Lice etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Lice etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ocak 2021 Perşembe

DİYARBAKIR BOMBALAMALARI YENİ BİR STRATEJİNİN STARTI MI?

DİYARBAKIR BOMBALAMALARI YENİ BİR STRATEJİNİN STARTI MI?



Feyzi Çelik
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
16.06.2015 

Adana ve Mersin’de HDP binalarının bombalanması, Bingöl’de Hamdullah Öge’nin  öldürülmesi, Erzurum’da linç ve kundaklama olayları, HDP’nin Diyarbakır Mitingine yapılan “çifte bombalama” eylemlerinin seçim öncesi oluşu nedeniyle hep seçim sonuçlarını etkilemeye yönelik eylemler olarak nitelendirildi. Bu olayların oluşmasının temel nedeni, Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesinde Kürtlerin “siyasal aktör” olarak sahneye çıkmasından dolayı, statüko güçlerinin Kürtlerin siyasal yükselişini önleme girişimleridir.

19 Eylül 2014’te IŞİD’in “Türk rehineleri” serbest bırakması, bu serbest bırakmanın “bayram havasına” büründürülmesi, eş zamanlı olarak IŞİD’in Kobani’yi istila etmeye başlaması, Türkiye’nin Kürtlere bakış açısını açığa çıkarıyordu. Türkiye, kendisine göre Rojava devrimini Kobani’de boğdurarak Kürtlere geçmişteki yüzyılı aratacak düzeyde yeni bir boyunduruk koymak istiyordu. Kürtlerin direniş ve karşı koyuşu bunu engelledi.

2013 Yılının başında Paris katliamı oldu. Sakine Cansız ve iki kadın Kürt siyasetçi katledildi. Sonrasında Lice, Yüksekova, Cizre derken kan dökülmeye devam edildi. Bu olaylar, Provokasyon olarak nitelendirilip geçiştirildi. Bu geçiştirme Kürtlerin olası örgütsüz tepkisinin dışavurumu bakımından olumlu olsa da Kürt siyasetinin burada inisiyatif alıp, bu eylem ve olayların gerçek amacını anlayıp, toplumla paylaşması gerekirdi. Aksi durumda, her olay karşısında halka çağrı yapıp, “provokasyona gelmeyelim” demek basit bir söylemin tekrarı anlamına gelir. Ki bu da toplum/parti ilişkisindeki güven ilişkisini zedeleyebilir.

7 Haziran seçimlerinde HDP’nin yüzde 13 üzerinde oy alıp barajı yıkması, AKP’nin tek parti iktidarını geriletmesi, Kürt siyasetinin tarihsel bir başarısıdır. Bu başarıyı gölgelemek ve Kürtleri cezalandırmak için, Kürtlerin başına “IŞİD benzeri” belaların getirilmesi bilinen klasik bir yöntemdir. 9 Haziran’da Diyarbakır’da Hüda-Par’a yakınlığı ile bilinen Yeni İhya Der başkanına suikast düzenlenmesi, bu yöntemin yeniden denendiğinin göstergesidir. Tipik provokasyon deyimi bu olay için kullanılabilir.

AKP, Türkiye Kürdistan’ında şimdiye kadar kendisini “Kürt kardeşlerinin” partisi olarak niteliyordu. Diğer Türk partilerinin Kürdistan’daki varlıklarının yok oluşu, AKP’ye bu konuda manevra alanı yaratıyordu. Bu şekilde, diğer Türk partilerine oy veren kesimlerin de oyunu alıyordu. 7 Haziran seçimlerinin en önemli sonuçların dan biri AKP dahil olmak üzere bütün Türk partilerinin silinmesi ve HDP’nin büyük bir başarı elde etmiş olmasıdır. Kürdistan’da Kemalist partilerin tükenişine alternatif olarak çıkarılan Türk/İslam ideolojik temelli siyasal İslam bu seçimlerde alınan sonuçlarla Kürdistan’da tarihe gömülmüştür. Türkiye, Klasik sömürgeci / statükocu güçlerin yaptığı gibi, Kürdistan’da kaos oluşturma ya da kendisine bağlı işbirlikçi “bağımlı özerk” yapıların oluşturmak isteyebilir. Diyarbakır’da patlayan bombalar ve Yeni İhya Der başkanı suikastinden elde edilmek istenilen amaç bu olabilir. 
Kontrollü bir kaos oluşturup, Kürt toplumunun kendi kendisini yönetemeyeceği algısını oluşturarak egemenliğini sürdürmek istemiş olabilir. 
Buna benzer en yakın örnek Rusya’nın Çeçenistan’da kendisine bağımlı/özerk Çeçen Kadirov’u Çeçenistan’ın başına getirip onu Çeçen halkı ile savaştırmasıdır. Kürtlerin siyasal birliği, oluşan ulusal bilinç, Kürdistan’ı Çeçenistanlaştırmanın önünde engeldir. Partisinden aşiretine kadar Kürtlerin bu bilinçlerini sürdürmeleri örgütlülüğü ile birlikte sürdüğü müddetçe statükocuların Kürdistan üzerindeki hayalleri gerçekleşmeyecektir.   


***

23 Kasım 2019 Cumartesi

TÜRKİYEDE TERÖRLE MÜCADELEDE PKK ÖRNEĞİ., BÖLÜM 21


TÜRKİYEDE TERÖRLE MÜCADELEDE PKK ÖRNEĞİ.,  BÖLÜM 21





Dördüncü Bölüm: ÖRGÜTSEL İŞLEYİŞ 


18- Partide örgütsel işleyiş demokratik merkeziyetçilik esaslarına göre düzenlenir. Üye örgüte, alt komite ve temsilcilikler üst komite ve temsilciliklere, tüm komite ve temsilcilikler Merkez Komite'ye ve bütün parti Genel Başkanlığa ve Kongre'ye bağlıdır. Bütün örgütler, üstten aşağıya talimat, alttan yukarıya rapor vermekle yükümlüdür. 

Yukarıda görüldüğü gibi PKK merkeziyetçi, katı hiyerarşiye dayanan, eyalet yapılanmasını benimsemiş, parti üyeliğinin ve sadakatin önemli olduğu, kararların parti inisiyatifindeki kongrelerde alındığı, komiteler biçimde örgütlenmiş bir yapıdadır. Örgütün başı parti, partinin başı ise Parti Genel Başkanlığı diğer bir deyişle Önderlik makamıdır. KCK sürecine gelindiğinde ise PKK bu yapısını bazı değişiklikler ile devam ettirdiği ve KCK'ya devrettiği ayrıca Parti Genel Başkanlığı'nın KCK'nın başı haline geldiği görülmektedir. 

Ordu: Terör örgütünün en önemli dinamiği kuşkusuz silahlı yapılanmasıdır. Öyle ki PKK HRK'yı kurmamış ve böylece silahlı saldırılarda bulunmamış olsaydı 
bu gün terörizmin bir örneği olarak kabul edilemezdi. 

1984 yılında yapılan Eruh ve Şemdinli baskını ile ilan edilen HRK, 1986 yılında ARGK'ya, 2000 yılında ise HPG'ye dönüşmüştür. Bu dönüşümler elbette bu 
yapılanmanın kökten değişimi biçiminde olmamıştır. ARGK Genel Yönetmeliği'nde ARGK'nın amacı ve yapısı olarak şunlar (rojbas1, 2013: 9, 13) yazar: 

Silahlı mücadeleyle Kürdistan üzerindeki emperyalist-sömürgeci ve gerici egemenliği yıkmak; Kürdistan ulusal kurtuluş devrimini zafere götürmek; 
Kürdistan'ı bağımsız, demokratik, özgür ve birleşik bir ülke haline getirmek; Kürdistan halkının çıkarlarını korumak ve savunmaktır. 

Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu, PKK tarafından örgütlenen ve yönetilen bir silahlı kuvvettir. Çalışmalarında en üst organı Yüksek Askeri Konsey'dir. Yüksek Askeri Konsey, ARGK'nin tabur ve daha üst komuta kademesinden oluşur. Yılda bir kez PKK Genel Başkanlık Konseyi'nden bir temsilcinin başkanlığında toplanır. Ordunun iç sorunlarını, Genel Kurmay Başkanı dışındaki tüm komuta yapısının tayin ve terfisini, ordunun tüm çalışmalarını ve genel savaş planlarını görüşür ve karara bağlar. 

ARGK ve nihayetinde HPG uzun süreli Halk Savaşı'nın temel unsurudur ve PKK günümüzde dahi bu yapılanmaya dayanmaktadır. Nitekim bu yapılanmanın 
ortadan kalkması PKK'nın pratikte ortadan kalkması anlamına gelmektedir. 

Örgüt kaynaklarında HPG hakkında şunlar (hezenparastin, 2013) yazar: 

ARGK ile HPG arasındaki temel fark; birisi stratejik olarak silahlı mücadeleyi benimserken, diğerinin ise silahlı mücadeleyi sadece taktik olarak benimsemesi dir. Birisi temel çözüm diliyken, diğeri çözüme giden yolda çıkacak olası pürüzlere karşı duyarlı olma rolünü oynayacaktır. Halkı savunma gücüdür. Yani meşru savunma hakkını kullanacak bir devrimci savunma gücüdür. 

Bu bağlamda ARGK ile HPG arasında çok büyük farklar vardır. HPG elbette ARGK geleneğinden gelmektedir. Ancak ARGK gibi Kürt sorununu çözmeye çalışırken 
temel çözüm aracı olarak devrimci ve haklı mücadeleyi öngörmemektedir. HPG, silahlı mücadeleyi demokratik siyasal mücadelenin bir destekleyicisi, onun 
hizmetinde, ona endeksli çalışan bir araç olarak görür. 

[…] 

HPG silahlı mücadele yöntemiyle tümden sorunu çözmek için yola çıkmıyor. Demokratik siyasal mücadeleyi kollayan, destekleyen, engeller çıktığında önünü 
açan, halka saldırı olduğunda halkı savunan güçtür. Temel görevi budur. Yine ARGK uzun süreli halk savaşı stratejisi temelinde oluşturulan bir askeri örgütlenme iken HPG demokratik siyasal mücadelenin savunma gücüdür. 

[…] 

Sonuç olarak; HPG ajanlara, işbirlikçi feodal kompradorlara, faşistlere karşı kendisini savunarak gelen, HRK olarak kendisini silahlı mücadeleye taşıran, ARGK olarak da kendisini örgütleyen PKK mirasından gelmektedir. Kürt halkının meşru olan direnişini sürdürmek için hiçbir fedakârlıktan, bedel vermekten çekinmeden bugünlere gelmiştir. Kürt halkının direniş ve diriliş örgütü olan ARGK'nin devamcısı ve takipçisi olarak HPG, Kürt halkının kurtuluşunu hedefleyen bir savunma gücüdür. 

HPG'nin yine de ARGK'dan çok da farklı bir yapılanma olduğunu belirtmek yanlıştır. Sonuçta HPG de ARGK da terörizmin temel yöntemlerini kullanmıştır. 
KCK sözleşmesinin 43. maddesinde Demokratik Örgütlenme Sistemi başlığı altında HPG şu şekilde (Deligöz, 2012: 189) tanımlanmıştır: 

KCK sisteminin geliştirilip korunmasında halkın temel savunma ve barış gücüdür. Yeterli sayıda örgütlendirilmesi ve donatılması esas alınır. Demokratik Toplum 
Konfederalizmi Önderliği ve Kongra Gel'in siyasal iradesi doğrultusunda hareket eder. Komünal demokratik örgütlülük temelinde halkın öz savunmasını geliştirir. 
Halk Savunma Güçleri kararlarını gerçekleştirdiği konferanslarla alır. 
Halk Savunma Güçleri; KCK sistemi içinde özerk bir örgütlenmedir, sistemin diğer organları ile ilişkileri Halk Savunma Alan Merkezi üzerinden gerçekleşir. Kendi iç düzenlemesini yönetmenliğine göre yapar ve komuta konsey üyelerini, Yürütme Konseyi Başkanlığının onayına sunar. 

 KCK sözleşmesinde her ne kadar HPG'nin özerkliğinden söz edilse de yapılanmanın kendi başına karar almasını ve PKK Genel Başkanlığı'ndan az da olsa bağımsız olmasını beklemek doğru olmaz. Nitekim PKK ve onun dâhil olduğu KCK sistemi silahlı gücünü yani terörizmi en önemli sigortası olarak görmekte ve her dönem ayakta tutmaya çalışmaktadır. 

Cephe: PKK yapılanmasının besleyici gücünü 1985 yılında ERNK olarak kurulan ve 2000 yılında YDG olarak dönüşüme uğrayan yapılanma oluşturmaktadır. 
Uzun süreli Halk Savaşı stratejisinin temelde halkın kazanılarak büyük çaplı bir isyanın çıkarılması aşamasına dayanması elbette halkı terör örgütüne kazandırma amacı taşıyan "cephe faaliyetleri"ni kaçınılmaz kılmaktadır. Kısacası cephe faaliyetleri halkın terör örgütüne kazandırılması ve bu bağlamda kullanılması, örgüte finansal kaynak sağlama, istihbarat temini ve propaganda faaliyetlerini içerir. Cephe faaliyetleri PKK tarafından devletin coğrafi nedenlerle kırsalda ulaşamadığı yerlerde yoğun şekilde uygulanmış nihayetinde bu faaliyetler şehirlere taşmış ve böylece terör ülke çapında bir korku haline gelmiştir. Propaganda faaliyetlerinin temel araç olduğu cephe faaliyetleri PKK'nın siyasallaşma bağlamında PKK güdümlü siyasi partiler ayrıca sivil toplum kuruluşları tarafından yapılmıştır. PKK'nın silahlı kolunun militan kaybını yeni eleman sağlayarak gideren cephe faaliyetleri terör örgütünün devamlılığı açısından önemlidir. 

ERNK hakkında örgüt şunları (serxwebun, 2013c: 15) yazar: 

ERNK örgütlenmesi ve faaliyetinin en ayırdedici özelliği, doğrudan ülkede yürütülen silahlı mücadeleye bağlı ve onun paralelinde yürütülmesidir. ERNK, halk kitlelerini ulusal kurtuluş savaşı bünyesinde örgütleyip seferber etmiştir. Direniş savaşına maddi manevi büyük değerler sunmuştur. Bu anlamda savaşın ordudan sonraki en önemli örgütlenme aracıdır. Halk savaşı stratejisi çerçevesinde cephe, düşmanla doğrudan mücadelenin aracı olarak kitleleri bu eksende örgütleyip harekete geçirmiştir. 

2000 yılında yapılan VII. Kongre ile terör örgütü ERNK'yı feshetmiş ve YDG'yi kurmuştur. Örgüt kaynakları bu konuda şunları (serxwebun, 2013c: 15) 
yazar: 
Yeniden kuruluş anlamına gelen 7. Olağanüstü Kongremiz, mücadelemizin tüm alanlarının yeniden yapılandırılmasını öngörüyor. Siyasal mücadele stratejisinin 
başarısı halk örgütlenmesinin köklü bir tarzda ele alınmasına bağlı. Bunun için de şimdiye kadar cephe anlayışı ile yürütülen halk örgütlenmesi, bundan sonra 
halkımızın siyasal, sosyal ve kültürel tüm ihtiyaçlarına cevap verecek demokratik halk birliklerine dönüştürülecektir. 
Bu bağlamda kurulan YDG ve ilerde kurulacak olan KCK ile cephe faaliyetleri tek bir yapılanma ile sınırlanmayacak kadar genişlemiştir. KCK örgütlenmesi yurtiçi ve yurtdışı olmak üzere legal ve illegal her alanda gencinden yaşlısına dek her sınıftan her tabakadan insanı içine almaya çalışan bir yapılanmadır. 
KCK yapılanmasına ve PKK'nın faaliyetlerinin bölgesel ayrımına yönelik tablolar aşağıdadır.

Tablo 4: KCK Yapılanması 
Kaynak: zaman, 2013 


Tablo 5: Değişiklik Göstermekle Beraber PKK Bölge Yapılanması


3.1.6. Finans Kaynakları 

Kavramsal olarak terör örgütlerinin Soğuk Savaş sonrası dönemde finansal kaynaklarının ne derece azaldığından ve bu bağlamda düştükleri sıkıntılardan söz ettik. Elbette aynı durum PKK terör örgütü için de geçerliliğini korumaktadır. Üstelik PKK, dağda ve şehirde bulunan teröristlerin beslenmesi ve barındırılması maliyeti, yapılacak terörist eylemlerin maliyeti, kamu yöneticilerine verilecek rüşvetler, propaganda faaliyetlerinin maliyeti gibi kalemler için oldukça büyük bir parasal gelire ihtiyaç duyar. Daha önceleri bazı devletlerin karşıladığı bu kalemler, PKK'nın terörist örgüt listesine girmesi ile PKK'nın karşılaması gereken kalemler haline gelmiş ve PKK böylece yurtiçi ve yurtdışında adeta şirketleşmiştir. Örneğin, Türkiye'deki askeri kaynaklar PKK'nın finansmanının yıllık 750-800 milyon dolar civarında olduğunu iddia etmektedir (Bahar, 2012). Bu rakamlar PKK'nın ne derece şirketleştiğini belirtmesi açısından önemlidir. 

PKK'nın finans kaynakları çok çeşitli olmakla beraber örgütün cephe faaliyetleri bağlamında başlıca finansal kaynakları şunlardır: 

      i. Bölge halkı ve Kürt kökenli işadamlarından vergilendirme adı altında, legal kuruluşlardan da aidat adı altında toplanan paralar: PKK Eruh ve Şemdinli 
baskınından beri bölge halkından vergilendirme adı altında zorla para almakta ve buna direnleri otorite sağlamak amacıyla katletmekteydi; fakat PKK'nın ilerleyen yıllarda devletin terörle mücadele stratejisinin yanlışlığından yararlanması ve halk içinde sempati kazanması, örgütün siyasallaşarak tüm ülkeye legal örgütlerle yayılması ve dahası örgütün cephe faaliyetlerini arttırması PKK'nın bu "vergi"lerinde artışa neden olmuştur. PKK'nın vergilendirme adı altında topladığı bu haraçlar ilerleyen yıllarda bölgesellikten çıkıp Avrupa'yı da kapsayacak derecede genişlemiştir. 2006 yılı içerisinde hazırlandığı belirtilen bir istihbarat raporundan alıntılara göre PKK; ABD ve Avrupa'da bir konfederasyon, 9 federasyon, 232 dernek, 123 temsilcilik, 22 komite, 14 spor kulübü, 4 halk ve kültür evi, 18 ülkede büro, 26 adet akademi ve kültür merkezine sahip olmuştur (Yavuz, vd., 2011: 367). 

PKK'nın bu derece yaygın bir ağa sahip olması finansal anlamda pek çok gelire de sahip olması anlamına gelmektedir. Böylece PKK, Kürt diasporasını hem finansal olarak kullanmakta hem de örgütsel ağını bu sayede güçlendirmektedir ve bu bağlamda aşağı yukarı 600 bin Kürt asıllının yaşadığı Batı Avrupa, "Devrim Vergisi"nin toplandığı en önemli bölgedir (Arakon, 2010: 183). Ayrıca yukarıda saydığımız legal kuruluşlar bu vergilerin aidatlara dönüşmesine neden olmuştur. 

Avrupa PKK'nın finansal kaynağı olarak oldukça önemlidir; çünkü örgüt, finansmanını dernek ve temsilciliklerle sınırlamamış Kürt kökenli işadamlarını 
yönetecek kadar geliştirmiştir. PKK'nın Almanya merkezli KARSAZ (Yetikiya Karsazen Kurda Natnetewi/Uluslararası Kürt İşverenler Birliği) adlı kuruluşu ile 
yurtdışındaki Kürt sermayesini tek elde toplama ve örgüte büyük çapta mali yardım sağlama çabası bu bakımdan önemlidir. Kürt işadamlarından alınan bu paraların sadece yurtdışı ile sınırlı kaldığı düşünülmemelidir. PKK'nın Kürt işadamlarını haraca bağlaması Türkiye'de en başlarda Doğu ve Güneydoğu Bölgesi'ne yatırım yapanlarla sınırlı iken ilerleyen yıllarda bu haraç tüm ülkede uygulanır olmuştur. 

PKK'nın finansal kaynaklarının en başlarda bir zorlama ile sağlandığı kabul edilse de bugün örgütün cephe faaliyetlerini en üst düzeye çıkarması, giderek 
siyasallaşması ve neredeyse Avrupa'nın tamamına yayılması tüm finansal kaynakların bir zora dayanılarak elde edilmediğini göstermektedir. PKK'nın tüm 
Avrupa'daki Kürtlerden zora dayanarak para topladığını ifade etmek bizi PKK'nın gelmiş geçmiş en güçlü terör örgütü olduğunu da kabul etmek zorunda bırakır. 

         ii. Bölgedeki kaçakçılık faaliyetlerinden gümrüklendirme adı altında toplanan paralar: PKK'nın Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da sınır boyunca etkin 
olması PKK'nın bu bölgelerde kaçakçılık faaliyetlerini de yönetmesi ile sonuçlanmıştır. Kaçakçılık, legal ya da illegal bir malın (uyuşturucu, silah, tütün, 
sigara, alkol, insan, canlı hayvan, akaryakıt vb.) gümrük düzenlemelerinden geçirilmeden daha doğrusu yasalara aykırı biçimde ithalatının veya ihracatının 
yapılmasıdır. % 30'u kayıt dışı olan ülkemiz ekonomisinde kaçakçılık önemli illegal faaliyetler arasındadır. Kaçakçılık faaliyetleri arasında ilerde değineceğimiz uyuşturucu kaçakçılığı dışında en önemli kaçakçılık faaliyetleri silah ve sigara kaçakçılığıdır. Silah kaçakçılığı bölgenin istikrarsızlığından yararlanan örgütün terör eylemlerinin en önemli kalemlerinden biri olan silah temini maliyetlerini düşürmesini sağlarken sigara kaçakçılığı da örgüte büyük miktarda parasal kaynak sağlamaktadır. AKP hükümeti tarafından sigara içmeyi caydırmak ve kaynak elde etmek amacıyla sigaraya % 80 dolaylarında vergi uygulanması; ucuz sigara talebinin tavan yapmasına ve böylece sigara kaçakçılığın büyük miktarda artmasına neden olmuş ve örgüt bu alandaki faaliyetlerinden dolayı büyük parasal gelir elde etmiştir. 

Ayrıca, Irak'ın kuzeyinde Barzani ve Talabani kontrolündeki tesislerde sahte sigara imal edilmesi (Dündar, 2009: 197) ve böylece kaçak sigara arzının artışı PKK'nın sigara kaçakçılığındaki kârını arttıran bir başka nedendir. PKK hem kaçakçılık yapıp bu faaliyetlerden parasal kaynak sağlarken hem de bu bölgede uzun yıllardır yapılan kaçakçılık faaliyetlerini kontrol ederek de kaçakçılardan gümrüklendirme adı altında para almaktadır. 

        iii. Uyuşturucu maddelerin üretimi, ülkeye sokulması, dağıtılması, ülkeden geçişi ve bu maddelerin satışı faaliyetlerinden elde edilen paralar: 
Narko terörizm başlığı altında uyuşturucunun ne denli kârlı illegal bir faaliyet olduğundan söz ettik. Yıllık getirisi BM kaynaklarına göre, 500 milyar doları bulan uyuşturucu kaçakçılığı (zaman, 2012c) PKK'nın en önemli finansal kaynağını oluşturmaktadır. Öyle ki PKK daha önce söz ettiğimiz gibi Diyarbakır-Bingöl arasında uyuşturucu tarlaları kurmuş ve yönetmiştir (gazete.vatan, 2012). Ayrıca PKK, İran üzerinden Batı'ya seyreden Hint keneviri-esrar ticaretini ve Batı'dan İran'a sevk edilen eroin ve kokain maddeleri ticaretini elinde bulundurmaktadır (gundem, 2012a). 2012 yılı Aralık ayında Diyarbakır'da yapılan geniş çaplı operasyonda 21 ton esrar ele geçirilmesi (sabah, 2012c) PKK'nın bu faaliyetlerde ne derecede etkin olduğunu görmemiz açısından önemlidir. 

Görüldüğü gibi PKK uyuşturucu trafiğini yönetmekle beraber uyuşturucu madde üretiminde de yer almakta ve dahası bunu ülke içinde yapmaktadır. Örneğin, 
güvenlik güçleri, istihbarat birimlerinin de desteğiyle Diyarbakır'ın Lice, Kulp, Hani, Eğil, Kocaköy, Hazro ve Silvan ilçelerinde bulunan toplam 5 bin dönüm arazi üzerinde Hint keneviri dikildiğini belirlemiş, helikopterlerle takibe alınan uyuşturucu tarlalarının gelirinin de PKK'ya aktarıldığı bilgisine ulaşılmıştır (gundem, 2012a). 

Böylece PKK uyuşturucu üretimi, kaynağından uyuşturucu temini, kaçakçılığı ve dağıtımı safhalarından aktif rol alarak uyuşturucu ticaretinin her alanında 
görülmektedir (Aykın ve Sönmez, 2009: 25). PKK uyuşturucu faaliyetlerini yönetmekle birlikte kendi tabanından ve uluslararası kamuoyundan gelecek tepkiler nedeniyle bu faaliyetleri hep inkâr etmiştir. Öcalan yakalanışı sonrası sorgusunda örgütün uyuşturucu faaliyetleri hakkındaki soruları şu şekilde (Uğur, 2011: 35, 36) cevaplar: 

PKK terör örgütünün dünya uyuşturucu ticaretinde oldukça önemli bir yeri var, bunu herkes biliyor, sen ne diyorsun? 

Ben uyuşturucuya karşıyım, böyle bir talimat vermedim. 

Elimizde birçok rapor, ifade ve delil var. Ayrıca İngiltere-Fransa arasında bulunan ve karapara aklama cenneti olarak da bilinen Jarsey Adası'nda, 1995 yılı içerisinde PKK terör örgütü tarafından "Kürt Kredi Vakfı" adında bir vakıf tesis edildi. Bu vakıf oluşumunu MED televizyonunda görevli PKK ajanları yönetti ve MED TV uyuşturucu parası ile finanse edildi. 

Örgütün yaşaması için finans konusu hayati önemdedir. Özellikle Avrupa'da halkın yardımı ve bizim yaptığımız küçük çapta ticaret vardır, ama bunlar yetmemektedir. 
Uyuşturucuya kişisel olarak karşıyım, ama başta kardeşim olmak üzere bazı kadroların İran-Zağnos ve Romanya üzerinden Avrupa'ya uyuşturucu sevk ettiklerini ve örgüte para temin ettiklerini biliyorum, hatta yapmayın diye de tembihlerde bulundum, ama kâr etmedi. 

Daha önceki anlatımlarımızda görüldüğü gibi örgütün Öcalan'ın sözünden neredeyse hiç çıkmaması ve Öcalan'ın yakalanırken takındığı tavra ve İmralı'da 
olmasına rağmen Öcalan'a bağlılığını devam ettirmesi elbette uyuşturucu ticaretinin ancak ve ancak Öcalan inisiyatifinde ve bilgisinde gerçekleşebileceğini gösterir. 

PKK'nın uyuşturucu faaliyetlerinden elde ettiği gelir kaynaktan kaynağa farklı rakamlarca ifade edilmektedir. Yine de bu gelirin Genelkurmay Başkanlığı'nın 
ifade ettiği gibi 200-250 milyon dolar (Aykın, vd., 2009: 25, 26) civarında olduğu söylenebilir. PKK'nın bu miktardaki kaynağı sadece ordu ve cephe faaliyetlerinde kullandığını düşünmek yanlıştır. PKK uyuşturucudan elde ettiği parasal geliri bölgedeki kamu yöneticilerine rüşvet olarak vermekte ve böylece topluma uyuşturucu ile zarar verirken devletteki yolsuzlukların artışına da neden olmaktadır. 

PKK'nın uyuşturucu faaliyetlerinden bu derece etkin olmasının önemli bir sonucu PKK'nın ülke içinde ve dışında yaygın bir dağıtım ağına sahip olması ve 
böylece lojistik altyapıya da sahip olmasıdır. 

Tüm bunlara rağmen Türkiye'deki uyuşturucu hareketinin tamamında örgütün etkin olduğunu düşünmek yanlıştır. Uyuşturucu kaçakçılığı yapısı itibariyle 
birbirinden çok faklı legal ve illegal örgütlenmelerin işbirliği ve eşgüdümü ile işlemektedir. 

        iv. İnsan (göçmen) kaçakçılığı ve insan ticareti faaliyetlerinden elde edilen paralar: Öncelikle birbiri ile karıştırılan bu iki kavramı tanımlamakta yarar var. 
TCK 79. maddeye göre (tbmm, 2013c) göçmen kaçakçılığı: 
Doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddî menfaat elde etmek maksadıyla, yasal olmayan yollardan; bir yabancıyı ülkeye sokmak veya ülkede kalmasına imkân sağlamak ya da Türk vatandaşı veya yabancının yurt dışına çıkmasına imkân sağlamaktır. 

Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokol'e göre insan ticareti: 

Kuvvet kullanarak veya kuvvet kullanma tehdidi ile veya diğer bir biçimde zorlama, kaçırma, hile, aldatma, nüfuzu kötüye kullanma kişinin çaresizliğinden yararlanma veya başkası üzerinde denetim yetkisi olan kişilerin rızasını kazanmak için o kişiye veya başkalarına kazanç veya çıkar sağlama yoluyla kişilerin istismar amaçlı temini, bir yerden bir yere taşınması, devredilmesi, barındırılması veya teslim alınması anlamına gelir. 

Görüldüğü gibi insan kaçakçılığında irade ve başka bir ülkeye göç amacı varken, insan ticareti zora ve söz konusu kişilerden zorla yararlanma amacına 
dayanmakta dır. Türkiye'nin Avrupa ve Ortadoğu arasındaki köprü konumu bu iki illegal faaliyetin Türkiye'de yoğunluk kazanmasına neden olmuştur. 

Bu faaliyetlerin Türkiye'nin Ortadoğu sınır hattında başlaması PKK'nın bu faaliyetlerden de yararlanması ile sonuçlanmıştır. Yunanistan'da yayımlanan Apoyevmatini Gazetesi'nde yer alan haberde, terör örgütü PKK ve Arnavutluk mafyasının insan kaçakçılığını yönlendirdiği kaydedilmiş ve şunlar (ntvmsnbc, 2013b) yazılmıştır: 

PKK'lı insan tacirleri Arnavutluk insan tacirlerinden daha iyi örgütlenmiş görünüyorlar. Arnavutlar bir araba ile 2 veya 3 kaçak göçmen taşırken PKK'lılar 
otobüsle 20 kadar kaçak göçmeni taşıma olanağına sahip. Batı Avrupa ülkelerine gitmeyi hayal eden göçmenlerin çoğu, Atina'da kalarak çeşitli işlerde çalıştırılıyor. 

Yunan güvenlik makamlarının verdiği bilgiye göre, Atina ve Patra'daki PKK'lı insan tacirleri, Irak, Türkiye, Lübnan ve Kıbrıs'ta malı taşıyacak motorlara, yani "yüzen tabutlara" sahip olan insan ticareti bürolarıyla temasta bulunuyorlar. 

1995-2005 yılları arasında Türkiye üzerinden 580 bin kişi insan kaçakçılığı veya ticaretine konu olmuştur (Aykın, vd., 2009: 28). Böyle olunca Türkiye'nin sınır 
boylarında etkin olan PKK bu faaliyetlerden büyük parasal gelir elde etmiştir. Bu faaliyetler PKK'ya büyük miktarda parasal gelir sağlarken aynı zamanda da 
militanlarına ülkeler arasında rahatça hareket etme olanağı sağlamaktadır. 

      v. Dış ülkelerce yapılan yardımlar: Terör örgütlerinin devamlılığını sağlamada dış ülkelerce yapılan yardımların ne denli önemli olduğunu önceki 
başlıklarda inceledik. Bu bağlamda PKK'nın önemli kaynaklarından birisi de çeşitli ülkelerden aldığı maddi destekler veya bu devletlerin örgütün cephe faaliyetlerine göz yummasıdır. Soğuk Savaş Dönemi sonrası maddi yardımlarda azalma görülse de bu yardımların tamamen kesildiği bugün ileri sürülemez. Dahası bu yardımlar günümüzde faaliyetlere göz yumma ve örgütü tanıma biçiminde olmakta ve legal bir hareket olarak lanse edilmektedir. Bu desteklerin nedenleri ise Türkiye'nin bölgesel güç olmasını engelleme, Türkiye'nin dış politikasını değiştirme, Türkiye'yi uluslararası camiada güç durumda bırakma, Türkiye ile olan ilişkilerde koz elde etme, Türkiye rejimini kendisine zararlı bulma vb. olarak sıralanabilir. Ayrıca PKK'ya destek veren ülkeleri Irak, İran, Suriye ve Ermenistan olarak sınırlamak da yanlıştır. Bu ülkeler PKK'ya doğrudan yardımlar yapsa da PKK'ya yapılan yardımlar; PKK'nın cephe faaliyetlerine izin verme, ona kaynak sağlama ve bu faaliyetleri kolaylaştırma biçiminde de olabileceğinden PKK'ya destek veren ülkeler aslında oldukça fazladır. Bir değerlendirme yaparsak; Ortadoğu ülkeleri PKK'ya ordu faaliyetlerinde, Avrupa ülkeleri ise cephe ve parti faaliyetlerinde destek vermektedir. Bunlara yönelik finansal destek ise bu iki tarafça sağlanmaktadır. Böyle olunca da dış ülkelerce yapılan yardımlar bugün PKK'nın ayakta kalmasında oldukça önemli bir etken olarak giderek daha da önem kazanmaktadır. Dahası artık bu yardımlar örgütü tanıma, ona faaliyetlerinde kolaylık sağlama gibi konularda olduğundan legal bir yapıya kavuşmaktadır. 
PKK'dan sonraki en önemli konu ise elbette PKK terörüyle mücadelede Türk kamu yönetiminin işlev açısından incelenmesidir. 

22. Cİ  BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***