CHP etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
CHP etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Aralık 2020 Perşembe

TEK PARTİ DÖNEMİNDE PARTİ-DEVLET BÜTÜNLEŞMESİNE BİR ÖRNEK., BÖLÜM 2

TEK PARTİ DÖNEMİNDE PARTİ-DEVLET BÜTÜNLEŞMESİNE BİR ÖRNEK: “DİLEK SİSTEMİ”  BÖLÜM 2


Milli Şef, Varlık Vergisi, Dilek Sistemi, 1939 CHP V. Kurultayı, CHP, Tek Parti Dönemi, Parti-Devlet Bütünleşmesi,Sevda MUTLU,



CHP KURULTAYLARI VE DİLEK SİSTEMİ 

CHP Kurultayları, parti ve ülke sorunlarının görüşülerek, partinin hatta hükümetin izleyeceği siyasetin belirlendiği, parti tüzük ve program değişikliklerinin yapıldığı, Parti Genel Başkan seçiminin yapıldığı, delegeler ve milletvekillerinin katılımıyla gerçekleşen toplantılardır. Tek Parti döneminde, CHP Kurultayları’nda partinin ve hükümetin izleyeceği siyaset ve devlet işleri birlikte görüşülüp karara bağlanmış tır. “Büyük Kurultayda memleket ve Partiye ait her iş görüşülebilir. Program ve nizamnamenin kabulü ve değiştirilmesi Büyük Kurultay’a aittir.”22 

Bu bağlamda, parti-devlet bütünleşmesinin kendisini en çok hissettirdiği ve parti-devlet arasındaki çizgisinin en belirsiz olduğu alanlardan birinin CHP Kurultayları olduğunu söyleyebiliriz. Parti için alınan ve parti tüzüğünde yapılan bir değişiklik doğrudan devlet yönetimine ilişkin olabiliyordu. 

Kurultayda, pek çok “devlet işleri” görüşülerek, karara bağlanmaktaydı. CHP Tek Parti döneminde bir tanesi olağanüstü kurultay olmak üzere yedi tane kurultay 
yapmış, her birinde parti ve devlet yönetimine ilişkin değişim ve dönüşüm niteliğinde önemli kararlar alınmıştır.23 

Gerçekte Tek Parti sistemi niteliğini ortaya koyan siyasî mekanizmalar, CHP tüzüğü ile varlık bulmuştu. Bir siyasî parti tüzüğünün, anayasadan da yasalardan 
da üstün olabilmesi elbette mümkün değildi. Ama gerçekte, siyasî sistem anayasanın değil söz konusu parti tüzüğünün öngördüğü şekilde işliyordu.24 

Söz konusu, CHP tüzük ve program değişiklikleri de CHP Kurultay’larında yapılıyordu. “Nitekim uzun yıllar Türk siyasi literatüründe kullanılmış olan ve 
Türk siyasi kültürü üzerinde etkisi olduğu söylenebilecek olan “Değişmez Genel Başkan”, “Milli Şef” ve “Kemalizm” kavramları da Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk 
siyasi partisi olan CHP’nin kongrelerinde ortaya atılmıştı.”25 

İnönü, CHP I. Olağanüstü Kurultay konuşmasında, kurultayın anlam ve önemini şu sözlerle belirtmiştir: 

“Büyük Kurultay; kurtuluş mücadelesinin en evvel işlemeye başlayan, içerden ve dışarıdan her türlü insafsız hücumlara milletimizin maruz kaldığı günlerde onun iradesini ilan etmek üzere meydana atılan, en eski teşkilatımızdır”... Atatürk; kurtuluş mücadelesini, siyasi ve askeri sahnelerde, evvela Kurultayda, sonra Büyük Millet Meclisi içinde idare etti. Sulh ve harbin siyasetini inkıtasız bir Millet Meclisi ile idare edebilmek zihniyetini ve kudretini, bugün dahi çok memleketlerde göremiyoruz (Bravo sesleri). Atatürk, Kurultayları yalnız millet hayatının lüzumlu 
bir mekanizması olarak takdir etmekle kalmazdı, onu samimi ve derin bir sevgi ile de severdi. Büyük Kurultayın duygusunu söylediğime emin olarak, bütün gelecek Kurultaylar adına da Atatürk’e karsı hiç bir zaman solmayacak olan sevgi ve tazim hislerimizi ifade etmekle şeref duyarım”26. 

İnönü’nün de belirttiği üzere, Atatürk Milli Mücadele ile ilgili siyasi ve askeri kararları önce kongre / kurultaylarda 27 aldı, sonra Büyük Millet Meclis’inde 
idare etti. CHP Kurultayları’nda parti-devlet bütünleşmesinin kendisini en iyi gösterdiği uygulamalardan biri de Dilek Sistemidir. Bu sistem şöyle işliyordu: 
halkın CHP Ocak, bucak, kaza ve vilayet kongrelerine sunduğu dilek ve istekler merkeze Parti Genel Sekreterliği’ne iletiliyordu. CHP İdare Heyeti ülkenin pek 
çok noktasından gelen bu dilek ve istekleri, Büyük Kurultay başlamadan önce dilek ve istekleri inceleyip, “yapılması mümkün olanlar” ve “esas önemli olanlar” 
kriterine göre tasnif ederek, Kurultay’da görevlendirilen Dilek Encümeni’ne iletiyordu. Kurultayın ilk günü açılış merasiminden sonra, Dilek Encümeni, 
Hükümetin Bakanları ve Kurumların Genel Müdürleri, kendilerine ayrılan bir toplantı odasında toplanarak, daha önceden tasnif edilen dilek ve istekleri burada 
görüşüp, tartışarak karara bağlıyorlardı. Böylelikle, hükümetin yapacağı bazı işlerin kurultayda belirlendiğine tanık oluyoruz. Açıkçası, Bakanlar Kurulu’nun 
CHP Kurultayı’nda toplandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Parti Kurultay’ında Bakanların toplanması ve yapılacak bazı işlerin görüşülüp karara bağlanması, 
parti-devlet bütünleşmesini açıkça ortaya koymaktadır. 

 CHP’nin Tek Parti, devlet partisi, devlet kuran parti özelliklerinin yanında partinin emir-komuta zinciri (hiyerarşik yapısı) liderlerden aşağıya doğrudur. 
Parti Genel Başkanı öylesine yetkilerle donatılmıştı ki, kelimenin tam anlamıyla “tek adam”. O’nun sözü üzerine söz söylenemez, emirlerine itiraz edilemezdi. 
Genel görüntü böyle olunca, CHP lidere dayalı bir devlet partisidir. Bu nitelikteki bir partiden demokratik uygulamalar beklemek imkansız gibi. Oysa Dilek 
Sistemi, bu algıyı ve görüntüyü zayıflatıyor. Parti bir anlamda halkçılık ilkesini bu sistemle uygulamaya sokuyor. Dilekler köylerden, nahiyelerden, kazalardan 
ve illerden kurultay ortamına taşınabiliyor. Gerek müstakil grup, gerekse Dilek Sistemi CHP’de çok partili sisteme geçişin işareti sayılabilir. Dilek Sistemi, 
“CHP’nin geleneksel parti örgütü içerisinde yer alan bir mekanizmadır.”28 

Dilek Sistemi, Tek Parti yılları boyunca devam eden bir uygulama olmuştur. Parti devlet yakınlığı ve kaynaşması, bu uygulama için özendirici ve hatta gerektirici bir durum yaratmıştır29. Dilek Sistemi, CHP’nin kendi iç mekanizmalarının işletilerek, 
halkın dileklerini en alt birimden en üst noktaya ulaştırılmasının yoluydu. 

Dilek Sistemini, halkın yönetenlerine ulaşabileceği, sonuç alınabilecek en etkili 
bir mekanizma olarak küçük bir demokrasi platformu olarak nitelendirebiliriz. 

O halde Dilek Sistemini gerekli kılan nedenlere bakmakta fayda var. 
Tek Parti döneminde, sosyo-ekonomik ve demokrasiye ait sorunlar vardı. CHP, bu süreçte bu sorunların üstesinden gelmeye çalışmıştır. Bu çerçevede, Dilek Sistemi, CHP’nin, ülkenin ve halkın ekonomik ve demokrasi sorunlarını çözüme kavuşturma çabasında işlevsel bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. 
Dilek Sistemi’nin demokratik boyuttaki gereklilik ve işlevselliği; Tek Parti otoriter yönetim anlayışının gölgesinde ve karar alma mekanizmasının dışında bırakılan halkın ne istediğinin önemsenmesi, hatta halka önemsendiğinin gösterilmek istenmesidir. Bu önemseme, Cumhuriyetin temelini oluşturan “Hâkimiyet Milletindir” ilkesinin gerekliliğini yerine getirme çabasının bir ürünü olarak, CHP’nin meşrutiyetini halktan almasına rağmen, halkın karar alma mekanizmasının dışında tutulmasından doğan boşluğu Dilek Sistemi ile doldurmaya çalışılmasından kaynaklanmaktadır. Sosyo-ekonomik boyutundaki gereklilik ve işlevselliği ise, fakir ve devletin pek çok imkan ve hizmetlerinden yoksun olan halkın durumunu anlamak ve ihtiyaçlarının neler olduğunu tespit etmek ve buna göre politikalar üretmekti. Dilek Sistemi’nin demokratik ve sosyo-ekonomik boyutlardaki gereklilik ve işlevselliğini başlıklar altında detaylandırmak konunun anlaşılması açısından faydalı olacaktır. 

DİLEK SİSTEMİ’NİN DEMOKRASİ BOYUTU

 Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, Yeni Osmanlılar hareketiyle başlayıp, Jön Türklerin “İttihat ve Terakki” hareketiyle devam eden ve nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile noktalanan parlamenter temsil mücadelesi, Batı’daki maddi temellerinden yoksundu. Tek Parti döneminde, 
demokrasi sorunları daha yoğun ve sıkıntılıydı. Demokrasinin ol(a)madığı bu yapıda, “Dilek Sistemi” önemli bir işleve sahip olmuştur. Söz konusu yapıda, 
Dilek Sistemini işlevsel kılan demokrasi gerekliliklerini üç ana başlıkta incelemek mümkündür: 
1. Sivil Toplumun Yokluğu, 
2. CHP’nin Halkçılık İlkesi, 
3. SCF Deneyimi. 

Sivil Toplumun Yokluğu 

Tek Partili sistemlerde, parti daima haklı konumda olduğu için otoriter bir tutum sergilemektedir. Eylem programları, parti egemenliğindeki siyasal düzene 
karşı, çoğulcu ve kendi kendini örgütleyen bir sivil toplumun oluşturulmasını devamlı olarak engellemeye yönelik olmuştur.30 Türkiye’de Tek Parti dönemin
de, sivil toplum kuruluşları varlık ve etkinlik gösteremediğinden dolayı, ülke, bölge ve yöre sorunlarını dile getirmede Dilek Sistemi önemli bir işleve sahip 
olmuştur. Sivil toplumun gelişmemesi, devletin toplumsal hayattaki etkinliğinden çok şey beklenmesine neden olmuştur. Örgütlenmesi zayıf toplumsal yapı, 
Türkiye’de sosyal ve ekonomik sorunun daha da ağırlaşmasına yol açmıştır.31 

Tek Parti döneminde CHP, rejimi her an yıkılma tehlikesi altında görmesinin 
yanı sıra, rejimi oturtmak ve sisteme istikrar kazandırabilmek için sivil toplum kuruluşlarının varlık göstermesini engellemişti. “Tek Partiye dayalı siyasal 
sistem giriştiği hukuksal düzenlemelerle sivil toplum örgütlerine özerk alan bırakmamaya dikkat etmiştir. O kadar ki, bu dönemde sivil toplum kuruluşlarının 
sayısı neredeyse tek haneli rakamlarla ifade edilecek kadar azalmıştı.”32 

Günümüzde de, sivil toplum örgütlerinin sayısının yeterli olmaması veniteliksel 
olarak işlevlerini çok iyi yerine getirememesi o dönemin bir yansıması olarak değerlendirebiliriz.

 Eski düzeni (rejimi) yaşatmaya ve hatta hatırlatmaya yönelik sivil toplum kuruluşlarına izin verilmemesi anlaşılır bir süreçtir. Diğer yandan, yeni düzen 
(rejim) kendini geniş kitlelere anlatmak için kendi güdümünde birtakım sivil toplum örgütlerinin kurulmasına ve desteklenmesine Halkevleri örneğinde olduğu 
gibi izin verilmiştir. Ülkedeki tüm kesimlerin temsilcisi konumunda olan CHP, sivil toplumun kuruluşların yokluğunda, halkın her türlü sorununa cevap 
verme çabasında olmuş ve bu anlamda halkın sorunlarını iletebilmesinin bir aracı olarak Dilek Sistemini oluşturmuştur. 

Dilek Sistemi, halkın sorunlarını ve dileklerini iletebileceği herhangi bir sivil toplum örgütünün olmadığı ve iletişim kanallarının oldukça zayıf olduğu bir ortamda, halkın hükümetle, parti kurultayları aracılığıyla, etkin ve doğrudan iletişim kurma yolu olarak, işlevsel bir sistem olmuştur. O dönemde Dilek Sisteminin sivil toplum boyutuyla nasıl algıladığına ilişkin, 1943 CHP VI. Kurultayı’nda, Ulus Gazetesinin “Büyük Parti Kurultayında Dilekler” başlıklı köşe yazısındaki şu ifadeler oldukça açıklayıcı olacaktır; 
“Altıncı büyük kongreye en son, vilayet kongrelerinin süzgecinden geçerek gelmiş dilek sayısı (637) mevzuda (2100) dür. 137 büyük sayfaya sığdırılan dilekler ilgili oldukları vekilliklere ve amme teşekkürlerine göre öyle iyi tasnif edilmiştir ki bir vekilliğe ait bir dileğin kaç vilayet kongresinden birlikte geldiği kolayca görülmektedir.... Cumhuriyet Halk Partisi’nin köy ve mahalleden başlayarak vatandaşların dileklerini yine kendi aralarında yaptıkları bir tasnifle en yüksek mesuliyet makamlarına ulaştırması milli bir geleneğimiz olmuştur. Her derecedeki kongrede partililer düşündüklerini anlatarak bunun bir yukarı kongreye verilmesini isteyebiliyor. Yahut alt kongreden gelen her dilek kendiliğinden üst kongreden heyetin tahliline uğruyor. Ve kongre heyeti bunları kendisine mal edince artık karar, daha yukarı kongreye ait oluyor. Bu haliyle büyük kurultaya kadar gelmiş olan dileklerin pek çoğu sırasıyla pek çok kongrenin düşünüş ve duyuşunu üstünde taşıyor. Milli dehamızın parti anlayışı ve bunu kendi mayamızla yuğuruşunu dilekler mekanizması da bütün asilliğiyle ifade eder. Köy veya mahalledeki mütevazi bir çatının altında birleşen ve hemen hemen buradaki iş çağında bütün vatandaşları içine alan parti toplantılarında herkes bilir ki çevredeki işler veya memleket için düşündüklerine beraberindeki veya daha üst kongredeki arkadaşları da katılırsa dileği devletin en yüksek organlarına kadar erişir.”33 

Bu ifadelerden, CHP’nin Dilek Sistemini, dilek ve isteklerini devletin en üst birimlerine iletebilecekleri bir mekanizma olarak halka sunduğuna tanık oluyoruz. 
Öyle ki, halka sunulan bu sistemin iyi bir fırsat olduğu algısını da oluşturulmaya çalışıldığını, Ulus Gazetesi’nde “Büyük Kurultayın İçindeki Hava” başlıklı bir başka yazıda geçen şu ifadelerden anlıyoruz; “Dilek encümeni partinin semt, köy ve ocaklardan başlayarak vilayet idare heyetlerine kadar bütün teşkilattan 
gelen partili yurttaş dilekleri üzerine çalıştı. Yüzlerce mebus ve delegenin hazır bulunduğu encümenlere bir köylü yurttaşın dileği elini kolunu sallaya sallaya 
giriyordu.”34 

CHP’nin Halkçılık İlkesi 

CHP’nin halkçılık anlayışının en belirgin özelliği, hakimiyetin millette olması ilkesiydi. Siyasal iktidar meşruiyetini halktan alıyordu. Buna rağmen, Tek Parti döneminde kararı alan ve uygulayan kesim askeri bürokrasi ve sivil bürokrasiydi. Halk karar alma mekanizmasının dışındaydı. CHP’nin, halkı sınırlı da olsa, bu karar mekanizmasına dahil etme zorunluluğunun bir gereği olarak Dilek Sistemini oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu yolla CHP, yönetim ile halk arasında doğan boşluğu bir nebze de olsa doldurmuştur. Tek Parti döneminde, CHP halkçılığına yönelik “halka tepeden bakan bir halk patronluğu olmaktan öteye gidememiştir”35 anlayışına ve “halkın yönetimden soyutlanması sonucunda halk ekonomik ve sosyal isteklerini merkezi ve mahalli yöneticilere, siyasal kuruluşlara iletememiştir... Yönetimin direk halkla bir ilişki içine girmemiş, böylece halk yönetime dilek ve isteklerini iletme şansını bulamamıştır”36 türünden eleştirilere karşılık, CHP’nin, Dilek Sistemi ile halkı önemsediğini göstermesi ya da halkın önemsendiğini hissetmesi açısından, sınırlı da olsa bir demokrasi platformu oluşturduğunu ileri sürebiliriz. “Parti veya hükümet nezdinde, bir dilek ve şikâyet bürosu veya masası oluşturulması halkın dilek ve isteklerine zaman ayrılması istenmiştir.”37 Ayrıca, CHP, Dilek Sistemi aracılığıyla halkın nabzını da tutuyor ve kendi yönetim algısının halkta nasıl olduğunu değerlendirme fırsatını da yakalamış oluyordu. 

“Atatürk cumhuriyetçi devletin temel görevini, halkı çağdaş medeniyet seviyesine çıkartmak olarak görmüştü. O halkın büyük bir gelişme potansiyeline sahip olduğunu düşünmüştür. 
Ne var ki bu potansiyeli harekete geçirmek gerekmekteydi. Halk tek başına bu temel hedefe ulaşmaya yeterli ve istekli değildi. 
Padişahların kişisel yöntemleriyle geçen uzun yıllar boyunca halk, inisiyatifi kendi eline alabilme kabiliyetini kaybetmişti.”38 Halkın hükümet işlerine kayıtsız 
kalmaması için izlenmiş bir yol olarak nitelendirebileceğimiz Dilek Sistemi, yönetilenlerin dilek ve isteklerinin siyasal sisteme aktarılmasında önemli araçlardan dı. 39 
CHP halkçılık ilkesinin bir gereği olarak oluşturduğu Dilek Sistemi ile Parti devleti anlayışından halkın devleti anlayışına doğru bir politika izlemeye çalıştığını söyleyebiliriz. Halkın dilek ve isteklerini hükümete ulaştırması demokratik bir haktır ve bu sistemle sınırlı da olsa demokratik kapının aralandığını görmek mümkündür. 
Sonuç olarak denilebilir ki, CHP’nin halka rağmen halkçılık anlayışında bir değişikliğin olduğu ve bu değişiklik “halkın sesine kulak vermek” ve “halkla 
birlikte” halkçılık anlayışına bir yönelme biçiminde değerlendirilebilir. 

SCF Deneyimi., 

Tek Parti döneminde, çok partili siyasal sisteme geçiş denemeleri olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) ve Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) 
deneyimleri, beraberinde siyasi tarihimize pek çok mesajı da bırakmıştı. Özellikle, ekonomik gelişim için liberal bir model çizen SCF deneyiminin (kısa süreli 
ve yönetimde etkili olmamalarına rağmen) verdiği en önemli mesaj, halkın Tek Parti yönetiminden memnun olmadığının ortaya konmasıydı. Ali Naci “Halk 
Muzdariptir” başlıklı yazısında, “Serbest Fırkanın büyük iyiliği, memleketteki umumi hoşnutsuzluğu meydana çıkarması oldu”40 demişti. Aslında, Atatürk bu 
durumun çok öncesinden farkındaydı ve SCF’nin kurulmasını da özellikle bunun için istemişti. Ancak pratikte durum farklı seyretmiş ve Atatürk, kuruluşunu 
desteklediği SCF’nin feshini istemişti. SCF deneyimi ile halkın memnuniyetsizliğini bir kez daha gören Atatürk, 1930’da halkın sorunlarını daha yakından 
görebilmek için yanına aldığı aydın ve uzmanlardan oluşan danışma ekibiyle birlikte, üç ay süren bir yurt gezisine çıkmıştır.41 Bu yurt gezisinde Atatürk’ün 
iktisat danışmalığını yapan Başar’a göre, “Atatürk’ün geniş ölçüde yapacağı bu seyahatin hususi hedefi vardı: Serbest Fırka hadisesi memlekette idareden 
memnun olmayanların çokluğunu ortaya koymuştu. Her taraftan şikayetler yükselmekteydi.... şikayetlerin köyden ve şehirden bir anda toplanarak 
Türkiye’nin sekiz senelik sükunet havasında fırtınalar yaratması için Serbest Fırka’nın doğması kafi gelmişti. İşte Atatürk bu fırkayı feshettikten sonra 
şikayetleri en mütehassıs bir heyetle yerlerinde tetkik etmek ve yapılması lazım gelen işleri tespit eylemek üzere seyahate çıkmış bulunuyordu.”42   

Atatürk’ün, Ankara’dan görülemeyen sorunları tespit etmeye çalıştığını ve buna göre yeni dönem bir yol haritası belirleyebilmek için bu seyahati önemsediğini yine Başar’ın şu ifadelerinde anlıyoruz; 

“Serbest Fırka ile beraber ortaya çıkan fenalıkların ve şikayetlerin kök sebebi neydi? Atatürk yurtta yapacağı seyahatle, başkalarının teferruatla gömülerek göremeyecekleri bu kök sebebi bulmağa karar vermiştir.”43 

Bir çok kenti gezen Atatürk’ün, bu gezi sonrasında yeni politikalar izleyeceği yönünde beklentiler söz konusuydu. “Gazi’nin mütehassıs bir heyetle yaptığı bu 
seyahat neticesinden büyük şeyler bekliyordu. Bir inkılap daha görecektik. Zaten Gazi bütün inkılaplarını bir seyahatten sonra birden bire ortaya atmıştı. Seyahat 
kendilerine görmek, çalışmak kararlarını selamet ve kudretle vermek imkanlarını hazırladı. Onun için üç aydan fazla zamanadır devam eden bu son seyahat 
neticesinde çok büyük işler umut ediliyordu. İktisadi devletçilikle, vergi işlerinde ve idari mekanizmada çok esaslı inkılaplar olması bekleniyordu.”44 Başar’ın bu 
beklentisi boşa çıkmamış ve bu seyahat sonrasında gerçekleşen 1931 CHP III. Büyük Kurultayı’nda önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Dilek Sistemi’nin 1931 
CHP Üçüncü Büyük Kurultayı’nda daha sistemli bir nitelik kazanmış45 olması da tesadüf değildi. 
SCF gerçeği ile halkın Tek Parti yönetiminden memnun olmadığını gören Atatürk, halka yakın olmak ve sorunları ile daha yakından ilgilenmek için Dilek Sistemini daha etkin ve sistemli bir şekilde uygulamaya koymuştur. Atatürk’ün yapmış olduğu önemli bir değişiklik de, “1931 tüzüğünde kademeler arası sıralama belirtilmiştir: kongrelerde üye adedine göre temsil ilkesi benimsenmiş, 1927 tüzüğünde böyle bir temsile yer verilmemişti. Üye sayısına göre temsil, parti içi işleyişin demokratikleşmesi yönünde geliştiğinin göstergesidir.”46 Atatürk’ün 1931 Kurultayı’nda parti örgütlenmesinde temsil sistemini getirmesi ve Dilek Sistemini daha etkin hale dönüştürmesi birbiri ile uyumlu politikalar olmuştur. İç işleyişin demokratikleşmesi ve küçük çapta ve sınırlı da olsa demokrasi platformu yaratan bu politikalar, Başar’ın ifadesiyle, ülkedeki sekiz yıllık sessizliliği bozan SCF deneyimi ile açığa çıkan hoşnutsuzluk ve halkın sorunlarını yakından gören Atatürk’ün, bundan sonra CHP’nin tek parti olarak yola devam edebilmesinin yolları olarak uygulamaya konmuştu. 

Dilek Sisteminin tarihsel süreçteki seyri ise şöyledir: 1923 CHP Tüzüğü’nün 13. Maddesinde, Raporlar ve Tetkik Encümeni’nden bahsedilmekte ve görevi 
“Vilayet kongrelerinden gelecek raporları tetkik ve mütealalarıyla beraber kongrenin heyeti umumiyesine iblağ eyler.”47 şeklinde belirtilmişti. Görüldüğü üzere vilayetlerden gelen raporların içeriğinin detaylarına yer verilmemekle birlikte bu raporlarda özellikle de yerel yöneticilerin dilek ve isteklerin de yer alabileceği 
ihtimali yüksek görülmektedir. CHP 1927 Tüzüğü’nün, 13. Maddesinde, on birer azadan mürekkep, Nizamname, Hesap ve Lahiya Encümenleri seçilir der ve 15. Maddesinde de: Lahiya encümeni; “Vilayet Kongrelerinden gelmiş olan temenni Lâhiyalarını ve resen vuku bulacak teklifleri tetkik eder.”48 ifadesi yer almaktadır. 1927 CHP Tüzüğü’nde ocak, nahiye, kaza ve il kongrelerinin nasıl yapılacağı ve görevlerinin ne olduğu ayrıntılı bir şekilde verilirken halkın dilek ve isteklerinin de ocaktan başlayarak Vilayete kadar iletilebileceği ve son aşamada Vilayet Kongresi yetkilisi Vali’nin de kendisine gelen bu dilekleri umumi müfettişine sunacağı 49 belirtilmiştir. 

1931 Tüzüğü’nde lahiya encümeni sayısı 25’e çıkarılmış50 ve giderek güçlendirilen Genel Sekreterlik bünyesine bağlı “Alelumum Dilekler ve Müracaatlar” bürosu oluşturularak 51 daha sistemli hale getirilmiştir. CHP 1935 Tüzüğü’nün 
36. Maddesinde Lahiya Encümeni yerine Dilek Encümeni ifadesi kullanılarak, bu encümenin görevi de “İl Kongrelerinden gelen dilekleri ve üyeler tarafından 
yapılmış önergeleri inceler”52 şeklide belirtilmişti. CHP’nin Tek Parti dönemi uygulamalarından biri olan Dilek Sistemi, 1931 CHP III. Kurultay’ı, 53 1935 CHP IV. Kurultay’ı54, 1939 CHP V. Kurultay’ı55, 1943 CHP VI. Kurultay’ı56 ve 1947 CHP VII. Kurultay’ında57 işletilmiştir. Ancak, CHP’nin 1950 seçimlerinde muhalefette kalması sebebiyle, 1950 CHP VIII. Kurultay’ına gelen dilekler görüşülmeden, Dilek Encümeni tarafından Genel İdare Kurulu’na sevk edilmiştir. Söz Konusu Dilek Encümen Raporu şöyledir: 

“29-30 haziran 1950 tarihlerinde toplanan komisyonumuz, Kurultay Başkanlığı’ndan havale edilen Genel Sekreterliğin Dilekler hakkındaki 
26.6.1950 tarihli raporunu tetkik etmiş ve: 

1- 1947 kasımında toplanan VII. Kurultaydan bugüne kadar, 

a- 1947 il kongrelerinden 
b- 1948 ocak ve bucak kongrelerinden, 
c- 1949 il kongrelerinden olmak üzere Genel Merkeze 10448 dilek gelmiş ve her biri ait olduğu Bakanlıklar ve Genel Müdürlükler nezdinde layık olduğu önemle takip edilmiş, bunlardan 3092’si müspet, 2296’sı menfi olarak neticelenerek teşkilata tebliğ edilmiş Bütçeye teallük eden 2375 dilek mali imkanlara talik olmuş ve 1950 il Kongreleri dileklerinden 2687’sinin cevabı alınmadan seçimlere girildiği anlaşılmıştır. 

Bugün elde bulunan ve netice alınmayan dilekler üzerinde halihazır şartlarına göre muamele yapmak üzere bunların Genel İdare Kuruluna havale edilmesine, 

2- CHP’nin iktidardan muhalefete geçmiş olduğu göz önünde bulundurularak dileklerin belirtilmesiyle takibinin belli prensiplere bağlamasına 
fayda mülahaza eden komisyonumuz aşağıdaki neticelere varmıştır: 

I. Kanunsuz bir harekete muhatap olduğunu iddia edecek partililerin ve parti kurullarının şikayet ve dileklerini derece derece parti üst kademelerine intikal yolu açık bulunmakla beraber, 

II. Diğer taraftan; 

a) Ocak, bucak, ilçe ve illeri ilgilendiren dileklerin mahalli idare kurulları tarafından takip edilmesi, muhik olmayan veya kanuni sebeplere dayanmayan menfi neticeler hakkında, 
b) Belirlenen ihtiyaca göre yürürlükte olan kanunların tadilini veya yeniden kanun vaz’ını gerektiren, 
c) Parti, Tüzük ve Programının ve parti teşkilatı çalışmasını ilgilendiren dilekler üzerinde karar alıp harekete geçmek üzere bunların Genel İdare Kurulu’na bildirilmesi muvafık olur. İş bu rapor yüksek kurultayın tasvibine sunulur.”58 
     Yukarıdaki raporda gözden kaçmaması gereken bir ayrıntı dikkat çekicidir. 
     O da, Dilek Encümen Raporunda, ilk kez şikayet ifadesinin yer almış olmasıdır. 
     CHP, muhalefet partisi konumunda geldikten sonra mevcut iktidarın uygulamalarına yönelik halkın şikayetlerinin olacağı varsayımından hareket etmiştir. 

Öyle ki, CHP tek partiyken ve iktidardayken halktan gelenler, “Dilek ve İstek” iken, muhalefette partisiyken, halktan gelenler “Şikayet ve Dilek” olabilmekteydi. 
CHP 1950 Kurultay’ında partililerin ve parti kurullarının şikayet ve dileklerini parti üst kuruluna iletme yollarını açık bırakılmakla birlikte, bundan sonraki kurultaylarında da gözlendiği üzere, Dilek Sistemi eski işlerliğini kaybetmiştir. 

1951 CHP IX. Kurultay’ında da CHP iktidarı devretmeden evvelki döneme (1947-1950) ait kongrelerden gelerek toplanan dilekleri incelemek üzere “Dilek Encümeni”ni son kez oluşturmuştu.59 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI:

22 Ulus Gazetesi, 28 Mayıs 1939, s. 1. 
23 4 Eylül 1919 Sivas Kongresi’nde, ulusal kurtuluş ve bağımsızlık için faaliyet gösteren dernekler “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında birleşti. Mustafa Kemal başkanlığında 16 kişilik “Heyet-i Temsiliye” oluşturuldu. Kimi tarihçilerce CHP’nin de ilk kongresi olarak kabul edilir. CHP’nin kuruluşunun bu kongreyle filizlendiği ve bu nedenle “Devlet kuran parti” tanımlaması yapılır. 2. Kurultay 15 Ekim 1927’de toplandı. Atatürk’ün “Büyük Nutuk”u okuduğu Kongrede “Cumhuriyetçilik”, “Halkçılık”, “Milliyetçilik” ve “Laiklik” partinin dört temel ilkesi olarak benimsendi. 
Bu kurultayda, Mustafa Kemal partinin “Değişmez Genel Başkanı” olarak belirlendi. 
3. Kurultay 10 Mayıs 1931’de yapıldı. Tüzükten ayrı bir program yapıldı. Dört temel ilkenin yanı sıra “Devletçilik” ve “İnkılâpçılık” da tüzük ve programına girdi. Böylece partinin simgesi “Altı Ok”a anlamını veren altı ilke belirlendi. 
4. Kurultay 9 Mayıs 1935’de toplandı. Atatürk’ün katıldığı bu son Kurultay’da partinin adı “Cumhuriyet Halk Partisi”ne dönüştürüldü. Tüzük değişikliğiyle 
parti ile hükümetin kaynaştırılması yoluna gidildi. Genel Başkan Vekili İsmet İnönü’nün yayımladığı genelgeyle İçişleri Bakanı parti yönetim kuruluna alındı ve Genel Sekreterlik görevi verildi; parti il başkanlıklarına il valileri getirildi. 1937’de, Anayasaya “Türkiye devleti, cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve devrimcidir” şeklindeki CHP’nin altı ilkesi eklendi. Atatürk’ün vefatının ardından 26 Aralık 1938’de 1. Olağanüstü Kurultay toplandı. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü “Değişmez Genel Başkanlığa” seçildi; Atatürk’e Ebedi Şef”, İnönü’ye de “Milli Şef” unvanı verildi. Parti Genel Başkan Yardımcılığına Başbakan Celal Bayar, Genel Sekreterliğine İçişleri Bakanı Refik Saydam getirildi. 5. Kurultay 29 Mayıs 1939’da toplandı ve tüzükte değişiklik yapıldı. Başbakanın aynı zamanda 
Parti Genel Başkanı olması uygulamasına son verildi. İçişleri Bakanı’nın Parti Genel Sekreteri, valilerin il başkanı olması uygulaması terk edildi, memurların partiye üyeliği yasaklandı. 6. Kurultay 8 Haziran 1943’de toplandı. Bu, CHP’nin Tek Parti döneminde yaptığı son Kurultay oldu. 2. Dünya Savaşı sürecinde toplanan Kurultayda, parti programında ulusal savunma ile dış ilişkiler konularına ağırlık verildi. CHP’nin 2. Olağanüstü Kurultay’ı 10 Mayıs 1946’da toplandı. İnönü, yeni seçim kanununun yasalaşmasından sonra seçimlere gidileceğini açıkladı. Tüzükteki “Değişmez Genel Başkan” ifadesi “Genel Başkan” şeklinde düzenlendi. Bkz., “CHP Kurultaylar Tarihi”, Bugün Gazetesi, 20 Mayıs 2010. 24 Cemil Koçak, “Tek Parti Yönetimi, Kemalizm ve Şeflik Sistemi: Ebedi Şef/Millî Şef”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Kemalizm (iç.), C: 2, İletişim Yayınevi, İstanbul, 2002, s. 120. 
25 Hakan Uzun, “Tek Parti Döneminde Yapılan Cumhuriyet Halk Partisi Kongreleri Temelinde Değişmez Genel Başkanlık, Kemalizm ve Milli Şef Kavramları”, 
ÇTTAD, IX/20-21 (2010/Bahar-Güz), S 233-271, s. 264. 
26 Ulus Gazetesi, 7 Aralık 1938, s. 5. 
27 1931 Kurultay’ına kadar Kongre kavramı kullanılıyordu. Atatürk’ün öz Türkçe çalışmaları nedeniyle, 1931’den sonra Kurultay kavramı tercih edildi. 
28 Cemil Koçak, Türkiye’de İki Partili Siyasi Sistemin Kuruluş Yılları, İktidar ve Demokratlar, C: 2, İletişim Yayınları, İstanbul, 2012, s. 349. 
29 Uyar, Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi , s. 239. 
30 John Keane, Demokrasi ve Sivil Toplum Avrupa Sosyalizminin Açmazları, Toplumsal ve Siyasal İktidarın Denetlenmesi Sorunu ve Demokrasi 
Beklentileri Üzerine, Çeviren: Necmi Erdoğan, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1994, s. 157. 
31 İlyas Doğan, “Türkiye’de Tek Partili Dönemde Sivil Toplum”, SBARD, Mart 2007, S: 9, S: 1 – 19, s. 1. 
32 a.g.e, s. 12. 
33 Kemal Turan, “Büyük Parti Kurultayında Dilekler”, Ulus Gazetesi, 14 Haziran 1943, s. 1. 
34 Selahattin Sönmez, “Büyük Kurultayın İçindeki Hava”, Ulus Gazetesi, 9 Haziran 1943, s. 3. 
35 Mehmet Altan, Birinci Cumhuriyet Üzerine Notlar, Birey Yayıncılık, İstanbul, 2001, s. 33. 
36 Mehmet Ş. Göküş, “Osmanlı İmparatorluğu’ndan Modern Türkiye’ye Yöneten-Yönetilen İlişkilerinin Gelişimi”, Süleyman Demirel Üniversitesi, 
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Y. 2010, C: 15, S: 3 s.227-249, s. 237-238. 
37 Esat Öz, Türkiye’de Tek-Parti Yönetimi ve Siyasal Katılım, 1923-1945, 2. cilt/Siyaset/ Sosyoloji Dizi, Gündoğan Yayınları, 1992, s. 211. 
38 Heper, a.g.e., s. 97. 
39 Öz, a.g.e., s. 166. 
40 Mete Tuncay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923 - 1931), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1999, s. 276. 
41 Ahmet Hamdi Başar, Atatürk’le Üç Ay, AİTİA Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Okulu Basımevi, İstanbul, 1945. 
42 Başar, a.g.e., s. 21. 
43 Başar, a.g.e., s. 37. 
44 Başar, a.g.e., s. 121. 
45 Öz, a.g.e., s. 189. 
46 Aydın Erdoğan, Cumhuriyet Halk Partisi Tüzükleri Dünü Bugünü 1923-2000, Kitap Yayınları, Ankara, 2000, s. 31. 
47 Halk Fırkası (1923) Nizamnamesi, Tuncay, a.g.e. (iç), S 375-384, s. 376. 
48 Cumhuriyet Halk Fırkası Nizamnamesi (1927), Tuncay, a.g.e. (iç.), S. 398-412, s. 399400. 
49 CHF 1927 Tüzüğünde; Vilayet Teşkilatı: Halk, Nahiye, Kaza ve Vilayet Kongrelerinden ve Nahiye, Kaza ve Vilayet heyetlerinden oluşmaktaydı. Köy ve mahalle ocakları fırkanın ilk teşkilat kademesini teşkil ediyordu. Fırkaya kayıt olan ve asgari on kişi olunca orada ocak teşekkül ediyordu. Her köy ve mahalle ocağı senede bir defa kongresini yapar. Fırkaya üye ve 18 yaşını tamamlamış her vatandaş halk kongresinin doğal üyesidir. Kongre reisi ve katibini seçer. üç kişilik ocak heyeti ile üç kişilik yedek azayı ve Nahiye kongresine gidecek bir temsilciyi seçer. Nahiye kongresine teklif edeceği maddeleri müzakere ve tespit eder. Köy 
ve mahalle ocakları üçer kişiden oluşur. ocakların vazifesi, halkı aydınlatmak ve doğru yolu göstermektir. Üyelerin kayıtlarını tutar ve fırkanın amaçlarının gerçekleşmesini sağlamaya çalışır, seçimlere hazırlık çalışmaları yapar. Nahiye teşkilatı Madde 58: her sene köy ve mahalle ocağından gelecek birer temsilciden oluşur. Kongreyi idare için bir başkan ve katip seçer. nahiye heyetinin geçen seneye ait faaliyet raporunu tetkik ve müzakere eder. Kaza kongresine gidecek üç temsilci seçer, Nizamname tadilatına, vilayet meclisi umumisine ve belediye işlerine ait teklifleri veya nahiye halkının ihtiyacını bir üst heyete bildirmek üzere 
tespit eder. D. Nizamname tadilatı ile Vilayet Meclisi Umumisine ve Belediye işlerine ait gerek Nahiye Kongreleri tarafından verilen raporları ve gerek res’en dermeyan edilen teklifatı tetkik ve kaza halkının umumi ihtiyacatı hakkındaki mütealasını tespit eder, buna göre vilayet Kongrasına rapor izah eyler Madde 71: Vilayet Kongraları E- Vilayet meclisi umumisine belediyelere ait umur için program tanzim ve nizamname tadilatı ve kongraya verilmiş dermeyan edilen teklifatı ve mahallin ihtiyacatı umumiyesi hakkındaki mütealatı tetkik ve izhar edeceği lahiyaları müfettişliğe tevdi eyler. 
50 C.H.F. Nizamname ve Programı 1931, Tuncay, a.g.e. (iç.), S. 451-473, s. 455-456. CHF Üçüncü Büyük Kongre Zabıtları, 10-18 Mayıs 1931, 1931 İstanbul Devlet Matbaası, s. 247. 
51 Hakkı Uyar, 1923’ten Günümüze CHP Tüzükleri Üzerine Genel Bir Değerlendirme, TÜSES İstanbul, İzmir, Nisan 2000, s. 1 
52 CHP Tüzüğü, Partinin Dördüncü Kurultay’ında Onaylanmış Mayıs 1935, Ankara, Ulus Basımevi, s. 10. 
53 CHF Üçüncü Büyük Kongre Zabıtları, 10-18 Mayıs 1931, s. 91-227. Tuncay, a.g.e., s. 324. 
54 CHP Dördüncü Büyük Kurultayı Görüşmeleri Tutulgası, 9-16 Mayıs 1935, s. 117-227. 
55 CHP Beşinci Büyük Kurultay Zabıtları, 29 Mayıs-3 Haziran 1939, Ulus Basımevi, Akara, 1939, s. 106-167. 
56 Bkz., Ulus Gazetesi, 9 Haziran-14 Haziran 1943 tarihleri arası. 
57 Bkz., Ulus Gazetesi, 19 Kasım 1947, s. 1, Ulus Gazetesi, 24 Kasım 1947, s. 1. 
58 Ulus Gazetesi, 2 Temmuz 1950, s. 8. 
59 Ulus Gazetesi, 26 Kasım 1951, s. 1. 

3. BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

TEK PARTİ DÖNEMİNDE PARTİ-DEVLET BÜTÜNLEŞMESİNE BİR ÖRNEK. BÖLÜM 1

 TEK PARTİ DÖNEMİNDE PARTİ-DEVLET BÜTÜNLEŞMESİNE BİR ÖRNEK. BÖLÜM 1


TEK PARTİ DÖNEMİNDE PARTİ-DEVLET BÜTÜNLEŞMESİNE BİR ÖRNEK: “DİLEK SİSTEMİ”

Milli Şef, Varlık Vergisi, Dilek Sistemi, 1939 CHP V. Kurultayı, CHP, Tek Parti Dönemi, Parti-Devlet Bütünleşmesi,Sevda MUTLU,

Sevda MUTLU* 
* Yrd. Doç. Dr., Cumhuriyet Üniversitesi, Sivas / Türkiye, smutlu75@gmail.com 

ÖZET 
Bu araştırmanın konusu, Türkiye’de Tek Parti döneminde CHP’nin uygulamalarından biri olan, Dilek Sistemi ile 1939 CHP V. Büyük Kurultayı’nda 
görüşülen dilek ve isteklerdir. 

Araştırmanın birbiriyle bağlantılı iki amacı var: Birincisi, Dilek Sisteminin, gerekliliği ve işlevselliği farklı boyutlarda tartışıldıktan sonra, Parti-Devlet bütünleşmesinin bir göstergesi olarak değerlendirilmesidir. 
İkincisi, 1939 CHP V. Büyük Kurultayı’na, ocak, bucak, kaza ve vilayet kongrelerinden toplanarak gelen halkın dilek ve isteklerinden hareketle, 
dönemin Türkiye’sinde öne çıkan sosyo-ekonomik koşulların çözümlenmesi ve yine bu kurultay örneğinde, Dilek Sisteminin işlerliğinin tartışılması amaçlanmaktadır. Parti-devlet bütünleşmesinin bir göstergesi olarak ele alınıp değerlendirilen Dilek Sistemi, işlerliği tartışmalı olmakla birlikte, Tek Parti döneminde, katılımcı demokrasinin yaşatılma çabası ve küçük çapta da olsa bir demokrasi platformu oluşturması açısından, demokrasiye geçiş hazırlığı olarak değerlendirilebilir. 

Giriş 

    Türk siyasi tarihinde parti (fırka) kavramının tarihi çok eskilere gitmez. 
    Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan ve Türk siyasi tarihinde önemli görevler üstlenen CHP, Tek Parti uygulamaları çerçevesinde kurultaylar, hizipler ve 
Dilek Sistemi açısından kendine özgülükleri olan bir siyasal hareket olarak nitelenebilir. CHP’nin, Tek Partili dönemdeki uygulamalarından biri olan Dilek 
Sistemi, pek çok açıdan oldukça dikkat çekici işlev ve özelliklere sahiptir. Dilek Sistemi, şu aşamalardan geçerek işliyordu: Öncelikle, CHP’nin ocak, 
bucak, kaza kongrelerinden başlayıp sırası ile vilayet kongrelerinde halkın sunduğu dilek ve istekler, merkezde Parti Genel Sekreterliği’nde toplanıyordu. 

    Sonraki aşamada, CHP Umumi İdare Heyeti.1 

(Parti Genel Yönetim Kurulu), kurultay başlamadan önce, ülkenin her noktasından gelen ve bir araya getirilen bu dilek ve istekleri, “yapılması mümkün olanlar” ve “öncelikli olanlar” kriterine göre ayırıp, Bakanlıkların ilgi alanlarına göre başlıklan dırarak tasnif işlemini tamamlıyordu. Tasnif edilen bu dilekler, Büyük Kurultay’da oluşturulan Dilek Encümeni’ne sunuluyordu. 

Kurultay Dilek Encümeni, tasnif edilen ve kendisine sunulan bu dilek ve istekleri, Kurultay’ın açılışını takiben ayrı bir odada toplanan Bakanlar ve Genel Müdürlerin huzurunda görüşerek karara bağlıyordu. 

Dilek Sisteminin gerekliliği ve işlevselliği, Tek Parti dönemi ideolojisi ve uygulama ları içerisinde anlaşılabilir. Bu nedenle öncelikle Türkiye’de Tek Parti döneminin öne çıkan özelliklerine vurgu yapılarak, parti-devlet bütünleşmesinin bir göstergesi olarak Dilek Sisteminin gerekliliği ve işlevleri ayrıntılandırılacak. 

Ardından da, 1939 V. CHP Büyük Kurultay’ına sunulan dilek ve isteklerden hareketle, dönemin sosyo-ekonomik koşullarının çözümlemesi yapılacak ve 
yine bu Kurultay örneğinde Dilek Sisteminin işlerliği tartışılacaktır. 

TÜRKİYE’DE TEK PARTİ DÖNEMİ VE ÖZELLİKLERİ 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi olan CHP, siyasal tarihimizin Tek Parti döneminin (1923-1946) temsilcisi olmuştur. Bir siyasi partinin, tek başına 
meclisi, hükümeti ve devleti temsil ettiği Tek Parti dönemi, 1924 TCF’nin (Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası) ve 1930 SCF’nin (Serbest Cumhuriyet Fırkası) 
kısa ve etkin olmayan çok partili hayata geçiş denemelerinin dışında, Türkiye’de hâkim olmuştur. 

Tek Parti sistemi, rejimde tek bir partiden başka partinin bulunmadığı ve ülke yönetiminin bu tek partinin tekelinde olduğu parti sistemidir. 

Bu parti sistemi totaliter, otoriter ve pragmatik Tek Parti sistemleri olarak alt kategorilere ayrılır. Atatürk dönemi CHP katı bir ideolojik yönetimden çok pragmatik politik uygulamalara dayanan bir partinin rol oynadığı sistem, yani pragmatik tiptir.2 

Bu açıdan, Türkiye’deki Tek Parti sistemi, burjuvazinin gelişmesi ve aynı zamanda da çoğulcu siyasetin gerekli koşullarının yaratılması için bir geçiş olarak 
değerlendirilmektedir.3 
Türkiye’de Tek Parti dönemi, uluslaşma sürecini içeren toplum yapılandırılmasının önemli bir aşaması olmuş, siyasallaşma ve demokratikleşme bu sürecin 
tamamlayıcıları olmuştur.4 
Bu süreçte izlenen politikaların temelinde, hem ‘Batılılaşma’, hem de ‘Türk Ulusu’ inşaa etme düşüncesi5 vardı. Bu açıdan, Türkiye’deki Tek Parti dönemini, 
ulus-devlet olmanın, modernleşmenin, ekonomik kalkınmanın, siyasallaşmanın ve demokratikleşmenin bir süreci olarak tanımlayabiliriz. 

Öyle ki, Tek Parti dönemi uygulaması olan, yukarıda kısaca sözü edilen ve makale devamında detaylandırılacak olan Dilek Sistemi de halkın, isteklerini parti mekanizması içerisinde en alttan, en tepe noktasına ulaştırabildiği küçük bir demokrasi platformu olarak nitelendirilebilir. 

Tek Parti döneminde, iktidarı tek başına elinde tutan CHP’de ülkedeki tüm kesimleri temsil ettiği düşüncesi hâkimdi. Bu düşüncesinin iki ideoloji dayanağı 
vardı: Birincisi, onu kurtarmış ve kurmuş olan CHP’nin ülkeyi yönetmenin hakkı olduğu düşüncesi: CHP kadrosu kurtuluş ve bağımsızlığın kazanılmasını 
sağladığı gibi ülkenin sosyo-ekonomik sorunlarına ve geri kalmışlığına çözüm bulacak, kısacası geleneksellikten modernliğe geçişi sağlayacak; toplumu 
ve ülkeyi kalkındıracaktır. İkincisi de, sınıfsal yapının zayıflığı dolayısıyla, CHP kendisini toplumun tüm kesimlerinin “temsilcisi” ve “ulusal bir parti” olarak 
tanımlıyordu. Ülkede sınıf olmayınca ulusal bir parti olarak CHP, tüm toplumsal kesimleri temsil edebiliyor ve Tek Parti yönetiminin meşruluğunu buna 
dayandırıyor du. 6 Söz konusu göstergeler, Türkiye’deki Tek Parti ideolojisinin genel özellikleridir. 
Tek Parti döneminde, askeri bürokrasi ve sivil bürokrasi modernleşme sürecinde tüm gücüyle birlikte çalışmış, “Bu dönemde modern bürokratik zihniyete 
dayalı elit kesim, reformların yegâne yürütücüsü olmuş ve kararlarını etkileyecek her türlü güce karşı çıkmış, dolayısıyla halk karar alma sürecinden dışlanmıştır. 
Bürokrasi siyaseti kontrol altına almış, devlet yönetimine ilişkin kararları kendisi belirlemiştir. Bürokrasi siyasetle özdeşleşmiş ve parti-devlet bütünleşmesi 
resmen sağlanmıştır.”7 CHP yönetim anlayışında, halk dışarıda bırakılmış gibi gözükse de, kurultay süreçlerinde halkın dilek ve istekleri ortama taşınarak, 
yönetimin bu eksikliği bir nebze de olsa giderilebilmiştir. CHP, Dilek Sistemi ile halkı, karar alma mekanizmasının içerisine sınırlı da olsa çekmiştir. 
“Hakimiyet Milletindir” ilkesinden yola çıkan ve meşruiyetini halktan alan CHP’nin yönetim tutumunda, halkı karar alma mekanizmasının dışında bırakmış 
olmasından kaynaklanan boşluğu giderme aracı olarak Dilek Sistemini oluşturduğunu söyleyebiliriz. 

Aron’a göre, “tek bir parti, politika tekelinin faaliyetine sahip olunca, devlet ayrılmaz bir biçimde ona bağlı olur.”8 Bu noktadan hareketle, Cumhuriyet 
Türkiye’sinin Tek Partisi olan CHP’nin de devlet ile bütünleştiğini söyleyebiliriz. Tek Parti döneminde CHP, halkı, meclisi, hükümeti ve devleti temsil ediyordu. 
Parti, meclise-hükümete ve devlete hâkim konumdaydı. Tüm bu hakimiyeti elinde bulunduran parti de Değişmez Genel Başkan’a bağlı idi. “1935’te CHP parti ile devletin birleştirilmesini öngören tasarıyı kabul etti; CHP Genel Sekreteri İçişleri Bakanlığı görevine getirilirken, partinin vilayet örgütlerinin başkanları kendi vilayetlerine vali olarak atandılar.”9 

1935 IV. CHF Kurultayı’nın 95. Maddesi parti-devlet bütünleşmesini tanımlar niteliktedir: “Parti kendi bağrından doğan Hükümet teşkilâtı ile kendi teşkilâtını birbirini tamamlayan bir birlik tanır. Parti teşkilâtının kendi Hükümetinin her yönüyle muvaffak olması için bütün kuvvetile çalışması esastır.”10 

Parti-devlet bütünleşmesi sonucu, Tek Parti egemenliği ülkede gittikçe yerleşmiştir. “Bu pekiştirme 1935 Kurultay’ında partinin ana esasları arasına giren altı ilkenin 1937 yılında Anayasaya alınmasıyla tamamlanmıştır.”11 
İsmet İnönü’nün, 18 Haziran 1936 tarihînde parti örgütünde yayınlanan bir bildiride, “Cumhuriyet Halk Partisinin memleketin siyasî ve içtimaî hayatında 
güttüğü yüksek maksatların tahakkukunu kolaylaştırmak ve Partinin inkişafını arttırmak ve hızlandırmak için bundan sonra Parti faaliyeti ve Hükümet idaresi 
arasında daha sıkı bir yakınlık ve daha amelî bir beraberlik temin edilmesine Genbaşkurca [Genel başkanlık kurulu] karar verilmiştir”12 ifadeleri parti-hükmet 
bütünleşmesinde gelinen noktaya açıklık getirmektedir. Bu bütünleşmeden devletin mi, hükümetin mi yoksa partinin mi öne çıktığı sorusuna net bir cevap 
getirilememektedir. Öyle ki, o dönem uygulanan politikalara bakıldığında devlet, hükümet ve parti arasındaki sınırın oldukça belirsiz olduğunu söyleyebiliriz. 
Dönemden bir ‘parti devleti’ diye söz etmek yerine, CHP’nin bir ‘devlet partisi’ olduğunu söylemek daha uygun düşer.13 

Bu çalışmada da, Dilek Sistemi de, bu bütünleşmenin ve belirsizliğin bir örneği olarak incelenecektir. Halkın, partinin ocak, bucak, kaza, vilayet kongrelerine 
sunduğu dilek ve istekler, CHP’nin dört yılda bir yapılan Büyük Kurultay’ında “Dilek Encümeni” önderliğinde toplanan Bakanlar ve Genel Müdürler tarafından görüşülmekte ve bu görüşmeler sonrasında devlet politikaları belirlenmekteydi. Gerek görüldüğü hallerde kanun çıkarılması kararının da bu toplantıda alınması gözlerden kaçmaması gereken önemli bir ayrıntıdır. Hükümetin yapacağı bazı işlere Bakanlar Kurulu toplantısı ve TBMM yerine parti kurultayında karar veriliyor olmasını, parti-devlet bütünleşmesinin göstergelerinden biri olarak nitelendire biliriz. 
Bu bütünleşme, Tek Parti dönemi CHP Kurultayları’nın tüm aşamasına hakimdi. Kurultay’da, parti tüzük ve programlarına ilişkin yapılacak bir değişiklik 
ve alınan bir karar kanuna uymuyorsa ya da kanunda bazı değişikliklerin yapılmasını gerekli kılıyorsa, kanun değişikliğine gidilebileceği tartışmaları 
yapılabiliyordu. 

1939 V. CHP Kurultay’ında Parti İl Başkanlarının Valilik, Parti Genel Sekreter’inin de İçişleri Bakanlığı görevlerinden alınması kararının ardından, Kurultay’da Parti Genel Sekreteri’nin, Bakanlar Kurulu’nun doğal üyesi olması tartışmaları yapılırken geçen bir diyalog, parti-devlet bütünleşmesini vermesi açısından iyi bir örnek olacaktır; 
Refik İnce (Manisa) Parti tüzüğünün kanunlara aykırı olamayacağını, dolayısıyla biz burada genel sekretere bakanlar kurulunda bir sandalye versek bile kanun bu sandalyeyi vermez. Tabii azalığın manası Genel Sekreterin partinin bütün teşkilatını ve partinin ruh ve özgürlüğünü ifade eden kural ve tüzüklerin heyeti mecmuasını idare eden sorumlu ve yüksek şahsiyetlerden biri olmak bakımından, hükümetle parti arasındaki uyumu korumak gibi önemli bir nokta omuzlarında bulunduğundan dolayı olsa olsa bakanlar kurulu üyeleri ile sıkı temas etmenin vermiş olduğu tabii bir ifadenin karşılığı olabilir. Yoksa tabii azanın anlamı bakanlar kurulunda oturup, kurula gidip bakanlar kuruluna dahil anlamında 
değildir, öyle olsa idi ben bunu kabul etmem demiştir… Program tüzük encümeni tutanak yazmanı Mehmet Ali Yürüker; Genel Sekreterin Bakanlar Kuruluna girmesi devlet vekili sıfatıyla diğer vekillerin selahiyetine haiz olacaktır. Ahmet Yazgan’ın Mesuliyet kabul edecek mi? sorusuna evet cevabını vermiş, Bunun üzerine İbrahim Rauf Ayaşlı (Ankara); Teşkilatı Esasiye Kanunu ile telif edilebilir mi (uzlaştırılabilir mi)? 

Sorusu üzerine de Yörükler; Prensip olarak programa pek çok esaslar kaydedilmiştir. Tatbikatı için icap eden kanuni yollara girişilir. Bu nedenle 
teşkilatı esasiye kanunu tadil edilecekse edilir, Kanun çıkarmak lazımsa kanun teklif edilir. Kanun çıkarmak lazım geliyorsa kanun çıkarılır. İş buraya prensibin konulmasındadır.”14 
Yukarıdaki ifade, Tek Partinin her şeyi değiştirme gücünde olduğunun çok net bir ifadesidir. 
Atatürk ve İnönü’nün kahramanlıkları, lider özellikleri onları öne çıkarmış olsa bile, kurultaylarda alınan kararlarda, onların Şef, Milli Şef, Ebedi Şef... vs sıfatlarına uygun görülmeleri ile de ilintilidir. İki lider Atatürk ve İnönü özellikle Tek Parti yoluyla meclis üzerinde ve hükümet yönetiminde son derece etkili olmuşlardı.15 Meclise ve hükümete egemen tek bir parti, güçlü liderler Atatürk ve İnönü ekseninde işleyen siyasal rejim, hükümetin yasamaya üstün çıkmasına yol açmıştır. Atatürk, Meclisi siyasal bir organ olarak görmemiştir, çünkü onun gözünde Meclis son tahlilde bir ‘hükümet’ ve hatta bir ‘idare organıdır.16 
Hükümet meclise değil; meclis, hükümet ve lidere bağımlı bir çalışma düzeni içerisinde olmuştur. Bu dönemde, meclisin hükümet üzerinde etkili bir denetimi 
yoktu.17 Bu yetki tümüyle, Atatürk’te ve kısmen de onun hükümet ve devlet adamı olan İnönü’de olmuştur. Atatürk’ten sonra da Tek Parti döneminin başat 
ismi İnönü olmuştur. Şeflik sistemi ise, ancak otoriter bir rejim biçimidir. Böyle bir rejim, şekiller ne olursa olsun, çoğunluğun iradesini azınlığın iradesine 
bağlayan bir kahraman, bir tek adam idaresi demektir. Tek Parti sistemidir. Nitekim Atatürk dönemi gibi İnönü dönemi de; tek şef, Tek Parti ve otoriter hükümet sistemi olmuştur.18 

Bu nedenle, parti-devlet bürokrasisinin başlıca simalarından biri olan İnönü, Atatürk’ün ölümünden sonra Cumhurbaşkanlığına seçilecek konumdaydı.19 
Ülkede otorite boşluğu olmaması ve iç çatışmanın yaşanmaması için Meclis yirmi dört saat içinde yeni Cumhurbaşkanını İsmet İnönü’yü seçmişti. Oysa Parti, 
Genel Başkanı’nı henüz seçmemişti. Devletin başında olan İnönü, bir an evvel Partinin de başında olmalıydı. 25 Aralık 1938’de Parti Kurultayı Olağanüstü 
toplandı ve İsmet İnönü’yü, CHP’nin Değişmez Genel Başkan’ı olarak seçti. “Tek Partinin bir iç meşruluğu vardır. Parti başkanları seçilirler.”20 Her ne kadar 
değişmez olsalar da, dört yılda bir yapılan Parti Büyük Kurultayı’nda Değişmez Genel Başkan yeniden seçilirdi, ta ki çok partili sisteme geçiş kararının ardından, 
1946’da toplanan CHP II. Olağanüstü Kurultay’ında Değişmez Genel Başkanlığın parti tüzüğünden kaldırılmasına kadar. 

Tek Parti döneminde, özellikle de Milli Şef Dönemi’nde, Millet Meclise, Meclis Partiye, Parti Hükümete, Hükümet de Milli Şef’e bağlıydı. Değişmez Genel Başkan, Başkan Vekili (Başbakan), CHP Genel Sekreter’inden oluşan GENBAŞKUR üçgeni, parti-hükümet-devlet bütünleşmesinin temel yapı taşıydı. 

Değişmez Genel Başkan’ın, Başkan Vekili’ni (Başbakan) ve Parti Genel Sekreteri’ni atama ve görevden alma yetkisi bulunuyordu. Yani yönetim piramidin en üst noktasında Değişmez Genel Başkan Milli Şef İnönü vardı. 

Tek Parti döneminde, İnönü dönemi, literatürde Milli Şef dönemi olarak geçmektedir. Milli Şefliğin ne olduğunu göstermesi ve bu dönemin ruhunu ve 
ideolojisini vermesi açısından, CHP’nin yayın organı olan Ulus Gazetesi’nin, İnönü’nün Cumhurbaşkanlığının 2. yıldönümünü kutlayan aşağıdaki yazısı 
dikkat çekicidir; 

“…İnönü devrinde millî kurtuluş ve millî kalkınma iki sene daha ilerlemiştir; kuvvetlenmiştir, yükselmiştir. 17 milyon halk kafa ve kalplerimizle hür tefekkürümüz ve serbest vicdanımızla ona bağlıyız. O devletin Reisi, milletin Şefi olduğu kadar birlik ve beraberliğimizin timsalidir…Şef O. Millet O’dur. İkisinin de mukadder bahtiyarlığını tesit edelim [Kutlayalım]. Bizi bütün imtihanlardan geçirecek olan mukaddes millî vahdet nizamının, bu milleti, bir milletin düşüne bileceği en korkunç tehlikeden kurtarmış olan nizam olduğunu hatırlayalım ve Çankaya’ya dönerek Millî Şef’e diyelim ki; -Düşünmek, kararlaştırmak ve yapmak sana, Büyük Meclis’e ve hükümete aittir. Hepimizin itimadı herkesin sevgisi seninle beraberdir. Belki hiçbir zaman misali görülmeyen bir millî tesanüdün [dayanışma] timsalidir.”21 

Yukarıdaki yazıda Milli Şef’ten, Meclis’ten ve hükümetten söz edildiği halde; milletten, halktan, toplumdan söz edilmemiştir. “Düşünmenin”, “kararlaştırmanın” 
ve “yapmanın” öncelikle Değişmez Genel Başkan’a yani Milli Şef’e ait olduğu Tek Parti dönemi yapılanması içerisinde, o sözü edilmeyenlerin, dilek ve 
istekleri, Kurultay sürecinde Dilek Sistemi çerçevesinde, sınırlı da olsa gündeme gelebilmekteydi. Bu nedenle Dilek Sisteminin pek çok açıdan gerekliliği 
ve işlevselliği bulunmaktadır. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI:

1 Umumi İdare Heyeti, Büyük Kurultay Umumi Heyetince seçilen 16 azadan oluşur. Umumi İdare Heyetinin tabii reisi Değişmez Genel Başkan veya vekildir. 
Umumi İdare Heyeti Genel Başkanlık Divanı’nın iştigali dışında kalan tüm parti işleriyle meşguldür. Büyük Kurultay’ın kararlarını yerine getirmek, Büyük Kurultay’a sunulacak layihaları hazırlamak ve bunları Genel Başkanlık Divanı’ndan geçirdikten sonra Kurultay’a vermek, Kongreleri mevzuata uygun şekilde yaptırmak ve bunlar tarafından verilen kararların tatbikini gözetmek, parti teşkilatını teftiş etmek önemli görevleri arasında yer almaktadır. 
Bkz. CHP Nizamnamesi 29 Mayıs 1939, Ulus Basımevi, Ankara, 1939. 
2 Ali Yaşar Sarıbay, Türkiye’de Demokrasi ve Politik Partiler, Alfa Yayınları, İstanbul, 2001, s. 27-28. 
3 Feroz Ahmad, İttihatçılıktan Kemalizme, Kaynak Yayınları, 4. Basım, İstanbul, 1999, s. 166. 
4 Bülent Tanör, Osmanlı- Türk Anayasal Gelişmeleri, Kaynak Yayınları, 4. Basım, İstanbul, 1999, s. 226. 
5 Stefanos Yaresimos, “Tek Parti Dönemi”, Geçiş Sürecinde Türkiye (iç.), Der. İrvin Cemil Schick- Ertuğrul Ahmet Tonak, Belge Yayınları, 2003, s. 76. 
6 Hakkı Uyar, Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi, Boyut Yayınları, İstanbul, 2012, s. 67-68. 
7 Nihat Yılmaz, Kadir Can Doğan, Hakan İnankul, “Tek Parti Döneminde Bürokrasi Siyaset İlişkisinin Weberyan Değerlendirilmesi” Ankara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, C: 27, S: 3, 2013, s. 263-284, s. 281. 
8 Raymond Aron, Demokrasi ve Totalitarizm, Çeviren: Vahdi Atalay, Kültür Bakanlığı Millî Eğitim Basımevi, İstanbul, 1976, s. 66. 
9 Feroz Ahmad; Modern Türkiye’nin Oluşumu, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2002, s. 82. 
10 CHP Dördüncü Büyük Kurultayı Görüşmeleri Tutulgası 9-16 Mayıs 1935, Ankara Ulus Basımevi, 1935, s. 99. 
11 Yılmaz Gülcan, Cumhuriyet Halk Fırkası (1923–1946), Alfa Yayıncılık, İstanbul, 2001, s. 186. 
12 Turan İlhan, İnönü Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj ve Söyleşiler 1933-1938, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 98, Ankara, 2003, s. 207. 
13 Tanör, a.g.e., s. 316. 
14 “Kurultayda Hararetli Müzakereler”, Ulus Gazetesi, 1 Haziran 1939, s. 5. 
15 Tanör, a.g.e., s. 317. 
16 Metin Heper, Türkiye’de Devlet Geleneği, Doğu-Batı Yayınları, Ankara, 2006, s. 110. 
17 Tanör, a.g.e., s. 317. 
18 Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam II, Remzi Kitabevi, 1999, s. 49-50. 
19 Feroz Ahmad, Modern Türkiye’nin Oluşumu, s. 127. 
20 Aron, a.g.e., s. 68. 
21 Ulus Gazetesi, 12 Aralık 1940, s.1. 

2. BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

27 Mart 2020 Cuma

Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez: CHP MUVAZAALARI ve BAYKAL'ın İSTIFASI BÖLÜM 3

Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez: CHP MUVAZAALARI ve BAYKAL'ın İSTIFASI BÖLÜM 3



CEMAL KUTAY “TÜRKİYE’Yİ YOK EDECEĞİZ” DİYOR”.

“Allahsız bir nesil yetiştirmeye” çalışan zamanın yöneticilerinin bu tutumu, 
giderek laiklik ve Atatürk düşmanı dinci kesimi yüreklendirmiş, “Bizim 
vazifemiz... Türkiye Cumhuriyeti’ni yok etmektir. Her ne surette olursa olsun 
yok etmek ve sünni İslam devletini kurmaktır” biçiminde yayın yapmak noktasına getirmiştir. (Taraf Dergisi, 2-8 Aralık 1994) 

1948 yılında Milli Eğitim Bakanı olan kişi, “Bu memlekette dinci bir yönetim 
kurulacaksa, onu da bir başka parti değil biz yaparız” diyordu. CHP yönetiminin 
son başbakanı din profesörü Şemsettin Günaltay ise “En çok din eğitimi veren 
okulların açılması ile anılacağım” diyordu Meclis kürsüsünden. (age) 
Yani gericilik Menderes’ten önce bizzat devletimizin kurucularından İsmet 
İnönü’nün “Milli Şefliği” döneminde başlamıştı.
II.Dünya Savaşı sonrası Küresel etki alanları.Büyütmek için haritayı tıkla.

1948’de Amerikan yardımının sürmesi karşılığı ilkokullarda okutulmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı “Müslüman çocuğun el kitabı” isimli bir ders kitabı 
yayınlamıştı.

Bu bağlamda bir değerlendirmeyi bilginize sunmak istiyorum. 
Yazar, yayıncı Cengiz Özakıncı “İrtica 1945-1999” isimli kitabında şöyle diyor. 
Kuşkusuz elindeki sayısız belgelere dayanarak.

“Demokrat Parti Türkiye’yi ABD’nin istediği gibi bir din devletine dönüştürmek 
üzere kurulmuştu. Ancak CHP, yönetimden düşmemek için ABD’nin din devleti 
isteğini biz yerine getirirsek Amerika Menderes’in Demokrat Partisi’ne gerek 
duymaz, Amerika’nın her dediğini yaparsak yönetimde kalırız” düşüncesiyle 
davranıyordu. (age, sf. 88) 

Sayın Özakıncı ardından ekliyor. 

CHP’li Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın yakalanan bir solcuya “Yahu size de ne 
oluyor? Bu memlekete komünizmi getirmek gerekiyorsa onu da biz getiririz” 
dediğini anımsatıyor.

ŞİKELER YÜZLERE VURULUYOR;

FEVZİ ÇAKMAK PAŞA’nın PARTİSİ MUVAZAAYI AÇIKLAR;

Devletin nasıl bir entrikaya kurban gittiğini gören ve bunu halkla paylaşarak 
onları uyandırmayı deneyen,DP içindeki sertlik yanlıları DP’den koparak Millet 
Partisini (MP) kurdular (20 Temmuz 1946). Mareşal Fevzi Çakmak’ın fahri başkanı olduğu Millet Parti’si, DP’yi «muvazaa partisi-(Gizli Anlaşma-ŞİKE Partisi)» 
olmakla suçluyor gerçek muhalefeti kendisinin temsil ettiğini ileri sürüyordu.

      DP’nin bir muvazaa partisi olduğu hakkındaki söylentileri Bayar 
      cevaplandırdı(1946): 
      “…Partimizin yurt içinde serpilip gelişmesi yolundaki çalışmalarımızdan 
      bugüne kadar aldığımız sonuç bizi memnun etmektedir… ne Halk Partisi’ne ve ne de partimize böyle küçültücü bir hareketi yüklemeğe imkan yoktur.” 
      Deseler de doğruyu söylememişlerdir.

Muammer AKSOY “CHP ŞİKE PARTİSİ” Açıklaması;

21.5.1970 Milliyet “İNÖNÜ ALDATILDI”-SBF Basın Yayın Yüksek okulu Müdürü 
Prf. Muammer AKSOY,dün yaptığı basın toplantısında “İnönü aldatılmıştır.  İnönü nün Hukuk müşaviri Turan Güneş’in fikrine uyarak söylediği üniversiteye polis girer sözü bize ters geliyor demiştir.
Aksoy, CHP’nin muhalefet partisi olmaktan çok,şike bir muhalefet parti durumuna düştüğünü ileri sürerek şöyşe devam etmiştir.

“Pazar sabahı polis ve jandarma tarafından yapılan baskında kendi makam odası ile öğrenci işleri odasının da arandığını söyleyen Aksoy,”Fikir özgürlüğü 
olmayan yerde demokrasiden bahsedile-meyeceğini öne sürmüş ve polisin 
üniversiteye giremeyeceğini savunmuştur.

Aramayı yapanların siyasilerin emrinde olduğunu da belirtmiş ve Vali ile 
içişleri bakanını suçluyorum.Bir düşünürün dediği gibi Anayasa ile metni 
arasındaki fark uçurum halini alırsa o ülkede patlamalar olur.demiştir.
Aksoy,patlamanın nasıl olacağına dair bir fikri olmadığını,yer altı işlerine 
karışmadığı için bunu söyleyemeyeceğini belirtimiş,”siyasi iktidar,anayasadan 
tamamen uzaklaşmıştır.

CHP-DP Şikesinin F.Çakmak'ın partisi tarafından ifşa edilmesinden 14 yıl 
sonra,ADB Cuntasının kurduğu Yassıada Mahkemelerinde, kendisini savunacak avukat bulamayan Adnan Menderes’e ABD işbirlikçisi cuntanın bulduğu,kendini 
“Hıristiyanlara daha yakın gördüklerini söyleyen solcu-Alevi” cemaatından olan 
avukat Hüsamettin Cindoruk,bu hizmeti yüzünden, Mandacı,feodal,Nurcu-işbirlikçi,faşist,Saltanatçı tayfa tarafından “kutsanıp, koruma altına alınacak”, ABD’ci cuntanın emri ile 2007 yılında Süleyman Demirel’in “gizli talimatıyla” yeniden kurduğu Menderes’in partisine başkan olacak ve onu “Atatürkçü-Demokrat” gösterme şirinliği içinde bu “muvazaa” işini 
de aşağıdaki cümlesinde itiraf edecekti.

64 YIL SONRA H.CİNDORUK DA muvazaa’yı İTİRAF EDER. 

DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un DP’nin 64. Kuruluş Yıldönümü Töreninde Yaptığı Konuşma ( 07.01.2010 ) ; “Şunu da ifade etmek istiyorum, Demokrat Parti’yi, Atatürk’ün son Başbakanı Celal Bayar ve arkadaşları kurduğu zaman, en büyük itiraz, bu partinin bir muvazaa partisi olduğu yolunda, kendi içlerinden geldi. Aradan geçen 64 sene sonunda şunu söyleyebiliriz, “Evet, Demokrat Parti bir muvazaa partisiydi ama, cumhuriyetle muvazaa yaptı, demokrasi ile muvazaa yapmıştı, laiklikle muvazaa yapmıştı.” Bugün o muvazaa devam ediyor, cumhuriyete, demokrasiye, laikliğe sıkı sıkıya bağlıyız. Çünkü biz, Demokrat Partiyiz. Demokrat Parti’nin içinden çıkan partiler zaman zaman bu ilkelerden vazgeçtiler ya da cumhuriyetin bazı girişimleri, partileri, laiklik ilkesinden vazgeçtiği için bugün bu ilke tartışılır hale geldi.” Diyerek en azından 1945’de başlayan CHP-Celal Bayar’lı,Menderes’li DP şike hükümet bağlantılarını itiraf etmiş olmaktadır.

III.ŞİKE (Muvazaa)

Sayın CHP Genel başkanı Deniz BAYKAL’ın,eski sekreteri,yeni milletvekili Nesrin 
BAYTOK hanımla geçmiş bir yatak hikayesinin 08-09 Mayıs 2010'da görüntülerinin internette yayınlan-masının ardından, AKP yanlısı Vakit gazetesinde de yayınlanması rezaletinden iki,üç gün sonra dün,çok duygusal bir konuşmanın ardından istifasını açıklamıştır.
Olayın,hukuki boyutu polis ve savcıların işidir.Benim vatandaş olarak baktığım 
açı ise “devletin bekası” yönündendir.
Askeri cuntanın Menderes döneminde yaptığını aynen tekrar ederek sayısız “darbe senaryoları” üreterek ,ABD-AB yanlısı AKP hükümetini desteklemesine rağmen, AKP oylarını n %20’lere düştüğü,halkın arayış içine girdiği,hükümetin kendisini kurtarmak için yaptığı belli olan “anayasa değişikliğini” da halk oyuna sunacağı bir zamanda Deniz BAYKAL’ın istifası şaşırtıcıdır.

İki partiyi arenada dövüşen bir gladyatöre benzettiğimizde,dövüşün en heyecanlı bölümünde dövüşçülerden birisinin kendini öldürtecek şekilde rakibine boynunu uzatarak kafasını kırdırdığını düşünün.

Baykal’ın yaptığı da budur.

CHP’nin bel kemiğini oluşturan oylar, Dersim kökenli Alevilere 
dayanmaktadır.Onlar da Deniz BAYKAL’ı istememektedirler.Mustafa Sarıgül veya Kemal Kılıçdaroğlu seçenekleri bu yüzden gündeme getirilmektedir.
Ama,Deniz Baykal’ın olmadığı bir CHP,doğal olarak sadece “Dersim Alevilerinin 
oylarına “ kalacağından BDP benzeri bir partiye dönüşecek ve kısa sürede 
kapatılacak veya eriyip meclis dışı kalacaktır ya da ciddi iç karışıklıkların 
nedeni olacaktır.
Bu yüzden,kendini istemeyenlere karşı kuvvet tazelemek vs.vs olamaz.
Olabilir ama böyle zamanda olamaz.
Önce,Mustafa Sarıgül’ü suçlamaları,ardından Fethullah Gülen Hoca’ya da iltifat 
ederken,AKP’yi suçlaması,bu dayanağının Gülen’ce yalanlanması,olayın önceden 
halk hariç herkesce bilimesi, olayın BAYKAL’ın beklemediği bir şey olmadığının 
açık kanıtıdır.
Şartlar,onun beklediği ama,“istek dışı bir şikeye” maruz kaldığı izlenimini 
veriyor.Olayda bir “centilmenlik antlaşması “ var gibi görünmektedir.Ama darbe 
vurulmuştur.
Baykal,darbeyi yemiş ama kimden geldiğini anlayamadığı ortada.
Centilmenlik antlaşması veya şike bir şekilde bozuldu.
Diğer yandan;
Devlet yönetmeye kalkan ve devlet adamı sıfatı olan,torun torbaya karışmış,evli 
bir adamın,evli bayan bir partilisi ile ince ilişkilerinin olması yetmez mi?
Sibernetik sineklerle,böceklerle dinleme ve gözleme yapılan,teknolojinin 
fırlayıp gittiği bu çağda,bir önder, kişiliğini,hedeflerini,kendine güvenenlerin 
umutlarını tehlikeye atacak işlerden kaçınmalıdır.
İsithbarat sistemleri öyle gelişmiştir ki,camınıza konan bir sinek,duvarınızda 
duran bir tespih böceği, cep telefonunuz,hediye edilen bir kravat 
iğnesi,kalem,kol düğmesi,satın aldığınız elbisenin düğmelerine kadar her şey 
sizi ele vermektedir.

Ruhunuz bile duymaz.

Sayın Baykal’ın bunlardan haberdar olmaması,hem de “dinleme olaylarının” ayyuka çıktığı,milletin telefonlarını bile taşımadığı bir dönemde olur şey mi?
Hem hükümeti “F TİPİ” örgütlenme ile suçlayacaksın hem de “F”ethullah Gülen’in sözüne nasıl değer verdiğini,bağlarını gösterecek,peçe-türban açılımları 
yürüteceksin.

Hatta,CHP'nin özellikle "Ahlak erozyoununa yönelik şikelerinden" birisi de geçen 
yıl Nisan aylarında olmuştu.

Benim,"Din ve Eşcinsellik" başlıklı bir yazıma yapılan yoruma,"Hiç bir dindarın 
ahlakı gerçek bir SOL'cunun ahlakından üstün olamaz " diye yazdığım bir yorumun ardından,Medya'da başlayan ve gittikçe alevlenen bir "sağcı-solcu ahlakı tartışması" sonunda,kızı yandaş medyaların meşhur dizilerinde rol alan bir CHP'li milletvekili,"Kızımın öpüşme sahneleri veya benzeri rolleri beni rahatsız etmez" açıklaması da,Solun Ahlakı" konusunda neticeyi belirlemişti. 
Artık açlıkça görüyoruz ki,CHP ahlaksızlığı ilke edinmiş,utanması arlanması 
olmayanların partisi konumuna düşürülmüştür.

Bu kimin işine yarayacaktır? AKP'nin.
Bu nasıl oluyor diye sormazlar mı?

İşte bu da başka bir şikenin “ayyuka çıkması” değilse nedir?
Baykal’ın bu istifası “şike” değilse sizce nedir?
Bu olaylardan sonra CHP'ye oy verene diğerleri "Siz şöyle ahlaksızsınız" dese 
,CHP'ye kim oy verir?
Bu olaylar apaçık bir faşist Ermeni-Grek,Rum,Kürt ve diğer 
işbirlikçi,teslimiyetçilerin oyunudur.
İki yıl öncesinden yazdığım,"Rum Kürt Ortaklığı","Kürtlerin Gizli 
İlişkileri","Cumhuriyet Entrikaları" başlıklı yazılarım aynen bu 
olaylarda,tekrar tekrar ispat edilmiştir.

Olay o derece “Bizans oyunu” kokmaktadır ki,istifanın açıklandığı günün 
ertesinde,Fener Rum Patrikhanesinin avukatı Kezban Hatemi,Yunanistan ziyaretine gidecek olan başbakan R.T.Erdoğan’a ;
“Papazı da yanında götür!!!

Başbakan’a telkinde bulunan Fener Rum Kilisesi papazı Bartho’nun avukatı Kezban Hatemi, “Erdoğan Atina’ya giderken patriği de yanına alırsa Türkiye’nin ağırlığını gösterir. Yer yerinden oynar” iddiasında bulundu.”

Diğer yandan,AKP ile kurulmak istenilen adı ister “B.O.P” olsun ister “Yeni 
Osmanlı İmpa- ratorluğu” veya ,patrikhane avukatının sıkıştığında kolayca çıkıp 
beyanlarını verdiği,her hafta çıkarılan ilmi kendinen menkul,tarihi Roma 
İmparatorluğu ile başlatan ve Anadolu halklarının hepsinin “Grek-Yunanlı” olduğu şartlamaları yapan tarihçilerin konuşturulduğu Habertürk ve Skytürk (!) 
kanallarının çabalarına bakıldığında “Yeni Bizans İmparatorluğu” olsun,Amerikan 
projelerine “sözde karşı” olan ve her gün yeni darbe senaryoları ile suçlanan 
ordumuzun da bu işe gönüllü olduğu ortadadır.

Gönüllü olunan şey ise ABD jandarmalığıdır.

Umarım,Yunanlıları,Kıbrıs’lıları ve Ermenileri,solculuktan soğutmak,liberalizme 
kazandırmak için sokulduğumuz olaylarda olduğu gibi yeni soykırımlarla 
suçlanacak bir pisliğe girmeyiz.

İşte haber;
Türkiye'de 'süper güç' adımı...-
11 Mayıs 2010 Salı

ABD Jandarması Denizcilerimiz. Göreve çıkarken.

Cumhuriyet tarihinde ilk kez fırkateynlerimizle 'mobil görev' için Adriyatik’e açıldık.

Dört Türk fırkateyni dün Adriyatik ve Akdeniz’de tıpkı Amerikan 6. Filosu gibi 
’mobil görev’ yapmak için açıldı. Gemilerimiz Mısır’dan, Bosna’ya iki ay boyunca 
9 ülke limanına uğrayıp güvenliğe katkıda bulunacak...

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın, ABD’nin dünyaca ünlü 6’ncı filosunun dolaştığı 
Akdeniz’in uluslararası sularında görevlendirmek üzere Türkiye tarihinde ilk kez 
oluşturduğu ’açık deniz filosu’(TDGG) Aksaz Deniz Üs Komutanlığı’ndan hareket 
etti. İki ay boyunca Akdeniz ve Adriyatik’de görev yapacak TCG Kemalreis, 
Turgutreis, Gaziantep, Giresun ve Akar gemileri törenle uğurlandı.
Sırada Hint okyanusu 

6 Mayıs- 5 Temmuz 2010 tarihleri arasında görev yapacak olan Türk Deniz Görev Grubu bu yıl Akdeniz ve Adriyatik ile sınırlı kalacak. TDGG’nin görev alanı 
gelecek yıl Hint Okyanusu’nu da içine alacak şekilde genişletilecek. Gabya 
sınıfı fırkateyn olan TCG Gaziantep ve TCG Giresun’un hava savunma, Yavuz sınıfı olan TCG Turgutreis ve Barbaros sınıfı olan TCG Kemalreis de sualtı savunma ağırlıklı olmak üzere değişik görevlerde faaliyet gösterecekleri bildirildi.

İŞTE FİLONUN GÖREV YERLERİ 

10-20 Mayıs tarihleri arasında Beyez Fırtına Tatbikatı’na katılacak. 26-28 Mayıs 
tarihleri arasında Tunus ve Cezayir liman ziyaretleri, 31 Mayıs-3 Haziran 
İspanya’nın Cartagena Liman ziyareti, 9-12 Haziran İtalya’nın Taranto limanı, 
14-17 Haziran Karadağ Bar limanı, 18-21 Haziran Hırvatistan’ın Split limanı ve 
Bosna Hersek’in Neum limanı, 22-25 Haziran Arnavutluk’un Durres ve Paşa 
limanları, 30 Haziran-3 Temmuz tarihinde ise Mısır’ın İskenderiye limanı ziyaret 
edildikten sonra 3- 5 Temmuz tarihleri arasında ise Aksaz Deniz Üs 
Komutanlığı’na geri dönüş yapılacak.

http://www.bugun.com.tr/haber-detay/102003-turkiye-de-super-guc-adimi-haberi.aspx

Bu haberin öncesi,Aden körfezine de,ardından pasifik Okyanusuna kadar her yere asker göndereceğimizi, Çin ve Rusya’ya karşı savaşa sokulacağımızı da ,körfeze asker gönderilmeden iki ay önce “Korsanlık ve B.O.P İlişkisi” başlıklı yazımda yazmıştım.

Başından beri,PKK orduyu eğitmek için kuruldu,sol,sosyalizmin,SSCB’nin 
yayılmasını önlemek,feodalitenin 1789'daki Fransa Kralının kaderinden 
korktukları için çökertildi, Ülkücülerin bazıları oyunu aydıkları için idam 
edildi,Muhsin Yazıcıoğlu buna son örnektir.
ABD’nin en büyük ortağı başta İsmet paşa’nın kurduğu,sonra ABD’nin “Bizim 
çocuğu” Kenan paşa’nın yapılanmasıdır.
Gerisi kayıkçı kavgasıdır diye boşuna mı yazıyoruz.
“Terör bitmez vatan bölünmez” mi diyelim,yoksa  “Yeni Bizans İmparatorluğu nuz”  hayırlı olsun mu diyelim?

Her yer şike,şike,şike dolu.
İyi yoldayız ey millet,bakın Türkiye küresel süper güç oluyor :))
Hadi hayırlısı,sevinini,sevinin :))
Ne karıştırıyorsun,"adilyargıçlığın" sırası mı yavvvv?????
Yıllardır,manda manda yaşıyoruz şunun şurasında :))

Adilyargic/Keykubat

BİTLİS MAKASININ İHANET BIÇAKLARI;

Günümüzün "KALPAKLI ATATÜRKÇÜSÜ" Yalçın KÜÇÜK (= Ermenice Bogos, Yunanca Paulous İngilizce Pavlus demektir.Hıristiyanlığı Anadolu'da yayan Aziz Pavlus'a(Küçük'e) atfen dönme Ermeni ve Rumların kullandığı bir soy addır.)

Bu video da Bitlis'li dönme Ermeni İsmet İnönü'nün Alevi maskeli dönme Ermeni kanadının ihanetini göstermektedir.

Yalçın KÜÇÜK " OPERASYONU  APO'YA  BİLDİRMEMİ  DEVLET İSTEDİ "

Bu video,ihanetin İngiliz düzenlemesi Kürt Vehhabiliği olan "Bitlis'li dönme 
Ermeni Said-i Nursi'nin "NURCU" kanadının ABD-AB bağlılığının kanıtıdır.

Bu video,ihanetin İngiliz düzenlemesi Kürt Vehhabiliği olan "Bitlis'li dönme 
Ermeni Said-i Nursi'nin "NURCU" kanadının ABD-AB bağlılığının kanıtıdır.

................

 Diğer Popüler Yayınlar;

   COĞRAFİ KEŞİFLER,TİCARET YOLLARI,YAVUZ ve KANUNİ
   BİN YILLIK  TİCARET YOLLARI KAVGASININ SONUCU KEŞİFLER IŞIĞINDA YAVUZ ve 
  KANUNİ DÖNEMİ Bu yazımda,siyasetçilerin ve din adamlarının,Osmanlı ...
   CHP MUVAZAALARI ve BAYKAL'ın ISTIFASI
  CHP- ŞİKELERİ ve BAYKAL’IN İSTİFASI I.ŞİKE- (Muvazaa) ATATÜRK’Ü SAF DIŞI ETME 
  ÇALIŞMALARI 1789 Fransız Devrimi ardından yayılan...
  TOPKAPI SARAYI, ENDERUN ve HAREM
  TOPKAPI SARAYI; Topkapı Sarayı 29 Mayıs 1453’de İstanbul’un Fatih Sultan 
  Mehmet (II.Mehmet) döneminde fethedilmesinden sonra bu günkü...
   ICIMIZDEKI SEVRCILERI NASIL GORECEGIZ
  29 Ağustos 2009 "adilyragıç.blogspot.com" 'da yayınladım. İÇİMİZDEKİ 
  SEVRCİLERİ NASIL GÖRECEĞİZ ? İÇİMİZDEKİ SEVRCİLERİ NASIL GÖRECEĞİZ...
   KABE HACER UL ESVED SEYTAN TASLAMA ,HACI OLDURME
  KABE,TAVAF,ŞEYTAN TAŞLAMA ve HACILARA SALDIRILAR KABE-: Cevheri hazretleri 
  (11.yy.Gazneli Türk İmam) der ki,Kabe denilmesinin sebebi dört k...
   SAID-I KURDI IHANETLERINDEN DEVLETIN TASFIYESINE
  SAİD-İ KÜRDİ’DEN BU GÜNE İHANETLER ve T.C.nin TASFİYESİ İsmet İnönü ve Said-i 
  Kürdi’nin Kürtçülük Faaliyetlerinde Önemi; Kürtçülük harek...
   TURKLUGUMUZU ERMENİ ALI BULACTAN OGRENECEKMISIZ
  TÜRKLÜĞÜMÜZE DE İŞBİRLİKÇİ ERMENİLER KARAR VERİYOR ARTIK.!!! Bu gün evde televizyon kanallarını gezerken malum yandaş medyanın bir kanalın...
   COCUK SUISTIMALLERI ,PEDOFILI.
  PEDOFİLİ HASTALIĞININ KAYNAĞI DİNLERDİR. Yeni Evliler:)) Kız-Roşan Kasım 11 yaşında-Said Muhammed 55-.Afganistan BÜTÜN KÖLECİ SEMİTİK...
  ALEV I ERMENI ALEVI SUNNI TURK ALEV-İ ERMENİ, ALEVİ+SÜNNİ= TÜRK Alev-i Ermeni konusunu daha açık bir şekilde kavrayabilmek için,bu bölgenin “zihin yapısını” oluşturan... L.T

 ZEITGEIST="GENEL GÖRÜŞ-YARATILMIŞ ORTAK KANAAT" KÜRESEL SERMAYENİN 20.21.YY. DÜMENLERİ ve DİNLER DÜŞÜNCELERİNİZİ İNSANLARLA ÜCRETSİZ OLARAK PAYLAŞMIYORSANIZ İSTEDİĞİNİZ DÜNYAYI KURAMAZSINIZ. 
keykubat 
(Alaeddin Yavuz)

KÜRESEL SERMAYENİN 20.YÜZYIL BOYUNCA DİNLERİ VE BASINI KULLANARAK KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN
MİLLETLERE VE İNSANLARA YAPIP DAYATTIĞI PLANLARI ÖĞRENMEK İÇİN MUTLAKA İZLEYİNİZ

ABD'nin yetkili ağızları " Yeni Dünya Düzeninde "

" Ordular Bölünecek, halk birbirine kırdırılacak " diyor.

FAŞİST YEZİDİ-SİYONİST KÜRT İSTİLASI EŞ BAŞKAN'IN İŞLERİ
Fethullah Gülen Papa'nın Elini Öpme Merasimi
Şeytani (Masonlara ait) El İşaretleri
NURCULAR ADIM ADIM HIRİSTİYANLAŞTIRIYORLAR
Dinlerarası Diyalog - 15 ciafgulen 
DİNLERE GÖRE (NURANİ)KERTENKELE KÖKENLERİMİZ * Video
İÇİMİZDEKİ SEVRCİLERİ NASIL GÖRECEGİZ  
AKP'NİN AÇILIM EMRİ NCAFP'DEN.
-TERCÜME KAN AKMASIN VER GİTSİN 
ATATÜRK'E KARŞI EDİLEN İNTİKAM YEMİNLERİ TUTULMUŞTUR... 


 Diğer Bloglarım;

  adilyargıcc.blogspot 
  8 yaşında çocuğa, saçı göründü diye Kuran eşliğinde recm. Zina olsa ne 
  sorumluluğu var? İslam bu mu?İbretlik! 
  Türkiye Türklerindir 
  Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez 
  Hakkımda

  Alaeddin YAVUZ 
  İstanbul, Kartal, Turkey 

  KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER,BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI 
  PLANLARA RAZI OLURLAR. Adilyargıç-Keykubat- 

  ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK 
  ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET 
  İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ,ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ 
  TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK 
  SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ 
  OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN 
  SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA 
  KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ,ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA 
  PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ 
  MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ 
  KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE 
  BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat 
  İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM 
  BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR.VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE  SAHİP ÇIKIN!!! 

Adilyargıç 

http://adilyargic.blogspot.com/2010/05/chp-sikeleri-ve-baykalin-istifasi-i.html#axzz1OTm9DQMN

***