eylemin tutumlar üzerinde kontrol sağlayarak, istenen eylemlere yol açmasını bilinçli bir hedef olarak saptaması ve bunun bir kampanyanın içeriğinde yer almış olması gerekmektedir.[5] Roma İmparatoru Augustus kendi propagandasını yaymak için çok zorlanmamıştı. Çünkü, edebiyat, mimari ve mimari yapılardaki dekorasyonlar yoluyla düşüncelerini rahatlıkla verebilmişti. Horatius’un, Ovidius’un ve Vergilius’un şiirleri ile ve bu şairlerin törenlerde okunan ilahileri yoluyla Augustus’un vurgulanmasını istediği düşünceler gizli olarak verilmişti. Dini düşünceleri vermenin yollarından biri ise paralardır. Paralar herkesin elinde, her gün dönen materyaller olduğundan Augustus bunu çok iyi değerlendirmiş çağının önemli düşüncelerini, fakat aslında vermek istediği düşünceleri paralar yoluyla Romalıya aktarabilmişti. Aynı zamanda sanat eserleri de propaganda yapmanın önemli yollarından biriydi. Mimari yapılar ve onların üzerindeki dekorasyonların her ayrıntısında Augustus’un dini ve politik düşünceleri Romalının kafasına öyle bir işleniyordu ki irdelemeden bakıldığında sıradan olayların anlatıldığı hiçbir düşünceyi empoze etmediği bile düşünülebilirdi.[6]

XVI. yüzyılın başlarında Katolik inancının korunması ve geliştirilmesi adı altında, Müslüman dünyanın tek güçlü temsilcisi Osmanlı İmparatorluğu’nun toplum ve dini yapısının çözümlenmesi ve manevi hayatının ve toplumsal dayanışmasının güçsüz kılınarak bir tehdit olmaktan uzaklaştırılması amacıyla papalık tarafından imparatorluğun dini kurumlarını, Hıristiyan azınlıklarını, hedef kitle olarak planlayan hizmetler ‘Propaganda’ adı altında örgütlendirilmiştir. XIX. yüzyılda dini, siyasi, askeri ve kültürel hedeflere yönlendirilen propaganda faaliyetleri rakip veya savaşan devletlerin sivil veya asker kitlelerini etki altına almayı, yönlendirmeyi esas almış ve propaganda bu dönemde yanıltma, taraftar kazanma, planlanmış istekleri kabul ettirme aracı olarak kullanılmıştır.[7]

Uluslararası ilişkilerde propagandanın kullanılması oldukça gerilere gitmekle birlikte modern teknolojinin gelişmesiyle ulaşım ve iletişim alanında gelinen nokta, bu aracın dış politikada çok daha yoğun ve etkin olarak kullanılmasını gündeme getirmiştir. Propaganda I. Dünya Savaş’ına kadar uluslararası ilişkilerde önemli bir yere sahip değildi. Propagandayı siyasal amaçlar için kapsamlı bir şekilde ilk defa kullanan İngiltere olmuştur. İngiliz Hükümeti, I. Dünya Savaşı sırasında propaganda kullanımını örgütlü ve sistematik bir şekilde, içeride ve dışarıda uygulamıştır.[8]

II. Dünya Savaşı’nda propaganda hizmet ve faaliyetleri savaşan her ülke için savaşın hedeflerinin ele geçirilmesinde en etkin psikolojik etkileme ve destekleme aracı olarak değerlendirilmiştir. Bu dönemden itibaren tüm ülkelerde ‘Psikolojik Harekât’ kamu hizmeti şeklinde örgütlenmiş, resmi olarak belgelere geçmiş ve hukuk düzenlerinde yerini almıştır.[9] II. Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde, propaganda neredeyse diplomasinin yerini alarak Soğuk Savaş’ın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiş ve Sovyetler Birliği ve ABD kendi müttefiklerini tutabilmek ve yeni müttefikler kazanabilmek için propagandaya ağırlık vermişlerdir. Özellikle NATO ve Varşova Paktı’nın dışında kalmaya çalışan devletler, propagandanın temel hedefi durumuna gelmişleridir. [10]


B. Propagandanın Amaç, Çeşit ve Araçları


1.  Propagandanın Amacı

Propagandanın amacı en kısa yoldan şöyle ifade edilmektedir; ‘Fertleri kabule zorunlu olmadıkları bir düşünceyi, bir hareketi istekleriyle yapmaya yönelmektir.’[11] Tarih boyunca propagandayı en sistemli kullanan devlet adamlarının başına gelen Hitler propagandanın amacı bir yerde; ‘Propagandanın görevi, örgüt için taraftar toplamaktır’. İkinci görevi yeni doktrini anlatmak ve benimsemektir. Şeklinde ifade ederken bir başka yerde de: ‘Propagandanın amacı, tek tek ve bilimsel olarak kişileri bilgilendirmek değildir. Onun görevi kitlelerin dikkatini belirli olaylar, ihtiyaçlar ve gerekler üzerine çekmektir’ demektedir.[12]  Propaganda duygulara ve birazda akla hitap etmelidir. Halkın anlayacağı alanda yapılmalıdır. Manevi seviyesini, hitap ettiği topluluğunun içindeki en dar kafalıların bile anlayacağı düzeyde tutmalıdır. Bu şartlar içinde, taraftar olması istenen kimseler ne kadar çoksa propagandanın seviyesi o kadar aşağı olmalıdır. Propaganda da her şeyi karşı tarafa göre ayarlamak gerekir. Propaganda bir araçtır. Bundan dolayı hizmet ettiği amaca yardımcı olması için, uygun bir biçimde şekli belirlenmelidir. Genel çıkarları açısından önemleri çeşitli olan birçok amacı bulunabilir. Propagandanın bilimsel açıdan içeriği ne kadar yalın ise ve toplumun duygularına ne kadar çok başvurursa başarısı da o kadar kesin olur.[13]

2. Propagandanın Çeşitleri

Siyasi propagandalar; Tarih boyunca diğer propaganda çeşitlerini gölgede bırakacak kadar önemli olmuştur. Çünkü devletin olduğu kadar, kamuoyunun ilgisini çeken konuların başında da siyasi konular gelmektedir. Propagandanın en acımasız ve etkili olanı diyebiliriz savaş propagandasına.

Ekonomik propaganda; Milletler arası ilişkilerde bir ülkenin genel menfaati göz önüne alınarak yapılan ve o ülkenin ekonomik politikasını yansıtan propaganda örneğidir. Ülkelerin kalkınma devirlerinde ve savaş sonrası dönemlerde izlenecek ekonomik politikayı yansıtabilme açısından bu tür propagandaya ihtiyaç vardır. Ekonomik propaganda doğrudan ekonomik kalkınmayı baltalamak, ekonomik kalkınmaya katkısı olan kurum ve kişilerle toplumu birbirine düşürmek için kullanılır.[14]

Kültürel propaganda; Kültür, bir toplumun veya sosyal grubun üyelerini tanımlayan düşünce, eylem ve değer kalıplarıdır Kültür; insan davranışının en temel ve en geniş çevresel belirleyicisidir. Kültür, insan davranışını şekillendiren değerler, fikirler, tutumlar ve diğer sembollerden oluşur. Bir milletin başka milletlerde sempatizan kazanma gayretidir. Nitekim batılı ülkelerin diğer ülkelerde yaygın bir biçimde kültür merkezleri bulunmaktadır.[15]

Askeri propaganda; Hem iç hem de dış propaganda sahalarında etkindir. Her devlet komşu ülkelere ve diğer memleketlere güçlü görünmek ister. Bu konuda çoğu defa mübalağa propagandaları yapılır. Askeri tatbikatlara yabancı askeri ataşeler de davet edilmek suretiyle etki altında bırakılmaya çalışılır. Askeri propaganda ağrırlıklı olarak dış propaganda konusu olmakla beraber milli bayramlarda geçit resimleri yapılmak suretiyle iç kamuoyu da etkilenmeye çalışılır. Örneğin II. Dünya Savaşı’nın başlaması ile Satlin’in emri ile Moskova Kızıl Meydan’da askeri geçit töreninin yapılması gibi.

Sözlü propaganda; Çeşitlerinin başında fısıltı gelir. Fısıltı psikolojik savaş propagandasında heyecan, yılgınlık, yenilgi hissi, güvensizlik gibi duygular yaratmak için yayılan sözlerdir. Gerçeği değiştirmek, abartıya yol açmak, dedikoduları yoğunlaştırmak, fıkralar aracılığıyla müesseslere karşı küçümseyici anlatımlar oluşturmak, yalanları yaymak gibi yöntemleri vardır. Fısıltı, propagandanın etki çevresini halkı kullanarak genişletmektedir. Resmen ortaya atılması sakıncalı görülen konularda fısıltı çarkı döndürülür. Hitabet ve konuşma biçimindeki propaganda uygulamaları, eğlence programları, efekt, temsil ve müzikle birleştirilebilir. Yüksek derecede bir toplumsal etkinleşmenin varlığı eylemde bulunmak veya eyleme hazırlanmak ihtiyacı söylentinin yayılmasını kolaylaştırır.[16]

3. Propaganda Araçları

İnsan; Çeşitli imkânları kullanarak kamuoyu oluşturma yöntemleri ne kadar gelişmiş olursa olsun, insan unsuru hiçbir zaman önemini kaybetmeyecektir. Çünkü propagandanın en etkilisi, doğrudan ağızdan yani sözlü yapılanıdır. Propaganda yapma vazifesini üzerine almış kişiler, yaymaya çalıştıkları fikirlerin savunmasını yaparlar müsait zaman ve zeminde konuşmaya başlarlar.[17] Savunulan fikirlerin daha uzaklara ve daha fazla kitleye ulaşması için ise radyo, televizyon, sinema, gazete, dergi, broşür ve para gibi vasıtalar kullanılır.

Hitabet; Ağızdan söz, konuşma suretiyle yapılan propaganda çok büyük bir etkiye sahiptir. Kitleleri tahrik etmek, onları heyecanlandırıp propagandacının istediği hareketlere sevk etmek için en iyi yoldur. Büyük toplulukları hedef alan propagandacılar, ateşli nutukları ile büyük kitlelerin kafalarına fikirlerini yerleştirebilmiştir.

Semboller ve Slogan; Kişiler, içinde bulunulan kültür ortamında bu kültüre ait simgelerden oluşan bir alanda yaşar. Dil, din, ideoloji gibi simge kümeleri bu kişileri yaşamları boyunca etkiler ve onları içinde bulundukları topluma bağlar. Din, dil, efsaneler, anıtlar, bayraklar, sloganlar, marşlar, tüm simgelerin yaşantımızdaki yerini göz önüne alırsak dış dünyayı bir simgeler evreni gibi tanımlamak şaşırtıcı olmamaktadır. Propaganda simge kullanarak çeşitli duygu, özlem, istek, kızgınlık gibi kavramları aktarır. Bu simgelerin gerçeğe uyup uymadığı, doğruluğu ve çevre koşulları irdelenmez. Simgelere her toplum kendi değer yargılarına göre anlam yükler.[18]

Il.     Lobicilik 

A.    Lobicilik nedir?

Türk Dil Kurumu’nun yayınladığı Türkçe sözlükte lobi kelimesinin anlamı ‘bazı ortak çıkarları olan grupların temsilcilerinden oluşan topluluk’ olarak veriliyor. [19] ‘Lobi’ teriminin kökeni, 19.yüzyıl sonunda Birleşik Devletler başkanı olan General Grant’ın bir deyimindedir. Başkan,  Beyaz Saray’ın uğradığı yangında harap olmasından sonra bir otelde ikamet etmeye başlamıştı. Başkan, otelin giriş katında (lobide) kendisiyle görüşmek üzere bekleyenlerin bulunmasından yakınıyordu. Lobi sözcüğü böylece literatüre girdi ve kaldı.[20] Lobicilik, lobi ve lobi faaliyetleri denildiğinde akla pek çok şey gelmekte ve iki tür lobicilik tanımı yapılmaktadır. Bunlardan birincisi lobiciliği olumlu siyasi faaliyetler olarak algılarken, diğeri de olumsuz, kirli, karanlık işler olarak düşünülmektedir. Örneğin, lobileri ‘çok zaman bazı yolsuz çıkarlar sağlamak amacıyla bir araya gelerek parlamento koridorlarında, nüfuzlu çevrelerde, basın vb. de çıkarcı bir siyaseti geçerli kılmaya çalışan kimselerin meydana getirdiği topluluk’ ve lobiciliği ‘siyasal karar organlarını ve alınacak kararları etkilemek ve yönlendirmek amacıyla koridorlar ya da kapalı kapılar ardında görüşmeler, telkinler ve pazarlıklar gibi prosedür dışı türlü faaliyetler’ olarak tanımlayan kaynaklar bulunmaktadır.[21]

Lobicilik, başarılı oldukları zaman kamuoyunu ve kamu karar verme mekanizmalarını lobicinin ya da temsil ettiği kuruluşun çıkarları doğrultusunda etkileyebilecek bir yöntemler ve teknikler öbeğidir.[22] Amerikan demokrasisinin temel taşlarından olan lobicilik, antik çağa ve Yunan uygarlığının geleneklerine dayanan çok eski bir kavramdır. Ama lobicilik, ABD’nin doğuşundan bu yana Amerikan ruhuyla bütünleşmiştir denilebilir. ABD Anayasasına göre, “Kongre, ifade özgürlüğünü ya da basını; veya halkın bir haksızlığı düzeltmek amacıyla bir araya gelme ve hükümete barış içinde bir başvuru sunma hakkını sınırlayan (…) bir yasa kabul edemez.” Birleşik Devletler hükümeti, çıkarların temsil edilmesi ilkesi ve yasama, yürütme, yargı erklerinin dengesi üzerine, ama aynı zamanda yasama faaliyetinde sivil çıkarların da dikkate alınma hakkı üzerine kuruludur. Demek oluyor ki, ‘lobiciliğin’ Amerika Birleşik Devletleri’nin kuruluşunda var olduğu kabul edilebilir.[23] Ve özellikle Amerikan profesyonellerine göre, ‘lobicilik demokrasinin bir numaralı göstergesidir’. Ancak realite bazen farklıdır. Amerikalıların ‘kutsal’ girişim özgürlüklerinin ardında, aslında siyasal güçlerle ekonomik güçler arasındaki akıl almaz savaş vardır. Siyasetçilerin, ekonomi sektörünün artan gücünü dizginlemek için olağanüstü tutarlar harcamalarına karşı, bu sektör de geride kalmaz ve siyasetçileri etki altına almak için milyonlarca dolar harcar. Bu durum zaman zaman sorunlar da yaratmaktadır. İşte bu zor ilişkiler ortamında, çok sayıda Amerikalı ve yabancı girişim, resmi makamlarla bağlantılarla ilgilenip onları yönlendirmek üzere tam gün çalışacak lobicilere başvurur. [24]

Burada altı çizilmesi gereken husus, Birleşik Devletler’de kamuoyunun lobicinin sözüne gittikçe daha çok kulak vermesidir. Bu mesleğin Amerikan sisteminin çarklarıyla bütünleşmiş olduğunun kanıtı, mahkemelerin, bir yasanın yorumunu, oluşturulmasına katkıda bulunmuş grup ve kişilerin görüşünü dikkate alarak yapma eğilimidir. Yargıcın, kararını kaleme alırken, yasa koyucunun bir cümlesine lobicinin getirdiği yorumu kullandığı durumlar dahi görülmüştür. Toplumun veya bir ekonomik sektörün hedeflerinin iktidar tarafından dikkate alınmasını sağlamak, ülkenin bu iki birbirini tamamlayıcı ve yaşamsal odağı arasında bağ oluşturmak, işte bu, lobicinin çok heyecan verici ama zor görevidir.[25]

Gerçeği anlatmak lobici için en temel kuraldır. Lobicinin inandırıcılığı her şeyi doğrudan, olduğu gibi söylemesinden çok, temsil ettiği siyasi konuya ve siyasal ortama bağlı olarak dürüst bir yaklaşımda bulunmasına bağlıdır. Lobici ikna edeceği siyasiye davasını savunmada gerekli olacak en uygun ve doğru bilgiyi vermelidir. İkinci önemli kural verebileceğinden fazlasına söz vermemektir. Gerçekte var olmayan oyları veya destekçileri varmış gibi göstermek, çok kötü sonuçlara yol açabilir. Örneğin kamuoyu desteğinden söz ediliyorsa siyasetçiye bu desteği gösterecek telefonlar, elektronik postalar, ziyaretler gerçekleştirilmelidir. Siyasetçiye lobi faaliyetine önceden söz verilen kaynaklar mutlaka zamanında temin edilmelidir. Kongre üyeleri destek için söz isteyenlere doğrudan hayır dememekle birlikte, karsı yönde oy kullanabilirler.[26]

B. Lobicilik Yöntemleri

Lobiciliğe ilişkin çeşitli yöntemler ve taktikler bulunmaktadır. Ama lobicilik faaliyetlerini içeriden lobicilik (inside lobbying) ve dışarıdan lobicilik (outside lobbying) olarak iki baslık altında toplanabilir. Karar alma organı üyeleri ile doğrudan ilişki kurmak, Kongre’nin oturumlarında ifade vermek, araştırma sonuçlarını hükümete vermek, bürokratlarla ilişki kurmak, seçim kampanyalarına bağış yapmak, kamu kurumları ile görüşmelere yapmak, gönüllü danışmanlık hizmetinde bulunmak ve siyasi kararlarla ilgili davalarda yer almak içerden lobi faaliyetlerinin örnekleridir. Basınla görüşmek, baskı grubu üyelerini harekete geçirmek, mektup yazma kampanyası yürütmek, araştırma sonuçlarını basına açıklamak, basın toplantısı düzenlemek, meclislerdeki ve komitelerdeki oylama kayıtlarını kamuoyuna açıklamak, seçimlerde adayları desteklemek, protesto eylemeleri yapmak, belirli konularla ilgili kamuoyu yoklaması ve anketler yapmak, reklam kampanyaları yürütmek, halkla ilişkiler şirketleri istihdam etmek ve seçim kampanyalarına eleman temin etmek faaliyetler de dışarıdan lobicilik faaliyetleridir.[27]

1.  Doğrudan Lobicilik

Doğrudan lobicilik bilgi alışverişinin veya iletişimin yorum gerektirmeyecek biçimde, doğrudan doğruya lobici ile karar alma organı üyesi arasında gerçekleşmesine imkan tanıyan taktikler olarak tanımlanabilir. Doğrudan lobi faaliyetleri, lobicilerin büyük çoğunluğu tarafından tercih edilen bir yöntemdir. Daha maliyetli ve karmaşık olan dolaylı lobiciliğe göre daha basit, daha az tehlikeli ve yanlış anlamalara daha az açıktır.[28]

a)  Para

Amerikan tarzı lobicilikle ilgili belirgin bir önyargı rüşvet ve eğlencenin kullanımıdır. Oysa 1910’larda ve 1980’lerde reformcuların yaptığı düzenlemeler, doğrudan rüşveti, lobiciler için faydasız bir araç haline getirmiştir. Doğrudan rüşvet günümüzde çok nadirdir ve genellikle geri dönüp vereni de olumsuz etkilemektedir. Sadece lobiciler, basının yoğun ilgi ve denetimi altında olmadığı gibi, alanların da ihtiyaçları ve nedenleri değişmiştir. Yeni ve güç fark edilen bir yasal rüşvet sistemi olan, dolaylı rüşvet, eski doğrudan rüşvetin yerini almıştır. Bunlar siyasetçiye doğru oy karşılığında ödeme seklinde değil, ona geçmiş ve gelecekteki gayretleri için kuruluşun destek olduğunu ve olacağını göstermek ve yıllar içinde kurulan iletişim kanallarını açık tutmak için tasarlanmıştır.[29]

b) Bilgi Aktarımı

Lobicinin siyasetçi ve bürokrat için en önemli özelliği bilgi kaynağı olması ve bu bilginin istatistik, siyasi bilgi ve düşünce seklinde farklı şekillerde gelmesidir. Bilgi kendi basına çok değerli olsa bile, eğer ilgili karar alma mekanizmalarına iletilmezse, bir anlam taşımaz. İletişim, lobici ve siyasetçi arasında; siyasetçinin danışmanları ve astları ile veya basın aracılığı ile kamuoyu üzerinde yapılabilir ve hedeflenen bireylere ulaşılır. Bilgi aktarımı siyasetçi ve bürokratları ziyaret, konu ile ilgili çok sayıda yayın gibi yöntemlerle yapılabilir.

2.  Dolaylı Lobicilik

Dolaylı lobicilik, adından da anlaşılacağı gibi doğrudan lobiciliğe göre daha dolambaçlı bir yöntemdir. Bu yöntemde baskı grubu veya kurum kendisi veya uzman, halkla ilişkiler şirketleri aracılığıyla, imaj oluşturma ve kamuoyunu yönlendirmeye yönelik lobi faaliyetleri yapar. Bu alanda faaliyet gösteren halkla ilişkiler şirketleri, kendilerinin bu konuda yetersiz kaldığını düşünen veya Amerikan sistemine yabancı olan dernekler, ticari şirketler, meslek örgütleri veya yabancı ülkeler tarafından belli bir ücret karşılığında tutulmaktadır. Bunlar bir anlamda büyük reklam firmaları gibi çalışırlar ve yaptıkları işi siyasal reklamcılık olarak tanımlamak mümkündür.

a)  Kamuoyu Hareketi (Grass Roots)

Yasama ve yürütme organı üyeleri siyasi kararları alırken hem kendi tercihlerine hem de seçmenlerinin beklentilerine göre hareket ederler. Seçmenlerin ne istediklerini ve ne kadar istediklerini, seçmenlerin temel ideolojik yaklaşımlarından, her konu için yapma imkanı bulunmayan ve pahalı anketler aracılığıyla elde etme imkanı yoktur. Kamuoyu hareketleri siyasetçilere seçmenlerin ne istediği ve seçimlerde nasıl davranacağı konusunda bilgi veren önemli lobicilik faaliyetleridir. Bu özelliğiyle teknolojiye paralel olarak gelişen

mektup yazma, telgraf çekme, telefonla arama ve e-posta gönderme gibi yöntemlere aracılığıyla gerçeklesen kamuoyu hareketleri, baskı gruplarının seçmenleri örgütlemesi ve yönlendirmesi aracılığıyla gerçekleşir. Baskı grupları kamuoyu hareketi oluştururken yaptıkları çalışmaları ve harcamaları açıklamak zorunda olmadığından, siyasetçiler hareketin ne derecede seçmenlerin kendiliğinden tepkisi veya ne derecede yönlendirme sonucu oluştuğunu değerlendiremezler. Her iki durumda da eşit sayıda mektup, e-posta vb. ortaya çıksa bile, siyasetçiler için kendiliğinden oluşan tepkiler çok daha önemlidir.

b) Basın Aracılığıyla Durumu Kamuoyuna Duyurmak

Baskı gruplarının uyguladığı ikinci önemli lobicilik taktiği de, kendilerini destekleyen makale yazarları oluşturmak ve gelecek seçim kampanyalarında basının desteğine ihtiyaç duyan siyasetçilere bu yolla baskı yapmaktır. Yazarların yasama organındakiler üzerindeki etkileri idari birimlerdeki bürokratlardan daha fazladır. Bir köşe yazısının etkisi sınırlıdır, ancak çok sayıda köse yazısı siyasetçinin dikkatini çeker. Örneğin NewYork Times, Washington Post, Wall Street Journal, ve seçim bölgesinin yerel gazetelerini desteklediği bir yasa tasarısına karsı oy vermek son derece zordur. [30]

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR;


***

15 Aralık 2016 Perşembe

ALGI YÖNETİMİ


 ALGI YÖNETİMİ




ÜMİT ÖZDAĞ 



ALGI YÖNETİMİ “ Propaganda, Psikolojik savaş, Örtülü Operasyon ve Enformasyon Savaşı ” isimli kitap Prof. Dr. Ümit Özdağ tarafından yazılmış olup, 2014 yılında Kripto Yayınları tarafından basılmıştır.

***

Düşünceleri kendisine ait zanneden ancak başkasının istediği gibi düşünen kişi en büyük esaretin içinde yaşayan kişidir. Ancak tarih boyunca insanların büyük bölümü “düşüncelerini kendilerine ait zanneden” kişilerden oluşmaktadır.


***

Algı yönetiminin amacı, insanların en güçlü organları olan beyinlerine nüfuz ederek onların dış dünyayı “istenilen şekilde” algılamalarını sağlamak ve böylece yargılarının da istenilen yönde şekillenmesini sağlamaktır. Türkçede annelerimizin mutfakta kullandığı bir kavram vardır: ‘’Kulak memesi kıvamına getirmek’’. Bu kavram ile kastedilen yoğurulan hamurun şekil verilecek kıvama ulaşmasıdır. Algı yönetiminin amacı da insanların düşünce ve duygularının istenilen şekli alacak kıvama ulaşmasıdır. Propaganda, psikolojik savaş, örtülü operasyon ve enformasyon savaşı ise beyinleri kulak memesi kıvamına getirmenin araçlarıdır.


***

İnsanlar, toplumlar ve milletler arasında tarih boyunca gerçekleşen savaşların en büyük hedefi toprak, zenginlik, köle ele geçirmekten çok, zihinleri ve kalpleri ele geçirmek olmuştur. Çünkü zihinler ve kalpler ele geçirildiği zaman elde edilen toprakları korumak, gasp edilen zenginliği savunmak veya köleleştirilen bir gruba karşı sürekli teyakkuz halinde olmak ihtiyacı ortadan kalkmaktadır. Bundan dolayı tarih boyunca değişik isimler alan “algı yönetimi” teknikleri neredeyse insanlık kadar eskidir. Algı yönetimi, bir insanın veya bir grup insanın gerçekliği olduğu gibi değil de nasıl algılanması isteniyor ise öyle algılanması için birey/grubun algı kapasitelerine yönelik şekillendirilmiş bilgi aktarımıdır.


***

Propaganda, gerçekleştirilen odağa yarar sağlamak amacıyla, belirli bir grubun duygu, düşünce, tutum ve davranışlarını özetle bilincini ve bilinçaltını etkilemek, yönlendirmek, değiştirmek için hazırlanmış, bütün bilgiler, fikirler, doktrinler veya özel çağrıların hedef seçilen toplum, topluluk veya kişiye yönelik olarak sistematik bir şekilde, uygun araç ve teknikler kullanılarak iletilmesi ve benimsetilme girişimidir.  A. Pratkanis ve E. Aronson, propaganda işgaldir, yani bir saldırgan zihnini ve düşüncelerinizi fethetmeye çalışmaktadır, derken meselenin özüne parmak basmaktadır. Başkalarının görüşlerini değiştirme çalışması daha yazı bulunmadan önce yani insanlık tarihlerinin derinliklerinde başlamıştır.


***

Tarih başından beri uygulandığını bildiğimiz kayıtlı propaganda tekniklerine eski Yunan’da Sofistlerin hitabet tekniklerinde rastlarız. Sokrates ile Sofistler arasındaki mücadele bir propaganda savaşıdır. Atinalı bir Sofist olan Gorgiyas, propagandanın gücünü anlatmak için şu örneği verir: “Bir hatiple bir hekim, bir şehre gitsinler. Bir meydan da bunlardan hangisinin hekim olduğuna ilişkin bir münazara açılsa, hatibin kendisini hekim gibi göstermeye muvaffak olacağını söyleyebilirim. Zira retorik sanatını bilen bir kimsenin, halk karşısında herhangi bir sanat adamından daha ikna edici bir şekilde bahsedemeyeceği bir konu yoktur.”


***

Tarihin ilk aşamalarından itibaren gerçekleşen savaşların bir parçası olan propaganda ve psikolojik savaşın yayılmasında kullanılan araç, insan ağzı iken takriben 500 yıl önce yazılı metinlerin de propagandanın güçlü bir aracı olduğu görülmüştür.


***

İlk modern propaganda reklamcılık şeklinde başlamıştır. 1843’de ABD/Philadelphia’da Volney Palmer adlı kişinin açtığı reklam ajansı büyük bir sektör ve yaşamın doğmasının ilk adımı olmuştur. 1850’lerden itibaren ABD ve İngiltere propagandayı bir siyasal araç olarak uluslararası ilişkilerde etkili bir şekilde kullanmaya başlamışlardır. 1890’lardan itibaren üniversitelerde reklamcılık ve propaganda ile ilgili dersler verilmeye başlanmıştır.


***

Propaganda, 20 yüzyıl boyunca geçirdiği evrim ve gelişme sonucunda artık bir kısım ikna ve pazarlama tekniklerinin ötesine geçerek, türdeş bir toplum oluşturmak ve düşman görülen toplumları psikolojik olarak çökertmek amacı ile kullanılan bir araç, gelişmiş bir bilim haline gelmiştir.


***

Propagandanın değerini en iyi kavrayanlardan birisinin Mustafa Kemal Atatürk olduğu görülmektedir. Mustafa Kemal’in İstiklal Savaşı başında Anadolu Ajansı kurduğu ve Avrupa’da Ankara dostu bir yapı oluşturmak için sistemli çalışmalar gerçekleştirdiği bilinmektedir.

Bu inançla propaganda, bilimsel yöntemler ile uygulanarak gelişen kitle iletişim araçlarından istifade eden bir araç olarak bir millî güç unsuruna dönüşmüştür. Kendi millî hedefleri doğrultusunda etkili propaganda yapamayan ve dost/ rakip/ düşman güçlerin propagandalarını etkisiz hale getiremeyen milletlerin millî hedeflerini gerçekleştirmeleri mümkün olmayacaktır.


***

Jean-Marie Domenach, “Tarih bir fikre gerçekten inananların daima diğer insanları da inandırma çareleri aradıklarını gösteriyor… Propagandanın özünde, millî hareketleri destekleyen hemen de biyolojik bir inanç mevcuttur. Propaganda kendine, gelişmesine ve geleceğine güvenen toplulukların tabiatından doğan bir faaliyettir” derken çok önemli bir gerçeğin altını çizmektedir.


***

Propagandanın hedefi, insanın aklı değil; ruhudur. Ve propagandanın temel hedefi de birey olarak insan değil, kitle içindeki insandır. Çünkü kitle içindeki insan, birey hâlindeki insandan daha kolay ikna ve sevk edilebilen bir ruh yapısına sahiptir. Kitle, sevk edilmesi kolay, propagandaya açık bir topluluk olarak, bireyden daha kolay “nasıl düşünmesi gerektiği değil, ne düşünmesi gerektiği” söylenebilen sosyal varlıktır.


***

Toplumsal psikolojiyi dikkate almayan bir propagandanın başarı şansı yoktur. Toplumsal psikolojide ölçü aydınlar değil, ortalama insandır. İkna edilmesi gereken odur. Ancak onun ikna sürecinde de iki fikir kategorisinin olduğu göz önünde tutulmalıdır. Bunlardan birisi adeta kişiliğini oluşturan derin inanışları diğer ise geçici, sathi, değişebilir, etkiye açık fikirleridir. Propagandanın ilk hedefi önce ikinci kategorideki düşünceleri hedef alarak değiştirmektir. Ancak propaganda her zaman burada kalmaz. Çoğu kez insanın kişiliğini oluşturan kategorideki fikir ve inançlarını da değiştirmeye çalışır. Bunu özellikle din ve ideoloji propagandaları hedefler.


***

Propaganda yaratıcı ve şaşırtıcı olmalıdır. Propaganda rakibin/ müşterinin/ seçmenin beklemediğini yapmalıdır. Propaganda sürprizlerle rakibin dengesini bozmayı hedeflemelidir.


***

Propagandanın Ana İlkeleri

1. Propaganda bir ana eksen fikri/ mesajı olmalıdır.
2. Propaganda merkezî planlanmalı, yerel uygulanmalıdır.
3. Propaganda profesyonel süreç olarak sürdürülmelidir.
4. Propaganda inanılır ve güvenilir olmalıdır.
5. Propaganda hedef toplumun kültürel yapısına uygun olmalıdır.
6. Propaganda onurlu/ olumlu bir önderi de bulunmalıdır.
7. Propaganda dikkati üzerine çekmelidir.
8. Propaganda sürekli olmalıdır.
9. Propaganda basit olmalıdır.
10. Propaganda bir ihtiyacı ortaya çıkarmalıdır.
11. Propaganda bir ihtiyaca cevap vermelidir.
12. Propaganda karşı tarafın propaganda stratejisini hedef almalıdır.


***

Kaynağına göre propaganda;

a) Beyaz Propaganda: Kaynağı açıkça belli olan ve resmen yapılan propagandadır. Propaganda konusu olarak ele alınan konu gerçektir.
b) Gri Propaganda: Kaynağı belli olmayan ve hedef toplumun yorumuna bırakılmış olan propaganda türüdür.
c) Kara Propaganda: Başka bir kaynağın adını kullanarak yapılan propaganda türüdür.


***

Gri ve kara propaganda yoluyla yürütülen propaganda çalışmalarına “gizli propaganda harekâtı” denir. Gizli propaganda harekâtı istihbarat servisleri tarafından yürütülür. Gizli propaganda harekâtında gizli servisler sızdıkları basın organlarını veya devşirdikleri gazetecileri etkili bir şekilde kullanırlar.


***

Gizli propaganda çalışmaları için iki başarılı örnekten biri; Romanya’da Çavuşesku rejimi devrilirken, morglardan alınan cesetlerin yollara konulması ve Çavuşesku’ya bağlı Securitat adlı istihbarat servisi tarafından yayılması olmuştur. Keza İngiliz petrol şirketlerinin faaliyette bulunduğu Kuzey Denizi’nde petrol atıklarının öldürdüğü bir kuşun filmini Saddam Hüseyin’in Basra Körfezi’ne bıraktığı petrolden ölen deniz kuşları diye dünya televizyonlarında göstermek bir başka gri propaganda çalışmasıdır.


***

Propagandanın üretiminde kullanılan belli başlı teknikler şunlardır:

a) Parlak ve genel anlamlı sözcük ve deyimlerin kullanılması,
b) Tanık gösterme,
c) Basitleştirme,
d) Halk adamı yaklaşımı,
e) Amaçlı seçim,
f) Kaçınılmaz zafer yöntemi,
g) İma yöntemi,
h) İsim takma,
i) Eğlendirme yöntemi


***

Mesaj, hedef toplumun orta yetenek ve kültür düzeyindeki kimseler tarafından kolayca anlaşılmalıdır. Bu noktada Türkiye’de akılda tutulması gereken husus, eğitim seviyesinin 4.sınıf olduğudur. Propagandanın ortalama entelektüel seviyesi bu ortalamanın çok üstünde olduğu taktirde propaganda başarısız olacaktır.


***

İnsanlar genellikle, kendi işleri dışındaki diğer uğraşların önemini kabul etmek istemezler. Bunun nedeni bilinçaltı özlemlerdir. Örneğin, “Modern sanat saçmalıktır.”, “Doktorlar hatalarını gömerler.”, “Tüccarlar avantadan para kazanırlar.”, “Avukatlar gösterişli sözlerle yasaları dejenere ederler.”, “Öğretmenler sekiz ay çalışır dört ay yatarlar.”, “Yargıçlar rüşvet alırlar.” Gibi cümleler kolayca taraftar bulabilir. Çünkü insanların bilinçaltındaki özlemleri, yapamadıkları veya bilmedikleri konuları küçük görme eğilimi yaratır.  Bu tür propaganda genellikle kışkırtıcı propaganda türünde kullanılır. Amaç, bir kısım insanı duyguları ile oynayarak hedef alınan gruba karşı kışkırtmaktır.


***

Halk adamı yaklaşımında göz önünde tutulması gereken önemli hususlar şunlardır:

1. Yerli dil, argo, deyim ve nükteleriyle birlikte doğru olarak kullanılmalıdır.
2. Uygun lehçe kullanılmalıdır. Telaffuz ve aksan uygunluğu çok önemlidir.
3. Yuvaya ve köye ait sözcük, konu ve semboller kullanılmalıdır. Bu sözcükler her yerde sempati uyandırır ve olumlu duygusal tepkiler yaratırlar.


***

Hedef toplumun ima yoluyla etkilenmesinde kullanılan bazı usuller şunlardır:

a) Belirli cevaplara götüren sorular sorma,
b) Mizah yoluyla ima etme,
c) Açık nedenler ileri sürerek ima etme,
d) İlişki kurma yoluyla ima etme,
e) Söylenti yoluyla ima etme,
f) Resim ve karikatürle ima etme,


***

Propaganda teknikleri ile birlikte ele alınması gereken husus propagandistin aklında tutması gereken dört aşamalı etkileme stratejisidir. Birinci aşama ön ikna süreci veya durumu kontrol altına almak ve vereceği mesajın olumlu olarak algılanması için ortamı hazırlamak şeklinde tanımlanabilir. (…) İkinci aşamada kaynağın güvenilirliği oluşturulur. Mesajı veren konuya ne kadar hâkim olduğunu ortaya koyar. (…) Üçüncü aşamada mesajı veren mesajı alanın dikkat, duygu ve düşüncelerini istediği noktaya yönlendirmelidir. Bu aşamada artık mesajı alanın kendi kendine verilen mesaj konusunda ikna etmesi zamanı gelmiştir. (…) Dördüncü aşamada artık mesajı alanın duyguları üzerinde yoğunlaşılır. Mesaj veren, mesajı alanda bir duygu uyandırır ve bu duygu ila baş etmenin yolunu sunarak, onu istediği gibi davranış biçimini yapmaya iter.


***

Propagandaya karşı koyma teknikleri:

1. Önleme teknikleri
2. Doğrudan doğruya çürütme
3. Dolaylı çürütme
4. Başka yöne satırda tekniği
5. Sessizlik 
6. Bağışıklık kazandırma/ aşılama tekniği
7. Kısıtlayıcı tedbirler
8. Konuyu önemsememek
9. Taklit edici aldatma


***

Bir milletin bütün kaynaklarını kullanarak ordusu ile diğer milletin ordusuna saldırmasının amacı; savaşın milleti/ orduyu karşıt olmaktan, etkili bir engel olmaktan çıkarmak, uyumlu ve bağımlı hale getirmek veya yok etmektir. Bu eyleme genellikle konvansiyonel veya nizami savaş denir. Ancak bir milletin düşman olarak gördüğü milleti karşıt güç olmaktan çıkarmak, uyumlu ve bağımlı hale getirmek hatta yok etmek için muhakkak ordusu ile saldırması, konvansiyonel bir savaş sürdürmesi şart değildir. Hasım gücün iradesini başka yöntemlerle eritmek, çürütmek, çözmek ve tahrip etmek mümkündür. Hasım gücün iradesine yönelik sürdürülen savaşa psikolojik savaş denir. 


***

Psikolojik savaşın tarihi muhtemelen savaşın tarihi kadar eskidir. Ve psikolojik savaş alanında devlet yöneticileri ve askerler yüzlerce yıl önce bugün hala imrenilen bir ustalık kazanmışlardır. Fiilleri bir psikolojik savaş taktiği olarak kullanan Kartacalı Hannibal ve Cesar dünya tarihinin gördüğü en önemli psikolojik savaş ustalarıdır. Cengiz Han dünya tarihinin en önemli psikolojik savaş dehasıdır denilebilir. Uyguladığı psikolojik savaş yöntemleri ile rakip orduları daha karşılaşmadan  yıldırmayı başarmıştır. 

Tarihteki en önemli psikolojik savaş araçlarından birisi genellikle bu açıdan bakılması da Köktürk kağanlarının diktiği Orhun - Yenisey veya Köktürk Abideleridir. Abidelerde Türk Millî kimliği, devletin misyonu ve tarihi,  devlete ve millete başta Çin olmak üzere yönelik tehditler ortaya konulmuş ve sonra alınması gereken önlemler izah edilmiştir. Sun Tzu, Savaş Sanatı adlı eserinde psikolojik savaşın temel aksiyonlarını ortaya koymuştur. Bir başka yazılı psikolojik savaş unsuru ise Machiavelli'nin "Hükümdar" adlı kitabıdır. Machiavelli, Hükümdar'da psikolojik savaşı iktidara gelme ve iktidarda kalmanın aracı olarak ele almıştır. 


***

21. yüzyıl psikolojik savaşın kazandığı imkân ve kabiliyetler düşünüldüğünde insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar bu savaş türünün etkin olacağını göstermektedir. Üstelik sadece zengin uluslar değil... Ucuz psikolojik savaş yöntemleri fakir uluslara hatta devlet dışı aktörlere de saldırı ve savunma anlamında başarılı psikolojik savaş uygulama imkânı vermektedir. 


***

Konvansiyonel savaşlar durur, ancak konvansiyonel savaş sırasında sürdürülen psikolojik savaş hiç kesilmeden barış ortamında da devam eder. Bu anlamda psikolojik savaş kesintisiz savaştır, barışı ve mütarekesi yoktur. 


***

Ulusların içinde oldukları askerî, politik, ekonomik ve kültürel mücadelede dayandıkları ulusal güçlerinin iki temel unsuru vardır. Bunlar sahip olunan maddî manevî değerlerdir. Millî gurur, devlet ve topluma karşı bireylerde yüksek sorumluluk duygusu, dayanışma, eğitim seviyesinin yüksekliği, devlete/ sisteme inancı ve bağlılığı, çalışkanlık, dürüstlük gibi özellikler bir ulusun manevî değerleridir. Maddî değerler ise sahip olunan bütün yer altı ve yer üstü kaynaklarıdır. 


***

Psikolojik savaş maddî unsurları değil, maddî unsurlarını kullanan manevî unsurları hedef alarak, maddî unsurların da hasım tarafından başarı ile kullanılmasını engeller. Psikolojik savaş ile hasmın zihni bulandırılır, şuur kaybına sevk edilir, menfaatlerini doğru tespit etmesi engellenir. Psikolojik savaş ile hasmın kendini savunma, düşmanını doğru tanımlama yetenekleri elinden alınmaya çalışılır. Psikolojik savaşı, kitlesel hipnotizma faaliyeti olarak nitelemek de mümkündür.


***

Psikolojik savaşın ne kadar önemli olduğunu bir Rus uzman, askerî araştırmalar dergisinde şöyle ifade etmiştir: “SSCB hiçbir savaşı kaybetmediği halde yenilmiştir. Çünkü politik ve askerî önderliği savaşın gerçek doğasını anlamamış, savaşı çok dar bir anlamda yorumlamış ve bunun neticesinde yaşamsal bir alan, Sovyet halkının psikolojisi güvence altına alınmamıştır. Bu hata SSCB’nin dağılmasına neden olmuştur.”


***

Düşman, kemdi sistemini en adil, en üstün, en demokratik ve en fazla refah getiren sistem olarak överken hedef aldığı ülkenin sistemini ise insanlık dışı, adil olmaktan uzak, antidemokratik ve halkı fakirliğe mâhkum edecek sistem olarak karalar. Hasım ülkenin yönetici sınıfı, karamsarlık ve teslimiyet duygusuna itilmeye çalışılır. Psikolojik savaş bir anlamda milletlerin ülküleri arasındaki savaştır. Ülküsünü yitirmiş millet veya psikolojik savaş neticesinde yanlış ülkü tespit ettirilmiş olan millet, psikolojik savaşı yitirmiştir. “Tefrika girmeden bir millete, düşman giremez. Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez” mısralarının yazarı şair, psikolojik savaşın özünü kavramıştır.


***

(…) 2. Dünya Savaşı’nın yaklaştığı bir dönemde Atatürk iki önemli psikolojik savaş hamlesi gerçekleştirmiştir. Bunlardan birisi, 1936’da Recep Peker’e yazarak Çanakkale muharebelerinin yıldönümünde okumasını istediği metinde Çanakkale muharebelerinde hayatlarını kaybeden İngiliz, Fransız, Avustralya ve Yeni Zellandalı annelere yönelttiği ve “Sizin evlatlarınız artık bizim evlatlarımız” şeklindeki mesajıdır. Böyle bir mesajı alan Batı kamuoyu ikinci kez evlatlarını Çanakkale önüne yığma konusunda oluşacak muhalefeti göz önünde tutmak zorunda kalacaklardır.

Atatürk’ün ikinci psikolojik harekâtı, yine 1936’da Ayasofya Camii’nin müzeye dönüştürülmesidir. Böylece Atatürk, düşman psikolojik operasyon karargâhlarının elinde İstanbul’un “neden” işgal edilmesi gerektiği ile ilgili bir argümanı almayı hedeflemiştir.


***

Psikolojik savaşın özellikleri;

1. Psikolojik savaş, konvansiyonel savaştan farklı olarak belirgin bir cepheye veya cephelere sahip değildir. Psikolojik savaşta fethedilecek şehirler veya aşılacak nehirler de yoktur. Psikolojik savaşta her yer cephedir. Ancak modern psikolojik savaşta psikolojik harekâtlar, “etki merkezli operasyonlar” şeklinde “toplumsal sıklet merkezleri” diye nitelendirebileceğimiz sosyal kolonlar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bundan dolayı, psikolojik savaşa karşı savunma saldırının kendisi gibi bütünsel bir nitelik taşırken, sıklet merkezlerinin savunulmasına özel bir önem verilmelidir.
2. Psikolojik savaş, konvansiyonel savaştan farklı olarak sona ermez, sadece şiddeti azalır ancak sürekli devam eder.
3. Psikolojik savaşta düşmanı üniformasından ve elindeki silahlardan tanımak mümkün değildir. Psikolojik savaşta düşman üniformasız hedef toplumla aynı dili kullanan ve bu dili ortalamanın çok üstünde iyi derecede kullanan kişilerden oluşur.
4. Psikolojik savaşta kullanılan silahlar öldürücü değil, beyinleri ve vicdanları ele geçirmeyi hedefleyen sözcükler, semboller, sloganlardan oluşan silahlardır.
5. Psikolojik savaşta zayiat hemen belirginleşmez, çünkü psikolojik savaşın verdiği zararın genellikle çok geç farkına varılır.
6. Psikolojik savaşta bu savaşın bombalarının hedefleri, askerî tesisler, köprüler, fabrikalar değil, bir milleti ayakta tutan temel manevi değerler ve özgüvenidir. Bir milletin özgüveni ağır bir yara alır veya yıkılır ise psikolojik savaş başarıya ulaşmış demektir.


***

Psikolojik savaşın sürdürülmesinin ilkeleri;

1. Psikolojik savaş bir uzmanlık konusudur ve uzmanları tarafından yürütülmelidir.
2. Psikolojik harekât uzmanlığı, disiplinler arası bir çalışma üzerine kuruludur. Bu disiplinler öncelikle psikoloji, sosyoloji, psikiyatri, siyaset bilimi, reklamcılık gibi disiplinler olmalıdır.
3. Başarılı bir psikolojik savaş ancak başarılı bir psikolojik savaş istihbaratı sonrasında gerçekleştirilebilir
4. Başarılı bir psikolojik savaşın yapılabilmesi, psikolojik savaşın hedeflerinin çok iyi tanımlanmasına, toplumsal/psikolojik sıklet merkezlerinin doğru tespit edilmesine bağlıdır.
5. Bu sıklet merkezlerine uygun araçlarla uygun psikolojik harekâtların yapılmasına bağlıdır.
6. Psikolojik savaşın süresi konusunda sabırlı olunmalıdır. En zor yenilen insan organı beyindir.
7. Psikolojik savaş devam ederken sürekli olarak hedeflere ulaşıp ulaşılmadığı konusunda değerlendirmeler yapılmalı ve gerekiyor ise yeni araç düzenlemelerine gidilmelidir.


***

NATO belgelerinde psikolojik harekâtın üç kademesi vardır. Bunlar, a) Stratejik psikolojik harekât, b) Operasyonel veya krize yanıt veren psikolojik harekât, c) Taktik veya muharebe psikolojik harekâtı. Stratejik psikolojik harekât, yüksek seviyede bir ülkenin bir başka ülkeyi hedefleyerek yaptığı uzun süreli, çok boyutlu harekâttır. Operasyonel veya krize yanıt veren psikolojik harekât konvansiyonel savaş dışındaki askerî çatışmalarda halkı kazanma operasyonudur. Taktik veya muharebe psikolojik harekâtı ise çatışma alanında düşman birliklerin çatışma iradesini kırmayı hedefler.


***

Selçuklu Ordusu’nun da muharebe öncesinde düşman orduları arasında yaptığı psikolojik harekâtın bir parçası, Selçukluların düşmanlarını yediği şeklindedir. Osmanlı İmparatorluğu’nda nizami savaşta önde giden bir grup olarak “başıbozuklar” da belki örnek olabilir. Ürkütücü kıyafetleri, iri cüsseleri ve kontrol altına alınamaz duygusu yaratması ile başıbozuklar da karşı taraf üzerinde yıldırıcı bir etki yaratmıştır ve zaten bu düşünülerek başıbozuklar savaşta kullanılmıştır.


***

Türkçeye de tercüme edilerek yayınlanan Conan adlı çizgi romanda “Turanlılar iki nehrin üzerine inşa ettikleri barajlarla aşağı coğrafyada yaşayan hakları hem susuz bırakmakta hem de ezmekte, yok etmektedirler. Turanlılar ülkesinde minareler görülmektedir. Kötü, çirkin ve vahşi Turanlıları Batıdan yüce ve soylu bir beyaz, Conan gelerek yok eder”. 9-15 yaş grubuna hitap eden bir çizgi romanla Batı psikolojik operasyon karargâhları kendi gençlerinin kafalarına Türkü, İslâmı, Güneydoğu Anadolu Projesi’ni nefret edilecek şeyler olarak kazırlar. İlginç olan bu çizgi romanların Türkçeye tercüme edilerek Türk çocuklarına okutulmasıdır.


***

PKK dökümanında şöyle denmektedir: “Psikolojik savaş; düşman güçler tarafından karşılıklı olarak yürütülen ve moral bozukluğu, şaşkınlık, panik ve bozgun yaratmayı hedefleyen bir savaş biçimidir. Gelişigüzel ve her zaman değil, uygun zaman ve ortamlarda gerek düşman gücü, gerekse de kendi gücümüz hakkında, içinde gerçekleri de taşıyan propagandalar çeşitli yöntemlerle yaygınlaştırıldığında ve diğer psikolojik savaş yöntemleri geliştirildiğinde amacımız doğrultusunda olumlu sonuçlar alınacaktır. Bunun için;

a. Daha çok kitleler aracılığıyla, içinde gerçekleri de taşıyan ve düşmanı manevi alanda çökertmeyi hedefleyen propagandalar yayılmalıdır.
b. Sahte eylem ya da faaliyet planları hazırlayarak düşmanın eline geçmesi sağlanmalıdır.
c. Ulaşma olanaklarımızın çok zor olduğu ajan ve işbirlikçilerin isim listelerini hazırlayarak ellerine geçmeleri sağlanmalıdır.
d. Bizim tarafımızdan açığa çıkarılan ve etkisizleştirilen ajan ve işbirlikçiler aracılığıyla düşmana yanlış bilgiler aktarılmalıdır.
e. Açığa çıkarılan ve yargılanması yapılan düşman ajanlarının itirafları yayınlanmalıdır.
f. Düşman askerî ve siyasi yöneticileri, zayıflıkları tespit edilerek ve tehdit yoluyla sürekli baskı altında tutulmalıdır.
g. Düşmanın güvenlik güçleri içinde bulunan Kürt kökenli ögeler aracılığıyla güvensizlik, inançsızlık, cesaretsizlik yayma gibi amaçları hedefleyen propagandaların yapılması sağlanmalıdır.
h. Düşman güçlerine hitap eden bildiriler dağıtılmalı ve pullamalar yapılmalıdır.
i. Düşman güçleri içinde örgütlü olduğumuz imajı yayılmalıdır.
j. Gerçekleştirilen eylemlerden bazıları henüz kurulmamış birlikler ve komutanlıklar adına üstlenilmelidir.
k. Kitleler aracılığıyla gücümüz hakkında abartılı haberler yayılmalıdır.
l. Psikolojik savaş yürütülürken kitlelerin mücadelemize olan inanç ve güvenlerinin zayıflamasını getirecek haberleri yaymaktan kaçınılmalıdır.
m. Düşman psikolojik savaşı hakkında kitleler bilinçlendirilmelidir.

PKK’nın daha sonraki senelerde taktik psikolojik savaşı, örgüte destek veren ülkelerin düşman genelkurmay başkanlıkları ve istihbarat sevişlerinin desteği ile etkili bir stratejik psikolojik savaş zeminine yükselmiştir.

PKK’nın sürdürdüğü psikolojik savaşın çok önemli bir ayağını da şüphesiz etnik çatışma/ ayrışma zeminini beslemek adına yapılan mağduriyet psikolojisinin beslenmesi oluşturmaktadır.


***

Seçilmiş travmanın temelinde “mağduriyet psikolojisi” vardır. Zaten var olan, dönemin Başbakanı Celal Bayar’ın 1936’da hazırladığı Şark Raporu’nda “bölge insanı kendini dışlanmış hissediyor” şeklinde ifade ettiği bu psikoloji, PKK tarafından ustaca beslenmiştir. “Mağduriyet psikolojisi”nin özünde bölge insanına, bölgedeki bütün olumsuzlukların temelinde yani bölgenin geri kalmışlığının, bölgede yaşanan çatışmaların ve akla gelebilecek her türlü olumsuzluğun temelinde “bizim Kürt olmamız yatıyor” düşüncesi yatmaktadır. Mustafa Akyol, Kürtçülükteki mağduriyet yaklaşımının Hitler’in ileri sürdüğü Yahudi komplosu tezinden esinlendiğini Kürtçü ideolog Mehrdad İzady’in belirttiğini kaydetmektedir.


***

Bu mağduriyet psikolojisi etrafında PKK, Türk’ten nefret eden, başına gelen her kötü şeyin sorumlusu olarak Türk’ü gören bir ırkçı Kürt kimliği oluşturmaya çalışmaktadır. Murat Belge bu mağduriyet psikolojisini yakalamış görünmektedir.  Belge şöyle diyor: “Kimi zaman da kendini haksızlığa uğramış gören azınlığın ideolojisi yatıyor sorunun temelinde. Ve belirli durumlarda –bunu birçok somut örneği var- haksızlığa uğradığını iddia eden azınlığın ya da onun adına hareket edenlerin ideolojisi, ‘egemen çoğunluğun’ ideolojisinden daha dar, daha baskıcı, kısacası daha ‘antidemokratik’ olabiliyor.


***

Mağduriyet psikolojisinin önemli bir işlevi de PKK için “mazuriyet psikolojisine” daha farklı bir ifade ile PKK’yı mazur göstermeye el vermesidir. “Evet, PKK terör eylemleri yapmaktadır ama bunun nedeni Kürtlerin Türkler tarafından Kürt oldukları için ezilmesidir” söylemi açık kapalı Kürtçü siyasetçiler tarafından yıllardan bu yana kullanılmıştır.


***

Psikolojik savaş/ operasyonda verilen mesajlar değişik nitelikler taşıyabilirler. Bir bölge halkının bulunduğu ülkeye sadakatini azaltmaya yönelik mesajlar verebilir. Bir dış politik eylem öncesinde kamuoyu oluşturmak için politikalar uygulanabilir. Halkın kendisine ve devlete güvenini azaltmak için psikolojik operasyonlar yapılabilir. Psikolojik savaşta uygulanan bir teknik de bir ülkenin karar alıcılarını çaresizliğe sevk ederek kendilerini çaresiz, zayıf ve mağlûp hissettirmektir. Bu durumda ülke kaçınılmaz olarak bir gerileme, dağılma sürecine girecek, halkın devlete güveni ortadan kalkacaktır. 

Psikolojik harekâtta en önemli saldırı noktalarından birisi toplumu bir arada tutan kavramlardır. Kavramlar toplumları milletleştiren, onları biyolojik yığınlar olmaktan kurtarıp tasada, kıvançta, sevinçte bir araya getiren bağları çözerek, milleti yığınlaştırarak çözme girişimidir.


***

Psikolojik savunmada kullanılan temel ilkeler;

1. Devletin varlığı, milletin ve vatanın bütünlüğü, anayasal düzenin varlığının savunulması,
2. Millî menfaatlerin tanımlanmasına imkân vermeyecek düşman psikolojik operasyonlarının etkisiz kılınması,
3. Ülkenin izlediği millî hedeflerin belirsizleşmesi ve/veya yok edilmesinin engellenmesi,
4. Yurttaşların millî hedeflere bağlılığını ortadan kaldırmayı hedefleyen düşman psikolojik operasyonlarının yok edilmesi için çalışılmalıdır.
5. Olaylar, uzmanlara tahlil ettirilerek halkın sürekli doğru bilgilendirilmesi için çalışılmalıdır.


***

Avrupa Birliği’ne giriş sürecinde alınan kararlar ile Türkiye kendi eli ile psikolojik savaş yeteneklerini ortadan kaldırmıştır. Millî Güvenlik Kurulu Toplumla İlişkiler Merkezi’nin dağıtılması çok vahim bir süreci tetiklemiştir. Psikolojik savaş sürecinin İçişleri Bakanlığı’na verilmesi ve valiler/ kaymakamlar aracılığı ile yapılmasının öngörülmesi zaten sıkıntıları olan psikolojik savaş sürecini tamamen zaafa sokmuştur. Oysa Türkiye gibi 25 yıldır düşük yoğunluklu çatışma sürecinden geçen ve sürekli psikolojik savaş saldırılarına maruz kalan bir ülkenin çok daha etkili bir psikolojik savaş anlayış ve mekanizmasına ihtiyaç vardır.

Bu yanlışı yani Türkiye’nin psikolojik savaş kapasitesinin tasfiye edilmesini ikinci yanlış olarak Kamu Diplomasisi Kurumunun kurulması izlenmiştir. Nedir Kamu Diplomasisi? Bu kavram İngilizce olan Public Diplomacy kavramının Türkçeye tercümesidir ve İngilizcede de 2000’li yıllarda kullanılmaya başlanmıştır. Kamu Diplomasisi, psikolojik savaşın yeni ve Amerikalıların halklara karşı sürdürülen bölümünün adıdır. Orduları, istihbarat servislerine ve devlet kurumlarına yönelik operasyonlar için hâlâ psikolojik savaş kavramı kullanılmaktadır.


***

İstihbaratın, karşı tarafın niyet ve kapasitelerini öngörme ve öğrenmenin ötesine geçip karşı tarafın eylemlerinin yönünü belirleme hedefine yönelmesi, yeni bir tür istihbarat çalışması gerektirir. Psikolojik savaşın bir parçası olan bu tür çalışmalara örtülü operasyon denilebilir. Örtülü operasyonlar öyle planlanır ve gerçekleştirilir ki destekleyicisi, gerektiğinde gayet ikna edici bir şekilde inkâr edebilir.


***

Örtülü operasyonlar, istihbarat altyapısı ve kapasitelerini, yabancı hükümetleri, olayları, örgütleri ve kişileri örtülü operasyonu düzenleyen ülkenin dış politik hedefleri doğrultusunda etkilemek için kullanılarak yapılan faaliyetlerdir. İngiliz istihbarat literatüründe, “özel politik eylem”, Rus istihbarat literatüründe, “etkin önlem” diye adlandırılan örtülü operasyonlar kültürel faaliyetlerden bir ülke içinde düzenlenen sabotaj ve suikastlere kadar geniş bir alana yayılırlar. Konvansiyonel olmayan savaş, gerilla savaşında olduğu gibi, örtülü veya gizli diğer doğrudan saldırı operasyonları ile dolaylı, yıkıcı eylemleri, sabotaj, uyuşturucu kaçakçılığının desteklenmesi, mafyanın desteklenmesi ve istihbarat faaliyetlerini kapsar.


***

Savaş, geniş kapsamlı, eksiksiz tanım ve uygulaması ile iki ordunun karşılaşması ve çatışma ile sınırlı değildir. Savaş, devletlerin rakip veya dost devletlere her türlü güç uygulaması sonucunda iradelerini kabul ettirme mücadelesidir. Orduların kullanılması, geniş kapsamlı savaşın sadece bir aşamasını oluşturur. Ancak geniş kapsamlı savaşın ustaca yönetilmesi, son aşamaya, silahlı çatışma aşamasına gerek bırakmayabilir. Etkili bir örtülü savaş, psikolojik-ideolojik saldırı, hedef alınan ülkeye silahlı kuvvetleri kullanmadan, sıcak savaş durumu yaratmadan yerleşmeyi, davetli gibi girmeyi sağlar.


***

Hedef alınan milletin birliğini, ahlâkını, moral gücünü, sağlığını, iç dayanışmasını, iş disiplinini, düzenli aile hayatını, öz değerlerine saygı ve bağlılığını, genç nesillerin nitelikli eğitim ve gelişimini zedeleyen; toplumu kötü alışkanlıklara, çalışmadan, üretmeden parazit yaşamaya, lüks tüketime, tembelliğe özendiren; hedonizmi, eşcinselliği, fuhuşu, kumarı, talih oyunlarını, içki kumar oyunlarını teşvik eden; devleti ve görevlilerini, millî savunma hizmetlerini, askerliği, yurttaşlık görevlerini aşağılayan psikolojik savaş faaliyetleri dolaylı ya da doğrudan psikolojik savaşın bir parçasıdır.

Örtülü operasyon teknikleri çok boyutludur. Örneğin, örgütlü seks ve fuhuş bunlardan birisidir. Türk gücünün Anadolu içinde hızla ilerlemesi karşısında çaresiz kalan Bizans’ın, Hassan Sabbah’ın katiller ve suikastçiler ordusunu ayakta tutmak için oluşturduğu sahte cennete binlerce sahte huri sağladığı bilinmektedir. Bu Hassan Sabbah çetesi Nizam-ül Mülk’ü bir suikast ile şehit etmeyi başarmıştır. Bu suikastten 30 gün sonra Büyük Selçuklu Sultanı Melik Şah da Hassan Sabbah çetesinin karıştığı ileri sürülen bir suikast ile zehirlenerek öldürülmüştür. Bu iki suikast ile 15 milyon kilometrekareye yayılan Büyük Selçuklu İmparatorluğu bir kaosa girmiş ve yıkılışa sürüklenmiştir.


***

Ülkemize karşı 19. yüzyıl başında uygulanan bir Yunan örtülü operasyonu oldukça çarpıcıdır. 1897 Türk Yunan savaşında ağır bir yenilgiye uğrayan Yunan Genel Kurmay Başkanlığı, Türk Ordusu’na karşı bir biyolojik savaş sürdürmek amacı ile Yunan istihbaratına İstanbul’da Galata ve civarında frengili Rum fahişelerin çalıştırıldığı genelevler kurdurmuştur. Bu genelevlerde çalışan fahişeler yıllarca Anadolu’dan ve özellikle Kuzey Batı Anadolu’dan İstanbul’a çalışmak üzere gelen genç erkeklere hastalık bulaştırmışlardır. Fuhuş parasının Yunanistan’a aktarıldığı çok sonra tespit edilmiş, bir Rum fahişe millî görev olarak 3000 Türk’e frengi bulaştırdığını ifade etmiştir.


***

Psikolojik operasyonları başarıya ulaştıran faktörlerden birisi de psikolojik operasyona muhatap olan kişi, kuruluş veya toplumun sağlam, iç tutarlılığı olan bir fikre, inanca sahip olmamasıdır. Bu durumda, operasyonun başarıya ulaşması daha kolay olur. Fikir ve inanç kalıpları boş olan kişi, kurum veya topluma daha kolay aşılama yapılır.


***

Türkiye’nin 1974 Barış Harekâtı sonrasında Kıbrıs’ta oluşturduğu düzen Batı ülkeleri tarafından bir Hristiyan ülkenin topraklarının bir kısmının Müslüman Türkler tarafından işgal altında tutulması olarak anlaşılmış ve sona erdirilmek için çalışılmıştır. Bu amaçla 1974 sonrasında Batı dünyasının gerçekleşen birçok girişimi Türkiye ve Denktaş siyaset bloğunun ortak karşı çıkışı ile başarısızlığa uğratılmıştır.

3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra AKP’nin iktidara gelişi ile bu blokun Türkiye ayağı kırılmıştır. AKP hükümeti, “40 yıllık sonuçsuz politikalardan” vazgeçtiğini açıklayarak, KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş’ı yalnız bırakmıştır. Böylece Annan Planı örtülü operasyonunun kökleri 1990’lı yıllara geri gitmektedir. Aşağıda bu örtülü operasyon, uygulanan psikolojik harekâtlar çerçevesinde analitik bir şekilde incelenecektir.

Rumların kurduğu Kıbrıs Komünist Partisi AKEL’in Türk mensuplarının partisi olan Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin 1990’lı yıllarda KKTC’de hükümete ortak olması ve Eğitim Bakanlığını alması sonucunda Türk okullarında tarih derslerinden Rum katliam ve politikaları sistemli olarak çıkarılmaya başlanmıştır. Böylece Kıbrıslı Türk çocukların tarih hafızası silinmeye çalışılmıştır. Bu süreçte CTP/AKEL yanlısı birçok öğretmen çok olumsuz işlev üstlenmiştir. (Gençliğe yönelik geçmişi unutturucu psikolojik hareket) 

1974 sonrasında Türk-Rum görüşmelerinin devam etmesi Kıbrıs Türklerinin “geleceği belirsiz sürekli zihni göçebe” bir toplum olmasına yol açmıştır. Bir gün Rumlarla bir anlaşma yapılacak ve onlarca seneden bu yana içinde yaşamasına rağmen “koçanı” (tapusu) kendisinde olmadığı için evinden çıkarılarak başka bir yere yerleşmeye zorlanacaktır. Bu ne kadar geç olursa gelecek o kadar belirsiz olmaya devam edecektir. Bundan dolayı aslında Rumlarla birlikte yaşamaya gönüllü olmayan ve Annan Planı’nı kabullenmeyen birçok Kıbrıs Türkü Annan Planı’na “evet” demiştir. (Toplumu huzursuzluğa sevk eden/ huzursuzluğu güçlendiren psikolojik harekât)

Kıbrıs Türk toplumu esas itibarı ile özellikle de Türkiye ile karşılaştırılınca refah düzeyinin yüksek olduğu bir toplumdur. 263 bin nüfusa 217 bin aracın düştüğü bir toplumun gelir seviyesinin düşük olduğunu ileri sürmek mümkün değildir. Ancak Rus kara parası, Avrupa fonları ve turizm gelirleri ile beslenen Kıbrıs Rum kesiminde gelir seviyesi KKTC’nin üstündedir. “Geleceği belirsiz sürekli zihni göçebe” topluma karşı, sürekli AB’ye girince “sizde Rumlar kadar zengin olacaksınız” propagandası yapılmıştır. (Topluma daha iyi gelecek vadeden psikolojik hareket)

Türkiye’de AKP’nin iktidara gelme sürecinde Kıbrıs Rum kesimi ile şahsi menfaatleri olan bir BM temsilcisi Türk toplumunun önüne gelecek olan Anan Planı’nı Rum kesimi ile beraber hazırlamış, plan ile ilgili onaylarını almış ve plan bundan sonra açıklanmıştır. (Örtülü operasyon)

Planın açıklanması için Cumhurbaşkanı Denktaş’ın New York’ta kalp ameliyatı geçirdiği dönem seçilmiş ve Kıbrıs Türk kesimi siyasal bir şoka maruz bırakılmıştır. (Psikolojik operasyon)

Annan Planı’nın varlığının açıklanması ile birlikte Türk ve dünya basınında planın sorgusuz sualsiz bir propagandasını hedefleyen psikolojik harekât başlamıştır. Daha planın içeriği gizli iken Türk televizyonlarında planı okumamış akademisyenler planın içeriğinin ne kadar adil ve kabul edilebilir olduğunu anlatmaya başlamışlardır. (Basın-yayın psikolojik harekâtı)

Cumhurbaşkanı Denktaş’ın hastanede iken yaptığı ve Annan Planı’nın birinci versiyonunu reddeden açıklamalarından sonra ABD merkezli olarak Denktaş ile ilgili olarak “Mr. No” lâkabı ile psikolojik harekât başlamış, Denktaş herkesin arzu ettiği barışın önündeki tek engel olarak gösterilmeye başlanmıştır. (Kişiye yönelik psikolojik harekât)

Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye dönmeye razı olan Türkiye’den göçmen Türklere büyük ekonomik yardımlar yapacağı propagandası yapılmıştır. (Şaiya psikolojik operasyon)

Turuncu Devrim diye anılan ve yukarıda da kısaca değindiğimiz ilk provası KKTC’de yapılmış, başlarını öğretmen sendikalarının çektiği on binlerce öğrenci ve AB merkezli sivil toplum örgütleri sokağa dökülmüş, “Yes be anacığım” sloganı ile psikolojik harekât yeni bir aşamaya taşınmıştır. (Siyasal iktidarı ve kitleleri etkilemeye yönelik, yandaş kitleleri mobilize etmeye yönelik psikolojik harekât)


***

İnsanlık tarihinin çok büyük bir bölümünde gerçekleşen “Birinci Dalga” savaşlar toprak elde etmek için yapılmıştır. 19. yüzyıl savaşlarının ancak yüzyılın sonuna denk düşenleri ve 20. yüzyıl savaşları “İkinci Dalga” savaşlarıdır ve amaçları, ekonomik kapasiteleri kontroldür. 20. Yüzyılın sonuna ve 21. Yüzyılın başında gelmekte olan “Üçüncü Dalga” savaşta ise amaç, bilginin kontrolüne yöneliktir. Bilgi üzerinde hâkimiyet için verilen savaşa ise “enformasyon savaşı” denilmektedir.


***

Enformasyon savaşı bilgisayar ve bilgisayar ağları üzerinde gerçekleştirilen savaşlardan daha fazla şeyi ifade eder. Irak Savaşı’nı anlatan Org. Wesley K. Clark, savaş öncesi yaptıkları, yanlış bilgi yayma, düşman haberleşmesini dinleme, madya üzerinden yapılan psikolojik operasyonlar, Iraklı liderlere e-posta yollama ve doğrudan görüşmeleri, 500 civarında iliştirilmiş gazeteciyi de Irak Ordusu’nun komuta-kontrol sistemlerine müdahale gibi, enformasyon savaşı kapsamında değerlendirmiştir.

Enformasyon savaşının örneklerinden birisi de 2008 Ağustos’unda Rusya ile Gürcistan arasındaki savaş sırasında gerçekleşmiştir. Gürcü Ordusu 8 Ağustos’ta Güney Osetya’yı bombalarken, Güney Osetya’daki bütün internet siteleri de bir siber saldırı ile kapatılmıştır. Bunu Rus internet gazetelerine yönelik bir ikinci siber saldırı izlemiştir. Ruslar bu saldırıya Gürcü devlet sitelerine aynı anda 500 merkezden yaptıkları karşı saldırı ile cevap vermişlerdir. Gürcüler ilk saldırı yapan adreslere yönelik önlem alınca başka adresler üzerinden ikinci Rus saldırı dalgası başlamıştır.


***

Sivil enformasyon savaşı hedef toplumun/grubun “algı sistemini yönetmek” amacı ile yapılan enformasyon savaşıdır. Diğer ifadeyle bir toplumun/grubun nasıl düşünmesi, hissetmesi, duyumsaması, karar vermesi isteniyor ise bu sonucu ortaya çıkarmak gayesi ile insan akıl ve vicdanına karşı onun algılama sistemini ele geçirerek yönlendirmek amacı ile sürdürülen savaşa sivil enformasyon savaşı adı verilir.


***

İnsan zihninin manipülasyona muhatap olması bir çeşit fetih gibidir. Çarpıtma/manipülasyon, dış güçlerin ya da toplumda etkin ve seçkin grupların kitleleri kendi amaçları doğrultusunda biçimlendirmesinin araçlarından birisidir. Çarpıtma yöntemi ile bilgi anlamı, gerçek içeriği dışında bir başka zemine kaydırılır. Gerçekleşen bir hadise, söylenmiş bir söz vardır. Bu veri çarpıtma eylemini bilinçli olarak gerçekleştirenler tarafından gerçek içeriğinden koparılarak kendi amaçları için ve ona uygun bir anlam yüklenerek bilgi evrenine sokulur. P. Freire göre çarpıtma; bir bilgiyi, bir veriyi, anlamı, bir haberi gerçek içeriği dışında bir alana kaydırma, yeni bir içerik giydirme faaliyetidir. Çarpıtma yönteminin diğer bir boyutu; farklı sosyal programları, etkinlikleri devre dışı bırakmak için bazı kişileri ve öncüler için gerçek dışı etiketler üretmek, övücü mitler geliştirmek, insanların uyanmasını ve gerçekleri fark etmesini önlemektir.

***

Algı yönetiminin önemli unsurlarından birisi olan yalan bilgi ve haber üretme çift yönlü işletilen bir süreçtir. Birinci yönü: yanlış bilgi vermek, mevcut durumu abartmak ya da tam tersine küçültmek, yokmuş gibi göstermektir. Bu yönlendirme biçimi yanlı bir gerçekliğe ihtiyaç duyar. Yanlış bilgiyle yönlendirmenin ve yönetmenin sürdürme imkânını veren kavram çoğu kez tarafsızlıktır. Kendi amaçlarını gerçekleştirmeye dönük olarak zihinleri yönetmek için tarafsız olduğunu, siyaset üstü durduğunu/ siyasete karışmadığını telkin etmesi ve inandırması gerekir. İkinci yüzü: Hiçbir gerçekliği yani hiçbir varlığı olmayan haber/bilgi üretmedir ki bunu adı yalan haberdir. Günümüzde yalan haber, zaman-mekânı kenetleyen iletişim ağlarıyla servis edilmekte ve “iktidar alanı” genişletilmektedir.


***

Stratejik enformasyon savaşının özellikleri R. C. Molander ve Andrew S. Riddle tarafından yedi ana başlık altında ele alınmıştır. a) Stratejik enformasyon savaşının temel araçları olan bilgi teknolojilerinin maliyeti düşüktür. b) Stratejik enformasyon savaşında geleneksel sınırlar geçerli değildir. c) Stratejik enformasyon savaşında devlet dışı unsurların da savaş alanında yeri ve işlevi vardır. d) Stratejik enformasyon savaşı yeni stratejik istihbarat modellerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. e) Stratejik enformasyon savaşında taktik düzeydeki ikazların/hücumların anlaşılması çok zordur. Saldırının arkasında kimin olduğunu bilmek imkânsızdır. f) Stratejik enformasyon savaşında tarafların birbirlerinden bilgi gizlemesinden dolayı ittifak oluşturmak zordur.


***

İnsanların Algılarını yönetmek tarih boyunca yönetici elitlerin, din adamlarının, komutanların genel amacı olmuştur. Çünkü algıları yönetenler insanları istedikleri gibi daha kolay ve zahmetsiz yöneteceklerini bilirler. Algıları yönetenler “dostlarını” algılarını yöneterek daha kolay yöneteceklerini bildikleri gibi düşmanlarını da daha kolay yeneceklerini bilmişlerdir. Yani algı yönetimi dostları yönetmek düşmanı ise yenmek için gerekli, hatta vazgeçilmezdir. Algı yönetimini gerçekleştirebilmek için ise geliştirilen teknikler, anlayışlar, yöntemler tarih içinde gittikçe gelişmiştir. Yöneticiler algı yönetimi tekniklerini mükemmelleştirmek için çalışmışlardır ve çalışmaktadırlar. Propaganda, reklam, psikolojik savaş, örtülü operasyon ve nihayet en gelişmiş şekli ile enformasyon savaşı algı yönetiminde katedilen mesafeyi göstermektedir. Ancak algı yönetimi hiçbir zaman mükemmel olmayacaktır, çünkü rakibi “insan beyni”dir. İnsan beyni vücudun en sert ve en güçlü organıdır, sürekli gelişmektedir.


.