Sakine Cansız etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sakine Cansız etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ocak 2021 Perşembe

DİYARBAKIR BOMBALAMALARI YENİ BİR STRATEJİNİN STARTI MI?

DİYARBAKIR BOMBALAMALARI YENİ BİR STRATEJİNİN STARTI MI?



Feyzi Çelik
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
16.06.2015 

Adana ve Mersin’de HDP binalarının bombalanması, Bingöl’de Hamdullah Öge’nin  öldürülmesi, Erzurum’da linç ve kundaklama olayları, HDP’nin Diyarbakır Mitingine yapılan “çifte bombalama” eylemlerinin seçim öncesi oluşu nedeniyle hep seçim sonuçlarını etkilemeye yönelik eylemler olarak nitelendirildi. Bu olayların oluşmasının temel nedeni, Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesinde Kürtlerin “siyasal aktör” olarak sahneye çıkmasından dolayı, statüko güçlerinin Kürtlerin siyasal yükselişini önleme girişimleridir.

19 Eylül 2014’te IŞİD’in “Türk rehineleri” serbest bırakması, bu serbest bırakmanın “bayram havasına” büründürülmesi, eş zamanlı olarak IŞİD’in Kobani’yi istila etmeye başlaması, Türkiye’nin Kürtlere bakış açısını açığa çıkarıyordu. Türkiye, kendisine göre Rojava devrimini Kobani’de boğdurarak Kürtlere geçmişteki yüzyılı aratacak düzeyde yeni bir boyunduruk koymak istiyordu. Kürtlerin direniş ve karşı koyuşu bunu engelledi.

2013 Yılının başında Paris katliamı oldu. Sakine Cansız ve iki kadın Kürt siyasetçi katledildi. Sonrasında Lice, Yüksekova, Cizre derken kan dökülmeye devam edildi. Bu olaylar, Provokasyon olarak nitelendirilip geçiştirildi. Bu geçiştirme Kürtlerin olası örgütsüz tepkisinin dışavurumu bakımından olumlu olsa da Kürt siyasetinin burada inisiyatif alıp, bu eylem ve olayların gerçek amacını anlayıp, toplumla paylaşması gerekirdi. Aksi durumda, her olay karşısında halka çağrı yapıp, “provokasyona gelmeyelim” demek basit bir söylemin tekrarı anlamına gelir. Ki bu da toplum/parti ilişkisindeki güven ilişkisini zedeleyebilir.

7 Haziran seçimlerinde HDP’nin yüzde 13 üzerinde oy alıp barajı yıkması, AKP’nin tek parti iktidarını geriletmesi, Kürt siyasetinin tarihsel bir başarısıdır. Bu başarıyı gölgelemek ve Kürtleri cezalandırmak için, Kürtlerin başına “IŞİD benzeri” belaların getirilmesi bilinen klasik bir yöntemdir. 9 Haziran’da Diyarbakır’da Hüda-Par’a yakınlığı ile bilinen Yeni İhya Der başkanına suikast düzenlenmesi, bu yöntemin yeniden denendiğinin göstergesidir. Tipik provokasyon deyimi bu olay için kullanılabilir.

AKP, Türkiye Kürdistan’ında şimdiye kadar kendisini “Kürt kardeşlerinin” partisi olarak niteliyordu. Diğer Türk partilerinin Kürdistan’daki varlıklarının yok oluşu, AKP’ye bu konuda manevra alanı yaratıyordu. Bu şekilde, diğer Türk partilerine oy veren kesimlerin de oyunu alıyordu. 7 Haziran seçimlerinin en önemli sonuçların dan biri AKP dahil olmak üzere bütün Türk partilerinin silinmesi ve HDP’nin büyük bir başarı elde etmiş olmasıdır. Kürdistan’da Kemalist partilerin tükenişine alternatif olarak çıkarılan Türk/İslam ideolojik temelli siyasal İslam bu seçimlerde alınan sonuçlarla Kürdistan’da tarihe gömülmüştür. Türkiye, Klasik sömürgeci / statükocu güçlerin yaptığı gibi, Kürdistan’da kaos oluşturma ya da kendisine bağlı işbirlikçi “bağımlı özerk” yapıların oluşturmak isteyebilir. Diyarbakır’da patlayan bombalar ve Yeni İhya Der başkanı suikastinden elde edilmek istenilen amaç bu olabilir. 
Kontrollü bir kaos oluşturup, Kürt toplumunun kendi kendisini yönetemeyeceği algısını oluşturarak egemenliğini sürdürmek istemiş olabilir. 
Buna benzer en yakın örnek Rusya’nın Çeçenistan’da kendisine bağımlı/özerk Çeçen Kadirov’u Çeçenistan’ın başına getirip onu Çeçen halkı ile savaştırmasıdır. Kürtlerin siyasal birliği, oluşan ulusal bilinç, Kürdistan’ı Çeçenistanlaştırmanın önünde engeldir. Partisinden aşiretine kadar Kürtlerin bu bilinçlerini sürdürmeleri örgütlülüğü ile birlikte sürdüğü müddetçe statükocuların Kürdistan üzerindeki hayalleri gerçekleşmeyecektir.   


***

9 Aralık 2018 Pazar

Levent Göktaş: Savaşta mertliği bilirdik kalleşliği hücrede öğrendik

Levent Göktaş: Savaşta mertliği bilirdik kalleşliği hücrede öğrendik.


İşte Göktaş'ın o Mektubu:

Geçen günlerde, Aydınlık gazetesi dahil internette bazı kanallarda "Sakineyi öldürmem için beni görevlendirdiler" gibi akıl almaz bir haber çıktı. 
Olayı şöyle arz edeyim; Sanırım 2010 yılı Ocak-Şubat aylarında 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde SAYGI-SEVGİ konulu bir konuşma yapmıştım. Bu konuşmamda Paris'te öldürülen Sakine Cansız'ın da ismi geçmişti, ancak olayın Sakine ile hiçbir ilgisi olmamasına karşın; basında, "Beni Sakine'yi öldürmek için gönderdiler" şeklinde yer aldı. Halbuki olayın en güzel anlatımı 6 Haziran 2010 tarihli Aydınlık dergisinde Hikmet Çiçek imzası ile 20 Mayıs 2011'de Aydınlık gazetesinde Sezim Özadalı imzası ile çıkmıştı.

Olay şöyle:

1995 yılında Kuzey Harekatı için Irak'a sızmıştık. Ve PKK'nın Haftanin kampına girdik. Harekatın bitiminde bir mesaj geldi  telsizden, Cudi-Ballıkaya bölgesinde Cemil Bayık ve Sakine Cansız komutasında 250 kişilik çok güçlü bir PKK grubu tespit edildi. Mehmetçik girerse çok şehit ve yaralı verilebilir. Senin önden girmeni istiyoruz şeklinde Asayiş Komutanı ve Özel Kuvvetler Komutanı imzalı. 

Uzatmayayım Silopi'ye geldim. Ve Cudi dağına sızdım gece yarısı. Ve sabaha karşı Ballıkaya'ya vardım. Kış olduğu için yaklaşık -40 derece soğuk ve etraf kar dolu.

Hedef tespitini yaptıktan sonra 40 kişilik bir grupla 250 kişilik PKK grubu içine girdim. Çok yoğun temas başladı. İnan, 5 metre mesafeden temas devam ediyordu ve girdiğimiz yer PKK açısından çok avantajlı bizim açımızdan aleyhe idi. Giriş anında 10 subay-astsubay yaralandı ve ilerleyen zamanda bir uzman çavuşumuz şehit oldu. Karşı taraf da çok sayıda kayıp verdi. İnanılmaz bir muharebe oldu. Hava kararınca geri çekilip tepelerde mevzilendim. Mevzilendim ancak şehit arkadaşımızın naaşını alamadık. Saaat gece 01-02'ye kadar birkaç deneme yaptık. Ancak havanın çok soğuk, yerlerin kaygan, çok karanlık olması ve PKK'nın sürekli ateşine maruz kalmamız nedeniyle şehidi alamadık. Gece yarısı, Sakine ve yanında bulunan Şimşek kod isimli kişi telsizden beni aradı. Benim telsiz kodum da Ozan idi. Cevap verdim, "Dinliyorum, ben Ozan” dedim. Epey konuştuktan sonra dediler ki"Ozan bak, durmadan girip çıkıyorsun. Bu cenazeyi alamazsın, vermeyiz. Ama anlaşalım, şehidi sana verelim". Ben de "Ne istiyorsunuz" dedim.

'MERT ADAMSIN'

Dediler ki, 
"Bak, hava çok soğuk burda kalmanız çok zor, 1-2 gün içinde gidersiniz. Bizim de çok şehit ve yaralımız var, sizin de. Buradan ayrılırken, Armut Boğazı denilen yerden geçerken, oradaki ilk ağacın altına çuval içinde; konserve, ekmek, oksijen, tentürdiyot, sargı bezi gibi sağlık malzemesi koyacam diye söz verirsen, ki seni aşağıda savaşırken gördüm, mert bir adamsın. Savaşçısın. Koycam dersen inanırız. Eğer malzemeyi ağaç altına koyarsan biz de sana şehit cenazesini verelim""Nasıl vereceksiniz" 
dedim. "Sabah saat 09.00'da tek başına yanımıza ineceksin, alıp gideceksin" dediler. 

'CENAZESİ TEMİZLENMİŞ, YERDE YATIYOR'

Herkesin telsize girip beni uyarmasına karşın ben, şehit çocuğun eşini ve çocuklarını düşünerek "olur" dedim. Anlaştık. Sabah olunca aşağıya indim. Baktım, cenazesi tertemiz temizlenmiş, yerde yatıyor. Yanında silahı, parmağında yüzüğü, her şeyi tam. Aldım sırtıma koydum. Etrafıma baktım. Tam yürümeye başladım. Sağ-soldaki PKK'lılar ayağa kalkıp beni selamladılar, saygılarını gösterdiler ve yukarı çıktım. Armut Boğazı'na malzemeyi koydum ve sonra oradan ayrıldım. 
Bunu mahkemede niye anlattım; dedim ki "Bir gün ABD'de bir uçak tam havalanacakken birden durmuş. Pilot, yolculara demiş ki "bir Kahramanlık Madalyalı Kore gazimiz gecikti, 5 dakika içinde uçakta olacak, onun için bekliyoruz".
Uzatmayayım; Gazi gelmiş, kapıdan içeri girmiş, uçaktaki herkes ayağa kalkmış ve gaziyi alkışlayıp saygı ve sevgilerini sunmuşlar. 

'Hücrede öldürmek için eziyet ediyorlar'

Dedim ki "Ben Türk subayı olarak diğer Türk subayları gibi yüzlerce sıcak temasa girdim. 3 tane Kahramanlık Madalyası aldım; değil saygı/sevgi, bizi hücrede öldürmek için eziyet ediyorlar". 
Bize PKK bile savaşçılığımız nedeniyle saygı gösterdi, siz göstermiyorsunuz. Olay böyle ancak bu olay “Beni Sakineyi öldürmeye gönderdiler” şeklinde lanse edildi.

Hikmet Çiçek yazısında çok güzel anlatmıştı.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nde hiç bir subayı-astsubayı "Sakineyi öldür, vs.yi öldür" diye bir göreve göndermezler... Operasyona gidersiniz. "Teslim ol" dersiniz. Teslim olur, ne âlâ. Olmazsa çatışma çıkar. Sonunda istemediğiniz halde ölümler olur.
Türk Sİlahlı Kuvvetleri'nde subaylar-astsubaylar, inanın bana Hz. Muhammed (SAV) ve Hz. Ali (KVC) ahlakı ile ahlaklanmış muharebe ederler. Asla aman dileyene elimiz kalkmaz. Ve inanın TSK mensupları sizin de bildiğiniz gibi mum gibidirler, yani kendi diplerine ışık vermezler ama kendi varlıklarını eritip etraflarını aydınlatan fedakarlık ve feragat sembolüdürler.
Girdiğim çatışmalarda 75 subay-astsubay ve birçok Mehmetçik şehit-gazi oldular. Hemen hepsi; ölüm anında bir takım Rahmet meleklerinin yanlarında hazır bulunacaklarını, Cenab-ı Hak'kın manevi huzurunda hazır olarak rızıklandırılacaklarını bilip hissettikleri için şehit olma, şahadet mertebesine ulaşma isteği ile savaştılar. Ama hep ülke savunması için, milletimizin huzuru için. Asil Türk Bayrağı'nın ebeddiyen gönderinde dalgalanması için.

Ve inanın, yanımda yaralanan, Şehit olan Sb-Asb-Uzman-Erbaş-Erlerden bir tanesi dahi “Komutanım beni kurtarın” demedi. Hepsi; "Şehit olacağım" diye Kelime-i Şahadet getirip, Ayetel Kürsi duasını okudular.



'ELİ ELİNİZDE, SİZE BAKIYOR'

Düşünün ki yağmurlu bir gecede etrafınız sarılmış ve 200-300 kişilik bir PKK grubu ile Kuzey Irak'ta  savaşıyorsunuz. 
Astsubayınızı, şans bu ya, yıldırım çarpıyor. Hava yağışlı temas devam ediyor. 

Görüş sıfır. 

Astsubayınız mayına basıyor. Görüş sıfır, temas var.
Subayınız göğsünden vuruluyor. Görüş sıfır, yağış var, temas var.
Subayınız kafasından vuruluyor. Görüş sıfır, yağış var, temas var. Ve helikopter gelip yaralıları alamıyor. Sabaha kadar Subay-Astsubayınız eli elinizde, gözleri ile size bakıyor. Bir elinizle ateş ediyor, diğer elinizle onları tutuyorsunuz. Ve o Subay-Astsubay sizin gözünüzün içine baka baka şehit oluyor ve siz hiçbir şey yapamıyorsunuz. Size yüzlerce olay anlatabilirim. İşte kahraman ve asil Türk Subayı, Türk Astsubayı, Türk Mehmetçiği dağlarda, şehirlerde, köylerde, ovalarda hep böyle yaşıyor. 
Ve inanın bana; Şehit arkadaşlarımı şehitliğe defin ederken; arkalarında kalan eşi ve çocukları bu kadar üzüntüye, eleme, kedere rağmen sadece bir cümle söylüyorlar. 
“Vatan sağolsun”
İşte Türk Subay/Astsubay/Mehmetçiği ve aileleri de böyle yaşıyorlar.
Saygılar, selamlar
NOT: O yazının başlığı “Sakineyi öldürmek için gönderildim” değil “Biraz saygı biraz Sevgi” olmalı diye düşünüyorum.

Levent Göktaş Kimdir

Üç üstün cesaret madalyalı tek subay

Emekli Albay Mustafa Levent Göktaş, Kara Harp Okulu’ndan mezun olduktan sonra, hayatı terörle mücadeleyle geçti. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde birçok operasyona katıldı. Ancak asıl operasyonları Irak’ın kuzeyine gerçekleştirdi. Göktaş, Irak’ın kuzeyine gerçekleştirilen operasyonların çoğuna katıldı. Hatta peşmerge kıyafetiyle bölgeye sızıp, Özel Kuvvetler personeli ile çatışmalara katıldı. 6 ay boyunca mağarada yaşayarak arazide kaldığını Ergenekon savunmasında fotoğraflarla anlattı. Göktaş, Ergenekon tertibiyle 7 Ocak 2009 günü gözaltına alınıp, ardından da mahkeme tarafından tutuklandı. 

Başarıları

- Yüksek atlama serbest paraşütçü, dağ ve sualtı komandosu olan ilk ve tek subay.
- En çok üstün cesaret ve feragat madalyası ve takdirname sahibi asker.
- Üç tane "Üstün cesaret ve feragat madalyası" olan tek subay.
- Altı adet "Üstün birlik yetiştirme beratı" sahibi. 
- 180 adet "Takdirname" sahibi.
- Sayısı bilinmeyen şerit rozeti.
- Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın en seçkin subaylarının eğiticisi ve birçok birliğin kurucusu. 
- Kara Harp Okulu İşletme mezunu.
- Gazi Üniversitesi İşletme Ana Bilim Dalı Üretim Yönetimi-Planlama yüksek lisans sahibi. 
- Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu.
- Dönemin Makedonya Genelkurmay Başkanı'nın uluslararası bir ortamda, kendisi için, "Benim hocam (Özel Kuvvetler) hayran olduğum ve örnek aldığım subaydır" dediği rivayet edilir. 
- İngilizce, Rusça ve Arapça bilir. 


***