Kemal Burkay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kemal Burkay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ocak 2021 Perşembe

KÜRTLERİ AYRIŞTIRMADA TÜRKİYE'NİN ETKİSİ HDP'NİN TAM TEMSİLİ İLE AŞILABİLİR

KÜRTLERİ AYRIŞTIRMADA TÜRKİYE'NİN ETKİSİ HDP'NİN TAM TEMSİLİ İLE AŞILABİLİR



Feyzi Çelik
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
25.05.2015 

TC Hükümetlerinden hangisi olursa olsun, Kürt ve Kürdistan konusundaki yaklaşımı değişmez. Buna AKP hükümeti de dahildir. AKP, çözüm süreci üzerinden kendisini farklı gösterme çabasındaysa da TC’yi temsil eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tavır ve söylemiyle bilinen politikalara devam ediyor. Bazıları bunu yeni bir yaklaşım olarak gösterip, çözüm süreci devam ediyor algısını devam ettiriyor. Her şeyden önce çözüm sürecinde bir ciddiyet varsa, devletin Kürt Hareketini eşit bir taraf olarak görmesi gerekir. TC’nin ‘en muktedir’ siyasetçisi Erdoğan sürekli olarak kendisini üstün olarak gördü. Kürt Siyasi Hareketini(KSH) hiçbir zaman doğrudan muhatap almadı. Hep, bürokratları ve yardımcıları üzerinden ilişki kurdu. Erdoğan’ın 13 yıllık iktidarında DTP/BDP/HDP Eş başkanlarıyla çekilmiş tek bir fotoğraf karesi yoktur. HDP/İmralı/Kandil’le ilişkileri bu şekildeydi. Aynı ilişki PYD/Salih Müslim’de de geçerlidir. Geçmişten farklı olarak Erdoğan sadece, Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı ve Başbakanını siyasi bir kişilik olarak kabul ediyor. Bunu da zorunluluktan ve taktik gereği yapıyor. Bunu yaparken de değişik Kürt siyasal parti ve grupları karşı karşıya getirmeye çalışıyor. Başka bir deyişle bir verip üç almaya çalışıyor.  

Erdoğan’ın Kürtleri karşı karşıya getirmesinin en önemli örneği Suriye’de görüldü. Önce sosyolojik ve siyasi karşılığı olmadığı halde Suriye’de PYD karşısında farklı Kürt gruplarıyla ilişki kurdu. Bu ilişkiler üzerinden Rojava Kürtlerini Esad karşıtı Suriyeli Muhalif güçlerin alt bileşeni durumuna getirmek istiyordu. Bunu yaparken, Barzani ve PDK etiketini kullanmak için özen gösteriyordu. Şu anda da benzer bir durumu İran Kürdistan’ı üzerinden PKK’ye karşı yapmak istiyor. İran sınırında meydana gelen PDK-İ/PKK çatışmasında bunun izleri vardır. Kürtler arasında sağlıklı ilişkilerin olabilmesi için Türkiye’nin AKP şahsında yürüttüğü bu politikanın fark edilmesi gerekir.

Kürdistan’ın en büyük parçası Türkiye Kürdistan’ında yapılmak istenen de bundan farksızdır. Sanki AKP’nin bir çözüm reçetesi var da, KSH buna engel oluyormuş gibi bir algı oluşturuluyor. Irak Kürdistanının bağımsızlığına Türkiye’nin yeşil ışık yaktığı şeklinde propaganda yapılarak, Türkiye’nin merkezde yer aldığı federatif bir Kuzey Kürdistan düşünü görenler var. KSH’yi de buna engel olarak görüyorlar. Kemal Burkay’ın Hak-Par’ı ve yakın dönemde ardı ardına kurulan PAK ve T-KDP gibi partiler buna örnek olarak gösterilebilirler. Türkiye’nin gerek İran’da gerekse Suriye’de Kürtlere vermek istediği rol Kürtleri İran ve Suriye rejimleriyle savaştırmak çerçevesindedir. Bunun dışında, Türkiye’nin Kürtlerin çıkarlarını düşündüğünü söylemek mümkün değildir. Kaldı ki, Kürtlere karşı mevcut durumda en büyük tehlike Türkiye/Katar/Suudi Arabistan tarafından da desteklenen gruplardan gelmektedir.

AKP’nin TC adına yürüttüğü genel Kürt karşıtı politikasının izdüşümü Türkiye Kürdistan’ında aşiretler arası çelişkileri kızıştırma, aşiretleri ayrıştırma ve bölme şeklinde kendisini göstermektedir. Geçmişte köy koruculuğu paydası altında yürütülen bu politika değişik versiyonlarıyla devrededir. Bucak aşiretinin önde gelenlerinden birinin AKP övgüsü eşliğinde bağımsız milletvekili adayı oluşu, bir diğer önde gelenlerden birinin de CHP’den aday oluşu aşiretleri ayrıştırma/bölme yönteminin devreye konulmasıdır. AKP’nin bu yöntemi, HDP’ye destek veren aile ve aşiretlerin karşısına aynı aile veya aşiretten aday göstermiş olması da ayrıştırma ve çatıştırma politikasının bir parçasıdır. Geçmişte, Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri geçmişte, Kürt adaylarına yer verirken onlara politik anlam vermiyorlardı. Şu anki durumda onlara politik bir anlam yükleyerek, yüzde on barajının aşılmaması halinde bir nevi “Kürt politik temsilinin AKP’de olduğu” algısını oluşturmaya çalışıyorlar. Oysa bu şekilde seçilmenin “Kürtlerin temsilinde” bir krize yol açacağı muhakkaktır. Bunun sonucunda önü alınmaz sosyal çatışma zeminleri oluşabilir. Bu nedenle, Türkiye’de ve Kürdistan’da değişik parti ve grupların ittifakı olarak seçime giren HDP’ye Kürtlerin oy verip, HDP’nin nitelikli bir şekilde barajı aşmasını sağlarlarsa, temsil krizi yaşanmayacak, AKP’nin oynamak istediği oyun da boşa çıkarılacaktır. 

***

18 Haziran 2017 Pazar

Türkiye'de Barzanici Hareket (1965-2007), BÖLÜM 3




Türkiye'de Barzanici Hareket (1965-2007), 
BÖLÜM 3 



Güneydoğu'daki ve Irak'ın kuzeyindeki gelişmeleri yakından takip eden ve bizzat gelişmelerin içerisinde bulunan Haşimi'nin bu tespiti üzerinde dikkatle durulması gereken bir husus. Çünkü görülmektedir ki Barzanici akım PKK'nın yeterince söz sahibi olmadığı/olamadığı "dindar Kürtler" arasında kendine yer bulmak çabasındadır. Yine Haşimi'nin tespitine göre Barzanicilik, Türkiye-Irak sınırı boyunca çok hakim durumdadır.. Haşim Haşimi hakkında AKP ile Barzani arasında arabuluculuk yaptığı yönünde iddialar da bulunmaktadır.

1 Mart Tezkeresi sürecinde Barzani'nin TBMM'de 70 civarında kendinde yakın milletvekili olduğunu beyan etmesinden sonra Güneydoğu kökenli milletvekillerinden, birkaç cılız ses dışında herhangi bir itiraz gelmediğine göre Barzanici lobi Türkiye'de bir hayli yol almış demektir. 

AKP'deki Güneydoğu kökenli milletvekillerinin söz sahiplerinden birisi olan İhsan Arslan, Barzani ile ilgili “ Irak'ta en sağlam partnerimizin Barzani olduğuna inanıyorum”; Kerkük ile ilgili olarak da “Bizim birkere Irak'ın içişlerine karışmaya hakkımız yok” diyerek olaylara nasıl baktığını açıkça belirtiyordu.
Oysa aynı milletvekili, Barzani'nin Türkiye'nin iç işlerine müdahale etmesi ya da kendi seçim bölgesi olan Diyarbakırla ilgili beyanlarına en ufak bir tepki vermeyerek safını belli etmektedir.




Özetle; Türkiye'de Barzani yanlısı faaliyetlerde bulunan siyasî parti, dernek ve vakıf gibi oluşumların tamamına yakını Barzani yönetim bölgesindeki
ekonomik ranttan nemalanmaktadırlar. Mesela Barzani yanlısı söylemleri ile ön plâna çıkan Mehdi Zana, Kemal Burkay ile  Şerafettin Elçi'nin oğlu Renas Elçi'nin ve T-KDP'nin bir zamanlar yöneticiliğini yapmış olan Derviş Akgül'ün oğlu Azad Akgül'ün Irak'ta inşaat ve taşımacılık şirketleri mevcuttur.

V.2 DTP-PKK Çizgisinden Barzani'ye Doğru Hareketlilik

Irak'ı işgal eden ABD, plânın diğer parçalarının uygulanmasında kendine en uygun ortak olarak Mesud Barzani'yi görmektedir. Plânın parçası olarak
Irak'a komşu olan bölgelerde yaşamakta olan Kürtler, Barzani önderliğinde bir araya getirilmek istenmekte ve bu amaçla Barzani'nin çekim alanına itilmektedir. 

Türkiye'ye yönelik olarak da PKK üzerinden çeşitli operasyonlar uygulanmakta, PKK'ya karşı oldukça hoşgörülü bir siyaset gütmekte olan Mesud Barzani diğer yandan da Türkiye'de kendine bir siyasî taban oluşturmaktan da geri durmamaktadır.

Irak'ın kuzeyindeki kamplarda ve buralara yakın köylerde barınan PKK'lıların her türlü lojistik desteğini sağlayan Barzani, bu hareketi ile Türkiye'de bulunan PKK'lıların sempatisini toplamaktadır. Sık sık sözde Kürt sorunu ile ilgili beyanlar vermekte ve bu beyanlarında sözde Kürt sorununun siyasî süreçle çözüleceğini, PKK'lılara genel af çıkarılması gerektiğini vurgulayarak bir taşla bir çok kuş vurmanın hesaplarını yapmaktadır. 
Barzani böylelikle hem Irak'ın kuzeyinde kendisine sorun olabilecek silahlı bir güç olan PKK'dan  kurtulacak,hem Türkiye'de bulunan PKK yandaşlarını kendi 
tarafına bu şekilde çok kolayca çekebilecek, hem de PKK içerisinde bulunan yaklaşık 1500 dolayındaki Irak'lı teröristten kurtularak onları kendi saflarında, 
peşmerge olarak değerlendirme imkânına kavuşacaktır.

Nitekim, PKK'nın saflarından kaçmayı başaran örgüt üyeleri Barzani denetimindeki bölgelere geçerek Barzani'nin himayesi altına girmek sureti
ile hem canlarını kurtarmaktadırlar hem de Barzani tarafından maaşa bağlanmaktadırlar. PKK, örgütten kaçanlar hakkında infaz kararı çıkarmış-
tır; ancak PKK'lılar peşmerge olduktan sonra artık dokunulmazlık kazanmaktadır.

Bu çerçevede örgütten firar eden PKK'lıların Irak'a sığınmalarına kolaylık getirmek amacıyla Kürt Bölgesi Parlamentosunca hazırlanan sözde Kürdistan
anayasasında “sığınma hakkı talep edenlerin iade edilmeyeceğine” dair madde konulmuştur. 

<  PKK'lıların her türlü lojistik desteğini sağlayan Barzani, bu hareketi ile Türkiye'de bulunan PKK'lıların sempatisini toplamaktadır. >

Bu madde ile PKK'lılara kolayca sığınma hakkı tanınıp Irak kimliği verilebilecektir. Çünkü bir süre önce güvenlik birimlerince hazırlanıp devletin zirvesine sunulan rapora göre “Barzani yönetiminin bazı PKK'lı teröristlere pasaport vererek ülkemize giriş çıkışlarda bu pasaportları kullanmasına imkân sağladığı” belirtilmektedir. Mesud Barzani kendisinden sığınma hakkı talep eden teröristleri “Türkiye'deki Kürtler üzerinde olumsuz sonuçlar yaratacağı” gerekçesi ile iade etmeyip denetimi altındaki yerleşim merkezlerine yerleştirmektedir. Yerleştirilen teröristler eğitimden geçirildikten sonra I-KDP silahlı güçlerinde aktif olarak görev alabiliyorlar.

I-KDP peşmergelerine katılıp da burada üst düzey görevlere getirilen PKK'lılar da bulunmaktadır.
Peşmerge özel kuvvetler komutanlığını yapan Aziz Veysi, Musul'da bulunan peşmergelerin komutanı Hişyar Söyler adlı teröristler bunlardan bazılarıdır. Irak'ın kuzeyinde A. Öcalan'ın yakalandığı 1999 yılından bugüne kadar PKK'dan kaçan 7 bin civarında terörist bulunuyor bunların 2 bin civarındaki kısmı I-KDP ve IKYB peşmerge güçlerinde görev almış durumdadır.
Bush'un "yeni Irak stratejisi" çerçevesinde Bağdat'a gönderilen peşmerge tugayında 500 civarında PKK'lı bulunduğu iddia edilmektedir.
PKK'da kaçanları bu şekilde himaye eden Barzani bu yolla,onların Türkiye'deki ailelerini de kazanma stratejisi uyguluyor.

V.3 PKK Barzani'nin Artan Etkisinden Korkup Eylemlerini Yeniden Başlattı

Siyasallaşma stratejisi gereği eylemsizlik içerisinde bulunan terör örgütü PKK,Barzani'nin hem militanları hem de Türkiye'deki yandaşları üzerinde
artan etkinliğini fark ederek şiddet eylemlerini yeniden başlatmaya karar verdi. PKK bu hamlesi ile kendini yeniden muhatap olarak dayatmayı hedeflemektedir.
Ama ne var ki terör örgütünün bu hamlesi de Barzanici akımların işine yaradı. Zira bu adım,PKK'nın izlediği şiddet yöntemini eleştirerek Barzani'nin izlediği 
politikanın desteklenmesi gerektiğini ifade eden söz konusu akımlar için bulunmaz bir propaganda malzemesi idi ve oldukça etkili bir şekilde kullanılmıştır. 

Yıllardır PKK nezdinde Apo'yu Genelkurmay'ın ajanı, hain, Kürtleri Türkleş tirmekle, İmralı'dan derin devletin yönlendirmesi ile örgütü yönetmekle suçlayanlar PKK'nın kanlı iç yüzünü tekrar gündeme getirerek kitlelerin dikkatini Barzani'nin üzerinde yoğunlaştırmayı amaçladılar.34  
Bunda da oldukça başarılı oldukları söylenebilir. Bir tarafta Washington, Londra, Roma, Berlin gibi Batı başkentlerinde hüsnü kabul gören, âdeta devlet 
başkanı gibi ağırlanan Mesud Barzani bulunurken; diğer tarafta kanlı bir maziye sahip olan terör örgütü ve onun lideri bulunmaktaydı.35

Barzani yanlıları ekonomik unsurları da çok iyi kullanarak kitlelerin bütün dikkatini Mesud Barzani'nin üzerine çekmeyi başardılar.

Olayın bu duruma gelmesinde,ona bir misyon yükleyen ABD'nin yanı sıra ülkemizin tutarsız politika üreten hatta politika bile üretemez halde
olan yöneticileri ve yürütülmekte olan psikolojik operasyonun en önemli ayağı olan basının rolü de oldukça fazladır.

Yakın bir zaman önce PKK-DTP çizgisindeki Apocu kanat, Barzaniciliğin son zamanlarda ivme kazanması üzerine DTP'yi olağanüstü kongreye
götürdü. Yapılan kongre sonucunda partinin ideolojik kanadını temsil ettiği kabul edilen ve "Apocu kanat" olarak adlandırılan gurup; feodal ağırlıklı,
Barzani ile ilişkileri geliştirme taraftarı kanada yenilerek kısmen tasfiye edildi.

DTP'nin bağımsız adaylarla genel seçimlere girmesi projesi de tasfiye operasyonunun en önemli parçalarından birisi olarak ortaya atılmıştır. Bu
plâna göre DTP'nin önümüzdeki seçimlere bağımsız adaylarla girerek 20 civarında milletvekili çıkarması hedeflenmektedir. Bu şekilde TBMM'de
temsil edilecek DTP'de etkili lider adayları çıkarılarak Öcalan'ın yerine ikame edilecek ve bu yeni lider ile DTP, artık kitlelerin yönünü Irak'ın kuzeyine
yönelterek,buraya monte edilmesi sürecinde başrolü üstlenecektir. Nitekim bir süre önce Öcalan'a yakınlığı ile bilinen Ali Kemal Özcan ve arkadaşları

<  DTP kongresi sonucunda partinin ideolojik kanadını temsil ettiği kabul edilen ve "Apocu kanat" olarak adlandırılan gurup; feodal ağırlıklı,
Barzani ile ilişkileri geliştirme taraftarı kanada yenilerek kısmen tasfiye edildi. >

"Öcalan Barzani devleti için " Küçük İsrail " diyor fakat avukatları bunu dışarıya yansıtmıyorlar, "ABD Apo'nun karşısına Leyla Zana ve PKK tarafından 
öldürülen Hikmet Fidan'ı çıkarmayı plânlıyordu, diyerek ABD nin Barzani'yi ön plâna çıkarmayı hedefleyen plânlarını deşifre ediyorlardı.

Ne yazık ki bu iddialar Türk basını tarafından ısrarla gözden kaçırılıyordu ve öldürülen Hikmet Fidan için çarşaf çarşaf yayınlar yapılıyordu.

ABD'nin son hamlesi ise Güneydoğu'da yakın zamanlarda yapılan baro seçimlerine kadar müdahale ederek Barzani ile işbirliğine yakın olan isimlerin seçilmesini sağlamak oldu. ABD'- nin Adana konsolosu Eric Green bölge turuna çıkarak DTP il başkanları başta olmak üzere sivil toplum örgütleri ile bir takım görüşmelerde bulunmuştur. Bu geziler sırasında Eric Green, sivil toplum örgütleri ve siyasî parti yöneticilerinden Barzani ile ilişkilerini güçlendirilmesi konusunda adımlar atmalarını isteyerek ABD'nin Türkiye'deki Kürtçü kitleleri Barzani'ye monte etme amacında olduğunu  bir kez daha gözler önüne sermiştir.

<  Hemen hemen aynı günlerde bölgenin nabzını tutan CHP milletvekilleri de açıkladıkları raporda ,ABD'nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da nüfuz arttırmaya çalıştığını ve bu yolda ilerlemeler kaydettiğini ifade etmişlerdir. >

V.4 DTP Diyarbakır İl Başkanının Çıkışı

Güneydoğu'da Barzanicilik hızla nüfuz bulurken,Diyarbakır DTP il başkanı Hilmi Aydoğdu, "Kerkük'e yapılacak saldırıyı Diyarbakır'a yapılmış kabul ederiz" diyerek,vatandaşı olduğu Türkiye Cumhuriyeti'ne ve parçası olduğu Türk milletine baş kaldırarak meydan okudu. Bu söylemin arkasında yatan mesaj şu idi; "Ben Türkiye Cumhuriyeti devletinin egemenliğini tanımıyorum, kafamızda oluşturduğumuz bir Büyük Kürdistan var ve biz de bu devletin parçasıyız, bu devletin sınırları Diyarbakır'dan Kerkük'e kadar uzanmaktadır. Bu yüzden Kerkük'e müdahalenize karşıyız."

Hilmi Aydoğdu'nun açıklamalarını yorumlayan Sırrı Sakık, Pan-Kürdist, ve ırkçı bir yaklaşım sergileyerek " buradaki Kürtlerle oradaki Kürtlerin 
kan bağı ve gen bağı var" diyebilmektedir.

<  ABD'nin Adana konsolosu Eric Green bölge turuna çıkarak DTP il başkanları başta olmak üzere sivil toplum örgütleriile bir takım görüşmelerde bulunmuştur. >

Açıklamaları değerlendiren federasyoncu ve ırkçı politika izleyenlerin başında gelenlerden KADEP genel başkanı Şerafettin Elçi hayalindeki Büyük
Kürdistan'ı ele veriyor. "Kürtleri birleştiren en az 5 bin yıllık tarihi, coğrafî, kültürel, sosyal,kardeşlik bağları var, seksen yıl önce çizilen siyasî sınırlar 
Kürtlerin yürek bağlarını koparama-mıştır." diyerek âdeta Türkiye Cumhuriyeti ile hiçbir bağı olmadığını, sınırları tanımadığını ilân etmekte.

DTP il başkanının söylemlerinin hemen ardından Diyarbakır'daki Nevruz mitinginde konuşma yapan Leyla Zana da Pan-Kürdist söylemler kullanarak
“Kürtlerin üç yoldaşı var;birincisi Celal Talabani, ikincisi Mesud Barzani, üçüncüsü Abdullah Öcalan'dır” dedi. PKK-DTP çizgisindeki ideolojik Öcalancı kanatla arası pek de iyi olmayan Zana bu açıklamalarıyla PKK-DTP çizgisinde Öcalan hegemonyasının iyice erozyona uğrayarak Barzani-Talabani ikilisinin de bir güç haline geldiğini ilân etmiş oluyordu.

Barzani'nin son günlerde, "Türkiye Kerkük'e müdahale ederse biz de Diyarbakır'a müdahale ederiz“ demesinin altında yatan nedenlerin en başında PKK-DTP çizgisindeki bu yeni eğilim gelmektedir. Mesud Barzani bu son açıklamalarıyla birden çok mesaj vermeyi hedeflemiştir. 

Bu mesajlar:

1.Türkiye'de yaşamakta olan Kürtlere; ” Sizin koruyucunuz benim. Türkiye olan mücadelemde sizlere ihtiyacım var, hazır olun."

2.Büyük Kürdistan devletini kurmayı hedefliyorum. Bu devletin kuzeydeki sınırı Diyarbakır'dan başlar güneydeki Kerkük'e kadar uzanır.

3.Türkiye'ye;Irak'a müdahalede bulunursan ben de senin sınırlarını tartışmaya açarım.

4.Irak devletine;Irak'ın kuzeyinde benim sözüm geçer,Kerkük için gerekirse çatışırım.

<  Türkiye Cumhuriyeti açısından Barzani'yi gördüğü bu rüyadan uyandırmak çok zor bir olay değil ama bunu gerçekleştirecek siyasî irade maalesef 
mevcut değildir. >

Yakın zaman kadar Barzani ile görüşmeye can atanların varlığı da bu irade yoksunluğunun en bariz kanıtıdır.


V.5 Kürdistan Belediyeler Birliği, 




Türkiye'nin Güneydoğusu ile Irak'ın kuzeyini birbirine monte edilmesi amacı doğrultusunda alttan alta yürütülen çalışmalardan birisi de sözde Kürdistan
Belediyeler Birliği'nin kurulmasıdır. Bu amaçla önceleri her iki tarafta kendi bölgelerinde örgütlenerek birliğin zeminine uygun alt yapı hazırlama çalışmalarına koyuldu. Bu amaçla peşmergelerce, Irak'ın kuzeyinde en küçük yerleşim merkezlerinde dahi Kürt belediyeleri oluşturuldu. Bu belediyeler
kendi aralarında bir araya gelerek belediye birlikleri oluşturdular. İki tarafın belediyeleri de merkezi Hollanda'da bulunan Uluslararası Yerel Yönetimler
Birliği(IULA) ve merkezi Fransa'da bulunan Dünya Birleşik Kentler Federasyonu (FMCU) nezdinde bulunarak üye olma girişiminde bulunmuşlardır.

Plânın daha sonraki aşamasında “tamamen insanî gerekçeler” öne sürülerek sınır ötesinde belediyelerle “ kardeş belediye ” benzeri adımlarlaUluslar arası Yerel Yönetimler Birliği(IULA)'nin Doğu Akdeniz ve Ortadoğu Bölge Temsilciliği(IULA-EMME) nezdinde Kürdistan Belediyeler Birliği oluşturulmak istenmektedir.

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,



.