Cumhuriyet Halk Fırkası, hemen tümüyle, Sivas’ta ortaya çıkan ve Kurtuluş Savaş’ını gerçekleştiren Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin örgütsel ve düşünsel temelleri üzerine oturmuştur. Bu nedenle, yeni bir kuruluştan çok, Müdafaa-i Hukuk örgütlerinin yeni bir yapıya dönüşmesini yansıtan bir girişimdi. Bu o denli belirgindi ki, partinin gerçek kuruluşu olarak 23 Ekim 1923 değil, 4-11 Eylül 1919 yani Sivas Kongresi kabul edildi. Bugün kuruluş günü sayılarak kutlamalar yapılan 9 Eylül 1923 ise, Halk Fırkası tüzüğünün kabul edildiği gündür.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin Kökleri
Hakimiyeti Milliye ve Yeni Gün gazeteleri, 7 Aralık 1922’de, Mustafa Kemal’in bir açıklamasını yayınladı. Açıklamada, “halktan gördüğüm sevgi ve güvene layık olabilmek için sıradan bir vatandaş olarak, yaşantım boyunca sürdürmek ve ülke yararına adamak amacıyla, halkçılık temelinde ve ‘Halk Fırkası’ adıyla bir parti kurmak istiyorum” deniyor1 ve ülkenin siyasi geleceğiyle ilgilenen aydın ve düşünürler, konuyla ilgili tartışmaya çağrılıyordu. Atatürk,bu çağrıdan yaklaşık bir ay sonra, aynı konuyu halkla görüşmek üzere, uzun bir yurt gezisine çıkacak ve Eskişehir, İzmit, İzmir ve Balıkesir’de, kurulacak parti ile ilgili ünlü konuşmalarını yapacaktır.
Mustafa Kemal, her biri yedi sekiz saat süren toplantılarda, önceden hazırlanmış bir parti programını ve parti örgütünü halkın önüne koymak yerine, program ve partinin halkla birlikte hazırlanmasının doğru olacağını, bunun için çaba gösterildiğini söylüyordu. Aydınlar arasında başlamış olan parti tartışmalarıyla ilgili bilgiler veriyor, toplantılara katılanlardan “hiç çekinmeden ve her konuda” soru sormalarını, görüş bildirmeleri istiyordu.2
Toplantılarda, yeni yönetim biçimi, parti ve örgütlenme konularında görüşlerini şöyle açıklıyordu: “Millet, daha önce olduğu gibi, çıkarcı gurupların kurduğu partilerin peşinden gitmemeli, kendi program ve partisini yaratarak siyasi eyleme dolaysız katılmalıdır; her görüşten yurttaşın üye olduğu Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk örgütlerinden ve bu örgütlerin yarattığı ulusal birikimden yararlanılmalıdır; kurulacak parti, halkçılık programı üzerinde yükselmeli, bu nedenle adı Halk Partisi (fırkası) olmalıdır. Tam bağımsızlık ve kayıtsız koşulsuz egemenlik ilkelerine dayanan bir politika izleyecek olan bu parti, ulusun tümünü kapsamalıdır. Sınıfsal değil, ulusal olmalıdır. Gönenç ve mutlulukları, ulusal birliğin sağlanmasına bağlı olan tüm halk kesimlerinin, aynı parti içinde örgütlenmesi gerekir. Bu parti aynı zamanda, halka siyasi eğitim veren bir okul olmalıdır. Millet karşısında dürüst ve namuslu olmak, halka her zaman doğruyu söylemek gerekir. Kimsenin kendini halkın üstünde görmeye hakkı yoktur...”3
Mustafa Kemal, 19 Ocak 1923’te yaptığı ve 7,5 saat süren İzmit konuşmasında, parti konusundaki görüşlerini şu sözlerle bitirir: “Benim ve hepimizin, düşünmek zorunda olduğu şey, bu ülke ve bu milleti gerçekten kurtarabilecek beyinlerin, vatanseverlerin bir araya gelmesini sağlamaktır. Bu yetenekte olan insanlar her nerede ise, onları alıp milletin geleceğini yürütme işini verdiğimiz meclisin içine koymak gerekir. Davranışlarımızın belirlenmesinde akıl, bilim, deneyim egemen olmalıdır. Somut ve köklü adımlar atmak zorundayız”.4
Müdafaa –i Hukuk’tan “ 9 Umde ” ye
İkinci Meclis için yapılacak seçimlerde kullanılacak bildiri, parti tartışmalarının belirli bir aşamasında, 8 Nisan 1923’te yayınlandı. Aydın ve uzmanların, İzmir İktisat Kongresi’nin ve halkın görüşlerinin değerlendirilerek hazırlanan bu bildiriye, Dokuz Umde (ilke) adı verildi. Bu bildiri, kurulacak olan Halk Fırkası’nın programı için, bir ön taslak işlevini gördü. Ocak ve Şubat aylarında, halkla yapılan toplantılarda ele alınan konuların hemen tümü, kısa özetler halinde Dokuz Umde bildirisi içinde yer aldı.5
Dokuz Umde bildirisi, İkinci Meclis’i oluşturacak genel seçimlerde Müdafaa-i Hukuk’un seçim bildirgesi olarak yayımlandı. Bildirinin, seçim bildirgesi olması yanında bir başka önemli işleve daha vardı. Kurulması düşünülen Halk Fırkası, program olarak, kalın çizgilerle de olsa, bir anlamda halkın görüş ve onayına sunuluyordu.
Seçim sonuçları, halkın bu onayı verdiğinin açık göstergesi oldu. Hemen tüm milletvekillerini Müdafaa-i Hukuk adayları kazanmıştı. Bu sonuç üzerine, seçimi kazanan milletvekilleri, seçildikleri 7 Ağustos’tan 11 Eylül’e dek yaptıkları toplantılarla, kurulacak partinin tüzüğünü hazırladılar. 23 Ekim 1923’te, yani Cumhuriyet’in ilanından bir hafta önce, İçişleri Bakanlığına, Genel Başkan olarak Mustafa Kemal, Genel Sekreter olarak Recep Peker’in imzaladığı bir dilekçe verildi ve Halk Fırkası resmen kuruldu.6
Müdafaa-i Hukuk’tan Cumhuriyet Halk Fırkasına
Yeni Parti, hemen tümüyle, Sivas’ta ortaya çıkan ve Kurtuluş Savaşı’nı gerçekleştirenAnadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin örgütsel ve düşünsel temelleri üzerine oturuyordu. Bu nedenle, yeni bir kuruluştan çok, Müdafaa-i Hukuk örgütlerinin yeni bir yapıya dönüşmesini yansıtan bir girişimdi. Bu o denli belirgindi ki, partinin gerçek kuruluşu olarak 23 Ekim 1923 değil, 4-11 Eylül 1919 yani Sivas Kongresi kabul edildi. Bugün kuruluş günü sayılarak kutlamalar yapılan 9 Eylül 1923, Halk Fırkası tüzüğünün kabul edildiği gündür.
Sivas Kongresi’nin Halk Fırkası’nın kuruluşu olarak kabul edilmesi, nedensiz değildi.Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti, her türlü particilik akımı dışında kalarak, değişik görüşten insanları bir araya getirmiş ve ulusal bir siyaset geliştirmişti. Şimdi yapılmak istenen, aynı anlayışla siyasi bir parti yaratmak ve sınıf ya da zümre ayrımı gözetmeden tüm ulusu bu parti aracılığıyla devrime katmaktı.
Müdafaa-i Hukuk, ulusalcı duruşuyla Kurtuluş Savaşı’nı hangi anlayışla başarıya ulaştırmış ise, Halk Fırkası da toplumsal gelişimi sağlayacak devrimleri aynı anlayışla gerçekleştirecekti. Kurtuluş Savaşı sonrası kurulacak bir siyasi parti, meşruiyetini bu savaştan, bağlı olarak bu savaşı yürüten Müdafaa-i Hukuk anlayışından almak zorundaydı; bu nesnel bir zorunluluktu.
Halk Fırkası, 23 Kasım 1924’de adını, Cumhuriyet Halk Fırkası olarak değiştirdi ve uzunca bir hazırlık döneminden sonra, üye kaydederek örgütlenmeye başladı. Üye alımında, özellikle yönetici belirlemede, dikkatli davranılıyordu. İktidar partisi olması nedeniyle, partiye üstelik yoğun biçimde çıkarcılar da yönelmişti. Ulusal savaşıma duyarsız kalan, hatta karşı çıkan kimi insanlar, coşkulu cumhuriyetçiler olmuş, geçmişlerini gizleyerek Halk Fırkası’na geliyordu. Bu olumsuzluk, bir yandan üye başvurularındaki denetimlerle, bir yandan da Müdafaa-i Hukukhareketinin sınanmış kadrolarının, etkin görevlere getirilmesiyle aşılmaya çalışıldı.
9 Eylül 1923’te kabul edilen tüzük (nizamname), tüzükten çok programa benziyor ya da bir başka deyişle, tüzük ve program işlevini birlikte yerine getiriyordu. Tüzüğün Birinci başlamına (maddesine) göre, parti (fırka) bir devrim (inkılab) partisiydi ve ancak halktan yana olan kişiler partiye üye olabilirdi.7 Aynı başlam (madde) partinin; “ulusal egemenliğin halk tarafından halk için uygulanmasına” öncülük etmeyi, Türkiye’yi “çağdaş bir devlete yükseltmeyi” ve “yasa egemenliğini bütün güçlerin üzerine çıkarmayı” amaç edindiğini açıklıyordu.8
Halkın Örgütlenmesi
Tüzükte dile getirilen eşitlikçi anlayış, yeni ve önemli bir yaklaşımdı. Ancak, bundan daha önemli olan bu anlayışın somutlanması için önerilen örgütlenme biçimiydi. Ulusal egemenlikhaklarını, eşit olarak tüm halk kesimlerine kullandırmak için, parti örgütlerinin köylere dek yaygınlaştırılması öngörülüyordu.
“Devlet siyasetinin belirlenmesi”nde, “köyler ve köy parti kongreleri” temel alınıyordu9, Bu konuda tüzüğün 75, 76 ve 78. başlamlarında (maddelerinde) şöyle söyleniyordu: “Fırka üyeleri ve on sekiz yaşını bitirmiş olan köy ve mahalle halkından her kişi, halk kongresinin doğal üyesidir... Kongreler, yörenin koşullarına göre uygun bir yerde ya da köy meydanında toplanır... Kongrelerde başkan ve bir yazman seçilir, nahiye kongresine önerilecek konular saptanır ve ocak üyeleri seçilir...”10
Tüzük, köy kongrelerinde seçilen delegelerin bucak, bucakta seçilenlerin ilçe, ilçe delegelerinin de il kongrelerine katılmasını öngörüyordu. Katılım, biçimsel düzeyde bırakılmıyor, köy ve köylü sorunlarının partinin genel merkez kongrelerine, sorunun gerçek sahipleri, yani köylü temsilcileri tarafından götürülmesi isteniyordu. Halk Fırkası, hükümet işleri ve devlet siyasetinde, ilk önerme hakkını köy kongresine vererek, Türkiye’de ilk kez ve eylemli olarak, köylüyü siyasi haklarını en geniş biçimde kullanmaya davet ediyordu. Bu daveti, yazılı hale getirerek tüzüğüne almıştı. Siyasi katılımcılığın ileri bir aşamasını oluşturan bu yaklaşım Batı’da, yalnızca o dönemde değil, bugün dahil hiçbir dönemde görülmemiştir. Köy eğitmeni programları ve köy enstitüleriyle uygulamaya sokulup geliştirilen bu girişim, 1945’ten sonra ortadan kaldırılacaktır.
2.Büyük Kurultay
Cumhuriyet’in ilanından sonra adına Cumhuriyet sözcüğünü ekleyen Halk Fırkası, İkinci Büyük Kongresi’ni 15-23 Ekim 1927’de yaptı. Bu Kongre’nin, parti ve Cumhuriyet tarihi açısından önemli bir yeri vardır. Birinci Kongre kabul edilen Sivas Kongresi’nden sonra geçen sekiz yıl içinde; bağımsızlık savaşı kazanılmış, saltanat ve hilafet kaldırılmış, Cumhuriyet kurulmuş ve karşı devrim çıkışları bastırılarak yeni bir devlet, yeni bir toplum yaratılmıştı. Kongre’ye anlam ve heyecan katan, bunca işin gerçekleştirilmesinden sonra ilk kez ve üstelik siyasi parti olarak toplanılması ve Mustafa Kemal’in sekiz yıllık savaşımının öyküsünü (NUTUK), belgeleriyle birlikte bu kongrede açıklamasıydı.
Mustafa Kemal, apayrı önemi olan bu Kongre’yi şu sözlerle açmıştır: “Fırkamız, milletimizin hayatı ve şerefi için gösterdiği yüksek azim ve iradenin temsilcisi olarak, bundan sekiz yıl önce ve acılı yıllar içinde ortaya çıkmıştı. Bütün Anadolu ve Rumeli’yi kapsamak üzere ilk genel kongremizi Sivas’ta yapmıştık... O gün kullandığımız ünvanla bugünkü ünvanımız arasında fark vardır. Ancak, örgüt esas olarak korunmuş ve bugün, siyasi fırka halinde beliren varlığa kaynaklık etmiştir. Ülke ve milletin, esenlik ve gönencini sağlamaktan oluşan genel amaç, niteliği değiştirilmeksizin sürdürülmüştür. Bu nedenle diyebiliriz ki, bugün açılışıyla övünç duyduğum büyük kongremiz, Sivas Kongresi’nden sonra örgütümüzün ikinci büyük kongresi olmaktadır”11
İlkeler
1927 Kongresi’nin bir başka önemli yanı, tüzüğün, örgütlenme anlayışında bir değişiklik olmadan geliştirilerek, 123 maddelik kapsamlı bir tüzük durumuna getirilmesiydi.12 Yeni tüzükte;cumhuriyetçilik, milliyetçilik ve halkçılık partinin temel ilkeleri haline getiriliyor; laiklik sözcüğü kullanılmamakla birlikte, “devlet ve millet işlerinde din ve dünyayı birbirinden ayırmanın” önemli bir ilke sayıldığı açıklanıyordu.13 İkinci Kongre’de, tüzük değişikliklerinden başka; sosyalist enternasyonalin katılım daveti reddediliyor14, Türk Ocakları parti denetimine alınıyor15 ve ekonomik uygulamalarda bundan böyle “ulus yararına uygunluğun esas alınacağı”16 kabul ediliyordu.
Nutuk
Mustafa Kemal’in, Halk Fırkası İkinci Büyük Kongresinde okuduğu Nutuk, yalnızca Cumhuriyet tarihinde değil, dünya siyasi tarihinde de benzeri olmayan bir ilk örnektir. Okunması 36,5 saat süren ve etkileyici bir anlatımı olan Nutuk, ülkenin Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki durumunun açıklanmasıyla başlar, ulusal savaşımın tüm aşamalarını ve Kurtuluş sonrası siyasi gelişmeleri belgeleriyle birlikte ele alır ve Cumhuriyet’in yaşatılması için gelecek kuşaklara görevlerini hatırlatan Gençliğe Sesleniş ile son bulur. Atatürk, Nutuk’u, Gençliğe Sesleniş’ten hemen önce söylediği duygu yüklü şu sözlerle bitirir: “Saygıdeğer efendiler, sizi günlerce meşgul eden uzun ve ayrıntılı açıklamalarım, sonuç olarak geçmişte kalan bir devrin hikâyesidir. Burada, milletim için ve gelecekteki evlatlarımız için, dikkat ve uyanıklığı davet edebilecek bazı noktalar belirtebilmişsem kendimi bahtiyar sayacağım.
Efendiler, açıklamalarımla milli hayatı son bulmuş sanılan büyük bir milletin, bağımsızlığını, bilim ve tekniğin en son kurallarına dayanarak milli ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım. Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen milli felaketlerin son bulması ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu sonucu Türk gençliğine emanet ediyorum.
Ey Türk Gençliği,
Birinci vazifen Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti’ni ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir...”17
DİPNOTLAR
1 “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” Prof.Utkan Kocatürk T.İş Ban. Yay., sf.220
2 “Atatürk’ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev, Demeç, Yazışma ve Söyleşileri” Sadi Borak, Kaynak Yay., 2.Basım, 1997, sf.217
3 a.g.e. sf.217 – 224 ve “Eskişehir ve İzmit Konuşmaları” Kaynak Yay., 1993, sf.237, “Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri–IV” Kaynak Yay., 3. Bas.2001, sf.169
4 “Eskişehir ve İzmit Konuşmaları” Kaynak Yay., 1993, sf.237–239
5 Büyük Larousse, Gelişim Yay., 6.Cilt, sf.3251
6 “Türkiye’de Siyasi Partiler” Prof.T.Z.Tunaya, Arba Yay., 2.Bas. 1995, sf.559
7 Büyük Larousse, Gelişim Yay., 4.Cilt, sf.2506
8 “Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri–IV” Kaynak Yay., 3 Bas., sf.169
9 a.g.e. sf.170
10 a.g.e. sf.170
11 “Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri–IV” Kaynak Yay., 3 Bas. sf. 171
12 “Türkiye’de Siyasi Partiler” Prof.T.Z.Tunaya, Arba Yay., 2.Bas. sf.568
13 Büyük Larousse, Gelişim Yay., 4.Cilt, sf. 2506
14 “Türkiye’de Siyasi Partiler” Prof.T.Z.Tunaya, Arba Yay., 2.Bas., sf. 569
15 a.g.e. sf. 569
16 “CHP’nin Soyağacı” Rahmi Kumaş, Çağdaş Yay., 1999, sf. 29
17 “Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri–IV” Kaynak Yay., 3 Bas., sf. 176
.