VASİYETNAMESİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
VASİYETNAMESİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Şubat 2015 Pazartesi

ATATÜRK’ÜN KALITI (VASİYETNAMESİ) (5 Eylül 1938)



ATATÜRK’ÜN KALITI (VASİYETNAMESİ) 
(5 Eylül 1938)






Atatürk`ün 5 Eylül 1938 günü Dolmabahçe`de düzenleyerek İstanbul 6. Noteri İsmail Kunter`e teslim ettiği vasiyetnamesidir.


"Malik bulunduğum bütün nukut ve hisse senetleriyle Çankaya`daki menkul ve gayrimenkul emvalimi Cumhuriyet Halk Partisi`ne atideki şartlarla terk ve vasiyet ediyorum:

1 - Nukut ve hisse senetleri, şimdiki gibi, İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır.
2 - Her seneki nemadan, bana nisbetleri şerefi mahfuz kaldıkça, yaşadıkları müddetçe, Makbule`ye ayda bin, Afet`e 800, Sabiha Gökçen`e 600, Ülkü`ye 200 lira ve Rukiye ile Nebile`ye şimdiki yüzer lira verilecektir.
3 - Sabiha Gökçen`e bir ev de alınabilecek ayrıca para verilecektir.
4 - Makbule`nin yaşadığı müddetçe Çankaya`da oturduğu ev de emrinde kalacaktır.
5 - İsmet İnönü`nün çocuklarına yüksek tahsillerini ikmal için muhtaç oldukları yardım yapılacaktır.
6 - Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya, Türk Tarih ve Dil Kurumları`na tahsis edilecektir."
K. Atatürk


ATATÜRK`ÜN VASİYETNAMESİNİ YAZMAYA KARAR VERİŞİ
Atatürk`ün vasiyetnamesini nasıl düzenlendiğini, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak şöyle anlatmıştı;

"1938 senesi sonbaharı, Dolmabahçe Sarayı`ndayız. Bir sabah Atatürk`ün yatak odasına girdim. Büyük adam, yatağında başı biraz yüksekte arka üstü yatıyordu. Salonu solgun bir güneş kaplamıştı. Yüzü fildişi rengindeydi. Çehresi her gün biraz daha zayıflayıp uzuyor, o gök mavisi gözleri irileşiyordu. Ben yatağının ayak ucuna doğru, gösterdiği yere oturdum. Her zaman ki suallerini tekrarladı:

"Ne haber?"

O günlerde Avrupa`da siyasi hava çok bozulmuştu. Atatürk umumi endişelere ve bir takım tehlikeli belirtilere rağmen, Almanların henüz, İtalyanların ise hiç hazırlanmamış olduklarını ileri sürerek müsterih bulunuyor. O sene harp olmayacağını, ihtilafların behemahâl bir pamuk ipliğine bağlanacağını, harbi ancak 1939 senesinde veya ondan sonraki senelerde beklemek lazım geldiğini söylüyorlardı.

Son yirmi dört saat zarfında günlük meselelere dair gelen haberleri hülasa ettim. Görüşünü teyit eder mahiyette olan bu haberleri alaka ile dinliyor, ara sıra bazı şeyler soruyor ve kısa cümlelerle mütalaalar beyan ediyordu. Böyle olmakla beraber düşünceli ve heyecanlı olduğu belliydi.

Sözlerimi bitirince sağ kolunu bana doğru uzattı. Doktorlar, kati lüzum olmadıkça kuvvet sarf etmesini yasakladıkları için hareketlerinde yardım ediyorduk. Elini tuttum, doğruldu, yatağının içinde bağdaş kurdu. Birkaç dakika denize ve karşı sahile baktı. Belliydi ki heyecanını yenmeye çalışıyordu. Gözlerini bana çevirdiği zaman, uzun kirpiklerinin ıslandığını fark ettim. Bütün hastalığı boyunca yanımda gösterdiği yegane zaaf (eğer bu ulvi sükunete zaaf demek uygunsa) buydu. Sonra önüne baktı ve ağır ağır konuşmaya başladı.

"Bu yolda konuşmak benim içinde, senin için de, ağır bir şey ama başka çaremiz yoktur. Konuşmaya mecburuz çocuk. Hani seninle ara sıra bir işimizden bahsederdik. Hatta bunun içinde kanun çıkarılmıştı: Şu vasiyetname meselesi. Bugün yarın o işi bitirmeliyiz. Nasıl olsa bir gün karnımdan su alınacaktır. Ne olur ne olmaz. Bağırsaklardan biri delinebilir, başka bir arıza olabilir. Herhalde ihtiyatlı olmalı."

  
ATATÜRK`ÜN VASİYETİNİ NOTERE VERİŞİ

"Atatürk, 6 Ekim 1938 `de Noter`in getirilmesini istemişti. Noter İsmail Kunter Bey, Prof. Neşet Ömer Bey ve ben, yatak odasının altındaki bir odada huzuruna girebilme emrini bekliyorduk. Bu daveti alınca hep beraber üst kata çıktık ve yatak odalarına girdik.

Vaziyeti şöyleydi; yataktan çıkmış, ipek bir pijama ve yine kırmızı ipek bir rob döşambr giymiş, boynuna koyu vişne renginde ipek bir eşarp bağlamıştı. Denize bakan pencerelerin önüne koydurduğu bir şezlongun üzerine oturmuş sigara içiyordu.

Bizi görünce hafifçe kımıldandı: "Buyurunuz.." dedi.

Tam karşısına koydurduğu sandalyelerde üçümüze de yer gösterdi. Hatırımda kaldığına göre Noter İsmail Kunter Bey ile, yeni çıkmış olan Noter Kanunu ve İstanbul`daki noterler üzerine görüştü. Getirilen kahvelerin içilmesini bekledi. Sonra önündeki sigara masasının koyduğu kapalı zarfı aldı:

" Bu benim vasiyetnamemdir. İcap ettiği zaman muamelesini yaparsınız..." diyerek zarfı notere verdi.

 Kaynakça / Tekadam Devrimi Bilgisunar(İnternet) Sayfası

 
ATATÜRK`ÜN KURUMU TÜZELKİŞİLİĞİNE KAVUŞMALIDIR!
Türkçenin, bütün bilim, sanat ve teknik kavramlarını karşılayacak denli varsıl bir dil olduğu, bir başka deyişle görkemli bir bilim ve sanat dili olduğu Dil Devrimiyle başlayan süreçte ortaya çıkmıştır. Atatürk`ün başlattığı Dil Devrimiyle beklentisi de buydu; bunun doğru bir eylem olduğunu ise bilimci ve sanatçıların pırıl pırıl Türkçeyle yazdıkları ürünleri kanıtlamıştır.

Eleştirilen, yasaklanan, horlanan sözcükleri, 2000’lerin Türkiye’sinde her kesimin kullanması da devrimin ve Türkçenin gücünün başka bir kanıtıdır. Türkçe doğru kullanıldığında her ağza yakışmakta, devrim süreci akışını doğal olarak sürdürmektedir.

Atatürk`ün kurumun kapatılmasından sonra dil kullanımında görülen özensizlik, yazım birliğinin bozulmasıyla doğan kargaşa, yazık ki genç kuşakların dil bilincini yaralamaktadır. Daha doğrusu ulusun dil bilinci amaçlı olarak yok edilmeye çalışılmaktadır. Bu nedenle 1982 Anayasasının 134. maddesi ve buna dayanılarak çıkarılan ve ATATÜRK`ÜN KALITINI yok sayan yasadan kaynaklanan kargaşa, hukukun üstünlüğü ile çözülebilir. 1983 yazından bu yana geçen zaman, bugün Türkçenin içine itildiği bütün sıkıntılar, Dil Devrimini savunanları doğrulamıştır. Keşke yanılmış olsaydık da Türkçe yeniden yabancı dillerin ve yayılmacıların saldırısıyla yüz yüze kalmasaydı. Keşke yalancı çıksaydık da ulusal kimliğimiz olan dilimiz, bugünkü kirlenme sürecine girmeseydi.

Türkçe; dünya görüşü, kökeni, dini ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının ortak iletişim aracıdır. Laik cumhuriyetimizin yurttaşlarının birbirini daha iyi anlaması, düşünce özgürlüğünün kurumlaşması için Atatürk`ün açtığı yolda yürümek de çok onurlu, kesinlikle vazgeçilemez görevimizdir.

Bu nedenle TBMM`deki siyasi partileri, özellikle CHP`yi, bütün kitle örgütlerini, Türk Devrimine emek veren bütün aydınları, ATATÜRK`ÜN KALITININ VE KURUMLARININ ESKİ YAPISINA KAVUŞMASI için DİL DERNEĞİ`NİN bilimsel ve hukuksal savaşımına omuz vermeye çağırıyoruz!

 Kaynakça / Dil Derneği Bilgisunar(İnternet) Sayfası