JİTEM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
JİTEM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ağustos 2019 Pazartesi

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 36

UYUŞTURUCUDAN  SUSURLUK'A  BÖLÜM 36


Nuri Gündeş (2),
26/7/2001 - 11:00 
Atin,




Uğur Mumcu'nun ağzından Telemen Olayını ve MİT Müsteşarı'na yazılmış olan 16 yıl önceki bir mektubu herhalde okudunuz.
Nuri Gündeş'in TBMM'de verdiği ifadesinin "Telemen Olayı" bölümünde kalmıştık. Gündeş "Telemen Operasyonu oldu. Ordu komutanı sadece bana ve Kozakçıoğlu'na güvendiği için ikimize verdi bu görevi, emniyeti dışlayarak, siz yapın bu işi dedi; Telemen olayını sonuçlandırdık." diyordu.
Peki bu görevi Nuri Gündeş'e veren Ordu Komutanı, o tarihte "beni öldürecekler, Siz tanımazsınız bunları, çok tehlikelidirler, Abuzer ve adamları" diye bağıra bağıra öldürülen İbrahim Telemen'in bahsettiği Abuzer Uğurlu'nun Nuri Gündeş'in elemanı olduğunu biliyor muydu?
İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş, Telemen'in MGK'ya ve Uğur Mumcu'ya yolladığı mektuplardan sonra Abuzer Uğurlu'nun MİT İstanbul Bölgesi'nin elemanı olduğunu ve Uğurlu ailesinin "Emniyet Genel Müdürü" atayacak kadar (Rafet Küçüktiryaki) güçlü olduğunu bilse, Emniyet Genel Müdürlüğü ve MİT'ten İbrahim Telemen hakkında bilgi alıp, Telemen'in hayatını riske sokar mıydı?
Acaba Abuzer Uğurlu, çok gizli tutulan operasyonu nasıl haber almış ve ortalardan yok olmuştu. Operasyondan haberi olan etkili dostlarından mı?
Görüyor musunuz, Nuri Gündeş'in övünerek anlattığı olayların perde arkasında ne karışık ilişkiler var. Biz yine Gündeş'i TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu ile baş başa bırakalım:
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Sayın Kozakçıoğlu, o zaman İstanbul Emniyet Müdürü.

Birkaç Kişi Yurtdışına Kaçmış

NURİ GÜNDEŞ - Evet. Arkasından babalar operasyonu yapılacak, boyuna yapıyor, ben de diyorum ki, Sayın Paşam, bu adamlar iş güç sahibi olmuşlar, fabrikalar kurmuşlar, aftan yararlanmışlar, her askerî harekâtta bavulunu, çantasını, hüviyetini koyuyor, ondan sonra da bekliyor beni alsınlar diye, geliyor, beraat ediyor gidiyor. Bu arada da, sağı solu menfaatlandırmak için bir şey yapmış olmayalım diye bir laflar söylüyorum. Bayrak Harekâtı oldu, beni çağırdı, sen buna göre artık benim emrimde sayılırsın dedi, bu işi yap dedi. Eh, nasıl yapalım? Şimdi, bu işte şunu bulma meselesi var. Hedefleri tespit ettik ve ancak o gece zarf dağıtıldı; çünkü, ikaz eder bazıları, ikaz etmesinler diye zarflar dağıtıldı. Teker teker yakalandı, birkaç kişi yurtdışına kaçmış olanlar vardı, Selcanlar, şunlar bunlar, onların dışında hemen hemen hepsi toplandı, Kabakoz'a götürüldü, konuldu. Bunlar, tabiî, ifadeler verdiler, şunu yaptılar, bunu yaptılar, neticede yine bizim dediğimiz oldu, adamlar çıktılar. Babalar operasyonundan bir netice alınmadı.
BAŞKAN - Zabıtlara geçti mi onların sorgulanması?
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Şimdi, efendim; bize ayrıntılar gerekli. Mesela, burada okuduğumuzda, bu şeylerde Tarık Ümit...
NURİ GÜNDEŞ - Tarık Ümit bunların arasında yoktu. Zaten, hedefler Ankara'dan gelmişti, yani, Ankara merkez olduğu için, şu şu hedefler diye gelmişti, o hedefler içerisinde Tarık Ümit yoktu; demek ki, kaçakçı değilmiş.
MAHMUT YILBAS (Van) - Hayır, Tarık Ümit burada kaçakçı değil. MİT'in bu operasyondaki istihbarat elemanı.
NURI GÜNDEŞ - Hayır efendim.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Burada yazılan o.

Yaşar Yamak Olabilir, Tarık Ümit Bilgi Vermedi

NURI GÜNDEŞ - Efendim, yazılan o; ama, ben yaptım operasyonu. Tarık Ümit asla, hiçbir zaman, Yaşar Yamak derseniz o olabilir, Yaşar Yamak geldi, bilgi verdi; ama, Tarık Ümit bilgi vermedi. (Not: Tarık Ümit hiç bir zaman Dündar Kılıç'a yakın olduğunu bildiği Nuri Gündeş'le çalışmadı. Ümit'in Ankara'da Emniyet Kaçakçılık Dairesi ve MİT Kaçakçılık Şubesi ile irtibatı vardı.)
BAŞKAN - Bu operasyonda neleri tespit ettiniz, neleri gördünüz, sonucu ne oldu?
NURİ GÜNDEŞ - Efendim, sonuç şuydu: Mazide, bizim de süzgecimizden geçmiş birçok kişiler, aftan yararlanmışlar, yani, tecrim edecek hiçbir delil yok orta yerde, adamlar, sonra sanayici olmuş, birisi boya fabrikası açmış, birisi otel açmış, birisi Urcan demiş balık lokantası açmış, legalize etmişler işlerini. İş yapmıyorlardı; ama, bunları suçlayacak bir şey bulamadılar; yani, biz, zaten sorgulamıyoruz onları, sorgulayanlar emniyetti. Bizim sorgulama yetkimiz yok.
BAŞKAN - Siz sadece topladınız.
NURİ GÜNDEŞ - Biz toplanmasına yardımcı olduk.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Şimdi, Behçet Cantürk'ün anıları adlı kitabın 150nci sayfasında, MİT'in bu adamları sorguladığı orta yerde ve fezleke düzenliyorsunuz.
NURİ GÜNDEŞ - Efendim, Behçet Cantürk'ün yakalanmasını biz sağladık. Sorgulayan Malî Şubedir, Saadettin Tantan'dır, biz de, tabiî bir müşahit bulunduruyoruz bilgi almak için.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Sonradan sizler alıyorsunuz sorguluyorsunuz, kitaptaki bilgiler öyle; ama, bilemiyorum.

Doğru Söylüyorum, Şerefimle Söylüyorum

NURİ GÜNDEŞ - Efendim, şimdi, ben, ilk ağızdan söylüyorum, doğru söylüyorum, şerefimle söylüyorum. (Not: Mahmut Yılbaş'ın işaret ettiği husus doğrudur. Behçet Cantürk Ankara'daki MİT Karargahında sorgulanmıştır.)
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Estağfurullah... Lütfen...
NURİ GÜNDEŞ - Şimdi, biz, Saadettin Tantan'a bu adam şuradadır dedik, istihbarat verdik, yakaladı, Malî Şube sorguladı ve sorgusundan sonra da ne yaptı onu bilmiyorum, onlar sorguladılar.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Efendim, benim bir sualim daha var. Yine, kitapta, 1982 yılında başlamak üzere, sonuna kadar sürdürülen, siz de, 1984 yılında İstanbul'dan Ankara'ya geldiğinizde, Dış Espiyonaj Bölüm Başkanıyım dediniz. Tekrar Abdullah Çatlı'ya dönüyoruz, Abdullah Çatlı'nın Avrupa'da, ASALA konusunda kullanılması meselesinde, Köşkte yazılmış olan bir plan kitapta açık açık anlatılıyor ve isimler veriliyor. Bize bu konuda ne bilgi verebilirsiniz?
NURİ GÜNDEŞ - Efendim, şimdi, şöyle söyleyeyim: Yani, bizim, Köşkle ilgili bir bilgimiz yok; yani, Köşkte böyle bir şey yapılıp yapılmadığı hakkında bilgimiz yok; çünkü, orada bunu yapacak kimse yoktu, orada bir güvenlik danışmanı vardı, nasıl Başbakanlıkta varsa...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Onun Başkanlığında yapılmış, kitap onu söylüyor.
NURİ GÜNDEŞ - Burada güvenlik danışmanı vardı, güvenlik danışmanı da o zaman Bedri Özdemir...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Erkan Gürvit'ten bahsediyor kitap efendim.

Damat'ın Ne Yaptığından Bilgimiz Yok

NURİ GÜNDEŞ - Erkan Gürvit MİT temsilcisi, danışman da yanlış kalmadıysa Bedri Özdemir galiba, Erkan Gürvit damattı. Yani, bunların ne yaptığı hakkında bir bilgimiz yok.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yani, siz, böyle Dış Espiyonaj Bölüm Başkanı olacaksınız ve başka bölümdeki elemanlar sizden...
NURİ GÜNDEŞ - Yapamazlar efendim, bizim bilgimiz olmadan yapamazlar, yapmamaları lazım.
BAŞKAN - Sizi atlamış olabilirler mi? Kapalı bir operasyon olduğuna göre.
NURİ GÜNDEŞ - Beyefendi, bu işin yapılması için çok geniş bir teşkilat var, yurt içinde yapamıyorsunuz operasyonu, yurtdışında operasyon yapmak için üç tane adam ne yapacak Allah aşkına, üç tane adam var. Orada üç tane adamdan bahsediyorlar, bu üç tane adam yurtdışında kiminle temas edecekler, ne yapacaklar, nereden silah bulacaklar, nereden patlayıcı bulacaklar, bunlar yazılmış ama...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Sayın Gündeş, bu bilgiler başka yerlerden de teyitli, bakınız, arkadaşlarım da belki kitapları okumadılar, ilk defa okuyacağım, ne diyor: "Abdullah Çatlı ve Oral Çelik etrafında toplanan bu gruplarla, teması, yine MG kurar, Metin G isminde birisi kurar. Bu temaslarda, karşı taraftan ASALA eylemleri için ne istediği sorulur. Şartlardan ilki MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in o dönem devam eden tutukluluğunun ortadan kaldırılmasıdır. İki, Balgat Katliamı sanıklarının da bulunduğu bir grup ülkücü teorisinin salıverilmesidir. Üçüncü istekse Türkiye'de serbest dolaşımdır.

Duymadım Böyle Bir Şey

NURİ GÜNDEŞ - Duymadım böyle bir şey, yani, duymuş olsam söylerim.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Oldu efendim, ben teşekkür ediyorum.
NURİ GÜNDEŞ - Estağfurullah, rica ederim... Yalnız, öyle bir şey duymadım; ama, duysam söylerdim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ben, izin verirseniz; Sayın Valimin söylediğini biraz daha açmak adına bir şey sormak istiyorum. Sayın Gündeş, elimdeki tutanak Horzum Komisyonundaki tutanak. Orada diyorsunuz ki, gerçekten çok sinirlisiniz, bu işlere niye adınız karıştı diye kızıyorsunuz ve diyorsunuz ki, bana bunları sormayın, bana deyin ki, siz gitmişsiniz, Ermenilerle döğüşmüşsünüz, yahut şunu yapmışsınız, devleti şöyle kurtarmışsınız, bunları yapmışsınız, bunları sorun demişsiniz.

Ermenilerle Döğüşmenin Manası İstihbarattır

NURİ GÜNDEŞ - Tamam, ben söyledim bunu. Siz, eğer, o gün çıkmasaydınız, hangi haleti ruhiye içerisinde... Siz, tam ben geldiğim zaman çıktınız. Burada, dövüşmenin manası istihbarattır. Yani, hakikaten iyi istihbarat topladık. Ben, Beyrut'ta üç sene topladım, Avrupa'da topladım, Irak'ta topladım, Suriye'de topladım, İran'da topladım; çünkü, yurtdışı istihbaratım var, çok geniş bir haber ağıyla gayet güzel istihbarat topladık.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Efendim, lütfen... Bu bir hasbıhal... Lütfen, öyle telakki ederseniz daha rahat oluruz, bir hasbıhal ediyoruz.
NURİ GÜNDEŞ - Hasbıhal ediyoruz.
DURMUŞ FİKRİ SAGLAR (İçel) - Ama, topladıktan sonra bu bilgiler bir yerde durmadı, yani; ondan sonra bu bilgilerin sonucunda hepimiz biliyoruz ki, tarihte biliyor, belli bir mücadele başladı, bu mücadelenin içinde yer alan insanlar var, yer almayan insanlar var, siz, bilgiyi toplayıp Allahaısmarladık demediniz, koydunuz ve ondan sonra o bilgiye göre bir plan, bir operasyon, ne ad veriyorsanız, onu yaptınız.
NURİ GÜNDEŞ - Şimdi, Fikri Bey, demin ne söyledik başlangıçta, bir istihbarat birimiyiz, biz, istihbaratı alır devlete veririz...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yurtdışında operasyon yapma yetkiniz var.

Adam Öldürme Yetkimiz Yok

NURİ GÜNDEŞ - Şimdi, var da, adam öldürme yetkimiz yok.
DURMUŞ FİKRİ SAGLAR (İçel) - Hiç kimsenin adam öldürme yetkisi yok.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yurtdışındaki istihbaratın ne yapacaksınız da siz soruyorsunuz, ben anlamıyorum, çok özel ilişkiler, Komisyonun konusuyla ilgili değil gibi geliyor bana.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İzin verir misiniz? Ben, kendi anlayışım içinde soracağım .
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ciddî söylüyorum Fikri, tabiî ki, herkes istediğini soracak; ama, biraz böyle şey gibi oluyor.
DURMUŞ FİKRI SAGLAR (İçel) - Ben bir cevap almak istiyorum, arkasından başka bir şey soracağım.

Belki Kendi Kendilerine Adamlarını Öldürmüşlerdir

NURİ GÜNDEŞ - Dostça bir şey soruyor, ben Fikri Beyi severim; kafanızda bir şey kalmasın. Hakikaten istihbaratla ilgili, yani, şöyle de olabilir, istihbarata karşı koymanın içinde psikolojik istihbarat vardır, bunları birbirine düşürmek vardır, bunları birbirine yedirmek lazım, zannetmeyin ki, bunlar birbirine düşmüştür, birbirlerini yemişlerdir, belki kendi kedine adamlarını öldürmüşlerdir.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Gündeş, siz devlete çok büyük hizmetler yapmış kişisiniz, o anlayış içerisinde söylüyorum. Neden soruyoruz biz bunu, burada geldi bazı arkadaşlarımız bilgi verirken dediler ki, biz, bize bazı görevler verdiler yurtdışında, biz, aslında, suçlu olduğumuza da inanmıyoruz; ama, biz suçlu da değildik, bize bazı görevler verdiler ve biz bu görevleri yaptık. Bu görevler de devletin sizin bulunduğunuz konuda insanlardan aldık bu görevleri diyorlardır. Yani, biz de bunu soruyoruz, Abdullah Çatlı bu görevlilerin içerisinde var mı diyoruz?

Her Söylenene İnanmamak Lazım

NURİ GÜNDEŞ - Bakın, ben size bir şey söyleyeyim. Bizde bir adet vardır; ben, Nuri Gündeş olarak, 22 seneye yakın müddet, orduda hizmet gördüm istihbarat hizmetlerinde hiçbir zaman ben MİT'çiyim diye dışarıda... Bizde, MİT'e yakın olmak, MİT adına iş yapmış gibi gözükmek de bir rüçaniyet kazandırıyor onlara, yani, her söylenene de inanmamak lazım, eğer, bilsem bunu söylerim. Şimdi, bakın, en basiti, madem öyle de niye devlete hizmet eden, devleti karşısına alıyor, esrar eroin işine giriyor ondan sonra, bilmiyorum, anlamıyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAGLAR (İçel) - Yani karşılıklı esrara giriyor eroine giriyor böyle.
NURİ GÜNDEŞ - Yani bir de öyle bir şey var.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, kısa kısa bazı sorular sormak istiyorum. Metin Günyol kimdir?

Metin Günyol Emrimdeydi

NURİ GÜNDEŞ - Metin Günyol bir görevli arkadaştır.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Nerede?
NURİ GÜNDEŞ - Şimdi, nerede olduğunu bilmiyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani MİT'te görevli bir arkadaş?..
NURİ GÜNDEŞ - MİT'te evet.
DURMUŞ FİKRİ SAGLAR (İçel) - Bu da mı yurtdışı istihbarattaydı?
NURİ GÜNDEŞ - Hayır, bu takip şubesindeydi.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sizin emrinizde miydi?
NURİ GÜNDEŞ - Evet.
DURMUŞ FİKRİ SAGLAR (İçel) - Bu Metin Günyol Abdullah Çatlı'yla ilişkide miydi? Yani, yurt dışı operasyonlarda...

Emrimdeydi Ama Bilmiyorum

NURİ GÜNDEŞ - Hiç bilmiyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sizin emrinizdeydi?
NURİ GÜNDEŞ - O benim emrimdeydi; ama, bilmiyorum. Şimdi, bakın, yurtdışı operasyonu olarak biz telakki etmiyoruz. Yurtdışı haber toplamada, şimdi, bir insana bir görev verirsiniz...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ya da bu soruyu şöyle değiştirelim kaynaklardan birisi de Abdullah Çatlı mıydı? Sayın Valim, sizin MG dediğiniz...

Ufki, Şakuli Kompartımantasyon ..!

NURİ GÜNDEŞ - Bunu bilmiyorum, neden bilmiyorum, hakikaten bilmiyorum. bakın, bir kompartımantasyon vardır bizde, bu, ufki, şakuli ve ekoze kompartımantasyonuydu ve bundan ancak resmî olarak kayıtlıysa bu adam, bütün evrelerden geçmişse, tetkik, tahkiki yapılmış, incelemesi yapılmış, angajesi yapılmış, dosyası yapılmışsa bu bizim elemanımızdır, aksi takdirde biz buna eleman demeyiz.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu sizin elemanınız "Papa Ağca" adlı Uğur Mumcunun kitabında da açıkça söylüyor, Abdullah Çatlı'yla, Mayorka Adalarında, sizin aracılığınızla verilen talimatları, ilişkileri sürdüren kişi olarak ismi geçiyor; ama, bugüne kadar o kitaba hiçbir tekzip gelmemiş.

Metin Lise Mezunu Olduğu İçin İstifa Etti, Mayorka'ya Gitti

NURİ GÜNDEŞ - Bakın, bir şey söyleyeyim size. Şimdi, Metin Günyol, teşkilata sinirlenerek istifa etti. Neden; lise mezunuydu, terfi imkânı yoktu, Almanya'da tahsil etmesine rağmen ayrıldı, istifa etti ve Tura Turizm bunu Mayorka'ya şeye gönderdi. Bir dükkân açtı, orada turizm dükkânı, onun başına gönderdi. Ağca, her tarafı dolaştı, Avusturya'yı dolaştı, Bulgaristan'ı dolaştı, orada da bizim elemanlarımız var, hem de fiili elemanlarım var, niye gitsin emekliyi bulsun yani efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama o sırada emekli değil galiba?
NURİ GÜNDEŞ - Emekli; söylüyorum size... Emekli...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, Ağca onunla değil, ama diğer elemanlarla o zaman görüştü sizin?
NURİ GÜNDEŞ - Hayır efendim, hiç alakası yok. Mayorka'ya niye gitsin Ağca, niye gitsin Metin ile görüşsün. Bu Metin'e kızan adamların iftirası bu.

Cengiz Abaoğlu Rahmetli Oldu

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, Sayın Gündeş, Cengiz Abaoğlu kim?
NURİ GÜNDEŞ - Rahmetli oldu.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kimdir?
NURİ GÜNDES - Kaçakçılık Şubesi müdürlüğü yaptı.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sizin yardımcınız falan mıydı?
NURİ GÜNDEŞ - Hayır, hayır. İstanbul'da şey...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sizin emrinizde çalışıyordu?..
NURİ GÜNDEŞ - Emrimde çalışıyordu, çok dürüst, şerefli bir insandı.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Şimdi, bu babalar operasyonundan sonra, birçok adı geçen, işte Cemal Sincar, Abuzer Uğurlu gibi kişiler, yani biraz evvel dediğiniz Yaşar Yamak ile ilgili kişilere, mahkemeye düştüğü sırada, bunları MİT görevlisi olduğuna dair bu kişi, oradaki mahkeme yetkililerine beyanda bulunduğu doğru mu?
NURİ GÜNDEŞ - Hayır. Öyle şey olur mu, MİT yetkilisi... Yani, hiç imkân var mı...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bunları kullandı mı o zaman MİT?
NURİ GÜNDEŞ - Hayır efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu İran'a silah gönderilmesinde bu tip veya buna benzer isimlerini saymadığım kişiler kullanıldı mı?
NURİ GÜNDEŞ - Hayır. İran'a silah falan gönderme nereden çıktı? Silahla falan bir alakamız yok.
DURMUŞ FİKRİ SAGLAR (İçel) - Ama, ben size söyleyeyim, bunların MİT yetkilisi olduğuna dair Cengiz Abaoğlu'nun verdiği ifadeler, mahkeme zabıtlarında, o mahkemelerin başkanları tarafından kayıtlı.
NURİ GÜNDEŞ - Yok...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, siz bilmiyor olabilirsiniz belki ama...

Cengiz O Kadar Korkak ki

NURİ GÜNDEŞ - Cengiz o kadar korkak ki, yapsa bile yaptım demez.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - ...sizin bilginizin dışında yapılmadığı doğrultusunda da şey var... Peki, Oral Çelik'i tanır mısınız?
NURİ GÜNDEŞ - Hayır.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Oral Çelik'e pasaportu sizin verdiğinizi söylüyorlar?..
NURİ GÜNDEŞ - Hayır efendim, öyle şey mi olur efendim? Yani nereden çıkarıyorsunuz? Tanımadığım adama nereden?.. Biz pasaport mercii değiliz ki.
BAŞKAN - Peki MİT verir miydi, böyle dışarıda veya içeride görevlendirdiği; yani, istihbarat için, özellikle dışarı tabiî. Yani, pasaport nasıl veriliyordu?
NURİ GÜNDEŞ - Biz pasaport vermedik efendim. Veremeyiz,. Pasaport yetkimiz yok bizim. '
BAŞKAN - Ama, Emniyete bildirirsiniz herhalde?..
NURİ GÜNDEŞ - Emniyete de bildiremeyiz; çünkü, biz istihbarat elemanı göndersek dahi onu bildirmeyiz.

N o t: Suallerden bunalmış olan Nuri Gündeş'in, heyecanla ne söylediği pek belli değil. Nuri Gündeş'e sorulanlardan Cengiz Abaoğlu, ilk görevine İstanbul'da Metin Günyol'un yanında Takip Memuru olarak başladı. Bulgar Masasında çalıştı ve Kaçakçılık konularına baktı. Bir hayli kilolu olan Abaoğlu, genç yaşta vefat etti.

Konuşmalarda bahsi geçen Metin Günyol ise:

-1965 veya 1967 yılında MİT’e girdi. Teşkilata girdiğinde 30 yaşlarında idi.
Daha önce Almanya'da çalıştığı için "Almanca" biliyordu. Bu sebeple Almanlarla ilişkili bir takip ünitesinin başına verildi. Günyol "Boks" sporu yaptığından "Boksör" olarak da bilinir. Ancak "Boksör Metin" olarak bilinen kişi değildir. "Boksör Metin" Hiram Bey'in Siyasal Bilgiler'den sınıf arkadaşı olup, tanınmış iyi bir boksördür. Boks hayatında iyi döğüşçü olmasına rağmen yumuşak huylu bir kimsedir. Fransa'da resmi görevli olarak bulunmuştur. Metin Günyol ise geçimsiz, menfaatine düşkün ve kompleksli bir kişidir.
-Metin Günyol 1974-78 arasında görevli olarak Almanya’da bulundu. Türkiye’ye döndüğü zaman İstanbul Takip Şubelerinin başına verildi. İpekçi cinayetini MİT adına soruşturdu ve Ağca’yı sorgulayan ilk ekipte yer aldı.
-Günyol 1981'de çok gizli tutulan bir operasyonel görevle görevlendirildi. Gizliliğin sağlanması için 22.03.1981'de Teşkilat'tan ayrıldı gösterildi. Herkes Teşkilata yakın bir Turizm şirketinde iyi bir maaşla çalıştığını biliyordu. Metin Günyol'un görevli olduğundan bir tek Teşkilat'ın üst kademesinin ve operasyonu sevk idare eden İstanbul Bölge Başkanı Nuri Gündeş'in haberi vardı.
-Metin Günyol'un İspanya'nın Mallorka (Mayorka) adasında "Otoban" isimli bir şirketin genel müdürü olduğunu ilk kez Papa'ya suikast teşebbüsünü ve Mehmet Ali Ağca'yı araştıran Uğur Mumcu keşfetti. Onun orada olduğundan kimselerin haberi yoktu. Metin Günyol ile Mehmet Ali Ağca'nın yollarının Mayorka'da çatışması, Mumcu'yu hayli şüpheye sevketmişti. Ağca 13 Mayıs 1981'deki Papa Suikastından hemen önce Mayorka adasına gelmiş ve burada 25 Nisan 1981 ila 09 Mayıs 1981 tarihleri arasında kalmıştı. Bunu yazılarına aksettirdi. Daha sonra Nuri Gündeş ve Metin Günyol ile İstanbul Kalyon otelde bir görüşme yaptı.
-Metin Günyol 01.10.1982'de yeniden Teşkilat'taki kadrosuna döndü.
-Günyol Ocak 1986'da Teşkilat'tan ayrıldı ve İstanbul Ramada Otelin'de çalışmaya başladı. Yurt Dışı görevi haricinde hep İstanbul'da Takip ile ilgili görev yaptı. Değerlendirmeci olarak çalışmadı. İstanbul Daire Başkanı Nuri Gündeş'e en yakın kişilerden biriydi.
Metin Günyol 02.03.1997 tarihinde TBMM Susurluk Komisyonuna verdiği ifadesinde;
"1965 senesinde servise girip, inkitalı olarak 22 mart 1981 tarihine kadar çalıştığı, 1982 Ekim ayında tekrar servise dönüp 1986 yılı Ocak ayına kadar serviste çalıştıktan sonra istifa ederek özel sektörde çalışmaya başladığını, Serviste istihbarat bölümünde değerlendirmeci olarak çalıştığı için Devlet'in bazı kişileri ASALA veya PKK'ya karşı kullandığını bilmediğini,
Abdullah Çatlı, Oral Çelik, Haluk Kırcı, Yasar Öz, Tarık Ümit gibi kişilerin yurt dışına çıkışta kullandıkları pasaportların sahte olduğu hususunda bilgilerin intikal etmesi üzerine tahkiki için yazılar geldiğinde tahkik ettirilerek bölge müdürlükleri vasıtalarıyla arşiv araştırması yapılıp, kaldırıldığını, MİT’in bu tip insanları operasyonlarda kullandığını tahmin etmediğini, yukarıda adı geçenlerin yurtdışına gönderilişini organize ettiği söylenen Mete beyi de tanımadığını, kendisinin kasıtlı olarak Mete bey diye lanse edildiğini,
Abdi İpekçi öldürüldüğünde ve Ağca hapisten kaçırıldığında teşkilatın kendisini görevlendirdiğini ve Ağca ile ilk röportajı da kendisinin yaptığını, faili meçhul olayı çözmek için çok çaba sarf ettiklerini, Uğur Mumcu yazılarında Mayorka'ya gidişinin Ağca tahkikatıyla ilgili olduğunu iddia etse de kendisinin servisten ayrılıp Mayorka'da Otoban diye bir şirketin genel müdürlüğünü yaptığını, bu tür konuları gündeme taşıyan medyanın kendisiyle görüşme yapmamalarına rağmen aleyhinde çok şeyler söylendiğini,
İpekçi davasında asil suçlunun Ağca olduğunu, Ağca'yı, ülkü ocaklarına kayıtlı sempatizan biri olan Bünyamin'in ona asker elbisesi giydirerek kaçırdığını, Ağca İstanbul’da bir süre kaldıktan sonra Erzurum üzerinden İran’a götürüldüğünü, İran’dan kaçış yolu bulamayınca tekrar İstanbul’a gelip kendisine verilen sahte bir pasaportla Bulgaristan'a çıktığını oradan da Viyana veya İsviçre’ye gittiğini, kaçırılış olayında rol oynayanların cinayete azmettirenler olduğunu ancak onların kim olduğunu bilmediğini, araştırmalarında Ağca’nın konuşmadığını ve Ağca’nın bu olayı para karşılığı yaptığını, Ağca’nın Beyazıt'ta bir kahvehaneden alınarak kendilerince sorgulandığını ve sonunda Ağca’nın; megalomani içinde, yaptığı işten gurur duyan kendisine yapılan saygıdan mütehassis bir haleti ruhiyesi olduğunu, Ağca çıktıktan sonra gazeteye mektup yazarak Papa'yı vuracağını söylemişse de, kimsenin buna inanmadığını, Ağca’yı buna hükmettirenin kim olduğunu da bilmediklerini, zaten dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’in verdiği ikinci bir emirle Ağca’nın MİT’le görüştürülmesi de yasaklandığından sorgulama imkânı bulamadıkları,



Uğur Mumcu ile görüştüğünde Albay Turan Çağlar konusunun gündeme geldiğini , Asker orijinli albay Turan Çağlar'ın kendilerini Doğu Perinçek ve Aydınlık Gazetesine sattığını ve 6 arkadaşının resminin Aydınlıkta yayınlandığını ve bunun sonucu 6 arkadaşlarının öldürüldüğünü, Turan Çağlar’ın Amerikalılarla da teması olduğundan CIA servisinin mensubuyla iş üstünde yakalanması sonucu cezaevine konulduğunu, bütün bu olaylarda Doğu Perinçek'in düzenleyici ve organizatör durumda olduğunu,

Abdullah Çatlı, Oral Çelik ve İbrahim Ural'ı da tanımadığını, MİT, Jandarma Emniyet ve Genelkurmay'ın istihbarat örgütleri arasında kendi zamanında bir çatışma olmasa da Özal döneminde MİT'e karşı kampanya başlatıldığını, Cumhurbaşkanları ve Başbakanlar yapılan darbelerin kendilerine haber verilmemesinden kaynaklanan rahatsızlıkla yeni istihbarat örgütlerinin kurulmasının gündeme geldiğini, Jandarma istihbaratı olarak JİTEM'i bildiğini, emniyet içinde böyle bir birim oluşturulduğunu bilmediğini, Cumhurbaşkanlığındaki Erkan Gürvit'in de; operasyonculuk sıfatı, istihbarat nosyonu olmayıp sadece irtibat memurluğu yaptığını, MİT’in Espiyonaj ve Kontr-Espiyonaj görevlerde çalışıp, bilgileri derleyip değerlendirip ilgili birime verdiklerini ve başka konuya girmediklerini, babalar konusunun kendi ihtisas alanı dışında ve servis olarak ta ilgilenmediklerini, 1986 yılında servisten ayrılışının nedeninin Özal’ın tasarrufundan kaynaklandığını, servisi sivilleştirme gayesiyle haksız tasarruf ve iltimasın servise sokulduğunu, özellikle 1986 MİT raporundan rahatsızlık duyduğunu, raporların mecliste, sağda-solda dağıtılıp Ecevit'e dahi verildiğini, Ecevit'in Başbakanlığı döneminde Turan Çağlar’ın alınmasına kızma nedeninin de; bir albayın bu şekilde itile-kakıla arabaya bindirilip getirilmesi olduğunu, Ecevit'in bundan duyduğu rahatsızlıkla kendisinin MİT’ten alınmasını talep ettiğini ancak görevden alınmadığını,
1980 ihtilali öncesinde her gün 15-20 kişinin öldürüldüğünü, Devlet'de çürüklük ve otoritesizlik nedeniyle terörün ön plana çıktığını, halen de Gaziosmanpaşa olaylarında olduğu gibi olayların devam ettiğini,
Bazı devletin görevlisi olmayanların ASALA'nın bitirilmesi gibi eylemlerde kullanılmasına gelince; MİT’in yurtdışında çalışmalarını, legal rezident olarak insanlarla temas kurup ajanlandığını, bunun MİT’in görevi olduğunu, bütün dünya servislerinin bu şekilde çalıştıklarını,
MİT teşkilatının da şimdiki müsteşarı ile sivilleşme hareketinde olabilecek en iyi müsteşara sahip olduğunu ve hiçbir beklentisinin de bulunmadığını, MİT’in yıpratılmasının tek nedeninin içinin bilinmemesinden kaynaklandığını, kendisi görevdeyken herhangi bir konuda MİT gündeme geldiğinde açıklama yapmak üzere profesyonel bir basın temsilcisinin istihdamının yararlı olacağına inandığını, MİT kapalı kaldığından ithamların arttığını, bunun giderilmesi için görev yapmış bütün müsteşarlarla görüşüp, çok fazla gayret sarfettiğini,
Mete ile Metin Günyol'un özleştirilmelerine gelince, kendisinin Ağca ile ilgili tahkikatından, kaçışını ve cinayetini takip etmesinden ve bunun sonucu basına konu olmasından kaynaklandığını, Ağca’dan Çatlı'ya bağlantı kurulduğunu, kendisinin afişe olmasını istemediğini,
12 Eylül'den önce olaylara karışanların kendilerine fikir babalığı yapanların maşası olduğunu, ancak bunların topluma kazandırılacağı ümidiyle bırakıldığını,
MİT'in personeli sayı olarak tahmin edildiği gibi olmayıp, teknik, kişiler ve istihbarat olarak mükemmel olduğunu, bünyesinde bütün kurumlarının oluştuğunu, bir kişinin servisten hiçbir dokümanı çıkarma olasılığının olmadığı gibi hiyerarşik yapının askeriyeden daha disiplinli olduğunu, MİT Müsteşarının Başbakan ile muhatap olan bir sembol olduğunu ve Başbakan istediğinde Müsteşar'ın bilgiyi Başbakan'a sunduğunu,

Türkiye'de mafyacılığın ayağa düştüğünü, polisin karşısında mafyanın bir şey yapamayacağı gibi, mafya denilenlerden sağ ve sol örgütlerin rahatlıkla geçmişte haraç alabildikleri, mafyanın aslında bu kadar büyütülmemesi gerektiği, Türkiye’de kurumların fazlasıyla yıpratılması nedeniyle geleceğin riske edilmesinin, Askere, Polise, Mahkemelere saldırılmasının mafyadan daha fazla zararlı olduğunu belirtmiştir."

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=347

37. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

18 Ağustos 2019 Pazar

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 21

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A  BÖLÜM 21 


Hande Birinci,
5/9/2000 - 11:00 
Atin,


Tarık Ümit'i kimler kaçırıp yok ettiyse, bunun hesabını vermelidirler. 
Ülkeyi dağ başına çevirip, kendi kendilerine "insan öldürme yetkisi" verenler muhakkak adalete hesap vermeli, Tarık Ümit'i ne sebeple ortadan kaldırdıklarını açıklamalıdırlar. 
Tarık Ümit, ne PKK'lı, ne de başka bir örgüt mensubudur. Tarık Ümit, kaçırıldığı tarihte MİT'e kayıtlı bir elemandır. Yani MİT Kanununa göre MİT Mensubudur. 

Bizi Sattı

Bir zamanlar kendini devlet zanneden Korkut Eken, bir telefon konuşmasında zamanın Kontr-Terör Merkezi Başkanı Eymür'e "Tarık bizi sattı, ihanet etti, bunun hesabını hayatınla ödeyecek" demişti. 
Eymür'ün "Ne yaptı, ben de bileyim. Sen bu adamın evine, yazlığına gider kalırdın. Adam sana tehlikedesin diye altındaki zırhlı arabayı çıkartıp hediye etti, paran olmayınca gidip ondan alırdın, o zaman iyi di de şimdi ne oldu? Adamı öldürecek kadar neden kızıyorsun? Söyle ben de bileyim. Biz de onunla çalışıyoruz. Bir ihaneti varsa bilmek isterim" suallerine cevap vermeyen Eken, sadece "o kendisi bilir" demekle yetinmişti. 
Eken aynı tarihlerde, aynı tehdidi telefonuna çıkmayan Tarık Ümit'in odacısı "Ali'ye de tekrarladı.  O zamanlar, kendini her şeye muktedir gören Eken, şimdi gazetelere "Eymür niye böyle davranıyor anlamıyorum?" diye beyanat veriyor. 

İnsan ağzında çıkan sözlere sahip çıkmalı değil mi? 

Korkut Eken'in, Tarık Ümit'in ortadan yok olmasında rol aldığını iddia etmiyoruz. Elimizde böyle bir delil yok. Ancak Korkut Eken'in iki kişiyi tehdit ettiğinin şahidiyiz: 
Tarık Ümit ve Yeşil Kod Mahmut Yıldırım. 
Ne olduysa oldu ve ikisi de ortalardan kayboldular. 
Kanaatimizce bu konuyu en iyi aydınlatabilecek kişi yine Korkut Eken'dir. 
Bu konulara tekrar dönmek üzere şimdi sözü Tarık Ümit'in kızı Hande'ye bırakalım: 
Hande Anlatıyor

Hande Birinci 

TBMM - 08.01.1997 
BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Şimdi, Hande Birinci'yi dinleyeceğiz. Hoş geldiniz. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kimliğinizi bildirerek, tam kimlik bildirerek başlayın. 
BAŞKAN - Kendiniz kısaca tanıtıp; ondan sonra, bizim sizi niye çağırdığımızı biliyorsunuz. Babanızdan rahmetli -veya inşallah hayattadır; bilemiyoruz tabiî gerçeği- Tarık Ümit'in öldürülme veya kaçırılma olayıyla ilgili bilginize başvurmak için çağırdık. Bu konuda bildiğinizi bize anlatacaksınız; ondan sonra, bizim sorularımız varsa, soracağız; ama, önce kendinizi kısaca tanıtıp, konuya gelin. Buyurun. 
HANDE BİRİNCİ - Tarık Ümit'in kızıyım. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Adınız, soyadınız? 
HANDE BİRİNCİ - Hande Birinci. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kiminle evlisiniz? 
HANDE BİRİNCİ - Dahi Birinci. 1972 doğumluyum; Mayıs. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ne iş yapıyorsunuz? 
HANDE BİRİNCİ - Ben çalışmıyorum şu anda. 
BAŞKAN - Öğrenim durumunuz? 
HANDE BİRİNCİ - Ortaokul mezunu. 
BAŞKAN - Buyurun; olayı anlatın. 
HANDE BİRİNCİ - İlk baştan, 2 Martta, en son, babam, gündüz, Yaman Hakkı ile görüşmüş. 

Hakkı Yaman Namlı

BAŞKAN - Yaman Hakkı kim? 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kim bu? 
HANDE BİRİNCİ - Yaman Hakkı, Kıbrıs Bankasındaki müdür. Kıbrıs'ta bir banka var, ikisi ortak. Başka ortaklar var; onları bilemiyorum. 
BAŞKAN - 1994?.. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - 1995. 
HANDE BİRİNCİ - 1995. 
METİN ÖNEY (İzmir) - Notlarınız varsa, oradan da bakabilirsiniz. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Notlarınıza bakın. 
HANDE BİRİNCİ - Şöyle: Yaman Hakkı'nın da, şu telefonla, bankanın adresi ve telefon numarası; o adamı bulabilirler; en azından ... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Banda geçsin diye söylüyorum: Tarık Ümit' in verdiği kartta, First Merchant Bank Limited, 1 . Kubilay Altaylı Street, Lefkoşa, TRNC, Mersin 10- Turkey. Telefon numarası: (90) 392 - 227 53 73, Fax: (90) 392 - 392 227 53 77, Telex: 57 376 FMBA TK. 
BAŞKAN - Buyurun, devam edin. 

Divan Pastahanesi'nde Son Yemek

HANDE BİRİNCİ - 3 Mart 1995'te, Erenköy Divan Pastanesinde. İlk önce, sadece 
babam oraya gitmiş. Çok daha, 1988 senesinden beri, ilk önce Erenköy'de oturduğumuz için, oradaki eski garsonlar, babamı tanıyor; onlardan öğrendik. O, oturup, iki şahsı bekliyormuş. İki kişi geldi sonradan; onlar da, Ziya ve Ayhan adlı iki tane polis memuru oldukları sonradan çıkıyor ortaya, Ahmet Altıntaş'ın araştırması sonucu öğreniyorum. 
BAŞKAN - Kim Ahmet Altıntaş? 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Jandarma astsubayı. 
HANDE BİRİNCİ -JİTEM. Babam oradayken, onun, tanıdık, eski bir arkadaşı, tesadüfen, bayram öncesi olduğu için, o, Divan Pastanesinden bir alışveriş için oraya gitmiş. Babamı görüyor "merhaba" diyorlar, oturuyorlar, konuşuyorlar. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İsmi?.. 
HANDE BİRİNCİ - İsmi ... Onu ben bilemiyorum. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Arkadaşının ismi? 
HANDE BİRİNCİ - İşte, o ismi ... Ben, kendisini şahsen tanıyorum. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Babasının arkadaşı. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İşte, babasının arkadaşının ismini soruyorum. 
HANDE BİRİNCİ - Onu şahsen ben tanımadığım için, söyleyemeyeceğim; ama, Ahmet Altıntaş, onunla görüşmüş olmalı. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bayramdan kaç gün önce? 
HANDE BİRİNCİ -3 Mart. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bayram ne gün? 
HANDE BİRİNCİ - O kadarını bilemeyeceğim. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, biz buluruz. 
BAŞKAN - Konuyu kendisi anlatsın, ondan sonra ... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır, dedi ya "çikolata almak için çağırmış" bayramdan öncesinin ne kadar önemi var. 

İbrahim Bey Bekliyor

HANDE BİRİNCİ - Demek ki, cuma günüydü herhalde; cumartesi, hafta sonu da bayramdı; yani, 5-6 Mart, herhalde, bayramdı. Babamın arkadaşı olan şahısla bir ara oturmuşlar, Ziya ve Ayhan adındaki iki polis memuru varken "İbrahim Ağabey gelemedi; fakat, o seni evde bekliyor, ona gideceğiz" demişler. Ondan sonra, zaten "İbrahim Abi gelemedi , fakat seni evde bekliyor, ona gideceğiz" demişler. Ondan sonra zaten babamın arkadaşı ayrılmış. Babamın arabasının oralarda park etmiş olup olmadığını sormuşlar, kendisiyle ben görüşmedim, babamın arabası orada park edilmemiş, pastanenin önünde yokmuş araba sonra o şahıs ayrıldı, herhalde babam, iki polis memuru, İbrahim Abi denen kimse artık, İbrahim Şahin mi bilemiyorum, ona gidilmiş, ondan sonra da bir daha da alınamadı. 4 Mart’ta da benim haberim oldu. Adapazarı’nda oturduğum için babamın eve gelip gelmediğini bilemediğimden dolayı 4 Mart öğle üzeri 13:30 sıralarında benim haberim oldu. Hemen Silivri'de arabanın bulunduğu yere gittik, oradaki jandarma geldi ... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop)- Bir dakika; karıştı. 
HANDE BİRİNCİ- Nesi karıştı? 
YAŞAR TOPÇU (Sinop)- "3 Mart’ta hadise oldu, 4 Mart’ta benim haberim oldu" dediniz. Arabanın bulunuş anını , saatini söyleyin. 
HANDE BİRİNCİ - Arabanın bulunuş saati, gece yarısı, herhalde sabaha karşı, Silivri'de oturan, ikamet eden bir şahıs arabayı görüyor. Önce, bir yere giderken görüyor, dönüşte hâlâ orada olduğunu görünce ilgisini çekiyor. Bakıyor, arabanın kapısı açık, torpido gözünde ameliyat - babam daha önce ameliyat olmuştu, onun, hastanenin- faturası çıkıyor. Ondan dolayı da Cemalettin Ümit, babamın amcası, doktor olduğundan dolayı ona haber geliyor, ameliyat eden şahıs, aynı hastanede çalıştıklarından dolayı Cemalettin Ümit'e geliyor haber, o da bana telefon açıyor; "babanın arabası terk edilmiş şekilde bulundu" diye, ben de hemen Adapazarı'ndan hareket edip gidiyorum. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Şimdi oldu, evet. Kopuk kopuk olunca bağlantı kurulamadı. 
HANDE BİRİNCİ- Tabiî, sorunuz. Biraz heyecanlıyım da. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop)- Sormak değil, siz devam edin efendim; biz sizin burada ifadenizi alıyor değiliz, bilgi almaya çalışıyoruz, rahat olun. 

Araba Kaçakçılığı mı?

HANDE BİRİNCİ - Jandarmaya gittik. Orada arabanın üzerindeki plaka sahte plaka olduğundan dolayı ilk önce jandarma bizi alıkoydu, plaka sahte olduğundan dolayı; araba kaçakçılığı olabilir diye. Daha sonra ben evde, bunlar da plaka istediğine dair yazılar ... (Bu esnada, Hande Birinci, elindeki A - 4 ebadındaki sarı bir zarftan çıkardığı 5 sayfa belgeyi komisyona verdi) Sonra biz eve gittik. Daha sonra Cumartesi günü Kadıköy Cumhuriyet Savcılığı’na gittim, dilekçe verdim, babam şu tarihte kayboldu, bir haber alamadım, hayatından endişe duyuyoruz diye bir dilekçe verdim. Olaylar böyle oldu. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop)- Anneniz hayatta değil mi? 
HANDE BİRİNCİ- Annem 1991 senesinde vefat etti. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop)- Babanız yalnız yaşıyor? 
HANDE BİRİNCİ- Evet, o esnada yalnız yaşıyor. Daha önce birlikte, aynı evde oturdukları bir hanım var, kaybolmadan bir altı ay önce evlerini ayırdılar. Olayın olduğu esnada babam tek başına oturuyordu. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Babanız ne iş yapardı? 
HANDE BİRİNCİ - Serbest ticaret. En son, Rusya karışmadan önce, mal karşılığı, deri, gübre karşılığında, değiş - tokuş üzerine çalışıyorlardı, Rusya karışınca iş devam etmedi. 

Kıbrıs'taki Banka

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kıbrıs'ta banka sahibi miydi? 
HANDE BİRİNCİ - Kıbrıs’taki bankanın, kartı verdim, ortaklarından bir tanesi. Son zamanlarda tek uğraştığı iş oydu. Başka bir ticarî iş bilmiyorum. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, banka kuracak kadar mal varlığı fazla mıdır veya ticaretten elde ettiği gelir? 
HANDE BİRİNCİ - Yani şu anda oturduğu, Kızıltoprak'taki ev, tapuya gittiğimizde onun üstüne çıkmadı; başka şahıs üstüneydi. Vaktinde borç para almış ve karşılığında evin tapusunu vermiş, parayı geri ödeyince tapuyu geri vereceklerdi ama öyle bir şey olmadı. Oturduğu ev yok. Tuzla'da bir ev vardı, yazlık, o da banka ipotek vardı , o da öyle satıldı. Şu anda banka hesabı falan hiçbir şey yok. Sadece Kıbrıs bankası, bir de yazıhane var . 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ne kadar hissesi var Kıbrıs Bankasında? 
HANDE BİRİNCİ- Ezbere bilmiyorum. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop)- Kayıp olduğu için henüz veraset yok tabiî. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sizden başka çocuğu var mı? 
HANDE BİRİNCİ - Ablam var, Almanya'da yaşıyor. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Siz de Almanya'da yaşıyordunuz herhalde? 
HANDE BİRİNCİ - Daha önce orada kaldığım zamanlar oldu, burada 
YAŞAR TOPÇU (Sinop)- Peki , Mehmet Eymür ile aranızda geçen konuşmayı ... 

Eymür'e O Anda Güvenemedim

HANDE BİRİNCİ- Olaydan sonra Mehmet Eymür bize telefon açtı, iki tane arkadaşını yolladı. "Babanın kaybolmasında Korkut Eken'in bildiğim kadarıyla rolü var" dedi. "İfade vermeye gittiğinde onun ismini söyleyebilirsin" dedi fakat ben o anda öyle bir şey yapmadım, babam kayboldu, hayatından endişe ediyorum dedim, fakat Korkut Eken'in ismini vermedim, çünkü ben onların hepsini bir arada arkadaş olarak bildiğimden dolayı o anda güvenemedim. Bildiğim kadarıyla Mehmet Eymür de, Korkut Eken de babamın arkadaşı ... MİT'te çalışan bir şahıs olarak Tarık Ümit, onları tanıyordu tabiî ki. 1988 yılında yayınlanan MİT raporunda, orada yazılı, o zaman Korkut Eken de, Mehmet Eymür de MİT'te idi. Sonradan yolları ayrıldı. Ben gittim bir kere Mehmet Eymür'e. Aynı şeyi söyledi. Kaybolduğunu öğrendiğimizde Mehmet Ağar'ı aradım. Tarık Ümit, aldığım duyumlara göre sizin elinizde dedim, bildiğim kadarıyla "öyle bir şey yok" demiş Mehmet Ağar. Daha sonra İbrahim Şahin'i de aramış, o da direk bir yanıt vermemiş; "bakarız, ederiz, öyle bir şahıs yok ..." 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep)- Kim aramış; siz mi? 
HANDE BİRİNCİ - Hayır; Mehmet Eymür aramış. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük)- Bu bilgiyi nereden öğrendiniz? 
JİTEM'ci Ahmet Altıntaş
HANDE BİRİNCİ- Mehmet Eymür kendisi söyledi. Sonra JİTEM'ci Ahmet Altıntaş geldi ... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop)- Geldi mi? 
HANDE BİRİNCİ - Bize geldi. En son, babamın cep telefonu listesini almış, oradan bazı şahısları, isimleri sordu; "tanıyor musunuz, tanımıyor musunuz?" diye. Yani, şu anda, o zamanki olaylar bunlar. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop)- Kimlerdi sorduğu isimler? 
HANDE BİRİNCİ- Çoğunu, hiçbirini tanımadım sorduğu isimlerin. Aklımda yok. Bir tek Avşar Kader veya Kaderoğlu mu, o isim aklımda, o ismi sordu, öyle bir şahsı hiç duymamıştım. Zaten sonradan da olay öyle kapandı. Sonradan, şimdi aldığımız, bana bir kere eve telefon geldi, bu yeni; Aktüel deki yazıdan sonra geldi, ismini söylemedi, "AbdulIah Çatlı, İbrahim Şahin ve Sami Hoşnav'a Tarık Ümit'i teslim ettiler. Tarık Ümit'i öldüren Abdullah Çatlı ve Sami Hoşnav'dır. Gömülü olduğu yeri bir çok devlet birimleri biliyor" dedi. Ben kim olduğunu tekrar sordum, söyleyemeyeceğini söyledi. Arabanın bulunduğu Silivri civarında bir evin bahçesinde gömülü olduğunu söyledi ve telefonu kapattı. Bunun üzerine Silivri'deki jandarmaya gittik, söyledik. Abdullah Çatlı veya Sami Hoşnav adına kayıtlı bir ev olup olmadığı araştırıldı, onlara kayıtlı bir ev olmadığından dolayı o da öyle kapandı. 

Eymür Gelsin Kurtarsın...

Daha sonra yine bir telefon geldi, "Size söyledik, niye bir şey yapmıyorsunuz, gördüğümüz kadarıyla harekete geçmediniz" dedi o şahıs. Biz de, madem söylüyorsun, daha açık bir adres verirsen elimizden geleni yapacağız, bir şey yapmıyorsun diyemezsin dedik. "Ben bilmiyorum, arkadaşlarım biliyor, ben öğrenip telefon açarım" dedi. Babam onların elindeyken Abdullah Çatlı o esnada küfür etmiş ve gelsin Mehmet Eymür seni kurtarsın elimizden demiş ... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop)- Bunu kim söyledi? 
HANDE BİRİNCİ- Telefon eden şahıs. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük)- Telefon eden şahıs babanızla ve Abdullah Çatlı ile aynı anda görüştüklerinde mi söylemiş bu sözü? 
HANDE BİRİNCİ - Evet. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük)- Peki, babanızı, Çatlı bu sözleri söylerken hangi gerekçelerle söylediğine dair bir bilgi verdi mi? 
HANDE BİRİNCİ - Hayır. Şu anda benim bildiğim, alabildiğim bilgiler, en son, iki polis memuru, İbrahim Şahin, daha sonra İbrahim Şahin Abdullah Çatlı'ya teslim etmiş ve adam bir daha piyasaya çıkmadı. Olaydan bir kaç ay sonra, Adapazarı’nda oturduğum için yine oradaki evime geldim. İstanbul'a sık sık gittiğim için, bir kere TEM'de İstanbul gişe girişinde bir jip gördüm 06 plakalı, Ankara plaka o zamanlar çok dikkatimi çektiği için arabanın içine baktım, Korkut Ağabeye benzettim, Korkut Eken'e, cep telefonu vardı bende, telefon açtım, merhaba, ben Hande dedim, 'Neredesin?' diye sordum, "İstanbul'a girmek üzereyim" dedi. 'Ben de arkandayım, tesadüfen gördüm, görüşebilir miyiz? dedim, "Tamam" dedi, Feneryolu'nda durduk, bir on dakika görüştük. 

Baban Yurt Dışı Görevde

Ben ona, 'Bu başımıza gelenler nedir?' dedim, 'Bu olaydan sonra, en azından beni de tanıyorsun, geçmiş olsun, yapabileceğimiz bir şey var mı?' demen gerekmiyor muydu tarzında bir şey söyledim. O da, "Yapmak isterdim ama benim sana telefon açmam ya da gelmem değişik yorumlanabilir. Zaten herkes bana karşı cephe almış. Vaktinde ben babandan bir araba aldım diye, evinde kaldım, yemek yedim, arkadaşlık yaptım diye zaten üstüme geliyorlar. Sen kimseye inanma, baban yurtdışında, bir göreve yollamışlardır. Dönünce kim, nasıl hesap verecek onu bilmiyorum; bizleri suçluyorlar ama, nasıl hesap verecekler" dedi. 'Teşekkür ederim' dedim ayrıldık. Bir daha da görüşmedim. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep)- Yanınızda başka kimse var mıydı? 
HANDE BİRİNCİ - Yanımda eşim vardı, arabayı kullanıyordu. O, arabadan inmedi; arabada oturdu. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop)- "Yurt dışına gittiğini nereden biliyorsunuz?" diye sormadınız mı? 
HANDE BİRİNCİ- Hatırlamıyorum şu anda ama, belki de sormuşumdur .. O öyle söyledi. Korkut Eken hakkında bir şey daha söylemek istiyorum: Televizyonda bir görüşmede, "Evet, Tarık Ümit ile biz samimi arkadaştık fakat üç seneden beri hiç görmedim, ilişkimiz olmadı " demesi yalan; çünkü - iki ay sonra babamın kaybolması iki sene olacak- kaybolmadan en fazla altı ay önce ben, babamla birlikte Ankara'ya geldim. Kızılay'da bir ara ben indim, biraz dolaştım daha sonra yine indiğim yerde buluştuk, Ankara'dan dönmeden önce emniyet genel dairesine uğradık, ben aşağı da arabada bekledim, o yukarı çıktı, daha sonra Korkut Eken'le aşağıya indi ve orada Korkut'la kendisi sohbet ettim; "Nasılsın?", "İyiyim, sağ ol "..Yani , ben, babam ve o üçümüz bir araya geldik. Üç sene görmemiş olması yalan. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük)- Babanız kaybolduğu tarihle, Korkut Eken ile TEM yolunda tesadüfen karşılaştığınız zaman arasında bu arada Korkut Eken ile telefon veya yüz yüze bir görüşmeniz oldu mu? 
HANDE BİRİNCİ- Hayır; tek o oldu. 

Aktüel'e Açıklama

BAŞKAN- Siz bu Aktüel Dergisine yaptığınız açıklamalarda diyorsunuz ki, "Elimizdeki belgelere göre çalıştığı kuruluşta, Türkiye'nin çıkardığı yurt içi, yurt dışı bir çok olayda ... Eğer onu ortadan kaybedenler, cesedini ortaya çıkarmazlarsa bu bilgilerin hepsini kamuoyuna açıklayacağız" diyorsunuz, nedir bu bilgiler? 
HANDE BİRİNCİ- Şimdi açıkçası, onu, o tarzda söylemedim; biraz da gazeteciler abarttı onu. Benim bilebileceğim fazla bir şey yok. Elimdeki belgelerde ancak verdiğim bunlar. 
BAŞKAN- Orada bir de şöyle bir beyanınız var: "İki MİT görevlisi ziyaretimize geldi." Kim bu iki MİT görevlisi? 
HANDE BİRİNCİ- Mehmet Eymür'ün yolladığı kişiler. 
BAŞKAN- "Mehmet Eymür, MİT özel istihbarattan sorumlu daire başkanı göndermiş, babamın, dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'ın bilgisi dahilinde müşaviri Korkut Eken'in isteği üzerine özel harekatçılarca kaçırıldığını ve sorgulandığını söylediler" diyorsunuz, doğru mu? 
HANDE BİRİNCİ- Evet , öyle söylediler. Hatta, "Yarın Cumhuriyet Savcılığına gittiğinde aynen öyle söyle" dediler; fakat , ben o anda güvenemedim. 
BAŞKAN- Mehmet Ağar'ın ismi geçti mi? 
HANDE BİRİNCİ - Tabiî. 
BAŞKAN- Tekrar eder misiniz; nasıl oldu? Net olarak tekrar anlatabilir misiniz? İsimlerini biliyorsanız onları da söyleyin. Size ne dediler, üçünüzün arasında nasıl bir konuşma geçti? 

Savcılığa Başvur

HANDE BİRİNCİ- Fazla uzun değildi zaten. "Eymür, kendisi, işi olduğu için gelmedi; biz geldik. Babanın kaçırılmasında Korkut Eken ve Mehmet Ağar'ın ilgisi var. Özellikle de Korkut Eken'in ismini savcılığa ver" dediler. Ben onu yapmadım. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop)- Niye? 
HANDE BİRİNCİ- Daha önce, 1990 yılına kadar hepsi bir arada canciğer arkadaşlardı. Ondan sonraki ilişkileri bilemediğim için; Mehmet Eymür de, Korkut Eken de babamın iyi arkadaşlarıydı. Hangisi ne güvenebilirsiniz, bir şeyden haberiniz yoksa? Konuşmamaya karar vermiştim ben. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ)- Mehmet Eymür, bu iki kişiyi size göndereceğini bir telefonla veya bir şeyle söyledi mi; "Ben gelemiyorum, işim yoğun, bu iki arkadaşımı gönderiyorum" gibi, yani bu iki kişinin Mehmet Eymür tarafından kesin olarak gönderildiğinden nasıl emin olabildiniz veya emin misiniz? 
HANDE BİRİNCİ- Eminim. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ)- Söyledi mi size iki arkadaşını gönderdiğini? 
HANDE BİRİNCİ- Onu şu anda hatırlamıyorum; fakat, nasıl eminim, daha sonra Ankara'ya gidip Eymür ile görüştüğümde bir şahıs onun yanındaydı, bu yüzden eminim. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ)- Tanıyabiliyorsunuz yani? 
HANDE BİRİNCİ - Tabiî, şimdi de görsem tanırım. 

Ortalık Karışık

METİN ÖNEY (İzmir)- Babanız can güvenliği olmadığından size söz ediyor muydu? 
HANDE BİRİNCİ - Son aylarda bir kere "ortalık epey karışık, sana anlatacağım şeyler var; fakat, henüz vakti gelmedi, anlatacağım" demişti. Ben de biraz üsteledim, fakat anlatmadı. "Aramızda, laf çıkartan insanlar var" demişti. 
METİN ÖNEY (İzmir)- İsim vererek mi söyledi; kişilerden, kurumlardan, kuruluşlardan ... 
HANDE BİRİNCİ- Hayır, isim vererek değil, sadece yine şu anda da var; Cihangir'de bir yazıhane var babamın arada bir uğradığı. O zamanlar da arada bir uğrardı, fazla uğramıyordu. Oraya bir telefon gelmiş, orada duran çocuk bunu söylüyor, Korkut Eken aramış, "Tarık ile görüşeceğim" demiş, çocuk da "Tarık abi yok" demiş. Bunun üzerine, "Ona bu notu ilet, o bizi sattı, biz de onu satacağız" deyip telefonu kapatmış. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük)- Ne zaman olmuş bu olay? 
HANDE BİRİNCİ- Babamın kaybolmasından daha önce. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop)- Siz ne zaman öğrendiniz? 
HANDE BİRİNCİ- Olaydan sonra. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop)- Peki, diyorsunuz ki, "Korkut Eken bizi aramadı, televizyonda 'üç senedir görmüyorum' dedi, söylediği doğru değil. Babam kaybolmadan önce bu kişi adına -odur veya değil- böyle bir telefon gelmiş, 'o bizi sattı, biz de onu satacağız' demiş." Arkasından Eymür'ün iki adamı geliyor, Korkut Eken ... 
HANDE BİRİNCİ - Siz biraz ... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Bir daha tekrar eder misiniz? 
YAŞAR TOPÇU (Sinop)- İzin verir misiniz, ben çok dikkatli dinlediğim için söyleyeyim: Diyor ki, "Olaydan sonra Mehmet Eymür beni aradı, ondan sonra iki tane adam gönderdi. Bu iki adam dedi ki, sizin babanızı kaçıranlar, Korkut Eken ile Mehmet Ağar'dı, savcılığa bildir" Ben de size dedim ki, neden bildirmediniz, siz de "Bunlar benim babamın arkadaşıydı, tereddüt ettim". Arkasından, şimdi diyorsunuz ki, "babamın Cihangir'de uğradığı bir büro vardı, bu büroya babam kaçırılmadan önce bir telefon gelmişti, ben de bunu, babam kaçırıldıktan sonra öğrendim." Ben tezat var demiyorum; bu kadar şüphe, Korkut Eken adına telefon geldiğini öğreniyor, öbür adamlar da böyle söylüyor ... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Cihangir'i tekrar baştan alır mısınız? 
HANDE BİRİNCİ - O telefon olayı, babamın kaçırılmasından önce oluyormuş, fakat ben bunu babam kaçırıldıktan sonra öğrendiğim için, yani sizin orada düşündüğünüz şey şu olabilir; hem Korkut'un böyle bir telefon açtığını biliyorsun fakat Eymür'ün Korkut'u suçla dediğinde de suçlamıyorsun. Ben bu telefon konuşmalarından sonra öğrendiğim için .. 

İşte Şimdi Oldu...

YAŞAR TOPÇU (Sinop)- Onu söylüyorum işte; şimdi oldu, şimdi düzeldi. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın)- Altı ay önce, yani siz "Babam üç sene önce" dediniz ya, öldürülmeden yaklaşık altı ay önce burada görüştüğünüzü söylüyorsunuz. Bu telefon, o altı aydan önce mi sonra mı geldi? 
HANDE BİRİNCİ- Onu bilemeyeceğim. 
BAŞKAN- Bir de orada şöyle bir beyanınız var: "Bir hanımdı beni aradı, babanı, 4 milyon dolar karşılığında Arnavut Sami ve Abdullah Çatlı tarafından öldürüldüğünü iddia etti .." 
HANDE BİRİNCİ- Önce, bu hanım aradı, ondan sonra bir bey aradı ve söylediklerimi söyledi. O hanım telefonu açar açmaz, "Ben güvenilir kişiler tarafından alıyorum, bana güvenebilirsiniz" gibi şeyler söyledi, hatta ben ona ... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Ne söyledi? 
HANDE BİRİNCİ - "Abdullah Çatlı, dikkat edin çok tehlikeli bir adamdır" Nevşehir'li mi dedi ..Galiba .. "Eski ülkü ocağı başkanı ve Sami Hoşnav, bir para karşılığında almışlar .." 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLA R (İçel)- Bu telefonlar Adapazarı’ndaki evinize mi geliyor? 
HANDE BİRİNCİ- Evet . 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Oradaki evinizin telefonunu kimler bilebilir? 
HANDE BİRİNCİ- Adapazarı’ndaki telefon rehberini açtığınızda yazılı telefonum. 
BAŞKAN- Peki bu 4 milyonu kimden almışlar bunlar; onun açıklamasını yaptı mı? 
HANDE BİRİNCİ- Açıklama yapmadı, hatta ben güvenilir kişiler tarafından arıyorum deyince, niçin siz aracı oluyorsunuz dedim? 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep)- 4 milyon ne? 
HANDE BİRİNCİ- Dolar galiba. 
BAŞKAN- Peki, bir de şöyle diyorsunuz ... 

Kolombiyalı Hostes ve Mal Varlığı

HANDE BİRİNCİ - Bu telefon, Susurluk kazası olmadan önce geliyor; ondan sonra, yine, bu sefer bir bey arıyor kimliğini belirtmeden -demin bahsetmiştim- aynı şeyleri söylüyor aşağı yukarı. 
BAŞKAN - Peki, bir de "bence Mehmet Ağar'ın, Korkut Eken'in ve Korkut Eken'in Kolombiyalı sevgilisinin mal varlığı araştırılsın, devlet de bunu biliyor" diyorsun. Yani, bu ifadeyi neye dayanarak söylüyorsun, niye söylüyorsun; ne alakası var bu işle? 
HANDE BİRİNCİ - Benim bildiğim kadarıyla, eskiden Korkut Eken'in bir mal varlığı yoktu, şu anda var gibi gözüküyor; giyimi de değişti, bindiği arabalar da ... 
BAŞKAN - Peki, ne alakası var? Diyelim ki zenginleşti ... Yani, bunu neye dayanarak söylüyorsun, niçin söylüyorsun? Bağlantıyı nasıl kuruyorsun? 
HANDE BİRİNCİ - Ben bir bağlantı kuramayacağım. Yani, sağdan soldan gelen duyumlar, söylentiler ... 
BAŞKAN - Peki, Mehmet Ağar'ı niye orada söylüyorsun; yani, ondan niçin bahsediyorsun? Mehmet Ağar'ın mal varlığı hakkında senin bir duyumun mu var da söylüyorsun bunu? 
HANDE BİRİNCİ - Yok. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bu sözler size ait mi, yoksa yine gazetecilerin abartması mı? 
HANDE BİRİNCİ - Yok, ben söyledim; ama, yani, bir bilgi dahilinde değil. Açıkçası, şimdi, ben, bu Aktüel'deki yazıyı yazmamış olsaydım beni çağırmayacaktınız. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Dikkat çekmek için mi söylediniz? 
HANDE BİRİNCİ - Biraz ... Evet ... 

4 Milyon Dolar

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Tedbir olarak da ... Bakılsın ... Dört milyon dolar lafı var ya .
HANDE BİRİNCİ - O değil ... 
BAŞKAN - Babanın öldürülmesi veya kaçırılmasında dava açıldı mı, takip ettiniz mi, hangi safhada, nerede açıldı, hangi mahkemede? Bu konuda sizde bilgi var mı? Yoksa, sadece bir jandarma soruşturması olarak kaldı mı? 
HANDE BİRİNCİ - Jandarma soruşturması olarak kaldı. 
BAŞKAN - Hangi jandarma?.. 
HANDE BİRİNCİ - Silivri ... 
BAŞKAN - Savcılıkta falan sizin hiç ifadeniz alınmadı ... 
HANDE BİRİNCİ - İşte, yarın, Beşiktaş'taki Devlet Güvenlik Mahkemesine gideceğim. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Şimdi, efendim, babanızın kaybolduğu 22 aydır, yaklaşık iki seneye yakın. Bu arada hem Mehmet Eymür ile bir telefon görüşmesi yapmışsınız hem de ondan sonra bir bayan, iki tane bey sizi, birtakım kişiler tarafından kaçırıldığı veya yok edildiği şeklinde ... Aksi yönde, babanızın -temenni ederiz ki öyle olsun- yaşadığına dair, yurt içinde veya yurt dışında yaşadığına dair de herhangi bir ihbar, herhangi bir haber alabildiniz mi, öyle bir haber de geldi mi? 
HANDE BİRİNCİ - Hayır. 
BAŞKAN - Veya mezar yerini falan tespit edebildiniz mi? 
HANDE BİRİNCİ - Hayır, edemedik. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Böyle bir telefon veya böyle bir duyum da geldi mi? Babanızı Almanya'da gördüm veya Amerika'da gibi ... Bu yönde hiçbir çalışmanızdan netice alabildiniz mi? 
HANDE BİRİNCİ - Hayır ... 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Zannederim bir de ablanız var. Ablanıza telefonlar geliyor mu veya onu hiç öyle gazetelere demeç verirken falan ... 
HANDE BİRİNCİ - O Almanya'da yaşıyor. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Ona herhangi bir ihbar falan gelmedi. 
HANDE BİRİNCİ - Hayır. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, siz, bu Abdullah Çatlı'yı Mehmet Özbay ismiyle tanıyor musunuz? 
HANDE BİRİNCİ - Hayır. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Mehmet Ağar Beyi?.. 
HANDE BİRİNCİ - Şahsen hayır ... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Babanızın başka arkadaşlarından bu camiada kim var tanıdığınız? 
HANDE BİRİNCİ - Yaman Hakkı, Kıbrıs Bankasından ... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Tamam ... Emniyetten, güvenlikten veya bu ismi geçenlerden . 
HANDE BİRİNCİ - Emniyetten, Hiram Abbas'ı tanırdım, Mehmet Eymür, Korkut Eken, o kadar ... 

Duyan Kim, "Baha" mı?

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, bir soru daha sorayım size; ama, net cevap verin. Şimdi, diyorsunuz ki: "İki polis gelecek diye, garsonlar tanıdığı için bekliyordu, bayram arifesiydi; iki polis geldi, birisinin adı Ayhan, öbürünün adı Ziya ... Bir arkadaşına da orada rastladı ... Sonra, bunlar dediler ki Babama, "sizi, İbrahim Bey -gelecekti, gelemedi- evde bekliyor." Bu sözü duyan kim, böyle söylediklerini duyan kim pastanede; böyle konuşulduğunu duyan kim? 
HANDE BİRİNCİ - Tesadüfen karşılaşmış olduğu babamın arkadaşı. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O kim ... 
HANDE BİRİNCİ - Ben bilmiyorum. Ahmet Altıntaş onunla görüştü. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ahmet Altıntaş ... 
HANDE BİRİNCİ - Evet, JİTEM'ci ... O biliyor. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Ahmet Altıntaş, zabıtlara geçtiği kadarıyla, Küçükçekmece'de jandarma astsubay başçavuş ... Şimdi, olayın geçtiği yer Divan Pastanesi. Arabanın bulunduğu yer Silivri ki, ben oraları çok iyi bilirim, benim bölgem. Silivri ile Küçükçekmece arasında birçok jandarma karakolu var. Arabanın bulunduğu yere göre Silivri jandarması ilgilenmesi lazım gelirken, atlaya atlaya, niye Küçükçekmece Jandarma başçavuşu bu meseleyle ilgileniyor ve o kadar yetkili ilgileniyor ki, sizleri bulabiliyor; hani, bir jandarma başçavuşunun kapasitesi nedir ... Yani, bu arkadaşın tecrübesi ... Sizleri buluyor, soruşturmalar yapıyor, başka yerlere gidiyor falan ... Bu Ahmet Altıntaş hakkında da bir bilginiz var mı? 
HANDE BİRİNCİ - Hayır ... İlk defa bu olayda tanıştım. 
Kendi JİTEM'ciyim Dedi
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - JİTEM mensubu olduğunu biliyor musunuz? 
HANDE BİRİNCİ - Kendisi söyledi. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hande Hanım, aradan 22 ay geçmiş. Şu durumda, babanızın mirasçısı olarak siz ve ablanız var. Ablanız Almanya'da olduğuna göre, onun çok fazla burayla ilişkisi yok. Peki, Kıbrıs'taki bankayla, bu geçen 22 aylık süre içerisinde bir bilanço neticesinde size, kâr, zarar, hisselerinizle ilgili bir bilgi verildi mi? Hiç ilişki kurdunuz mu o Hakkı Beyle? 
HANDE BİRİNCİ - Kurmaya çalıştık. Hakkı Beyin demesine göre, hiçbir hissesi yoktu, hiçbir hakkı da yoktu. Avukat yoluyla Kıbrıs Bankasına "bilgi verilmesini rica ederiz" diye bir yazı yolladık, oradan da "bilgi vermek durumunda değiliz" diye bir yanıt geldi. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, nasıl hissedar olduğunu, ortak olduğunu siz biliyorsunuz; babanız size söylediği için mi biliyorsunuz, yoksa elinizde herhangi bir evrak var mı? 
HANDE BİRİNCİ - Hisse dağılımı olan evrak var. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, şimdi size Hakkı Bey "hisse yok" diyor. 

Evrak'ta Hissesi Var

HANDE BİRİNCİ - Yani, onu öyle, ağızdan söylüyor; ama, evrakta hissesi var. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu 22 ay içerisinde Kıbrıs'a gitmediniz mi? 
HANDE BİRİNCİ - Hayır ... Bu 22 ay içerisinde, açıkçası, maddî açıdan hiç ilgilenmedim, fazla da üstünde durmadım. 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - En son, Divan Pastanesinde Hakkı Bey'le görüşüyor değil mi efendim? 
HANDE BİRİNCİ - Gündüz ... 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Gündüz ... Onunla görüşüyor. Şimdi, babanızın Kıbrıs Bankasında ortak olduğunu elinizdeki belgelerden ispat ediyorsunuz. Hakkı Bey o günden sonra da, babanıza bir nevi dirsek çevirip, bu bankada hiçbir hissesi yok, siz kim oluyorsunuz gibi bir tavır ... Şimdi, acaba, siz, yorumlarınızı, düşüncelerinizi, Hakkı Bey üzerinde hiç yoğunlaştırdınız mı? Şahsî bir araştırmanız oldu mu? Babanızın kaybolmasında, bu yönde, Hakkı Beyin bir rolü olur diye düşünebildiniz mi? 
HANDE BİRİNCİ - Hayır ... 
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Yani, öyle bir şüpheye kapılmadınız. 
HANDE BİRİNCİ - Hayır ... O tarz cesareti olan bir insan değil. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, bu ekonomik konuda çok ilgilenmedim demenizin sebebi sizin ekonomik gücünüzün olduğundan mı kaynaklanıyor, yoksa ... 
HANDE BİRİNCİ - Hayır ... Yani, onlarla uğraşacak psikolojik durumum olmadı. 
METİN ÖNEY (İzmir) - Pastaneden çikolata falan aldığına dair bir bilgi var mı? Yani, gitmeden önce ... 

Çikolataları Kim Yedi?

HANDE BİRİNCİ - Almış. Arabanın bulunduğu yerde, gittiğimizde, çikolata paketi, Divan Pastanesinin kartı, kutusu etrafa dağılmış. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kaç kutu almış, belli mi? 
HANDE BİRİNCİ - Hayır ... Sadece bir tane kutu dağılmıştı. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Etrafa dağılmış dediniz. Bu etrafa dağılma, arabanın içinde bir ... 
HANDE BİRİNCİ - Yani, arabanın dışında yuvarlak çikolatalar vardı. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, arabada görüntü itibariyle, bir boğuşma, kavga ... 
HANDE BİRİNCİ - Hayır ... Onun haricinde ... 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Her şey düzgündü diyorsunuz ... 
HANDE BİRİNCİ - Evet ... 
BAŞKAN - Buyurun Sayın Yılbaş. 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Hande Hanım, şu ana kadar, en azından bende bıraktığınız intiba şu: Çok açık yüreklilikle konuşuyorsunuz, onun için teşekkür ediyorum. Buna güvenerek, sizden bir şey öğrenmek istiyorum: Şu anda, isterseniz cevaplamayabilirsiniz; çünkü, özel bir konudur, bir yorumdur, bir değerlendirmedir, bizleri yanıltma da söz konusu olabilir. Bu değerlendirme nedeniyle, kendi yapınıza da uygun düşmeyebilir, cevaplamayabilirsiniz. Şu anda ne düşünüyorsunuz? Yani, bunca olup bitenden sonra, şu anda psikolojik olarak vardığınız nokta nedir? Nedir bu işin sorumlusu, sorumluları veyahut da böyle bir olay varsa kaynağı nedir? Nedir sizin düşünceniz? Ama, cevaplamayabilirsiniz ... 
HANDE BİRİNCİ - Yani, herhalde ki, son zamanlarda, emniyet tarafına ters düşmüş olması şüphesi var bende. Bir anlaşmazlık olmuş olması lazım. 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Şimdi, bu kanaatinizden sonra size şunu sorabilir miyim: Olayın başlangıcındaki, sizlerin tarafından hem komisyona verilen bilgi ve belgeler hem de daha önce çeşitli yerlerden öğrendiğimiz bilgilere göre, bu işe yakın olanlar, yani, bu işe yakın olanlar dediğim, o son beş saatte, altı saatte beraber olanlar, o konudaki bilgilerden, olay başka bir yere doğru gidiyor. Yani, iki tane polis memurunun olması, İbrahim Beyin adının geçmesi ... Ondan sonra, olay bakıyorsunuz, bu isimlerin üzerinde durulmada bir azalma söz konusu, bir başka isim orta yere çıkıyor, yani Korkut Eken'i kastediyorum. Buradan buraya dönüşü siz nasıl yorumluyorsunuz? Benim değerlendirmem yanlışsa onu da söyleyin. 

Hepsi Birbirine Bağlı

HANDE BİRİNCİ - Yok, hayır ... Nasıl diyeyim, sonuçta İbrahim Şahin, Mehmet Ağar, Korkut Eken hepsi birbirine bağlı konular değil mi? Yani, isimlerin değişmesi, olaydan sonra onun öne çıkması fazla bir şey ifade etmiyor, hepsi birbirine bağlı insanlar. 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Öyle telakki ediyorsun ... Peki, teşekkür ederim. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İbrahim Şahin'i tanıyor musunuz? 
HANDE BİRİNCİ - Hayır ... Şahsen bir tanışmışlığım yok. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, bunların bağlantısını nasıl kuruyorsunuz? 
HANDE BİRİNCİ - Neyin? 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, Mehmet Ağar, İbrahim Şahin ve Korkut Eken'in ... Bu bağlantıyı nasıl kuruyorsunuz? Yani, İbrahim Şahin'i tanımıyorsunuz, bir tek Korkut Eken'i tanıyorsunuz, Mehmet Ağar'ı tanımıyorsunuz. 
HANDE BİRİNCİ - Nasıl kuruyorum; 1988 senesinde birlikte çalışıyorlardı MİT'te. Daha sonra, MİT Raporu açıklandıktan sonra, hepsi birlikte istifa ettiler. Daha sonra Mehmet Eymür yine MİT'e başladı, Korkut Eken de Emniyet Müdürü Mehmet Ağar'ın yanına gitti, İbrahim Şahin de emniyette olan bir şahıs. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Babanız hangi taraftaydı? 
HANDE BİRİNCİ - Babam ... İlk önce Mehmet Eymür, Korkut Eken ve babam ... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Üçüydü ... 
HANDE BİRİNCİ - Hiram Abbas da vardı, dörtlüydüler. Daha sonra ayrılınca, hem Mehmet Eymür'ü tanıdığı için hem de Korkut Eken'le de arkadaş, her iki tarafla da görüşmesi devam etmiş anladığım kadarıyla. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sonra ... Biraz evvel "emniyet güçlerine ters düşmüş olabilir" dediniz. Bir üçlü bir tarafta, bir tarafta da Mehmet Eymür ... Yani, bunlardan bir tanesine ters mi düşmüş demek istiyorsunuz. 
HANDE BİRİNCİ - Ben, olaylardan -emniyete tersti yani- bir anlaşmazlıkları olduğunu çıkarıyorum. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Emniyetle ... MİT'le değil ... 
HANDE BİRİNCİ - Evet ... Çünkü, bana telefon açıp, yardımcı olabilir miyim, yapacağım bir şey olursa bana gel diyen Mehmet Eymür, Korkut Eken değil ya da Mehmet Ağar ... 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yani, bu nedenden dolayı böyle bir kanaate varıyorsunuz. 
HANDE BİRİNCİ - Daha sonra Korkut Eken'in telefonu ... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Babanız, Mehmet Ağar, Korkut Eken tarafına neden ters düşmüş olabilir, rıe yapıyordu ki ters düşebilir; bilgi getiren bir insan nasıl ters düşebilir? 

Çözmesi Gereken Ben Değilim

HANDE BİRİNCİ - Onu ben bilemeyeceğim. Zaten onları bilsem ... Siz benim yorumumu soruyorsunuz, ben de yorumumu söylüyorum. Kesin elimde bilgi ya da belge, kesin kanıtlayacağım bir şey olsaydı zaten olayı çözümlerdim ki, olayı çözümlemesi gereken şahıs ben değilim ayrıca. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Doğru; ama, bu yoruma varırken bir şey düşündünüz siz. Babanızı biliyorsunuz, tanıyorsunuz, bir iş yapıyor, bu işin ne olduğunu da biliyorsunuz, bu işin iyi veya kötü yanlarını da biliyorsunuz; bu işin sonucunda siz bir yorum çıkarıyorsunuz; biz hiç kimseyi tanımıyoruz. Diyorsunuz ki bu yorum sonucunda, siz söylediniz, biz söylemedik ... 

İki Seçenek

HANDE BİRİNCİ - Bu yorumda iki tane seçenek var; ama, hangisi olduğunu ben bilemem, ya emniyet kendi çıkarları için çalışmaya başladı ya da babam kendi çıkarları için çalışmaya başladı, o yüzden anlaşmazlık doğdu; ama, hangisi olduğunu ben bilemem. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Çıkar çatışması diyorsunuz. 
HANDE BİRİNCİ - Herhalde ... Bilmiyorum ... Başka türlü ne olabilir. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu dört milyon dolarlık mesele, bu sizin yorumunuzda da şey midir; yani, bir nokta mıdır? 
HANDE BİRİNCİ - Abdullah Çatlı'yı ... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Dört milyon dolar istendi filan meselesi de bu çıkar çatışmasına bir dayanak mıdır? 
HANDE BİRİNCİ - Hayır ... Çünkü, onun doğru olup olmadığını bilmiyorum. Bana öyle bir telefon geldi, doğru olup olmadığını bilmediğim için ... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Anlıyorum; ama, bir şey söylediniz: "Ya babam kendi çıkarı için çalışmaya başladı ..." 
HANDE BİRİNCİ - Emniyetin işine gelmedi ya da emniyet kendi çıkarı için çalıştı ... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Babanızın işine gelmedi, babanız onu engelledi. 
HANDE BİRİNCİ - Evet ... İkisinden bir tanesi; ama, ben şu anda ... Babamın evi yok, kullandığı araba da galeriye geri verildi, ödememiş ... 

Çıkar Meselesi

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani çıkar, burada, para çıkarını kastediyorsunuz, maddî çıkarı kastediyorsunuz. 
HANDE BİRİNCİ - Emniyetin başka bir çıkarı nasıl olabilir, yani, bilgi açısından da olabilir, onu ben bilemem ki ... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Emniyetin maddî çıkarı diye biliyorsunuz, diyebilirsiniz ... 
HANDE BİRİNCİ - Eğer, babamdan, emniyetin bilmediği, çok büyük bilgiler almak isteyip de onları aldıktan sonra öldürmesinin bir manası yok, zaten arkadaşlar. Yani, babamda emniyetin bilmediği bir bilgi varsa, onu arkadaş oldukları için zaten konuşurlar, öğrenirler, anlatırlar ... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O zaman, para meselesi diyorsunuz. 
HANDE BİRİNCİ - Benim mantığım öyle işliyor. Doğru ya da yanlış, bilemem. 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Hande Hanım, görüşmemiz bir yerde kesildi; ama, sualin ilk cümlesine cevap vermiştiniz, devamı için söylüyorum: Bu kanaatinizin oluşmasında -öyle başlamıştınız- Mehmet Eymür'ün olaydan sonra sizle ilgilenmesi, diğer tarafın, yani Korkut Eken'in sizi bu olaydan sonra arayıp sormamasından böyle bir kanaate ... 
HANDE BİRİNCİ - Yani, niçin endişeye düşüyor?.. Bana, ben seni ararsam ya da gelirsem ... 
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yani, bu önemli bir etken oldu bu kanaate varmanızda. 
HANDE BİRİNCİ - Tabiî ... Niçin öyle bir yorum yapıyor?.. 

Gelen Kim di?

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hande Hanım, biraz önce, Ankara'da Mehmet Eymür'ün yanında gördüm, daha önce de evinize geldi, aynı kişi olduğunu söylüyorsunuz. Son zamanlarda gazetelerde bu kadar resimler çıkıyor, hiç bir benzerlik kurduğunuz oldu mu? 
HANDE BİRİNCİ - Hayır ... 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - O günden beri de hiç görmediniz değil mi o kişiyi? 
HANDE BİRİNCİ - Hayır, görmedim. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, iki tane telefon geldi dediniz; hani, birisi ölümünü bildiren, öteki de Mehmet Eymür gelsin sizi kurtarsın diye geldi. Bu iki telefonu sesten ayırt edebildiniz mi, aynı kişi mi? 
HANDE BİRİNCİ - Aynı kişi. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bir de, evin tapusunu verdiği, yani borcu olduğu için evin tapusunu aldığı kişinin adını biliyor musunuz? Kimin üstünde o? 
HANDE BİRİNCİ - ... 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Neyse, onu öğrenirseniz ... Bir de, demin konuşurken yarım kaldı, dört milyon dolarla ilgili ihbar edildiğinde, o telefonda, siz bayana "niçin siz aracı oluyorsunuz" dediğinizde ne cevap aldınız? 

İyi Niyetli Bir Bayan

HANDE BİRİNCİ - Ben şöyle sormuştum; yani, tanıdık, güvenilir şahıslar tarafından arıyorsunuz aracı olarak, o zaman sizi arattıran kişilerin sesini tanıyabilir miyim ki size arattırıyorlar dedim "hayır" dedi ... 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Niye aracı oluyor ... 
HANDE BİRİNCİ - "İyi niyetimden dolayı" dedi. 
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, teşekkür ederim. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Babanızın uyuşturucu ticaretiyle veya uyuşturucuyla alakası var mıydı? 
HANDE BİRİNCİ - Benim bildiğim kadarıyla hayır. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, bunlar bir tutuklanmış, bunu biliyor musunuz? 
HANDE BİRİNCİ - Hayır. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Babanız ile emniyet arasında bir menfaat çatışması olabileceğini söylediniz. Menfaat çatışmasının parasal kaynaklı olduğunu net olarak söyleyebilir misiniz? 
HANDE BİRİNCİ - Yine aynı şeye geliyoruz. Yani, yorum olarak eğer ... 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, yorum olarak soruyorum ben, delil olarak şey yapmayacağız da ... 
HANDE BİRİNCİ - Yani, babamın bildiği bir şey varsa, emniyet de bunu bilmiyorsa ... Zaten dostlar ... Yani, zoraki, bilgileri öğrenip de, onu bilgileri öğrendikten sonra ortadan kaldırmak bana saçma geliyor, o yüzden onu söylüyorum. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Dündar Kılıç isminden babanız size hiç bahsetti mi? 
HANDE BİRİNCİ - Hayır ... Hangi açıdan ... 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Herhangi bir konuşma esnasında ... 

Dündar'ın Öldürülmesine Yardımcı Ol

HANDE BİRlNCİ - Hayır ... Sadece, daha sonra yine duyduğum kadarıyla, emniyetten polisler gelip "Dündar Kılıç'ı öldürme olayında yardımcı olur musun ..." 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Nasıl, tam anlayamadım ... 
HANDE BİRİNCİ - Bunu sonradan öğreniyorum, babam bana anlatmış değil; emniyetten iki tane polis memuru -ya da kaç tane bilmiyorum- bir teklifte bulunuyor "Dündar Kılıç'ı öldürmemizde yardımcı ol" diye; babam kabul etmemiş. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kimden öğrendiniz bu bilgiyi? 
HANDE BİRİNCİ - Yani, birçok şey ... Mesela bir şey daha yani ... Ortalıklarda konuşulan çok dedikodu vardı o zamanlar. Bir şey daha var, o da doğru mu yanlış mı bilmiyorum; Düzce'de, Korkut Eken, İbrahim Şahin ve babam, üçü Düzce'ye gitmiş ve birisinin yanına gitmişler; orada da, işte, devlet, Apo'nun kafasına belli bir para vermiş, kim getirirse bu para ona ödenecek diye; biz bu işi yapacağız denilmiş; ama, bunlar hep söylenti. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kim söylüyor bunları size? 
HANDE BİRİNCİ - Oradan oraya geliyor, oradan oraya geliyor; yani, dedikodu ... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, sizin konuştuğunuz insanlar belli insanlardır, yani babanızın tanıdığı belli bir camiadır, değil mi? 
HANDE BİRİNCİ - Onlara da, yani, kesin bu doğrudur, böyle olmuş ... 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Benim soracağım bazı isimler de var; mesela, Alaattin Çakıcı, Tevfik Ağansoy, Behçet Cantürk, Ömer Lütfi Topal, Sami Hoştan, bunlarla ilgili, babanız ile bu şahıslar arasında direkt veya endirekt ilişkiler olmuş mu, duyumlarınız bu konularda var mı? 
HANDE BİRİNCİ - Öyle bir duyumum yok, bilemem de; çünkü, kaybolmadan son iki sene İstanbul'da oturmadığımdan dolayı, her gün babamı görmediğimden dolayı o kadar fazla bilgim yok. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, Dündar Kılıç'ı öldürmeleri konusunda, iki tane polisin ... 
HANDE BİRİNCİ - İki tane mi bir tane mi onu bilemiyorum. 
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Bir veya iki polisin, babanızla bu işe iştirak edip etmeyeceği veya bu konuda görev alıp almayacağı noktasında kendisine getirilen öneriye menfi cevap verdiğini, yani bu işe dahil olmayacağını babanızın söylemiş olduğunu aktardınız "bunu birilerinden duydum, ancak, kimden olduğunu bilmiyorum" dediniz. Babanızın, Dündar Kılıç'a "sizin öldürülmenizle ilgili olarak polisler bana böyle bir öneri getirdi" şeklinde bir aktarmasının olduğu noktasında bir duyumunuz oldu mu? Böyle bir şey olmuş olabilir mi veyahut da? 
HANDE BİRİNCİ - Hayır ... Babam zaten konuşan bir insan olsaydı belki daha çok şey bilirdim. Yani, yaptığı özel işler ya da iş konuşmazdı, bir şey anlatmazdı. Bilseydim benim de işime gelirdi; ama, ne yazık ki bilemiyorum. 

Yaşar Öz Çocukluk Arkadaşı

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ben son bir şey sorabilir miyim; Yaşar Öz'ü tanır mısınız? 
HANDE BİRİNCİ - Hayır ... Yani, Yaşar Öz, Düzce'de çocukluk arkadaşı olarak biliyorum. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kimin, sizin mi? 
HANDE BİRİNCİ - Benim değil, benim nasıl olabilir? Babamın. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Babanızın onunla ilişkisi var mı, daha sonra ilişkileri devam etti mi? 
HANDE BİRİNCİ - Yani, bunun kesin yanıtını ben veremem; ama, Düzce'de görüşmüş olabilirler. Sonuçta o da Düzceli, babam da Düzceli, çocukluk arkadaşları, görüşmüş olabilirler. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, aynı işi yapıyorlar mıydı birlikte? 
HANDE BİRİNCİ - İş olarak benim bildiğim bir şey yok. Yani, iş arkadaşlığı olmadığını.. 
BAŞKAN - Evet ... Teşekkür ederiz. 
HANDE BİRİNCİ - Ben teşekkür ederim.

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=251

22.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***