Alaattin Çakıcı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Alaattin Çakıcı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ağustos 2019 Pazar

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 25

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A  BÖLÜM 25



Bir Dolandırıcı ve İki Olay
28/10/2000 - 11:00 
Atin,


Astsubay Seyit Ahmet Altıntaş'ın TBMM Susurluk araştırma komisyonuna neden yalan beyanda bulunduğunu, neden " Mehmet Eymür'ün boğazını sıkmak lazım" dediğini tahlil etmeden önce, olayların gelişmesini daha iyi anlamak etmek için konuyla ilgili iki olaya yer vermek istedik. 

Birinci Olay: 1995 yılının Eylül ayı.

MİT'teki "Özel Kuvvetler orijinli" emekli subaylar, Orhan Çoban, Yavuz Ataç ve Kaşif Kozinoğlu, Genelkurmay'dan gelen bir talep üzerine özel bir silah alımı ile uğraşıyorlar.
Moskova'da bürosu bulunan bir Avusturya şirketi, üst düzey bir Rus generalinin; elinde bulunan 1500 adet RPO silahını TSK'ne teklif etmiş ve bu maksatla Genel Kurmay ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda görüşmeler yapılmış. 
Silah, TSK'nın ilgisini çekiyor. Ancak söz konusu silahların, ihale yolu ile açık olarak satın alınması mümkün değil.

TEM 

MİT'teki emekli subaylar, Sovyet yapısı silahların Türkiye'deki pazarlayıcılarından TEM Şirketi sahibi Aydın Köstem ile irtibat kuruyorlar. Aydın Köstem eski görevlerinden tanıdıkları, mutemet bir şahıs. Mehmet Cemal Kulaksızoğlu ve Rüzgar Güvenlik'in sahibi İrfan Özcan'la aynı ekipten.
Aydın Köstem, "deneme maksadı ile kullanılacak 3 çift RPO silahını bizzat kendisinin Moskova'ya giderek, getirebileceğini, bunun toplam maliyetinin 20 - 25 bin dolar olacağını" söylüyor.
MİT'çi emekli subaylar, MİT örtülü ödeneğinden 15 bin dolar alarak Aydın Köstem'e veriyorlar.
Aralık 1995'e kadar Aydın Köstem'den ses seda çıkmıyor. Köstem, 10 Aralık 1995'de MİT'teki muhataplarını arıyor. "Avusturya şirketi deneme maksadı ile ilk etapta, 10 çiftten aşağı silah vermeyi kabul etmiyor". diyor ve bu silahları getirebilmek için 35 bin dolar daha para istiyor.
MİT'çi emekli subaylar, bu hususu Genelkurmay yetkililerine ilettiklerini ve kendilerine "Sayın Genel Kurmay Başkanı bu konuya çok önem veriyor, 35.000 ABD dolarının da teşkilatınızca ödenmesi uygun olur" dediklerini rapor ediyorlar.

Sonra ne mi oluyor?

Aydın Köstem, silahları temin edemediğini ve parayı harcadığını söylüyor. Yani banka dolandırıcılığından sabıkalı Kulaksızoğlu ekibi MİT'i de dolandırıyor.

İkinci Olay: 

İkici olayı, yakın tarihte yollanan bir belgeden öğrendik.
Birinci olaydan tam iki sene sonra, 24 Aralık 1997.
Susurluk olayları bütün şiddeti ile gündemde, MİT Kontr-Terör Merkezi Başkanı Mehmet Eymür görevden alınarak ABD'ye gönderilmiş, MİT'in en aktif ünitesi olan Kontr-Terör Merkezi pasifize edilmiş, personeli dağıtılmış.
Tarık Ümit'in ortağı Hakkı Yaman Namlı, Ankara'da MİT'ten bir yetkili ile görüşüyor ve başından geçenleri anlatıyor.

Süper Müfettiş!

KUTLU SAVAŞKonuşmanın bir bölümünün ikinci olayla doğrudan ilgisi yok. MİT'in gizli operasyonlarını kamuoyuna açıklarken, "banka yolsuzluklarına" gizlilik damgası koyan Kutlu Savaş'la ilgili. 
MİT'ten öğrendiği bilgileri "Mesut Yılmaz"a aktaran ve Yılmaz'ın bu bilgileri "Turgay Ciner" gibi kişilere "şantaj unsuru" olarak kullanmasını sağlayan "Süper Müfettiş!"
Danıştay'ın nihai kararından sonra, eylemleri ve iftiraları nedeniyle hakkında "tazminat davası" açmayı planladığımız 3-4 kişiden biri.
Konuşmada bizim de sonradan öğrendiğimiz bazı önemli unsurlar var: 

Hakkı Yaman Namlı MİT Görevlisine anlatıyor:

HYN: Kıbrıs'a gelen Maliye Müfettişlerinin sorgu - sualinden sonra, aile dostumuz, eski Ticaret Bakanlığı Genel Müdürü ve Kıbrıs Hava Yolları’nın Genel Kurul Başkanı Sabahattin Beyaz vasıtasıyla Kutlu Savaş'a gittim. 
"Başıma böyle bir şey geldi, Maliyeden dolayı ve bunun sizden kaynaklandığı kanaatindeyim, çünkü normal denetleme her sene oluyor, bu sene Kıbrıs’a gelen müfettişler, sizin adınızı vererek, 'Mehmet Ağar'ın hesabı var mı, Mehmet Eymür’ün hesabı var mı, ortaklığı var mı?' gibi sualler sordular. Ben de rahatsız oldum." dedim. 
Kutlu Savaş’a bir hışımla gitmiştim, aslında hata etmişim, "ben sizi tanımıyorum" dedi. 
Bir saat kadar görüştük. MİT'le ilişkim olup olmadığını sordu. Ben de "Mehmet Eymür'le 1987’de tanıştım" dedim. (Not : Mehmet Eymür, Hakkı Yaman Namlı'yı ilk kez 1993 yıllarında, emekli olduğu sırada, İstanbul'a yaptığı bir seyahatte, Tarık Ümit'in yanında görmüştür. Tarık Ümit, bir banka kuracaklarını söyleyerek, Hakkı Yaman Namlı'yı 'bankacı' ortağı olarak tanıştırmıştır.)

İfadeleri İstiyorum

"Tekrar görüşelim, size bazı sorular sormak istiyorum, askere ve DGM'ye verdiğiniz ifadeyi istiyorum" dedi. Sözde benim verdiğim ifade kayıpmış. 
Görevli: Siz askere ne zaman ifade verdiniz? 
HYN: Tarık kaybolduğunda, Ahmet Altıntaş’a. Neyse o ifadeyi götürdüm. Mehmet Eymür’ü aradım, anlattım. "Git bakalım bir görüş" dedi. İki saat elli dakika sürdü. 
Görevli: Ne zamandı bu? 
HYN: Geçen hafta. Sizleri aradım, sonunda bulamayınca Mehmet Ağabey'e faks çektim, "Ağabey, ulaşamıyorum, lütfen beni aramalarını söyleyin" dedim. 
Ondan sonra ben Kutlu Bey’le görüştüm, ilginç gelen konuları not aldım. 
"Tarık’ın ne derecede faili meçhul cinayetlere bulaştığını, Eymür’ün bunlarla bir ilgisi olup olmadığını, benim Yeşil’le görüşüp görüşmediğimi, bizle ortaklığı, hesabı olup olmadığını, daha çok Eymür’ün hesabı olup olmadığını, Eymür'ün Adil Öngen’le ilişkisinin ne olduğunu, benin ilgimin olup olmadığını" sordu. 
Eymür'ün Paraları Nerede?
"Seni çalıştırdılar mı, sana, iş yaptırdılar mı?" dedi. Kanaatim, bir takım kişiler ve kuruluşlar, benim Eymür’ün ve ekibinin bir takım maddi işlerini yaptığım, yönettiğim ve paralarını sakladığım imajını vermiş. 
Görevli: İkinci görüşmeyi ne zaman yaptınız? 
HYN: Geçen hafta Salı. Biz görüşürken iki Bakan aradı, hiç kimseyi bağlatmadı. 
"Senin güvendiğin insanlar beşinci elden para almışlar, bunu biliyor musun?" dedi. "Görmedim, duymadım" dedim. Eymür için diyor bunu. 
"Peki senden ne istediler" dedi, "yurtdışındaki görüştüğüm şahıslar ile ilgili, şu anda detayı size anlatmak durumunda değilim" dedim. 
"Mesela Lübnan’a Suriye’ye gittin mi?" diye sordu. Ticaret için gittiğimi söyledim. "Belçika’ya, Hollanda’ya, Romanya’ya gittin mi?" Gittim tabi, oraya da ticaret için gidiyorum ama özel bir iş yapmak için değil. 
İlk önce Ağar’ın üzerinde durdu. Ağar’ın üzerinde şey yapmayınca ikinci görüşmede, “Siz onların elemanıymışsınız, sizi zaman zaman kullanıyorlarmış,” dedi. 
Görevli: Ağar için mi soruyor bunu? 
HYN: Hayır, Eymür için soruyor. “Sence Eymür’ün onunla ilişkisi var mı?” diye soruyor. 

Görevli: Kimle? 

HYN: N esim Malki üzerinde çok durdu. Tarık’tan dolayı tabi. Tarık, Malki ile görüşüyordu. Bir takım paralar almışlar, Tarık ve ekibi, Korkut ve ekibi, Ağar ve ekibi. "Bunlar sizle bağlantılı mı, Sence bu paralar nerede, Kıbrıs’ta mı?, hesapları var mı?" diye sordu. 
İşte bana 10-15 tane isim saydı, "sizde bunların hesapları var mı, faaliyetleri oldu mu?" Yeşil’i dahi sordu 'Ahmet Demir' diye. Ben de Tarık’la birlikte bir kere gördüğümü söyledim. Eymür ve ekibinin neler yaptığını sordu. 
Görevli: Peki Eymür’le görüştüğünüzü söylediniz mi? 

Eymür'le İrtibatım Var, Teşkilat'la Yok!

HYN: Görüştüğümü söyledim. Teşkilat’la irtibatım olduğunu söylemedim. Tarık’la beraber Eymür’le Ankara’da görüştüğümü söyledim. Bana Zafer'i, Turan'ı sordu. Tarık Bey zamanında görüştüğümü fakat bir beraberliğim olmadığını söyledim. 
Görevli: Şimdi şöyle sorayım, Teşkilattan kimlerle görüştüğünüzü söylediniz? 
HYN: O bana isim verdi, ben ona evet - hayır dedim. Ben ona isim vermedim. “Bu son zamanlarda, 93-94’de kimle görüştün", Mikail’i sordu bana, Ali Yasak’ı sordu. 
Görevli: Mikail’i ne olarak sordu? 
HYN: "Nereden tanıyorsun, nasıl tanıyorsun, onun sizinle bağlantısı var mı?" diye sordu. "84’de yurtdışında tanıdığımı, İstanbul’da, Ankara’da ticareti faaliyetlerimiz olduğunu" söyledim. Drej Ali’yi sordu, Korkut Bey’i, İbrahim Şahin’i, Çatlı’yı tek tek sordu. Ben de mahkemeye verdiğim ifadenin aynısını ona da verdim. 
İkinci konuşmada “Eymür’ün hesabı var mı, sizinle iş yaptı mı maddi manevi?” Tabi bu vesileyle Erol Evcil’i, Adil Öngen’i, Alaattin Çakıcı’yı, onlarla bir araya gelip gelmediğimizi sordu. " Adil beyle 3-4 defa görüştüğümü, komşu olduğumuzu ama bir yakınlığımızın olmadığını" söyledim. Bana Tarık’ın Korkut’la olan diyaloğunu sordu. Görüştüklerinin, daha sonra aralarının açıldığını, Tarık’ın Korkut’a araba hediye ettiğini, onları ve sair hep sordu. "Sizce Eymür’ün haberi var mı, onun bilgisi dahilinde mi oldu” ben de gazetede okuduklarımdan ve duyduklarımdan Tarık Bey’in çok yönlü bir insan olduğunu, bir çok kuruluşla görüştüğünü, "bizzat görüştüğünü görmedim" dedim. 

Eymür'den mi, Ağar'dan mı?

Sonra pasaportları sordu bana, bende olup olmadığını sordu, "hayır" dedim bende yok. "Onları Eymür’den mi aldın, Ağar’dan mı?" dedi. 
Ben dedim, Tarık beyin ofisinde silah ruhsatı, plaka, Ağar imzalarının olduğunu gördüm. 
Her sorduğu sorunun arkasından, "Eymür’den mi, Ağar’dan mı?" diye soruyor. 
Pasaportlara ve plakaya cevap verdim. Sonra başka plakalar sordu bana, 34 ZA ZU bir sürü plaka. Bende tanımadığımı, benim tanıdığım plakanın 34 AY 26 olduğunu, onu teslim ettiğimi söyledim. 
Görevli: Belgesi var mıydı sizde? 
HYN: Bir kopyası vardı bende, kendisine verdim. 
"Ağar seni aradı mı?" diye sordu, "Hayır dedim beni kimse aramadı", sadece Çatlı’nın ziyaretini, beni tehditlerini ve benle iş yapmak istemesini belirttim. "Bu arada bana ölüm tehdidi geldi Haluk Kırcı’dan" dedim. "Ayağını denk alsın, aleyhimde çok konuşuyor" diye. Sonra ülkücülerle ona haber gönderdim beni arasın diye, aramadı öyle kaldı dedim. 

Teoman Paşa'yla Görüşüyor musun? 

TEOMAN KOMAN"Teoman Paşa’yla görüşüp görüşmediğimi" sordu. Bir kere 92 veya 93’de Tarık Beyin ofisinde gördüğümü söyledim. 
"İbrahim Şahin’le görüşüp görüşmediğimi, beni tehdit edip etmediklerini" sordu. Yaşar Öz olayını anlattım. 
Bana “ben senin konunu araştırdım, arkasında biz yokuz, demek ki şirket var” dedi. Sizin kurumu kastetti. “Bana ne Kıbrıs’tan , bu işin arkasında Jandarma'nın, Emniyet’in olduğunu biliyorum” dedi. 
Bana bu Savaş Buldan’a Ağar’ın adamı gitmiş, haraç istemiş, onu sordu, "tanıyor musun?" dedi. Muhsin Korman’ı sordu, evet dedim, tanıyorum, "Kaşif diye bir asker tanıyor musun?" diye sordu. Hayır dedim. 

Görevli: Neyin arkasında? 

HYN: Susurluk’un. "Bunun Kıbrıs’la bir alakası yok, Kıbrıs anten, esas kaynak burası, ondan sizin üzerinize gidiliyor, basına bilgi veren ya Emniyet ya da MİT’tir" dedi. Ayrılırken benim cep telefonumu aldı, kartımı aldı. "Tekrar görüşeceğiz, sizinle işlerimiz olacak" dedi. Ondan sonra bana uzun uzun intibalarını anlattı. 

Görevli: İntibaları neymiş? 

HYN: "Bu işin hesabını kimsenin veremeyeceğini, çoğu işin 'okeysiz' yapıldığını, Tarık Bey'in ve onun kullandığı kişilerin bundan dolayı hedef olduklarını, aralarında mutlaka maddi manevi itilafların çıktığını, bu işin bir hesaplaşması olduğunu, arada insanların ezildiğini" söyledi. 
Benim kara para, uyuşturucu gibi işlerle ilgim olmadığını söyledim. "Sen hedef değilsin, Eymür ve ekibi hedef, şu anda onlar tasfiye halinde, bir takım 'okeysiz' işler yapmışlar, nasıl olur devlet memuru, bunu bile bile yapar" dedi. 
Ağar’dan bahsetti, Yaşar’dan bahsetti. Onların görevi yakalamak, durdurmak dedi. 

Görevli: Bunları Eymür için mi kullandı? 

5'nci Elden Alınan Para

HYN: Hem Eymür için, hem Ağar için kullandı ama daha çok Eymür için kullandı. Sanki "bunu git Eymür’e anlat" demek istiyor. Bende, Eymür'e inandığımı, güvendiğimi, kendisinin haysiyetli olduğuna inandığımı söyledim. 
“O zaman niye sürüldü?” diye sordu. Ben de bilemem diye cevap verdim. 
"Eymür’ün 5. elden para aldığı duyumlarının olduğunu" söyledi. Benim şahsi kanaatim kafasında yanlış oluşumlar var, bu oluşumları raporuna da yansıtacağı kanaatindeyim. Çünkü bana bir şey anlattı, bir paragraf gibi, "bu raporda yer alacak" dedi. 

Görevli: Ne içeriyordu bu? 

HYN: İşte bu "okeysiz" işler. Kürtler öldürülmüş ve saire. Çünkü Ayhan mı, Ziya mı bilemiyorum bir polis yakalanmış İstanbul’da, ifadesinde demiş ki, "Biz görev insanlarıyız, bazı işleri eğitim, görev gereği yaptık. Daha sonra gördük ki amirlerimiz, üstlerimiz kadeh tokuşturuyorlar". 
"Hepsinin verecek hesapları var dedi, bu Teoman Paşa’yı da kapsıyor, çünkü bu işin kaynağı Jandarma, Emniyet, MİT" dedi. Bu tip şeylerin raporuna da yansıyacağına ben kanaat getirdim. 

ANAP'ı Bitirmek İçin Yazıyorum

Bu işlerin kaynağının Ağar olduğunu, yetkilerini fazlasıyla kullandığını söyledi, "Ağar’la askerlerin arasında mutlaka diyalog var, bir takım destek aldı ki bunları yaptı" dedi. Bu cümleyi bitirirken, "siyaset de bunu yerine getirmezse ANAP biter. Zaten belki de ANAP’ı bitirmek için bu raporu yazıyorum, yani bu rapor çıktığında gerekli yaptırımların yerine getirilmeyeceğinden korkuyorum. Bu ANAP’ı bitirir, belki de benden bu isteniyor" dedi. 
Bana “Türkiye’de para aklayan kuruluş var mı?" dedi. Ben de "en büyüğünün devlet olduğunu, ... Bankası ve ... Bank, bunlar tescilli" dedim. 
"Kıbrıs’ta edindiğim izlenimlere göre 'Kent Bank', 'Atlas Bank' tır. Çünkü orada 186 milyon dolar 'cash' para var, bunların içinde Ali Yasak da var, Bedrettin Dalan da var" dedim. 
Hakkı Yaman Namlı'nın, Kutlu Savaş'la ilgili anlatımı bu kadar.

TEM'e Dönüş

Namlı bu görüşmede MİT'teki ilgili görevliye bir başka hususu da aktarmış. anlattığı diğer konu ikinci olayımız: 
HYN: Bana ülkücülerin tanıştırdığı bir şahıs var, Aydın Köstem. Bu adam benimle 1 senedir kontakta. Bir kredi mektubu talep etti benden, Avusturya’da falan bağlantıları var, zaman zaman telefonda görüşüyoruz, bununla bir iş olmadı. 
Daha sonra bununla görüştük, bunu yeri Ankara'da Katip Çelebi sokakta. Büro telefonu 467 05 07, kapısında TEM diye bir levha var. 
Benimle, bana bir tek şey sormaksızın 45 dakika konuştu, "MGK’da siz konuşuldunuz, MGK’na ben rapor veriyorum, Kuzey Irak’ta ve Şırnak’ta kaldım, sizin kim olduğunuzu biliyorum, kardeşiniz Hakan falan" dedi. 
“Sizin Eymür grubunda yer aldığınızı, sır sahibi olduğunuzu, riskli bir insan olduğunuzu biliyorum, MİT’te hiç bir iş ciddi yapılmaz, askerler Kontr Terör’ün başına bir asker getirmek suretiyle burayı toparlayacaklar, bütün politikayı ve bilgileri Askeri İstihbarat yönetecek, Eymür sizi kullandı, siz bunun farkında olmadınız, basının üstünüze gelmesinin arkasında MİT var, kendi yaptıkları işleri örtbas etmek için bunları yapıyorlar ama asker buna uyandı ve orayı tasfiye etti, MİT’i kontrole aldı" dedi. 

Çevik Bir'le Tanıştıracağım 

ÇEVİK BİR Yeşil’in de fasa fiso olduğunu, onu eskiden beri tanıdığını söyledikten ve beni bir hayli övdükten sonra “Siz bize, JİTEM'e transfer olacaksınız, ben sizi sosyal bir ortamda mutlaka Çevik Bir ile bir araya getireceğim" dedi. Benim yurtdışında bir takım faaliyetlerde yer almamı istedi. Altı kişinin öldürülmesi olayını örnek verdi, bunun JİTEM’in işi olduğunu söyledi. 
Bana “bize transfer olacaksın” dedi. Ayrıca, bir proje varmış, kararı alınmış, Avusturya teknolojisi ile Kıbrıs'ta bir el bombası üretilecekmiş, bu şirketin yönetim kuruluna beni istiyor, Hasan Kundakçı da gelecekmiş. 
Bana çok ilginç şeyler anlattı, Eymür ekibinde yer aldığımdan dolayı ben tasfiye listesindeymişim, o ekibin çok yanlışı olduğunu, KTM’nin pasifize edildiğini, bir yarbay veya albayın geleceğini söyledi. Konuşulanları kimseye söylemememi tembihleyerek, yurtdışında ne gibi imkanlarım olduğunu sordu. 

Çatlı'nın Teoman Paşa'dan Ricası

Daha ilginç şeyler anlattı. Beni sorgulayan Jandarma Astsubay Ahmet Altıntaş'ın da pasifize edildiğini, onu, Abdullah Çatlı'nın ricası üzerine Teoman Paşa’nın tayin ettiğini söyledi. Daha evvel bunu bana Çatlı’nın adamları da söylemişti. "Bak bunu tayin ettireceğiz" demişlerdi. 
Görevli: Çatlı, Teoman Paşa’ya mı rica ediyor? 
HYN: Evet. "Kesinlikle bize transfer olmalısın, ancak böyle kurtulursun, ben senin Türkiye’deki problemini, yanlış imajını silerim, sen o ekiple ilgili çok şey biliyorsun, bu altı kişinin öldürülmesi olayının devamı gelecek," dedi. 
"Bu faili meçhullerle ilgili Kürtlerden para aldılar, onu başka yere sevk ettiler, bundan haberin var mıydı?. Askerler Eymür’e dürüst olmadığı için garez, Kuzey Irak Politikası MİT'ten alındı, askeri istihbarata verildi" dedi. 

Görevli: Size nasıl ulaştı bu şahıs? 

Çatlı'nın 2,5 Milyon Dolarlık Çeki

HYN: Biz bunla 1,5 yıl önce telefonda tanıştık. Bu Çatlı’lar ofisimi bastığında, Saadettin Gündoğan diye meşhur bir ülkücü var, onunla Kıbrıs’ta bir yemekte tanışmıştım. Bu Çatlı'nın Kıbrıs'ta görüştüğü yegane insan. Aydın Köstem de Saadettin’le çok sıkı fıkı. Bir de bizim First Merchand Bank'tan çek tahsil etmek isterken yakalattığımız Murat Sükan vardı. (NOT: Aralık 1996'da, Murat Sükan (Cep telefonu 0542.533-0476), Ercüment Kanık ve İlhan isimli şahıslar Kıbrıs'taki First Merchand Bank'a müracaat ederek, Credit Lyonnais isimli Fransız bankasına ait ve Baysa - Mehmet Özbay adına yazılı yaklaşık 2,5 milyon dolar değerindeki çeki (12,5 milyon Fransız Frangı) tahsil etmek istediklerini belirtirler. Çek ile birlikte Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı'nın "Mehmet Özbay" adına bastırılmış kartvizitini de verirler. Durumun Kıbrıs ve Türk Polisince öğrenilmesinden sonra Murat Sükan İstanbul'da yakalanır ve Fatih Savcılığına teslim edilir. Basın'ın fazla üzerinde durmadığı bu çekin, uyuşturucu parasının aklanması ile ilgili olduğu sanılmaktadır.) 

İki JİTEM'ci Kol Kola

Aydın Köstem, 43 yaşlarında, evli, asker kökenliymiş, bürosunun duvarlarında çeşitli av silahları, çelik yelekler asılı, Kuzey Irak’ta çekilmiş resimleri var. Dikkatimi çeken resimlerden biri Sami Hoştan ile kol kola çekilmiş olan resmiydi. 
Takip eden konuşmalar kara para ve bankacılık konusunda. En son sözü MİT görevlisi söylüyor ve görüşme bitiyor. 
Görevli: Her şeyden önce sizin şu olayların sonuçlanması lazım. Mümkün mertebe bizle irtibatınız olduğunu saklayın. Ailenizle bile konuşmayın lütfen. 

Evet, bizim zamanında çok önem vermediğimiz ve Tarık Ümit'in yardımcısı olarak nitelendirdiğimiz Hakkı Yaman Namlı galiba Susurluk konusunda hepimizden daha çok bilgi sahibi. Ancak bilgilerini ve ilişkilerini istediğinde, kendi zamanlamasına göre veriyor...

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=272

26. CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***


UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 20

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A  BÖLÜM 20 


Kurşun Asker MİT'de,
30/8/2000 - 11:00 
Atin,


TBMM'ne çok sathi bilgiler vererek kendisine sorulan sualleri geçiştiren Korkut Eken, İstanbul DGM Savcılığında önüne konulan telefon dökümlerini görünce TBMM'de tanımadığını beyan ettiği kişileri de tanımaya başlamıştı.

Başarılı Bir Geçmiş

Korkut Eken esasında geçmişi başarılı bir "Özel Harp" veya yeni adı ile "Özel Kuvvetler Komutanlığı" subayı. Evi, aldığı başarı madalyaları ve ödüllerle dolu. Çok iyi bir ailesi var. Hepsi pırıl pırıl, düzgün ve vasıflı insanlar.
Eken iyi bir silah uzmanı, iyi de nişancı. Bir arkadaşının elindeki elmayı 25-30 metreden vurabilecek kadar iyi. Bu "elma tutma" sırasında bir kaç ufak kaza olmuş ama, astları, yürekleri atsa da Korkut emrettiği zaman o elmayı tutmak mecburiyetindeler.
O aynı zamanda, paraşütçülük, kayak, dalgıçlık gibi özel eğitimler de görmüş, ABD'de "rehineli harekat" gibi özel kurslara da katılmış bir kişi. 
Zamanın MİT Müsteşar Yardımcısı Hiram Abas'ın, Korkut Eken ve Yavuz Ataç'ı Gölbaşı Polis Eğitim Merkezi'nde gördükten sonra, teşkilata almasında, iyi bir sicilin yanı sıra bu vasıfların da etkili olduğu muhakkak.
Eymür'ün, Korkut Eken ve Yavuz Ataç'ın MİT'e alınmasında bir rolü yok. O daha sonra MİT'e giren Kaşif Kozinoğlu - Orhan Çoban grubunun alınmasında etkili oldu.

Kurşun Asker

Eken, fikri çalışmadan ziyade aksiyonu seven bir tip. Taha Kıvanç'ın 29.08.2000 tarihli "Bir filmin çağrıştırdıkları" yazısında bahsettiği, "Kuşatma" filminde Bruce Willis'in canlandırdığı general benzeri bir kurşun asker. Vuralım, kıralım, öldürelim, yakalım...
Eken, DGM Savcılığına verdiği ifadede belirttiği gibi Abdullah Çatlı'yı teşkilatta tanımadı. MİT'den emekli olduktan sonra tanıdı veya daha önceden tanıyordu. Ancak Alaattin Çakıcı ve Tarık Ümit'i MİT'de görevi ile ilgili olarak tanıdı ve aynı Yavuz Ataç'da olduğu gibi, Çakıcı ile görevsel ilişkisi daha sonra özel ilişkiye ve hatta kader birliğine dönüştü.
Alaattin Çakıcı ve Tarık Ümit, o tarihlerde MİT İstanbul Bölge Başkanlığı'ndan Şenkal Atasagun imzasıyla Müsteşarlık Karargahına yollanan 16.Temmuz 1987 tarihli yazıdaki, "kullanılmaları uygundur" mütalaası üzerine MİT'le irtibatlandı lar. 
Kullanılma amaçları, devlet büyüklerinin "kanları yerde kalmayacak", "terör örgütlerine gerekli cevap verilecek" tarzdaki açıklamalardan sonra MİT'e verilen yurt dışı görevler kapsamındaydı, yani Asala ve PKK terör örgütleri ile mücadele.

Bu Adam İşe Yaramaz

Alaattin Çakıcı'nın yanında 3-4 kişi daha vardı. Bunların hepsi, özel bir yerde, Korkut Eken tarafından eğitime tabi tutulmaya başlandılar. 
Eken, Çakıcı grubundan pek memnun değildi. "Bunlar tabanca tutmayı bile bilmiyorlar, beş metreden hedefi vuramıyorlar" diyordu. Bu gruptan iki kişi gözünü doldurmuştu. Biri Çakıcı Fransa'da yakalandığında yanında bulunan Murat (veya Muradi ) Güler, diğeri geçtiğimiz yıllarda öldürülen Şener Turan (Sarı Şenol).
Eken'e göre Alaattin Çakıcı işe yaramazdı. Ancak diğerleri üzerinde büyük hakimiyeti vardı. Eken, eğitim sırasında Çakıcı'ya el bombası attırmaya kalkmış, Çakıcı'nın her yanının titrediğini görünce adamlarının yanında mahcup olmasın diye onları başka yere yollamıştı. Eken, Çakıcı'nın haline gülüyor, Çakıcı'nın önemli bir faaliyette sıkıntı yaratabileceğini söylüyordu.
Eğitimden sonra Çakıcı ekibi Ağustos 1987'nin ilk günlerinde, Tarık Ümit ve Yavuz Ataç'la birlikte, planlanan bir faaliyetle ilgili olarak yurtdışına yollandılar. Tarık Ümit'in lisanı vardı, Avrupa'yı da iyi biliyordu. Becerikli olduğundan bir çok bürokratik engeli aşabiliyor, ihtiyaçları karşılayabiliyordu. Yavuz Ataç'ın ise aktif bir görevi yoktu, o sadece uzaktan çalışmaları izleyecekti. Orduda iken Brüksel'de görev yapmıştı, lisan da biliyordu.

İlk Yurtdışı, İlk Görev

Çakıcı'nın ise yurt dışına ilk çıkışıydı. Çakıcı sonraki yıllarda Avrupa'nın bütün giriş çıkış kapılarını öğrenip yıllarca kaçak olarak yaşamayı başardı. Sadece Avrupa'da değil, Singapur'dan Newyork'a, Londra'dan Sudan'a kadar hemen her yerde.
Çakıcı ekibi ile planlanan faaliyet gerçekleşmedi. Ya bir sızma olmuş, ya da bir tesadüf eseri faaliyetin yapılacağı yerdeki güvenlik güçleri aynı hedefe yönelmişlerdi. Ekip 10 gün kadar yurtdışında kaldıktan sonra geri döndü.
Çakıcı'nın bu tarihten 10 yıl kadar sonra, Şenkal Atasagun'un Operasyon Başkanı olduğu devrede yine neticesiz bir operasyonda kullanması dışında, MİT'de aldığı hiç bir aktif görev yoktur. Çakıcı'nın "Asala'yı bitirdiği, PKK ile savaştığı" gibi hikayeler tamamen uydurmadır. Komik olan, Çakıcı'nın da bu hikayelere kendini de inandırmış olmasıdır. Hem de o kadar ki, bir telefon konuşmasında Eymür'e "Biz bu vatan için neler yaptık ağabey, değil mi?" diye soracak kadar.

Rakipleri Rapor

Çakıcı bir süre yeni bir faaliyette kullanılmak üzere el atında tutuldu. 
Bu dönemde kendisinden daha ziyade haber kaynağı olarak istifade edildi. 
Rapor ettiği konular genellikle "Ülkücü" şahısların faaliyetleri ile ilgiliydi. 
Eymür, bir keresinde Çakıcı'nın yalan bir haber ilettiğini tespit etti. Haberin konusu o tarihlerde Çakıcı'nın rakip gördüğü Drej Ali lakaplı Ali Yasak ve arkadaşlarının PKK'lı şahıslarla uyuşturucu kaçakçılığı yaptığına dairdi.
Eymür, Çakıcı'nın bu şekilde yalan haber üreterek kendilerini yönlendirmeye çalışmasına fena halde kızmıştı. Artık bir daha onun yüzünü görmek istemiyordu. Araya Korkut Eken girdi, Çakıcı'nın çok pişman olduğunu, bir daha böyle bir terbiyesizlik yapmayacağını söyleyerek Çakıcı'yı affettirdi.
Çakıcı'ya en çok kızan Hiram Bey olmuştu. Konu Çakıcı'nın MİT'le ilişkili olduğu bir devrede yanında görevliler varken Ankara Dedeman Oteli'nde maraza çıkarıp birkaç kişiyi yaralaması ile ilgiliydi.

Rezalet...

Olay anında Çakıcı'nın yanında olmamakla birlikte Eymür de o anda Dedeman Otelindeydi. Korkut Eken Çakıcı'nın yanında, Yavuz Ataç da civardaydı. Bir anda silahlar patlamaya, herkes bir tarafa kaçışmaya başladı. Eken, Çakıcı'ya müdahale edip otelin dışına çıkarmaya çalışmış, bir araca bindirip civardan uzaklaştırmıştı. Çakıcı bu arada iki-üç kişiyi yaralamıştı. 
Eymür ne olduğunun farkında değildi. Resepsiyona gidip ne olduğunu sordu. Olay o kadar ani olmuştu ki kimse bir şey bilmiyordu. Herkes oteli terk etmekle meşguldü.
Olayın nedeni sonradan anlaşıldı. Otelde alkollü bir şahıs, Çakıcı'ya samimiyetle yaklaşarak "Affedersiniz, Siz Dündar Kılıç değil misiniz?" diye sormuştu. Çakıcı huylanmış ve adamı vurmuştu. Kaçarken önüne gelen bir kaç kişiye daha ateş etmişti.
Bu bir rezaletti. Olayı soruşturan Polis Şefleri Çakıcı'yı tespit etmişlerdi. Yanında Korkut'un olduğu da biliniyordu. 
Bir Polis Şefi ertesi gün Eymür'ü arayarak olaydan bahsedip "Korkut Yarbay'ın da Çakıcı'nın yanında olduğu söyleniyor ama biz ihtimal vermiyoruz" dedi. Bu nazik bir şekilde verilen "biliyoruz ama üzerinde durmuyoruz" mesajı idi.

Kafasına Sıkın Emri

Hiram Bey köpürüyordu. Sizin bulunduğunuz yerde bunu yapması, hem bu teşkilata hem de sizlere en büyük hakarettir. Siz buna nasıl tahammül ediyorsunuz. Götürün bir yere sıkın kafasına cezasını verin. Kimse bu teşkilatı küçük düşürüp kullanamaz.
Eymür, ilk defa Hiram Bey'den, hem de astlarının yanında azar işitiyordu. Onun kızgınlığı karşısında kendi kızgınlığını unutmuşu. O anda Hiram Bey ile tartışmaması gerektiğini biliyordu. "Başüstüne" deyip makamından ayrıldı.
Birkaç gün gözükmeyip, Hiram Bey'in yumuşamasını beklediler. Çakıcı, Hiram Bey'in kızgınlığını öğrenmişti. O, aynı gün cezaevine girmeye ve hayatının olağan hadiseleri arasında sayılan adam yaralamanın cezasını çekmeye çoktan razıydı ama bu kızgınlığın kendisine ne gibi olumsuzluklar getirebileceğini kestiremiyordu. 

Kesilen Resmi İlişkiler

Hiram Bey, verdiği emri tekrarlamadı. Çakıcı birkaç gün sonra Ankara'dan uzaklaştırılarak kendi kaderine bırakıldı ve resmi ilişki kesildi. 
Hareketli bir dönemdi, hadiseler birbirini kovalıyor, günler hızla geçiyordu.
1987 son aylarında MİT Raporu olayı patlamıştı. Kutlu Savaş'ın soruşturmaları sonrası, Mayıs 1988'in son günlerinde Hiram Bey, Eymür ve Korkut Eken, emeklilik dilekçelerini vererek teşkilattan ayrıldılar.
Evet, Çakıcı-MİT ilişkileri kesilmişti ama, Eken-Ataç-Çakıcı üçlüsünün ilişkisi hiç bir zaman kesilmedi.

Özenti

Eken ilk başlarda hafife aldığı Çakıcı'nın bilahare tesirinde kaldı. Filim seyredip, filmin kahramanını taklit eden çocuklar gibi Çakıcıyı taklit etmeye başladı. Kendisine geç servis yapan lokantada tabanca çekip havaya ateş ettikten sonra garsonların etrafında pervane kesilmesinden, hesap vermeden eli öpülerek lokantayı terk etmekten zevk almaya başladı. 
Bunların Eymür tarafından duyulmaması için her türlü gayreti sarf ediyordu ama Eymür bazen yaptıklarından haberdar oluyordu. Birkaç kez kendisine bu tip hareketlerin onun evveliyatına ve mevcut durumuna yakışmadığını söyleyerek ikaz etti.
Eymür'ün haberi olmadığı konular da oluyordu. Çakıcı'nın o yıllarda Eken'e otomobil aldığını, Eymür uzun yıllar sonra tekrar göreve döndüğünde öğrendi. O tarihte olay kendisinden saklanmıştı.

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=248

21.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

..

16 Temmuz 2016 Cumartesi

Hiram Abas ile Alaattin Çakıcı Ermenileri Öldürdü! BÖLÜM 2


Hiram Abas ile Alaattin Çakıcı Ermenileri Öldürdü! BÖLÜM 2


'Yeşil başlı başına bir teşkilat'

Yeşil olayı şu. Ben daha önce tanımam Yeşil’i. Geçen yıl Eylül ayında İç istihbarattan (ismini vermeyim)  Yeşil isimli kişinin Elazığ’ın elemanı olduğu, ihale usulü işler yapacağını, çok becerikli olduğunu bildiren bir rapor verdi. Ben de gelsin görüşelim, dedim. Bizim Türkiye’de değil, yurt dışında işimiz. Ankara’da sorgu yeri bile varmış, adam başlı başına teşkilat. Çalışmaya başladık. İki tane adam var. Biri Tarık Ümit biri Muzaffer Yıldırım bunlarla görüştük. Planlı faaliyet haline de getirdik. Fakat emniyetle işimiz zor. Onlar bizimle çalışmasını istemiyor. O söylediğim raporda (İranlılarla ilgili) çok geniş bilgiler var. Tamamen tertipvari. İsterseniz tamamını müsteşarımıza arz ederim.

'Fabrika için Dünya Bankası'ndan kredi aldık'

Nasrullah Ayan, çok eski Mikdat ile beraber görüştük. Halen temaslarımız var. Ben bu fabrikayı Nasrullah Ayan’ın şirketine sattım. Tüveng Holding'e maliyeti 1 milyon dolara mal oldu. 600 bin dolara çıkacaktı, Korkut’u oturttuk 1 milyon dolara çıktı. Ben bu fabrika işinden bıkmıştım. Çünkü ticaret yapamıyordum. O kadar güzel bir fabrika yaptık ki, Dünya Bankası'ndan kredi aldık. Geldi gördü teşekkür mektubu yazdı. Dayım ölmeden bir kerede verdi kapattı. Bizim aile borcu pek sevmez. Mardin’den gelince ilk evimi arabamı almıştır.

'Halen Öcalan ile ilgili yardımı oluyor'

Nasrullah ile ilişkim eniştem onun yanında koordinatörlük yaptı. Bir amiralin oğlu onun genel müdürüydü. Nasrullah ile iş dışında özel irtibatlarım çoktur. Bir gün yine İstanbul’a gittiğimde yanına gittim. O zaman kral adam, Gayrettepe’de kompiturize bir bürosu var. 1000 kişi çalışıyor yanında, birkaç kuruluşu var. Fabrikayı bir müşteri bulursam satacağım dedim. Ben alayım dedi. Fabrikayı kârlı bir hale sokamadık. Körfez krizi, turist gelmedi ama geçimimizi sağladı ama çok kârlı değildi. Belgeleri istedi verdim, enteresan bir konu dedi. Sudan para kazanmak, hammadde yok, yer altı suyunu alıyoruz filtreliyoruz. Düden şelalesinin kolu üzerinde. 10.000 TL’lik 4’lü paket satıyoruz. Fakat benim yapacağım bir iş değil. Her şey denk geldi. Ne verirsin, ne olur? Biz 850 bin dolara anlaştık. İki yeğenim, bir baldızım İstanbul’da bir sınıf arkadaşım, bir Korkut. İlk aldığımız parayı Korkut’la arkadaşıma verdik. Sonra Nasrullah Ayan battı 600 bin dolar alacaklıyız.
Cumhuriyet’te bizimle ilgili bir bölüm çıktı. Halen Abdullah Öcalan ile ilgili yardımı oluyor. Resmi ilişkim devam ediyor.

Semra Özal: Kızım, etrafı Ermeni dolu bir davulcuya kapıldı

Semra Özal’la kızının evliliğinden dolayı Başbakanlık konutunda görüşme yaptığım doğru. Bunun raporu da var, ben Semra hanımı tanımam. Kadıköy Belediye Başkanı Osman Hızlan ile ilişkim var. Yazın Bayramoğlu’nda evinde kaldım. Bir gün telefon geldi hanımefendi seninle konuşmak istiyor, dedi. Telefon verdi, aradım. Ne zaman görüşürüz. Evim orada. Çankaya’da oturuyordum, akşam gelirim, dedim gittim.
Hanımefendi yatak odasında, sonra salona geldi. Üç çocuğumuz var, çok sıkıntılarımız var, dedi. Oğullarım iyi, kızım son zamanlarda bir davulcuya (Asım Ekren, T24) kapıldı. O davulcunun etrafı hep Ermeni. Davulcu, kendi karısı da Ermeni. Evli dedi. Fakat muvazaalı bir şekilde karısından ayrılmış. Şimdi bizimki ile evlenmek istiyor. Ben tetkik ettirdim. Cebi delik. Fakat gitmiş yine Ermeni bir kuyumcudan kıza birtakım güzel şeyler almış dedi. Uyuşturucu kullandığına dair bir şeyler de var. Acaba Ermenilerle bir tertip içine mi giriyoruz, dedi. Ne yapabilirsiniz bir tetkik edebilir misiniz? Osman sizi çok methetti, oturduk. Bakayım efendim. Bizde bilgi var mı araştıralım. Başbakan karısı ya! Sonra Turgut Bey geldi rahmetli beni tanıştırdı. Turgut bey ondan sonra ne yapıyor, müsteşarınız nasıl, memnun musunuz? O zaman Bigali Paşa. Sık sık değişmesinden iyi. Bizi öğrendi, iyi sevdik. Tabii gönlümüz bizden biri, içimizde yetişsin onlar bu makama gelsin. Dedi ki, Bigali paşayı emekli edelim de oraya MİT’in başına getirsek nasıl olur dedi. Dedim ki yeni birisinin gelmesinden iyi olur. Konuştuk, ufak tefek bir şeyler daha fazla konuşmadık.
Görüşmemizi müsaade eder misiniz müsteşarımıza nakledeyim, dedim. Tabii tabii dedi. Kalktım geldim, oturdum hem raporumu yazdım. Müsteşarımızla ilgili konuşmasını da kendisine naklettim. Bana bir kızdı yerinden hopladı sen benim istikbalimle mi oynuyorsun? Ben iyi bir şey yaptım zannediyorum. Ben orgenerallik bekliyorum dedi. Dedim ki orgeneralden çok var da MİT Müsteşarı'ndan bir tane var. Ben ne bileyim sizin öyle tepki vereceğinizi, kızacağınızı dedim. Çocuk gibi enteresan, ben şimdi gidip görüşsem dedi. Gidin görüşün dedim. Ben sordum, iznini de aldım. Müsteşarımıza arz edeceğimi söyledim dedim.

'Kızınızı çekmeniz lazım bu muhitten'

Neticede Zeynep’in (Özal, T24)  işini de söyledim. Dedi ki, İstanbul Bölge Kişiye Özel yazalım . Ondan sonra da ben devreden çıktım. İstanbul’dan bilgiler geldi. Ajda Pekkan vs gittim. Menfi bazı şeyler var etrafında. Dejenere bir muhit. Kızınızı çekmeniz lazım bu muhitten . Gece kulüpleri kız da müptezel bir hayatın içindeydi. Falcılar falan. Çocuklar evlenecek nasıl yapsak legal olmaz.

“Elimize yüzümüze bulaştırdık'

Mehmet Ağar’a söyleyin, o kursa gitti Amerika’da, yok. Ünal beye söyleyin o pek yanaşmıyor. Vallahi bu iş olsa olsa yer altı dünyasının birtakım adamları var. Vasıtalı olarak onlara söyleyim, onlar bunun bir kulağını büksünler. Çok iyi olur. Geldim müsteşara söyledim. Burada İskender Çolak var ona söyledim. Bunlar da sanki biz öyle demedik. Çolak, Ulucanlar’a söylemiş o da silahlı adamlarını yollamış Başbakan'ın emri diye ortalık allak bullak oldu. Yani işi elimizieyüzümüze bulaştırdık. Tabii gazetelik olduk, sesimiz çıkmadı. Onlardan da Semra hanımlardan da ses gelmedi. O olay öyle kapandı. Şimdi arada sırada canlanıyor.
Dündar Kılıç’ın benden ödü kopuyor. Emekliyken Mete’yi ona gönderdim. Necati Fil vardı emekli oldu. Yılmaz Güney’in kardeşi kumarhane işletiyordu. Mete ve Necati birlikte çalışıyordu. Kumarhaneye gidiyorlar, cepleri yabancı sigaralar o zaman. Cüzdanlarda paralar. Necati, Yılmaz Güney, Mete, Şükrü Balcıçağırdı diye gitti. İstanbul Em. Md. Yardımcısı oldu. Sonra emekli oldu. Necdet Küçüktaşkıner ile işyeri açtı. Avukatlık bürosu açtı, bozuştular. Mete, Antalya’yı aradı. Eski küskünlükleri unutalım dedi. Eşiyle geldi. Biraz rahatsız. Neticede Dündar Kılıç’ın yanında çalışıyor. Sen avukat adamsın her yerde çalışabilirsin dedim. Kafkasya’dan adam getirtiyormuşsun Dündar’ı vurdurmak için Kafkasya’dan bize gelen oluyor ama hanımın akrabalarından, o Kafkasya’dan olduğu için. Ben belli bir görev yaptım. Sen de bilirsin memurluk yaptın. Ben olmasam X şahıs yapardı benim yaptığımı, ben Dündar’la muhatap bile olmak istemem. Ben devlet memurluğu yapmış adamım o yeraltı dünyasının adamı. Onunla ne alıp vermediğim olabilir ki , ben onu vurdurayım o gayet memnun gitti. Tabii Dündar yollamış bunu. Şimdi onu söyleyeyim. Geçen günde onu söyledim. Benden emekliyken bile korkan bir adam. Çıkıp da ben buraya döndükten sonra televizyona çıkıp üzerime gitmesi, ancak bir yerlerden güç alarak olur. Kesin bir şey bilmediğim için de kimsenin günahına girmek istemiyorum. Ama duyduğum kadarıyla Korkut gitmiş, biz polis olarak arkandayız, çık konuş, her türlü destek. O gücü bularak çıkıyor. Yoksa cesaret edemez. Tamamen tahrik. Bizim Nuri ağabeyimiz dahil.

'Abdullah Çatlı,  Nuri beylerin eski adamı'

Ben şimdi size bunların bağlantılarını kurayım. Abdullah Çatlı,  Nuri beylerin eski adamı. Nuri Gündeş (eski MİT İstanbul Bölge Başkanı, T24), Metin Günyol, şimdi de Korkut da bunların şeyine girdi. Mehmet Ağar, Ünal Erkan hepsi bir ekip olarak benim karşıma şimdi yine çıktılar. Bir de benim yanımda çalışan da buraya gelmemden önce son derece gayri memnun. Çok enteresan bir adam.

'Örtülüden alınıyor, bizim sütümüze kalmış'

Çok büyük paralar dönmüş bizim dairede. Kuzey Irak çalışmaları ile ilgili olarak.  5 bin dolarlık arabaya 8 bin dolar yazılmış. Örtülüden alınıyor. Bizim sütümüze kalmış. Ben çıkarıyorum,Abdullah Öcalan’a 100 bin dolar verebiliyorum. Bugün müsteşar da bu konuda yetki vermiş. Ama ben devletin parasına titizlenen bir adamım. Ama birçok olumsuz şey yaşanmış orada. Araba alınmış, niye böyle. 91 faaliyetinde bin liralık işe 5 bin lira ödenmiş. Geri kalanını dolar olarak kullanmışlar, kendine yakın adamlara ihtiyacı olanlara vermişler. Kimseye hesap yok, yazılı görüşme raporu yok. İstediğinle görüşüyor, kendisini yetkili göstermiş. Üst makamlara da iş çıkarılmış tabii. Müsteşarın teveccühünü kazanmış. 50 tane Alaattin Çakıcı için devreye girmiş. Mehmet Ağar ile gidip konuşmaları var. Bir Allah'ın kulu da çıkıp da demiyor ki, Mehmet beyi diyorlar esas bu adam işi himaye ediyor. O işlerine gelmiyor. Bugünlerde çok tedirgin, benim amacım bazı şeyler ortaya çıksın. Bunun teşkilat kademesinde bilinmesi gerekir. Benim 1000 tane gazeteci tanıdığım var. Ben de yaparım bu işin sonu yok.

'Oflu İsmail tomarla para vermeye çalıştı'

Yayın organlarında Of’lu İsmail tarafından kurtarıldığıma dair iddialar var. Neye dayanıyor bilmiyorum. Benim Bulgaristan’da beraber çalıştığım arkadaş öldürüldü. Onun doğruluk derecesi nedir bilmiyorum. Mardin’den mesaj olarak yolladım. Demirtepe ülkelerinde bu iş var. Kadınlar kapımdan eksik değildi. Bazen 7-8 kadın olurdu. ben yorgun olur yatardım. Viskilerini açardım onların. Hatta Burgaz’ın emniyet müdürü general bile benim evime gelirdi. O kadar iyi ilişkiler kurmuştuk. Tabii bunların o şartlar içinde yaşanması gerekirdi. Tabii o zaman Of’lu ile ilişkim oldu. O zaman yattığım kadın dahil hepsini buraya rapor etmiştim. Hiçbir şey gizlemedim. O zaman da Of’lu bana iş teklif etti. Sıkıyönetim zamanı. Diplomatik pasaportum var diye huduttan bir şeyler geçirmek için onları buraya yazdım. Döndü dolaştı, Of’lunun kulağına geldi. Bizim konuştuklarız hududa bilgi olarak gidiyordu. Günahı boynuna o zaman gümrükçülerle geliyor gidiyor bir paşamız vardı. Arda paşa. Benim buradaki raporlarım dönüyor dolaşıyor oraya gidiyordu. Günahı boynuna sıkıntıya soktu beni. Of’lu İsmail’den iki tane hediye aldım. Buraya rapor olarak yazdım. Bir tanesi rıpond  çakmak, bir tanesi de firuze tesbih. Tomarla para vermeye çalıştı, almadım. Of’lu ismail’in çocukları beni arar yaparsa o yapar. Dürüst adamdır diye. Dündar Kılıç ile bir akrabalığı var.

'Çatlı ve Ağca’nın girdiği işler sakat'

Bir gazetede Abuzer Uğurlu’nun 1974-1979 arasında  YILDIRIM takma adıyla teşkilatımızca kullanıldığı, MATARACI davası nedeniyle gözaltına alınan adı geçenenin, kaçakçılıktan başka bir MİT mensubunun İstanbul Ülkü Ocakları eski başkanı Komando Mustafa olduğu halde Beşiktaş’ta Sadettin Tantan’a teslim ederek ona iyi davranması istediği hususu:
Bu benim Bigali Paşa’ya yazdığım raporum. Bu Abdullah Çatlı’nın Oral Çelik’in Mehmet Ali Ağca’nın girdiği, Metin Günyol’un yaptıramadığı işlerin ne kadar sakat olduğunu, Bulgaristan’daki ne kadar olduklarını belirten rapordur. Ama ben nerelere verildiği, başka dış makamlara verildi mi hatırlamıyorum. Bigali Paşa ile bu operasyonlar yönünden KEspiyonaj’dayken ikaz mahiyetinde yazdığım bir rapor.

'Behçet Cantürk  Türkiye için çok tehlikeliydi'

Behçet Cantürk’ün sorgulanışı sırasında Ağa Ceylan’ın adının verildiği, ancak ifadenin bu buluşmadan sonra örtbas edildiğine dair iddia; aslında edilmedi de maalesef emniyet falan kapattı. Bizim bura da üstüne gitmedi. Emniyet de üstünde durmadı. O zaman TDKP faaliyetleri vardı. Mikdat çok iyi bilir, Behçet Cantürk (öldürüldü, T24) hakikaten Türkiye için çok tehlikeliydi. 

'Mumcu hakikaten iyi bir gazeteciydi'

Ceyhan Mumcu benimle görüşmek istiyor. (bu kısım silinmiş) .. istismar edilir diye. Bir laf söyleriz tersine alırlar (bu kısım silinmiş)… Eymür de şöyle söylüyor diye ki ben, Uğur Mumcuhakikaten iyi bir gazeteciydi, namuslu bir adamdı. (bu kısım silinmiş)…fikren anlaşamasam da (bu kısım silinmiş) ettiğim bir adamdı.
Kitap analiz yazmam konusuna gelince, şimdi ben esasında modern teşkilatlara bakıyorum. Üst seviyede görev yapmış kişiler, Fransız servis başkanının bir hatıratı var. Ben servis başkanı değilim ama Türkiye için ilginç bir konu. Propagandanın şekli olmaz bence. Ben o kitabı yazdım. Aytuğ Gül’e yolladım. Müsteşarımıza o zaman arz ettiğini çok teşekkür ettiğini söyledi. Dedim ki bu bir izin değil de en azından menfi bir şey varsa çıkaralım dedim. Bir kere rahmetlinin hatırasına anısına bir şey kalsın. Yapacağım da bir şey yoktu çünkü elim ayağım bağlıydı. Bir gücüm yoktu. Hani çok da isterdim görevde olup da çözebilmek isterdim, kim yaptı, nasıl yaptı, yapamadık tabii. Ancak oturup kitap yazdık. Tabii teşkilatta çeşitli yorumlara sebep olmuş, teşkilatı sattı. Halbuki ben işte Aytug Gül burada. Ben bu teşkilatı hakikaten seven adamım. Ben bu teşkilatı hiçbir zaman satmam. Yanlışlarım olabilir, kolay bir şey zannediyorum. O kadar da zorlandım ki, hem teşkilatı yıpratacak bir şey olmasın, hem okuyana enteresan gelsin. Fazla yıpratmasın çok zor iş yani.

'Nuri Bey'in Dündar Kılıç'la ilişkisi var'

Gruplaşmalarla ilgili olarak,
O zaman biz imzamızı attık, iyi niyet mektubu şeklinde. Bülent Öztürkmen’lerin sonradan bir imzasız mektubu çıktı. Biz zamanında baya idealisttik. O zaman Şenkal vardı. 33 kişiydik. O klik o zaman başladı. Rahmetli ile Bedri Özdemir’in çekişmesi. Rahmetliyi bütün yakınlığıma rağmen o konularda hatalı bulurum. Biz rahmetli ile çok çekişirdik, çakışırdık. Bedri beye de bir haksızlık oldu. İnanın şunu samimiyetle söyleyebilirim. Nuri bey davası onlar için bir çıkar davası. Bizim için mesleki bir dava. Aramızda çok değişik bir anlayış var. Araştırırsanız, yine Nuri beyin Dündar Kılıç ile ilişkisini çıkarabilirsiniz. Var, ben biliyorum ama söylememin önemi yok. Koskoca İstanbul Başkanı. Nuri beyin gidişinde benim bir rolüm yok. Müsteşarın yanına, 8. katta, Şenkal bey de vardı. Ne olursa olsun Nuri beyi de yalnız bırakmamak lazım. Çaresiz korumasız, hedeftir dedim. Kızları ile ilgili yayınlar çıktı. Televizyona çıktı. Eğer kızının ismini biliyorsam şerefsizim. Ama adamın hayatında teksif ettiği bütün şey benim. Kendi öyle düşündüğü için hepsinin altında ben varım sanıyor. Buradan gidişi, o kızları ile ilgili yayınlar zannediyor ki hepsini ben yapıyorum. Halbuki ben artık onları aştım. Nuri bey benim için bir hedef değil. Nuri bey DEV-SOL’cu olsa benim için hedef olur, hayat boyu düşman olur. PKK’lı olsa olur. Ama benim şimdi yani bir, yani bir insanın çıkar çatışması olur onun görevinde gözü vardır. Vakıf toplantısı oldu en fazla oy aldım. Ayrıldıktan sonra bir gün buranın kapısından içeri girmedim. Çünkü benim için yeni bir hayat başladı. Şahıslara küsülür kuruma küsülmez.
Mahir Kaynak yanlış bence. Özcan Koç çok hatalı tehlikeli bir adam. Yöntem çok ama bu yönden zayıf bir teşkilatız.ama gittikçe inisiyatif kaybediyor bu teşkilat.

'Ordudan gelenlere güvendiğimi söyleyemem'

Özel istihbarat dairesinde yürütülen faaliyetler konusunda, personel arasında mevcut spekülasyonlarla ilgili olarak,
Şimdi orada iki-üç tim var. Bir birincisi ordudan gelmiş, çok fazla güvendiğimi söyleyemem. Teşkilatta senelerce çalışmış ama kalemi olmayan bir grup var. Konukevinde eşlerinin yanında hava attıklarını duydum. Birgün müsteşarın helikopterinin gelecek. Kespiyonaj kata gitmişler, buradan çıkın.
Dedim ki, kimse sizi görmemiş ama hepsine tembih ediyorum ama bu insan karakteri. Benim de sıkıntım bu. Bunların hepsinin bilincindeyim. Ama bir senedir epey şey düzeltebildim. Birçok şey usulsüz müfettiş gelse altından çıkamaz. Teşkilat yapısındaki kopukluklardan kaynaklanıyor. Ben gittim, geldim. Fazladan gibiyim gibi geliyor bana. Allah bana nasip etti, döndüm çok şükür. Buraya gelmem de çok büyük prestij. Burada teşkilatın yüzünü güldürecek bir şey yaparsak ne mutlu.”
T24
..

Hiram Abas ile Alaattin Çakıcı Ermenileri Öldürdü! BÖLÜM 1



 Hiram Abas ile Alaattin Çakıcı Ermenileri Öldürdü! BÖLÜM 1

Mehmet Eymür:
07.11.2014 15:43
Mehmet Eymür:  Hiram Abas ile Alaattin Çakıcı Ermenileri öldürdü!






Eymür'Ün 1995'de MİT'e verdiği ifade ilk kez ortaya çıktı. İfade de Eymür, Çakıcı ve Hiram Abbas'ın Ermenileri öldürdüğünü anlatıyor. Öte yandan birçok çarpıcı bilgi yer alıyor
MİT, Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 90’lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetlerle ilgili davaya, eski Kontrt-Terör Daire Başkanı Mehmet Eymür’ün ifadesini yolladı. 90’lı yıllarda MİT raporlarının basına sızması üzerine 24 Şubat 1995’te MİT Müsteşarlığı Teftiş ve Denetleme Kurulu tarafından hazırlanan “İnceleme Raporu”nda Mehmet Eymür’ün kurum içerisinde alınan ifadesi de yer aldı.
T24'den Arzu Yıldız'ın haberine göre, 
Eymür, teşkilattan sızan bilgiler hakkında görüşlerini aktarıyor, MİT'in yutdışındaki bazı operasyonları hakkında bilgi veriyor. "PKK, DEV-SOL ve ASALA'ya yönelik" MİT operasyonlarından söz ederken teşkilatın Alaattin Çakıcı ile temas kurduğunu belirten Eymür, bu ilişkiyi  "Gerek Ermeni-ASALA faaliyetleri sırasında, gerekse PKK faaliyetleri ile ilgili yurt dışı çalışmalarda ihtiyacımız vardı. Normal adamlara yaptırmak mümkün değil. Vurucu kırıcı adamlara ihtiyacımız var"sözleriyle gerekçelendiriyor.
Eymür, "MİT'in silahşoru", "Bay Pipo" gibi sıfatlarla da anılan, MİT'te etkin görevler aldığı yılların ardından 26 Eylül 1990'da DEV-SOL'un üstlendiği saldırıda hayatını kaybeden Hiram Abas'ın Alaattin Çakıcı ile birlikte "Beyrut'ta Ermenileri öldürdüğünü" de aktarıyor. Eymür, ifadesinin bu bölümünde Çakıcı için, "Atina’daAgop Agopyan’ı bu öldürdü ve Beyrut’ta Hiram Bey ile Ermenileri öldürmüş" diyor.
Eymür, bir dönem çok yakın olduğu Susurluk hükümlüsü emekli Yarbay ve eski MİT görevlisi Korkut Eken için, "Yapı itibariyle kimin yanındaysa onu sahiplenir. Hatta amiyane tabirle, köpek bile eski sahibine havlamaz, ama bu bize biraz fazla havlamaya başladı. Çok yanlış işlere girdiğini biliyorum. Uyuşturucu kaçakçılarıyla bir tane Oran’da ev almış. Kolombiyalı bir hostes ile yaşıyormuş. Kadın uyuşturucu kuryeliği yapıyor. Bir hırs bastı herhalde, büyük paralar dönüyormuş" ifadesini kullanıyor.
Daveti üzerine gittiği Semra Özal'ın, "kızı Zeynep Özal'ın etrafı Ermeni dolu bir davulcuya kapılmasından" yakındığını "Acaba Ermenilerle bir tertip içine mi giriyoruz" diye sorduğunu  ve istihbarat istediğini" aktaran Mehmet Eymür, daha sonra "Kızınızı çekmeniz lazım bu muhitten" yolunda görüş ilettiğini anlatıyor.
Eymür, ifadesinde 1 Şubat 1979'da Abdi İpekçi'yi öldürtdükten sonra Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçırılan Mehmet Ali Ağca ile onu yurt dışına çıkaran Susurluk skandalının kilit ismi ülkücü Abdullah Çatlı'nın "girdiği işlerin ne kadar sakat olduğunu" belirten bir rapor hazırladığından da söz ediyor.

'Dündar Kılıç devlet üstü bir güçtü'

Mehmet Eymür’ün "Özel İstihbarat Daire Başkanı" olarak 14 Şubat 1995'te, saat 14:00'te verdiği kayda geçirilen ifadesi, ara başlıklar T24'e ait olmak üzere,  şöyle:
"Dündar Kılıç ile benim münasebetim sadece burada bir sorgu sırasında olmuştur. O zaman Mardin’deydim. Genelkurmay’da bir toplantı yapılmış. Dündar Kılıç ile ilgili teşkilata görev verilmiş. Bu görev de bana verildi. Devlet başa çıkamıyordu. Cumhurbaşkanlığı İstanbul 1. Ordu'ya haber veriyor, bulamıyor. Polis bulamıyor, devlet üstü bir güçtü.

'Sorguda iyi muamele yaptığımızı söyleyemem'

Çok gizli sorgu yaptığımız halde sızdırıldı. Bizde Hacı Ali Aslan’dan sızdı. Atilla Aytek’in akrabasından sızdı. Adam çok büyük bir infial gösterdi. Buraya gelişini hazmedemedi. Hapishanelerde gücü var. Erol Simavi, Şarık Tara buraya beni getirdi, dedi. Biz de tamamen kaçakçılık faaliyeti ile ilgili sorgu yapıyorduk. Abuzer Uğurlu, Behçet Cantürk’ü aldık. Olay büyüdü. Aracılık yapmak isteyenler en yakın arkadaşlarımı buldu. Paşalar devreye girdi. Kaçakçılık olaylarını delillendirmek lazım. Bunu tam yapamasak da dört-beş sene hapishaneye attırdık. Çok iyi tesir etti. Sorguda çok iyi muamele yaptığımızı söyleyemem. Her ne kadar iddia ettiği gibi sorguda işkence görmedi. Sorguya almak kolay değil, ezildi. Fakat müthiş yalancı bir adam. Psikolojik bozuklukları da var. Kokain içiyor, uyuşturucu kullanıyor. Neticede fezleke düzenlendi, mahkemeye gönderildi.

'Burada hiçbir şey gizli kalmıyor'

Bu Atilla Aytek’le bana düşman oldu. Atilla Aytek’in fazla bir rolü yok. Biz aldık sorguya, o ikimizi birden hedef aldı. Bu yüzden çok başım  belaya girdi. Mahkemelerde bizi suçladı, hakimlere hakaret etti. Bu yüzden 2-3 yıl yerine, 4-5 yıl hapis yattı. Nuri beyin de adı karıştı Dündar Kılıç ile ilgili, Müsteşar Nuri Bey ile ilgili buraya sorguya geldi. Dinledi. Tabi o da bir rahatsızlık verdi ona. Burada hiçbir şey gizli kalmıyor, her şey herkesin kulağına gidiyor. İş görevsellikten çıkıyor.

'Vurucu, kırıcı adamlara ihtiyacımız var'

Alaattin Çakıcı konusu şöyle:
Bu gerek Ermeni-ASALA faaliyetleri sırasında, gerekse PKK faaliyetleri ile ilgili yurt dışı çalışmalarda ihtiyacımız vardı. Normal adamlara yaptırmak mümkün değil. Vurucu kırıcı adamlara ihtiyacımız var. Güvenlik Dairesi kurulduğu için karşı operasyonlar yapmamız gerekiyordu. İstanbul’la görüşüyormuşAlaattin Çakıcı. O tarihte İstanbul’dan resmi yazı ile gönderildi. Babası ve kız kardeşi DEV-SOL tarafından öldürülmüş. Son derece müspet bir yazı geldi. Neticede biz bununla ilişkiye girdik. PKK’nın anahtarını yurt dışındaki arkadaşlarımız ele geçirmişti. Biz bunları arkadaşları ile çiftliklere yerleştirdik ve yurt dışına gönderdik. Yetiştiren Korkut vardı. Yurt dışına Yavuz Ataç ile gittiler. Alman polisi burayı bastı, arama yaptı, kapattı. Eleman pozisyonundaydı o zaman.

'Hiram Abas, kafasına sıkın, dedi...'


Hiram Abas
Hiram Abas
Güvenlik Dairesi kapandıktan sonra numaralı eleman pozisyonunda duruyor. İlişkilerini kesmemişler. O büyük bir hata bence. Ben 1988 yılında ayrıldım. Ayrılmadan önce bunun Dedeman Oteli'nde bir olayı oldu. Polis tarafından aranıyordu. Çiftlikte himaye ettik. Korkut çok bunaldı, bir gün çıkaralım, dedi. Gölbaşı'na götürdük, yemek yedik, gece kulübüne götürdük, deşarj olsun diye. Ondan sonra da Dedeman Oteli'ne gittik. Otelde kumarhanede bir adam vardı. Biz oradan hiç alakamız yok gibi çıktık ama çok tatsız bir olay oldu. O zaman rahmetli Hiram Abas bunu götürün bir yerde kafasına kurşun sıkın bırakın, dedi. Yufka yüreklilik yaptık.

'Sayım günü ziyaret ettim, doğru'

Neticede ben 1988’de ayrıldıktan sonra bir iki kere Antalya’ya geldi. Şunu tanırsın diye birkaç kere müracaat etti. Etiler’deki evi ziyaretim sayım günü doğru. Daireden bir arkadaşım vardı. Demir Ural hasta, anjio. Bir akşam gece kulübünde olay çıkartıyor.Sezercik var, Cavit Çağlar’ın oğlu  da var. Başına şişe vuruyor, yarıyorlar.  Kafadan yaralanmış. Demir Ural kardeşim gibi çok iyi arkadaşım. Sezercik Alattin’in himayesinde olduğu için ben Alattin’in yanına gittim. Demir’in konusunu hallet, al götür dedim. Hanımı da evdeydi. Öleni ilk görüyorum. Eşofman giymiş. Bir çay içtik, bir şeyler ikram etti. Tabanca ne taşıyorsun. Brodway  bende. Kız iki tabancası varmış gösterdi. Böyle bir ziyaret var, böyle bir konuşma var. Sebep Demir’e bağlı. bak rica ediyorum, senin himayende olduğu söyleniyor, al götür, işi tatlıya bağla. Bütün görüşmem emekliyken bu.

'Bu adamları beslemenin yararı olmadığını konuştuk'

İstanbul’da yemek yerken de birkaç kez karşılaştım. Gece kulüplerinde, meşhur restoranlarda. Resmi görüşme, görevsel ilişki yok. 5-10 gün evvel Selamoğlu’larda çiftlikte yemek yerken baktım o da orada. Bizim Yavuz’u bekliyormuş. Sarı Hüseyin teknikten, yeğeni Osman Bar var, babası Albay, bu da Alaattin ile beraber çalışıyorlarmış, Belçika’da. Onları gördük, geldiler masamıza oturdular. Sonra Yavuz geldi. Bizi görünce rahatsız oldu. En son gördüğüm o. Yemek yedik bir sene geçiyor. Çünkü bugün gelişimin yıldönümü, tam bir sene.
Tabii geldikten sonra dairede birtakım olumsuzluklar gördüm. Düzensizlik vardı hesaplarda. Eleman görüşmelerinde raporlar yazılmıyor. Birden bire alerjik hale gelmek istemedim. Birkaç kez Alattin konusunu Yavuz’a bahsettim. Bilmiyorum ki olumsuz konuşsam haber onlara gidiyor, rahatsızlık yaratıyor. Çekineceğim yok da. Teşkilat işinin bir alışveriş gibi olduğunu. Bundan bir menfaat sağlamamız bu adamları beslemenin ve yardım etmenin hiçbir yararı olmadığını birkaç kez konuştuk.

'Agopyan’ı bu öldürdü ve Beyrut’ta Hiram Bey ile Ermenileri öldürmüş'


Agop Agopyan
Agop Agopyan
Ondan evvel Engin Civan’ın vurulması. Birkaç kez bu konuları konuştuk. Başka olaylar da var. (müsteşarımıza) takdim edilmiş. Bizim yardımımız olmadan da DEV-SOL’a , PKK’ya gidecek bir şeyler yapacak. Müsteşarımıza arz edilmiş, resmiyeti de yok, gönderilmiş, yollanmış. O da kendini bir göreve addetmiş basında imajını veriyor. Ama bunun bu teşkilatta yaptığı, tek yapmaya çalıştığı ve gidip boş döndüğü tek bir şey var. Atina’daAgop Agopyan’ı bu öldürdü ve Beyrut’ta Hiram Bey ile Ermenileri öldürmüş. Bu da kendi de psikolojik olarak buna inanmış.

Ben tabii bu tip insanları çok tanıdım. Ama Allah’a şükür bunlarla şahsi bir şeyim olmaz. Çünkü yapılarıyla yapım uymaz. Ben gördüğüm yerde selamlaşırım. Hiçbirinin işe yaramadığını, karakterlerinin bozuk olduğunu, hep menfaat peşinde olduğunu bilirim. Alaattin Çakıcı’ya karşı ben baştan beri bu olaylardan önce menfiyim. Çünkü bunların ne bir dostluğu dostluktur. Mesela iki üç kere rica ettim şunu hallet diye. iki üç sene önce söylediğini halen yapmış değil. Biz bittik, şimdi Yavuz ağabeyi çıktı. Ama tabii önemli olan bu ilişkilerin teşkilata zarar vermemesi.

'Kendimi bu kadar frenlemek mecburiyetinde miyim'

Ben emekli olduktan sonra yanıma bir tane şoför aldım. Eski ülkücü, Torumtay Paşa’nın şoförlüğünü yapmış bir çocuk, sağlam, görüşürüm, severim. Dayım rahmetli oldu. Bebek’teki evin üst katı onun, dayıma ait. Griş annemin, onun üstü ölen dayımın. Onun üstü de anneannemin, anneannemin üstünde ablamlar oturuyordu, ablamlara küçük geldi çıktı. Ankara’daki dayımın ölümünden az evvel, anne oraya birisini bul, anne para almayalım, annem yaşlı seksen küsur yaşında, yalnız. Turan’a söyledim. Vahit Kayırıcı da eski bir ülkücü, karısı da hemşire. Tercih ettik. Biz buna 500.000 TL sembolik bir kira almak suretiyle Bebek’teki eve oturttuk. Aşağı yukarı bir sene evvel dayımların evi olduğu için o çocuk çıktı. İş telefonları var. Bunu bilen bana yakın Yavuz var. Korkut bana müthiş bir düşmanlık içinde. Ben rapor olayına kimseyi karıştırmadım. Ama Korkut size kızdı, ayağa kaldırdı, yemin etti diye. O herkese sormuş tanık, sanık? Açığa alındı tabii ona kızdı biz emekli olduk. Kendimle birlikte yük aldım, bir de bunu taşımak zorunda kaldım. Kimseyi karıştırmadığım halde ortada kaldı. Ortada kalınca ne yaptı? Bir sürü eşimiz dostumuz var. Bu bir iş kuralım dedik. İlk önce böyle bir babavari işlere yanaştı. Beraber iş yapalım diye ben niyetlendim de değil, Cumhurbaşkanı bile bilmem şey yapıyor. Ben kendimi bu kadar frenlemek mecburiyetinde miyim?

'Fabrika kurdum, Korkut'u ortak ettim'

Bu kadar senedir kendime en ufak bir şey parasal veya şerefsizce kimseden yapmadım. Kimseye bir imkan tanımadım. İddia olunabilir, ama iddia olunanlar belli kişilerdir ben yapmadım. Bu arada benim çok yakın bir arkadaşım bana parasal destek oldu. Onların içinde bunları iftihar olarak söylememin İstanbul’da Güray Kılıç vardı. Bir nevi bize bağış gibi bir şey bağlattırdı. Benle Korkut’u hiç ayırmadan, sonra Selamoğlulları benim akrabamdır. İşyeri kuruyorsunuz emekli maaşı ile olacak şey değil. Aile varlığım iyi ama fabrika kurduk. İki evi sattım. Oran’daki evi sattık. Dayım Allah razı olsun çok destek oldu. Ben de Korkut’u (Eken) kendimden hiç ayırmadım. Fabrikaya ortak ettim. O da gitti başında bulundu. Ben buradan büroya oturdum baya sahiplendik. Ev sahibi oldu, evi yoktu. Araba sahibi oldu. Arabayı sattı başka araba aldı bizim Selamoğulları da hep yardım etti. Yani maddi olarak da büyük bir sıkıntı geçirmeden o devreyi atlattı. Ondan sonra bu ben Antalya’dayken Emniyet Genel Müdürlüğü'nden teklif almış, bana telefon etti, ne diyorsun, ben valla devlet işinde küskünlük olmaz, sen bu işi bilen adamsın, git memnun olurum senin böyle bir yere girmene, destek olurum ve bu başladı.

'Mehmet Ağar’la Alıp vermediğim yok'

Zaman zaman görüşüyoruz da, dedi ki Mehmet ağabey ben hiçbir kötü bir şey söylemiyorum sizin için, ben de dedim ki bizimki görevsel bir şey. Benim Mehmet Ağar’la alıp vermediğim yok. Benim ne onun yerine gelme düşüncem var, ne de o benim yerime gelir. Böyle bir çıkar kavgası olan insanlar da değiliz ki. Biz dedim fazla geniş tutulan bir rapor, belki içinde birtakım şeyler yalan yanlıştı. Haber kaynakları belki yönlendirdi. Netice itibariyle benim kimse ile şahsi bir davam yok. Benim buraya gelme durumum olduğu zaman Korkut’un da haberi oldu. Hatta o  zaman Başbakanımız Milli Güvenlik Kurulu’ndan çıkarken Mehmet Ağar ile Ünal Erkan ile gitmişler. Benim de haberim oldu tabii benim geleceğimi de duymuşlar. Bu gelirse biz onunla çalışamayız diye ama müspet bir cevap alamamışlar ve bununla ilgili Korkut’a anlattığım halde bak gider Ünal Bey ile görüşürüm dedi. Sonra bu birden bire yok oldu piyasadan. Hatta bir gün aradım bir hayırlı olsun bile demiyorsun, dedi ki siz bana geldiniz mi ki. Dedim ki bunadın mı ben karımla geldim, bir de ayrı geldim, içeceğimi getirdim, ayıptır söylemesi çikolatamı getirdim. Anladım ki bahane mi arıyor başka bir şey mi arıyor.

'Servis hızlı değil diye ateş ediyor'

Neticede bundan biraz koptuk. Bunda başka faktörlerin de payı var. Dedi ki müşterek tanıdığımıza biraz davranışlarını beğenmediğini, bunun bu yaşta hâlâ babalığa özendiğini, benim çocuğum bile bundan daha akıllı. İki gün Alattin Çakıcı ile gezdi, bilmem kim ile gezdi. Gölbaşı'na gidiyor, restorana oturuyor. Servis hızlı yapılmadı diye tabancayı çıkarıp havadan ateş ediyor. Garsonlar geliyor, elini öpüyor. Çıkarken para almıyor. Bunlar ters işler, bunları devletin Yarbay’ı (Korkut Eken emekli yarbaydı, T24) yapıyor. Bunları yüzüne de söylüyorum, arkasına değil, belki bunlardan buruldu. Sonra ailevi problemleri olmuş hanımı intihar teşebbüsünde bulunmuş, kızı problemli. Bu arada hanımlar görüşüyor. Bu böyle kendini çekince ben hanıma dedim ki ne gidiyorsun, gitme. Ya benim buraya gelişimi hazmedemedi. Ya da kendi bir şeyler bekliyordu.

'Engin Civan vurulmadan bir gün önce telefon görüşmesi var'

Bu arada benimle çalışan Yavuz (Ataç, T24) ile bunlar eskiden beri kanlı bıçaklı düşman. Benim gelişimle bunlar ahbap oldular. ben buraya geldim, sayın müsteşarımız da Yavuz’u tutuyor. Çünkü bir sürü boşluk içinde bunun ağzı laf yapıyor. Kuzey Irak’ta çatışmalar var. Yani güvenilir bir adam olarak empoze etmiş. Ben mesleki olarak aynı görüşleri paylaşmadığım halde bir şey söylemedim. Çünkü takdir hakkı sayın müsteşarın. Birdenbire müdahaleyi de lüzumsuz buldum. Ancak tabii Yavuz ile ilgili emeklilikte olumsuzluklar yaşadım. O bir soru işaretiydi. Bir, silah taşıma işini organize eden Yavuz’du. Asker orijinli kişilerde daha bir doyumsuzluk oluyor. Ben de bir asker çocuğuyum, ama bu bir müşahede. Sonra dairede kendim incelemeler yaptım. Telefon kayıtlarına baktım. Engin Civan’ı vuranla bizim Yavuz’un bir gün önce telefon görüşmesi var. Sonradan öğrendim ki, Uğur Çakıcı (Alaattin Çakıcı'nın daha sonra öldürttüğü eşi, T24) buraya gelmiş, lojmanda bunlarda kalmış, bu karısı ile gitmiş onlarda kalmış. Yani çok daha derinlemesine münasebeti var Yavuz Ataç’ın benimki tamamen görevsel. Yavuz Ataç’ın işine geliyordu birçok bilginin gitmesinde de rolü var sanıyorum.

'Ağar’ın benden tedirginliği var'

Ben tahmin ediyorum, Mehmet Ağar’ın benden tedirginliği var. Bu durmaz yine rapor yazar. Tahmin ediyorum, bunu burada montaj yapanlar var. Birkaç senedir bu adamı kullanmıyoruz kaçıncı bu mektuplar. Müsteşarın böyle bir evrakı imzalayabileceğini düşünebiliyor musunuz? Mümkün mü? İsrail’de oldu bu konuşmalar Mehmet Ağar ile bir görüşmem sırasında iyi ki buradasın. Yoksa bize bir haber gelmişti Güneydoğu’da ihalelere katılan bir adam, sen şimdi saat 2’de İzmir’de olacakmışsın. Bırak, bana sor.
Bak biz seninle eskisi gibi olamayız. Ama görevsel bir bağımız var. Benim seninle ilgili hiçbir çalışmam yok, teminat veriyorum. Ama bütün bunlara inandırmadık genelde. Çünkü İstanbul’da iki gerillanın öldürülme olayını bize monte etmeye çalıştılar. Bizim kullandığımız elemanların üzerine gitmeye başladılar, onları vuracağız, öldüreceğiz gibi. Bunun teferruatını müsteşarımıza yazdım. Ama benim şahsi müşahedem şu.

'Köpek bile eski sahibine havlamaz  ama Korkut bize fazla havlamaya başladı'

Korkut (Eken, T24) yapı itibariyle kimin yanındaysa onu sahiplenir. Hatta amiyane tabirle, köpek bile eski sahibine havlamaz, ama bu bize biraz fazla havlamaya başladı. Çok yanlış işlere girdiğini biliyorum. Uyuşturucu kaçakçılarıyla bir tane Oran’da ev almış. Kolombiyalı bir hostes ile yaşıyormuş. Kadın uyuşturucu kuryeliği yapıyor. Bir hırs bastı herhalde, büyük paralar dönüyormuş.

'Bu Abdullah Çatlı’lar falan bir ekip kurmuşlar infaz ekibi diye'

Bu Abdullah Çatlı’lar falan bir ekip kurmuşlar infaz ekibi diye. Bu irtibatın yardımcıdan kaynaklandığını tahmin ediyorum. Bizim yaptığımız kritik sıkıntılı bir iş, çok gizli yürütülmesi gereken bir iş. Bu faaliyetleri çözerken birçok bilgiye sahip oluyoruz. Önemli olan bunlara karşı mücadelede kullanmak istemem. Aksi takdirde Türkiye bundan çok büyük zarar görür. Ben bunu müsteşarımıza da söyledim. Ya biz bu işleri kaçakçılık, kara para, karşı terör faaliyetlerini tamamen bırakacağız ya da iki teşkilatı birbirine düşürmeden uygun bir formül ile yürüteceğiz. Teşkilatı güçsüz bırakmadan, şamar oğlanı gibi kullanmadan hep birlikte elbirliği ile yapmamız gerekir.

'Ahmet Özal Başbakan'a da gitmiş, kasadan bantlar çıkmış'

A. Özal Başbakan'a da gitmiş. Kasadan bantlar çıkmış. Onlar bizim sorgu bantlarıdır. Burada onu küçük düşürecek çok şeyler var. Oflu Osman var mesala, kerhane açarak bugünlere geldiler diyor, tahmin ediyorum. Öyle bir mesaj vermeye çalışıyor.

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEK.,
..