15 Şubat 2018 Perşembe

ÇOK PARTİLİ SİYASİ HAYAT, PARTİLERİN SEÇİM BEYANNAMELERİ ve PROPAGANDA GÖRSELLERİ BÖLÜM 4

ÇOK PARTİLİ SİYASİ HAYAT, PARTİLERİN SEÇİM BEYANNAMELERİ ve PROPAGANDA GÖRSELLERİ BÖLÜM 4



12 EYLÜL DARBESİ’NDEN 28 ŞUBAT MÜDAHALESİNE KADAR GEÇEN SÜREDEKİ SEÇİM BEYANNAMELERİ ve PROPAGANDA ÇALIŞMALARI (1980-1997)

1977 seçimlerinden sonra beklenilen siyasi istikrar bir türlü kurulamamış ve
sokak olayları önlenemez bir hal almıştı. Bu gelişmeler TSK’nın 27 Mayıs geleneğini takip ederek yönetime el koyması için gerekli şartların oluşması anlamına geliyordu. 12 Eylül 1980 Darbesi’nin ayak sesleri 27 Aralık 1979 tarihinde, başka bir deyişle askeri darbeden yaklaşık sekiz ay önce Cumhurbaşkanlığına gönderilen muhtıra nitelikli mektupta görülür. Mektuba Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından aynı gün düşülen “27.XII. 79, K.’larla birlikte görüşmek [görüşerek] ve ondan sonra harekete geçmeyi uygun görüyorum, 1 Ocakta onlarla görüşeceğim, 2.I.80 [2 Ocak 1980]” tarihli derkenar ile mektup işleme konulmuştur (Cumhurbaşkanlığı Tarihi, 2005, s. 222). Söz konusu derkenar notuna rağmen darbe niyetlerini açıkça dile getiren TSK komuta kademesinin asli görevlerine dönmelerini sağlamak mümkün olamamıştır.
Bu bildiriden sekiz ay sonra, 12 Eylül 1980 tarihinde TSK, emir komuta
zinciri içinde darbe yaparak Anayasal sistemi askıya aldı (Milliyet, 1980, s. 1).
Darbe ertesinde bıçak gibi kesilen sokak çatışmaları, TSK’nın bu hareketleri
kışkırttığı kuşkusunu doğurdu (Milliyet, 1980). Darbeden sonra yapılan ilk
eylem olağanüstü hal uygulamasının yürürlüğe konulması ve siyasi partile-

İletişim ve Diplomasi / Siyasal İletişim İ. Köse: Çok Partili Siyasi Hayat, Partilerin Seçim Beyannameleri ve Propaganda Görsellerinin yasaklanarak parti liderlerinin tutuklanması oldu (Hürriyet, 12/09/1980. s. 1). 

Darbecilerin, 27 Mayısçıların takip etmiş olduğu yönteme benzer olarak
diğer ivedilikli düzenlemesi yeni bir anayasa yazımı için çalışmaların başlatılmasıdır.
Yeni anayasa 7 Kasım 1982 tarihinde referanduma sunularak kabul
edilmiştir (TCRG, 1982).

12 Eylül Darbesi sonrasında ilk genel seçimler darbeden üç yıl sonra, 6 Kasım
1983 tarihinde yapılmıştır. Seçimlere katılım Milli Güvenlik Kurulu (MGK)
iznini bağlıydı. Bu nedenle Süleyman Demirel tarafından kurdurulmuş olan
Büyük Türkiye Partisi (BTP) ve Erdal İnönü liderliğindeki Sosyal Demokrat
Parti (SODEP) MGK tarafından veto edilerek seçimlere katılmalarına izin verilmemiştir.



Seçimler, Turgut Özal liderliğinde kurulan Anavatan Partisi’nin
(ANAP) kesin zaferi ile sonuçlanmıştır. Bu seçimlerde ANAP %45’lik oy oranı
ile 211 milletvekilliği kazanmıştır. Turgut Özal, 24 Ocak 1980 tarihinde alınan
ekonomik kararların teknisyen kurulunu idare etmişti. Seçimlerde ikinci parti,
117 milletvekilliği kazanan Halkçı Parti (HP) ve üçüncü parti 71 milletvekilliği
kazanan Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) olmuştur.32 Her iki parti
de ANAP ile benzer olarak 12 Eylül Darbesi sonrasında kurulmuştu. MDP,
emekli generaller tarafından kurulmuştu ve MGK tarafından destekleniyordu
(TÜİK, 2012, ss. 4, 93; Milliyet, 1983, s. 1). Buna rağmen merkez sağın oylarını
almayı başarmış olan ANAP seçimlerden birinci parti olarak çıkmıştır.
1983 seçimlerini tam anlamıyla demokratik seçimler olarak kabul etmek
olanaksızdır. Çünkü seçimlere sadece MGK’nın izin verdiği partiler katılabilmiş
ve askeri vesayet seçimlerin her aşamasında varlığını hissettirmiştir. 1983
seçimleri öncesinde ANAP’ın açıklamış olduğu Seçim Beyannamesi’nde, “milliyetçi, muhafazakâr, sosyal adaletçi ve rekabete dayalı serbest pazar ekonomisini esas alan” bir parti olduğu belirtilmiştir. Seçim Beyannamesinde ayrıca, 1983 seçimlerinin demokrasiye geçiş için bir fırsat olduğu da vurgulanmıştı (ANAP 6 Kasım Beyannamesi, 1983, ss. 9, 13). Mİlliyet gazetesinde yayınlanan seçim görselinde ise; “Kaşıkla Verip Kepçeyle Almak, Vatandaş Türkiye’nin Çözümlenemeyecek Hiçbir Sorunu Yoktur… Oyunu ANAP’a Ver” şeklindeydi. ANAP’ın diğer sloganı ise, “Konut Sıkıntısını Çözeceğiz” şeklindeydi (Milliyet, 1983, s. 7). MDP’nin seçim sloganı; “Türkiye İçin Evet, Dün Ne İçin Evet Dedikse Bugün de Onun İçin Evet” şeklindeydi.33 MDP, seçim görselinde halkın milliyetçi duygularına hitap edilerek askeri idareye onay istemekteydi.

“Bu Devleti Kolay Kurmadık, Bu Ülkeyi Sokakta Bulmadık… MGK’ya Evet”
MDP’nin seçim sloganları arasındaydı.34 (Milliyet, 1983, ss. 1, 8).

Seçimlerden sonra Turgut Özal liderliğindeki ANAP tek başına iktidar olmuştur.
ANAP’ın ilk döneminde askeri vesayet varlığını devam ettirmiş fakat
ekonomide liberal uygulamalar yürürlüğe konulmuştur. Dört yıl sonra, 29 Kasım
1987 tarihinde yapılan genel seçimlere bu defa MGK’nın bir önceki seçimde
veto ettiği partiler de katılabilmiştir. 1987 seçimleri Türk siyasi hayatında
%93.3’lük oranla katılımın en yüksek olduğu seçimlerdir.35 Seçimler sonucunda
sadece üç parti, ANAP, SHP ve DYP Meclise girebilmeyi başarmıştır. MSP’nin
devamı olan Refah Partisi (RP) ile MHP’nin devamı olan Milliyetçi Çalışma
Partisi (MÇP) barajın altında kalarak Meclis’e girememiştir. Seçimlerde ANAP
oylarını artırarak milletvekili sayısını 292’ye çıkartmıştı. SHP; 99, DYP ise 59
milletvekilliği kazanmıştı36 (TÜİK, 2012, ss. 4, 93; Milliyet, 1987, s. 1).
Seçim Beyannamelerine bakıldığında, 1987 seçimleri öncesinde SHP’nin
tüzüğünde; “Atatürk devrim ve ilkeleri doğrultusunda, Türk Ulusu’nun bağımsızlığını, ülkesi ile bölünmez bütünlüğünü…” korumayı amaçladığı kaydı
yer almaktaydı (SHP, Tüzük, 1985). DYP’nin Seçim Beyannamesinde; “Büyük
Türkiye Programı Hürriyet, Güvenlik ve Refah İçin El Ele” sloganı kullanılmıştı
(DYP Seçim Beyannamesi, 1987). ANAP’ın seçim Beyannamesinde
ise; dört yıllık ANAP iktidarı döneminde yapılan çalışmaların altı çizilerek
“Türkiye ANAP Döneminde Çağ Atlamıştır” sloganı kullanılmıştı (ANAP Seçim
Beyannamesi, 1987, s. 5). Seçim öncesinde ANAP’ın seçimden bir gün
önceki sloganlarından bir tanesi; “Yarın Çağ Atlayan Türkiye’nin Eteğinden
Çekmelerine İzin Vermeyin” şeklinde iken, SHP’ninki; “Yarın Bu Dönemi Bitirelim” şeklindeydi ve görselde limon sıkan bir el vardı. DYP’nin seçimden
bir gün önce yayınlamış olduğu seçim görselinde “Asgari ücrete zam yapılacağı,
emeklilik yaşının kısaltılacağı, köylülerin borçlarının faizlerinin silineceği” vaat edilmişti.37

1990’lı yıllar dünyada önemli değişimlerin yaşandığı yıllardır. Bu yılların en
önemli gelişmesi ve dünya siyasi yapısını derinden etkileyen en önemli olayı
Komünist Blok’un çökmesi sonrasında Soğuk Savaş’ın sona ermesidir. Kendisine
bağlı cumhuriyetlerin bağımsızlıklarını kazanmaları ile 21 Aralık 1991’de Sovyetler Birliği resmen ortadan kalkmıştır. Komünist Blok’un çökmesinden sonra uluslararası ortam yeniden yapılanmaya başlamıştır 
(Armaoğlu, bty, s. 885).

1990-2001 döneminin diğer önemli olayı 1 Ağustos 1990 tarihinde Irak’ın
Kuveyt’i işgal etmesidir. İşgal sonrasında soruna barışçıl çözüm bulunamaması
üzerine 17 Ocak 1991’de ABD’nin öncülüğünde I. Körfez Savaşı başlamış

İletişim ve Diplomasi / Siyasal İletişim İ. Köse: Çok Partili Siyasi Hayat, Partilerin Seçim Beyannameleri ve Propaganda Görselleri ve Irak yoğun bombardımanlar sonucunda yenilgiye uğramıştır. Savaştan sonra ABD ve müttefikleri Irak’a karşı ağır ekonomik ve sosyal yaptırımları uygulamaya koymuşlardır. Körfez Savaşı sonrasında Tiananmen Olayları sebebiyle
kötüleşen Çin-Batı ilişkileri düzelmeye başlamıştır.

Dünyadaki bu gelişmelerden Türk dış politikası doğrudan etkilenmiştir.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri ve
akraba topluluklar bağımsızlıklarını kazanmışlar, bunun hemen akabinde
Türkiye, yeni kurulan devletlerle yakın ilişkiler geliştirmeye başlamıştır. Türkiye’nin ikinci etkilendiği alan ise, Doğu Avrupa’da bağımsızlığını kazanan
devletler ve AB’nin bu devletlere artan ilgisi olmuştur. Sovyetler Birliği’nin
dağılmasından sonra AB, yakın çevresi Doğu Avrupa ile Soğuk Savaş süresince
Sovyet idaresinde kalmış devletlerle yakın ilişkiler kurma yoluna gitmiş,
Türkiye’yi önceliklerinin sonuna doğru itmiştir. AB’nin ilgisinin bu yeni devletlere
yönelmesi, AB ile ilişkilerde Türk dış politikası için olumsuz bir gelişme
olurken, yeni kurulan Türk Cumhuriyetleri için olumlu bir gelişme olmuştur.
Söz konusu gelişmelerin etkisi altında, 20 Ekim 1991 tarihinde yapılan 12
Eylül sonrasının üçüncü genel seçimlerinde ANAP büyük bir hezimet yaşarken,
DYP birinci parti konumuna yükselmiş, bir önceki seçimde Meclis dışında
kalmış olan RP ve DSP de Meclis’te temsil hakkı elde etmiştir. Seçim öncesinde
renkli bir kampanya dönemi yaşanmıştı. ANAP’ın en önemli seçim sloganı
“Türkiye’de Hızlı Gelişmenin Devamı İçin Siyasi İstikrar Şartsa… Mesut
Yılmaz” idi. Bilindiği gibi Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı olması ile ANAP
Genel Başkanlığına Mesut Yılmaz seçilmişti. DYP’nin en önemli sloganları
arasında “Türkiye’de İlk Kez DYP İktidarı İle Zam Değil İndirim Yapılacağı”
belirtilmekteydi. SHP ise sol oyları bir araya toplamaya çalışarak, “Türkiye
İçin, Sosyal Demokratlar İçin Yol Ayrımı” sloganını kullanmıştı. RP’nin seçim
propagandası “Refahın Adil Ekonomi Düzeninde Enflasyon Yok” şeklindeydi.
DSP ise, “Ulusal Birlik İçin Evetler Güvercine” sloganını tercih etmişti.38
Hiçbir partinin tek başına hükümet kurmak için gerekli çoğunluğu sağlayamadığı
seçimlerde, 1983 yılından buyana devam eden ANAP iktidarı sona ermiştir. Seçimler sonrasında DYP ile SHP arasında, DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel Başbakanlığında Koalisyon Hükümeti kurulmuştur.

1991 yılı seçimleri öncesinde siyasi partilerin yayınlamış oldukları seçim
beyannamelerine bakıldığında, RP’nin 1991 Seçim Beyannamesi’nde; “İnsanlık
ve Türkiye, Hak ve Batıl ve Mutluluk ve Zulüm Mücadelesinin Neresindedir”
sloganını kullanılmış ve seçim “asrın değil asırların en mühim olayı” olarak nitelenmişti. Beyanname’nin ilerleyen sayfalarında bir tarih diyagramı çizilerek “MS. 2000 Adil Düzen” yazılmıştı (RP Seçim Beyannamesi, 1991, ss. 3, 5). 

Refah Partisi söz konusu sloganı ile merkez sağ seçmenin kendi partisi
altında toplanmasını amaçlamıştı. 1991 seçimlerinde Meclis’e girebilecek
yeterlilikte oy aldığı dikkate alınırsa, RP’nin kamplaştırıcı sloganlarının seçmen
üzerinde etkide bulunduğu görülmektedir. SHP’nin Seçim Bildirgesi’nde
ise, “Onurlu, Sağlıklı, Varlıklı Bir Türkiye Kurmak İçin Halkımızdan Bize
Tek Başımıza İktidar Görevi Vermesini İstiyoruz” sloganı kullanılmıştı (SHP
Seçim Bildirgesi, 1991, s. 3). ANAP’ın Seçim Beyannamesi’nde “Ekonomisiyle
Dünya Rekabet Sisteminde Ben de Varım Diyen Bir Türkiye”, “Demokrasisiyle
Balkanlara, Orta Asya’ya ve Orta Doğu’ya Örnek Bir Türkiye”, “Örnek ve
Önder Türkiye İçin Elele” sloganları tercih edilmişti (ANAP Seçim Beyannamesi,
1991, ss. 7, 8). Fakat ne bu sloganlar ne de seçimlerin bir yıl öne alınması
ANAP’ın seçimlerde hezimet yaşamasını engelleyememiştir.39

1991 seçimlerinin galibi, her ne kadar tek başına iktidar olamasa da Süleyman
Demirel liderliğindeki DYP’dir. DYP’nin Seçim Bildirgesi’nde önce
dünyada son on yılda meydana gelen gelişmeler değerlendirilmiş ve sonra
temel misyonun “Demokrat Büyük Türkiye” olduğu belirtilmişti (DYP Seçim
Bildirgesi, 1991. ss. 1-19). DYP’nin 365 sayfa gibi hemen hemen diğer partilerin
seçim beyannamelerinin iki katı hacimdeki seçim bildirgesinde vaat ettikleri
ve misyonu ile elde etmeyi amaçladığı oylar büyük oranda parlamento
aritmetiğine yansımıştır.

MUHAFAZAKÂR SAĞIN ÖNLENEMEZ YÜKSELİŞİ ve 28 ŞUBAT MUHTIRASINA GİDEN SÜREÇ


1990’lı yıllardan sonra muhafazakâr sağın yükselişi, iktidara gelişi ve demokratik
olmayan usullerle, başka bir deyişle askeri ve bürokratik müdahale ile iktidardan
uzaklaştırılışı esnasında takip edilen metot ve bu süreç üzerinde özellikle
durmak gerekir. Süreç aslında Kenan Evren’nin Cumhurbaşkanlığı görevinin
sona ermesi ve askeri vesayetin en azından fiili olarak bitmesi ile başlamıştır.
1993 yılının Türk siyaseti açısından en önemli gelişmesi Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın bir kalp krizi sonrası hayatını kaybetmesi olmuştur. 
Özal’ın vefatından sonra DYP Genel Başkanı ve Başbakan Süleyman Demirel TBMM’de yapılan oylamada Cumhurbaşkanı seçilmiştir. 
Demirel’in Cumhurbaşkanlığı görevine gelmesinden sonra Haziran ayı içerisinde yapılan DYP Kongresinde Tansu Çiller DYP Genel Başkanlığına seçilmiş ve SHP ile Koalisyonu devam ettirerek Başbakan olmuştur (Çayhan, 1997, s. 380). Tansu Çiller, Türk siyasi hayatındaki ilk kadın başbakandır. 5 Temmuz 1993’te TBMM’de yapılan oylamada DYP-SHP Koalisyon Hükümeti 247 oyla güvenoyu almıştır (TCRG, 1993). DYP-SHP Koalisyon Hükümeti Kasım 1994’te SHP’nin CHP ile birleşmesi sonucu DYP-CHP Koalisyon Hükümeti’ne dönüşmüştür. 
Temmuz 1992’de MÇP’den (1993’te adını değiştirerek MHP adını almıştır) ayrılan milletvekilleri 1993 Ocak ayı içerisinde Büyük Birlik Partisi’ni (BBP) kurmuşlardır.
1995 yılına gelindiğinde Hükümet’teki koalisyonun iki ortağı DYP ve CHP
arasındaki anlaşmazlıklar sonucunda 20 Eylül’de DYP-CHP koalisyonu sona
ermiştir. ANAP’ın DYP ile koalisyon, DYP’nin de RP ile koalisyon kurmak istememesi sonucu hükümet bunalımıyla karşı karşıya kalınmıştır. DYP lideri Tansu Çiller son çare olarak, DSP, MHP ve MP ile azınlık hükümeti kurmuştur.
Azınlık jükümeti TBMM’den güvenoyu alamamıştır (TCRG, 1995, s. 1). Bunun
üzerine DYP ve CHP 1995 tarihinde genel seçimler yapılması şartıyla yeni
bir Koalisyon Hükümeti kurmuşlardır. 24 Aralık 1995 genel seçimlerine bu
şartlar altında gidilmiştir.

12 Eylül Askeri Darbesi sonrasında dördüncü genel seçimler, Darbe’den 15
yıl sonra; 24 Aralık 1995 tarihinde yapılmıştır. Bu seçimlerin oluşturmuş olduğu
parlamento aritmetiğinin 12 Mart benzeri bir muhtıraya neden olacağı ve Türk siyasal sistemini tekrar büyük bir savruluşa iteceği, seçimler öncesinde
tahmin edilebilen bir durum değildi. Fakat 12 Eylül sonrasında, yerleşik
devlet bürokrasisi karşısında meşruiyet sorunu yaşayan partilerin başında
RP geliyordu. RP’nin 1991 ve 1995 seçimlerinde artarak devam eden yükseliş
trendi iktidarı sivillere yeni devretmiş olan ve askeri vesayeti devam ettirme
kararlılığını sürdüren TSK için kabul edilebilir bir durum değildi. Bu nedenle
askeri erkan siyasi yaşamı yine namlu ile düzene koyma denemesine girişmiştir.
Bu girişimin sonuçları ciheti askeriye tarafından da öngörülemeyecek kadar geniş çaplı olacaktır.

1995 Seçimlerine tüm siyasi partiler yoğun bir faaliyet ile hazırlanmışlardır.
1993 yılında Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümü TBMM’deki siyasi partilerde de lider değişikliklerine neden olmuştu. Seçimlere bu şartlar altında girilmiş fakat ANAP bir türlü eski günlerine dönmeyi başaramamıştır.
Seçim görsellerine bakıldığında, ANAP’ın en önemli seçim sloganlarından bir
tanesi; “Enflasyonu %150’lere Çıkartanları Süpür Gitsin” şeklindeydi.40 Slogan
son dönem Çiller Hükümeti’nin başarısız ekonomi politikalarını eleştirmekteydi.
DYP’nin seçim sloganı; “Yarınlarımız İçin Ya Karanlık… DYP’ye Verilen Her Oy Karanlığı Kovacaktır”, şeklindeydi. RP’nin seçim sloganı, “Terör Yarası Refahla Sarılacak” şeklindeydi. DSP, “Ulusal Birliğin İnançlara Saygılı Laikliğin Hakça Bir Düzenin Ve Güçlü Bir Türkiye’nin Güvencesi

DSP” şeklindeydi. MHP’nin seçim sloganı ise; “Türkiye’yi Harekete Geçireceğiz”
şeklindeydi. CHP ise, “Hayatı -Sağa- Kaymış Bir Türkiye İstemiyorsanız
Bütün Oylar CHP’ye” şeklindeydi.41 
Seçim beyannamelerinde ise, RP, “ 25 Aralık Sabahı Türkiye Yeniden Doğacak ” sloganını tercih etmişti (RP Seçim Beyannamesi, 1995, s. 1). MHP’nin Seçim Beyannamesi’nde ise, “ MHP Büyük Hedeflerin Partisidir MHP Türkiye’ yi Harekete Geçirecek Parti’dir, Biz Milliyetçiyiz Sözümüzün Eriyiz, Biz Türkiye Sevdalısıyız” sloganı vardı 
(MHP Seçim Beyannamesi, 1995, s. 1). 
ANAP’ın Seçim Bildirgesi’nde, “ Türkiye Bugün 21. yüzyılın Dünyasındaki
Yerini Belirleme Aşamasındadır ” şeklinde bir slogan tercih edilmişti (ANAP Seçim Bildirgesi, 1995, s. 5).

Sloganların, renkli kampanyaların ve karşılıklı iddiaların neticesinde 24
Aralık 1995 tarihinde yapılan seçimlerde beklenmedik şekilde RP birinci parti
olmuş fakat tek başına iktidar için gerekli çoğunluğa ulaşamamıştır. Bu durum,
uzun süren koalisyon hükümetlerinden sonra yeni bir siyasi krizin habercisiydi.
Seçim sonucunda 
RP; 158, 
DYP; 135, 
ANAP; 132, 
DSP; 76, 
CHP; 49 Milletvekilliği kazanmıştı 
(TÜİK, 2012, ss. 4, 93; TCRG, 1996, s. 1). 42

 Birinci parti olmasına rağmen hem merkez sağ hem de merkez sol partiler RP ile kurulacak bir koalisyon hükümetine temkinli yaklaşıyorlardı  (Milliyet, 1995, s. 1). 

RP, ayrıca AB karşıtı Söylemleriyle biliniyordu.


Seçimler sonrasında ANAP ile DYP arasında, başbakanlık ANAP Genel Başkanı
Mesut Yılmaz ve DYP Genel Başkanı Tansu Çiller tarafından dönüşümlü
olarak yapılmak üzere, Mart ayında Koalisyon Hükümeti kuruldu. Fakat iki lider
arasında derin anlaşmazlıklar vardı ve yürümeyeceği baştan belli olan Koalisyon
Hükümeti Haziran ayı içerisinde sona erdi. ANAP-DYP Koalisyon Hükümeti’nin
sona ermesinden sonra DYP ve RP arasında Temmuz ayı içerisinde, yine başbakanlığın dönüşümlü olacağı Koalisyon Hükümeti kuruldu. RP-DYP
Hükümeti 1997 Haziran ayı içerisinde TSK’nın dolaylı fakat fiili sayılabilecek
müdahalesi ile sona ermiş yerine ANAP lideri Mesut Yılmaz Başbakanlığında, ANAPDSP- DTP Koalisyon Hükümeti kurulmuştur. Buna ek olarak 1998 Ocak ayı içerisinde
Anayasa Mahkemesi RP’yi kapatmıştır (TCRG, 1998, ss. 17-18).
ANAP-DSP-DTP Koalisyon Hükümeti 1998 yılı Kasım ayı içerisinde sona
ermiştir. DSP lideri Bülent Ecevit Başbakanlığında 1999 Ocak ayı içerisinde bir
Azınlık Hükümeti kurulmuştur. Görüldüğü gibi, askeri vesayetin en azından
fiilen sonra ermesinden sonra Türk siyasal hayatının 1991-1999 yılları arasındaki
on yıllık dönemi çalkantılı bir dönem olmuştur ve 1997 yılında 12 Mart Muhtırası’ na benzer bir askeri müdahale yaşanmıştır. 

İletişim ve Diplomasi / Siyasal İletişim İ. Köse: Çok Partili Siyasi Hayat, Partilerin Seçim Beyannameleri ve Propaganda Görselleri


Bu dönemde kurulan ve yapı itibarıyla 1975-1980 yılları arasındaki Milli Cephe hükümetlerine benzeyen zorlama koalisyonlar bir türlü istikrarın sağlanmasının yolunu açamamıştır. Söz konusu şartlar altında erken seçim kararı alınarak 18 Nisan 1999 tarihinde genel seçimler yapılmıştır.

18 Nisan 1999 tarihinde yapılan genel seçimlerde, DSP; 136, MHP; 129, Fazilet
Partisi (FP); 111, ANAP; 86, DYP; 85 milletvekilliği almıştır43 (TÜİK, 2012,
s. 4, 93; TCRG, 1999). 18 Nisan seçimlerinde RP’nin kapatılmasından sonra
kurucularının ağırlıklı olarak RP yöneticilerden oluştuğu FP önemli oranda gerileme yaşayarak seçimlerden üçüncü parti olarak çıkmıştı. Seçimlerden sonra
DSP-ANAP-MHP Koalisyon Hükümeti kuruldu. 
Siyasi yelpazenin zıt polarizasyonların da yer alan bu zorlama koalisyonun da ömrü uzun olmamıştır.
1999 seçimleri öncesinde yapılan kampanya çalışmaları aslında 1997 Askeri Müdahalesinin gölgesinde gerçekleşmiştir. Seçim öncesinde; DSP’nin en önemli sloganı “Hakça Düzen İçin Demokratik Solda Köylü İşçi Girişimci El Ele” şeklindeyken, MHP’nin sloganı İddiamız Büyüktür ve Talip Olduğumuz Sorumluluğun Farkındayız. Çünkü Hedefimiz, Lider Ülke Türkiye’dir” şeklindeydi. MHP’nin diğer sloganı; “Ürkek Değil, Erkek” şeklindeydi. MHP bu sloganı ile FP’nin 28 Şubat sürecindeki başarısızlığına gönderme yaparak, seçmeni FP’nin yapamadığını kendisinin yapacağına inandırmayı amaçlamıştı. FP’nin sloganı ise, “ Fazilet’e Verilmeyen Her Oy, Yolsuzluk, Haksızlık, Baskı, Rüşvet, Hayat Pahalılığı Olarak Geri Dönebilir!” şeklindeydi. DYP, “Devletle Milleti Barıştıracağız” şeklinde bir slogan kullanmayı uygun görmüştü. ANAP ise, “ Yarın Kullanacağınız Oy 1 Gün İçin Değil, 5 Yıl İçindir ” şeklindeydi.44 
Sloganlardan da kolaylıkla anlaşılabileceği gibi seçim öncesi kampanyalarda, ekonomik sorunlardan ziyade, meşruiyet ve kendisini her alanda hissettiren askeri vesayet sorununun aşılmasına önem verilmiştir.

Seçim Beyannamelerinde ise; RP’nin yerine kurulmuş olan FP’nin sloganı
“Gün Işığında Türkiye” şeklindeydi (FP Seçim Beyannamesi, 1999). Sloganda
üstü kapalı olarak askeri vesayetin oluşturmuş olduğu baskıcı rejimin FP ile
sona erebileceği anlatılmak istenmişti. DSP’nin Seçim Bildirgesi’nde, “Dürüst
Yönetim, Hakça Düzen Ulusal Birlik, İnançlara Saygılı Laiklik” sloganı tercih
edilmişti (DSP Seçim Bildirgesi, 1999). MHP’nin Seçim Beyannamesi’ndeki
slogan şu şekildeydi, “Lider Türkiye’ye Doğru” (MHP Seçim Beyannamesi,
1999). DYP’nin sloganı ise, “Yeter Hak Milletin Olacak” şeklindeydi (DYP,
1946’dan 21. Yüzyıla II. Demokrasi Programı, 2000). Görüldüğü gibi seçim
görsellerinin benzeri olarak seçim beyannameleri de üstü kapalı olarak askeri
vesayetin sonlandırılmasını öncelikleri arasına almışlardı.

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder