26 Kasım 2016 Cumartesi

LAİKLİK VE DİN ÖZGÜRLÜĞÜ BÖLÜM 2



LAİKLİK VE DİN ÖZGÜRLÜĞÜ  BÖLÜM 2



İnanç özgürlüğünü koruma anlayışı, daha ilk adımda kendi inanışına göre din olarak ortaya çıkanı, devletin salt kendi ölçütleriyle işlevsel açıdan değerlendirmesini yasaklamaktadır. Ancak ikinci adımda bir belirlilik denetimine izin verilmektedir. Bu nedenle yargının kararlarında ön planda olan dinsel girişimlerin kamuoyundaki aktif etkisi değil, devletin somut olayda bireyin din özgürlüğü aleyhine olan uygunsuz isteğine karşı bireysel korumadır. Bu bağlamda din özgürlüğü, dini inançları gereği yaşam kurtaran kan naklini reddetmenin cezasız kalmasını güvence altına alır.33 Ancak bu bağlamda yaşamını dini ilkelere göre yönlendirme hakkı, hukuk düzenine aykırılıklar için 
bir gerekçe oluşturmayacağı gibi suç teşkil eden davranışların cezai yaptırımından kurtulma olanağı da vermemelidir. Nitekim askeri harcamaların 
finansmanında da kullanılan verginin ödemesi zorunluluğu vicdan özgürlüğüne aykırı olmadığı34 gibi elektrik faturasının nükleer santrallardan üretilen akıma karşılık gelen kısmının ödenmesinden kaçınma hakkı da bulunmamaktadır35.

Dışsal din özgürlüğü (forum externum) ise kamu alanında bir dini inancı gösterme ve ona uygun davranma hakkını korur (dini ibadet, öğrenim vb.).

Pozitif din özgürlüğüyle birlikte negatif din özgürlüğü de korunur.36 

Bir dini inanca sahip olmamak, dini inancını açığa vurmak zorunda olmamak, tüm dinler karşısında kayıtsız kalmak özgürlüğünü korur. 
Negatif din özgürlüğüne ilişkin İHAM, Türkiye aleyhinde verdiği kararla, nüfus cüzdanında kişinin dini mensubiyetini belirtmesi zorunluluğunun, İHAS md. 9’u ihlal ettiğini saptamıştır. 37 Ancak gerek Anayasa Mahkemesi38 gerekse Danıştay39, negatif din özgürlüğünü ihlal eden kararlar vermiştir. Oysa negatif din özgürlüğü, özellikle güçlü bir korumaya sahiptir. Dini inancın açıklanmaya zorlanması, bir sınırlama olanağı olmaksızın negatif din özgürlüğünü ihlal eder. Örneğin milletvekilinin ya da mahkemede şahidin dini yemin zorunluluğu, 
bu özgürlüğün ihlaline neden olur.40 


Türkiye’de din uygulaması ile ilgili asıl özgürlük sorunu, çoğunlukla negatif din özgürlüğü bağlamında ibadete zorlanma biçiminde kendini göstermektedir. Bu konudaki baskı ve zorlamalar hem görevlilerden, hem de özel kişilerden gelmektedir.41 

Dışsal din özgürlüğü de bu tür sorunların yaşandığı bir diğer alandır. Dini sembollerin sergilenmesi ve dini yemek hükümlerine uyulması da bu özgürlüğün koruma alanındadır. İHAM, türbanın üniversitelerde yasaklanmasını, İHAS’a uygun bulmuş42, beden dersinde türbanını çıkarmak istemeyen öğrencinin okuldan atılmasının da 9. maddeyi ihlal etmediğine karar vermiştir43. Budizm inancına sahip bir mahkumun vejeteran yemek talebinin, cezaevi yönetimi 
tarafından reddedilmesi ise 9. maddeyi ihlal etmektedir.44

Buna karşın dinsel güdülü her hareket, korunan bir dini uygulama değildir. Eylemin, ilgili din veya dünya görüşüyle tipik bir bağlantısı olmalıdır. Yalnızca hazırlayıcı veya destekleyici bir eylemin (örneğin ekonomik faaliyetler) din özgürlüğünün koruma alanına girip girmediği, anayasal açıdan belirgin değildir. Korumadan yararlanabilmesi için eylem salt ticari nitelikte olmamalı ve saf kişisel motivasyondan kaynaklanmamalıdır. Buna göre eylem ile din arasında organik ve maddi bir bağlantı olmalıdır. Örneğin dini bir toplantı vesilesiyle yapılan gıda maddesi satışı, din özgürlüğünün korumasından yararlanamaz. Belirli dinsel gruplardan yüksek miktarda para toplanması gibi dinsel süsle bezeli ekonomik güdülü eylemler de bu koruma alanına girmez45. Aynı şekilde kendi toprağına gömülme isteği de dini bir uygulama değildir. Nitekim benzer bir olayda, Danıştay, eski Bakan Y. Özal’ın vasiyeti üzerine Süleymaniye Cami Haziresine gömülmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararını iptal etmiştir.46 

Bireysel din özgürlüğü yanında toplu (kolektif) din özgürlüğü de koruma altındadır. Bir dini cemaat kurma hakkı, din özgürlüğüne girer. 
İHAM’a göre bu hak, bu dini cemaatin iç hukukta hak ehliyeti talep etmesini de kapsar.47 Burada dernek kurma özgürlüğüne ilişkin boyut da dikkate alınır. Bu dini cemaatin yönetimsel özerkliği, toplu din özgürlüğüne girer. 
İç örgütlenmesini düzenleyebileceği gibi kimin üye olup olamayacağını da belirleyebilir.48 

Devlet ve dini cemaatler arası ilişkilerin düzenlenmesinde, AİHS’ın anlam ve önemi giderek artmaktadır. Buradaki çekirdek nokta, devletin tarafsızlığı ilkesidir:49 Devlet, yasa yapımında ve farklı cemaat ve inanç gruplarına yaklaşımında tarafsız (nötr) davranmakla yükümlüdür. Devletin tarafsız davranma yükümlülüğünün, kültürlerarası çatışma hallerinde bazı sınırlamalara uğraması söz konusu olabilir. 
Kimse, farklı bir kültürel kimliği, kendisininki olarak kabul etmek zorunda değildir. Buna ilişkin cinsiyet eşitliği alanından birçok örnek verilebilir: Kızların zorla evlendirilmesi, dini ritüeller sırasındaki sakatlamalar, kızların eğitimden yoksun bırakılması, namus cinayetleri ve düşünce yasakları dinsel veya kültürel kökenlerle hoş görülemez.

Tarafsızlık yükümlülüğü, eşit davranma ilkesine50 de kaynaklık eder.51 Devletin, inanç içeriklerinin meşruluğu hakkında her türlü görüş açıklaması yasaktır.52 
Zira devletin tarafsızlığı ilkesinin en önemlisonuçlarından biri de “özdeşleştirme yasağı”dır. Buna göre devlet,belirli bir din ya da dünya görüşünü, kendisininki yapamaz ve içerikselolarak bununla özdeşleşemez. Özgürlük güvenceleri genel olarak,özellikle de din özgürlüğü, kendi içine kapalı tekçi toplumları kabul
etmez.53

Aynı şekilde idarenin sunduğu finansal desteklerin, devletin tarafsızlığı ilkesine aykırı olmaması gerekir. Bu konuda Danıstay Sekizinci Dairesince verilen 2005 tarihli bir kararda, Protestan kilisesinin bedelsiz su kullanım hakkından yararlandırılması isteminin zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden İdare Mahkemesi kararı “hizmet sunumunda dinsel farklılık gözetmesi düşünülemeyeceği” gerekçesiyle bozulmuştur.54 Alman Federal Anayasa Mahkemesi de Brandenburg eyaletince yahudi cemaat yaşantısının 
desteklenmesini onaylamıştır.55

Buna karşılık bir grup vatandaşın, Alevilere din hizmetinin kamu hizmeti olarak sunulması, cemevlerine ibadethane statüsü kazandırılması ve Alevilerce yetkin kabul edilen kişilerin kamu görevlisi olarak istihdam edilmesi istemi, Diyanet İşleri Başkanlığı›nca, yürüttüğü hizmetlerin mezhepler üstü ve umumi olduğu, bunlardan herkesin eşit ölçüde yararlanma hakkı olduğu, mevzuat ve yargı kararları çerçevesinde cemevlerine ibadethane statüsünün verilmesine hukuken olanak bulunmadığı, kamu görevine girmek isteyen bazı şahıslara, mezhep ve 
meşreplerine, dini inanış ve pratiklerine göre ayrıcalık tanınamayacağı gerekçeleriyle reddedilmiştir. Sözü edilen işlemin iptali istemiyle açılan dava ise Ankara İdare Mahkemesi’nin, Danıştay’ın da onadığı kararıyla56 reddedilmiştir.

Başbakan Yardımcısı B. Bozdağ’ın, Alevilerin cemevleriyle ilgili taleplerinin karşılanabilmesi için Devrim Yasalarından biri olan tekke ve zaviyelerin kapatılmasını sağlayan yasanın kaldırılması gerektiği yolundaki açıklaması57, hukuksal gerçeklikle bağdaşmamaktadır.58 

677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Yasa ve Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanunun Tatbik Suretini Gösterir Nizamname’nin 3. maddesi dışında mevzuatımızda «ibadethane»yi tanımlayan, bir yerin ibadethane olarak kabulü için aranan unsurları gösteren düzenlemelere yer verilmemektedir. Buna karsılık mevzuat «ibadethane» kavramına kimi hukuksal sonuçlar yüklemektedir. Nitekim, 3194 sayılı İmar Yasası’nda, bu Yasa’da geçen “bina” kavramının insanların ibadet etmelerine yarayan yapıları da kapsadığı belirtilmiştir.59 Diğer yandan Türk Ceza Yasası’nın 153. maddesinde, ibadethanelere, bunların eklentilerine ve buralardaki eşyaya yıkmak, bozmak veya kırmak suretiyle zarar vermek, kirletmek eylemleri suç olarak nitelendirilmiştir.

Gerek 3194 sayılı Yasa’nın imar düzenlemesi sırasında yapılması için yer ayrılmasını istediği, gerek Türk Ceza Yasa’nın koruduğu “ibadethane”, 
hiç bir ayrıma tabi olmaksızın tüm din ve inanç sistemlerinin ibadet yerlerini kapsamaktadır. Cem evlerine ibadethane statüsü verilmesine hukuken olanak bulunmadığı yolundaki görüş, sözü edilen yerleri değinilen hukuk metinlerinin kapsamının dışında bırakarak yasama yetkisinin genelliği ilkesiyle bağdaşmayacağı gibi güncel yaşam gerçeği ve kültürel geleneğin ürünü bir dini topluluğun inanç içeriğinin meşruluğu hakkında karar vererek tarafsızlık ilkesini de ihlal etmektedir. Devletin dinsel ve ideolojik tarafsızlık yükümlülüğü, etkin 
bir temel hak korumasının gereklerine uygun, olabildiğince farklılaşmayan, genel geçerliliğe sahip ve dinsel ve ideolojik bir bakış açısıyla bağlı olmayan tanımlar kullanılmasını gerektirir. Bu tanımlar, din ve dünya görüşü özgürlüğünün belirli fiili özelliklerini hukuken kullanılabilir şekilde tespit etmelidir. Somut olayda neyin bir din ya da dünya görüşünün uygulaması olarak geçerli olduğunun saptanması için bu kavramların dünyasal bir kılıf içinde tanımlanması gerekir.60 

Nitekim son olarak Ankara 16. Hukuk Mahkemesi’nde 20.22.20012 günü görülen “ Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği ” kapatma davasında Mahkeme, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin ‘cemevi ibadethane değildir’ gerekçesiyle derneği kapatma yönündeki kararını hukuka uygun bulmayarak daha önce ‘cemevinin ibadethane olduğu’ doğrultusunda verdiği kararında haklı olarak direnmiştir.61


BÖLÜM DİPNOTLARI;


33 Kocanın kendi inançlarına aykırı olarak karısını kan nakline ikna etmemesi nedeniyle cezalandırılamayacağına ilişkin Alman Anayasa Mahkemesi’nin “üfürükçü” kararı için bkz. BVerfGE 32, 98, 109; bir Yehova şahidinin dini nedenlerle kan naklini reddetme hakkını tanıyan İlionis Yüksek Mahkeme kararı için bkz. 205 N. E. 2d 442 (1965). 

34 Çünkü verginin kullanılış amacı, vergi ödeyenlerden hiçbiri tarafından etkilenemez, İHAK, 15.12.1983, C. V. VK, Nr. 10358/83. 

35 Bkz. NJW 1983, s. 32.

36 Bu ayrım, “dine özgürlük” ve “dinden özgürlük” olarak da ifade edilmektedir, bkz. Vural H. S. , Türkiye’de Din Özgürlüğüne İlişkin Anayasal Güvence, s. 294.

37 Negatif din özgürlüğüne ilişkin İHAM, Türkiye aleyhinde verdiği kararla, nüfus cüzdanında kişinin dini mensubiyetini belirtmesi zorunluluğunun, İHAS md. 9’u 
ihlal ettiğini saptamıştır, Işık v. TUR, Nr. 21924/05.

38 Anayasa Mahkemesi’ne göre; “Nüfusa kaydolunurken kişinin, Anayasa’nın öngördüğü anlamda dinî inanç ve kanaatlerinin değil, sadece kisinin özgün durumu yönünden kamu yararı, kamu düzeni ve sosyal gereksinimlerle ilgili olarak gözönünde bulundurulmak üzere dinînin ne olduğunun açıklanması söz konusu olmaktadır ki, bu kuralın da zorlayıcı bir niteliği ve zorlama ile bir ilişkisi bulunmamaktadır.”, (E. 1995/17, K. 1995/16, K.t. 21.06.1995).

39 Danıştay ise din hanesine “Bahai”, “Gök-Tanrı” ve “Yehovanın Şahidi” dinlerinin yazılması istemini reddeden idari kararların iptali istemini reddeden mahkeme kararlarını onamıştır. Kararlar için bkz. Erdem Karahanoğulları Ö. , “Danıştay Kararlarında Din, Vicdan, Düşünce Özgürlüğü”, http://www.yargitay.gov.tr/abproje/belge/sunum/rt5/Karahanogullari_DinOzgurlugu.pdf. 

40 İHAM, 18.2.1999, Buscarini v. SMR, Nr. 24645/94 (milletvekilinin dini yemin zorunluluğu), İHAM, 21.2.2008, Alexandridis v. GRE, Nr. 19516/06 (avukatın, Yunan-Ortodoks kilisesine mensup olmadığını açıklamak zorunda bırakacak yemini etmekten kaçınması). 

41 Bu konudaki çok sayıda örnek için bkz. Tanör B. , Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu, s. 48-49. 

42 İHAM, 10.11.2005, Şahin v. TUR, Nr. 44774/98, Prg. 78. Bu karara ilişkin bir tahlil için bkz. Ulusoy A. , “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Üniversitelerde Türban Yasağına İlişkin Kararları Üzerine Notlar”, AÜHFD C. 53, Sy. 4, 2004, s. 12134. 

43 İHAM, 4.12.2008, Dorgu v. FRA, Nr. 27058/05. 

44 İHAM, 7.12.2010, Jakobski v. POL. , Nr. 18429/06.

45 Winter J. , Staatskirchenrecht der Bundesrepublik Deutschland, 2. Auflage, Luchterhand 2008, s. 117.

46 Danıştay 10. Dairesi’ne göre; “Hukukumuzda, Bakanlar Kuruluna, “türbe” ihdas etmek, cami haziresine defne izin vermek yolunda yetki veren bir yasa hükmü bulunmamaktadır. Aksine, Anayasanın 153’üncü maddesi ile “devrim yasa”sı olarak nitelendirilen 1930 yılında yürürlüğe konulmuş bulunan 677 sayılı Yasayla, o tarihe kadar mevcut türbeler ilga edildiği gibi, bunları yeniden ihdas edenler hakkında da para ve hapis cezaları öngörülmüştür. Bu nedenle Yusuf Bozkurt Özal’ın cami haziresine gömülmesine izin veren Bakanlar Kurulu Kararı öncelikle yetki yönünden 677 sayılı Yasaya aykırı düşmektedir.”, 
http://www.danistay.gov.tr/kerisim/ozet.jsp?ozet=metin&dokid=23424 .

47 İHAM, Yehova Şahitleri Cemaati v. AUT, Nr. 40825/98. Yargıtay›ın bu konuda üç önemli kararı bulunmaktadır. Bunların ilkinde, Yehova Şahitliği, “bir din 
veya mezhep”, ikincisinde “Yehova Şahitliği Mezhebi», üçüncüsünde (Ceza GeneI»Kurulu kararı) “mezhep” (bir muhalif üye “tarikat”) deyimiyle nitelendirilmiştir, bkz. Tümer G., “Yehova Şahitleri Hareketi ve Bir Din Olup Olmadığı”, 
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/772/9838.pdf. 
Nihayet Yehova Şahitleri hakkında verdiği önemli kararında Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 26.5.1986 tarih ve E:1985/9, K:1986/293 sayılı kararında, 
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, laik bir devlet olduğu, laik devletin ise dinler karşısında tarafsız kalarak resmi bir devlet dini kabul etmemeyi temel ilke olarak benimsediği, laik devlet sistemini benimseyen T.C. Devletinde, kişinin dini inancını din sayıp saymama yetkisinin, devlete ve onun herhangi bir organına ait olmadığı, her türlü dinsel inancın, Anayasa güvencesi altında olduğu, Yehova Sahitliğinin de bir dini görüş ve düşünce sistemini içerdiği, dolayısıyla Anayasanın teminatı altında bulunduğunu belirtmiştir (YKD. C. 13, Sy. 4, s. 597-620).

48 İHAM, 17.6.2007, Svyato-Mykhaylivska v. UKR, Nr. 77703/01, Prg. 146.

49 TESEV için Konda Araştırma Şirketi tarafından 22-23 Eylül’de yapılan Anayasaya dair tanım ve beklentiler anketine göre, toplumun yarısı laikliğin Anayasada aynen kalması gerektiğini (yüzde 50,6), beşte ikisi ise kalması gerektiğini ancak “devletin tüm dinlere aynı mesafede olacağı şekilde yeniden tanımlanması” gerektiğini düşünüyor. Her on kişiden biri ise laikliğin anayasadan tamamen çıkartılması gerektiği görüşünde, bkz. 
http://fotoanaliz.hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?cid=62865&rid=4369&p=1&hid=21986303     (22.11.2012).

50 Anayasa Mahkemesi’nin Semavi Dinler kararı, din özgürlüğü alanında eşitlik ilkesinin uygulanmasına yönelik örnek bir karardır, E. 1986/11, K. 1986/26, Kt. 4.11.1986.

51 Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın hazırladığı İmar Kanunu’nda değişiklik öngören taslak düzenlemeye göre, 100’den fazla dairesi olan konut siteleri, alışveriş merkezi, işhanı, sanayi tesisleri, kongre merkezi, yurt binaları, spor tesisleri, otogar, havalimanı ve otellerin hepsinde ‘mescit’ açılması zorunluluğu olması 
(bkz. http://onedio.com/haber/oyle-bir-torba-yasa-hazirladilar-ki-cok-tartisilacak--46037), devletin içsel din özgürlüğüne müdahale ederek aşılama yasağını ihlal ettiği gibi eşit davranma ilkesine açıkça aykırılık oluşturmaktadır. 

rüş açıklaması yasaktır.52 Zira devletin tarafsızlığı ilkesinin en önemli sonuçlarından biri de “özdeşleştirme yasağı”dır. Buna göre devlet, 
belirli bir din ya da dünya görüşünü, kendisininki yapamaz ve içeriksel olarak bununla özdeşleşemez. Özgürlük güvenceleri genel olarak, 
özellikle de din özgürlüğü, kendi içine kapalı tekçi toplumları kabul etmez.53

52 Başbakan R. T. Erdoğan, “Bu teröristlerin yeri belli, bunlar Zerdüşt.” ifadesiyle belli bir dini inancı değersizleştirmiştir, 
http://www.ozgurdurum.net/Siyaset-erdogan-bu-teroristler-zerdust-110087.html   (21.11.2012).

53 Winter J. , Staatskirchenrecht der Bundesrepublik Deutschland, s. 66.

54 Danıştay Sekizinci Dairesi, E: 2004/4350, K: 2005/809, k.t.: 22.02.2005.

55 BVerfGE 123, 148.

56 Danıştay Onuncu Dairesi, E: 2008/3098, K: 2010/475, k.t.: 02.02.2010.

57 Bkz. http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=376652 (19.11.2012).

58 Nihayet Milletvekili Özdalga’nın, TBMM Başkanlığı yerine önce AKP Meclis Grubu’na verdiği Tekke ve Zaviyeler Kanunu’nun kaldırılması teklifi (bkz. 
http://www.zaman.com.tr/politika_tekke-ve-zaviyeler-kanunu-kaldirilsin-teklifi_2166019.html), 
Anayasa’ya da aykırıdır. Zira “İnkılap Kanunları”, Atatürk ilke ve inkılaplarını somutlaştırması nedeniyle Anayasa’ya uygunluk denetiminde 
kullanılan bir ölçü norm olarak anayasallık blokuna dahildir, bkz. Özbudun E., Türk Anayasa Hukuku, s. 415.

59 Sözü edilen Yasa’nın ek 2. maddesinin Hükümet “Gerekçesi”nde, getirilen düzenlemeyle farklı din ve inançlara sahip yurttaşların ibadet hürriyetlerini din ve vicdan hürriyeti çerçevesinde kullanmalarının sağlanmasının amaçlandığı belirtilmektedir.

60 Müller-Volbehr J. , “Das Grundrecht der Religionsfreiheit und seine Schranken”, DÖV 1995, s. 302

61 Ankara’da kurulan “Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği” tüzüğüne “Derneğin amacı Çankaya’da Aleviler için Alevi inancının ve ibadetinin merkezi olan cemevleri yapmak ve yaptırmak” şeklinde bir madde koymuş, fakat Ankara İl Dernekler Müdürlüğü’nün itirazı ile Cumhuriyet Başsavcılığı, tüzüğünde ‘’cemevlerini ibadet yeri olarak’’ nitelendirdiği için Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği hakkında kapatma davası açmıştı. Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen davada, mahkeme dernek alehinde açılan davayı “Cemevleri yüzyıllardır Alevilerin ibadet yeri olarak toplumca bilinmiş ve kabul görmüştür. Derneğin tüzüğünde yazılı bulunan ‘Cemevleri ibadethanedir’ hükmü Anayasa’nın 2. maddesine aykırılık taşımadığı gibi kanunlarla da yasaklanmamıştır’’ gerekçesiyle reddetmiş ve derneğin faaliyetlerine izin vermişti. Mahkemenin bu kararı savcılık tarafından temyiz edilince, dosyayı görüşen Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararını oy çokluğuyla bozmuştu. Yargıtay bozma gerekçesini Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “633 sayılı Yasa ve düzenlemeler karşısında cami 
ve mescit dışında bir yerin ibadethane olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı” yönündeki görüşüne dayandırmıştı, bkz. 
http://www.yurtgazetesi.com.tr/yasam/mahkeme-israrci-cemevi-ibadethanedir-h23261.html    (22.11.2012).


3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***************

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder