Nihan İLGÜN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nihan İLGÜN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Mart 2018 Pazartesi

Mehmet Eymür, Doğu Perinçek' ı Anlatıyor! BÖLÜM 13

Mehmet Eymür, Doğu Perinçek' ı Anlatıyor!  BÖLÜM 13


İslamî Cihad, İBDA-C,  TİT Hep Kontrgerilla İlişkili Örgütler

Bakın, bunlar devlete tam hakim olamadılar; ama, devlet, karanlık işlerini, Abdi İpekçi, hangi devletse o, Abdi İpekçi'yi öldürenler, biraz Amerikan Devleti, biraz Türk Devletinin içerisindeki bazı unsurlar, vesaire, bu tür karanlık işlerini bunlara yaptırıyorlar. Bu da, NATO yan örgütler kavrayışıyla ilgili, bütün NATO ülkelerinde bir resmi örgütler var, bir de kirli işler için üretilen yan örgütler var. Efendim, Komünizmle Mücadele Derneği, İslamî Yumruk, İslamî Cihad, İBDA-C İslamî Büyük Doğu Akıncıları Cephesi, bu tür ETKO, TİT bakıyoruz, bunlar, hep kontrgerilla ilişkili örgütler, İslamcılara da zarar veriyor, öbürüne de zarar veriyor, bu tür örgütler kullanılıyor, ülkücü de bunlardan biri olarak rol oynuyor. Ben, bir cümleyle şuraya bağlayayım. Diyorum ki, biz, birbirimiz arasındaki siyasal kapışmaları çok ön plana çıkarmayalım, bu işin üzerine yürümede bir yurtseverler cephesi yaratalım. Benin önerim bu. Biz, size, sürekli elimize gelen bilgileri, belgeleri aktaracağız, göndereceğiz ve Komisyona büyük başarılar diliyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu olayı siyasî bir olay olarak ele almasını, bir savcılık veya mahkeme gibi ele almamasını, siyasî bakmasını talep ediyorum, hem bir parti genel başkanı hem de yurttaş olarak.

BAŞKAN - Geldiğiniz için çok teşekkür ederim Sayın Perinçek.

Uyuşturucudan Susurluk'a 34-1

http://www.geocities.ws/jeostrateji/perincek.htm

**********

Perinçek'e Cevap (1991)

Perinçek'e Cevap (1991)
28/6/1991 - 11:00 - Atin İlgili Bağlantı Yorumlar Bu Yazıyı Bir Tanıdığına Yolla Bu Yazıyı Yazdır   

(1991'de Mehmet Eymür'ün "Analiz" isimli kitabı piyasaya çıkmadan önce, bazı bölümleri Milliyet Gazetesi'nde yayınlanmıştı. Bunun üzerine Doğu Perinçek gazeteye uzunca bir açıklama yolladı. Aşağıdaki yazı, Perinçek'in bu açıklamalarına karşın Eymür'ün verdiği cevaptır.) 

Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne

Gazetenizde 10-11-12 Haziran günü yayınlanan ''Doğu Perinçek'in Yanıtı'na karşı ekte hazırlamış olduğum cevabın yayınlanmasını saygı ile arzederim. 28 .06.1991

Mehmet EYMÜR

Gazetenizde 10,11 ve 12 Haziran tarihinde ''Doğu Perinçek'in Yanıtı '' yayınlanmıştır .

Esasında daha anılarım Milliyet'te yayınlanırken maskelerinin düşmesinden ve kimlere hangi amaçla hizmet ettiklerinin ortaya çıkmasından telaşlanan Fabrikatör Perinçek ve grubu yayın organları 2000'e Doğru mecmuasında bana 14 sayfalarını tahsis ederek kendilerini savunmaya çalışmış, benimle ilgili olarak ''Yavuz hırsız ev sahibini bastırır'' misali, hiç bir mesnede dayanmayan yalan ve iftiralara devam etmişlerdir.

Beni bir hayli eğlendiren bu telaşlı yayınlarına Fabrikatör ' ün kendi mecmuasında cevap vermeyi lüzumsuz saydım. Ancak Perinçek'in Milliyet gibi ciddi bir okuyucusu olan gazetede başkalarına çamur atarak kendini temize çıkarmaya çalışması üzerine bir kereye mahsus olmak üzere gereken cevabı vermeyi zaruri addettim.

Öncelikle Perinçek'e yayında ''Güney Sadık'' takma ismini, yayın hakkını verdiğim Milliyet Gazetesi takmıştır. Bu herhalde gazetenin gösterdiği mesleki nezaket dolayısıyladır. Gerçi, ''Sadık'' ismi Perinçek'e yakışmış, yabancı güçlere sadakatla hizmet etme görevine uygun düşmüştür.

Diğer taraftan Perinçek ve 2000'e Doğru benim anılarımı ellerine geçirmekle öğünüyorlar. Ellerine geçirdikleri nüsha, benim kasıtlı olarak kendilerine ulaşacağını bilerek kendilerine yakın olan kişilere verdiğim nushadır. Telaşlarından gazetedeki tefrikayı ve kitabımı beklemeden ele geçirdikleri nüshaları yayınlayarak kitabımda yer almayan konuları kendi dergilerinde neşretmek ve kendi kendilerini teşhir etmek gafletine erişmişlerdir .

Şimdi Perinçek'in Milliyet'teki yanıtındaki iddiaları tek tek gözden geçirelim :

- '' Biz Aydınlıkçılar Hiram Abas - Mehmet Eymür 'lerle ilk kez işkencehanelerde tanıştık'' diyor. Demegoji yapmasın, nerede, hangi işkencehanede karşılaşmış? Söylesin de biz de öğrenelim.

Ben Perincek'i sadece, eskiden Bahçelievler'de oturan bazı MİT peronelinden duymuştum. şimdi kapatılmış olan bir meyhanede sohbetlerini, onlarla ahbaplık kurma, ve onlara şirin gözükme çabalarını.

-''İkinci karşılaşmamız Lübnan Nahrel Bared'deki FKÖ Kampında

Dokuz arkadaşımız . MOSSAD ile işbirliği sonucu bir İsrail askeri baskınıyla şehit edildiler'' diyor . Kendisi o kampta memleket yararına faydalı işler yaparken biz İsrail askerleri ile kampı bastık ta öylemi karşılaştık acaba? Bunlara bir açıklık getirsin.

- ''1978, 79, 80 yıllarında Aydınlık gazetesinde Kontrgerilla kampanyalarıyla faaliyetlerini sergiledik. Bu üçüncü karşılaşma'' diyor. Yukarıdaki yalanlarına benzer yalanlar dışında neyi sergilemişler? Bunlar işkenceci, CIA, MOSSAD ajanı gibi hiç bir mesnede dayanmayan yuvarlak laflar, adice iddialar dışında bir tek somut olay ortaya koyabilmişler mi?

Perinçek ve hizmetkarlarını arkalarındaki karanlık güçle birlikte bu iddialarını somut örneklerle delillendirmeye, ispata davet ediyorum. İspat edemedikleri taktirde bu iftiraları yayanlar şerefsizdirler, satılıktırlar, sahibinin sesidirler.

- ''Dördüncü karşılaşma 12 Eylüı döneminde . Özellikle Kontrgerillayı açığa çıkardığımız için hapislere atıldık . Bir takım arkadaşlarımız işkence gördüler'' diyor, safsata ve laf salatasına devam ediyor.

- ''Beşinci karşılaşma MİT raporunu açığa çıkarmamız . Abas ve Eymür 'lerin meslek hayatlarına hiç olmazsa resmi planda son verdik'' diyor. Evet, her nedense MİT'in sivilize olmasını hiç istemeyen, her vesile ile emekçilerin menfaatini ön planda tuttuklarını ve haksızlıklara karşı olduklarını ilan eden Fabrikatör Perinçek grubu, Türkiye'de yeraltı dünyasındaki karışık menfaat ilişkilerini konu alan bir raporu açığa çıkarıp, bizleri görevimizden ettiği için böbürleniyor. Ne denli ikilem, ne denli sahtekarlık.

-''Altıncı karşılaşma Körfez krizi iıe başladı ve devam ediyor. Onlar gene ABD'nin Ortadoğu harekatının istihbarat elemanı ve biz gene ABD 'ye direnen yurtsever güçlerin parçasıyız'' diyor. Bir Amerika tutturmuş gidiyor . Sanki Amerika dışındaki bütün Avrupa ülkeleri, komşularımız Türkiye'nin canı, ciğeri. 

Perinçek efendi, ben Türk'üm ve Türklüğüm ile iftahar ediyorum. Senin hoparlörü olduğun güç dahil her türlü yabancı gücün Türkiye üzerindeki oyunlarına karşıyım. Hep Amerika' yı ortaya atıp kendini maskeleyemezsin. ABD'ye direnen yurtsever güç, ezilen halklar teranelerini bırak. Söyleyebiliyorsan Türk olduğunu, Türklüğün ile iftahar ettiğini, bütün yabancı güçlerin, bütün karanlık ilişkilerin karşısında olduğunu söyle.

-"Aydınlık ' ta bizim Savaşman 'ı savunduğumuzu söylüyor Aydınlık bir gerçei ortaya çıkardı. CIA, en sadık, en çok gelecek vaat eden adamları Hiram Abas' ların yolunu açabilmek için Savaşman'ı feda etmiştir. Önemli bir CIA ajanının yükselmesi için ötekinin harcandığı bir CIA operasyonu. Aydınıık bu gerçeği saptadı ve yazdı'' diyor. 

Olayları ters yüz etmek, işine geldiği gibi yorumlamak, gerçekleri saptırmak, önemli bir olayı önemsiz göstermekte ne kadar da başarılı. Kendisini yetiştirenler bayağı iyi eğitmişler. Şu mantığa bakın CIA bir adamını başarılı kılmak için diğerini yakalatıyor. Hatta CIA bu operasyonda o kadar ileri gidiyorki CIA' nın Ankara'daki temsilcisi Amerikalıyı da yakalatıyor . Şu mantığın, şu yorumun güzelliğine bakın.

Şimdi Perinçek' e soruyorum. Hiram Bey'in ''Batum'a, Atina ' ya 30.9.1968 ila 1.12.70 yılları arasında Beyrut'a gönderildiği'' gibi MİT içindeki personelin bile bilemeyeceği operasyonel bilgileri nasıl elde ediyor? Bunlar gizli bilgilerdir. Gizli bilgiler ancak gizli faaliyetlerle elde edilir. Bu işleri de istihbarat teşkilatları yaparlar. Yabancı istihbarat teşkilatları bu tip bilgileri MİT içindeki Savaşman gibi bir ajanından alır, Perinçek gibilerine de vererek kullandırır. Bunun başka şekli yoktur. Bu tamamiyle bir casusuluk faaliyetidir.

- ''Turan Çağlar Kontrgerilla yayını sırasında Aydınıık'a bilgi veren yüzlerce kaynaktan biriydi. Çağlar daha sonra arkasında büyük kuşkular bırakan bir şekilde cezaevinde öldü. Olay tarihi 1983. Aydınıık generaller tarafından kapatılmış. Aydınlıkçılar ya hapiste, ya aranıyor. Aslında bu bile Eymür 'ün iftirasını çürütmeye yeter'' diyor . Perinçek bu konuda kaçamamış ve itirafta bulunmuş. İftiharla, gururla bahsettiği ''Kontrgerilla'' yayınını hazırlayan, bilgi verenlere bakın. Yıllarca İngilizlere ve Amerikalılara hizmet etmiş (dikkat ederseniz Perinçek'in sadece CIA deyip geçiştirdiği gibi değil. O da Savaşman gibi hem İngilizlere, hem Amerikalılara hizmet etmiş), ihtilal hareketleri içinde bulunmuş bir kişi. Nedense Perinçek'lerin yanında hep casuslar gözüküyor. Perinçek acaba kaynakları Turan Çağlar'dan ne gibi bilgiler alıp yayınladıklarını açıklayabilir mi? Hala bir İngiliz/Amerikan ajanından alıp yayınladıkları bilgilerin tarafsız ve doğru olduğunu, bunu yurtsever duygularla yaptıklarını iddia edebilir mi? Perinçek bu. Bunun da bir yolunu bulur elbet.

-''Aydınlık'ın sorumlu müdürü Aydoğan Büyüközden'in 12 Mart 1971 darbesinde ''Robert Kolej 'de görevli bir İngiıiz'e ait lojmanda telsizlerle ve başında perukla yakalandığını söylüyor. Yalan. Bir kez A.Büyüközden o lojmanda yakalanmadı.İkincisi o lıojman İngiliz'e ait değildi. Robert Kolejin'di'' diyor. Perinçek'in karışık ve karanlık hayatı hafızasını da karıştırmış . Aydoğan Büyüközden'in İngiliz'e ait eve geldiğinde başında perukla yakalandığı ve hatta ilk önceleri sağar ve dilsiz numarası yaptığı doğrudur. Lojmanın Robert Koleje ait olması neyi değiştirir ki. Ev öğretim görevlisi olan İngiliz'e tahsis edilmişti ve İngiliz oturuyordu. Aynı evde alıcı verici telsizlerde bulundu.

-''Bir istihbarat örgütüne sempati duymayı şerefsizıik sayan bir ideolojiye ve pratiğe sahibim'' diyor. Diyor ama yaptıkları ve faaliyetleri söylediklerine uymuyor. Herşey açıkça belli. O zaman Perinçek'i ne şekilde adlandırmak lazım?

- ''Ben ve arkadaşlarım, 1970, 1980, ve 1990' larda son üç kuşakla işkencehaneleri ve hapishaneleri paylaşan az sayıda insanlar arasındayız. 25 yılıık çizgisi ve mücadelesi belli bir hayattır bu'' diyor . Herhalde çok öğündüğü bu dönemler, cezaevinde ''Yaşasın Cezaevi'' , ''Yaşasın Türk Silahlı Kuvvetleri'' diye bağırdıktan sonra mahkemede ''Yaşasın TİİKP'' diye nasıl bağrıdıklarını iddia ettikleri, duruşmalarda ''kravat takmama eylemi'' için diğer gruplara baskı yaparken TİİKP duruşmalarında dik yakalı kazakların altına gravat takarak nasıl duruşmalara çıktıkları dönemler olmalı . Onun ve peyklerinin bu şakrabanlıklarını onlarla aynı dönemde cezaevlerinde yatan herkes biliyor ve anlatıyor.

Perinçek şu gözaltına alındığı dönemlerde işkencehanelerde, kahramanca direnerek zor altında verdiği sayfalarca ifadelerini de bir kitap haline getirse veya tefrika halinde kendi dergisinde yayınlasa ne iyi olur. Herkes onun nasıl bir devrimci, ne denli bir kahraman olduğunu bir kez daha anlar.

Perinçek'i eski kader arkadaşlarından, cezaevinde birlikte kaldığı kişilerden, yakın çevresinde bulunanlardan dinledim. Onun, 12 Mart sonrası özel minübüsü ile Söke'ye Beşparmak dağlarına taşıyan Ferit Özcan ile Hikmet ve Mehmet Süleyman Cengiz'in Perinçek'in devrimcilikle bağdaşmayan gayri ahlaki tutumu nedeniyle TIIKP'den ayrılmaları üzerine nasıl hain ilan edildiklerini, partinin ''gümüş bağışlama'' kampanyasını organize ettikten sonra evindeki gümüşleri babasının evine nasıl taşıdığını, 1974'de oy kullanmayı devrimci harekete ihanet sayarken seçim sonrası mahkemeye verilen dilekçede ''halkın serbest bırakılmayı istediğini'' nasıl beyan ettiğini, onun ne denli bir sahtekar olduğunu çok iyi biliyorlardı.

Onu yakından tanıyanların birleştiği nokta Perinçek'in sol faaliyetler içine sızmış bir batı ajanı ve sahte bir devrimci olduğuydu. Çizgilerinin sık sık değişmesi, ahlaki kurallara pek bağlı kalmayışı da bu sebebe bağlanıyordu.

Perinçek'in 25 yıllık değişmeyen çizgisini Başyardakçılarından Hasan Yalçın'la 26 Temmuz 1989'da yaptığım bir görüşmenin teyp bandından pasajlarla incelemek istiyorum. O tarihlerde Hasan Yalçın'a, israrla benimle tanışmak arzusu üzerine randevu vermiş ve karşılıklı teype almak koşuluyla büromda konuşmuştum.

Kendisiyle mülakaat yapmayacağımı bildiği için hiç bir şekilde yayınlamamak şartıyla benimle görüşmek, beni tanımak istediğini belirtmişti. Ben yine de güvenmediğimden ve bunların sahtekarca taktiklerini bildiğimden karşılıklı teype alma şartını koştum. Tahminimde yanılmadım. Bir müddet sonra bu görüşmenin belli pasajlarını birbirine monte edip saptırarak, yorumlar getirerek her zamanki gazetecilik anlayışlarına uygun bir şekilde kullanmaya çalıştılar.

Hasan Yalçın daha sonraki yıllarda da bütün terslememe rağmen benimle diyalog kurma çabalarına devam etti. Bana dergilerine gelen bazı sözde ihbarları fakslayarak, zaman zaman telefonla arayarak ilişkilerini sıklaştırmaya çalıştı. Aklınca beni yönlendirmeye, bir şeyler söyletmeye çalıştı. Hiram Bey'in ölümünden sonra yaptıkları ve hiç bir ahlak kuralına uymayan yayınlarından sonra telefonda hakaret etmeme, aşağılamama rağmen dahi aldırmadan büroma gelip izahat vermeye çalıştı, Hatta daha da ötesi ''MİT'e hizmet etmeyi dünyanın en büyük şerefsizliği ve alçaklığı'' sayan bu zihniyetin Ankara Temsilcisi Hasan Yalçın, MİT'in gazetecilerle toplantılarına kendilerinin çağrılmadığından yakınarak kendilerini MİT'ten arkadaşlarımla tanıştırmamı istedi. şimdi ben bu eski görüşmeden pasajlarla Perinçek'in ''25 yıllık çizgisini ve mücadelesini'' incelemek istiyorum.

M.Eymür- 2000'e doğrunun çizgisi nedir? Amaçları nedir, ideolojik yelpaze içinde yeri nedir? Bunu Aydınlık zamanından alalım. Bundan bazı başka suallere geçmek istiyorum. Nedir yani çizginiz. Bu günki ile başlangıç çizginiz arasında farklılaşma var. Yakın tarihte bir özeleştiriniz filan da oldu. Saçak'ta çıkan. Bir oturmamışlık görüyorum ben çizgilerinizde.

H.Yalçın- Hi hi hi (gülüyor)

M.Eymür- En azından bu günki konum nedir? Bugün ideolojik yelpaze içindeki yeriniz tam nedir, gazetecilik anlayışınız nedir?

H.Yalçın- Şimdi çizgi olarak solcu. En geniş anlamda solculuk. Sırf bir Aydınlıkçılık veya sırf bir Mao düşüncesinin temsili değil genel anlamda Türkiye'nin, Türkiye'de yaşayan bütün insaların menfaatini savunmaya ve özellikle emekçilerin menfaatlerine dayanan bir solculuk.Eski çizgiyi söylüyorsunuz da. 1978'de Sovyetler Birliğinden gelmekte olan bir tehlike gördük Türkiye'de. Buna MİT'den de fazla karşı çıktık, Genel Kurmay'dan da fazla karşı çıktık. Fazla karşı çıktığımız için hata yaptık. Çok fazla. Tehlike o kadar büyük değilmiş.

M.Eymür- Şimdi ben de ona değinmek istiyorum. Hatırlıyorum ilk yıllarınızı. Sokaklarda yazılar görüyordum ''Ne Amerika, ne Rusya'' . Herhalde dedim yeni bir milliyetçi akım doğdu. Sonra bir baktım daha ziyade bir Mao'ist çizgi içinde yeni bir akım başladı. Esasında bizim yapamadığımızı, Batı Devletlerinin yapamadığı bir misyonu üstlendiniz. Yapılan işin niteliği dolayısıyla bunlar acaba bir başka yere angaje olmuş bir grupmu.

H.Yalçın- Amerikancı demek istiyorsunuz.

M.Eymür- Amerikancı da demeyelim. Batı. Çünkü bir anti Sovyet yapınız vardı . Solu bizim başarmadığımız derecede bölmeyi.

H.Yalçın- Siz bizi sola mı şikayet etmek istiyorsunuz.

M.Eymür- Hayır hayır, Gerçekleri konuşuyorum. Söylediklerimde gerçek yoksa. Kendi öz eleştirinizi yaptığınız zaman birtakım hatalar yaptığınızı kabul ediyorsunuz.

H.Yalçın- Tabii.

M.Eymür- Yarın gene bir öz eleştiri yapıp bugünki faaliyetlerimizde hata yaptık diyebilirmisiniz.

H.Yalçın- Hata yapmamak mümkün değil. Hatalar yapılıyor. Meziyet hataları görüp düzeltmek, hata yaptık onu düzeltiyoruz demektir.

İşte Perinçek'in değişmeyen 25 yıllık çizgisi ve mücadelesi. Birgün Marksist, ertesi gün anti-Sovyet, bir başka gün Maoist olacak, dün kızdığı güçlerin, şiddetle saldırdığı PKK gibi örgütlerin bu gün yanında yer alacak, ondan sonra bir ''öz eleştiri'' ile geçiştirip hala utanmadan çizgilerim bellidir diyecek. Ama ona da hak vermek lazım. Ne yapsınki adam. Vazifesi bu.



-''Hiram Abas ve ekibi CIA'nın adamıydılar. Aydınlık ve 2000'e Doğru birçok haberiyle bu gerçeği kanıtladı. Fiıistin Devletinin Ankara Büyükeıçisi Abu Firas, Hiram Abas'ın CIA ve MOSSAD ile ilişkilerini kanıtlarıyla 2000'e DOGRU'ya. Bizzat bana anlatmıştı. Biz o zaman da söyledik, şimdi de söylüyoruz: Casusluktan nefret ederiz. Ezilen halkların yanındayız. Onların mücadelesini desteklemekten şeref duyarız'' diyor. Yine aynı görüşmeden pasajlar sunmak istiyorum.

M.Eymür- Şimdi Sati olayını ele alalım. Bunun Filistin'e karşı bir CIA, Mossad ve MİT ilişkisi olduğunu söylüyorsunuz. Büyük tenakuz burada başlıyor. Sati olayının failleri kimlerdi. Filistinli ama, itham edilenler kimlerdi.

H.Yalçın- Suriye'li

M.Eymür- Faaliyetin hedefi Suriye ve Abu Nidal grubuydu. Abu Nidal ve Suriye o tarihlerde FKÖ ile düşmandı. şimdi nasıl olurda böyle bir yargıya varabilir, FKÖ'nün düşmanına karşı yapılan bir faaliyetin FKÖ' ye karşı olduğunu söyleyebilirsiniz . Ben size mantıksal olarak açıklıyorum. Bu olay bir Suriye ve Abu Nidal faaliyetidir. Bunun bizim daima desteklediğimiz FKÖ ile en ufak ilişkisi yoktur. Türkiye'nin FKÖ ile iyi münasebetleri var.

H.Yalçın- Şimdi burada bizim yaptığımız iş şu. Şunu veya bunu korumak söz konusu değil. Biz Amerikaya karşı Viyetnam halkını, Sovyete karşı Afganistan halkını, İsrail'e karşı da Filistin'i koruruz. Çünkü Filistin mazlum bir ülke, mazlum bir halk. Zaten Türkiye'de Filistin mücadelesi yok.

M.Eymür- Ama ben de zaten Türkiye'nin genel politikasında FKÖ' ye sıcak bakılır diyorum.

H.Yalçın- Tabii, biz onuda bilmiyoruz.

İşte Perinçek'in saptırdığı ve her zamanki yalancı tavrı ile sanki varmış gibi ''kanıtlarıya'' dediği olay. Hep kanıtladık diyor ama nedense bir türlü bu kanıtları açıklayamıyor.

Hasan Yalçın'la görüşmemizdeki bir konuya daha yer vererekten Perinçek ve grubunun vatanseverlik maskesi altında hangi amaca hizmet ettiğini bir kez daha sergilemek istiyorum.

H.Yalçın- Şimdi Asil Nadir olayı var. Sizin hem bilgileriniz var, hem tahlilleriniz var. Biz bu mesleyi şöyle getirdik. Diyoruz ki bu Türkiye'nin güvenlik sorunu, Anglosakson sermayesinin ve Türkiye üzerindeki bazı operasyonların, Kürtler ayrılacak mı, bölünebilecek mi meselelerinin çapraşık bir hal aldığı bu dönemde bir taraftan Abramovits geliyor, bir taraftan da Asil Nadir babasının tarlasına dalar gibi Türkiye'ye dalıyor ve Gürvit'inden bilmem nesine kadar. Şimdi bu olayda biz göğsümüzü siper ediyoruz. Burada vatanseverlik filan tartışıyoruz. Hangisi vatanseverlik. Susuyorsunuz, ben bunu yazıyorum. Yalan yalnış yazıyorum. İstediğinizi söyleyin yazacağım diyorum.

M.Eymür- Esasında eski ünitedeki bazı arkadaşlarımla fikri ayrılıklarım var. Bence istihbarat bir aksiyona yönelik olmalı. Bunda biraz yavaş kalındığı kanısındayım.

H.Yalçın- Asil Nadir olayında.

M.Eymür- Genelde söylüyorum.

H.Yalçın- Bakın onu bile söyleyemiyorsunuz. Sizi biraz tahrik etmek istiyorum.

M.Eymür- Genelde söylüyorum, çünkü Asil Nadir konusunda çok fazla bilgi sahibi değilim.

H.Yalçın- Ama ilginizi çekmemişmidir. Gürvit Cumhurbaşkanlığındaki bilgileri buraya monte edecek bu çok açık değil mi? Yani şurda şu görülüyor. 2000'e Doğru en yurt sever tutumu almış oluyor bu Asil Nadir konusunda.

M.Eymür- Yanlışlıklarınız var.

H.Yalçın- Olabilir. Biz de şunu söylüyoruz. Bu yanlışlıkları buyrun düzeltin. Hem Hiram Abas, hem Mehmet Eymür. Bir zaman savaş yapsakta burada buluşabiliriz. Bizim yayınımızının neresi yanlış size göre.

M.Eymür- Daha iyi incelenebilirdi.

H.Yalçın- Amerikanın İngiltere'nin en büyük kuvveti bu Türkiye'ye soktuğu Asil Nadir.
Vatanperver Perinçek grubunun '' İngiliz'lerin Türkiye'ye soktuğu en büyük kuvvet olarak nitelediği'' Asil Nadir'in sonradan İngiltere'de başına neler geldiği, Kıbrıs konusundaki tutumu ve sermayesini Türkiye'ye kaydırdığı için nasıl tevkif edildiği ve ne hallere düştüğü herkes tarafından bilinmektedir. Acaba vatansever Perinçek grubu yine yanlışlık yapmış, Türkiye yerine başka bir ülkeye mi çalışmışdı...

- ''Eymür ise ''Hiram Bey'in yükselme ihtimali olduğu tüm devrelerde'' diyor. Nefretlerinin kişisel sebebi budur. Eymür anılarında sadece Aydınııkçıları dinmez bir kinle karşısına alıyor'' diyor. Perinçek doğru söylüyor. Bu memleketi seven, bu memlekete hizmet vermiş benim gibilerinin, başkalarının maşası olup bu memleket aleyhine çalışan kişilere sempati ile bakması mümkün mü? Perinçek ve grubu, Hiram Abas'ın, Mahmut Dikler'in, Ilgız Aykutlu'nun, Hulusi Sayın'ın, İsmail Selen'in, askeri, polisi ve sivili ile daha nicelerinin ölümünde tetiği çekenler kadar ve hatta onlardan da daha fazla suçludur. Perinçek ve grubu kandırdıkları insanları cinayete azmettiren, sefil ve karanlık varlıklardır. Hizmet ettikleri yabancı güçlerin talimatıyla yalan haberler üretmiş, insanları teşhir etmiş, resimlerini, adreslerini yayınlamış ve onları tetiği çekenlere hazır bir hedef haline getirmişlerdir . İşte ben Perinçek ve yamaklarını son kez kamuoyu önünde cevaplıyor, yukarıda sunduğum nedenlerle vatana ihanet ve cinayete azmettirmekle suçluyorum.

Perinçek'in Hiram Bey ve benimle ilgili olarak senelerden beri ortaya attığı iddialara gelince. Yani CIA, MOSSAD ajanı, işkenceci iddiaları hukuken ağır cezaları gerektiren önemli iddialardır.

Bu güne kadar sahte devrimci Perinçek ve bilerek veya bilmeden onun izinden yürüyen yardakçıları tarafından ortaya atıldığı için hiç bir makam tarafından ciddiye alınmayan bu iddiaların herşeye rağmen adli makamlarca bir ihbar olarak dikkate alınmasını istiyor, Perinçek ve yardakçılarını da bu iddiaları ispata davet ediyorum.

Haydi bakalım ''Biz bunların ajanlığını, işkenceciliğini, provakasyonlarını ispat ettik'' gibi hiç bir mesnede dayanmayan yuvarlak laflarla geçiştirdiğiniz yalanlarınızı delilleriyle birlikte adalet önünde ispatlayın da görelim.

Mehmet Eymür

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=109

***


Fabrikatör Perinçek Casusluk ve PKK ile işbirliği konularında yargılanmalı


13/3/2000 - 11:00 -  

Yayınlarına kendi uslüpları ile cevap vermemiz Fabrikatör Perinçek ve ekibinde büyük bir panik yarattı. Perinçek ve ekibi kendilerini savunurken ATİN'de yayınlanan Abdullah Öcalan ile Doğu Perinçek'in el ele fotoğrafına hiç değinmemeye dikkat ettiler. Avrupa'dan-Çin'e birçok karanlık ilişkinin içinde olan PKK işbirlikçisi Perinçek, kendisini ve partisini Türk ordusu ile özdeşleştirmeye çalışarak kışkıtma ve çamur atmaya devam etti.

Perinçek'in yalan haber üretme merkezi Aydınlık, geçtiğimiz günlerde insanlık dışı katliamlarda bulunan Türk Hizbullah örgütünün kurucusu ve yöneticisi olarak MİT Kontr-Terör Merkezi eski Yöneticisi Mehmet Eymür'ü ilan etmişti. Eymür'ün devlet memuru olduğu dönemde cevap verememe boşluğundan yararlanarak iftira atma ve hedef saptırma alışkanlığı edinen Perinçek grubu bu alışkanlığını şimdi de devam ettirebileceğini zannetti. Yayınımızla maskesi bir kez daha düşüp şaşkına dönen Perinçek basın toplantıları ve bildirilerle kendini savunmaya çalıştı.

Ciddiye alınmaması suç işlemeye devamına imkan yaratıyor.

Güvenlik güçlerinin ve adli makamların Periçek'i ciddiye almaması ve "mahallenin delisi" gibi mütalaa etmesi, Perinçek ve ekibinin suçlarını gittikçe artan bir şekilde günümüze kadar devam ettirmesine sebep oldu. Sık sık yalan haberlerle hedef saptıran ve Türkiye'nin gündemini değiştiren Perinçek, artık devletin savcılarınca iddialarını ispata çağrılmalı ve iftira ve kışkırtıcılık suçlarından dolayı mahkum edilmeli.

Perinçek'in casusluğunun delillendirilmemiş olması MİT'in zaafiyetidir.

Perinçek yıllardan beri polis, asker, MİT görevlisi yüzlerce devlet görevlisinin ölümüne neden olmuş, onların resim ve adreslerini teşhir ederek terör ögütlerinin hedefi haline getirmiştir. Perincek ve ekibi bu cinayetlerin azmettiricisidirler. MİT Müsteşar Yardımcısı dahil bir çok kişinin ölümüne neden olan Perinçek'in yabancı istihbarat teşkilatları ile ilişkisi bilinmesine rağmen yıllardır tecrim edilememesi MİT'in ilgili bölümlerinin zaafiyeti ve ayıbıdır. Perinçek halen de adres verme ve hedef gösterme faaliyetine devam etmektedir. Perinçek'in pervasızca faaliyetine devam etmesi halk arasında onun devlet himayesinde olduğu söylentisini yaymaktadır. Perinçek'in maskesi, birdaha takamıyacağı şekilde düşürülmelidir.

Perinçek PKK ile işbirliğinden dolayı yargılanmalıdır.

Perinçek'in ATİN'de yayınlanan Abdullah Öcalan ile el ele resminden daha iyi bir delile ihtiyaç yoktur. Perinçek, Öcalan'ın yanındaki hücrede yerini almalıdır.

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=154

***

Fabrikatör Perinçek Yakalandı

9/3/2000 - 11:00 - 
Atin İlgili Bağlantı 


Doğu Perinçek ve Yardımcısı Suçüstü yakalandı

Türk Hizbullah terör örgütünü kuranların yayın organlığını yapan Aydınlık grubunun başı Doğu Perinçek ve yardımcısı Hasan Yalçın suçüstü yakalandı. Yalan haber üretmesi sebebi ile "fabrikatör" lakabı ile tanınan Doğu Perinçek grubunun Hizbullah'ın kurucuları ve yöneticileri tarafından kullanıldığı saptandı. Bu ekibin Türkiye devleti içindeki uzantısı Işçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ve Yardımcısı Hasan Yalçın, Türk polisi tarafından aranıyor.

Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkarak Şeriat devleti kurmak için ayaklanma hazırlığında olduğu açıklanan Hizbullah terör örgütünü kurup yöneten asker orijinli bir ekibin yayın kadrosunu Doğu Perinçek ve Yardımcısı Hasan Yalçın'ın yönettiği açığa çıktı. Aydınlık isimli ekibin Jandarma, MİT ve polis içindeki uzantıları araştırılıyor. Bu ekibin dış güçlerin hizmetinde olduğu ve yalan haber üreterek Türkiyenin gündemini karıştırmak ve istikrarsızlık yaratmakla görevli bulunduğu MİT Kontr Terör eski başkanı Mehmet Eymür tarafından saptanmıştı.

Perinçek grubunun Susurluk sonrasında da olayları saptırarak asıl failleri gizlemeye çalıştığı ve grubun arkasında Türkiye'de istikrarsızlık yaratmaya çalışan bazı yabancı istihbarat teşkilatlarının bulunduğu belirlendi.


http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=150


***

Mehmet Eymür ve Doğu Perinçek Tartıştı, Salon karıştı! 

Ergenekon Davası'nın 215'inci duruşmasında bugün eski MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür tanık sıfatıyla dinlendi.

Eklenme: 06 Ağustos 2012 

EYMÜR VE PERİNÇEK'İN SÖZ DÜELLOSU 

Duruşmada, Eymür, Savcı Mehmet Ali Pekgüzel'in sorularını yanıtladı. Daha sonra da Eymür'e soru sormak için sanık Doğu Perinçek söz aldı. Ancak, Perinçek ve Eymür arasındaki diyalog söz düellosuna dönüştü. İkili arasında yaşanan söz düellosunda 1970'li yıllara ilişkin konuların ağırlıklı olduğu görüldü. Perinçek'in, Eymür'e "MİT'te çalıştığınız dönem Ergenekon ile ilgili bilgi aldınız mı?" diye sorması üzerine Eymür, "Hayır" cevabını verdi. Bunun üzerine Perinçek, MİT tarafından hazırlanan ve bir sureti de mahkemede bulunan MİT şemasına bir katkıda bulunup bulunmadığı sorulunca, Eymür, bu konuda da bir katkısı olmadığını, bunun Şenkal Atasagun'dan sorulması gerektiğini söyledi. Perinçek, "Susurluk örgütünü kim ortaya çıkardı?" diye sorduğu Eymür'ün, "Herhalde siz değil ben çıkardım" şeklinde cevap vermesi üzerine Perinçek, "Kim kamuoyuna duyurdu?" dedi. Eymür de, "Siz kamuoyuna duyurdunuz" cevabını verdi. Perinçek'in sorusu üzerine İkinci MİT raporunu da kendisinin hazırladığını aktaran Eymür, raporun bir kısmını eski bir emniyet müdürüne verdiğini kaydederek, "Raporu Ecevit'e iletmesi için vermiştim. O bölüm de sizin yayınladığınız bölümdü zaten" dedi. Eymür, Birinci MİT raporunu da kendisinin hazırladığını, ancak Aydınlık grubu tarafından kamuoyuna duyurulduğunu söyleyince, Perinçek, "Peki İkinci MİT raporunda bizim ilave ettiğimiz bir konu ya da tahrifat yaptığımız bir belge var mıdır?" diye sordu. Eymür de, "Sonradan alay mevzuu edecek birşey buldunuz, sulandırdınız. Raporda yer alan mulletin yatak odasını haber yaptınız" dedi. Perinçek de bu açıklama üzerine, "Tabii kimse, yatak odasının dinlenmesini istemez" deyince, Eymür de, "İstihbaratta yatak odaları çok önemlidir. Parti başkanlarını düşürecek bilgiler çıkabilir" açıklamasını yaptı. Bunun üzerine Perinçek'in, "Benim yatak odamı da dinlediniz mi?" sorusu salonda gülüşmelere neden oldu. 

Oda TV Davası'ndan tutukluyken cezaevinde ölen MİT mensubu Kaşif Kozinoğlu'nun, kendisi döneminde göreve başladığını söyleyen Eymür, Kozinoğlu'nun Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya ile Alaattin Çakıcı konusunda görüştüklerini söylediğini anlattı. Perinçek'in "Özkaya ile bir parti başkanına yapılacak olan bir suikast konusunun konuşulduğu şeklinde açıklama yaptı" demesi üzerine Eymür, suikast konusunun Cumhurbaşkanı'na yönelik olduğu duyumunu aldığını ifade etti. Perinçek de, suikast hedefindeki kişinin kendisi olduğunu söyledi. Doğu Perinçek, kendisi ile dava sanıklarından Veli Küçük arasında bir görüşme saptayıp saptamadığını sorması üzerine Eymür de, "Kızıl Elma projesi size mi aittir?" diye sordu. Perinçek de, "Bütün gençlere ait bir projedir. İçlerinde ülkücüsü de vardır, solcusu da vardır" açıklamasını yaptı. Eymür de, bu cevap üzerine "İşte tamam, Veli paşa da Kızıl elma içinde, siz de onun içindesiniz" dedi. 

ÖCALAN'A YÖNELİK SUİKAST KONUSUNDA DEVLET İÇİNDE BİR İHTİLAF OLDU 

Perinçek'in ardından tanık Mehmet Eymür'e soru sormak için sanıklardan Yalçın Küçük, söz aldı. Yalçın Küçük, Eymür'e, "İfadelerinize göre ben hem burayı (yargılandığı dava konusu Ergenekon örgütünü kastederek) hem PKK'yı yönetiyorum" diyerek sözlerine başlayınca Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese tarafından sadece sorusunu sorması konusunda uyarıldı.Bunun üzerine Eymür, "Ben Amerika'da da ifade verdim. Orada stenoyla moto mot yazıyorlar. Ama burada savcı bey yazdırdığı için birebir değil. Küçük PKK ile iletişimde olduğu için hedefimizdeydi" açıklamasını yaptı. Küçük, "Benim MİT ile herhangi bir ilgim oldu mu?" diye sorunca, Eymür, böyle bir bilgisinin olmadığını belirterek "Bana verilen sizin bilgileriniz doğrultusunda yurt dışındaki faaliyetlerinizi zaman zaman izliyorduk" dedi. Küçük'ün "Benim bu örgüt ile ilgimi teyit edecek deliliniz var mı?" sorusuna Eymür, "Sizin bu örgüt ile ilginizi teyit edecek bir bilgim yok" diye cevap verdi. Eymür, Küçük'ün, "Benim PKK'ya ve liderine taktik strateji verdiğime" diye başladığı sözlerini "Danışmanlık yaptığınız" şeklinde düzeltmesi üzerine Küçük, "Ben nasıl danışman oldum?" diye sordu. Eymür de, "Bu bilgi teşkilatın bana bağlı olan dairesinin değil, başka bir birimin verdiği bilgidir. Sizin bir takım resimleriniz, MED TV'deki programlara katıldığınızı gösteren fotoğraflar" açıklamasını yaptı. Küçük, Abdullah Öcalan'a yönelik suikast konusunda devlet içinde bir ihtilaf olup olmadığını sorması üzerine Eymür de, "Evet, oldu. Benim adamlarım arasında bile suikaste karşı olanlar vardı. Ancak bana detayları gelmedi" dedi. Eski Başbakanlardan Tansu Çiller'in "Apo'yu kafes içinde getirin. Seçimlerden önce istiyorum" dediğini söyleyen Yalçın Küçük, "Abdullah Öcalan'a suikastı Tansu Çiller istiyordu, Mesut Yılmaz da devam ettirdi" dedi. Yalçın Küçük, eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal'ın Öcalan'a yönelik suikaste karşı çıktığını anlattı. Bunun üzerine Mehmet Eymür, "Tansu Çiller, Abdullah Öcalan'a suikast konusunu MİT dışında da bazı kişilerle görüşüyordu. Bu nedenle bilgim yok" dedi. 

ALKIŞLI, SLOGANLI PROTESTO 

Bu arada Başkan Hasan Hüseyin Özese, Yalçın Küçük'ü soru sorarken yorum yapmaması konusunda uyardı. Ancak Küçük'ün sorularını aynı şekilde sorunca Özese, Küçük'ün soru sormaya devam etmesine izin vermedi. Küçük de, "Benden niye korkuyorsunuz? Ben burada sanığım, soru soracağım" diye bağırdı. Özese'nin salondan çıkarılmasını istemesi üzerine Yalçın Küçük, kitaplarını ve dokümanlarını toplamak istedi. Küçük, dökümanlarını toplarken bir yandan da bağırmaya devam edince, salondaki izleyicilerin bulunduğu bölümden alkış, yuhalama ve "Kahrolsun Amerikan emperyalizmi" şeklinde sloganlar duyuldu. Bu olay üzerine ise Başkan Özese, protesto edenlerin tespit edilmesini istedi. Bu sırada izleyiciler arasında bulunan CHP Milletvekil Birgül Ayman Güler, protestocu kadına sarılarak, jandarmanın almasını engellemeye çalıştı. Yaşanan arbede üzerine duruşmaya ara verildi.
DHA


http://www.medyafaresi.com/haber/mehmet-eymur-ve-dogu-perincek-tartisti-salon-karisti/89402

Mehmet Eymür, Doğu Perinçek' ı Anlatıyor! BÖLÜM 12

Mehmet Eymür, Doğu Perinçek' ı Anlatıyor!  BÖLÜM 12






BAŞKAN - Sayın Perinçek, sorunun cevabını lütfen...

DOĞU PERİNÇEK - Ayrıca, bakın belgelere, ne diyor Hiram Abas ve Mehmet Eymür: "Doğu Perinçek 1978 ve 1988 yılında iki defa MİT'i felce uğrattı." Sabah Gazetesinde var bu. Hiram Abas yaptı mı bunu diyor Güngör Mengü; evet, maalesef başardı. Şimdi, nasıl MİT ajanı oluyor,iki defa, MİT'i ikişer sene, dört yıl, felce uğratmış. Bugün, niye MİT benim aleyhime bir psikolojik savaş yürütüyor? Siz diyorsunuz ki, Türkiye Gazetesinde...

BAŞKAN - Sayın Perinçek, o anlaşıldı...Zamanımız dar, arkadaşlarımızın daha başka soruları da olacak...

DOĞU PERİNÇEK - Anlaşıldı olur mu, bu son derece önemli. Bugün, MİT bana karşı bir operasyon yürütüyor. Bu sorunuz bile, yaratılan bu rivayetler bile tamamen MİT tarafından yürütülen bir operasyonun bir parçasıdır. Kim yollamış o resimleri, o resimler Abdullah Öcalan'ın çektiği resimler, bizim çektiğimiz resimler değil. Aynı zamanda, bu MİT ile Abdullah Öcalan arasında bir ilişkiyi de gösterir...

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Rahat olun efendim, burada taraf değilsiniz siz.

DOĞU PERİNÇEK - Ben, bunun niçin sorulduğunu çok iyi biliyorum. Şimdi, Demirel ne yapabilirdi; Demirel yapacağını yapmış, o yeraltı örgütleri tarafından bir Azerbaycan darbesi tezgâhlandığını görmüş, telefon etmiş, önlemiş. Başka neler yaptı bilmiyoruz, mutlaka başka şeyler de yapmıştır; ama, onu önlemiş. Genelkurmay, Amerikan kaynaklarına göre ve bizim de gözlemlediğimiz bu Kuzey Irak'ta bir Kürt devletinin kurulmasını istemiyor, Amerika'nın bu yöndeki baskılarına göğüs geriyor, bunun belgeleri sizde var, teferruata girmiyorum ve zaten Genelkurmayın bugünkü bu tutumu da tamamen bununla bağlantılıdır. Yani, Susurluk olayının üzerine gitmiyor Genelkurmay. Bence, esas gittiği şey, Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti planını bozmaktır. Zaten, Irak'la Barzani de Eşref Bitlis planına göre, bu Türkiye Genelkurmayı tarafından ittifaka yöneltilmiştir. Bu Barzani-Irak ittifakında bizim Genelkurmayın ve Türkiye Devletinin, Dışişleri Bakanlığının ve Türkiye Devletinin de bir rolü olduğu çok açık. Burada Çiller'ler yönetemedi Türkiye'yi. Nasıl Turgut Özal yöneltemedi kuzeyden güneye doğru Türk Ordusunu sokamadı kara harekâtına, bugün de Çiller'ler bu tertiplerinde başarılı olamadılar. Çiller, siz daha yakından tanıyorsunuz, bence son derece yeteneksiz, birikimsiz ..

BAŞKAN - Bu şahsî şeyler...

DOĞU PERİNÇEK - Şahsî değil efendim. Diyor ki, etrafında kimler var. Çiller, etrafı tarafından yönetilmektedir.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, o kadar...

DOĞU PERİNÇEK - Hatta, şunu söyleyeyim; Çiller'in etrafında Amerikalı uzmanlar var, birtakım, o, demin Süleyman Yüceoral'dan bahsettim. Tamamen Amerikalı uzmanlarla ilişkili bir şekilde çalışmaktadırlar. Çiller'i imal eden bunlardır. Çiller de, benim gördüğüm, bu işin vitrinini oluşturmaktadır.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Yalnız, bir konu var, kısa da olsa bunu sormak istiyorum. Şu anda siyasal partilerden Anavatan Partisinin içerisinde, biraz önce görüşüldüğü kadarıyla, bu konuların açığa çıkarılmasını, kendileri milliyetçi kanattan olan kişiler de, Agah Oktay Güner olsun, Yaşar Okuyan olsun istemekte; ancak, Anavatan Partisi’nin içerisinde bu seçimlerde Büyük Birlik ekibi de girdi. Dolayısıyla, MİT'in içerisinde olsun, yapılanmaların içerisinde olsun iki farklı grupların çatışması, sapanlar sapmayanlar arasındaki sıkıntılar var. Her ikisinin birden aynı yerde bulunması, her ikisinin bir yerdeki bu olayların gidişindeki etkisi yönünden sizce bir rolü var mı?

DOĞU PERİNÇEK - Efendim, Anavatan Partisi geçmiş yanlışlarının faturasını ödüyor. Anavatan Partisi, bugün olumlu bir rol oynuyor benim gördüğüm; ama, geçmişte hangi yanlış, Büyük Birlik Partisiyle ittifak, falan filan, ülkücülerle arasına sınır çekmemek, onların desteğiyle kongrelere girmek vesaire; bu büyük ağır yanlışların faturasını ödüyor. Bugün öyle bir saflaşma içindeyiz ki, vatanseverler, Amerikancılar... Burada Susurluk olayının üzerine gidenlerle bunun üzerini örtenler arasındaki saflaşmaya oturuyor. Kim üzerine gidiyorsa, ben onları olumlu görüyorum.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.

DOĞU PERİNÇEK- Bir mesele daha söyleyeyim. Niye bana geliyor; sizin partilerinizle gelebilir mi?! Hepiniz, sırayla, Çiller'le Türkiye'yi yönettiniz... Bana bunlar niye geliyor şimdi, bir dakika... Şimdi, Çiller örgütünü açığa çıkarıyoruz. Şimdi, Çiller meselesini getirsek, sizin partiniz Demokratik Sol Parti, daha iki ay önce, Sayın Pişkinsüt, sizin Genel Başkanınız Ecevit, Çiller ile birlikte bir hükümet kurma tasavvuru içindeydi; yani, Refahyol İktidarını, Çiller ile birleşerek, bir DSP-Anavatan Partisi-Çiller partisi koalisyonuyla yıkma stratejisini ortaya koydunuz. Şimdi, Ecevit'e bütün bu bilgileri getirseler Ecevit, ortaya çıkıp; Çiller Amerika ile bağlantılıdır, Elizabeth Shelton'la bilmem ne yapıyor; Türkiye'nin kriz bölgelerine müdahale, bilmem ne diyebilir mi?! Deniz Baykal'a sorarlar, derler ki: Sen dört senedir Türkiye'yi Çiller ile beraber yönetiyorsun, koalisyon yaptın. Peki, ben bilmiyordum... Nasıl bilmiyordun, İşçi Partisi bunları açıklıyordu. İşçi Partisi Susurluk olayından beri bunları açıklamıyor ki, ta 1991 yılından beri bunları açıklıyor, daha öncesinden açıklıyor, Çiller'i de 1993'ten beri açıklıyor, o zamandan savcılığa suç duyuruları yapıyoruz. CHP'nin bundan haberi var, bunların üzerine gitmemiş, onlarla ittifak kurmuş, Anavatan Partisi, daha dün Çiller ile birlikte hükümetti, şimdi, sıraya Refahyol girdi, yani, hepiniz, bir nöbete girmişiniz, sırayla, Çiller'i kurtarma nöbeti içindesiniz. Şimdi, sizlere bu bilgiler gelir mi?!.



BAŞKAN - Sayın Perinçek, lütfen... Şimdi, verdi mi vermedi mi; yani, o türlü değerlendirmeleri...

Belgelerin Sağlığı Konusunda Birbirinizi Zehirliyorsunuz

DOĞU PERİNÇEK - Bunların niçin söylendiğini ben biliyorum. Siz, kendi aranızda bile, İşçi Partisinin getirdiği belgelerin sağlığı konusunda birbirinizi zehirliyorsunuz.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bunları nereden teyit edebiliriz Sayın Başkan.

DOĞU PERİNÇEK - İşte olaylar teyit ediyor.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Hadiselerden teyit ediyorsunuz. Başka bir teyit yeriniz var mı efendim?

DOĞU PERİNÇEK - Efendim, nereden teyit ederiz; Mercedes'in içinden ne çıktı? Ben size söylemiştim...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Anlıyorum efendim.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım...

DOĞU PERİNÇEK - Azerbaycan darbesi, efendim, Çeçenistan'a gönderilen bilmem ne, Çin'in Uygur bölgesine ajanlar göndermişler, sabotaj timlerini Genelkurmay Başkanı...

BAŞKAN - Sayın Perinçek, o yönleri anlaşıldı...

DOĞU PERİNÇEK - Anlaşıldı değil, bunlar çok önemli, olayları teyit ediyoruz ve bakın şu var: Bu bir siyasî irade sorunudur. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak ne yapın yapın şu Çiller'i aşağı indirin, Doğru Yol Partisi de bunu yapsın. Evet, efendim gelip dayandığı nokta budur. Siz bunu yapamadığınız sürece, Refah Partisi, büyük sorumluluk içindesiniz, Çiller ile beraber Türkiye'yi yöneterek büyük sorumluluk içindesiniz. Bu sorumluluğu Doğu Perinçek'e...

BAŞKAN - Sayın Perinçek, o bizim meselemiz. Bizim akıla da ihtiyacımız yok, lütfen.

NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Sayın Perinçek, biz burada tarafsız bir Komisyon olarak bir araştırma yapıyoruz, bir açıkoturumda değiliz. Açıkoturumda buyurun, dışarıda bunları uzun uzun tartışırız.

DOĞU PERİNÇEK - Efendim, açıkoturum diyerek hafife aldırmayın olayı.

NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Sizin babanızla beraberdik...

BAŞKAN - Sayın İlgün...

DOĞU PERİNÇEK - Siyasi irade sorunudur. Çiller, hükümette olduğu müddetçe bunlar aydınlanmaz. Çiller'i hükümette tutanlar sorumludur. Ben bunları söyleyeceğim tabiî. Türkiye Büyük Millet Meclisi bir yasama organı, burası bir savcılık kurumu veya mahkeme değil ki. Ben mahkemeye gelmedim, savcılığa da gelmedim, Türkiye'nin en büyük siyasî otoritesine geldim, siyasî otoritede siyasî otorite konuşulur.

BAŞKAN - Onun için çağırdık zaten.

Mesajım Var: Çiller'i İndirmezseniz Darbe Gelir

DOĞU PERİNÇEK - Benim size bir mesajım var, hepsini silin, Çiller'i indirmezseniz Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, büyük sorumluluklar altına girersiniz, ben de tarih önünde konuşuyorum, darbeye de sürüklersiniz Türkiye'yi. Bunları bilin, bilerek hareket edin ve bırakın küçük çıkarları. Refah Partisine sesleniyorum, bıraksın bu Çiller ile ortaklığı. Doğru Yol Partisine sesleniyorum, tepesinden atsın bunları.

BAŞKAN - Sayın Perinçek, onlar sizin meseleniz değil...

DOĞU PERİNÇEK - Benim meselem, ben bir siyasî parti genel başkanıyım. Eğer, beni siyasî parti genel başkanı olarak çağırmadıysanız, zaten bu toplantıda bulunmam ben.

BAŞKAN - Biz, akıl alacak değiliz, Türkiye Büyük Millet Meclisi ne yapacağını biliyor. Siz, sadece bizim sorularımıza...

DOĞU PERİNÇEK - Ne yapacağını bilmiyor, bilmediği için söylüyorum. Bilmediği için büyük tehlikelere sürüklüyorsunuz...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Genel Başkan, haklısınız, biz, sizi, bir siyasî partinin genel başkanı olarak, burada, bilginize başvurmak üzere davet ettik, çok teşekkür ederiz.

DOĞU PERİNÇEK - Ben, size kalkıp da ufak tefek bilgiler için buraya gelmem.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Çok teşekkür ederiz. Gerçekten, hem bir siyaset bilimcisi hem de bu konuda ciddî analizleri olan bir kişi olarak sizin bilgilerinizden çok yararlandık. Başka türlü algılatmışsak size, bunda bizim kusurumuz varsa, siz de bunu anlayışla karşılayın; ama, bizim sizle birlikte olmamızın, bu kadar saattir sizi çok dikkatle izlememizin nedeni, Türkiye'nin bir siyasî partisinin genel başkanı olarak, bazı düşüncelerinizi ve iddialarınızı bilgilendirme doğrultusunda bize aktarmanızdır. Bundan da çok yararlandığımızı belirtmek istiyorum. Ben, şimdi, sizin bu ince analizlerinize dayanarak, birkaç şey daha -belki açıklığa kavuşturulması adına- sormak istiyorum, konuşmalarınızın satır aralarında esaslı noktalara değindiği için. Bir tanesi; konuşmalarınızın sonucunda da özetlediğiniz gibi, bunun Türkiye'nin bir bağımsızlık ve güvenlik meselesi olduğunu dile getiriyorsunuz ve bu açıdan bakıyorum ve bu açıdan olayları birleştirerek, arkasındaki gizlerini de görebildiğimiz kadar, bilgilendirebildiğimiz kadar yorumlayarak, bunu, bu şekilde üzerine gidilmesi gerektiğini söylüyorsunuz; ama, basından aldığımız konularla ve arkadaşlarımızın sorularıyla da size hissettirdikleri kadarıyla, benim de algıladığım kadarıyla, Sayın Yılmaz, bunu bir Topal cinayetine ve bir uyuşturucu kumarhane çatışmasına getiriyor. O da onun yorumu, biraz sonra zannediyorum, onu da aynı şekilde dinleyeceğiz. Şimdi, bu, sizin çok iddialı ve geniş kapsamlı, bizim, aslında Komisyonumuzun da görevleri içine giren, aslında, Komisyonumuzun da görevleri içerisine giren, sadece, münhasıran Topal'ın öldürülmesi değil, devletin içerisinde oluşmuş, girmiş olan odakların, devletin bağımsızlığıyla, devlet olma, hukuk devleti olmayla doğrudan ilişkili bu odakların varlığını tespit edebilmek ve bunları yok etme doğrultusunda ne yapabilirizi araştıran bir Komisyon. Bu anlayışla, şimdi, Çatlı'nın, 1980 öncesinden başlayan bir devlet ilişkisi içerisinde olduğunu görebildiğinizi ortaya koydunuz, bir fotoğraf var bu şekilde dendi. Ondan sonra, bunun uluslararası bağlantıları da devreye getirildi. Şimdi, şurada, devletin, ülkücü ideolojiyle üst üste oturmuşluğu mu söz konusu? Yani, bunu alıp, devlet bu ideolojiyi kendisine benimseyerek, bunu 1980 öncesinde kullanmış, başkaları bunu fark ederek, devletin bu politikasını yönlendirmiş, kendi çıkarı doğrultusunda Türkiye Cumhuriyetini de kullanmış mı; yoksa, bu ideolojiye mensup olan insanların içerisinden kendine uygun adamları seçmiş mi? Bu konuda bir analizinizi almak istiyorum. İkincisi, Mesut Yılmaz'ın yanında, Agâh Oktay Güner veya Yaşar Okuyan gibi arkadaşlarımızın isimlerini bahsettiler. Bu konunun üzerine gidilmesinden dolayı da mutluluk duydunuz, biz de mutluluk duyuyoruz; kamuoyunu, en azından 50 gündür böyle bir devletin içerisine girmiş olan urun varlığından haberdar etti; ama, baştaki sorduğunu, eğer, ülkücü ideoloji, devletin içerisinde, devletin ana politikası olarak alınmışsa, bu ideolojiyi belirleyen Agâh Oktay, Yaşar Okuyan veya benzeri gibi insanlarla oluşmuş olan bir siyasî partinin, bu çalışmalarında, sizin söylediğiniz bağımsızlık ve güvenlik sorununun da doğru çözümleri gösterebileceği ya da doğru hedefleri koyabileceği mümkün mü? Bunu bir sormak istiyorum. Çiller bu işin başından giderse, Türkiye kurtuluş noktasına gelmiş gibi bir son konuşma ortaya çıktı; ama, 1980-1991'den önce de Çiller yoktu, yine, benzeri olayların olduğunu biliyoruz. Çiller'in, belki, 1991 yılından sonra siyasete sokularak, daha hızlı gelişen dünya içerisinde Türkiye'yi yönlendirmek adına başka yerlerden görevlendirilmiş bir kişi olduğu mesajı da en son verdiğiniz belgelerle çıkıyor; bunu mu doğrudan doğruya söylemek istiyorsunuz? Yani, şu anda, hemen bu şapkayı kaldırırsak Türkiye belki rahatlayacak demekle. Azerbaycan olayındaki kastınız, yanlış hatırlamıyorsam, Ayvaz Gökdemir'in filan da karıştığı ve dolayısıyla, Aliyev'in Ayvaz Gökdemir'e bir ziyaretinin... O mudur, o mudur bilemiyorum, o mesele midir?

DOĞU PERİNÇEK - Koordinatör rolü oynuyor Ayvaz Gökdemir, zaten, devlet bakanı o sırada ve Orta Asya ilişkilerinden...

FİKRİ SAĞLAR (Devamla) - Yani, ben bilemiyorum, o mudur diye soruyorum? Benim söylemek istediğim, Sayın Çiller'i Doğru Yol Partisine alan Sayın Cumhurbaşkanı’dır, bakan yapan da Sayın Cumhurbaşkanı’dır. O zaman, daha geniş, daha yüksek mi bakacağız? Bu konuda kısaca bir açıklama yapar mısınız?

Baltayı Budağa Vuracaksınız

DOĞU PERİNÇEK - Şimdi, bakın, bu son sorudan başlayayım. Hepimizin birbirimizi bu tür siyasal mesuliyetlerden dolayı itham etme ve eleştirme olanakları vardır ve bu eleştiriler de tabiî yapılmalı; ama, ben, şöyle bakıyorum: Bugün, bu olayın üzerine kim gidiyorsa onunla işbirliği yapmak. Cumhurbaşkanı gidiyorsa işbirliği yapmalıyız. Şimdi, Cumhurbaşkanı’nı, sen bu Çiller'i Türkiye'nin başına bela ettin diye sorgulamanın çok fazla faydasını görmüyorum; ama, bu tür eleştirmeler yapılır. Aynı şekilde, Agâh Oktay Güner'i, Sayın Yaşar Okuyan'ı, diğerlerini, bu konuda tabiî eleştirebiliriz, herkes kendi tarihinden sorumludur; ama, bugün, üzerine gittiği ölçüde onlara teşekkür etmemiz lazım. Eğer, üzerine gidilirken çelme takıyorlarsa, Mesut Yılmaz'ı başka yönlere çekmek istiyorlarsa sorumlu olurlar. Mesela, geçen gün, Sayın Agâh Oktay Güner'in bir beyanatına rastladım, hâlâ eski ülkücülüğü savunuyor falan... Bunlar, tabiî, bu kafada olursak, bu işin üzerine çok kararlı gidemeyiz anlamına gelir. Niçin Çiller? Ağaç budaktan yarılır; bakın, bir ağacı yarmak istiyorsanız, baltayı budağa vuracaksınız. Bu olayın merkezinde Çiller olduğu apaçık ortada. Onun için, Çiller giderse Türkiye kurtulmaz; ama, bunlardan temizlenmek için bir başlangıç olabilir ve önü açılır ve bugün de, önemli bir devlet makamında olduğu için bunu önlemektedir. Bakın, Ağar'ın gitmesi bir ferahlık yarattı ve birçok şeyin açığa çıkmasını sağladı. Başına isterse Çiller ailesinin İçişleri Bakanı gelsin; ama, Çiller'in gitmesi, tahkikatın genişlenmesi aydınlanması bakımından son derece olumlu şartlar yaratacaktır. Ülkücülük, Türkiye'de, daha devlet ideolojisi olamadı. Yani, 1946'dan 1950'den beri olan süreci görüyoruz, ülkücüler, tam olarak devlete hakim olamadılar; ama, çok önemli yuvalanmaları oldu, koalisyonlarla oldu, en son, Türk-İslam Sentezinin 1986 yılında Atatürk Yüksek Kurulunda, Kenan Evren'in katıldığı, resmî ideoloji olarak saptanmasıyla oldu, Milliyetçi Cephe Hükümetlerindeki ortaklıklarla oldu, bugünkü yönetimin etkileriyle oldu; ama, tam, yüzde yüz bu ülkücü denen ideoloji Türk Devletini yüzde yüz ele geçiremedi, onu saptamamız lazım. Ülkücülük, NATO konsepti içerisinde Türkiye'de, NATO'nun yan örgütü olarak geliştirilmiştir ve bir faaliyeti vardır. Bugün de görüyoruz, esas olarak, Amerika'nın Orta Asya'daki faaliyetleriyle sıkı işbirliği içindeler; ama ülkücülerin rolü ne, devletin kirli işleri bunlara ihale edildi. 

13 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,



***

Mehmet Eymür, Doğu Perinçek' ı Anlatıyor! BÖLÜM 10

Mehmet Eymür, Doğu Perinçek' ı Anlatıyor!  BÖLÜM 10


BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım da biraz kendisi anlatsın. O zaman akşama kadar sürer.

DOĞU PERİNÇEK - Aynen bu şekilde, buna Eşref Bitlis karşı koyuyor ve buna karşı koyduğu için katlediliyor.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yalnız bir şey var burada. Sanıyorum zaman da daralıyor. Sayın Genel Başkanın konuşmasının tabiî ki sınırı yok, akşama kadar da konuşabilir.

DOĞU PERİNÇEK- Efendim, ben, çok konuşma meraklısı değilim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır, ben ondan dolayı söylemiyorum. Bir şey arz edeyim izin verirseniz.

DOĞU PERİNÇEK - Ben size şunu arz ettim; dedim ki, ben 15 dakikada açıklayabilirim. Müsaade edin 10 dakikada bitireyim veyahut 3 dakikada, hatta 2 dakikada bile bitirebilirim bu size kalmış. Eğer, rahatsızsanız bu konuşmamdan...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır, rahatsız olmak değil. Anlatılan bahsettiğiniz konular zaten bize verdiğiniz bilgi ve belgeler içerisinde var. Ben, hepsini dikkatle okudum; onun için, birçok anlattığınızı oralardan da biliyorum. Konu, sanıyorum Komisyonun araştırmasıyla ilgili konunun şeyi kayboldu; yani, polis-mafya-siyasetçi üçgeni içerisindeki kısmına öncelik versek de bilahare bunları tekrar anlatmak istiyorsanız anlatsanız; çünkü, mesela, benim programın var gitmek zorundayım. Yani, şimdi, daha henüz oraya gelmedik. O kısmına gelmedik onun için söylüyorum.

DOĞU PERİNÇEK - Oraya gelmeyeceğim zaten.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Onu alalım sizden. Onları alalım da ..

DOĞU PERİNÇEK - Efendim, ben onları size 300 küsur sayfa vermişim.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Eğer uygun görürseniz bir yöntem tespit edelim. Sayın Genel Başkan konuşsun, biz sonra soru soralım.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır, ben soru sormuyorum, soru değil. Ben diyorum ki, Komisyonun çalışma alanıyla ilgili konuyu evvela alsak da diğerlerini...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bu da alanı Sayın Başkan.

DOĞU PERİNÇEK - Sayın Başkan, ben sizden şunu rica ediyorum; bana deyin ki, 3 dakikada konuşmanı bitir, ben 3 dakikada bitiririm.

BAŞKAN - Hayır, hayır...

DOĞU PERİNÇEK - Ben buraya 20 dakika konuşma düşüncesiyle geldim. Sayın Başkan, ben buraya 20 dakika konuşma planlayarak geldim. Buraya oturduğum zaman benim kafamdaki şuydu...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İşte ben diyorum ki onu öncelikle alsak da ondan sonra kalan zaman içerisinde Sayın Genel Başkan arzu ediyorsa konuşsun.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yalnız tabiî bu tartışmayla da zaman kaybediliyor; bana kalırsa siz devam edin.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTAC) (Gaziantep) - Gerekirse bir oturum daha yapacağız, biz çok önemli bir şey yapıyoruz bunun zamanla sınırlandırması yok yani.

DOĞU PERİNÇEK - Ben size tâbiyim. Ben ne diyorum size, evden çıkarken kafamdaki plan şuydu: Ben 20 dakikada sayın komisyon üyelerine bir analiz sunacağım ve gideceğim. Siz sorular sordunuz yayılıyor. Siz bana dersiniz ki, o analizini 5 dakikada bitir, ben 5 dakikada bitirecek yeteneğe sahibim, bitiririm.

BAŞKAN - Hayır bir süre vermiyoruz da; ama, programımız belli 14.00'a kadar sizi dinleyeceğiz, saat 14'ten sonra başka arkadaşı dinleyeceğiz. Tabiî soru sorma şeyini sona bırakalım. Zamanımız var şöyle bir saat kadar zaman içerisinde bize...

DOĞU PERİNÇEK - Efendim ben bunu söyledim zaten, bu işi Ömer Lütfü Topal falan düzeyinde tutarsanız, bunu bir savcılığa verin, bunu yapsın; Mecliste boş yere komisyon falan kurmayın. Verin savcılığın bir tanesi araştırsın. Ben zaten bir partinin genel başkanı olarak böyle bilmem iki tane mafya birbirini öldürmüş falan buralara fazla dalmam ve buralara fazla emek ve zaman da harcamam. Bu, bir bağımsızlık ve güvenlik sorunu olduğu için biz İşçi Partisi olarak üzerine gidiyoruz ve Çeçenistan falan filan nasıl ilgisi yok, esas onun ilgili var. Azerbaycan darbesini yapıyor onun ilgisi var. Azerbaycan darbesinde Abdullah Çatlılar var. Diğer yerlerde hepsi var; Çiller var. Çiller'in parmağı orada çıkıyor ortaya ve Türkiye içinde niçin tehlikelidir; bir Amerikan tertibi ve kriz bölgelerine müdahale gücü olma tehlikesi yüzünden bence bu olay tehlikelidir yoksa eroinmiş, mafyaymış maalesef, Irak'a ambargonun boşluğunu Türkiye devleti eroin ticaretiyle doldurmuştur. Evet, nedir resmi rakamlar; biz diyor Irak'a ambargo yüzünden 40-50 milyar dolar kaybettik, ben size şimdi vakit kaybetmiyorum bunun hepsinin altını açarım. Bugün tartışılıyor bakın Veysi Seviğ, Güngör Uras bütün ekonomistler diyorlar ki, Türkiye'nin dışa satımıyla, dış alımı arasında 20 milyar dolar fark var. Merkez Bankası kasaları dolu. Tartışmalar yapılıyor; Türkiye, 8 ilâ 15 milyar dolar yılda eroinden giriyor. Yani, Irak'a fasulye, mercimek, buzdolabı satmaktan kazandığımızı kaybetmişiz, onun yerine eroin satarak dolduruyoruz. Türkiye ekonomisi eroine bağımlı hale gelmiş. Bu, son derece önemli, kendi gençliğini zehirliyor bu ülke, bu devlet, bu hükümet, bu hükümetler ve bundan vazgeçecek kolay kolay bir babayiğit yok. Siz, 8-10 milyar dolar yıllık gelir Türkiye'nin temel meselesi budur ve Amerika'ya bağımlılık işte Türkiye'yi bu hale getirmiş, eroine bağımlı bir ekonomi yaratmış; bunlardan konuşmadan bu mesele çözülebilir mi? Çiller'in rolleri de burada önemlidir. Yoksa, ben bunlara vakit harcamam. Şimdi, bu bakımdan Uğur Mumcu ve Eşref Bitlis... Bakın, Uğur Mumcu 24 Ocak 1993 günü öldürülüyor, Eşref Bitlis ondan 24 gün sonra 17 Şubat 1993 günü. İkisi de Sevr'in karşısında olan iki insan. Birisi ordunun içinde silahla... Evet, Millî Güvenlik Kuruluna Doğan Güreş hakim, Başbakan Tansu Çiller; ama, önemli bir general ve Kuvayı Milliyeyi ordu içinde temsil eden bir general ve yarının genelkurmay başkanı ve hep Amerikan planlarının önüne taş koyan bir jandarma genel komutanı. 

Doğan Güreş Yalan Beyanda Bulunmuştur

Bu, son derece önemli ve şimdi biz o zaman, yayınlar yapmışız size bir dosya halinde sundum. Bize gelen bilgiler üzerine kafamızda bazı şüpheler doğduğu için arkadaşlarımıza demişiz ki "bu Eşref Bitlis suikastını bütün detayına kadar araştıracaksınız." 7 ay araştırmışlar. Ne yapmışlar; gitmişler Orta Doğu Teknik Üniversitesinin Uzay ve Havacılık Fakültesi öğretim üyeleri, İTÜ Havacılık Fakültesi öğretim üyeleri, F-16 projesini yapan mühendisler, efendim o zaman Güvercinlik Havaalanında çalışan personel, Amerika'da bu uçağı yapan B-200'ü yapan firma, hepsine gitmişiz ve sonunda şunu saptamışız; bu uçak, buzlanmadan dolayı düşmedi. Ordunun içinden insanlar mesela; emekli korgeneral Arslan Önem, emekli bir hava tümgenerali vesaire. Ordunun içinden de insanlarla konuşmuşuz. Bu uçak buzlanmadan düşmedi; bir. Bu uçak pilot hatasından düşmedi; iki. Bu uçak yapım hatasından düşmedi; üç. Bu üç gerçeği bütün teknik, bilimsel açıklamalarıyla o zaman saptamışız ve demişiz ki -daha doğrusu bize bütün bunlar söylemiş sabotaj dışında bir şey- bu sabotajdır. Sabotaj yapıldığını gösteren bütün parçalar da ortadan kaldırılmıştır. Motor aksamı ortadan yok edilmiştir; dahası son derece anlamlı, uçağın düştüğünün ertesi günü o zamanki Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş alelacele hiçbir ciddî araştırma yaptırmadan ve uzman olmayan Güvercinlikteki 3-5 tane, 7 kişilik; üç astsubay, 4 subaydan oluşan ve uzman olmadığı, uzmanlar tarafından belirtilen personelden bir heyet kurularak onlara bir rapor tanzim ettirmiştir. Kendi silah arkadaşının ortadan kaldırılması hakkında, yalan bir beyanda bulunmuştur; buzlanma oldu diye. Buzlanma yok, buzlanma olduğuna dair en ufak ibare yok. Demek ki, burada bir kasıt vardır. Doğan Güreş'in ertesi günkü beyanatının kasıtlı olduğu çok açıktır. Biliyordu demek. Bakın, ben, bu olayın, tertibin içindeydi hazırladı demiyorum; ama, Doğan Güreş'in bu olay hakkında bilgisi olduğunu, göreceksiniz tarih en sonunda yazacaktır. Kasıt nedeniyle. Niçin bir Genelkurmay başkanı araştırmadan yalan bir tespit yapsın. Yalan bir tespit yapmıştır ve bunu kamuoyunda açıklamıştır. Biz, Eşref Bitlis'in uçağının bir sabotajla düşürüldüğünü o zaman saptadık; fakat, bu sabotajı kim yaptı, arkasında kim var, falan filan bunları aydınlatamadık; ama, bunları size verdiğimiz dosyada gördüğünüz gibi, kampanya halinde yayınladık. Eylül’den Aralık’a kadar süren üç ay içerisinde; fakat, şu sırada bize ek bilgiler gelmektedir. Genelkurmay istihbaratı kaynaklı ek bilgiler gelmektedir. O ek bilgilerde de şunlar vardır: Bu uçak, Amerikan bu günkü Adana Başkonsolosu Elizabeth Shelton'un bulunduğu, Adana'da ve İncirlik'te yapılan iki toplantıda, Genelkurmay istihbaratının izleyerek, bizim bunları izleyebilme kabiliyetimiz yok. Tarihleri de verilmektedir. 8-9-10 Şubat tarihlerinde Çekiç Güç Komutanı General Neab, Elizabeth Shelton, Amerika'dan gelen -onların hepsinin isimleri dosyalarda var, hatta rütbeleri vesaire- subaylar vesaire toplantılar yapmışlardır, Amerikan haberleşmesinden izleniyor, devamlı bir Eşref Bitlis olayı var o sırada Amerikan haberleşmesinde. Sayın Orgeneral Muhittin Füsünoğlu diyor ki "4 kişi biliyordu bu uçağı bineceğini; ben, Doğan Güreş, o zamanki Savunma ve Kara Havacılık Okulu Komutanı Tümgeneral Armağan Kuloğlu ve Eşref Bitlis'in kendisi." Aslında burada tarihe karşı bir konuşma var. Muhittin Füsunoğlu bence mert olmalı ve çıkıp daha açık şeyler söylemelidir ve biz, araştırdık, Armağan Kuloğlu Amerika'yla çok sıkı ilişkileri olan ve ordu içinde de Amerikancı diye bilinen bir general olduğunu tespit ettik; ama, bu işte ne kadar dahli var o kadarını bilmiyoruz; ama, 

Eşref Bitlis'in Abdullah Çatlı'lar Kullanılarak Öldürüldüğü Kesin

Eşref Bitlis'in bir Amerikan planıyla ve bu Abdullah Çatlıların kullanılarak öldürüldüğü kesin. Abdullah Çatlı'nın buradaki rolü şu; onu da söyleyeceğim: Eşref Bitlis, Cem Ersever'e ve Cem Ersever'in çevresinde 20 kadar subayın dahil olduğu bir ekip tarafından ortadan kaldırılıyor. Cem Ersever büyük suçlar işlemiş, büyük açıkları var, üzerine gidilmesi söz konusu ve o sırada ordudan istifa ediyor bu çok önemli ve Aydınlık'a koşarak geliyor haziran ayında. Bakın çok ilginç, binbaşı Cem Ersever kendisini -Aydınlık- teşhir ettiği, açığa çıkardığı, ilk defa onun faili meçhul cinayetlerin başında, eroin kaçakçılığının başındaki adamdır diye çıkardığı halde, haziran ayında Aydınlık'a geliyor ve Aydınlık Gazetesine açıklamalar yapıyor; açıklamaları okuyun hiçbir şey yok; ama, oradan bir mesaj veriyor; yani, ben Aydınlık'a açıklarım ve önemli birtakım sırları bantlara söylüyor, yakınlarına bırakıyor ve o zaman Aydınlık'a şu da söyleniyor: "Eşref Bitlis suikastını açıklarsam, yer yerinden oynar." Yani, kendisine Eşref Bitlis suikastında rol veriliyor ve ondan sonra da kendisini emniyete almak için, yani beni ortadan kaldırırsanız bunlar açıklanır bantlar vesaire bırakılmıştır, Aydınlık gibi bunu açıklayabilecek bir kuvvet de vardır, sizin kumanda edemeyeceğiniz ve açıklanmasını önleyemeyeceğiniz bir kuvvet de vardır şeklinde bir mesajı veriyor. Çok ilginç, bu, haziranda Aydınlık'a geliyor, kasım ayında cesetleri biliyorsunuz yollarda bulundu ekibin 5 kişi. Niye öldürüldü falan, bizde o zaman kafa patlattık; fakat, genelkurmayın bildirdiğine göre Abdullah Çatlılar tarafından Başbakanlık poligonunda sorguya çekiliyor ve Eşref Bitlis suikast indeki rolü nedeniyle ortadan kaldırılıyor.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) -Nerede sorguya çekiliyor efendim?

Başbakanlık Poligonu'nda Sorgu

DOĞU PERİNÇEK; - Başbakanlık poligonunda. Abdullah Çatlı'nın Başbakanlık poligonuna giriş kimlik mi artık izni veyahut elinde bir kartı olduğu da söylenmektedir. Uğur Mumcu da, bu işin basındaki temsilcisi. Yani Kuzey Irakta kurulacak bir Kürt devletine direnen, basında bunun mücadelesini veren bir insandır; o bakımdan, bu iki suikast aydınlatılmalıdır . Uğur Mumcu suikastında bizim elimizde bir MİT bilgi notu var; o bilgi notu, sahte olarak düzenlenmiş, araştırdık içindeki bilgiler doğru. Doğru bilgiyi sahte belgeyle düzenlemişler ve bu bilgi notunda şu tespitler var: Uğur Mumcu'nun öldürülmesinde İran devletinin MOD adlı yeraltı kuruluşunun bir rolü var. Bu MOD, Sivil Savunma Bakanlığına bağlı bir örgüt, eroin işi yapmak, yeraltı faaliyet yapmak için kurulmuş. Nasıl, Türk devleti bu işler için birtakım yeraltı örgütleri kuruyor, İran da kurmuş; fakat gerek İran devletinin saptaması gerek Türk devletinin saptaması, bu MOD, Amerika Birleşik Devletlerinin büyük ölçüde kontrol ettiği bir örgüt. Eroin işine girdiği için bir. İkincisi; eski Şah'dan kalma Savak ajanları içinde çalıştığı için. İşte bu, Lazım İsmaili ve Simitkov diye öldürülen İranlılar da bu örgütteler. Bu yeni MİT raporunda adları geçen Lazım İsmail ve Simitkov var. Bu örgüt, Uğur Mumcu'nun suikastında önemli bir rol oynuyor; fakat, o bilgi notu MİT'e ait bilgi notu iki üç yerde şu vurguyu yapıyor. "Bu örgüt Amerikalıların kontrolü altında." Yani şu demeye getiriliyor, Amerika bu isi kendisine bulaşmayacak şekilde, İran'ın üzerine atacak şekilde, bunlara yaptırmış şeklide bir tespit var. Bizim analizimize bu çok iyi denk düşüyor. Biz bunun .İran devletinin politikası olmadığı kanısındayız. Neden; çünkü, ertesi gün, Uğur Mumcu öldürüldükten sonra, Türkiye'ye İran Dışişleri Bakanı geliyor. Ben, bunu, o zaman Sayın İran Büyükelçisiyle de konuştum biz diyor enayi miyiz diyor, yarın diyor dışişleri bakanımız geliyor, önüne tak diye Uğur Mumcu suikastı konuyor diyor. Basında İran'a yöneltilen kampanyalar açılıyor; yani, İran'ın bunda ne çıkarı var. "Biz, 25 milyar doları -beş yıla yayıldığı zaman- kapsayan bir doğalgaz ve petrol anlaşması yapmak için Türkiye'ye geliyoruz; tam geldiğimizden bir gün önce, böyle bir suikast yapıp, bütün Türkiye ile ilişkilerimizi berhava etmenin hangi mantığa sığdığını açıklamak lazım" diyor ve biz bunun doğru olduğu kanısındayız; yani, burada İran'ın bir çıkarı yok. Ayrıca şunu söyleyeyim, öldürülen kimler; Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, bunlar dikkat ederseniz aslında bir tiptir. Nedir bunlar; Cumhuriyet devrimini, Kurtuluş Savaşını savunan, Kemalizm’in bugünkü temsilcileridir. Amerika Birleşik Devletlerinin raporlarına bakıyoruz Graham Fuller bunu devamlı söylüyor; Kemalizm’in modası geçti, Türkiye'ye ılımlı İslam gerekli, Türkiye'nin kimliği ılımlı İslam olmalı; yani, bizim kültürel kimliğimizi Amerika belirliyor ve bu da ılımlı İslam. Fethullah Hoca buna zaten... Bu işte, Fethullah Hocaya verilmiş. Bu nedenle, Amerika'nın bu Kemalizm’i savunan bunun önde gelen temsilcilerine karşı bir gözdağı, birbiri ardınca bunları öldürerek bir gözdağı operasyonunu yürüttüğü tahlilini biz doğru buluyoruz. Şimdi, sonuca geleyim: 

CIA İstasyon Şefi Kamil Yüceoral

Bütün bu işlerde Başbakanlık müşaviri, galiba şimdi bizim yayınımız üzerine görevden âlınmış. Başbakanlık Bağımsız Türk Toplumlarıyla ilişkilerle görevli Müşavir Kamil Yüceoral. Bunun, özel bir rolü var. Bunun, Çiller bağlantısı da şöyledir: 1993 yılında Temmuz ayında Çiller Başbakan oluyor. Eylül ayında bir genelgesi var; o genelge bizde aynen var fotokopisi. Genelgede diyor ki, -iki ay olmuş daha geleli- dış Türkler arasında Koordinasyonu sağlamak için, Başbakanlığa bağlı bir müşavirlik kurulmuştur. Bu, Dışişleri Bakanlığının işi. Niye Dışişleri Bakanlığının devre dışı bırakılmasıyla, bu işle görevli bir Başbakanlık Müşavirliği kuruluyor; çünkü, siz, Dışişleri Bakanlığını CIA'nın kontrolüne alamazsınız, koskoca bir Bakanlıktır; ama, bir müşavirlik kurarsınız, bütün dış Türkler koordinasyonunu ona verirsiniz, bununda başına kayınpederi CIA ajanı olan, bir sürü o Orta Asyalarda dolaşmış emekli bir kıdemli bir deniz yüzbaşısı Amerika bağlantıları bilinen bir Kamil Yüceoral'ı geçirirsiniz. Bunun eline, muazzam devlet olanakları verirsiniz. 500 milyar liralık örtülü ödeneği de bunun üzerinden kullanırsınız ve daha vahimi, eylülden sonra ekimde bir genelgesi daha var Çiller'in; Bunun da fotokopisi var elimizde. Bunlar tabiî Başbakanlıktan da istenebilir, resmî evraktır -siz isteyin, eğer göndermezlerse ben size sunacağım- orada da diyor ki, bütün devlet kurumları, bütün kamu kurumları bu Başbakanlık Müşavirliğine rapor bilgi vermekle yükümlüdür. Bakınız, bir CIA istasyonu kuruluyor Çiller tarafından ve arkasından bütün Dışişleri Bakanlığı by-pass ediliyor, devre dışı bırakılıyor ve arkasından devlet kurumlarına da bütün ilgi belge ve bilgilerin de oraya aktarılması görevi veriliyor. Bu Kamil Yüceoral hem Azerbaycan darbesinde var, Abdullah Çatlılarla falan ilişkisi de ortaya çıkacaktır önünde sonunda. Belki yan yana gelip fotoğraf çektirmemiştir; ama, beraber bu tertibin içindedirler, artık hangi bağlantılarla, o bizim görevimiz değil. 

Koza Sokak ve Hoşdere Caddesinde Gizli Dinleme İstasyonu

Efendim, bu Raşit Dostum'la 5 tane gizli belge var, üzerinde "gizli" yazıyor. Raşit Dostum'la ilişkiler,-bizim elimize onlar geçti, başka kim bilir daha ne belgeler var- Raşit Dostum'a gönderilen para 3 milyon dolar. 4 milyon doları kayıp. Onunda bir gazete, Enver Altaylı tarafından iç edildiğini yazdı. Enver Altaylı'nın da bir CIA ajanı olduğu herkes tarafından bilinir. Enver Altaylı, CIA'nın Orta Asya şeflerindendir, Liberty Radyosunda çalışmıştır; bunlar, çok iyi bilinir. Bu, Kamil Yüceoral da bir CIA istasyonu olarak çalışıyor. MİT'teki Özer Çiller'in adamı Tolga Atik ile birlikte çalışıyorlar . Bunların Gaziosmanpaşa Koza Sokak'ta bir yerleri var bir de Hoşdere Caddesi'nde yerleri var. Buralarda olağanüstü donatım, dinleme araçları ve bu Sayın Mesut Yılmaz’ın evi dahil , çeşitli yerlerin dinlenmesinin bu istasyon tarafından yürütüldüğünü öğrendik. Bu tür faaliyetlerin içindedirler ve biz bunu yazdıktan sonra da, basında okuduğumuza göre, Kamil Yüceoral Başbakanlık Müşavirliği'nden alındı . Bu da bizim yazdığımızın, açıkladığımızın doğruluğuna işaret eden önemli bir bilgidir; şu bakımdan: Eğer biz iftira atacak olsak herhalde kimse onu görevden almayacaktı. Şunu söyleyeyim; tarih önünde konuşuyoruz; 

Çiller ABD Dışişleri'nin "Çağrılı Personeli"

Çiller Amerika bağlantılıdır. Amerikan vatandaşıdır. Amerikan vatandaşlığının kendisine teklif edildiğini kendisi zaten kamuoyuna açıklamıştır. Sonradan "otomatik vatandaş" olduğundan söz etmiştir. Tarihte otomatik vatandaş görülmemiştir. Geçen gün Almanya'nın Z.Zeitung Gazetesinde 4 Aralık günü Amerikan pasaport numaraları da yayınlanmıştır. Size zaten Çiller'in Amerikan vatandaşlığıyla ilgili bütün bilgi ve belgeleri içeren kitabı da vereceğim; fakat , bugün daha önemli bir şey söylemek istiyorum. Çiller, 1971 yılından itibaren Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı’nda "çağrılı personel " hizmeti yapmaktadır. Nereden öğrendin diyeceksiniz; biz, bunu belge olarak dosyaya konması için bırakacağım. Dışişleri Bakanlığı istihbaratı adına bize bu bilgi getirilmiştir, yani bizzat Çiller'in başında bulunduğu bakanlığın istihbaratı adına bilgi getirilmiştir. Bilgi şudur: "1971 yılından beri ABD Dışişleri Bakanlığı’nda hizmet veren çağrılı görevlidir. Davet edilen görevliler diye bir statü vardır; bu, sürekli personel değildir ama bakanlığa çağırılır, kendilerinden bilgi alınır. Görev alanı , savunma sanayi projelerinin ekonomik boyutudur". Bu görev, 1971 yılında, Çiller'in Amerika'da bulunduğu sırada kendisine verilmiş oluyor. Sözleşmeli veya kadrolu değil, fakat davet üzerine görev yapmaktadır. "Güvenilir eleman olarak nitelendirildiği için ihtiyaç üzerine görevlendirilmektedir. Bu konumda olarak ABD Dışişleri Bakanlığı'nda üst düzeyde hizmet veren, Türkiye'de üç kişi vardır. Resmi görevi Ortadoğu dairesi savunma sanayinden sorumlu sekreterya görevlisidir. Ücreti Amerika'da örtülü ödenekten verilmektedir" deniliyor. "Son dört ay içinde de Amerika Dışişleri Bakanlığı'nın Çiller ile özel görüşmeler yapmadığı, soğuk durduğu" gibi bilgiler var .

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel )- Resmî görevini bir daha söyler misiniz?

DOĞU PERİNÇEK- Resmî görevi, Kuzey Afrika ve Ortadoğu Dairesi Savunma Sanayiinden Sorumlu Sekreteryada Davetli Görevli Personel. Bunları, Türkiye Dışişleri Bakanlığı istihbaratı biliyor. Türkiye Dışişleri, eskiden beri biliyor. Çiller'in bağlantısı, Adana - Amerika, Elisabeth Shelton; bunu, Milliyet Gazetesi Washington Muhabiri Sayın Turan Yavuz, Milliyet Gazetesinde 1993 yılında Haziran ayında yazdı; Elizabeth Shelton'u ekonomik istihbarat götürüyor, İstanbul'da, onu yazdı.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep)- Elizabeth Shelton ile ilişkileri dönemi?

DOĞU PERİNÇEK - İstanbul'da olduğu yıllarda.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep)- Siyasete girmeden evvel yani ?

DOĞU PERİNÇEK- Evet. Turan Yavuz'un kendisi çağırtılıp dinlenilebilir. Burada, şu ortaya çıkmaktadır: Türkiye'de Başbakanlık görevi yapmış bir insan, Amerikan konsolosluğuyla bilgi alışverişi olan bir insandır. Shelton ile Bucak'ın ilişkisi vardır deniyor. Bucak, GAP Bölgesinde geniş arazileri kapatmaktadır. Öyle bir bilgi veriliyor İsrail adına. Shelton, Bitlis suikastinde rol almıştır. Bunu da Genel kurmay istihbaratı...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep)- O arazi alma meselesini tam olarak anlayamadım.

DOĞU PERİNÇEK- GAP Bölgesinde İsrail ile ilişkili olarak Bucak'ın araziler aldığı, Elizabeth Shelton'un burada rol oynadığı belirtiliyor. Bunlar, Dışişleri Bakanlığı istihbaratından gelen bilgilerdir. Yurt sever insanlar artık isyan etmektedir; Türkiye'nin bu hallere düşmesine halk tahammül etmeyecek

NİHAN İLGÜN (Tekirdağ)- Nasıl bir bilgi bu; resmî bir bilgi mi, yoksa ..

ABD Bağlantılı JİTEM Subay Grubu

DOĞU PERİNÇEK- Bize diyorlar ki, Dışişleri Bakanlığı'nda... Biz daha bunu yazmadık; ama, bunu basına vereceğim. Şimdi imzalı olarak size veriyorum. Azerbaycan darbesinde de ben böyle açıklamıştım, 6 ay sonra bunları resmî olarak bir yerden duyar, çıkar; iki ay sonra da çıkar üç ay sonra da çıkar; ama, ben bunları size sunuyorum. Doğru çıkacağını bilerek bunları size veriyorum. Burada, Sayın Komisyonunuzdan, bu uluslararası boyutu üzerinde yoğunlaşmasını arz ediyorum. Yine bizim dosyada, bir atıf yaparak bağlayacağım, bir subay grubu var; Yüzbaşı Pepekal çevresinde ABD ile bağlantılı bir JİTEM subay grubudur bunlar. Bu konuda çok önemli tanıklar var. Biz bunları tanıklardan öğrendik. O iki subayla yakın ilişki de olan, gönül ilişkisi olan ve beraber yaşayan iki bayan kendilerini güvenlik altında hissetmeyince bunların karanlık ilişkileriyle, ellerinde olmadan yüz yüze geliyorlar ve kendi hayatlarından korkmaya başlıyorlar ve bir gazeteciye bunları anlatıyorlar. O gazeteci, kendi gazetesinde bunları bilgisayara yazıyor. O gazeteci ile de bu subaylar tesadüfen tanışıyorlar ve gazetecinin de bazı şeyleri öğrendiğini anlıyorlar. Bunlar kendi güvenlikleri için, bir gün öldürülürsek bunlar bilinsin diye bilgisayara yazıyorlar. Biz onları ikna ettik ve bir yayın yaptık. Hatta onların kanaatine göre bu subayların Sabancı suikastıyla ilişkisi olduğuna dair bazı olaylar anlatıyorlar; ama, bu subaylar, ilginç, şapkanın içinde Emre Adıgüzel yazıyor, kıza, "Hüseyin Pepekal" diyor, gittik. Trafik Müdürlüğü'nden arabasının plakasını saptadık, Adana Trafik Müdürlüğünden araştırdık, buradan başka bir isim bulduk; "Hüseyin Tepekal ". Adresten evini bulduk, oradan, en sonunda bunun gerçek adının Hüseyin Pepekal olduğunu öğrendik; ama, Emre Dinç adını kullanıyor. Düzeltiyorum; Emre Dinç adını kullanıyor. Hüseyin Tepekal adını kullanıyor, Hüseyin Pepekal adını kullanıyor ama nüfus kağıdındaki adı Hüseyin Pepekal. Genelkurmay, bizim yayınlarımızdan sonra bu subay hakkında bir soruşturma açtı, sonuçları açıklanır. Bizim tespitimiz, bu subaylar çok karanlık ilişkiler içindedir; hiçbir zaman subay kıyafetiyle dolaşmıyorlar, bıyıklı geziyorlar, Amerikalılarla ilişkileri var, Şaziye bar adında birtakım tetikçi ülkücülerin de bulunduğu İstanbul'da bir barda, o karargahtan yönetiliyorlar, oralarla ilişkileri var; iki de bir Çeçenistan'a, Azerbaycan'a gidiyorlar. Avrasya Feribotunun kaçırılması işinde bunlar vs. Yani, uluslararası tertiplerde kullanılan subaylardır. Resmini de size verdik. O resmi nereden bulduk; bir seferinde kıza, "Ben Show TV'de gözüktüm" diyor, "Çiller bana şilt verirken" diyor, biz bütün resimleri araştırdık, onları Adana'da o subayı görenlere sorduk, teşhis ettik ve yayınladık. Bu subay grubu ile ilgili herşey basında örtbas ediliyor, bunun üzerine gidilmiyor. Biz şimdi bu iki bayanı ve gazeteciyi ikna etmeye çalışıyoruz. Eğer ikna edebilirsek, gelsinler komisyonunuza açıklamada bulunsunlar. Bugün sabah 9.30'a kadar onlardan bir cevap bekliyordum, aramadılar ama ben ikna edeceğimizi zannediyorum. Size de bunları söyleyecektir. Anlattıkları şeyler son derece canlıdır ve maalesef ordunun içindeki bazı unsurlar da bu işe bulaştırılmıştır. 

HAVAŞ Çiller ve Ağar'ın Eroin Aktarma İstasyonu

Bütün bunlar var, fakat bir de dün çıkan Aydınlık gazetesinde, "Çiller ve Ağar'ın eroin aktarma istasyonu HAVAŞ" diye son derece somut ve önemli bilgiler vardır. Türk Hava Yolları aracılığı ile eroin ticareti yapıyorlar ve HAVAŞ'ı kullanıyorlar.

BAŞKAN- Yakalanan kurye kız bu işle alakalı mı?

DOĞU PERİNÇEK- Büyük bir ihtimalle alakası olabilir.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - HAVAŞ' ı daha önce Topal alıyor ona müdahale ediyorlar, ona vermiyorlar...

DOĞU PERİNÇEK - Bunların hepsi var haberde. Komisyona şunu öneririm; her hafta gönderebiliriz Aydınlık'ı .

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - HAVAŞ'ın şimdiki ortaklarından bir tanesi Mehmet Ağar'ın kardeşi midir?

DOĞU PERİNÇEK- Tabiî. Şunu da söyleyeyim; Yunus Ağar , eroin işinde kilit bir insandır. Turgay veya Tugay Ciner'in yakın ilişkisi vardır Yunus Ağar ile. 

Yunus Ağar Almanya'da Eroin İle Yakalandı

Yunus Ağar Almanya'da eroin ile yakalanmıştır. Bunu ben Almanya'da öğrendim, arkadaşlarım aracılığıyla, Gürgen Roth benimle görüşmeye geldiğinde, ZDF TV'nin kaçakçılıkla ilgili önemli uzmanı , kendisine rica ettim, Yunus Ağar'ın yakalandığını gösteren Alman Devletinin hangi istasyonu ise, belgesini istedim, vereceğini söyledi , bulduğunu söyledi , arkadaşımıza ertesi gün vereceğim dedi, "maalesef alamıyorum" dedi . Böyle bir şey vardır. Bu bilinir. Eroin kaçakçısı Baybaşin, Mehmet Ağar ile birlikte eroin kaçakçılığı yaptığını çok ayrıntılı bir şekilde, ince ayrıntılarına kadar Aydınlık Gazetesine, teybe anlatmıştır... Orada eksik; buraya getirdim ben; daha sonra sizlere sunacağım. 

Özer Çiller Nükleer Madde Kaçakçısı

Başka birtakım belgeleri de elden geçireceğim. Daha iyi düzenlenmesi lazım, onları size sunacağım. Özer Çiller'in eroin işinde olduğunu gösteren belgeler, bilgiler göreceksiniz önümüzdeki dönemde çıkacaktır. Nükleer madde kaçakçılığında Özer Çiller vardır. Almanya'da, Lakoza adında Deguza denen büyük Alman kimya sanayi tekelinin paravan şirketiyle anlaşmalar yapmışlardır; Osmiyum, Uranyum gibi nükleer maddeleri satmışlardır. İran'a da bunu satmışlardır. İran'a satıştaki ilişkileri Lazım İsmail ve Simitkov adında (öldürülen) İran MOD örgüt ajanı üzerinden olmuştur, bu konuda bize bilgiler vermiştir. Bunların önümüzdeki dönem açığa çıkacağını tahmin ediyorum, çünkü bunları ,bu bilgileri gönderen kuvvet devamını gönderecektir; bir amaçla bunların üzerine gitmektedir.

BAŞKAN- Nedir o amaç?
DOĞU PERİNÇEK- O amaç şudur kanımca: Türkiye Büyük Millet Meclisi bunun üzerine kararlılıkla gitmelidir. Mesele bir siyasi irade meselesidir. Savcılık meselesi değildir. Eğer Türkiye, bu karanlık faaliyetleri yasal yollardan özellikle TBMM'nin meseleye el koymasıyla halledemez ve temizleyemezse o zaman Türkiye'de rejime kast eden kuvvetlere de çok önemli kozlar verilmiş olacaktır. Ben Sayın Cumhurbaşkanının Çankaya toplantısını başka türlü yorumlamıyorum; o toplantıda kanımca şu söylenmiştir: Burada askeriye çok rahatsızdır. Rahatsız olduğu zaten belli ve TBMM bu işi halletmelidir. Siz de TBMM'nde bulunan partilerin liderleri olarak bu konuda artık kökten kararlı tavırlar içinde olmalısınız. Ben o toplantının gündeminin o olduğu kanısındayım. Burada Sayın Komisyonunuza büyük tarihi sorumluluk düşmektedir. Bugün Türkiye'de mesele, vatanseverlerle ABD kuvvetlerinin uzantıları arasında büyük bir çarpışma ve hesaplaşma sorunudur. Bu eksende görüldüğü zaman bu meseleler çözülebilir.

BAŞKAN- Teşekkür ederiz.

DOĞU PERİNÇEK- Size, Çiller'in ABD vatandaşlığı konusundaki yayını ve size sunduğum dosyayı kitap yaptım, ondan da bir tane sunacağım. Ben size devamlı belgeler göndereceğim.

BAŞKAN- Arkadaşlarımızın soruları olacak, onları alalım.

11 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***