Korkut KANADOĞLU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Korkut KANADOĞLU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Kasım 2016 Cumartesi

LAİKLİK VE DİN ÖZGÜRLÜĞÜ BÖLÜM 5




LAİKLİK VE DİN ÖZGÜRLÜĞÜ  BÖLÜM 5


VI. Kurumsal Yapı

İnanç özgürlüğünün kurumsal yapısı, geleneksel bir Cumhuriyet kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı’na (DİB) dayandırılabilir. Kurumsal olarak değerlendirildiğinde DİB, eski Şeyhülislam kurumunun bugünkü muadilidir.105 Diyanet, başbakanlığa bağlı olmakla birlikte, çeşitli dini meseleler konusundaki görüşlerini bildirirken bağımsız hareket etmesi beklenmektedir. 

1945’e kadar Kemalist laiklik anlayışını kitlelere götürücü bir tramplen görevini yerine getiren DİB, 1980’lerden sonra bir din yayıcısı kurum haline gelmiştir.106 Siyaseti laikleştirmek isteyen kurucu(yönetici) seçkinler, dini siyasal gücün üstün simgesi olan devlete bağlama eğilimindeydiler. Bundan sonra dinsel gelişme süreci, devletin gelişmesini izledi; Devrim ise aslında tersine çevirmeye çalıştığı süreci, yani din ile siyaset arasındaki ilişki sürecini bilinçsizce güçlendirmiş oldu.107 

Buna rağmen Kuruma ilişkin bugünkü sorunlar, anayasal statüden değil, çoğunlukla uygulamadan kaynaklanmaktadır. Dincileşmenin aracı 108 olmak yerine, laikliğin bir aracı kurumu olmak kaydıyla anayasal statüko devam ettirilebilir.109 Dinin, devleti veya kamusal aygıtın bölümlerini ele geçirmeye çalışmaması gerekirken110, günümüzde tarikatların yararlandığı geniş bütçe ve kadro olanaklarıyla DİB, dinin tümüyle kamusal alana geçirilmesi sonucunu doğurmaktadır.111 

Çeşitli işlerde DİB’le yakın ilişki içinde çalışmakla birlikte onun bir parçası olmayan ilahiyat profesörleri, YÖK’e bağlı belli başlı devlet üniversitelerinin (23 adet) ve bir vakıf üniversitesinin içinde yer alan ilahiyat fakültelerinde ders vermektedirler.112 Bu öğretim üyelerinin bilimsel faaliyet özgürlükleri, Anayasa’ya sadakat yükümlülüğünü de içermektedir (Anayasa md. 27/2).

Teoloji fakültelerinin Almanya’ya özgü özelliği, kamusal bir kurum olma yanında kilisenin görevlerinin yerine getirilmesine de hizmet etmesidir. Bu açıdan teoloji profesörleri devlet memuru olmalarına ve atama ile hizmet yönünden denetimleri devlet tarafından yürütülmesine rağmen, kilisenin bu kişilerin görüşleri ve yaşamlarındaki değişikliklere karşı itiraz etme hakkı vardır.113 Nitekim Evanjelik Teoloji Fakültesi’nde görevli bir profesörün, resmen Hristiyanlıktan çıktığını söylemesi üzerine, Eyalet Kilisesi ve Fakülte’nin isteği üzerine daha önce görev yaptığı mezhebe bağlı alandan (İncil), şu andaki duruma uygun din bilimsel bir alana (erken dönem Hristiyanlık tarih ve edebiyatı) aktarılmış ve din adamı öğretiminden uzaklaştırılmıştır. Alman 
Yüksek İdare Mahkemesi’ne göre, bu uygulama tarafsızlık ilkesiyle de bilim özgürlüğüyle de bağdaşır. Kilisenin, Fakültedeki derslerin içeriğine 
etki edebilme yetkisi varsa, kürsü sahibi profesörün çatışan inanç, düşünce açıklama, bilim ve kamu görevine girişte dini inancından zarar 
görmeme hakları geri çekilir.114 

İbadet yerleri ve kamusal etkileri için din özgürlüğü çoğulcu bir demokraside siyasi kültürün bir parçasıdır. Çıkış noktaları farklı olsa da dini kurumların (kilisenin) hukuki statüsü bakımından bugün devletleri iki ana grup içinde toplamak mümkün olabilir. Bunlardan biri, dinsel uygulama özgürlüğünü garanti altına almak için (ABD), diğeri ise dini faktörleri özelleştirmek ve böylece kamusal yaşamdan kesin olarak uzaklaştırmak için (Fransa) kilise ve devleti radikal biçimde birbirinden ayırmaktadır.115 Devlet ve dini topluluklar arasındaki düzen sorununa ilişkin hangi çözüm modeli benimsenirse benimsensin, dini açıdan tarafsız demokratik bir devlet, ne dini inanç yoluna baş koyar, 
ne de dine karşı mücadele eder. 

VII.Yansıma Etkisi 

Tüm tinsel özgürlükler gibi din özgürlüğünün de, başta parlamento tarafından oluşturulan olmak üzere tüm hukuk düzeni üzerinde bir yansıma etkisi vardır. Yansıma etkisiyle, özgürlükleri sınırlandıran kamu hukuku yasalarının uygulanmasında temel hakka uygun yorum yapılması, vatandaşların karşılıklı yatay ilişkilerine uygulanacak medeni hukuk kuralların yorumunda da temel hakların yatay etkisinin 

(Drittwirkung) dikkate alınması gereği ifade edilmektedir. Bu yansıma etkisi, temel hakların nesnel boyutunun keşfinin bir sonucudur; temel haklar sadece devletin müdahalelerine karşı koruyan öznel haklar değildir, bunun dışında nesnel değer hükmü içeren ilkeler olarak etki ederler ve tüm yasaların yorumu ve uygulamasına katılarak belirleyici olurlar.116

Bu nesnel temel hak boyutunun, öznel koruma boyutunu tamamlaması ve desteklemesi gerekirken, ayrı ve bağımsız bir ağırlık da kazanmıştır. Bu ağırlık, din özgürlüğüne getirilen tüm yasal sınırlamaların, din özgürlüğünün anlamı ışığında yorumlanmasını gerekli kılmaktadır. Bunun sonucu ise din özgürlüğü hakkı, olayın tüm özellikleri temelinde, ancak uygulanmasıyla korunmaya değer daha yüksek derecedeki bir çıkarı ihlal edeceği takdirde geriye çekilmelidir.117 Burada sözü edilen, ölçülülük ilkesiyle birlikte anayasaya uygun yorumdur. 
Sonuçta yargı, tartımın ağırlığına ilişkin içtihat yoluyla tekil ya da bir gruba özgü somut olaylarda çeşitli ayrıştırma ölçütleri geliştirmelidir; örneğin Alman hukukuna göre düşünce özgürlüğü için dikkate alınacak ölçütler arasında siyasi kamuoyu için taşıdığı önem, bulunduğu bağlam (siyasi seçim yarışında keskin ve ağır söylemlerin yararına), açıklamanın biçim ve içeriği sayılabilir.118

İnanç özgürlüğüne ilişkin yasanın yorumundaki yatay etki bakımından özellikle idare hukukuna ilişkin yasaların uygulanmasında somut problemler ortaya çıkmaktadır.119 Türban sorunu, iş hukuku ilişkileri bakımından da işçinin yükümlülüklerinin belirlenmesi açısından sorunlar yaratabilir. İnanç özgürlüğü, Anayasa’nın diğer hükümleriyle (md. 2, 10, 14 vd.) birlikte değerlendirildiğinde çeşitli inanç gruplarına karşı kesin bir eşit davranma anlamında devletin dinsel açıdan tarafsızlığı yükümlülüğünü de gerektirmektedir. Çok farklı yorum lanabilecek olan devletin tarafsızlığı ilkesinin kapsamı, günlük hayatta birçok sorunun temelini oluşturmaktadır.

 Sonuç

Laiklik ve din özgürlüğüne ilişkin Anayasa hükümlerinde hiçbir değişiklik olmamasına rağmen bu hükümlerin dayandığı görüşler ve fikri akımlarda güçlü bir hareket gözlenmektedir. Dinin sadece sokaktaki insanın özel alanına giren bir konu olduğu düşüncesi büyük ölçüde değişmektedir. Gerek siyasi partiler gerekse çeşitli toplumsal örgütler dine ilişkin görüşlerini kamuoyuyla paylaşmaktalar. Anayasal düzenin demokratik ve özgürlükçü olup olmadığı sorusu, dini konulara ilişkin açıklamalar üzerinde odaklanmaktadır. Bu nedenle anayasal anlayışın tespitinde, dinsel alana ilişkin hukuksal düzenlemeler belirleyici bir rol oynamaktadır. 

Laiklik kavramına ilişkin farklı anlayışların varlığına rağmen bu alana ilişkin temel ilkeler ortaya konmalıdır. Burada önemli olan din özgürlüğü ve devlet ile dinin esas olarak ayrılığı, özellikle de özdeşleşmeme ve tarafsızlık ilkeleridir. Devletin kimliğini bir dinin belirlemesi, vatandaşlar yönünden özgür olmamakla eş anlamlıdır. Bu tür bir kimliğin ortadan kaldırılması, birey açısından din özgürlüğünü sağlayacaktır. Hukuk düzeni böylece dinlere karşı bağımsız kalabilecektir.

Eşitlik ilkesi de belirli bir inanç ve dini cemaatin hukuken kayırılmasını yasaklayan temel bir anayasal ilkedir. Pozitif anlamda eşitlik ise farklı inanç ve inanç gruplarının eşit derecede olmasını ve eşit muamele görmesini sağlayacak tır. Tüm devlet organlarının, din alanındaki faaliyetlerini, bu ilkelere ilişkin Anayasa metninde somutlaşan ölçütlere uygun olarak yerine getirme yükümlülüğüne uymaları, toplumsal düzen ve barışın korunmasına büyük katkı yapacaktır.


BÖLÜM DİPNOTLARI ;

105 DİB, hem İslam dininin doğasından türeyen bir zorunluluk (Anayasa Mahkemesi’nin içtihadı da bu yöndedir.), hem de bu coğrafyanın birkaç bin yıllık 
siyasal geleneğinin bir sonucu olarak görülebilir, bkz. Vural H. S. , Türkiye’de Din Özgürlüğüne İlişkin Anayasal Güvence, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2013, s. 33.

106 Ancak daha öncesinde, 1965 tarihli 633 sayılı DİB Kanunu ile Kuruma “ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmek” gibi içeriği hukuken belirlenemeyecek bir işlev yüklemek, devletin bir dini ideoloji olarak benimsemiş olduğu anlamına gelmekteydi, Tarhanlı İ. B. , Müslüman Toplum, “laik” Devlet, Afa Yayınları, İstanbul 1993, s. 159.

107 Sadıq M. , Türk Devrimi, (çev. Keskin Ata F.), s. 171.

108 Diyanet İşleri Başkanlığı’nın başlattığı “Aile İmamlığı” projesiyle sosyal yaşam üzerinde dinin etkisini daha çok artırılmaktadır 
(http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/iste-asil-acilim-aile-imami-haberi-33617 ). 
Kamuoyunda “Aile imamları fişleme yapacak” yorumlarına neden olan DİB yönergesindeki iki hükmün ise Danıştay tarafından yürütmesini durdurulmuştur 
(http://www.muhalifgazete.com/27654-Aile-imamlarina-Danistay-soku.html). 

109 Tanör de tam ayrılık ya da özerklik yerine, DİB’in mümkünse çok partili dönemden önceki haline getirilmesine sempati duymuştur, Tanör B. , “Laiklik, Cumhuriyet ve Demokrasi”, Laiklik ve Demokrasi (der. İ. Ö. Kaboğlu), İmge Kitabevi, Ankara 2001, s. 29-30. 

110 Nitekim Anayasa Mahkemesi, Refah Partisi kararında, “laik düzende ise, din siyasallaşmadan kurtarılır; yönetim aracı olmaktan çıkarılır; gerçek saygın yerinde tutularak kişilerin vicdanlarına bırakılır.” demekteydi (E. 1997/1, K. 1998/1, Kt. 16.1.1998).

111 Aliefendioğlu Y. , “Laiklik ve Laik Devlet”, Laiklik ve Demokrasi (der. İ. Ö. Kaboğlu), İmge Kitabevi, Ankara 2001, s. 89-90.

112 Bu fakültelerin listesi için bkz. http://www.derszamani.net/ilahiyat-fakultesi-taban-puanlari.html (20.11.20012).

113 v. Campenhausen A. , Staatskirchenrecht, Verlag C. H. Beck, München 1983, s. 121-123.

114 BVerwGE 124, 310.

115 v. Campenhausen A. , Staatskirchenrecht, s. 224.

116 Bkz. Kanadoğlu O. K. , Anayasal Değerlerin Çatışması ve Uyumlaştırılması, s. 17-22.

117 Almanya’da scientologie üyesi olmak, siyasi partiden ihraç nedeni olabilmektedir, bkz. Schmidt-Bleibtreu/Hofmann/Hopfauf, Grundgesetz Kommentar, s. 222.

118 Grimm D. , “Die Meinungsfreiheit in der Rechtsprechung des Bundesverfassungsgerichts”, NJW 1995, s. 1700.

119 Örneğin Alman Federal İdare Mahkemesi, taksi ve kiralık arabaların üzerindeki dini ve siyasi reklamları, taşıdığı çatışma potansiyeli ve yüz yüze gelmeye karşı koruma sağladığı için Anayasaya uygun bulmuştur (BVerwG, 28.10.1998 - 3 B 98.98). Bir diğer örnekte ise ustanın, küçük çırağı üzerinde diğer bir dine geçmesi için baskı oluşturacak şekilde propaganda yapması, yasal yükümlülüğünün ağır bir ihlali olarak değerlendirilmiştir. 



KAYNAKLAR

Ağırbaşlı Ş. , “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Çerçevesinde Din Ve Vicdan Özgürlüğü”, TBB Dergisi, 2012 (101)
Aliefendioğlu Y. , “Laiklik ve Laik Devlet”, Laiklik ve Demokrasi (der. İ. Ö. Kaboğlu), İmge Kitabevi, Ankara 2001
Altunya N. , Anayasa Hukuku Açısından Türkiye’de Eğitim Ve Öğrenim Hakkı”, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 2003
Asad T. , Sekülerliğin Biçimleri, (çev. Aydar F. B.), Metis Yayınları, İstanbul 2007
Bauberot J. , Laiklik, Tutku ve Akıl Arasında 1905-2005, (çev. Er A.) İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2009
Berkes N. , Teokrasi ve Laiklik, Adam Yayıncılık, İstanbul 1984
Bockel A. , “Laiklik ve Anayasa”, Laiklik ve Demokrasi (der. İ. Ö. Kaboğlu), İmge Kitabevi, Ankara 2001
Çağlar B. , “Türkiye’de Laikliğin “Büyük Problem”i Laiklik Ve Farklı Anlamları Üzerine”, Cogito, Sy. 1, Yaz 1994
Çelik B. , “Bir Sis Çanı Gecenin İçinde”: Tarık Zafer Tunaya’nın Gazete Yazılarında Türkiye’nin Güncel Sorunları, Tanör Armağanı (Haz. M. Ö. Alkan), Oğlak Yayıncılık, İstanbul 2006
Dinçkol B. , 1982 Anayasası Çerçevesinde ve Anayasa Mahkemesi Kararlarında Laiklik, Kazancı Kitap Ticaret, İstanbul 1992
Erdem Karahanoğulları Ö. , “Danıştay Kararlarında Din, Vicdan, Düşünce Özgürlüğü”, http://www.yargitay.gov.tr/abproje/belge/sunum/rt5/Karahanogullari_DinOzgurlugu.pdf.
Feyzioğlu T. , “Türk İnkılabının Temel Taşı: Laiklik”, içinde: Atatürk Düşüncesinde Din Ve Laiklik, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2008
Gallwas H.-U. , Der Missbrauch von Grundrechten, Duncker und Humblot, Berlin 1967
Grimm D. , “Die Meinungsfreiheit in der Rechtsprechung des Bundesverfassungsgerichts”, NJW 1995
Grock G. , “Laiklik ve Demokrasi, Yeni Bir Orta Yol mu?”, Laiklik ve Demokrasi (der. İ. Ö. Kaboğlu), İmge Kitabevi, Ankara 2001
Gürkan U. , “163 Makyajı”, Güneş, 25.1.1990
Hafızoğulları Z. , Laiklik, İnanç, Düşünce ve İfade Özgürlüğü, US- A Yayıncılık, Ankara, 1997
İçel K./Ünver Y. , Kitle İletişim Hukuku, 9. Bası, Beta Basım Yayım, İstanbul 2012
Kanadoğlu O. K. , “Dinin İstismarı ve Kötüye Kullanılması”, Tanör Armağanı (Haz. M.Ö. Alkan), Oğlak Yayınları, İstanbul 2006
Kanadoğlu O. K. , Anayasal Değerlerin Çatışması ve Uyumlaştırılması, Beta Basım Yayım, İstanbul 2000
Kanadoğlu K. , “Din ve Vicdan Özgürlüğü”, TED Ankara Koleji Mezunlar Derneği, Anayasa Taslağı Sempozyumu, Ankara 2008
Karpat K. , Osmanlıdan Günümüze Elitler ve Din, Timaş Yayınları, İstanbul 2010
Kılıçbay M. A. , “Laiklik Ya Da Bu Dünyayı Yaşayabilmek”, Cogito, Sy. 1, Yaz 1994
Kılınç Ü. , “Lautsi ve Diğerleri/İtalya Kararı: Hangi Din, Hangi Laiklik? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Takdir Yetkisi Teorisi İle Devletin Dinlere Karşı tarafsızlığı Prensibi Üzerine”, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Ekim 2011, Sy. 11, Yıl. 2
Kırca Ç., “163. madde meseleleri”, Yeni Yüzyıl, 6.10.1997
Kloepfer M. , Verfassungsrecht Band II, Grundrechte, Verlag C. H. Beck, München 2010
Kuru A. T. , Pasif Ve Dışlayıcı Laiklik, (çev. Babaoğlu E. Ç.), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2011
Küçük T. S. , “Batı’nın İki Yüzü: İslamofobi ve İfade Özgürlüğü”, Cumhuriyet, 5.11.2012
Listl J. , Das Grundrecht der Religionsfreifeit in der Rechtsprechung der Gerichte der Bundesrepublik Deutschland, Duncker und Humblot, Berlin 1971
Morange J. , “Vicdan Özgürlüğü ve Laiklik”, Laiklik ve Demokrasi (der. İ. Ö. Kaboğlu), İmge Kitabevi, Ankara 2001
Müller-Volbehr J. , “Das Grundrecht der Religionsfreiheit und seine Schranken”, DÖV 1995
Öktem A. E. , Uluslararası Hukukta İnanç Özgürlüğü, Liberte Yayınları, Ankara 2002
Özbudun E. , “Atatürk ve Laiklik”, içinde: Atatürk Düşüncesinde Din Ve Laiklik, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2008
Özbudun E. , Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayıncılık, 7. Baskı, Ankara 2007
Özbudun E. , “Laiklik ve Din Hürriyeti, içinde Demokratik Anayasa (haz. Göztepe E./Çelebi A.), Metis Yayınları, İstanbul 2012
Özek Ç. , Türkiye’de Laiklik, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, İstanbul 1962
Özsoy Ş. , 1982 Anayasası’nın Yapım Süreci, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2010
Peters A./Altwicker T. , Europaeische Menschenrechtskonvention, 2. Auflage, C. H. Beck, München 2012
Sadıq M. , Türk Devrimi, (çev. Keskin Ata F.), Destek Yayınevi, İstanbul 2013
Schmidt-Bleibtreu/Hofmann/Hopfauf, Grundgesetz Kommentar, 12. Auflage, Carl Heymanns Verlag 2011
Schulze-Felitz H. , “Meinungs- und Religionsfreiheit im verfassungsrechtlichen Vergleich”, JÖR N.F. 59
Scott J. W. , Örtünmenin Siyaseti, (çev. Tabur M.), Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul 2012
Seçkin O. , “4+4+4 sitemine ilişkin değerlendirme”, Sol Gazetesi, 24.11.2012
Sirmen A. ,“163 Tartışması”, Cumhuriyet, 24.1.1990
Soysal M. , 100 Soruda Anayasa’nın Anlamı, Gerçek Yayınevi, 7. Baskı, İstanbul 1987
Tanör B. , Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu, BDS Yayınları, 3. Baskı, İstanbul 1994
Tanör B. , “24. madde konusunda açıklığa ihtiyaç var”, Yeni Yüzyıl, 22.6.1995
Tanör B. , Siyasi Düşünce Hürriyeti ve 1961 Türk Anayasası, Öncü Kitabevi, İstanbul, 1969
Tanör B. , “Laiklik, Cumhuriyet ve Demokrasi”, Laiklik ve Demokrasi (der. İ. Ö. Kaboğlu), İmge Kitabevi, Ankara 2001
Tarhanlı İ. B. , Müslüman Toplum, “laik” Devlet, Afa Yayınları, İstanbul 1993 Tarhanlı İ. B. , Müslüman Toplum, “laik” Devlet, Afa Yayınları, İstanbul 1993
Tümer G., “Yehova Şahitleri Hareketi ve Bir Din Olup Olmadığı”, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/772/9838.pdf
Ulusoy A. , “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Üniversitelerde Türban Yasağına İlişkin Kararları Üzerine Notlar”, AÜHFD C. 53, Sy. 4, 2004
Usta S. , “Çocuğun İnanç Özgürlüğü ve Bir Müdahale: Ana Babanın Çocuğun Dini Eğitimini Belirleme Hakkı”, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. VII, Sy. 1
Vural H. S. , Türkiye’de Din Özgürlüğüne İlişkin Anayasal Güvence, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2013 v. Campenhausen A. , Staatskirchenrecht, Verlag C. H. Beck, München 1983
Yayla A. , Siyaset Teorisine Giriş, 5. Baskı, Kesit Yayınları, İstanbul 2012
Zaehle K. , “Religionsfreiheit und fremdschdigaenge Praktiken”, AÖR 134 (2009)
Zubaida S. , İslam Dünyasında Hukuk Ve İktidar, (çev. Birinci Kocoğlu B./Hacak H.), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2008
Winter J. , Staatskirchenrecht der Bundesrepublik Deutschland, 2. Auflage, Luchterhand 2008



http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2013-109-1331


****

LAİKLİK VE DİN ÖZGÜRLÜĞÜ BÖLÜM 4



LAİKLİK VE DİN ÖZGÜRLÜĞÜ  BÖLÜM 4



V. (Dinsel) Eğitim Özgürlüğü ve Laiklik 

Laikleşme sürecini taçlandıracak olan gelişme, devlet okullarının laikleştirilmesi olmuştur. Okullar aracılığıyla laik devletin, ulusal bir kimlik yaratma hedefine daha kolay ulaşacağı düşünülür. Bu cumhuriyet okulu varlığını koruyor mu? Kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen ve zorunlu eğitimi kademeli 12 yıla çıkaran 6287 sayılı “İlköğretim ve Eğitim Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, yaratıcı, adil ve esnek bir eğitim düzeninde, özgür, sorumluluk anlayışı olan eleştirel bakış açısına sahip, toplumun içinde kendisini 
ortaya koyacak özgür bireyi geliştirecek midir?

Bu sorulara yanıt verebilmek için öncelikle söz konusu Kanun’un İmam hatip okullarının orta kısmını tekrar açan ve “Kuran-ı Kerim”, “Temel Dini Bilgiler” ve “Hazreti Muhammed’in Hayatı” adlı seçmeli din dersleri getiren hükümlerinin değerlendirilmesi gerekmektir.85 

Cumhuriyet hükümeti tarafından 1924’de kapatılan medreselerin bir kısmı 1952’den sonra imam hatip okulları (İHO) adı altında yeniden açıldı. Dini eğitime ilişkin bu düzenlemeler, CHP’li Başbakan M. Ş. Günaltay zamanında tamamlandı. Bu yeni medreselerin başlangıçtaki hedefi, din hizmetini yerine getirecek eğitimli imam hatipler yetiştirmekti. 1997-1998 eğitim öğretim yılından itibaren imam hatip okullarının kapalı olan ortaokul bölümlerinin de açılmasıyla bugün itibarıyla karma (islami ve dünyevi) eğitim veren okul sayısı 1000’i aşmış bulunmakta.86 


İmam Hatip Liselerinin orta kısmının kapatılması, sayıları imam ve hatip ihtiyacına yetecek ölçüye çekilmesi ve kızların kesinlikle buraya alınmaması 87 gerekirken, 6287 sayılı Kanun sonrası tüm okulları imam hatipleştirme yolu açıldı.88 Şöyle ki Kanun sonrasında bir öğrenciye dört tane seçmeli ders alma hakkı tanınarak, bir öğrenciye haftada 8 saate kadar din temelli ders alma olanağı verilmekte, böylece normal ortaokulda okuyan bir öğrencinin, İHO’da okuyan bir öğrenciden daha fazla din temelli ders alabilmesi mümkün hale getirilmiştir.89

Göz önünde bulundurulması gereken ikinci konu, Anayasa’nın 24/4. maddesinde düzenlenen zorunlu “din kültürü” öğretimidir. Şu saptama önemlidir; “Kemalist değerler adına yapılan bir darbe, 1982 Anayasasının 24. maddesine okulun bütün seviyelerinde dinsel eğitim zorunluluğu getirmiştir. Böylece, dinsel referansın sisteme yeniden dahil edilmesine ve Türk-İslam sentezinin gelişmesine imkan vermiştir.”90 Gerçekten de yeni Anayasayı hazırlayan Danışma Meclisi Genel Kurulu’nda anarşi ortamının sebebi, din ve ahlak eğitimi almamış gençlik olarak gösterilmiş, Türk-İslam sentezi savunulmuştu.91

Uygulamada din eğitimine ilişkin İHAM’ın 2007 tarihli “Zengin Kararı”ndaki saptamalar92, Danıştay’ın arka arkaya verdiği iki kararında 93 tekrarlanmıştır. 
Buna göre, uygulanmakta olan din kültürü dersleri, Sözleşmeyi ihlal ettiği gibi, Anayasa’nın 24. maddesini de ihlal etmektedir.94 

AB 2012 İlerleme Raporuna göre de İHAM’ın zorunlu din dersleri konusundaki 2007 tarihli kararı halen uygulanmaya konmamıştır.95

Üçüncü konu ise Kuran kurslarıdır. Anayasa Mahkemesi, ilköğretimin beşinci sınıfını bitirenler için, okulların tatil olduğu dönemde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nca açılıp, Milli Eğitim Bakanlığı’nın gözetim ve denetiminde yürütülecek yaz Kur’an kurslarını, “küçüklerin zihinsel gelişim basamaklarına uygun olarak somut kavramlar döneminden çıkarak soyut kavramları da anlama olgunluğuna eriştiği düşünülen beşinci sınıfı bitirenler için, zorunlu temel eğitimlerini de aksatmayacak” olduğu gerekçesiyle Anayasa’ya aykırı bulmamış96, ancak daha sonra bu kararlarda belirtilen gerekçelere tamamen aykırı olarak 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında 
Kanun’da değişiklik öngören Kanun Hükmünde Kararname ile Kuran kurslarına yaş sınırlaması getiren düzenleme yürürlükten kaldırılmıştır97.

Tüm bu tablo da göstermektedir ki, soyut düşünme yeteneği henüz gelişmemiş yaştaki çocukların insanın doğası ve yaşamın amacı hakkında dini bir kavrayışa yöneltilmesi98, devletin aşılama yasağını ve laik öğretimi açıkça ihlal etmekte dir. Hatırlamak gerekir ki, II. Abdülhamit zamanında Rüştiye ve İdadi gibi yüksek dereceli okul başta olmak üzere, okulların müfredetı dünyevi konulardan oluşmaktaydı.99 

Anayasal düzlemde dinsel düşünce özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğünün forum internumuna karışmıştır. Temel öğretimde okula değil de eve özgü bir dinsel istek, Anayasa’nın 24/4 ile 42/3. maddeleri arasında bir çatışmaya neden olur. Daha açık bir ifadeyle küçüğün kanuni temsilcilerine tanınan talep hakkı ile eğitim ve öğretimin Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, çağdaş bilim ve esaslarına göre yapılması gereği birbiriyle çatışır. Bu çatışmada aşılmaması gereken çizgi, “inanç aşılama” ya da “daha dindar kılma” yoluna gidilememesi dir.100 

Örneğin Almanya’da ebeveynin eğitim hakkıyla birlikte inanç özgürlüğüne dayanarak, çocuklarının cinsel bilgiler dersine veya cinselliğin öğretildiği bir tiyatro projesine ya da bir karnavala katılmamasına yönelik bir hak kabul edilmemektedir. Alman Anayasa Mahkemesi’ne göre; inanç özgürlüğü, Anayasa’nın kendisinden kaynaklanan sınırlamalara tabi kılınabilir. Bu sınırlamalar arasında devlete yüklenen eğitim görevi de vardır. Devlet, tarafsız olmak ve tolerans göstermek kaydıyla velilerden bağımsız olarak eğitime yönelik amaçlar izleyebilir. Örneğin beklenemez vicdan ve inanç çatışmaları yaşanmadığı ve öğrencilerin aşılanması engellendiği sürece, müslüman bir aile içerisinde 
Kuran’ın katı yorumu, yüzme dersinden muafiyet istemini haklı kılmamakta dır.101

Çoğunlukla din özgürlüğünün sınırlandırılmasıyla korunan, çoğulcu bir toplumda sosyal ve sorumlu vatandaşlar yetiştirme ve toplumsal bütünleşmeyi destekleyici, paralel toplumlar oluşmasını engelleyici değerler, yine Anayasa düzleminde güvence altına alınmıştır. Devlet, bireyi ve dini toplulukları, diğer inanç gruplarının müdahalelerine karşı da korumalıdır.102 

Sonuç olarak, devlet ve din arasındaki ilişkiler bakımından sorun, toplumun dinin etkisinden kurtarılması ve dinin bireyselleşmesi çerçevesinde çözümlene bilir.103 Cumhuriyetçi laik projenin ayrıcalıklı uygulamasını, çocuğu vatandaşlığa ve ulusa dahil etme imkanı veren kamusal, laik (dinle ayrılmış) okul oluşturur.104 



BÖLÜM DİPNOTLARI ;

85  6287 sayılı Kanun’un şekil bakımından iptali istemi, Anayasa Mahkemesi tarafından oybirliğiyle reddedilmiş (E. 2012/48, K. 2012/75, Kt. 24.5.2012), ayrı dava konusu olan esas bakımından iptal istemini de 2012/65 esas sayılı kararla reddedilmiştir. 
(http://www.anayasa.gov.tr/index.php?l=gundem&id=396&hlkey=6287). 

86 Bu konuda Milli Eğitim Bakanı şu bilgileri veriyor; “Yaklaşık olarak şu ana kadar bin 141 imam hatip orta kısmı açtık. Onlardan 411 tanesi imam hatip liseleri bünyesinde açıldı, geri kalan 730’u da bağımsız imam hatip ortaokulu olarak açıldı.”, 
http://www.sabah.com.tr/Egitim/2012/10/03/bakan-dincerden-imam-hatip-okullari-rakami  (22.11.2012).

87 Tanör B. , “Laiklik, Cumhuriyet ve Demokrasi”, Laiklik ve Demokrasi (der. İ. Ö. Kaboğlu), İmge Kitabevi, Ankara 2001, s. 30. 

88 AKP Milletvekili A. Boğa, “4+4+4” sistemiyle birlikte bütün okulları imam hatibe dönüştürme şansı yakaladıklarını itiraf etmiştir, 
http://siyaset.milliyet.com.tr/-okullari-imam-hatip-yapma-sansi-yakaladik-/siyaset/siyasetdetay/24.08.2012/1585614/default.htm   (25.11.2012).

89 Eğitim–Sen’in İstanbul’da 6800, 5. sınıf öğrencisinin seçmeli ders tercihleriyle ilgili yaptığı çalışma, tercihlerde, “akrabalık, komşuluk, telkin, ikna, bazı dersleri 
okutacak öğretmen bulunmamasının, deşifre ve afişe olma kaygısının, fişlenme korkusunun ve mahalle baskısının etkili olduğunu” ortaya koymuştur, bkz. Seçkin O. , “4+4+4 sitemine ilişkin değerlendirme”, Sol Gazetesi, 24.11.2012.

90 Grock G. , “Laiklik ve Demokrasi, Yeni Bir Orta Yol mu?”, Laiklik ve Demokrasi (der. İ. Ö. Kaboğlu), İmge Kitabevi, Ankara 2001, s. 230. 

91 Genel Kurul ve Anayasa Komisyonu’nda 24. Madde hakkında yapılan görüşmeler hakkında bkz. Özsoy Ş. , 1982 Anayasası’nın Yapım Süreci, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2010, s. 94-95.

92 Bir Alevi babanın başvurusu üzerin Ek Protokolün 2. maddesini uygulayarak bu konudaki daha önceki içtihadından çıkan genel ilkeleri saptayan İHAM’a göre, 
eğitimde çoğulculuğu korumayı amaçlayan devletin, öğretimin yersiz bir din benimsetme uğraşından uzak, sakin bir ortamda dinle ilgili eleştirel bir bakış 
oluşturmasını sağlayacak şekilde müfredatta yer alan bilgilerin nesnel, eleştirel ve çoğulcu bir şekilde aktarılmasına dikkat etmesi gerekir. Ne zaman ki tek yönlü bir koşullandırma olur, aşılama olur, bir dini benimsetme söz konusu olur, o dinin pratiğini yapmak zorunlu olarak öngörülür, o zaman ana-babanın dini inançlarına saygı gereği yerine getirilmemiş olur. İlköğretim okullarındaki zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerine ilişkin ders kitaplarının içerik incelemesi sonucunda İHAM, bu kitapların bir tek dini esas alan, onun pratiğini öğreten, onun benimsetilmesine yönelik bir içeriğe sahip olduğunu ve belirli bir nüfus çoğunluğuna sahip olan Alevilerin inanç ve itikatlarının bu müfredat programında yer almadığını saptamıştır, bkz. Kanadoğlu K. , “Din ve Vicdan Özgürlüğü”, TED Ankara Koleji Mezunlar Derneği, Anayasa Taslağı Sempozyumu, Ankara 2008, s.69-72.

93 Danıştay 8. Daire, E. 2006/4107, K. 2007/7481, Kt. 28.12.2007. 
(http://www.danistay.gov.tr/kerisim/KelimeArama.jsp) 

94 BM İnsan Hakları Komitesi’nin yorumları da aynı doğrultudadır, bkz. Birleşmiş Milletler’de İnsan Hakları Yorumları, (der. Uyar L.), İstanbul Bilgi Üniversitesi 
Yayınları, İstanbul 2006, s. 57.

95 Bkz. 
http://haber.gazetevatan.com/en-agir-ab-ilerleme-raporu/486330/1/Haber (22.11.2012)

96 E. 2005/16, K. 2009/139, Kt. 8.10.2009, 
(http://www.anayasa.gov.tr/index.php?l=manage_karar&ref=show&action=karar&id=2811&content= ). 
İHAM da Kuran kurslarına katılmak için getirilen yaş koşulunun, Ek 1. Protokol’un 2. maddesine aykırı olmadığına karar vermiş ve düzenlemenin amacını, küçüklerin olası sistematik telkinden korumak olduğunu vurgulamıştır, (İHAM, 17.6.2004, Çiftçi v. TUR, Nr. 71860/01). Ayrıca bkz. Usta S. , 
“Çocuğun İnanç Özgürlüğü ve Bir Müdahale: Ana Babanın Çocuğun Dini Eğitimini Belirleme Hakkı”, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. VII, Sy. 1, s. 166 vd.

97 Bkz. http://gundem.milliyet.com.tr/kuran-kurslarinda-yas-siniri-kalkti/gundem/gundemdetay/18.09.2011/1439788/default.htm (25.11.2012).

98 Bkz. 5. Sınıf Temel Dini Bilgiler ders planı.

99 Karpat K. , Osmanlıdan Günümüze Elitler ve Din, Timaş Yayınları, İstanbul 2010, s. 227.

100 Altunya N. , Anayasa Hukuku Açısından Türkiye’de Eğitim Ve Öğrenim Hakkı”, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 2003, s. 83.

101 Schmidt-Bleibtreu/Hofmann/Hopfauf, Grundgesetz Kommentar, 12. Auflage, Carl Heymanns Verlag 2011, s. 220. Alman Federal İdare Mahkemesi’nin bu konudaki son kararı için bkz. BVerwGE 6 C 25. 12, Nr. 63/2013, 11.09.2013. 

102 Bu nedenle din özgürlüğünün sınırlamaları, eksik olan yasa kaydına rağmen düşünce özgürlüğüne getirilen sınırlamalara göre biraz daha az sıkıdır, bkz. Schulze-Felitz H. , “Meinungs- und Religionsfreiheit im verfassungsrechtlichen Vergleich”, JÖR N.F. 59, s.

103 Anayasa Mahkemesi de Huzur Partisi kararında laikliği, “düşüncenin ve vicdanın baskıdan kurtulması, özgürleşmesi ve demokratlaşması” olarak tanımlamıştır, (E. 1983/2, K. 1983/2, Kt. 25.10.1983). 

104 Bockel A. , “Laiklik ve Anayasa”, Laiklik ve Demokrasi (der. İ. Ö. Kaboğlu), İmge Kitabevi, Ankara 2001, s. 51.


5.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

****************

LAİKLİK VE DİN ÖZGÜRLÜĞÜ BÖLÜM 3




LAİKLİK VE DİN ÖZGÜRLÜĞÜ  BÖLÜM 3



IV. Din Özgürlüğünün Sınırlandırılması

Dinle ilişkili bir davranış devlet tarafından zorlaştırılıyor ya da olanaksız hale getiriliyorsa, din özgürlüğüne bir müdahale vardır. 
Dini cemaatler için propaganda yasağı (proselytizm62), türban yasağı63, askeri hizmet yükümlülüğü, dini yemin zorunluluğu, bireysel din özgürlüğüne 
yapılan tipik müdahale örnekleridir. Toplu din özgürlüğü için tipik müdahale ise dini cemaatlerin geciktirilen ya da reddedilen resmi başvurularına ilişkindir. Ancak İHAM, dini tatili kutlamak isteyen başvuranın, görevini yerine getirmediği için cezalandırılması olayında, din özgürlüğüne bir müdahale olmadığına karar vermiştir.64 Alman Federal Anayasa Mahkemesi’ne göre de inanç özgürlüğüne dayanılarak kilisenin tatil günlerine uyulması talep edilemez.65

Anayasa, genel olarak din özgürlüğünün sınırlandırılmasında bir yasa kaydı öngörmemiştir. Yalnızca dini uygulama özgürlüğünün sınırlanması için Anayasa’nın 14. maddesine atıfta bulunulmuştur. Kötüye kullanılmış temel hak uygulamalarının, temel hak korumasından yoksun bırakılması görüşüne dayanan bu düzenleme, teorik ve pratik sorunlar içermektedir. Teorik açıdan temel hakkın doğru ya da kötüye kullanılmış uygulamasını ayırdetmeyi sağlayacak maddi ölçütlere ihtiyaç vardır.66 Oysa temel hak sahibi ile toplum ve devletin korunmaya değer öncelikli çıkarlarının kapsamı, kötüye kullanma kavramıyla belirlenemez. Uygulamada ise 14. maddede kötüye kullanma olarak nitelendirilip yasaklanan faaliyetlerin incelenmesi, bu kullanım biçimlerinin temel hak ve özgürlüklerin geçerlilik alanına girmediği sonucuna varmayı çok güçleştirmekte dir. Aslında Madde’nin ilk konuluş amacı, temel hakların kullanım alanını daraltarak devletin varolan düzenini yıkmaya çalışan dinsel grupların eylemlerine karşı etkin olabilme isteğidir.67

Aynı doğrultuda bir tartışma, 1982 Anayasası’nda, 1961 Anayasası’na paralel bir düzenleme olan 24/son hükmünün, (düşünce ile din ve vicdan) özgürlüğü alanında bir yasaklama getirerek sınırlamaya yol açıp açmadığı konusunda da yapılmıştır.68 Burada iki temel görüşle karşılaşılmaktadır:69

Birincisine göre; madde hükmü özgürlük alanını sınırlamaktadır.70 Madde’nin yasaklama getirmesi açısından aynı noktada buluşan bu görüşler, Anayasa’nın bu hükmünün yerinde olup olmadığı konusunda ise ikiye ayrılmaktadır. İlk görüş, bu yasağı ve bu anayasal yasağa dayanan (eski) TCK 163’ü açıkça olumsuz bulmaktayken71, bunu yerinde bulan diğer görüş, TCK 163’ün de –bazı çekincelerle- yeniden ihyasını savunmaktadır.72 

1982 Anayasası’nın 24/son hükmüne ilişkin ikinci temel görüş, bu hükmün öngördüğü yasağın özgürlük alanına bir sınırlama getirmediği iddiasındadır. Buna göre, Anayasa’nın 24/son maddesi gereği kimse, ister devleti dinselleştirme, isterse çıkar veya nüfuz sağlama amacıyla olsun din sömürüsü yapamaz. Bu görüş, madde hükmünün vurgusu ve özünü, “istismar edemez ve kötüye kullanamaz” fiillerinde bulmaktadır. Bu fiiller ise, bir hak ya da özgürlüğün kendi olağan kullanım alanı dışında kalır. O halde, istismar ve kötüye kullanma yasağı ne düşünce özgürlüğü ile ne de din ve vicdan özgürlüğü ile ilgilidir.73 

Dini, dinsel duyguları ve bunlarca kutsal sayılan unsurları kullanarak siyasal çıkar sağlamaya ilişkin bir örnek de Yargıtay içtihadından verilebilir. 1991 yılı öncesinde Kozluca/Burdur Belediye Başkanlığını kazanan kişinin, namaz sonrası cami cemaatini toplayarak belediye binası hoparlöründen Kuran okutması ve yaptığı konuşmada seçim zaferini açıklaması Yargıtay tarafından din istismarı olarak görülmüş ve TCK 163/son’a aykırı bulunmuştur74.

Burada asıl sorun, antilaik ve teokratik içerikte bir düşünce açıklamasıyla, dinin istismarı niteliğindeki bir düşünce açıklaması arasında çok ince bir fark olması ve çoğu kez birbirlerinden ayrılmalarının pek mümkün olmamasıdır. 

Anayasa Mahkemesi’nin din özgürlüğünün sınırlandırılması konusundaki içtihadına bakıldığında ise sınırlandırmanın ancak bir başka anayasal değer (laiklik, kamu düzeni, güvenliği ve çıkarlarını75 korumak gibi) ya da üçüncü kişilerin çatışan temel haklarının korunması için gerekli olması halinde meşru olduğuna karar verdiği görülmektedir.76 

Anayasa Mahkemesi’nin bu içtihadına göre üstün hukuku değerin belirlenmesiyle yetinilmiş, her iki tarafı da koruyan bir dengenin sağlanmasından çok, bir anayasal değer, diğeri aleyhine gözden çıkarılmıştır.77 Oysa somut olayda çatışan anayasal değerlerin olabildiğince ölçülü bir dengeye getirilmesi, sistematik ve amaçsal anayasal yorumun da bir gereğidir. “Forum internum”daysa, bu tür çatışmaların ortaya çıkması olanaksızdır; bu alan, yasakoyucuya karşı mutlak korumalı çekirdek alandır.78

Bir yandan Anayasa’da açıkça yazılı yasa kaydının yer almaması, diğer yandan vicdan, dini inanç ve kanaat özgürlüğü ile ibadet özgürlüğü kavramlarının birbiriyle kesişir şekilde aynı anlamda kullanılabilmesi, anayasal düzeyde sürekli temel hak çatışmalarına yol açmaktadır.79 Dini inancın açıklanması ve söylenmesi anlamında inanç özgürlüğü ve sınırlamaları arasında anayasal düzeyde ortaya çıkan tartım sorunları, yasakoyucunun bu konularda karar almasını önlemektedir.80 Ancak belirtilen kapsamıyla dinsel inanç ve düşünce 
(kanaat) açıklama özgürlüğü, yasa kaydı niteliğinde olmayan ve hukuki meşruluğunu yalnızca Anayasa’dan alan sınırlamalara maruz kalabilir.

İHAS’da ise içsel din özgürlüğü (dini düşünce ve vicdan özgürlüğü) mutlak koruma altındayken, din ve dünya görüşünün açıklanmasına ilişkin müdahalelerde bir meşruluk nedeni öngörülmektedir (md. 9/2). Buna göre devlet hiçbir şekilde kişinin ne düşünmesi ve neye inanması gerektiğini 
dikte etmeyi81 ve örneğin dine dayalı eğitim programlarıyla din ve dünya görüşünü değiştirmeye zorlamaz, hatta bunu deneyemez bile. 

Dışsal din özgürlüğüne yapılan müdahalenin haklı kılınması, temel hak ve özgürlüklerin genel rejimine tabidir. 

Buna göre, 

a) Yasal bir temele dayanmalıdır, 
b) Müdahale, (2. fıkradaki) sınırlı sayıdaki meşru amaca hizmet etmelidir, 
c) Müdahale, izlenen amaçla ölçülü olmalıdır. 

Ölçülü bir sınırlama için ulaşılmak istenen kamusal amaçla kullanılan araç arasında önemli tüm boyutları dikkate alan bir tartım yapılmalıdır.82 

Son zamanlarda sıklıkla verilen mahkeme kararlarında, devletin dinsel tarafsızlığı adına negatif din özgürlüğünün, üçüncü kişinin pozitif din özgürlüğüne karşı - uygun olmayan taleplere karşı koruma hakkı bağlamında - vurgulanmasına yönelik bir eğilime rastlanmaktadır; başörtüsü taşıyan öğretmen 83 ya da dini simgelerin kaçınılamayacak derecede sınıfta bulundurulması84 olaylarında olduğu gibi. 


BÖLÜM DİPNOTLARI ;


62 İHAM, Kokkinakis v. GRE kararında (25.5.1993, Nr. 348/421) prozelitizmi , maddi ya da sosyal avantajlar sağlama, sıkıntı içindeki kişilere baskı uygulama, beyin yıkamaya dayalı faaliyetler olarak niteleyip, düşünce, din ve vicdan özgürlüğüyle bağdaşmazlığının altını çizer, Bkz. Öktem A. E. , Uluslararası Hukukta İnanç Özgürlüğü, Liberte Yayınları, Ankara 2002, s. 418-419. 

63 İHAM’a göre; “Devletin, zıt dini görüşlere sahip grupların birbirini hoşgörmesini garanti etme yükümlülüğü, cinsiyetlerin eşitliği ve laiklik değerleri” dikkate alındığında türban yasağı, ölçülüdür (İHAM, 10.11.2005, Şahin v. TUR, Nr. 44774/98). Fransa’da türban yasağına ilişkin tartışmalar için bkz. Scott J. W. Örtünmenin Siyaseti, (çev. Tabur M.), Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul 2012.

64 İHAM, 13.4.2006, Kosteski v. MKD, Nr. 51170/00, Prg. 38.

65 Sachsen eyaletinde yasal dini tatilden yararlanan işçinin aleyhine olacak biçimde sigorta katkı payının artırılmasını, Mahkeme kabul edilebilir bulmuştur, bkz. BVerfGE 1 BvR 190/00.

66 Örneğin Gallwas’ın önerdiği ölçüte göre, “iki taraf arasındaki temel hak ilişkisinde taraflardan birinin üst kademedeki bir anayasa normu, anayasaya öngelen bir fikir ya da pozitif olmayan bir hukuk düşüncesiyle korunmuş çıkarının ihlali halinde, diğer taraf, ihlale yol açan bu nitelikteki uygulamasıyla hakkını kötüye kullanmış olur.”, Gallwas H.-U. , Der Missbrauch von Grundrechten, Duncker und Humblot, Berlin 1967, s. 35. 

67 Bu saptama, Madde’nin Danışma Meclisi Anayasa Komisyonu’nca yazılan gerekçesiyle de örtüşmektedir, bkz. Danışma Meclisi Tutanaklar Dergisi, C. 8, B. 130, s. 159-177.

68 Bkz. Kanadoğlu O. K. , “Dinin İstismarı ve Kötüye Kullanılması”, Tanör Armağanı (Haz. M.Ö. Alkan), Oğlak Yayınları, İstanbul 2006, s. 177-181. 

69 Bu yönde bir tasnif için bkz. Tanör B., “24. madde konusunda açıklığa ihtiyaç var”, Yeni Yüzyıl, 22.6.1995.

70 Bu görüşü yansıtan örnekler verilebilir: “Anayasanın 24. maddesinin son fıkrası, Anayasanın 14’üncü maddesinde yer alan ve temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmasını yasaklayan daha genel nitelikteki hükme paraleldir. Böylece, devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenlerini din kurallarına dayandırmak, başka bir deyimle devletin laik niteliğini kaldırmak amacıyla girişilecek her türlü siyasal faaliyet ve propagandalar yasaklanmış bulunmaktadır.” (Özbudun E. , Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, 7. Baskı, Ankara 2003, s. 81). Bir diğer örnekte: Anayasanın 24. maddesi, 2, 12, 13, 14, 26, 38, 68. maddeleriyle “bir sistem olarak ele alındığında, Anayasanın ... teokratik düşüncelerinyasaklanmasını emrettiği ... sonucuna ulaşmak gerekmektedir.” (Hafızoğulları Z. , Laiklik, İnanç, Düşünce ve İfade Özgürlüğü, US- A Yayıncılık, Ankara, 1997, s. 242-243).

71 1950-60 arası muhafazakar kesimce TCK 163’e karşı yapılan itirazlar için bkz. Özek Ç. , Türkiye’de Laiklik, s. 298-304. Yine, TCK 163’ün yürürlükten kaldırılması öncesi sol kesimden gelen madde karşıtı görüşler için bkz. Gürkan U. , “163 Makyajı”, Güneş, 25.1.1990, Sirmen A. ,“163 Tartışması”, Cumhuriyet, 24.1.1990.

72 Bkz. Kırca Ç., “163. madde meseleleri”, Yeni Yüzyıl, 6.10.1997; Hafızoğulları Z., Laiklik, İnanç, Düşünce ve İfade Özgürlüğü, s. 250. Anayasa Mahkemesi’ne göre de; laikliği koruyup sürdürmek için düşünce özgürlüğünün sınırlanması bizzat Anayasanın uygun bulduğu bir düzenlemedir (E. 1980/19, K. 1980/48, Kt. 3.7.1980). 

73 Tanör B., “24. madde konusunda açıklığa ihtiyaç var”, Yeni Yüzyıl, 22.6.1995. Tanör, daha önce de ortaya koyduğu aynı doğrultudaki görüşünü şu örnekle açıklamıştır: “’İslami esaslara göre yeniden düzenlenmiş bir Devlet düzeni Türkiye için yararlı ve gereklidir. Türkiye’yi ancak bu yol kurtarır’ yollu bir propaganda hedefi ve muhtevası itibarile anti-laik ve teokratik karakterde olmasına rağmen AY. md. 19/son’un sözü açısından yasak ifadelerden sayılmamak gerekir. Buna karşılık, ‘Ey Cemeati Müslimin, Peygamberimiz efendimizin sizlere olan emanetini böyle mi koruyacaksınız? Laik devlet nazamını kabullenmekle hepiniz münkir olursunuz. Şer’i nizamın kurulmasıdır ki sizi bundan kurtaracaktır.’ yollu bir ifade ‘dini veya din duygularını istismar niteliği taşıyor’ sayılmak gerekeceğinden maddedeki yasak kapsamına girer kabul edilmelidir.”, bkz. Siyasi Düşünce Hürriyeti ve 1961 Türk Anayasası, Öncü Kitabevi, İstanbul, 1969, s. 189.

74 Yargıtay Ceza Genel Kurulu E. 9-263, K. 333 ve 10.12.1990 tarihli Yargıtay Kararlar Dergisi, Şubat 1991, s. 268-273. 12 Ocak 1991 tarihli Terörle Mücadele Kanunu ile TCK 163 tümüyle yürürlükten kalktığı için mahkumiyet kararı düşmüştür.

75 Anayasa Mahkemesi’nin, Anayasa’nın özel bir hükmünde açıkça somutlaştırılmayan “kamu çıkarları” gibi normatif kapsamının belirlenmesi neredeyse olanaksız olan bir kavramı, sınırlama kaydı olarak kullanmaması doğru olurdu (E. 1989/1, K. 1989/12, Kt. 7.3.1989).

76 Anayasa Mahkemesi, Türban I, II ve III kararlarında, üniversitelerde türbanı serbest bırakan yasal ve anayasal düzenlemelerin, “başkalarının haklarını ihlale ve kamu düzeninin bozulmasına yol açması nedeniyle laiklik ilkesine açıkça aykırı olduğu sonucuna” ulaşmıştır (E. 2008/16, K. 2008/116, Kt. 5.6.2006).

77 Bu konudaki Anayasa Mahkemesi ve Conseil d’Etat kararlarının karşılaştırılması için bkz. Kanadoğlu O. K. , Anayasal Değerlerin Çatışması ve Uyumlaştırılması, Beta Basım Yayım, İstanbul 2000, s. 91-96.

78 Anayasa Mahkemesi’nin içtihadı 1961 Anayasası’ndan beri bu yöndedir, E. 1970/53, K. 1971/76, Kt. 21.10.1971; E. 1986/11, K. 1986/26, Kt. 4.11.1986; E. 1989/1, K. 1989/12, Kt. 7.3.1989.

79 Anayasa’nın 24. maddesi, inancın, sahip olma ve doğru bulma anlamının dışında, dini inancın açıklanması ve söylenmesi anlamını da taşıyıp taşımaması ve buna bağlı olarak inanç özgürlüğünün sınırlama rejimine tabi olup olamaması bakımından gerekli açıklığa sahip değildir.

80 Alman anayasa hukukunda bu konu için bkz. Zaehle K. , “Religionsfreiheit und fremdschdigaenge Praktiken”, AÖR 134 (2009).

81 Başbakan R. T. Erdoğan’ın “Dindar nesil yetiştireceğiz” söylemi, vatandaşların içsel din özgürlüğünü ihlal eden bir müdahaledir, 
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/19825231.asp (22.11.2012).

82 İHAM’ın bu yöndeki içtihadı için bkz. Peters A./Altwicker T. , Europaeische Menschenrechtskonvention, 2. Auflage, C. H. Beck, München 2012, s. 225.

83 08.10.2013 tarih ve 28789 sayılı Resmi Gazete’de Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelik ile birlikte kamuda başörtüsü yasağı kaldırılmıştır. Bu konuda Almanya’da yaşananlar ise kısaca şöyle özetlenebilir: Derste türban takma isteği reddedilen Müslüman bir öğretmenin başvurusu üzerine Alman Federal Anayasa Mahkemesi, öncelikle okulda ve derste dinsel kaynaklı giyim kurallarına uyulmasına izin verilmemesini, din özgürlüğüne bir müdahale olarak görmüştür. Devamında Mahkeme’ye göre bir öğretmenin dini motifli ve dini inancını ortaya koyan tarzda giyimi, devletin tarafsız biçimde yerine getirmesi gereken eğitim görevi, ebeveynin eğitim hakkı ve öğrencilerin negatif din özgürlüğünü ihlal edebilir. Okul öğrencilerinin etkilenmesi ya da endokrine edilmesi, somut bir davranışa değil de soyut bir tehlike olasılığına dayanıyorsa, buna yönelik bir sınırlandırma, yeterince belirli bir yasal dayanağa gerek duyar (BVerfGE 108, 282). Eyaletlerin yetki alanına giren bu konuda Baden-Württemberg Meclisi, çıkardığı kanunla, devlet okullarındaki öğretmenlerin okullarda siyasi, dini ya da benzeri şekilde bir dış görünüme, devletin öğrenci ve velilerine karşı tarafsızlığını veya okullardaki siyasi ve dini barışı tehlikeye düşürmeye ya da zarar vermeye elverişli olması halinde sahip olamayacaklarını hükme bağlamıştır. 2004 yılında çıkan bu yeni Kanun’u esas alan Alman Federal İdare Mahkemesi, ilgili öğretmenin davasını kesin olarak reddetmiştir (BVerwGE 121, 141). 

84 Gerek Alman Federal Anayasa Mahkemesi (BVerfGE 93, 1), gerekse İsviçre Federal Mahkemesi (bkz. EuGRZ 1991, s. 89), sınıflara haç yerleştirilmesine ilişkin düzenlemeyi, Anayasalarına aykırı bulmuştur. Buna karşılık İHAM Büyük Dairesi, Lautsi kararında, ilkokullarda haçın bulundurulmasını, Sözleşme’ye aykırı bulmayarak “tutucu” bir karara imza atmıştır, bkz. Kılınç Ü. , “Lautsi ve Diğerleri/İtalya Kararı: Hangi Din, Hangi Laiklik? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Takdir Yetkisi Teorisi İle Devletin Dinlere Karşı tarafsızlığı Prensibi Üzerine”, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Ekim 2011, Sy. 11, Yıl. 2, s. 93-115. 


4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

*****************

LAİKLİK VE DİN ÖZGÜRLÜĞÜ BÖLÜM 2



LAİKLİK VE DİN ÖZGÜRLÜĞÜ  BÖLÜM 2



İnanç özgürlüğünü koruma anlayışı, daha ilk adımda kendi inanışına göre din olarak ortaya çıkanı, devletin salt kendi ölçütleriyle işlevsel açıdan değerlendirmesini yasaklamaktadır. Ancak ikinci adımda bir belirlilik denetimine izin verilmektedir. Bu nedenle yargının kararlarında ön planda olan dinsel girişimlerin kamuoyundaki aktif etkisi değil, devletin somut olayda bireyin din özgürlüğü aleyhine olan uygunsuz isteğine karşı bireysel korumadır. Bu bağlamda din özgürlüğü, dini inançları gereği yaşam kurtaran kan naklini reddetmenin cezasız kalmasını güvence altına alır.33 Ancak bu bağlamda yaşamını dini ilkelere göre yönlendirme hakkı, hukuk düzenine aykırılıklar için 
bir gerekçe oluşturmayacağı gibi suç teşkil eden davranışların cezai yaptırımından kurtulma olanağı da vermemelidir. Nitekim askeri harcamaların 
finansmanında da kullanılan verginin ödemesi zorunluluğu vicdan özgürlüğüne aykırı olmadığı34 gibi elektrik faturasının nükleer santrallardan üretilen akıma karşılık gelen kısmının ödenmesinden kaçınma hakkı da bulunmamaktadır35.

Dışsal din özgürlüğü (forum externum) ise kamu alanında bir dini inancı gösterme ve ona uygun davranma hakkını korur (dini ibadet, öğrenim vb.).

Pozitif din özgürlüğüyle birlikte negatif din özgürlüğü de korunur.36 

Bir dini inanca sahip olmamak, dini inancını açığa vurmak zorunda olmamak, tüm dinler karşısında kayıtsız kalmak özgürlüğünü korur. 
Negatif din özgürlüğüne ilişkin İHAM, Türkiye aleyhinde verdiği kararla, nüfus cüzdanında kişinin dini mensubiyetini belirtmesi zorunluluğunun, İHAS md. 9’u ihlal ettiğini saptamıştır. 37 Ancak gerek Anayasa Mahkemesi38 gerekse Danıştay39, negatif din özgürlüğünü ihlal eden kararlar vermiştir. Oysa negatif din özgürlüğü, özellikle güçlü bir korumaya sahiptir. Dini inancın açıklanmaya zorlanması, bir sınırlama olanağı olmaksızın negatif din özgürlüğünü ihlal eder. Örneğin milletvekilinin ya da mahkemede şahidin dini yemin zorunluluğu, 
bu özgürlüğün ihlaline neden olur.40 


Türkiye’de din uygulaması ile ilgili asıl özgürlük sorunu, çoğunlukla negatif din özgürlüğü bağlamında ibadete zorlanma biçiminde kendini göstermektedir. Bu konudaki baskı ve zorlamalar hem görevlilerden, hem de özel kişilerden gelmektedir.41 

Dışsal din özgürlüğü de bu tür sorunların yaşandığı bir diğer alandır. Dini sembollerin sergilenmesi ve dini yemek hükümlerine uyulması da bu özgürlüğün koruma alanındadır. İHAM, türbanın üniversitelerde yasaklanmasını, İHAS’a uygun bulmuş42, beden dersinde türbanını çıkarmak istemeyen öğrencinin okuldan atılmasının da 9. maddeyi ihlal etmediğine karar vermiştir43. Budizm inancına sahip bir mahkumun vejeteran yemek talebinin, cezaevi yönetimi 
tarafından reddedilmesi ise 9. maddeyi ihlal etmektedir.44

Buna karşın dinsel güdülü her hareket, korunan bir dini uygulama değildir. Eylemin, ilgili din veya dünya görüşüyle tipik bir bağlantısı olmalıdır. Yalnızca hazırlayıcı veya destekleyici bir eylemin (örneğin ekonomik faaliyetler) din özgürlüğünün koruma alanına girip girmediği, anayasal açıdan belirgin değildir. Korumadan yararlanabilmesi için eylem salt ticari nitelikte olmamalı ve saf kişisel motivasyondan kaynaklanmamalıdır. Buna göre eylem ile din arasında organik ve maddi bir bağlantı olmalıdır. Örneğin dini bir toplantı vesilesiyle yapılan gıda maddesi satışı, din özgürlüğünün korumasından yararlanamaz. Belirli dinsel gruplardan yüksek miktarda para toplanması gibi dinsel süsle bezeli ekonomik güdülü eylemler de bu koruma alanına girmez45. Aynı şekilde kendi toprağına gömülme isteği de dini bir uygulama değildir. Nitekim benzer bir olayda, Danıştay, eski Bakan Y. Özal’ın vasiyeti üzerine Süleymaniye Cami Haziresine gömülmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararını iptal etmiştir.46 

Bireysel din özgürlüğü yanında toplu (kolektif) din özgürlüğü de koruma altındadır. Bir dini cemaat kurma hakkı, din özgürlüğüne girer. 
İHAM’a göre bu hak, bu dini cemaatin iç hukukta hak ehliyeti talep etmesini de kapsar.47 Burada dernek kurma özgürlüğüne ilişkin boyut da dikkate alınır. Bu dini cemaatin yönetimsel özerkliği, toplu din özgürlüğüne girer. 
İç örgütlenmesini düzenleyebileceği gibi kimin üye olup olamayacağını da belirleyebilir.48 

Devlet ve dini cemaatler arası ilişkilerin düzenlenmesinde, AİHS’ın anlam ve önemi giderek artmaktadır. Buradaki çekirdek nokta, devletin tarafsızlığı ilkesidir:49 Devlet, yasa yapımında ve farklı cemaat ve inanç gruplarına yaklaşımında tarafsız (nötr) davranmakla yükümlüdür. Devletin tarafsız davranma yükümlülüğünün, kültürlerarası çatışma hallerinde bazı sınırlamalara uğraması söz konusu olabilir. 
Kimse, farklı bir kültürel kimliği, kendisininki olarak kabul etmek zorunda değildir. Buna ilişkin cinsiyet eşitliği alanından birçok örnek verilebilir: Kızların zorla evlendirilmesi, dini ritüeller sırasındaki sakatlamalar, kızların eğitimden yoksun bırakılması, namus cinayetleri ve düşünce yasakları dinsel veya kültürel kökenlerle hoş görülemez.

Tarafsızlık yükümlülüğü, eşit davranma ilkesine50 de kaynaklık eder.51 Devletin, inanç içeriklerinin meşruluğu hakkında her türlü görüş açıklaması yasaktır.52 
Zira devletin tarafsızlığı ilkesinin en önemlisonuçlarından biri de “özdeşleştirme yasağı”dır. Buna göre devlet,belirli bir din ya da dünya görüşünü, kendisininki yapamaz ve içerikselolarak bununla özdeşleşemez. Özgürlük güvenceleri genel olarak,özellikle de din özgürlüğü, kendi içine kapalı tekçi toplumları kabul
etmez.53

Aynı şekilde idarenin sunduğu finansal desteklerin, devletin tarafsızlığı ilkesine aykırı olmaması gerekir. Bu konuda Danıstay Sekizinci Dairesince verilen 2005 tarihli bir kararda, Protestan kilisesinin bedelsiz su kullanım hakkından yararlandırılması isteminin zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden İdare Mahkemesi kararı “hizmet sunumunda dinsel farklılık gözetmesi düşünülemeyeceği” gerekçesiyle bozulmuştur.54 Alman Federal Anayasa Mahkemesi de Brandenburg eyaletince yahudi cemaat yaşantısının 
desteklenmesini onaylamıştır.55

Buna karşılık bir grup vatandaşın, Alevilere din hizmetinin kamu hizmeti olarak sunulması, cemevlerine ibadethane statüsü kazandırılması ve Alevilerce yetkin kabul edilen kişilerin kamu görevlisi olarak istihdam edilmesi istemi, Diyanet İşleri Başkanlığı›nca, yürüttüğü hizmetlerin mezhepler üstü ve umumi olduğu, bunlardan herkesin eşit ölçüde yararlanma hakkı olduğu, mevzuat ve yargı kararları çerçevesinde cemevlerine ibadethane statüsünün verilmesine hukuken olanak bulunmadığı, kamu görevine girmek isteyen bazı şahıslara, mezhep ve 
meşreplerine, dini inanış ve pratiklerine göre ayrıcalık tanınamayacağı gerekçeleriyle reddedilmiştir. Sözü edilen işlemin iptali istemiyle açılan dava ise Ankara İdare Mahkemesi’nin, Danıştay’ın da onadığı kararıyla56 reddedilmiştir.

Başbakan Yardımcısı B. Bozdağ’ın, Alevilerin cemevleriyle ilgili taleplerinin karşılanabilmesi için Devrim Yasalarından biri olan tekke ve zaviyelerin kapatılmasını sağlayan yasanın kaldırılması gerektiği yolundaki açıklaması57, hukuksal gerçeklikle bağdaşmamaktadır.58 

677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Yasa ve Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanunun Tatbik Suretini Gösterir Nizamname’nin 3. maddesi dışında mevzuatımızda «ibadethane»yi tanımlayan, bir yerin ibadethane olarak kabulü için aranan unsurları gösteren düzenlemelere yer verilmemektedir. Buna karsılık mevzuat «ibadethane» kavramına kimi hukuksal sonuçlar yüklemektedir. Nitekim, 3194 sayılı İmar Yasası’nda, bu Yasa’da geçen “bina” kavramının insanların ibadet etmelerine yarayan yapıları da kapsadığı belirtilmiştir.59 Diğer yandan Türk Ceza Yasası’nın 153. maddesinde, ibadethanelere, bunların eklentilerine ve buralardaki eşyaya yıkmak, bozmak veya kırmak suretiyle zarar vermek, kirletmek eylemleri suç olarak nitelendirilmiştir.

Gerek 3194 sayılı Yasa’nın imar düzenlemesi sırasında yapılması için yer ayrılmasını istediği, gerek Türk Ceza Yasa’nın koruduğu “ibadethane”, 
hiç bir ayrıma tabi olmaksızın tüm din ve inanç sistemlerinin ibadet yerlerini kapsamaktadır. Cem evlerine ibadethane statüsü verilmesine hukuken olanak bulunmadığı yolundaki görüş, sözü edilen yerleri değinilen hukuk metinlerinin kapsamının dışında bırakarak yasama yetkisinin genelliği ilkesiyle bağdaşmayacağı gibi güncel yaşam gerçeği ve kültürel geleneğin ürünü bir dini topluluğun inanç içeriğinin meşruluğu hakkında karar vererek tarafsızlık ilkesini de ihlal etmektedir. Devletin dinsel ve ideolojik tarafsızlık yükümlülüğü, etkin 
bir temel hak korumasının gereklerine uygun, olabildiğince farklılaşmayan, genel geçerliliğe sahip ve dinsel ve ideolojik bir bakış açısıyla bağlı olmayan tanımlar kullanılmasını gerektirir. Bu tanımlar, din ve dünya görüşü özgürlüğünün belirli fiili özelliklerini hukuken kullanılabilir şekilde tespit etmelidir. Somut olayda neyin bir din ya da dünya görüşünün uygulaması olarak geçerli olduğunun saptanması için bu kavramların dünyasal bir kılıf içinde tanımlanması gerekir.60 

Nitekim son olarak Ankara 16. Hukuk Mahkemesi’nde 20.22.20012 günü görülen “ Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği ” kapatma davasında Mahkeme, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin ‘cemevi ibadethane değildir’ gerekçesiyle derneği kapatma yönündeki kararını hukuka uygun bulmayarak daha önce ‘cemevinin ibadethane olduğu’ doğrultusunda verdiği kararında haklı olarak direnmiştir.61


BÖLÜM DİPNOTLARI;


33 Kocanın kendi inançlarına aykırı olarak karısını kan nakline ikna etmemesi nedeniyle cezalandırılamayacağına ilişkin Alman Anayasa Mahkemesi’nin “üfürükçü” kararı için bkz. BVerfGE 32, 98, 109; bir Yehova şahidinin dini nedenlerle kan naklini reddetme hakkını tanıyan İlionis Yüksek Mahkeme kararı için bkz. 205 N. E. 2d 442 (1965). 

34 Çünkü verginin kullanılış amacı, vergi ödeyenlerden hiçbiri tarafından etkilenemez, İHAK, 15.12.1983, C. V. VK, Nr. 10358/83. 

35 Bkz. NJW 1983, s. 32.

36 Bu ayrım, “dine özgürlük” ve “dinden özgürlük” olarak da ifade edilmektedir, bkz. Vural H. S. , Türkiye’de Din Özgürlüğüne İlişkin Anayasal Güvence, s. 294.

37 Negatif din özgürlüğüne ilişkin İHAM, Türkiye aleyhinde verdiği kararla, nüfus cüzdanında kişinin dini mensubiyetini belirtmesi zorunluluğunun, İHAS md. 9’u 
ihlal ettiğini saptamıştır, Işık v. TUR, Nr. 21924/05.

38 Anayasa Mahkemesi’ne göre; “Nüfusa kaydolunurken kişinin, Anayasa’nın öngördüğü anlamda dinî inanç ve kanaatlerinin değil, sadece kisinin özgün durumu yönünden kamu yararı, kamu düzeni ve sosyal gereksinimlerle ilgili olarak gözönünde bulundurulmak üzere dinînin ne olduğunun açıklanması söz konusu olmaktadır ki, bu kuralın da zorlayıcı bir niteliği ve zorlama ile bir ilişkisi bulunmamaktadır.”, (E. 1995/17, K. 1995/16, K.t. 21.06.1995).

39 Danıştay ise din hanesine “Bahai”, “Gök-Tanrı” ve “Yehovanın Şahidi” dinlerinin yazılması istemini reddeden idari kararların iptali istemini reddeden mahkeme kararlarını onamıştır. Kararlar için bkz. Erdem Karahanoğulları Ö. , “Danıştay Kararlarında Din, Vicdan, Düşünce Özgürlüğü”, http://www.yargitay.gov.tr/abproje/belge/sunum/rt5/Karahanogullari_DinOzgurlugu.pdf. 

40 İHAM, 18.2.1999, Buscarini v. SMR, Nr. 24645/94 (milletvekilinin dini yemin zorunluluğu), İHAM, 21.2.2008, Alexandridis v. GRE, Nr. 19516/06 (avukatın, Yunan-Ortodoks kilisesine mensup olmadığını açıklamak zorunda bırakacak yemini etmekten kaçınması). 

41 Bu konudaki çok sayıda örnek için bkz. Tanör B. , Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu, s. 48-49. 

42 İHAM, 10.11.2005, Şahin v. TUR, Nr. 44774/98, Prg. 78. Bu karara ilişkin bir tahlil için bkz. Ulusoy A. , “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Üniversitelerde Türban Yasağına İlişkin Kararları Üzerine Notlar”, AÜHFD C. 53, Sy. 4, 2004, s. 12134. 

43 İHAM, 4.12.2008, Dorgu v. FRA, Nr. 27058/05. 

44 İHAM, 7.12.2010, Jakobski v. POL. , Nr. 18429/06.

45 Winter J. , Staatskirchenrecht der Bundesrepublik Deutschland, 2. Auflage, Luchterhand 2008, s. 117.

46 Danıştay 10. Dairesi’ne göre; “Hukukumuzda, Bakanlar Kuruluna, “türbe” ihdas etmek, cami haziresine defne izin vermek yolunda yetki veren bir yasa hükmü bulunmamaktadır. Aksine, Anayasanın 153’üncü maddesi ile “devrim yasa”sı olarak nitelendirilen 1930 yılında yürürlüğe konulmuş bulunan 677 sayılı Yasayla, o tarihe kadar mevcut türbeler ilga edildiği gibi, bunları yeniden ihdas edenler hakkında da para ve hapis cezaları öngörülmüştür. Bu nedenle Yusuf Bozkurt Özal’ın cami haziresine gömülmesine izin veren Bakanlar Kurulu Kararı öncelikle yetki yönünden 677 sayılı Yasaya aykırı düşmektedir.”, 
http://www.danistay.gov.tr/kerisim/ozet.jsp?ozet=metin&dokid=23424 .

47 İHAM, Yehova Şahitleri Cemaati v. AUT, Nr. 40825/98. Yargıtay›ın bu konuda üç önemli kararı bulunmaktadır. Bunların ilkinde, Yehova Şahitliği, “bir din 
veya mezhep”, ikincisinde “Yehova Şahitliği Mezhebi», üçüncüsünde (Ceza GeneI»Kurulu kararı) “mezhep” (bir muhalif üye “tarikat”) deyimiyle nitelendirilmiştir, bkz. Tümer G., “Yehova Şahitleri Hareketi ve Bir Din Olup Olmadığı”, 
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/772/9838.pdf. 
Nihayet Yehova Şahitleri hakkında verdiği önemli kararında Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 26.5.1986 tarih ve E:1985/9, K:1986/293 sayılı kararında, 
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, laik bir devlet olduğu, laik devletin ise dinler karşısında tarafsız kalarak resmi bir devlet dini kabul etmemeyi temel ilke olarak benimsediği, laik devlet sistemini benimseyen T.C. Devletinde, kişinin dini inancını din sayıp saymama yetkisinin, devlete ve onun herhangi bir organına ait olmadığı, her türlü dinsel inancın, Anayasa güvencesi altında olduğu, Yehova Sahitliğinin de bir dini görüş ve düşünce sistemini içerdiği, dolayısıyla Anayasanın teminatı altında bulunduğunu belirtmiştir (YKD. C. 13, Sy. 4, s. 597-620).

48 İHAM, 17.6.2007, Svyato-Mykhaylivska v. UKR, Nr. 77703/01, Prg. 146.

49 TESEV için Konda Araştırma Şirketi tarafından 22-23 Eylül’de yapılan Anayasaya dair tanım ve beklentiler anketine göre, toplumun yarısı laikliğin Anayasada aynen kalması gerektiğini (yüzde 50,6), beşte ikisi ise kalması gerektiğini ancak “devletin tüm dinlere aynı mesafede olacağı şekilde yeniden tanımlanması” gerektiğini düşünüyor. Her on kişiden biri ise laikliğin anayasadan tamamen çıkartılması gerektiği görüşünde, bkz. 
http://fotoanaliz.hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?cid=62865&rid=4369&p=1&hid=21986303     (22.11.2012).

50 Anayasa Mahkemesi’nin Semavi Dinler kararı, din özgürlüğü alanında eşitlik ilkesinin uygulanmasına yönelik örnek bir karardır, E. 1986/11, K. 1986/26, Kt. 4.11.1986.

51 Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın hazırladığı İmar Kanunu’nda değişiklik öngören taslak düzenlemeye göre, 100’den fazla dairesi olan konut siteleri, alışveriş merkezi, işhanı, sanayi tesisleri, kongre merkezi, yurt binaları, spor tesisleri, otogar, havalimanı ve otellerin hepsinde ‘mescit’ açılması zorunluluğu olması 
(bkz. http://onedio.com/haber/oyle-bir-torba-yasa-hazirladilar-ki-cok-tartisilacak--46037), devletin içsel din özgürlüğüne müdahale ederek aşılama yasağını ihlal ettiği gibi eşit davranma ilkesine açıkça aykırılık oluşturmaktadır. 

rüş açıklaması yasaktır.52 Zira devletin tarafsızlığı ilkesinin en önemli sonuçlarından biri de “özdeşleştirme yasağı”dır. Buna göre devlet, 
belirli bir din ya da dünya görüşünü, kendisininki yapamaz ve içeriksel olarak bununla özdeşleşemez. Özgürlük güvenceleri genel olarak, 
özellikle de din özgürlüğü, kendi içine kapalı tekçi toplumları kabul etmez.53

52 Başbakan R. T. Erdoğan, “Bu teröristlerin yeri belli, bunlar Zerdüşt.” ifadesiyle belli bir dini inancı değersizleştirmiştir, 
http://www.ozgurdurum.net/Siyaset-erdogan-bu-teroristler-zerdust-110087.html   (21.11.2012).

53 Winter J. , Staatskirchenrecht der Bundesrepublik Deutschland, s. 66.

54 Danıştay Sekizinci Dairesi, E: 2004/4350, K: 2005/809, k.t.: 22.02.2005.

55 BVerfGE 123, 148.

56 Danıştay Onuncu Dairesi, E: 2008/3098, K: 2010/475, k.t.: 02.02.2010.

57 Bkz. http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=376652 (19.11.2012).

58 Nihayet Milletvekili Özdalga’nın, TBMM Başkanlığı yerine önce AKP Meclis Grubu’na verdiği Tekke ve Zaviyeler Kanunu’nun kaldırılması teklifi (bkz. 
http://www.zaman.com.tr/politika_tekke-ve-zaviyeler-kanunu-kaldirilsin-teklifi_2166019.html), 
Anayasa’ya da aykırıdır. Zira “İnkılap Kanunları”, Atatürk ilke ve inkılaplarını somutlaştırması nedeniyle Anayasa’ya uygunluk denetiminde 
kullanılan bir ölçü norm olarak anayasallık blokuna dahildir, bkz. Özbudun E., Türk Anayasa Hukuku, s. 415.

59 Sözü edilen Yasa’nın ek 2. maddesinin Hükümet “Gerekçesi”nde, getirilen düzenlemeyle farklı din ve inançlara sahip yurttaşların ibadet hürriyetlerini din ve vicdan hürriyeti çerçevesinde kullanmalarının sağlanmasının amaçlandığı belirtilmektedir.

60 Müller-Volbehr J. , “Das Grundrecht der Religionsfreiheit und seine Schranken”, DÖV 1995, s. 302

61 Ankara’da kurulan “Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği” tüzüğüne “Derneğin amacı Çankaya’da Aleviler için Alevi inancının ve ibadetinin merkezi olan cemevleri yapmak ve yaptırmak” şeklinde bir madde koymuş, fakat Ankara İl Dernekler Müdürlüğü’nün itirazı ile Cumhuriyet Başsavcılığı, tüzüğünde ‘’cemevlerini ibadet yeri olarak’’ nitelendirdiği için Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği hakkında kapatma davası açmıştı. Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen davada, mahkeme dernek alehinde açılan davayı “Cemevleri yüzyıllardır Alevilerin ibadet yeri olarak toplumca bilinmiş ve kabul görmüştür. Derneğin tüzüğünde yazılı bulunan ‘Cemevleri ibadethanedir’ hükmü Anayasa’nın 2. maddesine aykırılık taşımadığı gibi kanunlarla da yasaklanmamıştır’’ gerekçesiyle reddetmiş ve derneğin faaliyetlerine izin vermişti. Mahkemenin bu kararı savcılık tarafından temyiz edilince, dosyayı görüşen Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararını oy çokluğuyla bozmuştu. Yargıtay bozma gerekçesini Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “633 sayılı Yasa ve düzenlemeler karşısında cami 
ve mescit dışında bir yerin ibadethane olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı” yönündeki görüşüne dayandırmıştı, bkz. 
http://www.yurtgazetesi.com.tr/yasam/mahkeme-israrci-cemevi-ibadethanedir-h23261.html    (22.11.2012).


3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***************